Friedman: Ülkemin geleceğinden hiç bu kadar korkmamıştım

“ABD kömüre geri dönüyor. Dosta düşmana vergi salıyor. Ülkede okuyan yabancı öğrencileri keyfi tutukluyor. Trump durdurulmazsa, Amerika'yı güçlü, saygın ve müreffeh kılan her şeyi yok edecek.” New York Times köşe yazarı Thomas L. Friedman’ın değerlendirmesi…

Trump yönetiminin radikal kararları yalnızca dünyada değil, ABD’deki demokratlar tarafından da endişeyle izleniyor. New York Times köşe yazarı Thomas L. Friedman’a göre bu adımlar ABD’yi güçlü ve müreffeh kılan her şeyi yıkabilir. Yazıdan öne çıkan bölümleri aktarıyoruz.

İşsizliğe çözüm kömüre dönüş mü?

“Trump yönetiminde neredeyse her gün öyle büyük bir çılgınlık yaşanıyor ki, aslında çok şey anlatan bazı tuhaf gelişmeler bu karmaşanın içinde fark edilmeden geçip gidiyor. Bunun son örneklerinden biri, 8 Nisan’da Beyaz Saray’da yaşandı. Başkan Trump, tam da ticaret savaşlarının ortasında, kömür madenciliğini destekleyen bir kararname imzalamak için bundan daha iyi bir zaman olamayacağını düşündü.

Trump şöyle dedi: “Terk edilmiş bir sektörü geri getiriyoruz. Madencileri işlerine geri döndüreceğiz.” Ardından da şu yorumu ekledi: “Onlara Beşinci Cadde’de bir çatı katı da verseniz, başka bir iş de teklif etseniz mutlu olmazlar. Onlar kömür madenciliğini seviyor; çünkü sevdikleri iş bu.”

Başkanın, alın teriyle çalışan kadın ve erkekleri onurlandırması elbette takdire şayan. Ancak aynı anda kömür madenciliğini övüp temiz enerji teknolojilerine ayrılan bütçeleri kısmaya çalışması ciddi bir çelişki. Oysa yalnızca 2023 yılında ABD’de rüzgâr enerjisi sektörü yaklaşık 130 bin, güneş enerjisi sektörü ise 280 bin kişiye istihdam sağladı. Trump’ın bu yeşil üretim alanlarındaki işleri “gerçek” iş olarak görmemesi, onun ideolojik bir körlüğe saplandığını gösteriyor.

Peki bu yaklaşım bizi nasıl daha güçlü kılacak?

Donald Trump’ın ikinci başkanlık dönemi, Amerika’nın 21. yüzyıl ihtiyaçlarına yanıt vermek yerine, kişisel çıkarları ve güncelliğini yitirmiş eski fikirleri temel alan bir yönetim anlayışı sunma potansiyeli taşıyor. Trump’ın yeniden adaylık motivasyonu, ülkeyi ileriye taşımaktan ziyade, yasal sorunlardan kaçınma ve kendisine açılan davalardan intikam alma arzusuyla şekillenmiş gibi görünüyor. Geleceğin iş gücünü incelemek için beş dakika harcadığından bile şüpheliyim.

Amerikalılar Çinli işçilerin yerini almaya can atıyor mu?

İkinci Trump dönemi, tümüyle acımasız bir maskaralığa dönüşmüş durumda. Trump, Amerika’yı 21. yüzyıl için nasıl dönüştüreceğine dair bir fikri olduğu için değil, hapisten uzak durmak ve gerçek kanıtlarla kendisini yasalara karşı sorumlu tutmaya çalışanlardan intikam almak için aday oldu.

Beyaz Saray’a döndüğünde kafası hâlâ 1970’lerden kalma fikirlerle doluydu. Göreve başlar başlamaz hiçbir müttefiki olmadan, ciddi bir hazırlık yapmadan (bu yüzden tarifelerini neredeyse her gün değiştiriyor) ve küresel ekonominin, ürünlerin artık birçok ülkeden gelen bileşenlerle üretildiği karmaşık bir ekosistem olduğunu anlamadan bir ticaret savaşı başlattı. Bu savaşı şimdi, milyonlarca Amerikalının iPhone yapmak için “küçücük vidaları sıkan” Çinli işçilerin yerini almak için can attığını düşünen bir ticaret bakanıyla yürütüyor.

