Husiler İran’ı köşeye sıkıştırdı

İsrail ve ABD’yi açıkça karşısına almaktan kaçınan ve Ortadoğu’daki destekçi örgütlere güvenen Tahran, Yemen’de Husilerin uluslararası ticaret gemilerine saldırmasıyla güç duruma düştü. ABD ve İngiltere karşı ateş açarken İran, Husileri geri adım attırmaya zorlayabilecek mi?

ABD ve İngiltere, 11 Ocak’tan itibaren Kızıldeniz’de ticari gemileri hedef alan Yemen’deki İran destekli Husi hedeflerini vurmaya başladı. Bu saldırı, İsrail-Hamas savaşının Ortadoğu’ya yayılacağı endişesini artırdı. Husiler misilleme tehdidinde bulunurken, Tahran yönetiminden tepki gelmemesi dikkat çekti.

Clemson Üniversitesi’nde tarih ve siyaset bilimi alanında kıdemli öğretim görevlisi Arash Azizi’nin, The Atlantic‘te yayınlanan makalesinde, İran’ın söylemlerinin aksine ABD ve İsrail’i doğrudan karşısına almadığına dikkat çekerek, son durumda Tahran’ın Husileri geri adıma zorlayacağını, ancak işlerinin kolay olmadığını vurguladı.

Yazıdan öne çıkan bölümleri aktarıyoruz:

“Ortadoğu, bugün kendini daha geniş çaplı bir çatışma ihtimaline hazırlıyor. Savaş gemilerine yönelik tekrarlanan saldırıların ardından ABD ve İngiltere nihayet başkent Sana’da iktidarı elinde tutan ve ana destekçisi İran tarafından Yemen’in resmî hükümeti olarak tanınan Husilere karşılık verdi.

Karşı saldırılar, haftalar süren uyarıların ve Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin Husilerden Kızıldeniz’deki ticari gemilerine yönelik saldırılarını durdurmalarını isteyen kararından bir gün sonra geldi. Son çatışma, Hamas’ın 7 Ekim’deki korkunç saldırılarının İsrail ile yeni bir savaşı başlatmasından bu yana Ortadoğu halklarının zihinlerini meşgul eden bir korkuyu daha da şiddetlendirdi: Savaş, Hamas’ın ana destekçisi İran’ın da dâhil olduğu topyekûn bir çatışmaya dönüşebilir mi?

İran’ın Ortadoğu oyununun sonu mu?

İslam Cumhuriyeti liderliği son birkaç ayı riskli bir oyunla geçirdi. Bir yandan Hamas’a tam desteğini teyit ediyor ve İsrail’in yok edilmesi talebini yineliyor, diğer yandan da böyle bir çatışmadan sağ çıkamayacağını çok iyi bildiği için İsrail ya da ABD ile doğrudan bir çatışmadan kaçınmaya çalışıyor. İran rejimi yıllarca bu oyunu mükemmelleştirdiğini düşünüyordu. Dini lideri Ayetullah Ali Hamaney “stratejik sabır” politikasıyla zeki bir stratejist olarak ünlendi: ABD ya da İsrail ile doğrudan çatışmadan kaçınırken Tahran liderliğindeki “Direniş Ekseni”ni oluşturan Iraklı, Lübnanlı, Suriyeli, Filistinli ve Yemenli milislerin kabiliyetlerini sürekli geliştirdi.

Ancak geçtiğimiz birkaç yıl Hamaney’in blöflerinin birkaç kez boşa çıktığı görüldü. ABD, İran rejiminin askerî kahramanı ve Kudüs Gücü komutanı Kasım Süleymani’yi Ocak 2020’de öldürdü. Hamaney hiçbir zaman gerçekleşmeyen “acımasız bir intikam” sözü verdi.

Bu arada İsrail defalarca İran topraklarında operasyon yaptı ve İran, Suriye, Irak ve Lübnan’daki eksen liderlerinin katline destek verdi. İran liderinin en ateşli savunucularının birçoğu şimdi onu açıkça fazla temkinli olmakla eleştiriyor. Tahran’dan Bağdat’a kadar birçok yerde destekçileri, İsrail’e doğrudan mücadele etmek üzere Gazze’ye gönderilmeyi talep ediyor. Ancak Tahran’ın baş tacı olan Lübnan Hizbullah’ı bile İsrail’e çok sınırlı bir yanıt vermek zorunda kaldı. Grubun lideri Hasan Nasrallah’ın merakla beklenen konuşmaları, sert söylemlere rağmen somut eylem eksikliği nedeniyle son birkaç ayda alay konusu haline geldi. Eksen destekçileri şimdi de Yemen’e yönelik saldırılara bir yanıt verilmesini isteyecektir.

