İran Irak’ı kaybedebilir

İran, Ortadoğu’daki kalelerini birbiri ardına kaybederken, “direniş ekseni”ne bir darbe de Irak’tan gelebilir mi? Irak üzerindeki kontrolü sürdürmek İran için neden önemli? Trump yönetiminin sürece etkisi ne olur?

Geçen yıl Ortadoğu’da yaşananlar nedeniyle Lübnan ve Suriye üzerindeki etkisi hâlihazırda zayıflamış olan Tahran’ın Irak’ı da kaybetmesi İran’ı nasıl etkiler? Washington Yakın Doğu Politikaları Enstitüsü’nden Michael Knights ve Hamdi Malik, Foreign Policy’de yayımlanan yazılarında iki ülke ilişkisini farklı boyutlarıyla ele alarak bu soruya yanıt arıyor.

Yazının bazı bölümlerini aktarıyoruz:

“İran, 1979’daki devrimden bu yana Ortadoğu’da bir vekiller ve dostlar ağı oluşturdu. Bu strateji yıllarca başarılı oldu. Tahran’ın ‘direniş ekseni’, yavaş ama emin adımlarla Irak, Lübnan ve Suriye’de nüfuz kazanarak İsrail ve ABD’ye karşı durdu. Eylül 2014’te İran destekli Husi militanlar Yemen’in en büyük şehrini ele geçirdi. Kısa bir süre sonra İranlı bir parlamenter, övünerek hükümetinin dört Arap başkentini kontrol ettiğini söyleyecekti: Bağdat, Beyrut, Şam ve Sana.

Ancak geçen yıl yaşanan gelişmeler Ortadoğu’daki dengeleri altüst etti. Bugün İran, bu dört Arap başkentinden ikisindeki nüfuzunu büyük ölçüde yitirmiş durumda. İsrail’in Lübnan’daki savaşı, Beyrut’a hâkim olan Tahran destekli militan grup Hizbullah’a darbe vurdu. Aralık ayında, Türkiye destekli Sünni güçler, Şam’ın kontrolünü, Suriye’yi yarım yüzyıldır yöneten İran müttefiki Beşşar Esad rejiminden aldı. Şimdi, İran, bir başka domino taşının devrilmesinden endişe duyuyor.

Bunun gerçekleşme ihtimalinin en yüksek olduğu yer ise Irak. Yemen ve İran’daki güvenlik güçleri kendi halkları üzerinde kontrol sağlayabilecek kadar güçlü ve acımasız görünüyor. Ancak Tahran’ın Irak’taki yandaşlarında gerilim giderek yükseliyor. İran destekli Irak milisleri 2024 yılı boyunca düzenli olarak ABD güçlerine ve İsrail hedeflerine saldırdı ve aynı yılın Mart ayında bir dron saldırısında üç ABD askerini öldürdü. Ancak bu milisler rota değiştirmiş gibi görünüyor. Aralık ayının başından beri bir saldırı yapmadılar ki bu da Washington’ın dikkatini çekmekten daha fazla korktuklarına bir işaret.

Iraklı siyasetçiler de ABD’yi yatıştırmak için her zamankinden daha istekli. Irak hükümeti Başbakan Muhammed Şiya es-Sudani ve İran’a yakın koalisyon Koordinasyon Çerçevesi tarafından yönetiliyor. Ancak Sudani’nin ekibi Ocak ayı sonlarında ABD yetkilileriyle üç konuda uzlaştı: ABD Başkanı Donald Trump için, bir önceki yönetimi sırasında Bağdat’ta teröristlerin öldürülmesini emrettiği gerekçesiyle çıkarılan tutuklama emrinin kaldırılması; İran destekli milis Kataib Hizbullah tarafından rehin tutulan Princeton Üniversitesi araştırmacısı Elizabeth Tsurkov’un serbest bırakılması ve Irak toplumunun Trump’la en yakın bağlara sahip kesimi olan Irak Kürtlerinin uzun zamandır beklediği bütçe değişikliğinin geçirilmesi. Bütün bunlar, İran’ın Irak’taki müttefiklerinin kendilerini savunmasız hissettiğini gösteriyor.

