Dünya kamuoyu Çin’de yeniden canlanan COVID-19’a karşı başvurulan yöntemleri şaşkınlıkla izliyor. “Sıfır-COVID” politikası izleyen Pekin yönetimi, dünyanın geri kalanında çoktan kanıksanmış düzeyde olan vaka sayılarına muazzam katılıkta önlemlerle tepki veriyor. Başkent Pekin ve Şanghay gibi ülkenin en büyük iki kentinde milyonlarca kişinin yaşadığı alanlar kapatılıyor, diğer eyaletlerden binlerce gönüllü sağlık çalışanı ve her türlü işi üstlenmeye hazır gönüllüler getiriliyor, on binlerce yataklı geçici hastaneler ve karantina merkezleri kuruluyor ve enfekte kişiler buralara yönlendiriliyorlar.
Çalışmalarda görev alan gönüllülerin çokluğu herkesin dikkatini çekiyor. Ancak ABD’de kısa süre önce yayınlana iki kitap, Çin’de “gönüllülük” kurumunun bir baskı aracı olarak kullanıldığını öne sürüyor. The Economist dergisi, o kitaplardan yola çıkarak Çin’de bazı işlerin değişmediğini ortaya koyuyor.
Yazıdan öne çıkan bazı bölümleri aktarıyoruz:
“Çin Komünist Partisi’nin lider kadrosu, 1979’da piyasa güçlerini kucakladıktan sonra birçok yabancı gözlemci, hukukun üstünlüğünü sürdürmek ve mülkiyet haklarını korumak için daha bağımsız mahkemelerin ortaya çıkması gibi siyasi reformların da geleceğini öngörmüşlerdi.
Zamanla, iyimser yabancılar ortak yatırımlara girişirken, en ileri ekonomiler demokratik veya en azından güvenilir siyasi sistemlere sahip olmaları gerektiğinin farkına varıyorlar. Çinli yetkililere, bu tür “kapsayıcı kurumlara” sahip toplumların hem istikrar hem de geniş tabanlı refahtan yararlandığı söylenmişti.
Çin’in liderleri bu tavsiyenin yarısından daha azına kulak verdi. 40 yılı aşkın bir süredir birbirini izleyen liderler, parti otoritesiyle uyumlu olduğu sürece ekonomik ve sosyal açılımlara müsamaha gösteriyorlar.
2012’den beri Çin Komünist Partisi (ÇKP) Başkanı olan Devlet Başkanı Şi Jinping, zengin dünyanın çoğunda hüküm süren normlardan kararlı bir şekilde uzaklaştı. Kuvvetler ayrılığını ve bağımsız bir yargıyı Batı’nın hoş karşılanmayan kavramları olarak açıkça yerdi. Onun Çin’i, hukukun üstünlüğünden değil, Çin Komünist Partisi kontrollü mahkemeler aracılığıyla “hukuka dayalı yönetimden” gurur duyuyor.
Kim bu Çinli gönüllüler?
Çin Komünist Partisi tabanında da değişiklikler oldu. Şi’nin yönetimindeki Çin’de, baskıcı güç de dahil olmak üzere her zamankinden daha fazla güç, parti üyeleri ve belirsiz yasal yetkilere sahip gönüllüler tarafından da kullanılıyor.
COVID-19 pandemisi sırasında, karantinaya alınan şehirlerin pek çok sakini, tamamen beyaz kıyafetleri nedeniyle “Büyük Beyazlar” olarak anılan pandemi işçileri tarafından sefil karantina bölgelerine konuldu veya toplu konutlardan çıkmaları yasaklandı. Bu işçilerin çok azı polis memuru veya yerel memur… Çoğunluğu arama emri olmadan ev hapsi uygulayan gayretli gönüllüler.
Daha COVID ortaya çıkmadan önce, Çinli liderler vatandaşları daha fazla anlaşmazlığı mahkemelere değil, ücret almayan yerel ileri gelen kişilerin arabuluculuğuna götürmeye çağırmıştı. Son yıllarda, yabancı firmalar da dahil olmak üzere özel şirketlere de aynı yöntem tavsiye ediliyor.
Şehirleştirilirken mülksüzleştirildiler
Otoriter siyaset konusunda uzmanlar bu eğilime daha önce dikkat çekmişlerdi. Son zamanlarda yayınlanan iki kitap, partinin kitleleri kontrol ederken belirsizliği nasıl benimsediğini, daha doğrusu vatandaşları birbirini kontrol etmeye teşvik ettiğine tamamlayıcı bir bakış açısı getiriyor.
Vaka çalışmalarına odaklanan her iki kitap da aynı kamu politikası alanını, yani on milyonlarca Çinliyi yerinden eden kentleşme planlarını inceleniyor. Çoğu zaman, çiftçilik yaptıkları araziye el konuldu ve müteahhitlere satıldı ya da evleri zorla, düşük tazminatla veya ve tazminatsız olarak yıkıldı.