İran Kuzey Kore mi olacak, Dubai mi?

Rejim kendisini bu ölümcül ikilemin içine sürükledi. Bütün bir eksen savaşçıları kuşağı İran’ın kendine özgü İslamcılık anlayışıyla yetiştirildi. Bu öğreti, İslam Cumhuriyeti’ni, bir gün İsrail’in çöküşünü sağlayacak çok uluslu bir ordunun karargahı olarak yüceltiyordu. Aynı zamanda İran rejimi, İsrail ve ABD ile olan örtülü savaşının gerçek bir savaşa dönüşmesini hiçbir zaman istemedi; aldığı darbeler karşısındaki utanç verici hareketsizliği de bundan kaynaklanıyor.

İran rejiminin milisleri silahlandırması, donatması, finanse etmesi ve eğitmesi onların desteğini almasını sağladı. Öte yandan bu durum ülkeyi ve bölgeyi topyekûn bir savaşa sürükleme tehlikesi doğurdu.

Hamaney yönetimindeki İran, ülkenin temel ekonomik ihtiyaçlarını karşılamaya devam ederken halkını, çoğunun arzuladığı uluslararası entegrasyondan uzak tutmaya çalıştı.

İran asıllı Amerikalı analist Karim Sadjadpour’un dediği gibi Hamaney, İran’ın “ne Kuzey Kore ne de Dubai” olmasını istiyor. Ancak bölgede savaşın fitili ateşlendikçe bu kumar giderek daha az sürdürülebilir hale geliyor. Hamaney, rejiminin ne kadar halktan kopuk olduğunu ve bölgesel maceralarının ülke içinde çok az destek bulduğunu biliyor.

Batı’nın yaptırımları İran ekonomisini ciddi şekilde çökertti ve ülkenin orta sınıfını yok etti. Bugün İran’da hayat, her açıdan 20 yıl öncesine göre çok daha kötü. Eksen güçlerin hakim olduğu ülkelerde de işler zor: Suriye bölünmüş, Lübnan iflas etmiş, Irak kendi iç krizleriyle karşı karşıya ve Yemen son derece fakir durumda. Bunlar Batı ile savaşa sürükleyebileceğiniz güçler değil.

Rusya ve Çin neden veto etmedi?

İsrail’in Gazze’ye yönelik savaşı sivil kayıpları arttırmaya devam ederken, Kızıldeniz’deki Husi saldırıları, hedef alınanlar İsrailliler değil uluslararası deniz tüccarları olsa da Arap halklarının ve ötesinden bir miktar desteği arkasına aldı. Milisler başlangıçta İsrail’e giden gemileri hedef aldıklarını söylese de pratikte İsrail’le hiçbir bağı olmayan ticari gemilere bile ayrım gözetmeksizin ateş açtı.

30 Aralık’ta Danimarka’ya ait ve Singapur bandıralı Maersk Hangzhou adlı ticari konteynere saldırdı. Saldırıların şimdiden büyük bir etkisi olurken, Maersk ve diğer bazı uluslararası nakliye şirketlerini Kızıldeniz’den kaçınmaya ve en az bir hafta daha uzun ve çok daha pahalı olan Güney Afrika’nın Ümit Burnu rotasını kullanmaya yöneltti. Fiyatlar sıradan müşterilere yüklenir oldu.

İran’ın kendi nakliye şirketleri birliğinin yönetim kurulu üyesi Masoud Daneshmand, geçtiğimiz günlerde deniz taşımacılığı maliyetlerinin yüzde 50 arttığından ve ülkenin kırılgan ekonomisi üzerinde daha fazla baskı oluşturduğundan yakındı. Topyekûn bir savaşın bölge ekonomilerine olası zararları tahmin etmek bile güç.