Washington, İran’ın Irak’taki nüfuzunu kalıcı olarak azaltmak için bu avantajı iyi değerlendirmeli. Bunu da geniş çaplı askeri eylemlerle değil, sert diplomasi, yaptırım tehdidi ve istihbarat operasyonlarıyla yapmalı. Bu tür önlemler İran’ı hayati bir finansman kaynağından mahrum bırakacak ve ABD’ye rejim liderleriyle herhangi bir müzakerede kaldıraç sağlayacaktır. En önemlisi, İran’ın baskısı altında çok uzun süredir acı çeken Iraklılar için daha iyi bir yönetime kapı aralayacaktır.

Gelir kaynağı

Tahran, kendisine kâr getiren Irak’ı elinde tutma konusunda umutsuz. Yüzyıllar boyunca, ticari ve askeri bir organizasyon olan Doğu Hindistan Şirketi, Britanya İmparatorluğu’nu ve şirketin kendi büyümesini finanse etmek için Hindistan’ın zenginliklerini yağmalamıştı. İran’ın Devrim Muhafızları ve dış operasyonlar kolu Kudüs Gücü de bugün Irak’ta aynısını yapıyor.

Irak, dünyanın beşinci büyük petrol üreticisi (İran dokuzuncu). İran ve vekillerinin aksine petrol ihracatında hiçbir uluslararası yaptırıma tabi değil. Sonuç olarak, Devrim Muhafızları, Irak’taki İran destekli gruplar, Lübnan’daki Hizbullah ve Yemen’deki Husiler, Irak ekonomisinden beslenerek güçleniyor. Örneğin İran, petrolünü Irak sularına taşıyarak yaptırımlardan kaçınıyor ve dünya pazarlarına ihraç edilebiliyor. Irak’taki İran destekli milisler, Asaib Ehlil Hak ve Kataib Hizbullah (ikisi de ABD tarafından terörist örgüt olarak tanımlanıyor) doğrudan kuyulardan veya hükümet tarafından sübvanse edilen yakıtı satın alan sahte şirketler kurarak Irak petrolünü düpedüz çalıyorlar.

Bu hırsızlık bazen gizli yapılsa da genellikle apaçık gerçekleşiyor. 2014 yılında İran destekli Iraklı milislerden oluşan Haşdi Şabi, Irak hükümetinin kontrolü altına alındı ​​ve paralel bir ordu oluşturuldu. Her yıl Irak hükümetinden 3 milyar dolardan fazla fon alıyor, bunun çoğu 250 bin milisin maaşı için harcanıyor. Bu milislerin çoğu, başbakanın emirlerini yerine getirmeyi reddediyor; ABD üslerine saldırıyor ve İran’ın talimatıyla Suriye’de savaşıyor. Bazıları sadece maaş gününde işe geliyor ve pratikte hiçbir şey yapmamalarına rağmen maaş alıyor. Sudani hükümeti ayrıca Haşdi Şabi’nin Ocak 2020’de ABD hava saldırısında öldürülen terörist lider Ebu Mehdi el-Mühendis’in adını taşıyan bir şirket kurmasına da izin verdi.” (…)

Yazarlar, İran’ın ekonomik olarak Irak’a her zamankinden daha çok ihtiyaç duyduğunu belirtiyor: “İran hükümeti muazzam bir mali baskı altında. Ulusal para birimi düşüşte ve temel tüketim mallarının fiyatı her gün artıyor. Ocak 2024-Ocak 2025 arasında İran riyali yüzde 62 değer kaybetti ve enflasyon ortalama yüzde 32 oldu. Dolayısıyla Irak’ı dolandırmak, İran’ın İranlılara temel hizmetler sağlamak için yeterli parayı elde etmesinin nadir yollarından biri. Tahran bunu yaparken, Ortadoğu’daki kötü niyetli faaliyetlerinin maliyetinin çoğunun İranlılar tarafından değil, Iraklılar tarafından üstlenilmesini de sağlıyor.

Irak’ta kontrolü sürdürmek, İran rejimi için sembolik sebeplerden ötürü de hayati önem taşıyor. İran’ın iki Arap ülkesindeki vekillerinin ve müttefiklerinin başarısızlığı, İslam Cumhuriyeti’nin güçsüz görünmesine neden oldu ve muhaliflerin moralini yükseltti. Tahran’ın bakış açısından, coğrafi ve sosyal olarak kendisine daha yakın olan bir başka Arap ülkesinde nüfuzunu kaybetmek yıkıcı olacak ve ülke içinde dalga etkisi yaratabilecektir. (…) İranlılar hac ve iş için düzenli olarak Irak’a seyahat ediyor; dolayısıyla Irak’ta olanlar sadece Irak’ta kalmıyor. Tahran’daki rejim, komşusu üzerindeki kontrolünü kaybederse kendi halkı üzerindeki kontrolünü de kaybetme olasılığının yüksek olacağından korkuyor.

