ABD Başkanı Joe Biden birkaç hafta sonra Beyaz Saray’dan ayrılıyor. Biden göreve gelmeden önceki vaatlerinden birinde, “sonu gelmeyen savaşları” bitirme sözü vermişti.
Bu söz, Biden yönetiminin ABD’nin dış politikasında bir dönüm noktası olarak Afganistan’dan kaotik çekilme sürecinde kendini göstermişti. ABD güçleri, 2021 yılının Ağustos ayında 20 yıl kaldıkları Afganistan’dan çıkmıştı. Ancak Biden, başkanlık sürecindeki en büyük imtihanının süregelen savaşlarla olacağını muhtemelen öngörmemişti. Zira, savaşları bitiren bir lider olarak tarihe geçmeyi hedeflerken, “Soykırımcı Joe” sloganlarıyla protesto edilen biri olarak başkanlık görev süresini tamamlıyor.
Pulitzer ödüllü gazeteci Bob Woodward, 15 Ekim’de yayımlanan Savaş başlıklı yeni kitabında, Biden ve ekibinin Ukrayna ile Gazze’deki krizleri nasıl ele aldığını ve bu krizlerde yaşanan zorlukları detaylı bir şekilde gözler önüne seriyor.
Bob Woodward sadece Pulitzer ödüllü bir gazeteci değil, ABD siyasetini daha yıllar önce yaptığı bir haberle sarsmış, ABD’de eski başkan Richard Nixon’ı istifaya götüren Watergate skandalını ortaya çıkaran kıdemli bir araştırmacı gazeteci. Woodward, Trump döneminin sonunda da, Korku: Beyaz Saray’da Trump başlıklı bir kitap yazmış, yine belgeler, tanıklıklar ve uzun röportajlarla o dönemin bilinmeyenleri anlatmıştı.
2010 yılında yayınlanan Obama’nın Savaşları isimli kitabında da eski başkan Barack Obama’nın Afganistan savaşı ve sözde küresel terörle mücadelesine dair politikalarının perde arkasını yazmıştı.
Beyaz Saray’da kapalı kapılar ardında neler oldu?
Woodward, Washington’ın en üst kademelerine erişim sağlayan bir gazeteci olarak, Biden yönetiminin dış politika sınavlarını mercek altına alıyor. Kitap, üst düzey görüşmelere katılan tanıklıklarla yapılan röportajlar, yazışmalar ve belgelere dayanılarak yazılmış; Orta Doğu’da kapalı kapılar ardında dönen önemli detayları okuyucuya sunuyor.
Özellikle Biden, Dışişleri Bakanı Antony Blinken ve İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu arasındaki çarpıcı diyaloglar, ABD’nin kamuoyu önünde dile getirmediği detayları ortaya koyuyor. Bu diyaloglarda, ABD’nin kamuoyu önünde reddetmesine rağmen, Netanyahu hükümetinin Gazze’ye yardımı nasıl kasıtlı olarak engellediği açıkça görülüyor.
ABD, İsrail’e olan ‘sarsılmaz’ desteğini kamuoyuna her fırsatta yinelese de, Biden’ın Netanyahu hakkında konuşurken öfkelendiği ve arada küfürlerin havada uçuştuğu anlaşılıyor.
Ayrıca, ABD’nin Rusya’nın Ukrayna’yı işgal edeceğine dair aylar öncesinden istihbarat aldığı ve Biden’ın bu konuyu Rusya Devlet Başkanı Putin ve Ukrayna Devlet Başkanı Zelenski ile görüşmelerinde gündeme getirdiği ifade ediliyor. Ancak Putin bunu reddederken, Zelenski ise duruma inanmakta zorlanıyor.
Biden ve ulusal güvenlik ekibinin Putin’in nükleer silah kullanma ihtimali karşısında ne kadar endişelendiği de kitaptaki diyaloglarda gözler önüne seriliyor.