Bu tür hesaplar belki de Rusya ve Çin’in çarşamba günü Yemen’e yönelik saldırıların önünü açan Güvenlik Konseyi kararını neden veto etmediklerini açıklıyor. Oylamadan bir gün önce İran’ın en üst düzey diplomatı Hüseyin Emir Abdullahiyan, Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov’a ABD ve Japonya’nın ortaklaşa sunduğu karar tasarısını şikayet etti. Ancak ne Moskova ne de Pekin kararı veto ederek İran’ın imdadına yetişti. Bunun yerine Cezayir ve Mozambik ile birlikte çekimser kaldılar.

Tahran Husileri dizginleyebilir mi?

Tahran her zamanki taktiğini uygularsa muhtemelen Husileri dizginlemeye çalışacak ve doğrudan bir çatışmadan kaçınacaktır. İran Dışişleri Bakanı Emir Abdullahiyan 1 Ocak’ta Tahran’da Husilerin önde gelen isimlerinden biriyle görüştü. İran ve Yemen’deki Husi yanlısı medya, görüşmenin amacının İsrail’e karşı durdukları için milislere övgüler yağdırmak olduğunu bildirdi. Ancak pek çok uzman Emir Abdullahiyan’ın bunun yerine Yemenlileri sakin olmaları konusunda uyarmış olabileceğine inanıyor. Dışişleri Bakanı bir gün önce İngiliz mevkidaşı David Cameron ile sert bir telefon görüşmesi yapmıştı.

Ancak Tahran gerçekten böyle bir mesaj gönderdiyse de Husiler bunu dikkate almadı ve saldırılarına devam etti. Salı günü ABD ve İngiltere savaş gemilerine 21 füze ve insansız hava aracı fırlattılar.

Husiler, milislerin genel olarak İran Devrim Muhafızları’na güvenmesine ve direnişin nihai lideri olarak Hamaney’e bağlılıklarını ilan etmelerine rağmen, güçlü bir bağımsızlık geleneğine sahipler. Sonuç olarak Tahran zor bir soruyla karşı karşıya kalabilir: Husilerin geri çekilmesini sağlamak için onlara ne kadar baskı yapmaya niyetliler?

Husiler, Eylül 2014’te Sana’yı ele geçirdiğinde bu zafer, Yemenli Şii milisleri yetiştirip disiplinli ve askeri açıdan yetkin bir güce dönüştüren Devrim Muhafızları’nın ve onun dış operasyonlar şefi Süleymani’nin eşsiz bir başarısı olarak alkışlandı. Tahran artık Arabistan Yarımadası’nda, eski düşmanı Suudi Arabistan’ın hemen yanında güçlü bir müttefike sahipti.

Husiler on yıla yakın bir süredir devam eden iç savaşa ve Riyad ile diğer Arap ülkelerinin kapsamlı müdahalelerine rağmen iktidarlarını korudular. Süleymani kazanmış gibi görünüyor. Ancak İran kendisini uzun süredir kaçınmaya çalıştığı bir savaşın tehdidi altında bulurken, birçok kişi haklı olarak bu ilişkinin sonuçları hakkında endişelenecektir.”

Bu yazı ilk kez 16 Ocak 2024’te yayımlanmıştır.

 

Arash Azizi’nin, “The Atlantic’te yayınlanan “The Houthis Have Backed Iran Into a Corner” başlıklı yazısından bölümler Mustafa Alkan tarafından çevrilmiş ve editoryal katkısı ile yayına hazırlanmıştır. Yazının orijinaline aşağıdaki linkten erişebilirsiniz. https://www.theatlantic.com/international/archive/2024/01/houthis-iran-war-israel/677109/

Fikir Turu
Fikir Turuhttps://fikirturu.com/
Fikir Turu, yalnızca Türkiye’deki düşünce hayatını değil, dünyanın da ne düşündüğünü, tartıştığını okurlarına aktarmaya çalışıyor. Bu amaçla, İngilizce, Arapça, Rusça, Almanca ve Çince yazılmış önemli makalelerin belli başlı bölümlerini çevirerek, editoryal katkılarla okuruna sunmaya çalışıyor. Her makalenin orijinal metnine ve değerli çevirmen arkadaşlarımızın bilgilerine makalenin alt kısmındaki notlardan ulaşabilirsiniz.