Kötü komşu

İran’ı Irak’tan çıkarmak kolay olmayacak: Tahran, Irak hükümeti üzerinde ABD’den çok daha fazla nüfuza sahip. (…) Örneğin başbakan seçilirken, Devrim Muhafızları Irak’tan geçmek istediğinde veya Irak topraklarından ABD’nin askeri danışmanlarına dronla saldırmak istediğinde Bağdat üzerinde kontrol sahibi. (…)

Washington’ın bu durumu değiştirmek için İran’ın çabalarına doğrudan karşı koyması gerekiyor. Geçen 10 yılda ABD yönetimi, İran’ın kuklaları olsalar bile Abdul-Mehdi ve Sudani gibi Irak başbakanlarını destekledi. Amerikalı politikacılar, Irak’ın iç savaşa sürüklenebileceğinden veya IŞİD tarafından ele geçirilebileceğinden korkuyorlardı. Bu nedenle Irak hükümetiyle ilişkileri her ne pahasına olursa olsun sürdürmek hayati önemdeydi.

Ancak Washington böyle bir yaklaşımdan vazgeçmeli. IŞİD militanları artık Bağdat’ın kapısını çalmıyor, İran’ın bölgedeki etkisi zayıfladı ve Irak, Arap devletlerinin arasına yeniden entegre oldu. Ekim 2025 parlamento seçimleri öncesinde Washington, Sudani’nin başbakan olarak kalmasının çıkarına olmadığını göstermeli. Washington, bu yıl Sudani’yi Beyaz Saray’a davet etmemeli ve onu desteklemediğini net bir şekilde göstermeli. Bağdat’taki ABD elçiliği seçim sürecinin her aşamasını yakından izlemeli ve demokrasiyi baltalayanları alenen kınamalı ve yaptırım uygulamalı. 2025 seçimleri ve ardından gelen hükümet kurma süreci özgür, adil olmalı ve yalnızca Iraklılar tarafından yürütülmeli.”

İşi bitirmek

Yazarlar, ABD’nin, Iraklı liderlerin İran’ın taleplerine boyun eğmemesini sağlamak amacıyla başka adımlar da atmaması gerektiğini söylüyor: “Bunun için de Iraklı liderlerin anlayabileceği net kırmızı çizgiler ortaya koymalı. Washington, Irak’ın ulusal çıkarlarına hizmet eden Iraklılarla kamuya açık toplantılar düzenlemeli. Öte yandan İran’la ittifak kurarak ülkelerinin çıkarlarına zarar veren Iraklı elitlere karşı daha sert tutum almalı. ABD yönetimi, bu kişilerin varlıklarını dondurmalı, diplomatik olarak mesafeli olmalı ve Irak’taki İran destekli teröristlere ve onların finansal destekçilerine karşı güç kullanma tehdidinde bulunmalı.

Trump yönetimi hâlihazırda doğru yönde birkaç adım attı. 4 Şubat’ta, Maliye Bakanlığı’nın, İran’a yönelik yaptırımları ihlal eden herkese derhal yaptırım uygulanması yönünde bir genelge yayınladı. (…) 7 Mart’ta da Irak’ın İran’dan elektrik satın almasına izin veren bir yaptırım muafiyetini yenilemeyi reddetti. (…)

Yaptırımlar ve sert diplomasi, Washington’ın Irak karşısındaki konumunu iyileştirmesine yardımcı olmaktan daha fazlasını yapabilir; İran’la nükleer görüşmelerde avantaj sağlayabilir. İslam Cumhuriyeti, Bağdat’taki nüfuzunu kaybetmekten korkuyor ve Trump yönetimi bu korkuyu müzakerelerde kaldıraç olarak kullanabilir. Trump, ilk döneminde selefi tarafından müzakere edilen nükleer anlaşmadan çekilmiş ve daha iyi bir anlaşma umuduyla İran’a karşı ‘maksimum baskı’ kampanyasını başlatmıştı. Bu sefer Trump, Irak’taki bağlantılarına baskı yaparken Tahran’a ulaşabilir. Bu şekilde İran, müzakereleri geciktirmek veya uzatmak yerine masaya oturmaya hevesli olacaktır. (…)

