Hamas, Katar’dan taşınır mı? Taşınırsa hangi ülkeye gidebilir?

Katar’ın, İsrail-Hamas arabuluculuğundan çekilebileceğini söylemesinin arkasında ne var? Bu açıklama danışıklı dövüş mü? Hamas, Katar’dan çıkarsa hangi ülkelere gidebilir ve niçin? Türkiye bir seçenek mi? Ankara bu konuda ne düşünüyor? Gökhan Ereli ve Mehmet Rakipoğlu yazdı.

Geçen hafta Türkiye’de ve belki de Ortadoğu’da en dikkat çeken konulardan biri, Hamas’ın Katar’dan ayrılması ve farklı bir ülkeye taşınma ihtimaliydi; Türkiye de adı geçen ülkelerden biriydi. Çeşitli açıklamalarla bu senaryo rafa kalktı kalkmasına ama yine Katar, Hamas, arabuluculuk ve ev sahipliği ilişkilerine yakından bakmakta fayda var. Zira raftaki konular her an tezgaha inebilir.

Katar, son dönemde yürüttüğü İsrail ve Hamas arasındaki arabuluculuk rolünden çekilmeyi düşünüyor. Katar’ın bu kararı almasındaki temel etken, bu çabalarının siyasi olarak kötüye kullanıldığını değerlendirmesi. Katar Başbakanı Muhammed bin Abdurrahman, geçtiğimiz günlerde bu rolün gözden geçirildiğini resmî ağızdan açıkladı. Bugünlerde İsrail Başbakanı Netanyahu ve ABD’de Demokrat Temsilci Steny Hoyer başta olmak üzere bazı siyasi figürler, Katar’ın Hamas ile yakın ilişkileri olduğunu ve Hamas’a gereken siyasi baskının yapılmadığını belirtiyorlar.

Her ne kadar Hamas, şu aşamada yeni bir ev sahibi aramadığını ifade etse de eğer Hamas, bu kararı Katar’ın kendisini terk etmesi olarak algılarsa, bu durum Katar-Hamas ilişkilerini zayıflatabilir ve Hamas’ın bölgede farklı bir ortak ve mekân arayışına girmesine sebep olabilir. Hatta devam eden bu arayışlarını hızlandırmasını da beraberinde getirebilir. Bu aşamada ise Türkiye, İran, Ürdün, Mısır, Malezya gibi aktörlerin ön plana çıktığını söylemekte fayda var.

Arabuluculuktan geri çekilme kararının uygulanabilirliği

Katar her ne kadar bu rolünden geri adım atma isteğini dile getirse de pratikte bu kararı uygulamak Katar için zorlayıcı ve meşakkatli olacaktır. Çünkü Katar’ın Hamas ve diğer Filistinli gruplar dahil olmak üzere çeşitli paydaşlarla devam eden ilişkileri, Katar’ın devam eden sorumlulukları ve bu aktörlerin Katar’dan beklentileri olduğu anlamına geliyor. Bir bakıma Katar, arabuluculuk ile uluslararası profilini güçlendirmesi hasebiyle bu kapasitesini terk ederek jeopolitik etkisini zayıflatmak istemeyecektir.

Katar dışında İsrail-Filistin meselesiyle doğrudan ilgili aktörler olan Türkiye, Mısır, Ürdün, İran gibi aktörlerin tarihi tecrübeleri ve siyasi kapasiteleri Katar’dan daha güçlü olsa da Katar tarafından bırakılacak arabuluculuk boşluğunun hızlı bir şekilde aynı oranda doldurulması kolay olmayabilir. Bunun sonucunda çatışmaları veya müzakereleri yönetmek için daha az diplomatik kanal olacağından, bu durum İsrail-Filistin meselesinde askerî çatışmaların yanında “diplomatik kanalsızlığı” beraberinde getirebilir.

Katar’ın arabuluculuk rolünü terk etmesi ihtimali, aynı zamanda Katar-ABD ilişkilerini olumsuz etkileyecektir. Halîhazırda ABD siyasi çevrelerinde Katar’ın Hamas’a ciddi oranda baskı yapmadığı yönündeki eleştiriler, kısa zaman sonra Katar’ın Hamas’ı siyasi olarak koruduğu söylemlerine evirilebilir ve Katar’ın tarafsızlığını tehlikeye atar. Bu da Katar’a, ABD tarafından özellikle 2016 yılının başlarında Trump döneminde yapılan baskılı bir dönemin geri geleceğinin işareti olabilir. Fakat Katar da, ABD’nin NATO dışı önemli müttefiklerinden birisi olduğunu ve El-Udeyde Askeri Üssü dahilinde 10 bin Amerikan askerinin ülkede bulunduğunu ABD’ye hatırlatmıştı. Buradan, Katar’ın ABD ile ilişkilerinin bozulmasını istemediği açıkça görülüyor.

