Yunan ekonomist ve siyasetçi Yanis Varoufakis, Technofeudalism (Teknofeodalizm) adlı yeni kitabında, küresel ekonomik sistemde büyük teknoloji şirketlerinin sebep olduğu çığır açan bir değişime tanıklık ettiğimizi öne sürüyor. Kitabında artık hayatımızı şekillendiren şeyin küresel finans sisteminden ziyade büyük teknoloji şirketlerinin hüküm sürdüğü ‘derebeyliklerin’ olduğunu savunuyor.
The Guardian yazarı Carole Cadwalladr’in Yanis Varoufakis ile yaptığı röportaj sonrasında kaleme aldığı yazısında Voroufakis’in yeni kitabının arka planından, birtakım finansal çevrelerden kitap hakkında gelen yorumları ele alıyor.
Yazıdan öne çıkan bazı bölümlerini paylaşıyoruz:
“IMF, AB ve tüm küresel finans düzenine kafa tutmaya çalışan karizmatik solcu Yanis Varoufakis ile tanışmak için Yunanistan’a yapılacak bir seyahatten daha keyifli ne olabilir?
Ziyaretten önce zihnimde canlandırdığım sahne aşağı yukarı şöyleydi: Mavi gökyüzü, mavi deniz ve belki de neşeli bir tavernada biraz tabak kırmaktı. Beklemediğim şey ise havaalanından gelen yolun yanındaki yamaçta yükselen bir alev duvarı ve anayol boyunca dalgalanan siyah bir duman bulutuydu.
Dünyanın sonunun burada bazı yerlerde olduğundan biraz daha yakın hissedilmesi ile Varoufakis’in Technofeudalism: What Killed Capitalism (Teknofeodalizm: Kapitalizmi Ne Öldürdü) isimli yeni bir kitap yazmış olması bir tesadüf olmayabilir. Kitabın, kapitalizmin yerini Varoufakis’in bir kahraman olarak gördüğü Marx’ın öngördüğü sosyalist devrim veya Shoshana Zuboff’un 2019’un en çok satan The Age of Surveillance Capitalism’de (Gözetim Kapitalizmi Çağı) detaylandırdığı gibi kapitalizmin yeni bir türü yerine daha da kötü bir şeyin aldığı sonucuna varması da bir tesadüf değil. Varoufakis’e göre artık yeni küresel efendilerimiz Facelandia’nın Lord Zuckerberg’i ve çürümüş X bölgesinin Sör Musk’ının derebeyliklerinde kulluk ediyoruz.
2015 yılında, Yunanistan’daki borç krizinin doruk noktasında, Varoufakis tanınmayan bir akademisyen iken bir anda maliye bakanlığına atandı. Bankaların Yunanistan’a dayatmak istediği ağır şartların feci bir kemer sıkma politikasına yol açacağını yüksek sesle ve defalarca söyledi. Yunan halkının çoğunluğu onu desteklemek için oy kullandı ve kısa bir süre için IMF ve AB’nin şartlarını kabul etmeyi reddetme stratejisi gergin bir açmaza sebep oldu. Ta ki kendisini atayan Başbakan Aleksis Tsípras’ın bunları kabul ettiği ana kadar. Kime inanmayı tercih ettiğinize bağlı olarak, dayatılan bu şartlar ya ülkenin iflasını önlemek için mümkün olan tek eylem ya da haince bir ihanetti.
Financial Times Varoufakis’i müzakereler sırasında “odadaki en sinir bozucu adam” olarak nitelendirmişti, dolayısıyla Technofeudalism’in münakaşacı bir muhalifin bakış açısıyla kaleme alınmış olduğunu öğrenmek pek de şaşırtıcı olmayacaktır. Her ne kadar 2023’te teknolojiden nefret etmenin yeni ya da özel bir tarafı olmasa da, ki Elon Musk’tan nefret etmek kendimizi içinde bulduğumuz duruma verilebilecek tek mantıklı tepkidir, Technofeudalism yine de yeni ve önemli bir eser gibi görünüyor.
