İsrail’in Gazze’de soykırıma varan katliamlarında ateşkes umudu artarken, bu sorunu İsrail’e tam destek vererek başından savan Avrupa’nın dikkati, rüzgârın Rusya lehine döndüğü Ukrayna cephesine döndü. Rusya’nın olası bir zaferi ve Donald Trump’ın yeniden başkan olma ihtimalinin güçlenmesi, savunma harcamalarını artırmakta isteksiz olan Avrupalı siyasi karar alıcıları kara kara düşündürüyor. The Economist, Avrupa’nın genel savunma manzarasını analiz eden bir yazı yayınladı.
Yazıdan önce çıkan bölümleri aktarıyoruz:
“Rusya daha tehlikeli hale geliyor, Amerika daha az güvenilir ve Avrupa hazırlıksız. Sorun gayet açık, ancak çözümünün ölçeğini anlamak zor. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra ortaya çıkan ve üçüncü bir savaşı engelleyen NATO’ya dayalı güvenlik düzenlemeleri Avrupa’nın dokusunun o kadar büyük bir parçası ki, bunları yeniden oluşturmak muazzam bir görev olacak. Avrupalı liderlerin Sovyet sonrası rehavetlerini acilen terk etmeleri gerekiyor. Bu da savunma harcamalarını on yıllardır görülmemiş bir düzeye çıkarmak, Avrupa’nın ihmal edilmiş askerî geleneklerini yeniden canlandırmak, silah sanayilerini yeniden yapılandırmak ve olası bir savaşa hazırlanmak anlamına geliyor. Ancak çalışmalar daha yeni başladı.
Putin korkusu sardı
Rusya’nın ana muhalefet lideri Alexei Navalny’nin 16 Şubat’ta bir ceza kampında öldürülmesi, Vladimir Putin’in acımasızlığı ve şiddeti hakkında kalan tüm yanılsamaları yıkmış olmalı. Çatışmalar üçüncü yılına girerken Rusya, Ukrayna’da kazanıyor. Ekonomiyi savaşa hazır hale getiren Rusya Devlet Başkanı, GSMH’nin yüzde 7,1’ini savunmaya harcıyor. Danimarka Savunma Bakanı, Putin’in üç ila beş yıl içinde, belki de Baltık ülkelerinden birine karşı karma operasyonlar başlatarak NATO’yu ele geçirmeye hazır olabileceğini söyledi. Putin’in amacı, NATO’nun bir ülkenin saldırıya uğraması halinde diğerlerinin yardıma hazır olacağı taahhüdünü boşa çıkarmak olacaktır.
Rus tehdidi büyürken bile Batı’nın caydırıcılığı zayıflıyor. Bunun nedeni kısmen Amerika’nın Ukrayna’ya verdiği desteğin sallantıda olması. Ama aynı zamanda bir sonraki Amerikan başkanı olma ihtimali yüksek olan Donald Trump’ın bir Rus saldırısının ardından Avrupa’nın yanında yer alıp almayacağı konusunda şüphe uyandırmasından da kaynaklanıyor. Cumhuriyetçi Parti ve güvenlik kurumlarının bir kısmı Avrupa’ya daha az bağlılık duyuyor. Amerikan savunması giderek Pasifik’e odaklanıyor. Başkan Joe Biden yeniden seçilse bile, Amerika’nın içgüdüsel olarak Atlantik İttifakı yanlısı son başkanı olabilir.
İkinci Dünya Savaşı’ndan bu yana ABD’ye bel bağlamışlardı
Bunun sonuçları korkunç olacaktır. Avrupa tamamen NATO’nun baskın askerî gücüne bel bağlamış durumda. Yakın zamanda bir Amerikalı general, ordularının birçoğunun birkaç bin askerden oluşan tam güçte bir tugayı bile konuşlandırmakta zorlanacağından şikâyet etti. İngiltere 2015-23 yılları arasında beş muharip taburunu kaybetti. Pek çok ülke nakliye uçakları, komuta, kontrol ve uydular gibi kabiliyetlerden yoksun. Polonya mükemmel Himars roket topçu sistemini kullanabiliyor, ama uzun menzilli hedeflerini bulmak için Amerika’ya muhtaç durumda. Rusya ve Ukrayna’nın savaş alanında her gün test ettiği insansız hava aracı savaşındaki hızlı ilerlemeleri NATO’yu zamanın gerisinde bırakma riski taşıyor.
Askerî planlamadaki uzun döngüler göz önüne alındığında, Avrupa’nın bunu bugünden düzeltmeye başlaması gerekiyor. Öncelik, kendi savaşma kabiliyetini arttırmaktır. Bu da büyük bir askerî satın alma ve tedarik programıyla başlar. Zorunlu askerlik pahalı ve etkisizdir, ancak Avrupa büyük rezervler bulunduran Finlandiya ve İsveç gibi İskandinav ülkelerinden bir şeyler öğrenebilir. Avrupa orduları teçhizat siparişlerini bir havuzda toplamaya çalışıyor, ancak savunma sanayii olan ülkeler, şirketlerinin bu işten adil bir pay alıp almadığı konusunda sık sık tartışıyor. Fransa, Amerikan ve İsrail rampalarını kullanan hava savunma sistemi satın alan Avrupa ülkelerine kızgın. Askerlerinin savaş gücünü hızla arttırmak ile kendi sanayilerini yavaş yavaş geliştirmek arasındaki dengede hıza daha fazla önem vermeliler.