Bu tür dalaverelerin temelinde kurumsal bir boşluk var: Çin’de mülkiyet hakları güvenceden başka bir şey değil. Yale Üniversitesi’nden Daniel Mattingly’nin 2019’da yayınlanan “Çin’de Siyasi Kontrol Sanatı” adlı kitabında belirtildiği üzere, arazi el koymaları aslında trilyonlarca dolar değerinde mülkü kırsal kolektiflerden devlete aktardı.
Benzer şekilde, Toronto Üniversitesi’nden Lynette Ong’un “Dış Kaynak Kullanımı Baskısı, Çağdaş Çin’de Gündelik Devlet Gücü” adlı yeni kitabında belirttiği gibi, Çin’de şiddetli toprak gasplarına karşı direniş kırıldı ve kolayca bastırıldı.
Haydutları kim cesaretlendiriyor?
Her iki kitabın da öne sürdüğü üzere bunun nedenlerinden biri, kirli işleri resmî olmayan ajanlara devretme geleneğidir. Bunlar arasında, evleri yıkmaya, elektrik ve suyunu kesmeye veya daha yüksek makamlara şikâyet dilekçesi vermeye çalışanları dövmeye gönderilen, üniformaları veya rozetleri olmayan, kiralık haydutlar da var.
Yerel yetkililerle bağlantıları kanıtlanamaz, ama barizdir. Ong’a göre bazı haydutlar, bürokratların bir köyü “sağlıksız ve yıkıma uygun” ilan etmelerini sağlıyorlar.
Ong, kitabını hazırlamak için medya ve insan haklarını savunan gruplar tarafından kaydedilen iki binden fazla zorla arazi alma veya yıkım vakasının yanı sıra 2011’den 2019’a kadar gerçekleştirdiği yüzlerce kendi saha röportajından yararlandı.
Ong, polis acımasızca davrandığında veya yetkililer haydutları şahsen savaşa soktuğunda vatandaşların direnme olasılığının daha yüksek olduğunu tespit ediyor. Buna karşılık halk, kimliği belirsiz çetelerin saldırısına uğradıklarında kaderlerine razı olmaya daha eğilimli oluyorlar. Halk zaten onlardan iyilik beklemiyor. Ama devlet yasaları çiğnediğinde çileden çıkıyorlar.
Şi ve “uyumlu yıkım” dönemi
2013’ten sonra kayıtlara geçen şiddet olayları azaldı, ancak sona ermedi. Çünkü ulusal liderler, “uyumlu yıkım” kampanyalarını teşvik etti. Bu kampanya kısmen ülke çapında şiddetli arazi gaspları sırasında öldürülen veya intihara sürüklenen vatandaşlara yönelik zorbalıklara yol açtı.
Şi döneminde, yolsuzlukla mücadele kampanyaları, kâr için çok sayıda köyü yerle bir eden bazı yerel zorbaları tuzağa düşürdü. Uyumlu yıkımlar, kendi komşularına yıkım kâğıtlarını imzalamaları için baskı yapmak için köyün yaşlılarını veya derin topluluk bağları olan gönüllüleri işe alarak hallediliyor. Bazen bu iş “zigaiwei”, yani “Özerk Yeniden Geliştirme Komiteleri” kurularak yapılıyor. Görünmeyen yetkililerin rehberliğindeki bu komiteler, kulağa iyi geliyor, ama öyle değiller. Ong, talimatlara uymayı reddeden haneleri gözetleyen, aile üyelerini birbirine düşüren veya işten atılmakla tehdit edilebilecek kamu çalışanlarını avlayan yerel güç simsarlarının varlığından bahsediyor. Ayak direyenler, “çoğunluğun iradesine karşı geldikleri” gerekçesiyle alenen rezil ediliyor.
Mao çizgisine dönüş mü?
Çoğunluğun anlattıkları, dış kaynaklı baskının Maoist köklerini ortaya koyuyor. Bay Şi’nin Çin’i, “kitlesel çizgiyi”, yani çoğunluğu harekete geçirmek ve muhalif azınlığı dışlamak için bir ödül ve ceza kullanma stratejisi kadar bir ideolojik “düşünce çalışmasını” da yeniden hayata geçiriyor.
Geleneksel sağduyu, güçlü bir sivil toplum sayesinde vatandaşların hükümetler üzerinde kaldıraç etkisi yarattığını savunur. Mattingly, “aslında seçilmiş aşiret liderleri ve köylerin ileri gelenleri otokratik yöneticilere iyi hizmet edebilir”, diye yazıyor. Gerçekten de, Şi’nin resmî biyografileri, Shaanxi kırsalında genç bir köy partisi sekreteri olarak, bir aşiret mezarlığı da dâhil olmak üzere bir baraj için araziye el koymasına yardım etmesi için yerel bir aşiret liderini nasıl işe aldığına yer verir.
Çin Komünist Partisi’nin ileri gelenleri, yabancılar Çin’in otokratik siyasetini sorguladığında huzursuzlaşıyorlar ve yıllar süren büyümeyi kanıt gösteriyorlar. Ancak ekonomiler de yavaşlayabilir. Bunu yaptıklarında, kapsayıcı kurumlar, kol büken kemik kıran karanlık güçlerin sunamayacağı bir meşruiyet sağlar.”
Bu yazı ilk kez 19 Mayıs 2022’de yayımlanmıştır.