Geçen 10 yılda ABD yönetimleri nükleer müzakereler sırasında İran’ın kötü niyetli bölgesel faaliyetlerini görmezden geldi, çünkü İran’ın devasa bölgesel vekil ağını ortadan kaldırmak zorlayıcı ve karmaşık bir süreçti. Ancak Esad’ın düşüşü ve Hizbullah’ın güç kaybetmesinin ardından ABD yetkilileri bunu yapabilir durumda. (…) Trump yönetimi bu şansı değerlendirmeli.”

Bu yazı ilk kez 14 Mart 2025’te yayımlanmıştır.

Michael Knights ve Hamdi Malik’in Foreign Affairs internet sitesinde yayımlanan “Iran Could Lose Iraq” başlıklı yazısından öne çıkan bazı bölümler Nevra Yaraç tarafından çevrilmiş ve editoryal katkısıyla yayına hazırlanmıştır. Yazının orijinaline ve tamamına aşağıdaki linkten erişebilirsiniz: https://www.foreignaffairs.com/iran/iran-could-lose-iraq

Fikir Turu
Fikir Turuhttps://fikirturu.com/
Fikir Turu, yalnızca Türkiye’deki düşünce hayatını değil, dünyanın da ne düşündüğünü, tartıştığını okurlarına aktarmaya çalışıyor. Bu amaçla, İngilizce, Arapça, Rusça, Almanca ve Çince yazılmış önemli makalelerin belli başlı bölümlerini çevirerek, editoryal katkılarla okuruna sunmaya çalışıyor. Her makalenin orijinal metnine ve değerli çevirmen arkadaşlarımızın bilgilerine makalenin alt kısmındaki notlardan ulaşabilirsiniz.

YORUMLAR

Subscribe
Bildir
guest

0 Yorum
Eskiler
En Yeniler Beğenilenler
Inline Feedbacks
View all comments

Son Eklenenler

İran Irak’ı kaybedebilir

İran, Ortadoğu’daki kalelerini birbiri ardına kaybederken, “direniş ekseni”ne bir darbe de Irak’tan gelebilir mi? Irak üzerindeki kontrolü sürdürmek İran için neden önemli? Trump yönetiminin sürece etkisi ne olur?

Geçen yıl Ortadoğu’da yaşananlar nedeniyle Lübnan ve Suriye üzerindeki etkisi hâlihazırda zayıflamış olan Tahran’ın Irak’ı da kaybetmesi İran’ı nasıl etkiler? Washington Yakın Doğu Politikaları Enstitüsü’nden Michael Knights ve Hamdi Malik, Foreign Policy’de yayımlanan yazılarında iki ülke ilişkisini farklı boyutlarıyla ele alarak bu soruya yanıt arıyor.

Yazının bazı bölümlerini aktarıyoruz:

“İran, 1979’daki devrimden bu yana Ortadoğu’da bir vekiller ve dostlar ağı oluşturdu. Bu strateji yıllarca başarılı oldu. Tahran’ın ‘direniş ekseni’, yavaş ama emin adımlarla Irak, Lübnan ve Suriye’de nüfuz kazanarak İsrail ve ABD’ye karşı durdu. Eylül 2014’te İran destekli Husi militanlar Yemen’in en büyük şehrini ele geçirdi. Kısa bir süre sonra İranlı bir parlamenter, övünerek hükümetinin dört Arap başkentini kontrol ettiğini söyleyecekti: Bağdat, Beyrut, Şam ve Sana.

Ancak geçen yıl yaşanan gelişmeler Ortadoğu’daki dengeleri altüst etti. Bugün İran, bu dört Arap başkentinden ikisindeki nüfuzunu büyük ölçüde yitirmiş durumda. İsrail’in Lübnan’daki savaşı, Beyrut’a hâkim olan Tahran destekli militan grup Hizbullah’a darbe vurdu. Aralık ayında, Türkiye destekli Sünni güçler, Şam’ın kontrolünü, Suriye’yi yarım yüzyıldır yöneten İran müttefiki Beşşar Esad rejiminden aldı. Şimdi, İran, bir başka domino taşının devrilmesinden endişe duyuyor.

