Çocuklara ölüm gerçeğini bir biçimde ama mutlaka usulünce anlatmanın şart olduğunu önceki yazımızda ifade etmeye çalıştık. Ama bu bilgi, çocuğun sevdiği bir yakını vefat ettiğinde bunu ona nasıl söylememiz gerektiği hakkında bizi yeterince aydınlatmıyor. Bu yazıda buna gayret edeceğiz.
Her yetişkin gibi çocuklar da yakınlarının, tanıdıklarının ölüm haberini bir biçimde öğreniyor. Aslında her aile, bir yakınları vefat ettiğinde, bu haberi kendine özgü yöntemlerle çocuklara da bir biçimde bildiriyor. Her ailenin, vefat eden kişinin çocukla yakınlığı, benimsenen kültürel değer ve inançlar, çocuğun yaş ve gelişimsel düzeyi doğrultusunda şekillenen kendine özgü ölüm haberi iletme yöntemleri var. Kimi aile alabildiğine titizlenerek, elinden geldiğince doğru bir biçimde yapmaya çalışıyor bu görevi, kimisi de yeterince üzerinde durmadan.
Ama kabul etmeliyiz ki, çoğu kez bu acılı zamanlarda, çocuklara hak ettikleri özen gösterilmiyor; “Nasıl olsa bir gün öğrenir ve anlar,” diyerek baştan savma ve uygun olmayan tavırlar alınıyor. Çocuk, sonunda yakınını kaybetmiş olduğunu öğreniyor öğrenmesine ama bu arada maalesef iç dünyasında birçok yara da açılmış oluyor.
Çocuklara ölüm haberi verirken
Çocuklarla ölümü konuşurken dikkat etmemiz gereken hususlar, ölüm haberi verilmesi sırasında da geçerlidir. Biz, yine de önemine binaen sadece ölüm haberi verilmesi konusuna dikkatlerimizi yönelterek şu aşağıdaki ipuçlarına göre davranmanın uygun olacağını düşünüyoruz.
Ölüm haberi vermek, hele hele çocuklara ölüm haberi vermek ziyadesiyle güç bir iştir. Ama çocuğun en güvendiği insanların, mümkünse ebeveyninin bu görevi savsaklamadan yerine getirmesi gerekir. Ebeveyni veya birinci derece yakınları, ölüm haberi vermek konusunda çocuğun arkadaşlarından veya diğer yakınlarından daha çabuk davranmalı, çocuğa öncelikle onlar ulaşmalıdır.
Eğer vefat eden, çocuğun anne babasından birisiyse hayatta kalan ebeveynin bunu çocuğa açıklamasının çok zor olacağı açıktır. Bu nedenle olsa gerek, yapılan araştırmalara bakıldığında, genelde ebeveyninin öldüğünü söyleme görevini aile içinde çocukla iletişimi ve etkileşimi iyi olan, soğukkanlı bireylerin üstlendiği görülüyor. Biz, zor olduğunu bile bile, bu görevin mümkün olduğunca hayatta kalan ebeveyn, (mümkün değilse çocuğu iyi tanıyan ve onunla çok iyi anlaşan bir yakını) tarafından yapılmasının en uygun olacağını söyleyeceğiz. Çocuğa en iyi gelecek ve bundan sonra hayatın güçlüklerini yaşayan ebeveynle birlikte sürdüreceği gerçeğiyle de bir an önce yüzleşmesini sağlayacak olan budur.
Ölüm haberi alelacele, her ortamda verilmemeli, sessiz bir ortam tercih edilmeli, bu sırada olabildiğince sakin ve şefkatli davranılmalıdır. Çocuk, aldığı kötü haberin yanı sıra bir de haberi verenin durumuyla ilgili endişe yaşamamalıdır.
Daha ilk cümlede haberi vermek yerine, alıştırıcı bir ifadeyle söze girilebilir, örneğin, “Çok üzücü bir olay oldu,” diye başlanabilir. Ama yukarıda belirttiğimiz gibi, haberi verdiğimiz çocuk, henüz ölüm kavramının anlamını anlamayacak durumdaysa daha açıklayıcı ifadeler seçilebilir, “öldü” kelimesinin yerine “artık yaşamıyor” denebilir. Eğer bu da anlaşılmıyorsa, çocukla, yaşamanın ne anlama geldiği üzerine konuşulabilir. “Yaşarken nefes alırsın, yürürsün, konuşursun, görürsün, işitirsin. Deden artık bunları yapamayacak,” denebilir.
Çocuklara ölüm haberi verirken, “uykuya daldı”, “seyahate çıktı”, “artık bizimle birlikte değil”, “gitti”, gibi muğlak ifadeler yerine “ölüm”, “öldü” veya “kalbi durdu” gibi açık ve anlaşılır bir dil tercih etmek gerekir.
