Chatham House’da kıdemli danışman, Oxford Üniversitesi St Antony’s College’da doktora araştırmacısı ve Küresel İlişkiler Orta Doğu Konseyi’nde kıdemli araştırmacı Galip Dalay, Foreign Policy’de yayınlanan analizde, doğru yönetildiği takdirde, Esad sonrası Suriye’nin Orta Doğu’da istikrarı bir düzenin oluşmasının kapısını aralayabileceği görüşünü savunuyor.
Yazıdan öne çıkan bölümleri aktarıyoruz:
“Beşar Esad’ın ülkeyi terk etmesiyle birlikte Suriye’nin sadece iç siyasi düzeni değil, jeopolitik kimliği de bir gecede değişti. Suriye artık ne İran’ın “direniş ekseni”nin bir parçası ne de Moskova’nın hem hava hem de deniz üsleriyle en derin stratejik ayak izine sahip olduğu Arap dünyasında Rusya’nın en uzun süreli müttefiklerinden biri.
Kaybedenler belli, ya kazananlar?
Pek çok kişi bu önemli anın kazananlarını ve kaybedenlerini ilan etmekle meşgul. Bu aşamada kaybedenlerin bir listesini çıkarmak nispeten kolay. Rejimin kendisi, İran, Rusya ve Hizbullah bunlar arasında. Ancak kazananların listesini çıkarmak o kadar kolay değil.
Esad’ın düşüşü Türkiye’nin Suriye’deki ve daha geniş anlamda bölgesel jeopolitikteki etkisini ve itibarını önemli ölçüde artırmış olsa da Esad’ı deviren saldırıyı yöneten isyancı grup Heyet Tahrir el-Şam Türkiye’nin bir vekili değil. Bununla birlikte, Ankara zor zamanlarda Suriyeli muhalif gruplara bağlılığını sürdürdü ve şimdi HTŞ üzerinde önemli bir etkiye ve HTŞ’nin eylem ve kararlarını etkileme kabiliyetine sahip.
Muhalifler nasıl kazandı?
Bu kararlılık nihayetinde Esad’ın devrilmesiyle meyvelerini verdi ve bölgesel manzarada çok önemli bir değişime işaret etti. Suriye’nin kuzeyinde, yılların askeri ve idari tecrübesi ve Türkiye’nin desteğiyle güçlenen muhalif güçler, gelişmiş yönetim kabiliyetleriyle ortaya çıktı.
Bu dönüşüm sadece Esad’ın devrilmesine yol açan operasyonun grup tarafından uyumlu bir şekilde yürütülmesinde değil, aynı zamanda operasyon sonrasında benimsenen disiplinli ve metodik yaklaşımda da kendini gösterdi. Bu gelişmeler Suriye muhalefetinin yönetme kapasitesinde önemli bir evrime işaret ettiği gibi hem sürekli dış desteğin getirilerini hem de bu aktörlerin Suriye’nin çalkantılı ve sürekli değişen siyasi zeminine uyum sağlama becerilerini yansıtıyor.
İstikrar nasıl sağlanır?
Ancak HTŞ ve diğer isyancı gruplar yakında yeni bir Suriye inşa etmenin onu yıkmaktan daha zahmetli ve zorlu olduğunu keşfedebilirler. Suriye’de neyin çöktüğünü biliyoruz, ama onu neyin beklediğini bilmiyoruz. Ülkede daha fazla kan dökülmesini, parçalanmayı ve vekalet savaşlarını önlemek için Suriyeli, bölgesel ve uluslararası aktörlerin ortak bir çaba göstermesi gerekiyor.
Bu çaba Şam’da mezhepçi olmayan geçici bir hükümetle ve siyasi sürece, yeniden yapılanmaya ve yeniden inşaya yardımcı olacak yeni bir bölgesel ve uluslararası blokla; Moskova ve Tahran’daki eski Esad yanlısı güç simsarlarının yerine Türkiye, Suriye’nin Arap komşuları, Katar ve Suudi Arabistan’ın yanı sıra Avrupa Birliği ve ABD’yi de içeren bir blokla başlamalıdır.
Suriye devleti nasıl ayakta tutulabilir?
Suriye’deki en büyük tehlikelerden biri, rejimin çöküşünün Libya’da olduğu gibi devletin çöküşüne dönüşmesi olacaktır. Böyle bir çöküş sadece daha fazla kaosa ve ülke için kasvetli bir geleceğe yol açacaktır. Bu nedenle Suriye devletinin kurum ve mekanizmalarının muhafaza edilmesi gerekmektedir.