YORUMLAR

Subscribe
Bildir
guest

0 Yorum
Eskiler
En Yeniler Beğenilenler
Inline Feedbacks
View all comments

Son Eklenenler

Husiler İran’ı köşeye sıkıştırdı

İsrail ve ABD’yi açıkça karşısına almaktan kaçınan ve Ortadoğu’daki destekçi örgütlere güvenen Tahran, Yemen’de Husilerin uluslararası ticaret gemilerine saldırmasıyla güç duruma düştü. ABD ve İngiltere karşı ateş açarken İran, Husileri geri adım attırmaya zorlayabilecek mi?

ABD ve İngiltere, 11 Ocak’tan itibaren Kızıldeniz’de ticari gemileri hedef alan Yemen’deki İran destekli Husi hedeflerini vurmaya başladı. Bu saldırı, İsrail-Hamas savaşının Ortadoğu’ya yayılacağı endişesini artırdı. Husiler misilleme tehdidinde bulunurken, Tahran yönetiminden tepki gelmemesi dikkat çekti.

Clemson Üniversitesi’nde tarih ve siyaset bilimi alanında kıdemli öğretim görevlisi Arash Azizi’nin, The Atlantic‘te yayınlanan makalesinde, İran’ın söylemlerinin aksine ABD ve İsrail’i doğrudan karşısına almadığına dikkat çekerek, son durumda Tahran’ın Husileri geri adıma zorlayacağını, ancak işlerinin kolay olmadığını vurguladı.

Yazıdan öne çıkan bölümleri aktarıyoruz:

“Ortadoğu, bugün kendini daha geniş çaplı bir çatışma ihtimaline hazırlıyor. Savaş gemilerine yönelik tekrarlanan saldırıların ardından ABD ve İngiltere nihayet başkent Sana’da iktidarı elinde tutan ve ana destekçisi İran tarafından Yemen’in resmî hükümeti olarak tanınan Husilere karşılık verdi.

Karşı saldırılar, haftalar süren uyarıların ve Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin Husilerden Kızıldeniz’deki ticari gemilerine yönelik saldırılarını durdurmalarını isteyen kararından bir gün sonra geldi. Son çatışma, Hamas’ın 7 Ekim’deki korkunç saldırılarının İsrail ile yeni bir savaşı başlatmasından bu yana Ortadoğu halklarının zihinlerini meşgul eden bir korkuyu daha da şiddetlendirdi: Savaş, Hamas’ın ana destekçisi İran’ın da dâhil olduğu topyekûn bir çatışmaya dönüşebilir mi?

İran’ın Ortadoğu oyununun sonu mu?

İslam Cumhuriyeti liderliği son birkaç ayı riskli bir oyunla geçirdi. Bir yandan Hamas’a tam desteğini teyit ediyor ve İsrail’in yok edilmesi talebini yineliyor, diğer yandan da böyle bir çatışmadan sağ çıkamayacağını çok iyi bildiği için İsrail ya da ABD ile doğrudan bir çatışmadan kaçınmaya çalışıyor. İran rejimi yıllarca bu oyunu mükemmelleştirdiğini düşünüyordu. Dini lideri Ayetullah Ali Hamaney “stratejik sabır” politikasıyla zeki bir stratejist olarak ünlendi: ABD ya da İsrail ile doğrudan çatışmadan kaçınırken Tahran liderliğindeki “Direniş Ekseni”ni oluşturan Iraklı, Lübnanlı, Suriyeli, Filistinli ve Yemenli milislerin kabiliyetlerini sürekli geliştirdi.

Ancak geçtiğimiz birkaç yıl Hamaney’in blöflerinin birkaç kez boşa çıktığı görüldü. ABD, İran rejiminin askerî kahramanı ve Kudüs Gücü komutanı Kasım Süleymani’yi Ocak 2020’de öldürdü. Hamaney hiçbir zaman gerçekleşmeyen “acımasız bir intikam” sözü verdi.

Bu arada İsrail defalarca İran topraklarında operasyon yaptı ve İran, Suriye, Irak ve Lübnan’daki eksen liderlerinin katline destek verdi. İran liderinin en ateşli savunucularının birçoğu şimdi onu açıkça fazla temkinli olmakla eleştiriyor. Tahran’dan Bağdat’a kadar birçok yerde destekçileri, İsrail’e doğrudan mücadele etmek üzere Gazze’ye gönderilmeyi talep ediyor. Ancak Tahran’ın baş tacı olan Lübnan Hizbullah’ı bile İsrail’e çok sınırlı bir yanıt vermek zorunda kaldı. Grubun lideri Hasan Nasrallah’ın merakla beklenen konuşmaları, sert söylemlere rağmen somut eylem eksikliği nedeniyle son birkaç ayda alay konusu haline geldi. Eksen destekçileri şimdi de Yemen’e yönelik saldırılara bir yanıt verilmesini isteyecektir.