Çocuklara ölüm haberi verildiği sırada basit, kısa, gerçeği dile getiren ifadeler kullanılmalı, eğer çocuk ayrıntı öğrenmek isterse, ayrıntıların soru şeklinde sorulmasına imkân sağlanmalıdır.
Ölüm haberi sonrasında çocuğun vereceği duygusal tepkilere karşı izin verici, sabırlı bir tutum alınmalıdır. Eğer çocuk, görülebilir bir duygusal tepki vermez, bir şey olmamış gibi davranırsa da hemen kaygıya kapılmamalı, “Demek ki çocuk merhumu sevmiyormuş,” gibi bir sonuç çıkarılmamalıdır. Zira her insanın acıyı, matemini yaşama biçimi farklıdır, sizin çocuğunuz da acısını kimseye belli etmeden, içinden yaşayan kimselerden olabilir.
Hazır sırası gelmişken çocukların matemi üzerinde de duralım.
Çocukların matemi farklıdır
Yetişkinler, çocuklara göre ölüm olayının ardından çok daha çabuk ve daha yoğun bir şekilde üzüntülerini yaşamaya başlarlar. Oysa çocuklar, üzüntülerini erteleme konusunda daha esnektirler. Haberi duyduktan sonra hiçbir şey olmamış gibi oyun oynamaya devam edebilirler; sanki yakınının ölümü başka bir kişinin başına geliyormuş gibi, gerçekçi olmayan duygular hissedebilirler.
Yakınını kaybeden çocuk, öfkesini ve suçluluk hislerini diğer insanlara, kendisine ve ölen kimseye yönlendirebilir. Yetişkinlere göre terk edilmişlik, yalnızlık, korku ve kaygı hislerini daha yoğun yaşar; diğer yakınlarını ve sevdiklerini de kaybetme korkusu yaşamaya başlayabilir.
Çocuklar, kaybettikleri yakınlarını yoğun şekilde düşünüp özleyebilir ve duygularını, örneğin oynayacakları basketbol maçı öncesi, “Keşke dedem de gelip beni izleyebilseydi,” gibi ifadelerle yansıtabilirler. Ama genellikle bir yakınını kaybeden çocuklar, özellikle yaşı küçük olanlar, acılarını sözel olarak ifade edemez, daha ziyade beden diliyle anlatmaya çalışırlar. Hareketlerine ve oynadıkları oyunlara, oyun temalarına dikkatle bakıldığında içlerine gömdükleri derin acının etkisi hemen fark edilecektir.
Bu zor ve karmaşık duygular, matem süreci ağır seyreden ve baş etme becerileri henüz yeterince gelişmemiş çocuklarda uyum bozukluklarına ve davranış problemlerine neden olabilir. Matem yaşayan çocuklar genellikle daha bağımlı davranışlar sergilerler. Günlük düzenin sürdürülebilmesi için desteğe ihtiyaç duyarlar. Dikkatlerini yoğunlaştırmada zorluk çekebilirler. Aşırı hareketli olabilirler. Okul sorumluluklarını yerine getirmede güçlük yaşayabilirler. Yorgun ve sıkkın olduklarını ifade edebilirler. Uyku sorunları yaşayabilirler. Öfkeli, saldırgan ve yıkıcı davranışlar, yaşlarından daha küçükmüş gibi davranarak, alt ıslatma, parmak emme, gece lambasının yanmasını isteme, bazı oyuncaklarını yanlarından ayırmama, onlarla uyuma gibi özellikler gösterebilirler. Anlayışlı ve şefkatli bir biçimde ele alınabilirse, bu problemler yerleşmeden kaybolup gideceğinden hemen telaşa kapılmamak gerekir.
Yaşına göre değişmekle birlikte, kayıp yaşayan çocuğun kafasında, yetişkinden farklı olarak, “Bu ölüme ben mi neden oldum?”, “Aynısı bana da olacak mı?”, “Annem babam ölürse bana kim bakacak?” gibi sorular olabilir. Hastalık, kaza ve afetlerden daha çok korkmaya başlar. Anne babasının başına kötü bir şey gelmesinden endişe duyar. Kaybettiği kişi ebeveyniyse, bu endişe çocuğun hissettiği boyutlarda değilse bile gerçek bir zemine dayalı olabilir. Böyle durumlarda çocuğun, özellikle henüz okula gitmeyen ve tüm ihtiyaçları ebeveyni tarafından karşılanan küçük çocuğun kendisine kimin bakacağı konusundaki endişesi çok artabilir. Çocuk, aklına takılan bu sorulardan dolayı çok rahatsız olur, üzülür, endişelenir. Yetişkinlere tuhaf gelen bu sorular, geçmiş yaşantılardan beslenen çocukça tuhaf düşüncelerle bağlantılıysa, çocuğun bu ölümlerden kendisini sorumlu tutması çok daha şiddetli boyutlara varabilir. Örneğin arada bir şaka yollu olarak çocuğuna, “Sen beni öldüreceksin,” diyen bir anne gerçekten ölmüşse ya da kardeşine kızdığı zamanlarda, “Ölsün de kurtulayım,” diyen bir çocuğun kardeşi gerçekten vefat etmişse, matem çok farklı boyutlar alabilir.
