Almanya’da 7 Ekim’den sonra İsrail’e verilen desteğin yanı sıra Filistin yanlısı protestolara yönelik baskısını artırmasının nedeni sadece Holokost mu?
Vigo Üniversitesi’nden (İspanya) doktora öğrencisi Josephine Becker, Human Geography’de yayımlanan yazısında, bu desteğin tarihsel köklerini ve bugününü inceliyor.
Yazının bazı bölümlerini aktarıyoruz:
“(…) Her ne kadar İsrail’i destekleyen tek devlet olmasa da, Almanya ve vatandaşlarının Siyonist projeye olan bağlılığı endişe yaratıyor. (…) Geçtiğimiz yıl İsrail’in işgal altındaki Filistin’de gerçekleştirdiği yoğun askeri saldırılar, Siyonizm’e olan desteği artırdı ve Almanya’da Müslüman ve Arap karşıtı ırkçılığı yoğunlaştırarak sağ ve sol kanat siyasi eğilimlerin ötesine geçti. Almanya sonuç olarak, tarihin doğru tarafında olduğu yanılsamasını teyit ederken, İsrail’in uluslararası savaş suçlarındaki ortağı olma konumunu da güçlendiriyor. (…)
Tarihi suçluluk, tarihi yeniden şekillendiriyor
Tarihsel suçluluk, şüphesiz Almanya-İsrail ilişkilerinde rol oynuyor. Holokost’un yanı sıra Nazizm’in yenilgisi, Alman devletini ve halkını, insanlığa karşı işlediği tarihi suçları telafi etmek için İsrail’e sınırsız destek sunmaya yöneltti. 2008’de, Almanya’nın eski şansölyesi Dr. Angela Merkel, İsrail Devleti’nin varlığı ve güvenliğinin Almanya devletinin varlık nedenlerinden biri olduğunu söylemişti. Son zamanlarda bu söylem, mevcut hükümetin şansölyesi Scholz’un İsrail’e koşulsuz destek sözü vermesi ve ‘Olabileceğimiz tek bir yer var: İsrail’in yanı’ sözleriyle kendini gösterdi. Almanya’nın desteği, 0,88 milyar euro değerinde silah ihracat lisansıyla İsrail’in ikinci büyük silah tedarikçisi olmasıyla somutlaşıyor. 2023’te Alman silah ihracatı 10 kat arttı ve lisansların çoğu 7 Ekim’den sonra verildi. Ekim 2024’te Almanya şansölyesi daha fazla silah sözü verdi ve bu, Almanların doğrudan İsrail yerleşimci-sömürgeciliğine yardım ve yataklık ettiğini gözler önüne serdi.
Alman devleti bir yandan da Filistinlilerle dayanışma içinde olanları kriminalize ediyor. (…) Berlin’de Filistin bayrağı salladığı için yedi yaşında bir çocuk tutuklandı. Bu durum göstericilere yönelik polis şiddetiyle devam ediyor ve uluslararası insan hakları gruplarının soruşturma çağrısında bulunmasına yol açıyor. (…) Baskı, Filistin dayanışmasının antisemitizmi desteklediği ve sonuç olarak ‘şiddet içerikli’, ‘korkutucu’ olduğu ve/veya İsrail’in yok edilmesini önerdiği iddiasıyla gerekçelendiriliyor.” (…)