İran Kuzey Kore mi olacak, Dubai mi?

Rejim kendisini bu ölümcül ikilemin içine sürükledi. Bütün bir eksen savaşçıları kuşağı İran’ın kendine özgü İslamcılık anlayışıyla yetiştirildi. Bu öğreti, İslam Cumhuriyeti’ni, bir gün İsrail’in çöküşünü sağlayacak çok uluslu bir ordunun karargahı olarak yüceltiyordu. Aynı zamanda İran rejimi, İsrail ve ABD ile olan örtülü savaşının gerçek bir savaşa dönüşmesini hiçbir zaman istemedi; aldığı darbeler karşısındaki utanç verici hareketsizliği de bundan kaynaklanıyor.

İran rejiminin milisleri silahlandırması, donatması, finanse etmesi ve eğitmesi onların desteğini almasını sağladı. Öte yandan bu durum ülkeyi ve bölgeyi topyekûn bir savaşa sürükleme tehlikesi doğurdu.

Hamaney yönetimindeki İran, ülkenin temel ekonomik ihtiyaçlarını karşılamaya devam ederken halkını, çoğunun arzuladığı uluslararası entegrasyondan uzak tutmaya çalıştı.

İran asıllı Amerikalı analist Karim Sadjadpour’un dediği gibi Hamaney, İran’ın “ne Kuzey Kore ne de Dubai” olmasını istiyor. Ancak bölgede savaşın fitili ateşlendikçe bu kumar giderek daha az sürdürülebilir hale geliyor. Hamaney, rejiminin ne kadar halktan kopuk olduğunu ve bölgesel maceralarının ülke içinde çok az destek bulduğunu biliyor.

Batı’nın yaptırımları İran ekonomisini ciddi şekilde çökertti ve ülkenin orta sınıfını yok etti. Bugün İran’da hayat, her açıdan 20 yıl öncesine göre çok daha kötü. Eksen güçlerin hakim olduğu ülkelerde de işler zor: Suriye bölünmüş, Lübnan iflas etmiş, Irak kendi iç krizleriyle karşı karşıya ve Yemen son derece fakir durumda. Bunlar Batı ile savaşa sürükleyebileceğiniz güçler değil.

Rusya ve Çin neden veto etmedi?

İsrail’in Gazze’ye yönelik savaşı sivil kayıpları arttırmaya devam ederken, Kızıldeniz’deki Husi saldırıları, hedef alınanlar İsrailliler değil uluslararası deniz tüccarları olsa da Arap halklarının ve ötesinden bir miktar desteği arkasına aldı. Milisler başlangıçta İsrail’e giden gemileri hedef aldıklarını söylese de pratikte İsrail’le hiçbir bağı olmayan ticari gemilere bile ayrım gözetmeksizin ateş açtı.

30 Aralık’ta Danimarka’ya ait ve Singapur bandıralı Maersk Hangzhou adlı ticari konteynere saldırdı. Saldırıların şimdiden büyük bir etkisi olurken, Maersk ve diğer bazı uluslararası nakliye şirketlerini Kızıldeniz’den kaçınmaya ve en az bir hafta daha uzun ve çok daha pahalı olan Güney Afrika’nın Ümit Burnu rotasını kullanmaya yöneltti. Fiyatlar sıradan müşterilere yüklenir oldu.

İran’ın kendi nakliye şirketleri birliğinin yönetim kurulu üyesi Masoud Daneshmand, geçtiğimiz günlerde deniz taşımacılığı maliyetlerinin yüzde 50 arttığından ve ülkenin kırılgan ekonomisi üzerinde daha fazla baskı oluşturduğundan yakındı. Topyekûn bir savaşın bölge ekonomilerine olası zararları tahmin etmek bile güç.

