Eski Başkan Donald Trump, Beyaz Saray’a geri dönmeye hazırlanırken, küresel siyasi arenada radikal bir değişim vaat ediyor. Ukrayna’dan Orta Doğu’ya bütün savaşları bitireceğini iddia etmekle beraber, Çin başta olmak üzere birçok ülkeye uygulanan gümrük vergilerini artıracağını ve ABD’nin ekonomik gücünü öne çıkaracağını söylüyor.
Küresel çok taraflılık yerine, ikili anlaşmaların öne çıkacağı bu dönemde, Trump’ın müttefikleriyle ilişkileri giderek daha karmaşık ve çatışmalı bir hal alabilir. Trump’ın, Amerika’nın çıkarları için güçlü ve sert hamleler yapması elbette kendisi açısından anlaşılabilir; ancak bu tutum, uluslararası ilişkilerde güven bunalımına ve stratejik belirsizliklere yol açabilir.
Financial Times‘ın dış haberler editörü Alec Russell, bir önceki Trump döneminde hükümette yer almış olan ve yeni Trump hükümetinde de görev alabilecek olan danışmanların yorumları ve konuşmaları üzerinden Trump’ın muhtemel dış politikasını değerlendiriyor ve Trump’ın bu ikinci döneminde “öngörülemezliğin” Amerikan dış politikasının en büyük özelliği olacağını belirtiyor.
Yazıdan öne çıkan bölümleri aktarıyoruz:
“Danışmanları, Trump’ın Ukrayna ve Orta Doğu’daki savaşları sona erdirmek için hızlı ve kararlı bir şekilde harekete geçmeye hazır olacağını belirtiyorlar. Bu süreçte, Amerika’nın müttefiklerini savunma harcamalarını artırmaya ve ticari dengeleri sağlamaya zorlamak için yüksek gümrük vergileriyle tehdit etmeyi ve Çin üzerindeki baskıyı sürdürmeyi planlıyor.
Trump’ın ekibinin tasarladığı “Önce Amerika” gündeminde, dostlar ve düşmanlar, ABD ile yaptıkları ticaretteki dengelerle değerlendirilecekler. “Müttefik ya da rakip olmanız fark etmiyor; bizimle ticaret yapıyorsanız, karşılıklı faydaya dayalı bir ticaret yapmalısınız,” diyor Trump’ın ilk döneminde Japonya büyükelçisi olan ve ikinci dönemde kabinede görev alması muhtemel olan Senatör Bill Hagerty ve ekliyor: “Trump, başkanlığı boyunca bu karşılıklılık ilkesini önemsedi. Ticaret yaptığımız ülkelerin dikkatini çekmek için güçlü adımlar atmak gerekecek.”
“Trump öngörülemez ve biz Amerikalılar bunu seviyoruz”
Amerika’nın müttefiklerinin birçoğu, ikinci bir Trump yönetimiyle ilişkilerinin çalkantılı olacağından neredeyse emin. Trump’ın ilk döneminde yanında olan pek çok müesses nizamdan gelen dış politika uzmanının ondan uzaklaştığını, hatta bazılarının yönetimi sert eleştirdiğini gözlemlediler. Trump’ın yakın çevresi, müttefiklerin tedirgin olmakta haklı olduklarını söylüyorlar. “Öngörülebilirlik kötü bir şey,” diyor Trump’ın sadık destekçilerinden biri olan ve önemli bir göreve gelmesi beklenen Ric Grenell. “Amerika’nın düşmanları tabii ki öngörülebilirlik ister. Ama Trump öngörülemez ve biz Amerikalılar bunu seviyoruz.”
Trump’ın dış politika danışmanları, Demokratlar tarafından kendilerine yöneltilen “izolasyonist” suçlamasını reddediyorlar. Gerektiğinde Amerika’nın askeri gücünü kullanacaklarını, ancak bunu daha seçici bir şekilde yapacaklarını vurguluyorlar.
İttifaklara gelince, bu bağları desteklediklerini, ancak Amerika’nın ortaklarının da daha fazla sorumluluk üstlenmeleri gerektiğini söylüyorlar. Trump’ın ilk döneminde artan baskının ardından NATO üyeleri ve Doğu Asya’daki müttefikler savunma harcamalarını artırmışlardı. Haziran ayı itibarıyla, NATO’nun 32 üyesinden 23’ü, gayrisafi yurtiçi hasılalarının %2’sini savunmaya harcama hedefine ulaştı; bu sayı dört yıl öncesinin iki katı. Ancak ikinci bir Trump döneminde, bu hedefin de ötesine geçmeleri için daha fazla baskı altında olacaklar.