Ancak Katar’ın bu “gözden geçirme” yaklaşımının ABD’nin bilgisi dahilinde alındığı ve bu meselenin ABD’nin İsrail’e baskı yapmak amacıyla kullanılabileceği de ihtimal dahilindedir. Bir süredir ABD’li yetkililer ve belirli Avrupalı liderler, Refah’a yönelik kara operasyonundaki uzlaşmaz tavırları sebebiyle Netanyahu’ya baskı kurmaya çalışıyor. Dolayısıyla bu durum pekala ABD ve Katar’ın üstü örtülü şekilde İsrail’e uyguladıkları bir baskının resmini yansıtıyor olabilir.

ABD’nin ortağı olarak Katar

Aslına bakılırsa Katar, özellikle ABD ve Mısır ile birlikte 7 Ekim gelişmelerinden bu yana kolaylaştırıcılık ve arabuluculuk faaliyetlerinde büyük rol oynadı ve dış politikasının büyük bir bölümünü Gazze’ye odakladı. Kasım ayında geçici ateşkesin sağlanmasının yolu Doha’dan geçmiş ve Hamas’ın 81 İsrailli esiri 240 Filistinli esir karşılığında salıvermesi Doha’nın çabaları sayesinde gerçekleşmişti.

7 Ekim’den bu yana ABD Dışişleri Bakanı Blinken’in basına yansıdığı kadarıyla en az 4 defa Ortadoğu’yu ziyaret etmesi, ABD’nin Gazze meselesine yönelik harcadığı mesaiyi gösteriyor. Bu aşamada ABD’nin en büyük ortağı Katar olarak göze çarpmıştı. Ki bu durum çok yakın zamanda dahî ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Matthew Miller’ı Katar’ın çabalarını “son derece önemli” olarak değerlendirmesi ile de pekişen bir durum.

Arabuluculukta Katar sonrası dönem

Katar’ın arabuluculuktan vazgeçebilecek bir söylem içerisine girmesi değindiğimiz siyasi meseleler ile ilgili gözükse dahî, asıl önemli olan buradan sonra neler olabileceğidir.

Her şeyden önce bu arabuluculuk doğrudan Katar’ın inisiyatifi ve meseleyi çözme iradesinden kaynaklanmıyor. Tabii ki Katar, bölgede Filistin devletinin kurulmasını savunan, Filistin halkının son derece yanında olan ve bölgesel/küresel anlamda Filistin’i savunan bir devlet. Fakat Katar’ın ABD’nin talebi üzerine Hamas ile İsrail arasında arabuluculuk yapmaya başladığı belirtilmesi gereken bir durum.

1999’da Ürdün’deki ofislerinin kapatılmasının ardından Hamas, farklı ve kısmi şekillerde olmak kaydıyla Suriye’de 2012 yılına kadar kaldı. 2011’de başlayan Arap ayaklanmalarının Suriye’ye sıçraması hareketi ikilemde bırakmış, Hamas, Suriye rejimi ile ilişkileri sürdürmek gibi pragmatist ve realist bir seçenekle; devrimleri desteklemek gibi ilkeli siyaset arasında kalmıştı. Hamas, Suriye rejimini tam anlamıyla karşısına almadan devrimleri yumuşak bir biçimde destekleyerek Suriye’den ayrılıp Katar’ın başkenti Doha’ya yerleşmişti.

2012’de ABD’nin talebi ile birlikte Katar-Hamas ilişkileri geliştirildi ve dönemin Hamas siyasi lideri Halid Meşal ve ekibi Katar’a, Gazze’deki Hamas hükümetinin lideri İsmail Haniye ve Halid Meşal’in yardımcısı Musa Ebu Marzuk ise Mısır’a taşınmıştı. Dolayısıyla Katar’ın Hamas’ın tarihsel duraklarından yalnızca birisi… Hamas ile yakın ilişki kurmuş, dolayısıyla bu meselede arabuluculuk kapasitesi haiz tek aktörün Katar olmadığı ise ortadadır.

Potansiyel arabulucular

Hamas’ın İran, Malezya, Ürdün, Mısır, Suudi Arabistan, Umman, Türkiye gibi ülkelere taşıma ihtimali de konuşuluyor. Peki, bu ihtimaller ne kadar kuvvetli? Tek tek inceleyelim.

İran

İran seçeneğinin hareket ve İran açısından pek makul olmadığı rahatlıkla ifade edilebilir. Nitekim İran, İsrail’in uzun yıllardır takip ettiği bir aktör ve Batı tarafından ciddi finansal/ekonomik yaptırımlar altında.  Her ne kadar Irak, Yemen, Lübnan, Suriye gibi bölgenin önemli noktalarındaki etkinliği üst düzey olsa da hareketin İran’a ofisi taşıması, hareket ve manevra alanını daraltır.