Yazar, söz konusu durumun, iki endişe verici meseleye işaret ettiğini belirtiyor: “Birincisi, İsrail’in kurulması Avrupa antisemitizmine bir çözüm ve Yahudiler için güvenli bir liman olarak görülüyordu. Bugünse İsrail hükümetine yönelik eleştiriler Yahudi halkının yok edilmesiyle eşdeğer tutuluyor. Almanya ve itaatkâr destekçileri, Yahudi halkını İsrail devletinden ayırt edemiyor. Bu da, ikinci olarak, akut Yahudi karşıtı şiddet ve bağnazlıktan ziyade etno-milliyetçi devletçiliğe daha fazla dikkat eden çarpık bir antisemitizm görüşüne yol açıyor. (…)
Alman hükümeti sınır dışı etmeyi meşrulaştırmak için artık Filistin dayanışmasının antisemitik markasını kullanıyor. Federal İçişleri Bakanı Nancy Faeser, sosyal medyadaki faaliyetlere dayanarak Alman pasaportu olmayan herkes için sınır dışı etme politikalarını güçlendirmek istiyor; Filistin yanlısı içerikle ilgili bir ‘beğeni’ veya ‘yorum’ sınır dışı edilmeye neden olabilir. Dahası, Alman hükümeti Alman vatandaşı olmak isteyen herkesin İsrail’in var olma hakkına sahip olduğunu ilan etmesini istiyor. (…)
Üniversitedeki baskılar
Gazze’ye destek Amerikan üniversite kampüslerinde artarken, protestolar hızla Alman ve Avrupa üniversitelerine de yayıldı. 7 Mayıs’ta, İsrail’in Refah’a vahşice saldırdığı gün, Berlin’deki 100-150 öğrenci Berlin Özgür Üniversitesi’nin bir avlusunu işgal etti. Kısa bir süre sonra kamp zorla tahliye edildi ve protestoculara karşı polis şiddeti uygulandı. Buna karşılık yüzlerce profesör ve öğretim görevlisi, toplanma hakkını, ifade özgürlüğünü kısıtlayan ve polis şiddetini davet eden üniversitenin eylemlerini eleştiren bir mektup yayımladı. (…)
Akademik özgürlüğe yönelik saldırılar devam ederken imzacılar savunmasız konumda kalmaya devam ediyor. Şu anda, pankart veya poster asma girişimleri de dahil olmak üzere öğrencilerin herhangi bir potansiyel ‘suç’ faaliyeti veya teşebbüsü nedeniyle ihraç edilmelerine neden olacak yeni yasalar gündemde. Tarihsel olarak bu yasa, 1968’deki öğrenci protestolarında kullanılmıştı ve şimdi Filistin’le dayanışma içinde bulunan öğrencileri bastırmak için bir araç haline gelebilir. Bu yasanın yeniden yürürlüğe girmesi, sağcı AfD partisi tarafından ‘antisemitizme’ karşı koymak için önerildi. (…)
Bu dinamikler, yüzyıllardır süregelen beyaz üstünlüğünün tarihine ve Almanya’daki Nazizm karşıtı süreçlerin başarısızlıklarına işaret ediyor. Gerçekten de İsrail, istenmeyen göçmenlerin, haklarını kullanan insanların sınır dışı edilmesini ve bir zamanlar ‘Yahudi sorunu’ olarak adlandırılan sorunu Filistin’in üstünde güvenli bir mesafede tutmasını sağlayan bir araç haline geliyor. Filistin’in, Nazizm’in yarattığı dehşeti gidermek için feda edildiğini ve Almanya tarafından etno-milliyetçi hayalleri gerçekleştirirken kendi ahlaki üstünlüğünü güçlendirmek için bir günah keçisi olarak kullanılmaya devam edildiğini akılda tutmalıyız. Alman sivil toplumu, sol ve daha da tuhafı, kendini özerk ve radikal solcu olarak tanımlayanlar bu süreçte suç ortağıdır.