ABD “risk primi” ile tanıştı

Ancak bu saçmalık her Amerikalıyı etkiliyor. Trump, en yakın müttefiklerimiz Kanada, Meksika, Japonya, Güney Kore ve Avrupa Birliği’nin yanı sıra en büyük rakibimiz Çin’e saldırarak, aynı zamanda Rusya’yı Ukrayna’ya tercih ettiğini ve iklimi tahrip eden enerji endüstrilerini geleceğe yönelik olanlara tercih ettiğini açıkça ortaya koyarak, (gezegenin canı cehenneme!)  Amerika’ya karşı ciddi bir küresel güven kaybını tetikliyor.

Dünya artık Trump’ın Amerika’sının neye dönüştüğünü açıkça görüyor: Hukukun üstünlüğünden ve diğer anayasal Amerikan ilke ve değerlerinden kopuk, fevri bir diktatör tarafından yönetilen haydut bir devlet.

Peki demokratik müttefiklerimizin haydut devletlerle ne yaptığını biliyor musunuz? Gelin, parçaları birleştirelim.

Birincisi, artık onlar eskisi kadar Hazine bonosu almıyorlar. Bu nedenle ABD, artık onlara daha yüksek faiz teklif etmek zorunda kalıyor. Bu da otomobil kredilerinden ev ipoteklerine ve ulusal borçlarımızın ödenmesine kadar tüm ekonomimize yansıyacak.

Wall Street Journal’ın manşetinde sorulduğu gibi, “Yeni Bir ABD Risk Primi mi Var?” Bunu söylemek için çok erken ama sormak için çok da erken değil, zira tahvil faizleri yükselmeye ve dolar zayıflamaya devam ettikçe, tüm ekonomimiz üzerinde büyük etkisi olacak bir güven kaybına işaret ediyor.

Avrupalılar artık ABD’ye tedbir alıp gidiyor

İkinci husus ise müttefiklerimizin kurumlarımıza olan inancını kaybetmesidir.

Financial Times’ın haberine göre “Avrupa Komisyonu, casusluk riskinden kaçınmak için ABD’ye giden bazı personeline, geleneksel olarak Çin’e yapılan seyahatler için alınan bir önlem olarak, kullan-at telefonlar ve basit dizüstü bilgisayarlar veriyor.” Artık Amerika’da hukukun üstünlüğüne güvenmiyorlar.

Yurtdışındaki insanların yaptığı üçüncü şey ise kendilerine ve çocuklarına Amerika’da eğitim görmenin artık iyi bir fikir olmadığını söylemektir ki bunu birkaç hafta önce Çin’de defalarca duydum. Sebebi de bu: Çocuklarının ne zaman keyfi olarak tutuklanacağını, aile üyelerinin ne zaman El Salvador’daki hapishanelere gönderileceğini bilmiyorlar.

Dünyanın en enerjik ve girişimci göçmenlerini ülkemize çekme kabiliyetimizi (ki bu sayede dünyanın inovasyon merkezi haline geldik), on yıllar boyunca imkânlarımızın ötesinde yaşamamızı sağlayan dünya tasarruflarından orantısız bir pay alma gücümüzü ve hukukun üstünlüğünü koruma konusundaki itibarımızı törpülerseniz, zaman içinde daha az müreffeh, daha az saygı duyulan ve giderek yalnızlaşan bir Amerika ile karşılaşırsınız.

Çin neyi farklı yapıyor?

Peki Çin de hâlâ kömür çıkarmıyor mu? Evet, çıkarıyor ama uzun vadeli bir planla bunu aşamalı olarak durduracak ve madencilerin tehlikeli ve sağlığa zararlı işlerini yapmak için robotları kullanacak.

İşte mesele de bu. Trump o anda aklına gelen her şeyi iyi bir politika olarak “başımıza sararken” Çin uzun vadeli planlar uyguluyor.

Çin’in o dönemki başbakanı Li Keqiang, Trump’ın başkan olmasından bir yıl önce, 2015 yılında “Made in China 2025” adlı ileriye dönük bir büyüme planı açıkladı. Plan, “21. yüzyılın büyüme lokomotifi ne olacak?” sorusuyla başladı. Pekin daha sonra bu lokomotifin bileşenlerine büyük yatırımlar yaptı, böylece Çinli şirketler yurtiçinde ve yurtdışında bu bileşenlere hâkim olacaktı. Temiz enerji, bataryalar, elektrikli araçlar ve otonom arabalar, robotlar, yeni malzemeler, makine takım tezgâhları, dronlar, kuantum bilişim ve yapay zekâdan bahsediyoruz.