Kapitalizmin nasıl ortaya çıktığına dair tarihsel bir anlatıya dayanan bu büyük resmi gösteren tez, olup bitenleri bin yılda bir gerçekleşen, çığır açıcı bir değişim olarak tanımlıyor. Bir siyasetçinin, herhangi bir siyasetçinin, bu konular hakkında konuşması bazı açılardan rahatlatıcı. Çünkü Varoufakis’e göre bu yalnızca yeni bir teknoloji ile sınırlı değil. Bu, dünyanın tamamen yeni bir ekonomik sistem ve dolayısıyla bir siyasi güçle boğuşması anlamına da geliyor.
“Bilimkurgu hikâyelerinden fırlamış gibi şu sahneyi hayal edin” diye yazıyor. “Hayatlarını sürdüren, eşya, giysi, ayakkabı, kitap, şarkı, oyun ve film alıp satan insanlarla dolu bir kasabaya ışınlanıyorsunuz. İlk başta her şey normal görünüyor. Ta ki birtakım tuhaflıklar dikkatinizi çekene kadar. Tüm dükkânların, hatta tüm binaların Jeff adında birine ait olduğunu fark ediyorsunuz. Dahası, herkes farklı sokaklarda yürüyor ve farklı mağazalar görüyor, çünkü her şeye onun algoritması yön veriyor… Jeff’in melodisine göre dans eden bir algoritma.”
Bu göze bir market gibi geliyor olabilir, ancak Varoufakis bunun başka bir şey olduğunu söylüyor. Varoufakis, Jeff’in (Bezos, Amazon’un sahibi) sermaye üretmediğini savunuyor. Jeff yalnızca rant elde ediyor. Bu da kapitalizm değil, feodalizm. Peki, bizler neyiz o zaman? Bizler bu durumda serfleriz (yani köleleriz). “Cloud serfleri” (bulut köleleri) olarak sınıf bilincinden o kadar yoksunuz ki attığımız tweet ve yaptığımız paylaşımların aslında bu şirketlerde değer yarattığını bile fark etmiyoruz.
Technofeudalism, Varoufakis’in yakın zamanda vefat eden babası Georgios’a yazılmış bir mektup olarak karşımıza çıkıyor. Georgios, Yunan asıllı Mısırlı bir komünist olarak 1940’larda, ülkedeki iç savaşın ortasında Yunanistan’a göç etti ve komünizmi kınamayı reddettiği için beş yıl “siyasi yeniden eğitim” cezasına çarptırıldı. Yunanistan’ın en büyük çelik şirketinin yönetim kurulu başkanlığına kadar yükseldi. Varoufakis kitabında, babası Georgios hakkında en çok değer verdiği şeyin olayların “ikili doğasını” görebilme yeteneği olduğunu söylüyor.
Technofeudalism aynı zamanda kısmen, o zamanlar 11 yaşında olan kızı Xenia’ya hitaben yazdığı ve neden bu kadar çok eşitsizlik olduğu sorusuna cevap vermeye çalıştığı bir önceki kitabı Talking to My Daughter About the Economy’nin (Kızımla Ekonomi Sohbetleri) devamı niteliğinde. Bu kitabı yazarken bile, kapitalizmin geleceği hakkında bir dönemin sonunun geldiğine dair endişe hissettiğini söylüyor.
Varoufakis, Technofeudalism’in ilk bölümünde “2017’de yayınlanmadan önce bile kendimi huzursuz hissediyordum” diye yazıyor. “Kitabın taslağını bitirmekle basılı halini elimde tutmak arasında geçen zamanda, sanki 1840’lardaymışım ve feodalizm üzerine bir kitap yayınlamak üzereymişim; ya da daha kötüsü, 1989’un sonlarında Sovyet merkezi planlaması üzerine bir şeyler yazıyormuşum gibi hissettim.” Varoufakis’in merak ettiği şey, kapitalizm kavramının çoktan geçerliliğini yitirmiş olması mıydı?
Oturma odasındaki kitaplıkta, Facebook’un ilk yatırımcılarından biri olan ve Mark Zuckerberg’i Sheryl Sandberg ile tanıştıran işadamı Roger McNamee’nin Zucked isimli kitabını gördüm. “Bu harika bir kitap,” diyor Varoufakis. Ona McNamee’nin yeni fikirlerine genel olarak katıldığımı söyledim. McNamee de dahil olmak üzere Varoufakis’e ne soracaklarını sormak için bir grup insana mesaj attım ve kitabı, iki önemli olayın küresel ekonomiyi dönüştürdüğünü, ona aynen aktardım: 1) Amerika ve Çin’deki büyük teknoloji şirketleri tarafından internetin özelleştirilmesi; ve 2) Batılı hükümetlerin ve merkez bankalarının 2008 büyük mali krizi sırasında büyük miktarda nakdi piyasaya sürerek verdikleri tepki.