Bunun gerçekleşme ihtimalinin en yüksek olduğu yer ise Irak. Yemen ve İran’daki güvenlik güçleri kendi halkları üzerinde kontrol sağlayabilecek kadar güçlü ve acımasız görünüyor. Ancak Tahran’ın Irak’taki yandaşlarında gerilim giderek yükseliyor. İran destekli Irak milisleri 2024 yılı boyunca düzenli olarak ABD güçlerine ve İsrail hedeflerine saldırdı ve aynı yılın Mart ayında bir dron saldırısında üç ABD askerini öldürdü. Ancak bu milisler rota değiştirmiş gibi görünüyor. Aralık ayının başından beri bir saldırı yapmadılar ki bu da Washington’ın dikkatini çekmekten daha fazla korktuklarına bir işaret.

Iraklı siyasetçiler de ABD’yi yatıştırmak için her zamankinden daha istekli. Irak hükümeti Başbakan Muhammed Şiya es-Sudani ve İran’a yakın koalisyon Koordinasyon Çerçevesi tarafından yönetiliyor. Ancak Sudani’nin ekibi Ocak ayı sonlarında ABD yetkilileriyle üç konuda uzlaştı: ABD Başkanı Donald Trump için, bir önceki yönetimi sırasında Bağdat’ta teröristlerin öldürülmesini emrettiği gerekçesiyle çıkarılan tutuklama emrinin kaldırılması; İran destekli milis Kataib Hizbullah tarafından rehin tutulan Princeton Üniversitesi araştırmacısı Elizabeth Tsurkov’un serbest bırakılması ve Irak toplumunun Trump’la en yakın bağlara sahip kesimi olan Irak Kürtlerinin uzun zamandır beklediği bütçe değişikliğinin geçirilmesi. Bütün bunlar, İran’ın Irak’taki müttefiklerinin kendilerini savunmasız hissettiğini gösteriyor.

Washington, İran’ın Irak’taki nüfuzunu kalıcı olarak azaltmak için bu avantajı iyi değerlendirmeli. Bunu da geniş çaplı askeri eylemlerle değil, sert diplomasi, yaptırım tehdidi ve istihbarat operasyonlarıyla yapmalı. Bu tür önlemler İran’ı hayati bir finansman kaynağından mahrum bırakacak ve ABD’ye rejim liderleriyle herhangi bir müzakerede kaldıraç sağlayacaktır. En önemlisi, İran’ın baskısı altında çok uzun süredir acı çeken Iraklılar için daha iyi bir yönetime kapı aralayacaktır.

Gelir kaynağı

Tahran, kendisine kâr getiren Irak’ı elinde tutma konusunda umutsuz. Yüzyıllar boyunca, ticari ve askeri bir organizasyon olan Doğu Hindistan Şirketi, Britanya İmparatorluğu’nu ve şirketin kendi büyümesini finanse etmek için Hindistan’ın zenginliklerini yağmalamıştı. İran’ın Devrim Muhafızları ve dış operasyonlar kolu Kudüs Gücü de bugün Irak’ta aynısını yapıyor.

Irak, dünyanın beşinci büyük petrol üreticisi (İran dokuzuncu). İran ve vekillerinin aksine petrol ihracatında hiçbir uluslararası yaptırıma tabi değil. Sonuç olarak, Devrim Muhafızları, Irak’taki İran destekli gruplar, Lübnan’daki Hizbullah ve Yemen’deki Husiler, Irak ekonomisinden beslenerek güçleniyor. Örneğin İran, petrolünü Irak sularına taşıyarak yaptırımlardan kaçınıyor ve dünya pazarlarına ihraç edilebiliyor. Irak’taki İran destekli milisler, Asaib Ehlil Hak ve Kataib Hizbullah (ikisi de ABD tarafından terörist örgüt olarak tanımlanıyor) doğrudan kuyulardan veya hükümet tarafından sübvanse edilen yakıtı satın alan sahte şirketler kurarak Irak petrolünü düpedüz çalıyorlar.