Ayrıca bu senaryo, hareketin İran’a bağımlılığını artma tehlikesini de beraberinde getirir. Söz konusu durum, Hamas’ın Arap rejimleriyle ve halklarıyla arasındaki ilişkileri koparma noktasına, hareketin İslami Cihad gibi İran’ın doğrudan nüfuz alanına girmesine neden olabilir. Bundan ötürü hareketin Katar’dan İran’a taşınma senaryosu gerek hareket gerekse İran açısından makul gözükmüyor. Hareketin üst düzey kadrosunun en son gerçekleştirdiği Tahran ziyaretinde, Hamaney ve İran karar verici elitinin görüşü de bu yönde oldu. Hareketin ofisi İran’a taşıma gibi bir zorunluluk durumunun ortaya çıkabileceğini ifade etmesi üzerine, Tahran yönetimi hareketin İran’a taşınması teklifini yumuşak bir dille ve siyasi bir üslupla reddetti. Hamaney ve ekibine göre hareketin İran’a taşınması harekete ciddi zarar verebilir.

Suriye

Diğer bir senaryo Suriye. Meşal dönemi uzun yıllar Suriye’de varlık gösteren hareket için Suriye aslında makul bir seçenek.

Ancak hareketin tarihi tecrübeye sahip olduğu ve köklü ilişkiler kurduğu Suriye’ye ofisi taşıma, hareket açısından bir takım meydan okumaları da beraberinde getiriyor. Bunların başında Suriye rejiminin 10 yılı aşkındır kendi halkına uyguladığı zulme ortak olma, İran ve Rusya ile doğrudan saf tutma geliyor.

Ayrıca Suriye’deki iç savaşın devam etmesi de hareketi Suriye’de doğrudan hedef haline getirme ihtimalini artırıyor. Bu sebepler hareketin Şam’a taşınma senaryosunu arka plana itiyor.

Lübnan

Benzer sebepler Lübnan seçeneğinde de geçerli… Ayrıca Hizbullah gibi İran vekili ile aynı topraklarda siyaset gütmek hareketi eritebilir.

Benzer şekilde güvenlik problemleri de hareketin üst düzey kadrosunun Lübnan’da doğrudan hedef alınmasına olanak sağlar. Salih el-Aruri gibi isimlerin Lübnan’da İsrail tarafından hedef alınması da hesaba katılınca, hareketin Lübnan seçeneğini makul görmediği ifade edilebilir.

Bu nedenle, Hamas için İran ve İran yanlısı Suriye ve Lübnan senaryoları, hayatta kalma açısından birincil önceliklerden ziyade bir last resort olarak değerlendiriliyor.

Ürdün

Diğer seçenekler arasında Ürdün ve Mısır konuşuluyor. Ürdün’ün İsrail-İran geriliminde doğrudan İran karşısında her ne kadar ulusal güvenlik sebebiyle olduğu ifade edilse dahî İsrail yanında yer alması, harekete ve bölge siyasetine çok şey söyledi.

Ürdün yönetiminin bu tavrı bölgedeki diğer aktörler açısından Ürdün’ün İsrail yanlısı bir pozisyon aldığı şeklinde yorumlandı. Hamas da bu süreci benzer kodlarla okudu. Dolayısıyla Hamas’ın Ürdün’e taşınma ihtimali bu konjonktürde neredeyse yok.

Mısır

Benzer bir düşük ihtimal Mısır ve Suudi Arabistan için de zikredilebilir. Mısır’ın Refah kapısını dahi açamadığı bir atmosferde İsrail’e karşı Hamas’ı muhafaza etmesi ve ABD’nin diktelerine karşı durması çok zor.

Ekonomik bunalımlar ve meşruiyet sorunu yaşayan Sisi rejiminin Hamas ile İsrail arasında görüşmeleri organize etme dışında pek de fazla diplomatik kapasitesi yok. Dolayısıyla Hamas’ın Mısır’a taşınma senaryosu her iki taraf için de gündeme dahi alınmıyor.

Suudi Arabistan

Suudi Arabistan’da halihazırda hareket mensuplarının hapsedildiği ve terör yaftası yediği biliniyor.

Veliaht Prens Muhammed bin Selman’ın inşa etmeye çalıştığı modern Suudi Arabistan’ın Hamas gibi İslami kodlara sahip oluşumlara yer verme ve onlarla ilişki içinde olma ihtimali oldukça düşük. Dolayısıyla Suudi Arabistan hareketin siyasi ofisi taşıma senaryolarına dahil bile edilmiyor.

Malezya

Makul görünen seçenekler arasında öne çıkan bir ülke de Malezya. İslami hareketlere alan açması ve İslami hassasiyetlerin yüksek olması nedeniyle makul bir senaryo olarak görülse de Malezya’nın bölge ülkeleri ile ilişkileri oldukça sınırlı. Ayrıca küresel siyasette de arabuluculuk ve diplomatik angajman bağlamında da düşük profilli, ağırlığı olmayan bir ülke olan Malezya’ya hareketin siyasi ofisini taşıması pek de olası gözükmüyor.