Çocuklarda mantıklı düşünceden daha çok büyüsel düşünce bulunduğundan, çocuk bir ölüm olayıyla kendi yaşantısı arasındaki küçük benzerliklerden yola çıkıp kendisinin ve ailesinin de aynı şekilde öleceğini sanıp korkuya kapılabilir. Örneğin bir arkadaşını bir hastalık veya kaza neticesi kaybeden çocuk, yaşadığı üzüntünün yanında bir biçimde aynı şeyin kendi başına da gelebileceğini düşünür, korkup endişelenebilir.
Mantıklı düşünme yetileri henüz gelişmeyen çocuklar, neden-sonuç ilişkilerini kuramadıklarından çocuk matemlerinde ölümden dolayı kendini suçlama ve hatta ölümü daha önce işlediği kabahatler nedeniyle kendisine verilmiş bir ceza olarak görme eğilimine sıkça rastlanır. O yüzden sevdiği birini kaybetmenin matemini yaşayan çocuğa sevgi ve şefkatle yaklaşmak, ona hâlâ güvende olduğu ve sevildiği duygusunu hissettirebilmek çok önemlidir. Örneğin trafik kazasında kaybettiği babasının ölümünden dolayı suçluluk duyan ve bunu ifade eden bir çocuğa, “Saçmalama!” diye kestirip atmak yerine, “Bu senin hatan değil. Sen çocuksun, babanı kurtarmak için arabayı sen kullanamazdın. Baban yetişkindi ve iyi bir sürücüydü. Diğer araç hızla üzerimize gelip bize çarptı. Baban kazaya engel olamadı ve bu nedenle öldü,” gibi ifadeler kullanılmalıdır.
Ölen kişi, küçük çocuğun dünyasında henüz fazlaca bir yer edinmemişse, çocuğun matem sürecine girmemesi ve yetişkinlerin yaşadığı matem acısından ölen kişiyi sorumlu tutup öldüğü için ona kızması, dikkatini bencilce ilgilere yöneltmesi hoş karşılanmalıdır.
Şimdi tekrar çocuklara ölüm haberi vermek konusundaki ilkelere, ölüm haberi verdikten sonra yapılacaklara dönecek olursak:
Ölüm haberi verdikten sonra
Ölüm haberini verdikten sonra dil döndüğünce ama mutlaka onun anlayabileceği bir şekilde çocuğa, özellikle ölümü anlayabilen on yaşın üzerindekilere, ölüm olayının ardından neler yapılacağını anlatmak gerekir.
Cenazeyle ilgili işlemler, tören, defin işlemleri hakkında ailenin benimsediği görüş, kültürel değer ve inançlar doğrultusunda bilgi verilmelidir. Tüm bu işlemler sırasında çocuğun, sizin ve yakınlarınızın nerede olacağı; nerelere gidileceği, neler yapacağınız ve kimlerin ziyarete geleceği açık ve net olmalıdır. Söylediklerinizi çocuğun anladığından emin olmalıdır.
Ölüm haberi verdikten sonra çocuğa mutlaka söylenmesi gereken bir husus da bu zor günlerin geçeceği, yaşantınızın yeniden düzene gireceğidir. Umudu her zaman canlı tutmak, sadece ölümü tanımanın değil yaşamanın da acemisi olan çocuklar için özellikle elzemdir. Her şeyin yeniden normalleşeceği, birkaç gün içinde okuluna gidip arkadaşlarını göreceği ifade edilmelidir. Artık sevdiğimiz insanın aramızda olmamasına rağmen hayatın devam edeceği, etmesi gerektiği söylenmeli, ailenin sevdiği insan olmadan olağan yaşantısına devam edeceği anlatılmalıdır. Sadece söylemek yetmez, davranış ve tutumlarla geleceğe dair güven belli edilmelidir. Güven verici tutumlar, çocukta acının, kederin, kayıpların hayatın dayanmamız gereken ve kaçınılmaz yanları olduğu hissini ortaya çıkaracak, matemini sağlıklı biçimde yaşamasını sağlayacaktır.
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Fikir Turu’nun editöryel politikasını yansıtmayabilir.
Bu yazı ilk kez 19 Kasım 2025’te yayımlanmıştır.