İsrail’in Gazze’ye yardım girişini kasıtlı olarak engellemesi
Kitaba göre, Dışişleri Bakanı Antony Blinken, 7 Ekim’den sonra çıktığı ilk Orta Doğu turunda, Gazze’ye yardımın geçişine izin vermesi için İsrail Başbakanı Binjamin Netanyahu’ya baskı yapınca, Netanyahu “İsrail halkı, Hamas’ı tamamen yok etmediğimiz sürece, bu Nazilere yardım yapılmasını tolere etmez” diyor.
Saatler süren müzakereler sırasında ABD, insani yardıma izin verilmezse Biden’ın İsrail ziyaretinin iptal edileceğini bildiriyor. Netanyahu ise yardıma ancak Biden’ın ziyareti tamamlandıktan sonra izin vereceğini belirterek, İsrail kamuoyunda bu yardımın Biden’ın baskısıyla sağlandığı izlenimini yaratmayı amaçlıyor.
Biden, Washington’a dönerken Mısır Cumhurbaşkanı Sisi’yi arayarak insani yardım tırlarının geçmesi için Refah sınır kapısını açmasını istiyor ve şöyle diyor: “Netanyahu’yu ikna ettim. Şimdi sıra sende.” Sisi, mülteci akını ve Hamas üyelerinin geçme ihtimalinden endişe duyduğu için sınırın açılmasına karşı, ancak sonunda ikna oluyor. Biden’ın ziyareti sonrası, 21 Ekim’de Refah’tan 20 yardım kamyonu geçiş yapıyor.
Kitapta bu durum ABD’nin diplomatik bir zafer gibi tasvir edilse de, gönderilen yardım miktarı, Gazzelilerin ihtiyaç duyduğu ve 7 Ekim öncesinde günlük olarak giren 500 yardım tırının çok altında kalıyordu.
Kitapta ayrıca, ABD’nin İsrail’in silahlarının %70’ini sağladığı ve bu silahların uluslararası hukuka uygun kullanılması gerektiği bilgisi göz ardı ediliyor. ABD yasalarına göre, insani yardımı engelleyen ülkelere askerî yardımın kesilmesi gerekse de, Biden yönetimi, 7 Ekim’den bu yana kamuoyu önünde İsrail’in yardım girişini kasıtlı olarak engellemediğini belirterek askerî yardımı sürdürdü.
Bu arada, bugün itibariyle, Gazze’de insani durumda bir iyileşme olmazken, İsrail yeterli yardım girişine engel olmaya devam ediyor.
Kitaba göre, Blinken 2024’ün Ocak ayında Netanyahu ile görüşmesinde bu durumu yeniden gündeme getiriyor. Baskılar sonucu İsrail, Tel Aviv’in güneyindeki Aşdod Limanı’nda bekleyen Türkiye ve ABD’den gelen unun Gazze’ye girmesine isteksizce onay veriyor
Hamas, 7 Ekim ve İsrail istihbaratının göz ardı ettiği detaylar
Kitapta Hamas’ın 7 Ekim saldırısına dair detaylar da var. Örneğin, İsrail istihbaratı, Hamas’ın 7 Ekim saldırı planlarına yaklaşık bir yıl önce ulaşmış, ama göz ardı etmiş. İsrail’in ABD Büyükelçisi Michael Herzog şöyle diyor: “Bunu bizim hiyerarşimizde kim gördü, kim okudu, bilmiyorum, ama kimse inanmadı.”
Orta Doğu’daki arka kapı diplomasisine dair de detaylar var. Mesela, Ocak ayında, Biden yönetimi, Irak’taki İran destekli grupların ve Husilerin saldırılarından sonra, Umman üzerinden İran’a mesaj gönderiyor: “Bu çatışmayı Gazze ile sınırlandırmak istiyoruz. İran ile savaş peşinde değiliz.”
ABD yönetimi, 7 Ekim’den bu yana, kamuoyu önünde, İsrail’in kendini savunma hakkını desteklediğini ve Hamas’ı yenmesini istediğini söylemişti. Ama kitaba göre, Aralık ayına gelindiğinde, ABD, İsrail’in Hamas’ı tamamen yok edemeyeceğini düşünmeye başlıyor. Blinken, Tel Aviv’de İsrail savaş kabinesine bir toplantı sırasında şöyle diyor: “Hamas bir fikirdir, bir fikri yok edemezsiniz.”