Ayrıca Malezya da bu sürece pek sıcak bakmıyor. Hamas gibi Batı’ya meydan okuyan ve Batı tarafından terör örgütü olarak görülen bir aktöre ev sahipliği yapmak Malezya’nın izole edilmesine neden olabilir. Mevcut şartlarda Malezya bu meydan okumalarla mücadele edecek güçte değil.

Umman

Bütün bunların yanında, Husilere de ev sahipliği yaptığı düşünüldüğünde, Umman seçeneği hareket için makul görünüyor.

Her ne kadar Umman, İsrail ile gayriresmî fakat açıktan görüşüyor olsa da Umman’ın arabuluculuk rolü ve bölgesel ağırlığı Katar’dan zayıf değil. Umman seçeneğini zayıflatabilecek tek mesele, Katar’a oranla bu meselelere ayrılabilecek finansal gücün azlığıdır.

Hareketin Umman’a geçişi gerek İsrail gerek ABD gerekse hareket tarafından olumlu karşılanabilir. Fakat askerî güç, diplomatik temsil ve kapasite açısından değerlendirildiğinde Umman’ın hareket için en iyi senaryo olmadığı ifade edilebilir.

Yeni rota Türkiye olabilir mi?

En makul seçenek olarak yorumlanan ülkelerden biri de Türkiye…  Her ne kadar Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, böyle bir seçenek için “haberim yok” demiş olsa da İran seçeneğinin görünürde reddedilmesi sonrası Hamas’ın üst düzey 40 ismi Türkiye’ye geldi.

Bu konuda dikkat eden bir diğer nokta da, Katar’ın, İsrail ile Hamas arasındaki esir takası süreçlerine Türkiye’nin doğrudan dahil olmasını çok arzulamadığı iddiası… Nitekim bu süreçte ABD’nin etkisinde kalan Katar’a, hareketin üst düzey yönetici kadrosunun ülkeden ayrılması yönünde baskılara başlandı. Hareketin kadrosunun Katar’daki son bir aydaki süreci zorunlu ikamet şekline büründürüldü. Tam da bu noktada hareketin lider kadrosunun Türkiye’ye gelmesi zamanlama açısından oldukça manidar. Cumhurbaşkanı Erdoğan ile görüşen ve Türkiye’nin desteğini, Davos sürecini hatırlatan hareketin üst düzey kadrosu Türkiye ile ilişkilerin önemli olduğunun altını çizdi.

Hamas’ın üst düzey kadrosu ferdi olarak Katar’da mukim gibi gözükse de ofislerin çalışanları, sekretaryası, ofis müdürlerinin ikameti ve çalışma izinleri Türkiye’de. Dolayısıyla hareketin zaten Türkiye’de varlık sürdürdüğünü ifade etmek yanlış olmaz. Türkiye, hareketin Doha’dan İstanbul’a taşınma fikrine sıcak bakıyor.

Türkiye için artısı eksisi ne olur?

Nitekim Ankara için İsrail sorununu çözmek bölgesel istikrar açısından önemli. İsrail sorununu çözmek adına hareketi Türkiye’de tutmak ve İsrail ile diplomatik ilişkileri koruyup arabuluculuk ve garantörlük süreçlerini işletmek Ankara’nın planları arasında. Dolayısıyla Hamas’ın Doha’dan Ankara’ya taşınması ile Türkiye İsrail-Filistin meselesinde yeni bir süreç inşa edebilir.

Hareket açısından Türkiye’yi diğerlerinden farklı kılan önemli bir nokta da, Ankara’nın dış politikadaki kararlı duruşu ve Katar – Suudi Arabistan – Mısır – Ürdün gibi aktörlerden farklı şekilde ABD’ye bağımlı olmaması var. Türkiye, ABD ile ‘müttefiklik’ ilişkisi içerisinde ve ABD’ye meydan okuyor. Ayrıca Türkiye’yi diğer senaryolardan farklı kılan bir nokta da Ankara’nın Suriye, Lübnan, İran seçenekleri gibi Batı’nın tam karşısında düşman olarak kodlanan aktörler gibi olmaması.

Dolayısıyla Türkiye, Batılı olmayıp Batı’nın bir parçası olarak, Hamas’a ve Filistin meselesine ciddi katkılar sunabilir. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın liderliği, Hakan Fidan’ın dış politik vizyonu da bunu ispatlıyor. Türkiye daha önce de Hamas ile el-Fetih başta olmak üzere Filistinli diğer grupları tek bir çatı altına toplayıp, Filistin devletinin inşa edilmesi noktasında ciddi çaba sarf etti. Bu çaba Filistin’de tek bir muhatabın olmasına, demokratik seçimlerin icra edilmesine ve son olarak da BM nazarında Filistin’in devlet olarak tanınmasına vesile olabilir.

Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Fikir Turu’nun editöryel politikasını yansıtmayabilir.

Bu yazı ilk kez 29 Nisan 2024’te yayımlanmıştır.

YORUMLAR

Subscribe
Bildir
guest

0 Yorum
Inline Feedbacks
View all comments

Son Eklenenler

Hamas, Katar’dan taşınır mı? Taşınırsa hangi ülkeye gidebilir?