Avrupa’nın savunma açmazı
Ama bu hiç de ucuz olmayacaktır. Bu yıl Avrupa, NATO’ya savunma için yaklaşık 380 milyar dolar harcayacak. Satın alma gücüne göre ayarlandığında bu rakam aşağı yukarı Rusya’nın savunma harcamalarına eşit, ancak Avrupa daha az bazuka alacak. Bunun bir nedeni bölünmüşlük. Bir diğeri ise teçhizat konusunda cimri davranma alışkanlığı. NATO, üyelerinin bütçelerinin yüzde 20’sini silahlara harcamasını bekliyor. AB üyesi NATO ülkelerinin (artı Norveç) 1991’den bu yana birikmiş açığı 557 milyar euro (600 milyar dolar).
Bu boşluğu doldurmak zor olacaktır. Rusya’nın 2022’de Kırım’ı ilhakının ardından sekiz yıl süren artış döneminden sonra, NATO’nun Avrupalı üyeleri toplamda 1990’da reel olarak harcadıklarından daha fazla harcama yapmadılar. Sosyal harcamalar ise iki kattan fazla artmıştı. NATO bütçeleriyle ilgili tartışmalar genellikle bir ülkenin GSMH’nin yüzde 2’sini savunmaya ayırıp ayırmadığına indirgeniyor. Paranın nasıl harcandığı da önemli. Ancak verimli kullanılsa bile yüzde 2 yeterli olmayacak.
Eğer Avrupalı liderler diğer hizmetlerde kesinti, vergi ve borçlanma yoluyla fon yaratacaklarsa, seçmenleri bu fedakârlıklara değeceğine ikna etmek zorunda kalacaklar. Avrupa’nın en büyük askerî harcamacısı olması muhtemel Almanya’da, anayasada yazılı olan bütçe açığı sınırını değiştirmeleri gerekecek. Avrupa Komisyonu’nun silah alımlarını koordine etme planı, belki de sanayi şampiyonlarının lobi faaliyetlerini engelleyeceği için üye devletlerin eleştirilerine neden oldu. On yıllar boyunca Amerika’ya bel bağlamış, barıştan başka bir şey bilmeyen pek çok Avrupalı, Rus saldırganlığının gerektirdiği zor seçimlerden hâlâ kaçıyor.
Putin buna inanır mı?
Bu zor seçimler nükleer silahlara kadar uzanıyor. Putin, Batı’yı Ukrayna’ya gelişmiş konvansiyonel silahlar vermekten caydırmak için gerilimi tırmandırma tehdidinde bulundu. Amerika’nın nükleer caydırıcılığı olmadan Doğu Avrupa da aynı taktiklere karşı savunmasız kalacaktır. Nükleer silahlara sahip İngiltere ve Fransa bunun yerine garantiler sunabilir mi? Verirler miydi? Verirlerse, Putin onlara inanır mı?
Tehlike, Avrupa’nın kurumsal teoloji konusunda kendi kendini düğümlemesidir. Bazıları, özellikle Fransa’da, kıtanın mümkün olduğunca hızlı bir şekilde, ideal olarak Avrupa Birliği aracılığıyla Amerika’dan stratejik özerklik talep etmesi gerektiğini savunuyor. NATO’ya odaklanmak çok daha iyi olacaktır. İttifakın genişleme kapasitesi ve kapsamı, AB’nin yeni kurulan güvenlik projesinden çok daha fazladır. NATO içinde Avrupa’nın rolünü güçlendirmek mantıklıdır, çünkü gerekli askeri yapılar zaten mevcuttur. Bu aynı zamanda Avrupa’nın savunması için hayati önem taşıyan AB dışı müttefikleri de bağlayacaktır: Avrupa’nın en büyük askerî harcamasını İngiltere yapıyor, Norveç, Rusya ile sınır paylaşıyor ve İzlanda Kuzey Atlantik’e erişimi kontrol ediyor. Avrupa’nın NATO’daki ağırlığını arttırmak hem Amerika’nın kalması umuduyla daha fazlasını yapmaya istekli olduğunu gösterme hem de Amerika’nın geri çekilmesi ihtimaline karşı hazırlık yapma avantajına sahip.
Rusya, Avrupa’dan çok daha fakir ve daha az nüfusa sahip. Putin’in saldırıları onu gerileyen bir güç haline getiriyor. Ancak “ayı” hâlâ yıkım ve sefalet yayabilir. Putin’i durdurmak için en iyi yer Ukrayna’dır. Ancak bu başarılsa bile Avrupa’nın savunma konusunda çok farklı düşünmesi gerekecek. Buna şimdi başlamalı.”
Bu yazı ilk kez 4 Mart 2024’te yayımlanmıştır.