Ona McNamee’nin verdiği cevabı okudum: “Temel tezini kabul ediyorum. ABD 2009’dan 2022’ye kadar faiz oranlarını sıfıra yakın tuttu. Bu durum, tamamen gerçek dışı ve/veya kamu yararına aykırı olsalar bile dünyayı değiştirecek sonuçlar vaat eden iş modellerini teşvik etti (örneğin esnek ekonomi, sürücüsüz arabalar, kripto, metaverse, yapay zekâ). Bu da teknolojiye yönelik hiçbir düzenlemenin olmadığı ve iş dünyasında yöneticilerin hisse değerlerini diğer her şey pahasına (örneğin demokrasi, kamu sağlığı, kamu güvenliği) en üst düzeye çıkarması gerektiğini savunan bir kültürün kabul gördüğü bir dönemde gerçekleşti… Son 14 yılda oranlar %5 olsaydı, esnek ekonomi, sürücüsüz arabalar, kripto, metaverse veya yapay zekâ gibi yatırımların şu anda aldığının %10’u kadar bile finansman alabileceğinden şüpheliyim.”
Bir Marksist ile bir risk sermayedarının aynı ekonomik sonuçlara varmış olmasının oldukça dikkat çekici olduğunu ifade etmek isterim. Ancak siyaset dışında bu yeni güç yapılarını anlamaya çalışan daha fazla insan var. Shoshana Zuboff bana “teknofeodalizm gibi etiketleri açıkça reddettiğini, çünkü teknolojinin bağımsız değişken olmadığını ve bizlerin de feodal serfler olmadığımızı” söyledi. Ancak bu argümanın son makalelerinden biriyle bazı benzerlikler taşıdığını da söylüyor:
“Büyük teknoloji şirketlerinde, temel açılardan kendilerini kapitalizmin dışında tutan, daha ziyade azınlığın çokluk üzerinde tamamen yeni bir yönetim biçimi olarak totaliler bir güçle karşı karşıyayız.”
Bir başka karizmatik ve itibarlı ekonomist olan, ancak Varoufakis’in aksine hükümetler ve finans kuruluşları tarafından benimsenen Mariana Mazzucato’ya sorduğumda verdiği yanıt, Varoufakis’in bazı fikirlerinin o kadar da yeni olmadığını ortaya koyuyor. Kendisi de 2018’de benzer bir kavram olan “algoritmik rant” (teknoloji şirketlerinin uzun vadeli değer yaratmak yerine dikkatleri üzerlerine çekip bunu yeniden sattıkları fikri) üzerine bir makale yayınladı.
Ancak belki de sol ve sağ arasındaki geleneksel ayrımlar artık bir anlam ifade etmiyor. Varoufakis, sağın “kapitalizmi doğal bir sistem gibi, bir nevi atmosferin varlığı gibi düşündüğünü” söylüyor. Sol ise “kendilerini evrenin kapitalizm yerine sosyalizmi getirmek için yarattığı insanlar olarak görüyor. Size söylüyorum: Biliyor musunuz, gözden kaçırdınız. Göremediniz. Birileri kapitalizmi öldürdü. Karşımızda daha kötü bir şey var.”
Varoufakis, ilk internetin yerini, suyun başını tutan şirketlerin “rant elde ettiği” özelleştirilmiş bir dijital ortama bıraktığını söylüyor… Kapitalist olarak düşündüğümüz insanlar artık yalnızca vasal1 bir sınıf. Eğer şu anda bir şeyler üretiyorsanız, işiniz bitti demektir. Bittiniz. Artık dünyanın hâkimi olamazsınız.”