Katar’ın, İsrail-Hamas arabuluculuğundan çekilebileceğini söylemesinin arkasında ne var? Bu açıklama danışıklı dövüş mü? Hamas, Katar’dan çıkarsa hangi ülkelere gidebilir ve niçin? Türkiye bir seçenek mi? Ankara bu konuda ne düşünüyor? Gökhan Ereli ve Mehmet Rakipoğlu yazdı.

Geçen hafta Türkiye’de ve belki de Ortadoğu’da en dikkat çeken konulardan biri, Hamas’ın Katar’dan ayrılması ve farklı bir ülkeye taşınma ihtimaliydi; Türkiye de adı geçen ülkelerden biriydi. Çeşitli açıklamalarla bu senaryo rafa kalktı kalkmasına ama yine Katar, Hamas, arabuluculuk ve ev sahipliği ilişkilerine yakından bakmakta fayda var. Zira raftaki konular her an tezgaha inebilir.

Katar, son dönemde yürüttüğü İsrail ve Hamas arasındaki arabuluculuk rolünden çekilmeyi düşünüyor. Katar’ın bu kararı almasındaki temel etken, bu çabalarının siyasi olarak kötüye kullanıldığını değerlendirmesi. Katar Başbakanı Muhammed bin Abdurrahman, geçtiğimiz günlerde bu rolün gözden geçirildiğini resmî ağızdan açıkladı. Bugünlerde İsrail Başbakanı Netanyahu ve ABD’de Demokrat Temsilci Steny Hoyer başta olmak üzere bazı siyasi figürler, Katar’ın Hamas ile yakın ilişkileri olduğunu ve Hamas’a gereken siyasi baskının yapılmadığını belirtiyorlar.

Her ne kadar Hamas, şu aşamada yeni bir ev sahibi aramadığını ifade etse de eğer Hamas, bu kararı Katar’ın kendisini terk etmesi olarak algılarsa, bu durum Katar-Hamas ilişkilerini zayıflatabilir ve Hamas’ın bölgede farklı bir ortak ve mekân arayışına girmesine sebep olabilir. Hatta devam eden bu arayışlarını hızlandırmasını da beraberinde getirebilir. Bu aşamada ise Türkiye, İran, Ürdün, Mısır, Malezya gibi aktörlerin ön plana çıktığını söylemekte fayda var.

Arabuluculuktan geri çekilme kararının uygulanabilirliği

Katar her ne kadar bu rolünden geri adım atma isteğini dile getirse de pratikte bu kararı uygulamak Katar için zorlayıcı ve meşakkatli olacaktır. Çünkü Katar’ın Hamas ve diğer Filistinli gruplar dahil olmak üzere çeşitli paydaşlarla devam eden ilişkileri, Katar’ın devam eden sorumlulukları ve bu aktörlerin Katar’dan beklentileri olduğu anlamına geliyor. Bir bakıma Katar, arabuluculuk ile uluslararası profilini güçlendirmesi hasebiyle bu kapasitesini terk ederek jeopolitik etkisini zayıflatmak istemeyecektir.

Katar dışında İsrail-Filistin meselesiyle doğrudan ilgili aktörler olan Türkiye, Mısır, Ürdün, İran gibi aktörlerin tarihi tecrübeleri ve siyasi kapasiteleri Katar’dan daha güçlü olsa da Katar tarafından bırakılacak arabuluculuk boşluğunun hızlı bir şekilde aynı oranda doldurulması kolay olmayabilir. Bunun sonucunda çatışmaları veya müzakereleri yönetmek için daha az diplomatik kanal olacağından, bu durum İsrail-Filistin meselesinde askerî çatışmaların yanında “diplomatik kanalsızlığı” beraberinde getirebilir.

Katar’ın arabuluculuk rolünü terk etmesi ihtimali, aynı zamanda Katar-ABD ilişkilerini olumsuz etkileyecektir. Halîhazırda ABD siyasi çevrelerinde Katar’ın Hamas’a ciddi oranda baskı yapmadığı yönündeki eleştiriler, kısa zaman sonra Katar’ın Hamas’ı siyasi olarak koruduğu söylemlerine evirilebilir ve Katar’ın tarafsızlığını tehlikeye atar. Bu da Katar’a, ABD tarafından özellikle 2016 yılının başlarında Trump döneminde yapılan baskılı bir dönemin geri geleceğinin işareti olabilir. Fakat Katar da, ABD’nin NATO dışı önemli müttefiklerinden birisi olduğunu ve El-Udeyde Askeri Üssü dahilinde 10 bin Amerikan askerinin ülkede bulunduğunu ABD’ye hatırlatmıştı. Buradan, Katar’ın ABD ile ilişkilerinin bozulmasını istemediği açıkça görülüyor.