Avrupa’nın en büyük ekonomilerinden Almanya ve Fransa, savunma bütçelerini %2 seviyesine çıkarmış olmalarına rağmen, hem bu konuda hem de ABD ile ticaret fazlaları nedeniyle özel bir baskı altında kalabilirler. Trump’ın Beyaz Saray’daki eski danışmanlarından, şu anda da America First Policy Institute’ta görev yapan eski CIA analisti Fred Fleitz, “Bu durum hem bu ülkeler hem de %2 hedefini tutturamayan NATO üyeleri için zorlayıcı olacak. Trump için bu konu çok önemli,” diyor. Trump adına konuşmadığını ve dış politika planlarını bilmediğini vurgulayan Fleitz; enerji güvenliği, ticaret dengeleri ve tedarik zincirlerinin korunmasının ikinci dönem için öncelikler arasında olacağına inanıyor.
Eski ittifaklar yerine ikili ilişkiler öne çıkacak
Trump, ilk dönemindeki korumacı politikaları daha da ileriye taşıyarak tüm ithal ürünlerde %20, Çin’den gelen ithal ürünlerde ise %60’a kadar yükselebilecek geniş kapsamlı yeni gümrük vergileri getirebileceğini ifade etmişti. Senatör Hagerty, “genel bir gümrük vergisinin” ülkelere özel istisna olmaksızın uygulanmasının gayet mümkün olduğunu belirtiyor.
Birçok müttefik böyle zorlu bir senaryoda, Biden yönetimi tarafından güçlendirilen ittifak ağları yerine ikili ilişkilerin öncelikli hale geleceğini düşünüyor. Trump’ın ilk döneminde Pentagon’da görev yapmış Elbridge Colby, Trump adına konuşmadığını belirterek, ikinci bir Trump yönetiminin “ittifaklar yanlısı olacağını, ancak ittifaklara farklı bir yaklaşımla bakacağını” öne sürüyor. Colby; Polonya, Güney Kore, Hindistan ve İsrail’i, kendi ayakları üzerinde duran, güçlü ve ABD ile ortak çıkarları doğrultusunda iş birliğine hazır müttefikler olarak bu yeni yaklaşım için örnek gösteriyor.
Çok taraflılık ise politika yapımında muhtemelen daha da geri planda kalacak. Trump’ın ilk döneminde Berlin büyükelçisi ve Balkanlar özel temsilcisi olan Ric Grenell, Amerika’nın Batı Avrupalı müttefiklerinin çok taraflı çözümler için Birleşmiş Milletler (BM) Güvenlik Konseyi’ne bel bağlamasını, eski bir düşünce biçiminde “sıkışıp kalmak” olarak değerlendiriyor. “Biz, iş yapmak isteyen ülkelerle iradeye dayalı koalisyonlar kurmayı tercih ediyoruz,” diyor Grenell ve “BM önemli olabilir ama her zaman en etkili araç değil.” diye ekliyor.
Trump ve Başkan Yardımcısı JD Vance, Ukrayna’daki savaşı sona erdirme arzularını sık sık dile getirmişlerdi. Ancak asıl soru, bunu nasıl yapacakları. Eylül ayında Vance, iki tarafın da özerk bölgeler oluşturacağı bir askerden arındırılmış bölge fikrini ortaya atmıştı. Bu durumda Kiev NATO dışında kalarak diplomatik bir belirsizlik içinde olacak.
Trump’ın uzun süredir danışmanlığını yapan bir isim, 2014 ve 2015’teki Minsk anlaşmalarının yeniden ele alınmasının olası bir yol haritası olabileceğini söylüyor. Bu anlaşmalar, Ukrayna’nın toprak bütünlüğünü korurken özerk bölgeler oluşturmayı öngörüyordu; fakat uygulanamamış ve Ukrayna ile Moskova destekli, Rusça konuşan ayrılıkçılar arasındaki çatışmaları sona erdirmede başarılı olamamıştı.
Fakat danışman, bu kez ihlallerin sonuç doğuracağı bir yaptırım mekanizmasının devreye girmesinin muhtemel olduğunu söylüyor. Ancak bu denetimin NATO güçleri ya da BM Barış Gücü yerine Avrupa askerleri tarafından yapılması gerektiğini savunuyor: “Amerika’nın iki net şartı var: Denetim mekanizmasında askerlerimiz bulunmayacaklar ve masrafları biz karşılamayacağız. Bu bedeli Avrupa üstlenecek.”
Kiev ise Ukrayna’ya güçlü güvenlik garantileri verilmeden yapılacak bir anlaşmanın, Putin’e teslim olmak anlamına geleceğini, Rus liderin yeni bir saldırı hazırlığı yapmasına fırsat tanıyabileceğini ve böylece küresel ölçekte bir zayıflık sinyali verileceğini savunuyor. Amerika’nın geri çekilmesi durumunda, NATO’nun Avrupa üyeleri arasında nasıl bir tutum izleneceğine dair ayrılıklar da yaşanabilir.