Biden, Netanyahu’nun arkasından küfür ediyor
Biden’ın, eski dostu ve yakın arkadaşı Netanyahu’ya karşı 7 Ekim’den bu yana yaşadığı hayal kırıklığı da kitapta anlatılıyor. Biden’ın, Netanyahu’nun arkasından, “Or..pu çocuğu Bibi Netanyahu, o berbat bir herif!” dediği öne sürülüyor. Biden’ın, bir arkadaşına Netanyahu’nun siyasi olarak kendini kurtarmak için çok çabaladığını ve hapisten kaçmaya çalıştığını söylediği de ifade ediliyor.
Netanyahu’nun ABD’nin uyarılarına rağmen Refah’a askerî bir saldırı düzenlemesine sinirlenen Biden, “O bir yalancı. Onun için çalışan 19 kişiden 18’i yalancı,” diyerek tepkisini dile getiriyor.
Ancak Biden’ın, Netanyahu ile kamuoyu önünde tartışmaktan kaçındığı, çünkü İran ve Hizbullah izlerken bunun İsrail’in güvenliğini riske atacağını düşündüğü iddia ediliyor.
Kamera önünde başka, kamera arkasında başka
Kitaba göre, Blinken, 7 Ekim’den hemen sonra, Mısır, Suudi Arabistan, BAE, Katar, Ürdün ve Bahreyn’i ziyaret ettikten sonra İsrail’e dönüyor ve Netanyahu’ya şöyle diyor: “Tekrar tekrar duyduğumuz tek şey, yaptığınız şeyi destekledikleri oldu. Hamas’ı yenmenizi destekliyorlar. Şu anda bunu açıkça söyleyemiyorlar ama bunu yapmanızı destekliyorlar.”
Blinken, Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman’ın, bu tur kapsamımda gittiği Riyad’da, 15 Ekim’deki görüşme öncesi kendisini saatlerce bekletmesinin ardından şöyle diyor: “Şımarık bir çocuktan başka bir şey değil.”
Kitabın en önemli eksiği
Woodward’ın ABD’de çok saygı gören bir gazeteci olduğu ve Amerikan yönetiminin en üst kademelerine, hatta başkanlara kadar erişim sağlayabildiği düşünüldüğünde, bu kitabı yazarken görüştüğü kaynakların üst düzey isimler olması, hatta Biden veya Blinken’ın bizzat kendisiyle konuşmuş olması muhtemel. Fakat bu durum, bir gazetecilik açmazını da gündeme getiriyor; kaynaklar çeşitlendirilmediğinde anlatının yalnızca belirli bir perspektife yaslanma riski ortaya çıkıyor.
Nitekim kitap, ağırlıklı olarak Demokrat Biden yönetiminin bakış açısıyla şekillenmiş. ABD’lilerin yanı sıra, İsrailli yetkililerin görüşlerine yer verilmiş olsa da, örneğin Filistinlilerin sesi hiç duyulmuyor. Bu da okuyucunun resmin tamamını görmesini zorlaştırıyor.
Özellikle Biden’ın Gazze’ye insani yardım girişine izin verilmesi için Netanyahu’ya baskı yaptığı bölümlerde bu tek taraflı bakış açısı hissediliyor. Kitapta Biden yönetiminin diplomatik çabaları başarı gibi sunulsa da, bu çabaların Gazzelilerin ihtiyacını tam anlamıyla karşılamadığına değinilmiyor.
Böylelikle kitap, Biden ve yakın çalışma ekibinin “sonu gelmeyen savaşlar” karşısındaki sınavını, ABD-İsrail ilişkilerinin çetrefilli yönlerini ve Orta Doğu diplomasinin iç yüzünü ortaya koyuyor. Ancak, savaşın diğer yüzünü yansıtmak belki başka bir kitaba kalıyor.
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Fikir Turu’nun editöryel politikasını yansıtmayabilir.
Bu yazı ilk kez 22 Kasım 2024’te yayımlanmıştır.