Bu hırsızlık bazen gizli yapılsa da genellikle apaçık gerçekleşiyor. 2014 yılında İran destekli Iraklı milislerden oluşan Haşdi Şabi, Irak hükümetinin kontrolü altına alındı ​​ve paralel bir ordu oluşturuldu. Her yıl Irak hükümetinden 3 milyar dolardan fazla fon alıyor, bunun çoğu 250 bin milisin maaşı için harcanıyor. Bu milislerin çoğu, başbakanın emirlerini yerine getirmeyi reddediyor; ABD üslerine saldırıyor ve İran’ın talimatıyla Suriye’de savaşıyor. Bazıları sadece maaş gününde işe geliyor ve pratikte hiçbir şey yapmamalarına rağmen maaş alıyor. Sudani hükümeti ayrıca Haşdi Şabi’nin Ocak 2020’de ABD hava saldırısında öldürülen terörist lider Ebu Mehdi el-Mühendis’in adını taşıyan bir şirket kurmasına da izin verdi.” (…)

Yazarlar, İran’ın ekonomik olarak Irak’a her zamankinden daha çok ihtiyaç duyduğunu belirtiyor: “İran hükümeti muazzam bir mali baskı altında. Ulusal para birimi düşüşte ve temel tüketim mallarının fiyatı her gün artıyor. Ocak 2024-Ocak 2025 arasında İran riyali yüzde 62 değer kaybetti ve enflasyon ortalama yüzde 32 oldu. Dolayısıyla Irak’ı dolandırmak, İran’ın İranlılara temel hizmetler sağlamak için yeterli parayı elde etmesinin nadir yollarından biri. Tahran bunu yaparken, Ortadoğu’daki kötü niyetli faaliyetlerinin maliyetinin çoğunun İranlılar tarafından değil, Iraklılar tarafından üstlenilmesini de sağlıyor.

Irak’ta kontrolü sürdürmek, İran rejimi için sembolik sebeplerden ötürü de hayati önem taşıyor. İran’ın iki Arap ülkesindeki vekillerinin ve müttefiklerinin başarısızlığı, İslam Cumhuriyeti’nin güçsüz görünmesine neden oldu ve muhaliflerin moralini yükseltti. Tahran’ın bakış açısından, coğrafi ve sosyal olarak kendisine daha yakın olan bir başka Arap ülkesinde nüfuzunu kaybetmek yıkıcı olacak ve ülke içinde dalga etkisi yaratabilecektir. (…) İranlılar hac ve iş için düzenli olarak Irak’a seyahat ediyor; dolayısıyla Irak’ta olanlar sadece Irak’ta kalmıyor. Tahran’daki rejim, komşusu üzerindeki kontrolünü kaybederse kendi halkı üzerindeki kontrolünü de kaybetme olasılığının yüksek olacağından korkuyor.

Kötü komşu

İran’ı Irak’tan çıkarmak kolay olmayacak: Tahran, Irak hükümeti üzerinde ABD’den çok daha fazla nüfuza sahip. (…) Örneğin başbakan seçilirken, Devrim Muhafızları Irak’tan geçmek istediğinde veya Irak topraklarından ABD’nin askeri danışmanlarına dronla saldırmak istediğinde Bağdat üzerinde kontrol sahibi. (…)

Washington’ın bu durumu değiştirmek için İran’ın çabalarına doğrudan karşı koyması gerekiyor. Geçen 10 yılda ABD yönetimi, İran’ın kuklaları olsalar bile Abdul-Mehdi ve Sudani gibi Irak başbakanlarını destekledi. Amerikalı politikacılar, Irak’ın iç savaşa sürüklenebileceğinden veya IŞİD tarafından ele geçirilebileceğinden korkuyorlardı. Bu nedenle Irak hükümetiyle ilişkileri her ne pahasına olursa olsun sürdürmek hayati önemdeydi.

Ancak Washington böyle bir yaklaşımdan vazgeçmeli. IŞİD militanları artık Bağdat’ın kapısını çalmıyor, İran’ın bölgedeki etkisi zayıfladı ve Irak, Arap devletlerinin arasına yeniden entegre oldu. Ekim 2025 parlamento seçimleri öncesinde Washington, Sudani’nin başbakan olarak kalmasının çıkarına olmadığını göstermeli. Washington, bu yıl Sudani’yi Beyaz Saray’a davet etmemeli ve onu desteklemediğini net bir şekilde göstermeli. Bağdat’taki ABD elçiliği seçim sürecinin her aşamasını yakından izlemeli ve demokrasiyi baltalayanları alenen kınamalı ve yaptırım uygulamalı. 2025 seçimleri ve ardından gelen hükümet kurma süreci özgür, adil olmalı ve yalnızca Iraklılar tarafından yürütülmeli.”