Son Nature Endeksi, Çin’in “kimya, yer ve çevre bilimleri ile fizik bilimleri veri tabanındaki araştırma çıktılarında dünya çapında lider ülke haline geldiğini, biyolojik bilimler ve sağlık bilimlerinde ise ikinci sırada yer aldığını” gösteriyor.

Bu Çin’in bizi geride bırakacağı anlamına mı geliyor? Hayır. Pekin, dünyanın geri kalanının Çin’in mal ve hizmetlere yönelik iç talebini sonsuza kadar bastırmasına izin vereceğini, böylece hükümetin ihracat endüstrilerini sübvanse etmeye devam edebileceğini ve yabancılara her şeyi üretmeye çalışarak diğer ülkeleri içi boş ve bağımlı bırakacağını düşünüyorsa büyük bir hata yapıyor. Pekin’in ekonomisini yeniden dengelemesi gerekiyor ve Trump’ın Çin’e bu yönde baskı yapması anlaşılır bir durum.

Ancak Trump’ın, bilhassa Çin’le mücadele ederken sürekli kabadayılık yapması ve gümrük vergilerini bir uygulayıp bir kaldırması bir strateji değildir. Zira Çin kendisine seçenekler sunan bir ekonomik motor inşa etti.

Trump nerede haklı?

Pekin ve dünyanın geri kalanı için asıl soru şu: Çin elde ettiği tüm bu artı değerleri nasıl kullanacak? Bunları daha caydırıcı bir ordu kurmak için mi kullanacak? İhtiyacı olmayan şehirlere daha fazla hızlı tren hattı ve altı şeritli otoyol mu yapacak? Yoksa yeni nesil Çin bir yandan fabrikalarını ve tedarik hatlarını Amerika ve Avrupa’da yarı yarıya mülkiyet yapısıyla inşa etmeyi teklif ederken diğer yandan daha fazla iç tüketim ve hizmete mi yatırım yapacak? Çin’i doğru seçimler yapması için teşvik etmemiz gerekiyor. Ama en azından Çin’in seçenekleri var.

Bunu Trump’ın yaptığı seçimlerle karşılaştırın. Kutsal hukuk devletimizin altını oyuyor, müttefiklerimizi bir kenara atıyor, doların değerini düşürüyor ve ulusal birlik umutlarını yok ediyor. Hatta yakında onlara sahip olacağımızın söylediği için Kanadalıların Las Vegas’ı boykot etmesine bile neden oldu.

Trump haydutça davranışlarını durdurmazsa, Amerika’yı güçlü, saygın ve müreffeh kılan her şeyi yok edecek.

Hayatımda Amerika’nın geleceği için hiç bu kadar korkmamıştım.”

Bu yazı ilk kez 18 Nisan 2025’te yayımlanmıştır.

Thomas L. Friedman’ın New York Times’ta yayınlanan “I Have Never Been More Afraid for My Country’s Future” başlıklı yazısından bölümler Mustafa Alkan tarafından çevrilmiş ve editoryal katkısı ile yayına hazırlanmıştır. Yazının orijinaline aşağıdaki linkten erişebilirsiniz.
https://www.nytimes.com/2025/04/15/opinion/trump-administration-china.html

Fikir Turu
Fikir Turuhttps://fikirturu.com/
Fikir Turu, yalnızca Türkiye’deki düşünce hayatını değil, dünyanın da ne düşündüğünü, tartıştığını okurlarına aktarmaya çalışıyor. Bu amaçla, İngilizce, Arapça, Rusça, Almanca ve Çince yazılmış önemli makalelerin belli başlı bölümlerini çevirerek, editoryal katkılarla okuruna sunmaya çalışıyor. Her makalenin orijinal metnine ve değerli çevirmen arkadaşlarımızın bilgilerine makalenin alt kısmındaki notlardan ulaşabilirsiniz.