Ancak Katar’ın bu “gözden geçirme” yaklaşımının ABD’nin bilgisi dahilinde alındığı ve bu meselenin ABD’nin İsrail’e baskı yapmak amacıyla kullanılabileceği de ihtimal dahilindedir. Bir süredir ABD’li yetkililer ve belirli Avrupalı liderler, Refah’a yönelik kara operasyonundaki uzlaşmaz tavırları sebebiyle Netanyahu’ya baskı kurmaya çalışıyor. Dolayısıyla bu durum pekala ABD ve Katar’ın üstü örtülü şekilde İsrail’e uyguladıkları bir baskının resmini yansıtıyor olabilir.

ABD’nin ortağı olarak Katar

Aslına bakılırsa Katar, özellikle ABD ve Mısır ile birlikte 7 Ekim gelişmelerinden bu yana kolaylaştırıcılık ve arabuluculuk faaliyetlerinde büyük rol oynadı ve dış politikasının büyük bir bölümünü Gazze’ye odakladı. Kasım ayında geçici ateşkesin sağlanmasının yolu Doha’dan geçmiş ve Hamas’ın 81 İsrailli esiri 240 Filistinli esir karşılığında salıvermesi Doha’nın çabaları sayesinde gerçekleşmişti.

7 Ekim’den bu yana ABD Dışişleri Bakanı Blinken’in basına yansıdığı kadarıyla en az 4 defa Ortadoğu’yu ziyaret etmesi, ABD’nin Gazze meselesine yönelik harcadığı mesaiyi gösteriyor. Bu aşamada ABD’nin en büyük ortağı Katar olarak göze çarpmıştı. Ki bu durum çok yakın zamanda dahî ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Matthew Miller’ı Katar’ın çabalarını “son derece önemli” olarak değerlendirmesi ile de pekişen bir durum.

Arabuluculukta Katar sonrası dönem

Katar’ın arabuluculuktan vazgeçebilecek bir söylem içerisine girmesi değindiğimiz siyasi meseleler ile ilgili gözükse dahî, asıl önemli olan buradan sonra neler olabileceğidir.

Her şeyden önce bu arabuluculuk doğrudan Katar’ın inisiyatifi ve meseleyi çözme iradesinden kaynaklanmıyor. Tabii ki Katar, bölgede Filistin devletinin kurulmasını savunan, Filistin halkının son derece yanında olan ve bölgesel/küresel anlamda Filistin’i savunan bir devlet. Fakat Katar’ın ABD’nin talebi üzerine Hamas ile İsrail arasında arabuluculuk yapmaya başladığı belirtilmesi gereken bir durum.

1999’da Ürdün’deki ofislerinin kapatılmasının ardından Hamas, farklı ve kısmi şekillerde olmak kaydıyla Suriye’de 2012 yılına kadar kaldı. 2011’de başlayan Arap ayaklanmalarının Suriye’ye sıçraması hareketi ikilemde bırakmış, Hamas, Suriye rejimi ile ilişkileri sürdürmek gibi pragmatist ve realist bir seçenekle; devrimleri desteklemek gibi ilkeli siyaset arasında kalmıştı. Hamas, Suriye rejimini tam anlamıyla karşısına almadan devrimleri yumuşak bir biçimde destekleyerek Suriye’den ayrılıp Katar’ın başkenti Doha’ya yerleşmişti.

2012’de ABD’nin talebi ile birlikte Katar-Hamas ilişkileri geliştirildi ve dönemin Hamas siyasi lideri Halid Meşal ve ekibi Katar’a, Gazze’deki Hamas hükümetinin lideri İsmail Haniye ve Halid Meşal’in yardımcısı Musa Ebu Marzuk ise Mısır’a taşınmıştı. Dolayısıyla Katar’ın Hamas’ın tarihsel duraklarından yalnızca birisi… Hamas ile yakın ilişki kurmuş, dolayısıyla bu meselede arabuluculuk kapasitesi haiz tek aktörün Katar olmadığı ise ortadadır.

Potansiyel arabulucular

Hamas’ın İran, Malezya, Ürdün, Mısır, Suudi Arabistan, Umman, Türkiye gibi ülkelere taşıma ihtimali de konuşuluyor. Peki, bu ihtimaller ne kadar kuvvetli? Tek tek inceleyelim.

İran

İran seçeneğinin hareket ve İran açısından pek makul olmadığı rahatlıkla ifade edilebilir. Nitekim İran, İsrail’in uzun yıllardır takip ettiği bir aktör ve Batı tarafından ciddi finansal/ekonomik yaptırımlar altında.  Her ne kadar Irak, Yemen, Lübnan, Suriye gibi bölgenin önemli noktalarındaki etkinliği üst düzey olsa da hareketin İran’a ofisi taşıması, hareket ve manevra alanını daraltır.