Dış politikada Cumhuriyetçi Parti içerisindeki farklı gruplar
Trump’ın ilk döneminde görev yapmış olan Fleitz, Rusya’yı masaya çekmek için Ukrayna’nın NATO üyeliğinin birkaç yıl süresince askıya alınabileceğini öne sürüyor: “Çatışmayı donduruyoruz, Ukrayna toprak vermiyor, toprak iddialarından vazgeçmiyor ve nihai bir anlaşma yapılmasının ancak Putin sahneden çekilince mümkün olabileceğini kabul ederek müzakere yürütüyoruz,” diyor.
Ancak bu yaklaşım, Cumhuriyetçi Parti içinde tam destek bulmayabilir. Avrupa Dış İlişkiler Konseyi’ne göre, Trump’ın etkisi altındaki partide ulusal güvenlik konusunda üç farklı grup Trump’ı etkilemeye çalışıyor: Amerika’yı önceleyen “sınırlamacılar”, Çin’e odaklanmak isteyen “öncelikçiler” ve Amerikan gücünü dünya çapında daha da yaygınlaştırmak isteyen eski tarz “üstünlükçüler”, ki bunlar özellikle Senato’da etkili bir gruba sahipler. İlk iki grup ise Ukrayna’nın sorumluluğunun büyük ölçüde Avrupa’ya bırakılması gerektiği konusunda hemfikir.
Kendisini “öncelikçiler” grubunun bir üyesi olarak tanımlayan Colby, böyle bir anlaşmanın Çin’i cesaretlendireceği fikrine katılmıyor: “Çinliler, binlerce kilometre ötede olan bitenden bir ders çıkarma peşinde değil,” diyor. “Asya’daki güç dengesine ve bizim oradaki kararlılığımıza bakıyorlar. Hatta uzun sürecek bir savaşta Rusya’nın zayıflaması ve Çin’e daha bağımlı hale gelmesi, Çin’in çıkarına bile olabilir.” diye de ekliyor.
Ulusal güvenlik konusunda Cumhuriyetçilerin önde gelenlerinden Mike Waltz, Putin’i müzakereye zorlamak konusunda Trump’ın petrol ve gaz fiyatlarını düşürerek Rusya ekonomisini çökertme tehdidinde bulunabileceğini söylüyor. “Başkan, pazarlık gücünü çok iyi anlar ve Rusya’ya karşı elimizde büyük ekonomik kozlar var,” diyor ve “Trump’ın ilk adımı çılgınca petrol çıkartmak olabilir. Dünyaya daha ucuz ve temiz Amerikan petrolü ve gazı sunarak fiyatları düşürebiliriz,” diye ekliyor.
Ticaret anlaşmaları ve gümrük vergileri asıl konular olacak
Orta Doğu konusunda ise Trump, Demokrat rakibi Kamala Harris başkan olursa İsrail’in “iki yıl içinde yok olacağını” iddia etmişti. Bu felaket söylemi, Trump’ın İsrail’e Joe Biden’dan bile daha güçlü destek vereceği mesajını Yahudi seçmenlere vermeyi amaçlıyordu. İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu’nun Trump’ın kazanmasını istediği bilinse de, ikisi arasındaki ilişki inişli çıkışlıydı. Trump’a yakın kaynaklar, doğru zaman geldiğinde bir anlaşma için Netanyahu’ya baskı yapmaktan çekinmeyeceğini söylüyorlar.
Waltz ayrıca Trump’ın Çin’le ilgili yaklaşımlarında, Amerika’nın değil, Çin’in Amerika’ya daha çok ihtiyaç duyduğunu savunduğunu belirtiyor: “Tayvan Boğazı’nda Çin’le muhtemel bir çatışmada ne yapacağımızı tartışmaktan ziyade ticaret anlaşmaları, gümrük vergileri ve döviz konularına odaklanıyor. Ekonomik gücümüzü sağlam bir askeri varlıkla destekleyerek bu savaşları önleyebileceğimize inanıyor,” diyor.
Aslında Çin politikası, Trump ve Biden arasında nadiren görülen bir ortak nokta. Her iki lider de göreve geldiklerinde Amerika’nın stratejik endüstrilerini korumak için Çin’e ekstra gümrük vergileri uyguladı. Fark ise yaptırımların kapsamı ve hedefinde. Trump, Biden’a kıyasla daha geniş kapsamlı ve çeşitli yaptırımlar uygulama tehdidinde bulunuyor. Böyle bir senaryoda Avrupa kendini iki güç arasında sıkışmış bulabilir ve Trump, Çin’e karşı gümrük vergilerini yükseltme konusunda Amerika’ya destek vermelerini bekleyebilir.
Her yeni yönetimde olduğu gibi, üst düzey atamalar ve Kongre’deki güç dengesi de önemli etkenler olacak. Trump hakkında endişeli olan uluslararası yetkililer, ilk döneminde yaşanan tutarsızlıkların ve kabine değişikliklerinin, ikinci döneminde de Trump’ın istediklerini yapmada engeller oluşturmasını umuyorlar.”
Bu yazı ilk kez 21 Kasım 2024’te yayımlanmıştır.