YORUMLAR

Subscribe
Bildir
guest

0 Yorum
Eskiler
En Yeniler Beğenilenler
Inline Feedbacks
View all comments

Son Eklenenler

Friedman: Ülkemin geleceğinden hiç bu kadar korkmamıştım

“ABD kömüre geri dönüyor. Dosta düşmana vergi salıyor. Ülkede okuyan yabancı öğrencileri keyfi tutukluyor. Trump durdurulmazsa, Amerika'yı güçlü, saygın ve müreffeh kılan her şeyi yok edecek.” New York Times köşe yazarı Thomas L. Friedman’ın değerlendirmesi…

Trump yönetiminin radikal kararları yalnızca dünyada değil, ABD’deki demokratlar tarafından da endişeyle izleniyor. New York Times köşe yazarı Thomas L. Friedman’a göre bu adımlar ABD’yi güçlü ve müreffeh kılan her şeyi yıkabilir. Yazıdan öne çıkan bölümleri aktarıyoruz.

İşsizliğe çözüm kömüre dönüş mü?

“Trump yönetiminde neredeyse her gün öyle büyük bir çılgınlık yaşanıyor ki, aslında çok şey anlatan bazı tuhaf gelişmeler bu karmaşanın içinde fark edilmeden geçip gidiyor. Bunun son örneklerinden biri, 8 Nisan’da Beyaz Saray’da yaşandı. Başkan Trump, tam da ticaret savaşlarının ortasında, kömür madenciliğini destekleyen bir kararname imzalamak için bundan daha iyi bir zaman olamayacağını düşündü.

Trump şöyle dedi: “Terk edilmiş bir sektörü geri getiriyoruz. Madencileri işlerine geri döndüreceğiz.” Ardından da şu yorumu ekledi: “Onlara Beşinci Cadde’de bir çatı katı da verseniz, başka bir iş de teklif etseniz mutlu olmazlar. Onlar kömür madenciliğini seviyor; çünkü sevdikleri iş bu.”

Başkanın, alın teriyle çalışan kadın ve erkekleri onurlandırması elbette takdire şayan. Ancak aynı anda kömür madenciliğini övüp temiz enerji teknolojilerine ayrılan bütçeleri kısmaya çalışması ciddi bir çelişki. Oysa yalnızca 2023 yılında ABD’de rüzgâr enerjisi sektörü yaklaşık 130 bin, güneş enerjisi sektörü ise 280 bin kişiye istihdam sağladı. Trump’ın bu yeşil üretim alanlarındaki işleri “gerçek” iş olarak görmemesi, onun ideolojik bir körlüğe saplandığını gösteriyor.

Peki bu yaklaşım bizi nasıl daha güçlü kılacak?

Donald Trump’ın ikinci başkanlık dönemi, Amerika’nın 21. yüzyıl ihtiyaçlarına yanıt vermek yerine, kişisel çıkarları ve güncelliğini yitirmiş eski fikirleri temel alan bir yönetim anlayışı sunma potansiyeli taşıyor. Trump’ın yeniden adaylık motivasyonu, ülkeyi ileriye taşımaktan ziyade, yasal sorunlardan kaçınma ve kendisine açılan davalardan intikam alma arzusuyla şekillenmiş gibi görünüyor. Geleceğin iş gücünü incelemek için beş dakika harcadığından bile şüpheliyim.

Amerikalılar Çinli işçilerin yerini almaya can atıyor mu?

İkinci Trump dönemi, tümüyle acımasız bir maskaralığa dönüşmüş durumda. Trump, Amerika’yı 21. yüzyıl için nasıl dönüştüreceğine dair bir fikri olduğu için değil, hapisten uzak durmak ve gerçek kanıtlarla kendisini yasalara karşı sorumlu tutmaya çalışanlardan intikam almak için aday oldu.

Beyaz Saray’a döndüğünde kafası hâlâ 1970’lerden kalma fikirlerle doluydu. Göreve başlar başlamaz hiçbir müttefiki olmadan, ciddi bir hazırlık yapmadan (bu yüzden tarifelerini neredeyse her gün değiştiriyor) ve küresel ekonominin, ürünlerin artık birçok ülkeden gelen bileşenlerle üretildiği karmaşık bir ekosistem olduğunu anlamadan bir ticaret savaşı başlattı. Bu savaşı şimdi, milyonlarca Amerikalının iPhone yapmak için “küçücük vidaları sıkan” Çinli işçilerin yerini almak için can attığını düşünen bir ticaret bakanıyla yürütüyor.