Siyasi geçiş ve hükümetin kurulması birbiriyle bağlantılıdır, ancak birbirinden ayrılabilirler. Siyasi geçiş zorlu ve zaman alan bir süreçtir. Ancak temel hizmetlerin sağlanması, devlet kurumlarının ve işlevlerinin korunması ve bir güç boşluğu ve kaosun ortaya çıkmasının önlenmesi için derhal yeni bir geçici hükümete ihtiyaç vardır.
Bu bağlamda, HTŞ’nin kısa süre önce Esad döneminden bakanlarla ilk ortak kabine toplantısını yapma kararı alması, geçiş sürecine bağlılığa işaret etmektedir ve umut verici bir gelişme olarak yorumlanabilir. Suriye’de istikrarın sağlanması sadece yerel değil aynı zamanda bölgesel bir zorunluluktur.
Şam’ın düşmesinden sadece bir gün sonra geçici bir hükümet kurmakla görevli bir başbakanın atanması doğru yönde atılmış bir adımdır. Başkente yürüyüşe öncülük eden grup olarak HTŞ, siyasi geçiş sürecinde ve hükümetin kurulmasında önemli bir söz sahibi olacak. Ancak toplumsal meşruiyet ve uluslararası kabul kazanmak için bu yeni hükümetin kapsayıcı olması ve ülkenin çeşitliliğini yansıtması gerekiyor. Bu, HTŞ’nin daha önce İdlib merkezli olarak kurduğu “kurtuluş hükümeti” olamaz.
Irak’ın başına gelenler unutulmamalı
Benzer şekilde, bir çatışma bağlamında, şikâyetler genellikle milisler, şiddet ve köktencilik üretir. Suriye’nin kapı komşusu Irak bunun ders kitabı niteliğinde bir örneğidir. Saddam Hüseyin’in Sünni rejiminin 2003 yılında devrilmesi, Bağdat’ta Şiiler ve Kürtler tarafından yönetilen yeni bir güç yapılanmasının ortaya çıkmasına neden oldu. Geniş Sünni topluluğuna yönelik bu dışlama ve kin, Irak’ta El Kaide’nin ortaya çıkışından İslam Devleti’ne kadar Irak’ta ve ötesinde aşırılık dalgalarını körükledi.
Suriye’de de böyle bir ihtimali bertaraf etmek için Alevi ya da Şii toplulukların ötekileştirilmemesi ya da kriminalize edilmemesi gerekiyor. Toplumsal kinlerin önlenmesi sadece Şam’da düzenli bir siyasi geçiş ve daha meşru bir hükümet için değil, aynı zamanda İran’ın Suriye’deki etkisini ve toplumsal ağlarını engellemek için de çok önemlidir.
Astana Süreci devam etmeli mi?
Bölgesel ve uluslararası düzeyde, BM öncülüğünde ve Batı destekli Cenevre sürecinden ziyade, 2016’nın son günlerinde başlatılan ve Türkiye, Rusya ve İran’ın öncülük ettiği Astana süreci Suriye’deki çatışmanın gidişatını büyük ölçüde belirledi. Astana formatı, Ankara, Moskova ve Tahran’ın Suriye’deki çıkarlarını yönetmelerine yardımcı olurken, siyasi bir geçişi kolaylaştırmak yerine çatışmayı dondurma konusunda etkili oldu.
Ancak Astana süreci artık miadını doldurdu. Zira Astana’nın başlıca iki üyesi artık var olmayan bir rejimi destekliyor ve ülkedeki varlıkları önemli ölçüde azalmış durumda. Başka bir deyişle, Moskova ve Tahran’ın artık Suriye’nin geleceğinde önemli bir rol oynamaya ne mecalleri ne de meşruiyetleri var.
Astana üçlüsü bir süre için bu platformu sadece kolaylık sağlamak için değil, aynı zamanda Türkiye’nin Esad’ın devrilmesinden dolayı Tahran ve Moskova’nın hoşnutsuzluğunu kısmen yönetmesi için de sürdürmek isteyebilir. Ancak bu platform, iç siyasi geçiş ve sürece ilişkin tartışma ve uzlaşı için uygun değil.
Hortlayan Arap Baharı korkuları nasıl yatıştırılacak?