Ayrıca bu senaryo, hareketin İran’a bağımlılığını artma tehlikesini de beraberinde getirir. Söz konusu durum, Hamas’ın Arap rejimleriyle ve halklarıyla arasındaki ilişkileri koparma noktasına, hareketin İslami Cihad gibi İran’ın doğrudan nüfuz alanına girmesine neden olabilir. Bundan ötürü hareketin Katar’dan İran’a taşınma senaryosu gerek hareket gerekse İran açısından makul gözükmüyor. Hareketin üst düzey kadrosunun en son gerçekleştirdiği Tahran ziyaretinde, Hamaney ve İran karar verici elitinin görüşü de bu yönde oldu. Hareketin ofisi İran’a taşıma gibi bir zorunluluk durumunun ortaya çıkabileceğini ifade etmesi üzerine, Tahran yönetimi hareketin İran’a taşınması teklifini yumuşak bir dille ve siyasi bir üslupla reddetti. Hamaney ve ekibine göre hareketin İran’a taşınması harekete ciddi zarar verebilir.

Suriye

Diğer bir senaryo Suriye. Meşal dönemi uzun yıllar Suriye’de varlık gösteren hareket için Suriye aslında makul bir seçenek.

Ancak hareketin tarihi tecrübeye sahip olduğu ve köklü ilişkiler kurduğu Suriye’ye ofisi taşıma, hareket açısından bir takım meydan okumaları da beraberinde getiriyor. Bunların başında Suriye rejiminin 10 yılı aşkındır kendi halkına uyguladığı zulme ortak olma, İran ve Rusya ile doğrudan saf tutma geliyor.

Ayrıca Suriye’deki iç savaşın devam etmesi de hareketi Suriye’de doğrudan hedef haline getirme ihtimalini artırıyor. Bu sebepler hareketin Şam’a taşınma senaryosunu arka plana itiyor.

Lübnan

Benzer sebepler Lübnan seçeneğinde de geçerli… Ayrıca Hizbullah gibi İran vekili ile aynı topraklarda siyaset gütmek hareketi eritebilir.

Benzer şekilde güvenlik problemleri de hareketin üst düzey kadrosunun Lübnan’da doğrudan hedef alınmasına olanak sağlar. Salih el-Aruri gibi isimlerin Lübnan’da İsrail tarafından hedef alınması da hesaba katılınca, hareketin Lübnan seçeneğini makul görmediği ifade edilebilir.

Bu nedenle, Hamas için İran ve İran yanlısı Suriye ve Lübnan senaryoları, hayatta kalma açısından birincil önceliklerden ziyade bir last resort olarak değerlendiriliyor.

Ürdün

Diğer seçenekler arasında Ürdün ve Mısır konuşuluyor. Ürdün’ün İsrail-İran geriliminde doğrudan İran karşısında her ne kadar ulusal güvenlik sebebiyle olduğu ifade edilse dahî İsrail yanında yer alması, harekete ve bölge siyasetine çok şey söyledi.

Ürdün yönetiminin bu tavrı bölgedeki diğer aktörler açısından Ürdün’ün İsrail yanlısı bir pozisyon aldığı şeklinde yorumlandı. Hamas da bu süreci benzer kodlarla okudu. Dolayısıyla Hamas’ın Ürdün’e taşınma ihtimali bu konjonktürde neredeyse yok.

Mısır

Benzer bir düşük ihtimal Mısır ve Suudi Arabistan için de zikredilebilir. Mısır’ın Refah kapısını dahi açamadığı bir atmosferde İsrail’e karşı Hamas’ı muhafaza etmesi ve ABD’nin diktelerine karşı durması çok zor.

Ekonomik bunalımlar ve meşruiyet sorunu yaşayan Sisi rejiminin Hamas ile İsrail arasında görüşmeleri organize etme dışında pek de fazla diplomatik kapasitesi yok. Dolayısıyla Hamas’ın Mısır’a taşınma senaryosu her iki taraf için de gündeme dahi alınmıyor.

Suudi Arabistan

Suudi Arabistan’da halihazırda hareket mensuplarının hapsedildiği ve terör yaftası yediği biliniyor.

Veliaht Prens Muhammed bin Selman’ın inşa etmeye çalıştığı modern Suudi Arabistan’ın Hamas gibi İslami kodlara sahip oluşumlara yer verme ve onlarla ilişki içinde olma ihtimali oldukça düşük. Dolayısıyla Suudi Arabistan hareketin siyasi ofisi taşıma senaryolarına dahil bile edilmiyor.

Malezya

Makul görünen seçenekler arasında öne çıkan bir ülke de Malezya. İslami hareketlere alan açması ve İslami hassasiyetlerin yüksek olması nedeniyle makul bir senaryo olarak görülse de Malezya’nın bölge ülkeleri ile ilişkileri oldukça sınırlı. Ayrıca küresel siyasette de arabuluculuk ve diplomatik angajman bağlamında da düşük profilli, ağırlığı olmayan bir ülke olan Malezya’ya hareketin siyasi ofisini taşıması pek de olası gözükmüyor.