ABD “risk primi” ile tanıştı

Ancak bu saçmalık her Amerikalıyı etkiliyor. Trump, en yakın müttefiklerimiz Kanada, Meksika, Japonya, Güney Kore ve Avrupa Birliği’nin yanı sıra en büyük rakibimiz Çin’e saldırarak, aynı zamanda Rusya’yı Ukrayna’ya tercih ettiğini ve iklimi tahrip eden enerji endüstrilerini geleceğe yönelik olanlara tercih ettiğini açıkça ortaya koyarak, (gezegenin canı cehenneme!)  Amerika’ya karşı ciddi bir küresel güven kaybını tetikliyor.

Dünya artık Trump’ın Amerika’sının neye dönüştüğünü açıkça görüyor: Hukukun üstünlüğünden ve diğer anayasal Amerikan ilke ve değerlerinden kopuk, fevri bir diktatör tarafından yönetilen haydut bir devlet.

Peki demokratik müttefiklerimizin haydut devletlerle ne yaptığını biliyor musunuz? Gelin, parçaları birleştirelim.

Birincisi, artık onlar eskisi kadar Hazine bonosu almıyorlar. Bu nedenle ABD, artık onlara daha yüksek faiz teklif etmek zorunda kalıyor. Bu da otomobil kredilerinden ev ipoteklerine ve ulusal borçlarımızın ödenmesine kadar tüm ekonomimize yansıyacak.

Wall Street Journal’ın manşetinde sorulduğu gibi, “Yeni Bir ABD Risk Primi mi Var?” Bunu söylemek için çok erken ama sormak için çok da erken değil, zira tahvil faizleri yükselmeye ve dolar zayıflamaya devam ettikçe, tüm ekonomimiz üzerinde büyük etkisi olacak bir güven kaybına işaret ediyor.

Avrupalılar artık ABD’ye tedbir alıp gidiyor

İkinci husus ise müttefiklerimizin kurumlarımıza olan inancını kaybetmesidir.

Financial Times’ın haberine göre “Avrupa Komisyonu, casusluk riskinden kaçınmak için ABD’ye giden bazı personeline, geleneksel olarak Çin’e yapılan seyahatler için alınan bir önlem olarak, kullan-at telefonlar ve basit dizüstü bilgisayarlar veriyor.” Artık Amerika’da hukukun üstünlüğüne güvenmiyorlar.

Yurtdışındaki insanların yaptığı üçüncü şey ise kendilerine ve çocuklarına Amerika’da eğitim görmenin artık iyi bir fikir olmadığını söylemektir ki bunu birkaç hafta önce Çin’de defalarca duydum. Sebebi de bu: Çocuklarının ne zaman keyfi olarak tutuklanacağını, aile üyelerinin ne zaman El Salvador’daki hapishanelere gönderileceğini bilmiyorlar.

Dünyanın en enerjik ve girişimci göçmenlerini ülkemize çekme kabiliyetimizi (ki bu sayede dünyanın inovasyon merkezi haline geldik), on yıllar boyunca imkânlarımızın ötesinde yaşamamızı sağlayan dünya tasarruflarından orantısız bir pay alma gücümüzü ve hukukun üstünlüğünü koruma konusundaki itibarımızı törpülerseniz, zaman içinde daha az müreffeh, daha az saygı duyulan ve giderek yalnızlaşan bir Amerika ile karşılaşırsınız.

Çin neyi farklı yapıyor?

Peki Çin de hâlâ kömür çıkarmıyor mu? Evet, çıkarıyor ama uzun vadeli bir planla bunu aşamalı olarak durduracak ve madencilerin tehlikeli ve sağlığa zararlı işlerini yapmak için robotları kullanacak.

İşte mesele de bu. Trump o anda aklına gelen her şeyi iyi bir politika olarak “başımıza sararken” Çin uzun vadeli planlar uyguluyor.

Çin’in o dönemki başbakanı Li Keqiang, Trump’ın başkan olmasından bir yıl önce, 2015 yılında “Made in China 2025” adlı ileriye dönük bir büyüme planı açıkladı. Plan, “21. yüzyılın büyüme lokomotifi ne olacak?” sorusuyla başladı. Pekin daha sonra bu lokomotifin bileşenlerine büyük yatırımlar yaptı, böylece Çinli şirketler yurtiçinde ve yurtdışında bu bileşenlere hâkim olacaktı. Temiz enerji, bataryalar, elektrikli araçlar ve otonom arabalar, robotlar, yeni malzemeler, makine takım tezgâhları, dronlar, kuantum bilişim ve yapay zekâdan bahsediyoruz.

