Bin yıl boyunca, fırtınaların eksik olmadığı bir coğrafyada, inancını ve kimliğini koruyarak yaşamış bir topluluk. Dış dünyaya kapalı bir inanç sistemi, izole edilmiş köyler ve sadakat üzerine inşa edilen bir kültür. 11. yüzyılda İslamiyet’in Şîi mezhebinin İsmailliye kolundan ayrılarak kendi inanç sistemlerini oluşturan Dürziler, yüzyıllar boyunca Ortadoğu’nun güçlü devletleri arasında varlıklarını sürdürdüler. Bugün Suriye, Lübnan ve İsrail başta olmak üzere çeşitli ülkelerde yaşayan bu topluluk, jeopolitik dengelerin ortasında sıkışmış durumda.
2024’te Suriye’de değişen siyasi ortam, ülke nüfusunun yaklaşık olarak %3’ünü oluşturan Dürzilerin geleceğini yeniden tartışmaya açtı. Bir yanda İsrail, Dürzileri koruma söylemiyle bölgeye nüfuz etmeye çalışıyor. Diğer yanda Suriye yönetimi, Dürzileri ulusal birliğin içinde tutmak için çeşitli adımlar atıyor. Bir taraftan ise Suriye Demokratik Güçleri (SDG/PKK/YPG) ile Dürziler arasındaki ilişkiler de bölgedeki yeni dengeleri belirleyen unsurlardan biri haline geliyor.
Peki, Dürziler ne istiyor? İsrail’in onlara sunduğu koruma kalkanı gerçekten bir güvence mi, yoksa stratejik bir hamle mi? Ve Suriye’nin geleceğinde Dürziler nasıl bir rol oynayacak?
Siyasal anlamda bölünmüş bir topluluk
Dürziler, dış dünyaya kapalı bir topluluk olmalarına rağmen, siyasi anlamda homojen bir yapı sergilemiyorlar. Suriye’deki Dürzi nüfusunun büyük bir bölümü güneyde ve İsrail ‘e yakın Süveyda ve Kuneytra gibi bölgelerde yaşıyor. Ancak bu topluluk içinde ciddi fikir ayrılıkları oluşmuş durumda. Bunun en önemli sebebi ise mevcut yönetimin geçmiş şiddet eylemleri ve halen azınlıklara yönelik kesin politikalar ortaya koyamamış olması. Yani Dürziler endişe ve korkuları nedeniyle bölünmüş bir yapı sergiliyorlar.
Bir bölümü Suriye’nin birliğini koruma ve merkezi yönetime bağlılık içinde kalmayı savunuyor. Diğer bir grup adem-i merkeziyetçiliği yani yaşadıkları bölgelerde kendi yöneticilerinin kendi içlerinden seçilmesini ve kendi güvenliklerinin yine kendilerinin oluşturduğu silahlı gruplarca sağlanmasını savunuyor. Azınlıkta yer alan bir grup ise İsrail ile iş birliğine sıcak bakıyor. Ancak İsrail’e tamamen bağlanmak yerine, bölgesel dinamikleri kendi lehlerine çevirmek istiyorlar. İsrail, bu farklı görüşlerden yararlanarak bölgedeki etkisini artırmaya çalışıyor. Ancak Dürzilerin önemli bir kısmı, İsrail’in bölgedeki çıkarlarını kendi gelecekleri için bir tehdit olarak görüyor.
İsrail ve Dürziler: Koruma mı, stratejik çıkar mı?
İsrail’in Suriye Dürzilerine yönelik ilgisi, elbette sadece insani bir kaygıdan kaynaklanmıyor. 1967’de Golan Tepeleri’ni işgal eden 1981’de ve son olarak Esad Rejimi’nin yıkılmasının ardından kontrolü altındaki toprakları genişleten İsrail, bu bölgeyi tam anlamıyla kendi topraklarına katmak için farklı stratejiler uyguluyor. Hatta Esad’ın düşmesinin hemen ardından İsrail, Suriye’den kendine yönelik saldırı yapılmasını önlemek ve yeni yönetimin Rejim’den kalan silah ve teçhizata ele geçirmemesi için askerî tesislere saldırmıştı.
İsrail sadece Golan bölgesinde değil; Dera, Kuneytra ve Süveyda’yı da içine alan bir alanda silashsızlandırılmış bir tampon bölge kurma arzusunda. Başbakan Benjamin Netenyahu yaptığı son açıklamalarda Suriye güçlerinin Şam’ın güneyine ilerlemesine izin vermeyeceklerini belirterek tavrını net olarak ortaya koydu. Su kaynakları açısından önem taşıyan bu bölge; gerçekleşmesi halinde İsrail’in Fırat Havzası’na kadar uzanmasına imkân verecek “Davut Koridoru” olarak anılan projesini de hayata geçirme fırsatını da sunuyor.