Sol (devletin eli)
Alman olmayan çok az kişi, Almanca konuşulan ülkelerdeki Anti-Deutsche (Alman Karşıtı) hareketinin farkındadır. Anti-Deutsch, Alman ve Avusturya anti-faşist (Antifa) hareketi içindeki bir siyasi akımdır. Çoğunlukla özerk ve anarşist yönelimlerde, zaman zaman komünist gruplarda varlık gösterir. (…)
Anti-Deutsche hareketi, 1990’larda Almanya’nın yeniden birleşmesi ve bağımsızlığından sonra yenilenen bir Alman milliyetçiliği olasılığına karşı bir karşı güç olarak ortaya çıktı. Hareket, Almanya’nın özünde antisemitik olduğuna inanıyor. Yıllar içinde Almanya karşıtı, kapitalizm karşıtı ve genel olarak devlet karşıtı, İslam karşıtı duygularla birleşerek katı bir İsrail destekçisi haline geldi ve dolayısıyla Filistin yanlısı ve/veya Siyonizm karşıtı hareketlere karşı çıktı. Hareket, ‘Yahudiler için bir güvenli alan’ oluşturmayı amaçlıyor ve kendilerini eleştirilerden korumak için antisemitizm suçlamasını bir silah olarak kullanıyor. (…)
Bu gerçeklik Almanya’da yıllardır var, ancak 7 Ekim 2023’ten bu yana benzeri görülmemiş seviyelere ulaştı. Son aylarda, çeşitli Anti-Deutsche grupları Gazze için kamplara veya protestolara katılan (çoğunlukla) ‘beyaz olmayan’ insanların isimlerini, görüntülerini ve yerlerini yayınlamaya başladı. Genellikle Nazileri ifşa etmek için kullanılan bu araç, artık Filistin’le dayanışma içinde olanları ifşa etmek için kullanılıyor. Anti-Deutsche dolaylı olarak devletin eli işlevi görüyor. (…)
Tarihsel sorumluluğun çok ötesinde…
Bu yazıda sunulan kesitler, Almanya’nın kendinden menkul sol ve sağının, yerel olarak, Siyonizm aracılığıyla, otoriter yapıları yenileyerek ve beyaz üstünlüğünü teşvik ederek (neo) faşist ilkeleri nasıl ileri taşıdığını ortaya koyuyor. (Neo) Naziler, Anti-Deutsche ve polis, Filistin protestolarına veya üniversite kamplarına saldırdığında durup düşünmeli ve İsrail yerleşimci-sömürgeciliğine ve sonuç olarak bir soykırım sürecine ilgi duyan ülkelerin medya döngülerine direnmeliyiz. (…)
Alman devleti ve devlet dışı aktörler, İsrail’in kendisini anti-emperyalist ve diğer muhaliflere karşı korumak için Yahudiliği ve antisemitizm iddialarını kullanmasına yardımcı oluyor. Pratikte, Filistin’e karşı yerleşimci-sömürgeci ve özünde soykırımcı proje yalnızca Filistin’de mevcut olmakla kalmıyor, kimliğin şeytanlaştırılması ve zulüm Almanya’da da devam ediyor. Sonuç, her zaman olduğu gibi, Holokost konusunda uzlaşmak ve daha da önemlisi Yahudileri oldukları yerde (örneğin İsrail) tutmak ve Arapları ve Müslümanları kovmak için Filistinlileri İsrail’e kurban etmektir. Almanlar, yine, çok sayıda beyaz, Yahudi olmayan Alman’ın, devlet aklına ve milliyetçi ‘kültüre’ olan bağlılığı sayesinde, kasıtlı ya da kasıtsız, soykırımdaki rollünü bir kez daha oynuyor. Sadece aşırı sağın değil, tüm siyasi yelpazenin Almanya’daki Filistinlilere karşı şiddeti nasıl yönlendirdiği ve bunun zaten büyüyen aşırı sağ hareketi nasıl beslediği unutulmamalıdır.
Son olarak, Almanya’nın İsrail’e olan desteği tarihsel suçluluk ve sorumluluğun çok ötesine geçiyor ve kendi antisemitizmine, beyaz üstünlüğüne ve İslamofobiye sadakatle sürdürülüyor. İsrail’in yerleşimci-sömürgeci projesi Almanya tarafından alkışlanıyor ve yaygın baskılar, gözetim ve düşünce kontrolü girişimleri yoluyla insanları (tekrar) travmatize ederek ve Filistinlilerin varlığını şiddetle bastırarak yerel olarak genişletiliyor. Antisemitizm suçlamalarının silah olarak kullanılması, herhangi bir eleştirel söylemi susturmada özellikle etkili ve devletin eli haline gelen, Filistinliler ve onlarla dayanışma içinde olanlar için kritik tehlike oluşturan radikal solun, Anti-Deutsche’nin bir kısmını da barındırıyor. Soldaki mevcut siperlerin gelecekte nasıl uzlaştırılabileceğini hayal etmek neredeyse imkânsız. Şimdilik açık olan şey, Filistin kurtuluş davasının Gazze’den Almanya’ya kadar uzandığı ve her yerdeki sömürgeci ve beyaz üstünlükçü altyapıya tehdit oluşturduğudur. Almanya’da ağır baskılara rağmen dayanışmadan vazgeçmeyenler, ülkedeki iklimi açığa çıkaran ve emperyal özü içeriden sarsan umut ışıklarıdır.
Bu yazı ilk kez 14 Ocak 2025’te yayımlanmıştır.