Ayrıca Malezya da bu sürece pek sıcak bakmıyor. Hamas gibi Batı’ya meydan okuyan ve Batı tarafından terör örgütü olarak görülen bir aktöre ev sahipliği yapmak Malezya’nın izole edilmesine neden olabilir. Mevcut şartlarda Malezya bu meydan okumalarla mücadele edecek güçte değil.

Umman

Bütün bunların yanında, Husilere de ev sahipliği yaptığı düşünüldüğünde, Umman seçeneği hareket için makul görünüyor.

Her ne kadar Umman, İsrail ile gayriresmî fakat açıktan görüşüyor olsa da Umman’ın arabuluculuk rolü ve bölgesel ağırlığı Katar’dan zayıf değil. Umman seçeneğini zayıflatabilecek tek mesele, Katar’a oranla bu meselelere ayrılabilecek finansal gücün azlığıdır.

Hareketin Umman’a geçişi gerek İsrail gerek ABD gerekse hareket tarafından olumlu karşılanabilir. Fakat askerî güç, diplomatik temsil ve kapasite açısından değerlendirildiğinde Umman’ın hareket için en iyi senaryo olmadığı ifade edilebilir.

Yeni rota Türkiye olabilir mi?

En makul seçenek olarak yorumlanan ülkelerden biri de Türkiye…  Her ne kadar Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, böyle bir seçenek için “haberim yok” demiş olsa da İran seçeneğinin görünürde reddedilmesi sonrası Hamas’ın üst düzey 40 ismi Türkiye’ye geldi.

Bu konuda dikkat eden bir diğer nokta da, Katar’ın, İsrail ile Hamas arasındaki esir takası süreçlerine Türkiye’nin doğrudan dahil olmasını çok arzulamadığı iddiası… Nitekim bu süreçte ABD’nin etkisinde kalan Katar’a, hareketin üst düzey yönetici kadrosunun ülkeden ayrılması yönünde baskılara başlandı. Hareketin kadrosunun Katar’daki son bir aydaki süreci zorunlu ikamet şekline büründürüldü. Tam da bu noktada hareketin lider kadrosunun Türkiye’ye gelmesi zamanlama açısından oldukça manidar. Cumhurbaşkanı Erdoğan ile görüşen ve Türkiye’nin desteğini, Davos sürecini hatırlatan hareketin üst düzey kadrosu Türkiye ile ilişkilerin önemli olduğunun altını çizdi.

Hamas’ın üst düzey kadrosu ferdi olarak Katar’da mukim gibi gözükse de ofislerin çalışanları, sekretaryası, ofis müdürlerinin ikameti ve çalışma izinleri Türkiye’de. Dolayısıyla hareketin zaten Türkiye’de varlık sürdürdüğünü ifade etmek yanlış olmaz. Türkiye, hareketin Doha’dan İstanbul’a taşınma fikrine sıcak bakıyor.

Türkiye için artısı eksisi ne olur?

Nitekim Ankara için İsrail sorununu çözmek bölgesel istikrar açısından önemli. İsrail sorununu çözmek adına hareketi Türkiye’de tutmak ve İsrail ile diplomatik ilişkileri koruyup arabuluculuk ve garantörlük süreçlerini işletmek Ankara’nın planları arasında. Dolayısıyla Hamas’ın Doha’dan Ankara’ya taşınması ile Türkiye İsrail-Filistin meselesinde yeni bir süreç inşa edebilir.

Hareket açısından Türkiye’yi diğerlerinden farklı kılan önemli bir nokta da, Ankara’nın dış politikadaki kararlı duruşu ve Katar – Suudi Arabistan – Mısır – Ürdün gibi aktörlerden farklı şekilde ABD’ye bağımlı olmaması var. Türkiye, ABD ile ‘müttefiklik’ ilişkisi içerisinde ve ABD’ye meydan okuyor. Ayrıca Türkiye’yi diğer senaryolardan farklı kılan bir nokta da Ankara’nın Suriye, Lübnan, İran seçenekleri gibi Batı’nın tam karşısında düşman olarak kodlanan aktörler gibi olmaması.

Dolayısıyla Türkiye, Batılı olmayıp Batı’nın bir parçası olarak, Hamas’a ve Filistin meselesine ciddi katkılar sunabilir. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın liderliği, Hakan Fidan’ın dış politik vizyonu da bunu ispatlıyor. Türkiye daha önce de Hamas ile el-Fetih başta olmak üzere Filistinli diğer grupları tek bir çatı altına toplayıp, Filistin devletinin inşa edilmesi noktasında ciddi çaba sarf etti. Bu çaba Filistin’de tek bir muhatabın olmasına, demokratik seçimlerin icra edilmesine ve son olarak da BM nazarında Filistin’in devlet olarak tanınmasına vesile olabilir.

Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Fikir Turu’nun editöryel politikasını yansıtmayabilir.

Bu yazı ilk kez 29 Nisan 2024’te yayımlanmıştır.

YORUMLAR

Subscribe
Bildir
guest

0 Yorum
Inline Feedbacks
View all comments

Son Eklenenler

0
Would love your thoughts, please comment.x