Davud koridoru nedir?
“Davut Koridoru”, Dera, Süveyda, Humus vilayetinin bir kısmı (El Tanf bölgesi) ve Deyrizor vilayetlerini içeren güney Suriye’nin işgali yoluyla oluşturulan ve Fırat’a ulaşan bir koridor olarak öngörülüyor. Suriyenin güneyinde İsrail’in istediği şekilde bir bölge kurulması halinde ve yıllardır El Tanf Bölgesi’nde bir ABD üssünün bulunduğu göz önünde bulundurulduğunda İsrail açısından bu koridorun oluşturulması imkânsız gibi görülmemelidir.
Tam olarak bu noktada bölgedeki Dürziler önem kazanıyor. İsrail’in bünyesinde bulunan ve diğer Araplardan farklı olarak askerlik hizmetine dâhil ettiği Dürzi toplumu ile Suriye Dürzileri arasında bağ kurma çabası aslında pragmatist bir planın maskesini oluşturuyor.
Suriye’nin güneyindeki Dürzilerin yoğun olarak yaşadığı bölgelerde kurulacak bir tampon alan, İsrail’in güvenliğine katkı sağlarken bir taraftan da İsrail’in yeni açılacak yerleşim ve tarım alanlarına ucuz işgücü sağlamasına hizmet edecek gibi görünüyor.
Ancak bazı Dürzi dinî liderler bu duruma temkinli yaklaşıyor. Özellikle Süveyda’daki bazı liderler, İsrail korumasını reddettiklerini açıkladılar ve kendi güvenliklerini kendilerinin sağlayabileceğini vurguladılar. Aynı dönemde bu bölgede İsrail karşıtı protestolar gerçekleştirilmesi de İsrail’in beklentilerine ters düşüyor. Fakat yine Süveyda’da mevcut Askerî Konseylere ek olarak Şubat ayı sonunda oluşturulan “Süveyda Askeri Konseyi” bünyesindeki bazı grupların liderlerinin İsrail yanlısı tutumları bir yandan tepkilere bir yandan da İsrail’in çabalarının meyvesini aldığı yönünde bir algıya sebep oluyor.
Şam yönetimi ne yapacak?
Şam yönetimi ise Dürzileri Suriye’nin bütünlüğü içinde tutmak istiyor. Bu yüzden, Süveyda’daki ileri gelenler ile görüşmeler yaparak onlara bazı haklar tanımayı teklif etti yine de Ulusal Diyalog Toplantıları’na Dürzilerden yeterli katılım sağlanmaması manidar. Çünkü burada bir güven sorunu var.
Daha önce merkezi yönetimden destek görmeyen Dürziler, silahlarını bırakmaktan çekiniyorlar. Diğer yandan, Suriye’nin yeni yönetimi, Dürzilerin bağımsız silahlı gruplar oluşturmasını istemiyor. Bu noktada askerî gerginlikler yaşanıyor ve İsrail, bu çatışmaları Dürzilerin lehine Suriye’ye müdahale edebileceklerini ileri sürerek bahane olarak kullanıyor.
Özellikle İsrail’li yetkililerin yapılan açıklamalarda Suriye yönetimini “radikal İslamcı terörist” olarak tanımlaması ve Dürzilere yönelik olası saldırgan yaklaşımlara dikkati çekmesi ilerleyen dönemde azınlıklara yönelik şiddet ve asimilasyon içeren yaklaşımlar sergiledikleri iddiasıyla müdahalede bulunabilmek için kapı araladığı izlenimine yol açıyor. Hatta İsrail aralıksız olarak havadan ve karadan müdahalelerle mevcut Suriye yönetimine karşı provokatif bir tutum sergilemekte.
Velid Canbolat: Dürzi siyasetinin kilit ismi yine sahnede
Ortadoğu’da Dürziler denildiğinde akla gelen ilk isimlerden biri Lübnanlı Dürzi lider Velid Canbolat ise yıllardır Lübnan ve Suriye’deki Dürzi topluluklarını bir arada tutmaya çalışan, politik manevralarıyla tanınan önemli bir figür olarak yeniden sahnedeki yerini alıyor.