Siyasi bir geçiş için masanın etrafında farklı aktörlerin bulunması gerekecek. Yeni platformun Suriye’nin kilit komşularını içermesi ve Arap sahipliğine sahip olması gerekiyor. Irak, Ürdün, Katar ve Suudi Arabistan bu bloğa katılmak için uygun konumdalar.
Onların katılımı iki nedenden ötürü hayati önem taşıyor. Birincisi, Astana üçlüsü Arap olmayan devletlerden oluşuyordu. Suriye Arapların çoğunlukta olduğu bir devlet olduğu için, yeni formatın Arap sahipliğine ve etkinliğine sahip olması gerekiyor.
İkincisi, Suriye’de yaşananları izleyen bölgesel Arap otokratları muhtemelen dehşete düşmüşlerdir. Bağlamsal farklılıklara rağmen Arap ayaklanmalarının rejimin devrilmesi ve ana kahramanlarının İslamcı olması gibi iki temel özelliğinin Suriye’de de mevcut olduğunu görüyorlar. Bu durum bu devletlerde kendi rejimlerinin güvenliği konusunda paranoyayı tetikleyecektir.
Türkiye ve Suriyeli muhalif gruplar, bu liderlerin endişelerini gidermeyi ve onları böyle kapsayıcı bir bölgesel platformun parçası haline getirerek Şam’da düzenli bir siyasi geçiş için daha fazla işbirliği yapmaya itmeyi hedeflemelidir. Benzer şekilde AB ve ABD de Arap devletlerini bu siyasi geçiş sürecinde yıkıcı değil işbirlikçi olmaya teşvik etmelidir.
Uzlaşma için herkes elinden geleni yapmalı
Bölgesel bir uzlaşı olmadığı takdirde, 2010’ların başındaki Arap Baharı ayaklanmalarından sonra olduğu gibi, her türlü demokratik siyasi geçişi baltalamaya çalışacak geniş bir Arap devletleri koalisyonunun ortaya çıktığını görmemiz muhtemeldir. Mısır’da Körfez mühendisliği ile gerçekleştirilen darbe bunun bir örneğidir. İyi yönetilmediği takdirde, İran ve birçok Arap devletinin Şam’daki yeni düzene benzer şekilde karşı çıktığını görmek sürpriz olmayacaktır.
Suriye, Türkiye ile Arap devletleri ve İran ile Körfez ülkeleri arasında son yıllarda ortaya çıkan bölgesel normalleşme süreci için bir test haline gelebilir. Suriye’deki geçiş süreci, devam etmekte olan bölgesel normalleşme sürecini baltalamak yerine desteklemelidir.
Son olarak AB, Suriye’deki dönüşüme seyirci ya da kayıtsız kalmamalıdır. HTŞ, isyancı gruplar ve başta Türkiye olmak üzere kilit bölgesel aktörlerle erken angajman, geçiş sürecine yardımcı olmak için elzemdir. Farklı yardım ve yeniden yapılandırma paketleri yoluyla düzenli bir geçişi teşvik etmelidir. Bunu yapmak için Türkiye, AB, ABD ve kilit Arap devletleri Suriye’nin siyasi geçişi, yeniden inşası ve yeniden yapılandırılması konusunda düzenli ve yapılandırılmış diyaloglar yürütmelidir.
Çoğu zaman, pek çok kişinin “yeni gerçeklik” olarak adlandırdığı şey, sadece zamanın bir anlık görüntüsüdür. Şam’daki dramatik sahneler daha kaotik bir duruma yol açabilir ya da Şam’da gerçek bir meşruiyete sahip yeni bir hükümet yaratabilir. Suriye, Arap devletleri ve uluslararası güçler arasındaki yakın işbirliği, kaotik bir sonucu önlemek ve Şam’da yeni, meşru bir hükümetin kurulmasına olanak sağlamak için elzemdir.
Bu bir dönüm noktasıdır. ABD’nin 2003 yılında Irak’ı işgali eski Orta Doğu’yu yıkmış, ardından İran ve bölgesel ekseni yükselişe geçmiş ve Arap güçleri geri çekilmişti. 2011’deki Arap Baharı ayaklanmaları bu eski bölgesel düzenin içini daha da boşalttı. Buna karşılık, İsrail-Hamas savaşının başlaması ve Esad’ın düşmesinin ardından İran ve bölgesel ağı gerilemekte ve güç dengesi önemli ölçüde değişmektedir.
Suriye etrafında bir uzlaşı sağlanması yeni bir bölgesel düzenin temelini oluşturabilir.”
Bu yazı ilk kez 19 Aralık 2024’te yayımlanmıştır.