Bu tür hesaplar belki de Rusya ve Çin’in çarşamba günü Yemen’e yönelik saldırıların önünü açan Güvenlik Konseyi kararını neden veto etmediklerini açıklıyor. Oylamadan bir gün önce İran’ın en üst düzey diplomatı Hüseyin Emir Abdullahiyan, Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov’a ABD ve Japonya’nın ortaklaşa sunduğu karar tasarısını şikayet etti. Ancak ne Moskova ne de Pekin kararı veto ederek İran’ın imdadına yetişti. Bunun yerine Cezayir ve Mozambik ile birlikte çekimser kaldılar.

Tahran Husileri dizginleyebilir mi?

Tahran her zamanki taktiğini uygularsa muhtemelen Husileri dizginlemeye çalışacak ve doğrudan bir çatışmadan kaçınacaktır. İran Dışişleri Bakanı Emir Abdullahiyan 1 Ocak’ta Tahran’da Husilerin önde gelen isimlerinden biriyle görüştü. İran ve Yemen’deki Husi yanlısı medya, görüşmenin amacının İsrail’e karşı durdukları için milislere övgüler yağdırmak olduğunu bildirdi. Ancak pek çok uzman Emir Abdullahiyan’ın bunun yerine Yemenlileri sakin olmaları konusunda uyarmış olabileceğine inanıyor. Dışişleri Bakanı bir gün önce İngiliz mevkidaşı David Cameron ile sert bir telefon görüşmesi yapmıştı.

Ancak Tahran gerçekten böyle bir mesaj gönderdiyse de Husiler bunu dikkate almadı ve saldırılarına devam etti. Salı günü ABD ve İngiltere savaş gemilerine 21 füze ve insansız hava aracı fırlattılar.

Husiler, milislerin genel olarak İran Devrim Muhafızları’na güvenmesine ve direnişin nihai lideri olarak Hamaney’e bağlılıklarını ilan etmelerine rağmen, güçlü bir bağımsızlık geleneğine sahipler. Sonuç olarak Tahran zor bir soruyla karşı karşıya kalabilir: Husilerin geri çekilmesini sağlamak için onlara ne kadar baskı yapmaya niyetliler?

Husiler, Eylül 2014’te Sana’yı ele geçirdiğinde bu zafer, Yemenli Şii milisleri yetiştirip disiplinli ve askeri açıdan yetkin bir güce dönüştüren Devrim Muhafızları’nın ve onun dış operasyonlar şefi Süleymani’nin eşsiz bir başarısı olarak alkışlandı. Tahran artık Arabistan Yarımadası’nda, eski düşmanı Suudi Arabistan’ın hemen yanında güçlü bir müttefike sahipti.

Husiler on yıla yakın bir süredir devam eden iç savaşa ve Riyad ile diğer Arap ülkelerinin kapsamlı müdahalelerine rağmen iktidarlarını korudular. Süleymani kazanmış gibi görünüyor. Ancak İran kendisini uzun süredir kaçınmaya çalıştığı bir savaşın tehdidi altında bulurken, birçok kişi haklı olarak bu ilişkinin sonuçları hakkında endişelenecektir.”

Bu yazı ilk kez 16 Ocak 2024’te yayımlanmıştır.

 

Arash Azizi’nin, “The Atlantic’te yayınlanan “The Houthis Have Backed Iran Into a Corner” başlıklı yazısından bölümler Mustafa Alkan tarafından çevrilmiş ve editoryal katkısı ile yayına hazırlanmıştır. Yazının orijinaline aşağıdaki linkten erişebilirsiniz. https://www.theatlantic.com/international/archive/2024/01/houthis-iran-war-israel/677109/

Fikir Turu
Fikir Turuhttps://fikirturu.com/
Fikir Turu, yalnızca Türkiye’deki düşünce hayatını değil, dünyanın da ne düşündüğünü, tartıştığını okurlarına aktarmaya çalışıyor. Bu amaçla, İngilizce, Arapça, Rusça, Almanca ve Çince yazılmış önemli makalelerin belli başlı bölümlerini çevirerek, editoryal katkılarla okuruna sunmaya çalışıyor. Her makalenin orijinal metnine ve değerli çevirmen arkadaşlarımızın bilgilerine makalenin alt kısmındaki notlardan ulaşabilirsiniz.

YORUMLAR

Subscribe
Bildir
guest

0 Yorum
Eskiler
En Yeniler Beğenilenler
Inline Feedbacks
View all comments

Son Eklenenler

0
Would love your thoughts, please comment.x