Suriye’de rejim değiştikten sonra Canbolat etkisi daha da arttırarak hem Lübnan hem de Suriye Dürzilerinin güvenliğini sağlamak amacıyla Şam’a giderek görüşmeler yaptı. Amacı Dürzilerin Suriye’nin bütünlüğü içinde varlıklarını sürdürebilecekleri bir sistemin kurulmasını sağlamak.
Canbolat’ın politik stratejisi İsrail’in Dürzileri kendi çıkarları doğrultusunda kullanmasından koruma, Lübnan ve Suriye’deki Dürzilerin birlikte hareket etmesi ve Dürzilerin bir iç çatışmaya sürüklenmesini engellemeyi içeriyor. Bu nedenle Canbolat’ın Şam’a düzenlediği ziyaret büyük önem taşıyor. Ancak Suriye’deki yeni dengeler içinde Canbolat’ın çabalarının ne kadar etkili olabileceği hala belirsiz. Dürzilerin geleceği, sadece liderlerinin çabalarına değil, bölgedeki büyük güçlerin stratejik hamlelerine de bağlı olacak.
Suriye Demokratik Güçleri (SDG/PKK/YPG) ve Dürziler: İş birliği mi, mesafe mi?
Suriye’de SDG/PKK/YPG ile Süveyda’daki bazı Dürziler arasında ise uzun zamandır bir irtibat olduğu biliniyor. SDG/PKK/YPG’li yetkililerin demokratik, adem-i merkeziyetçi ve özyönetim anlayışlarının Süveyda Dürzilerini de etkilediği ve bu minvalde hareket ettikleri yönündeki açıklamaları dikkati çekiyor.
Öte yandan dönemde Süveyda’da yeni kurulan Askeri Konsey’in SDG/PKK/YPG ile temasta olduğu biliniyor. Hatta yeni kurulan bu yapının bayrağının SDG/PKK/YPG bayrağı ile benzerliği dikkati çekiyor. SDG/PKK/YPG liderleri, Dürzilerin kendi güvenliklerini sağlama hakkına sahip olduğunu savunurken bu durum, Suriye yönetimini endişelendiriyor çünkü iki taraf arasındaki yakınlaşma ülkenin parçalanmasına neden olabilir. Öte yandan, İsrail’in hedefi iki grup arasındaki ilişkilerin gelişmesi yönünde gibi görünmekte.
Dürzileri nasıl bir gelecek bekliyor?
Ortadoğu’da her şey değişirken, Dürziler tarih boyunca olduğu gibi dengeleri dikkatle gözetmek zorundalar. Bir yanda İsrail’in sözde “koruyucu” yaklaşımı, diğer yanda Suriye yönetiminin merkeziyetçi yapısı Dürzileri bir tercih yapmaya zorluyor.
Ve gelecekte üç senaryo öne çıkıyor. Bunlardan ilkini, silahlı güçlerinden vazgeçerek Suriye’ye tam entegrasyon ile merkezi yönetime dahil olunması oluşturabilir. İkincisini, ülkenin kuzeyindekine benzer şekilde kendi güvenliklerini kendilerinin sağladığı ancak merkezi yönetime bağlı bir yönetim yapısı olarak belirginlik kazanabilir. Son olarak, İsrail’in beklentilerini karşılayacak şekilde bir tampon bölge oluşturulması olarak şekillenebilir.
Özetle, İsrail hem Suriye’nin güneyindeki saldırıları hem de devşirdiği Dürzi unsurları kullanarak kaotik bir ortam oluşturmaya ve bu gelişmelerin kendi güvenliğini tehdit ettiği iddiasıyla bölgedeki varlığını meşrulaştırmaya çalışıyor.
Öte yandan bölgedeki Şiiler ve Sünniler arasında derin ayrılıkların oluştuğu Arap ülkeleri arasına çıkarların farklılaştığı bir dönemde, İsrail; Ortadoğu’yu kendi çıkarları çerçevesinde yeniden dizayn etme gayreti taşıyor. Bu süreçte de çıkarlarına karşı durmayan ve tüm faaliyetlerini kabul eden ülke ve gruplara müdahale etmezken karşı çıkanları ise ABD desteği ile hem yumuşak hem de sert güç imkanlarını sonuna kadar kullanarak bertaraf ediyor.
Bu nedenle Dürziler bu oyunda yalnızca bir piyon olmaktan kaçınmak zorundalar. Zira Ortadoğu’da güç dengeleri hızla değişebilir, ama kimliklerini ve özgürlüklerini kaybettiklerinde, geri dönüş çok zor olacaktır.
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Fikir Turu’nun editöryel politikasını yansıtmayabilir.
Bu yazı ilk kez 11 Mart 2025’te yayımlanmıştır.