Son Nature Endeksi, Çin’in “kimya, yer ve çevre bilimleri ile fizik bilimleri veri tabanındaki araştırma çıktılarında dünya çapında lider ülke haline geldiğini, biyolojik bilimler ve sağlık bilimlerinde ise ikinci sırada yer aldığını” gösteriyor.

Bu Çin’in bizi geride bırakacağı anlamına mı geliyor? Hayır. Pekin, dünyanın geri kalanının Çin’in mal ve hizmetlere yönelik iç talebini sonsuza kadar bastırmasına izin vereceğini, böylece hükümetin ihracat endüstrilerini sübvanse etmeye devam edebileceğini ve yabancılara her şeyi üretmeye çalışarak diğer ülkeleri içi boş ve bağımlı bırakacağını düşünüyorsa büyük bir hata yapıyor. Pekin’in ekonomisini yeniden dengelemesi gerekiyor ve Trump’ın Çin’e bu yönde baskı yapması anlaşılır bir durum.

Ancak Trump’ın, bilhassa Çin’le mücadele ederken sürekli kabadayılık yapması ve gümrük vergilerini bir uygulayıp bir kaldırması bir strateji değildir. Zira Çin kendisine seçenekler sunan bir ekonomik motor inşa etti.

Trump nerede haklı?

Pekin ve dünyanın geri kalanı için asıl soru şu: Çin elde ettiği tüm bu artı değerleri nasıl kullanacak? Bunları daha caydırıcı bir ordu kurmak için mi kullanacak? İhtiyacı olmayan şehirlere daha fazla hızlı tren hattı ve altı şeritli otoyol mu yapacak? Yoksa yeni nesil Çin bir yandan fabrikalarını ve tedarik hatlarını Amerika ve Avrupa’da yarı yarıya mülkiyet yapısıyla inşa etmeyi teklif ederken diğer yandan daha fazla iç tüketim ve hizmete mi yatırım yapacak? Çin’i doğru seçimler yapması için teşvik etmemiz gerekiyor. Ama en azından Çin’in seçenekleri var.

Bunu Trump’ın yaptığı seçimlerle karşılaştırın. Kutsal hukuk devletimizin altını oyuyor, müttefiklerimizi bir kenara atıyor, doların değerini düşürüyor ve ulusal birlik umutlarını yok ediyor. Hatta yakında onlara sahip olacağımızın söylediği için Kanadalıların Las Vegas’ı boykot etmesine bile neden oldu.

Trump haydutça davranışlarını durdurmazsa, Amerika’yı güçlü, saygın ve müreffeh kılan her şeyi yok edecek.

Hayatımda Amerika’nın geleceği için hiç bu kadar korkmamıştım.”

Bu yazı ilk kez 18 Nisan 2025’te yayımlanmıştır.

Thomas L. Friedman’ın New York Times’ta yayınlanan “I Have Never Been More Afraid for My Country’s Future” başlıklı yazısından bölümler Mustafa Alkan tarafından çevrilmiş ve editoryal katkısı ile yayına hazırlanmıştır. Yazının orijinaline aşağıdaki linkten erişebilirsiniz.
https://www.nytimes.com/2025/04/15/opinion/trump-administration-china.html

Fikir Turu
Fikir Turuhttps://fikirturu.com/
Fikir Turu, yalnızca Türkiye’deki düşünce hayatını değil, dünyanın da ne düşündüğünü, tartıştığını okurlarına aktarmaya çalışıyor. Bu amaçla, İngilizce, Arapça, Rusça, Almanca ve Çince yazılmış önemli makalelerin belli başlı bölümlerini çevirerek, editoryal katkılarla okuruna sunmaya çalışıyor. Her makalenin orijinal metnine ve değerli çevirmen arkadaşlarımızın bilgilerine makalenin alt kısmındaki notlardan ulaşabilirsiniz.

YORUMLAR

Subscribe
Bildir
guest

0 Yorum
Eskiler
En Yeniler Beğenilenler
Inline Feedbacks
View all comments

Son Eklenenler

0
Would love your thoughts, please comment.x