Varoufakis’in büyük resim yaklaşımı, otoriterliğin, ve bunun kendi ailesinde ortaya çıkardığı radikal siyasetin Yunanistan’da hâlâ tarihe karışmamış olmasından mı kaynaklanıyor diye yüksek sesle merak ediyorum. Altı yaşındayken gizli polis evini basarak babasını tutuklamıştı. Hatırlıyor musun, diye sordum. “Tanrım, evet, böyle bir şeyi unutamazsın. İki hafta boyunca nerede olduğunu bilmiyorduk.” Yunanistan’ın askeri cunta tarafından yönetildiği dönemde Varoufakis genç yaşta siyasetle ilgilenmeye başladığında ve polis tarafından gözaltına alındıktan sonra ailesi kesin bir karar verdi: Varoufakis İngiltere’ye gidecekti.
Vorufakis, tutkulu bir Avrupalı ve enternasyonalist olmasının yanı sıra, aynı zamanda İngilizce eserler yazan ve Essex Üniversitesi’nde okumuş bir İngiliz hayranı ve burada Büyük Britanya Komünist Partisi’ne de katılmıştı. Jeremy Corbyn’i referandumda AB’de kalmayı desteklemeye ikna etmesiyle tanınıyor ve bunun için ülke çapında kampanya yürüttü. Keir Starmer’a tavsiyesinin ne olacağını sorduğumda ise şöyle diyor:
“Yapamadığı bir şeyi yapmaya çalışmalı: dürüst olmak. Şunu söylemeli: ‘Biliyor musunuz? Brexit bir felaketti. Ben Birleşik Krallık’ı AB’ye geri sokmak istiyorum. Bunu yakın zamanda yapacağımı söylemiyorum. Ama bunun için çalışacağım. Bu arada A, B, C ve D’yi yaparak Brexit’in yürümesini sağlayacağım.”
“Starmer şimdi kemer sıkma politikalarını benimsiyor. NHS için özelleştirmeleri içeriden tersine çevirecek bir plan yok. Thatcher’da özlediğim tek şey bu. O inanmış bir siyasetçiydi, değil mi?”
Varoufakis’in Birleşik Krallık’taki en yakın siyasi benzerlerinin Boris Johnson ve Nigel Farage olabileceğini söyledim ve bana “Ne?” diyerek cevap verdi. Ben de “Hepiniz siyasetçi karşıtısınız” dedim.
“Haklı olduğunuz bir nokta olması üzüntü kaynağı,” dedi. “Çünkü ben müesses nizam karşıtıyım. Ama doğru, bu insanlar müesses nizamın çıkarlarına hizmet edecek şekilde müesses nizam karşıtlığını üstleniyorlar. Orbán, Polonya hükümeti, Trump, Farage, Johnson, Mussolini arasında hiçbir fark görmüyorum.”
Bu, Yunanistan’ın borç krizinin zirvesinde AB’ye yaptığı sunumun bir parçasını oluşturuyordu. “Wolfgang Schäuble’ye [eski Alman Maliye Bakanı] şunu söyledim: ‘İkimiz de demokratız. Aydınlanmaya inanıyoruz’ dedim. ‘Bize kemer sıkma politikası uygularsanız faşizme döneriz ve durumun böyle olmasından çok korkuyorum.’ diye ekledim. Bu yılki Yunan seçimlerinin büyük galibi “Spartalılar, Altın Şafak’ın [yasaklanmış bir Yunan neo-Nazi partisi] bir devamı. Yunan Çözümü. Sadece isimleri duymanız yeterli, değil mi? Diğer parti de Niki, yani ‘Zafer.’”
Bu özellikle can sıkıcı bir husus. Çünkü bu partilerin kazanımları Varoufakis’in kaybı oldu. Varoufakis, Maliye bakanlığı görevinden sonra kendi partisini kurdu ve 2019 seçimlerinde dokuz sandalye elde etti. Bu yıl hepsini kaybetti. “Gerçekten ne olduğunu bilmiyoruz. Anketlere göre gençler arasında %21 oranında oy alıyorduk.”
Technofeudalism’de Varoufakis minotorun hikâyesini yeniden anlatıyor. Bu onun sık sık başvurduğu Yunan mitolojisinde yer alan bir hikaye. Onun tabiriyle minotor, küresel finans sistemi temsil ediyor. Hikâyede canavar sonunda Atinalı bir prens tarafından öldürülüyor. Ancak kitaptaki Atinalı prens kapitalizmi yıkmayı başaramıyor.”
Bu yazı ilk kez 31 Ekim 2023’te yayımlanmıştır.