İşi bitirmek

Yazarlar, ABD’nin, Iraklı liderlerin İran’ın taleplerine boyun eğmemesini sağlamak amacıyla başka adımlar da atmaması gerektiğini söylüyor: “Bunun için de Iraklı liderlerin anlayabileceği net kırmızı çizgiler ortaya koymalı. Washington, Irak’ın ulusal çıkarlarına hizmet eden Iraklılarla kamuya açık toplantılar düzenlemeli. Öte yandan İran’la ittifak kurarak ülkelerinin çıkarlarına zarar veren Iraklı elitlere karşı daha sert tutum almalı. ABD yönetimi, bu kişilerin varlıklarını dondurmalı, diplomatik olarak mesafeli olmalı ve Irak’taki İran destekli teröristlere ve onların finansal destekçilerine karşı güç kullanma tehdidinde bulunmalı.

Trump yönetimi hâlihazırda doğru yönde birkaç adım attı. 4 Şubat’ta, Maliye Bakanlığı’nın, İran’a yönelik yaptırımları ihlal eden herkese derhal yaptırım uygulanması yönünde bir genelge yayınladı. (…) 7 Mart’ta da Irak’ın İran’dan elektrik satın almasına izin veren bir yaptırım muafiyetini yenilemeyi reddetti. (…)

Yaptırımlar ve sert diplomasi, Washington’ın Irak karşısındaki konumunu iyileştirmesine yardımcı olmaktan daha fazlasını yapabilir; İran’la nükleer görüşmelerde avantaj sağlayabilir. İslam Cumhuriyeti, Bağdat’taki nüfuzunu kaybetmekten korkuyor ve Trump yönetimi bu korkuyu müzakerelerde kaldıraç olarak kullanabilir. Trump, ilk döneminde selefi tarafından müzakere edilen nükleer anlaşmadan çekilmiş ve daha iyi bir anlaşma umuduyla İran’a karşı ‘maksimum baskı’ kampanyasını başlatmıştı. Bu sefer Trump, Irak’taki bağlantılarına baskı yaparken Tahran’a ulaşabilir. Bu şekilde İran, müzakereleri geciktirmek veya uzatmak yerine masaya oturmaya hevesli olacaktır. (…)

Geçen 10 yılda ABD yönetimleri nükleer müzakereler sırasında İran’ın kötü niyetli bölgesel faaliyetlerini görmezden geldi, çünkü İran’ın devasa bölgesel vekil ağını ortadan kaldırmak zorlayıcı ve karmaşık bir süreçti. Ancak Esad’ın düşüşü ve Hizbullah’ın güç kaybetmesinin ardından ABD yetkilileri bunu yapabilir durumda. (…) Trump yönetimi bu şansı değerlendirmeli.”

Bu yazı ilk kez 14 Mart 2025’te yayımlanmıştır.

Michael Knights ve Hamdi Malik’in Foreign Affairs internet sitesinde yayımlanan “Iran Could Lose Iraq” başlıklı yazısından öne çıkan bazı bölümler Nevra Yaraç tarafından çevrilmiş ve editoryal katkısıyla yayına hazırlanmıştır. Yazının orijinaline ve tamamına aşağıdaki linkten erişebilirsiniz: https://www.foreignaffairs.com/iran/iran-could-lose-iraq

Fikir Turu
Fikir Turuhttps://fikirturu.com/
Fikir Turu, yalnızca Türkiye’deki düşünce hayatını değil, dünyanın da ne düşündüğünü, tartıştığını okurlarına aktarmaya çalışıyor. Bu amaçla, İngilizce, Arapça, Rusça, Almanca ve Çince yazılmış önemli makalelerin belli başlı bölümlerini çevirerek, editoryal katkılarla okuruna sunmaya çalışıyor. Her makalenin orijinal metnine ve değerli çevirmen arkadaşlarımızın bilgilerine makalenin alt kısmındaki notlardan ulaşabilirsiniz.

YORUMLAR

Subscribe
Bildir
guest

0 Yorum
Eskiler
En Yeniler Beğenilenler
Inline Feedbacks
View all comments

Son Eklenenler

0
Would love your thoughts, please comment.x