1979 yılında İran’da Pehlevi Hanedanlığı bir devrim neticesinde yıkıldı ve bunun sonucunda ortaya teokratik bir yönetim sistemi ortaya çıktı. Bu yönetim sisteminde din adamlarından oluşan Uzmanlar Meclisi’nin seçtiği dini lider asıl iktidara sahipken, cumhurbaşkanı yalnızca sembolik bir rolde. Mevcut dini lider Hamaney 84 yaşında ve kendisinin sağlık sorunları geçmişi olduğu bilinen bir gerçek. Hamaney’in ölmesi veya iktidarı bırakması durumunda İran’ı bekleyen sert bir iktidar mücadelesi var.
Peki, 1979 Devrimi gerçekleştikten sonra İran’da iktidar değişimi nasıl oldu? Bu değişimi belirleyen etkenler nelerdi? Hamaney’den sonra iktidar mücadelesi nasıl meydana gelecek?
Savaş ve Barış Raporlama Enstitüsü’nde Program Direktörü ve Kuzey Carolina Üniversitesi’nde Orta Doğu ve İslam Araştırmaları Merkezi’nde Misafir Akademisyen olarak görev yapan Ali Rıza Eshraghi, Foreign Affairs dergisi için kaleme aldığı yazısında İran dini lideri Hamaney’in ölümü sonrasında meydana gelebilecek iktidar mücadelesini geçmişteki örnekler ile kıyaslayarak ele alıyor.
Yazıdan öne çıkan bazı bölümleri paylaşıyoruz:
“Geçtiğimiz dokuz ayın önemli bir kısmı boyunca analistler İran’daki protestoları gözlemleyerek ülkede siyasi bir değişim gerçekleşebileceğine dair emareler aradılar. Protestolar bir süre o kadar büyük boyutlara ulaştı ki, analistler İslam Cumhuriyeti’nin çöküp çökmeyeceğini merak ediyordu.
Ancak böyle bir şey olmadı. Tahran gösterileri bastırmak için ezici bir güce başvurarak binlerce protestocuyu tutukladı. Halka açık korkunç infazlar da dâhil olmak üzere yüzlerce kişiyi de öldürdü. Bugün İran’da toplumsal huzursuzluğun korları hâlâ için için yanıyor. Ancak gösteriler genel olarak yatışmış durumda. Şu anda rejim için ciddi bir tehdit oluşturmuyorlar.
Ancak İranlı elitler çok farklı bir sebepten ötürü hâlâ diken üstünde. İran’ın dini lideri Ali Hamaney 84 yaşında ve uzun süredir sağlık sorunlarından muzdarip. The New York Times‘ın bir haberine göre Hamaney geçtiğimiz Eylül ayında ciddi şekilde hastalanmıştı. Kendisi 2014 yılında prostat kanseri tedavisi görmüştü. Hamaney şu anda sağlıklı olabilir, ama sonsuza kadar yaşamayacak ve İranlı elitler o gittikten sonra ne olacağı konusunda endişeli.
Kâğıt üzerinde endişelenmeleri gereken bir şey yok: İslam Cumhuriyeti’nin dini liderini seçmek için uyguladığı sistem oldukça net. İran anayasasına göre, ülkenin Uzmanlar Meclisi’nin 88 üyesi bir araya gelerek adayları belirleyecek. Uzmanlar Meclisi bu sürecin nasıl işlediğini hiçbir zaman kamuoyuyla paylaşmadı, ancak analistler meclisin oylama öncesinde ihtiyaç duyduğu süre boyunca müzakere ettiğini ve ardından çoğunluğu sağlayacak bir aday çıkana kadar adayları elediğini biliyor.
Ancak gerçekte yeni bir lider seçme süreci o kadar da basit değil. Şu anda yüzde 60’ı 70 yaş ve üzerinde olan meclis üyelerinin çok azı gerçek bir siyasi nüfuza sahip. Söz konusu meclis üyeleri daha ziyade rejimin önde gelen siyasetçileri ve karar vericileri, güvenlik ve askeri yetkilileri ve bunların hâkim olduğu kurumların uzantısı. Elitlerden oluşan bu kesim bölünmüş durumda ve uzlaşmaya varmakta sıkıntı yaşayabiliyor. Hatta bu kesim birbirleriyle neredeyse sürekli çatışma halinde. Anlaşmazlık ve şiddetli rekabet, şu anda aralarındaki anlaşmazlıkları idare edecek kuralların, güçlü kurumların ve nüfuz sahibi arabulucuların bulunmadığı İranlı elitlerin her kesimi arasındaki ve kendi içlerindeki ilişkileri şekillendiriyor.
Bu güvensizlik ve düşmanlık ortamı göz önüne alındığında, Hamaney’in yerine geçecek kişinin belirlenmesine yönelik rejimin iki büyük grubu olan ılımlılar ve aşırı muhafazakârlar arasındaki mücadelenin sakin bir şekilde gerçekleşmesi pek olası görünmüyor. Bunun yerine, Hamaney’in yerine geçecek kişiyi belirleyecek mücadele, kendisinin 1989’da iktidara gelişi gibi kuralsız, çıkarlara dayalı ve sert bir çekişme olacak. Farklı adaylar birbiriyle mücadele ederken, aniden yeni ittifaklar ortaya çıkabilir ve mevcut ittifaklar aynı hızla dağılabilir. Çeşitli elitler bu iktidar mücadelesini rakipleriyle hesaplaşmak, birbirlerini sırtından vurmak ve kirli sırları ortaya dökmek için kullanabilir. Kurallar ise çoğunlukla istismar edilecek. Bu çekişmenin nihai kazananı, en tecrübeli analistler için bile bir sürpriz olabilir. Kesin olan tek şey ise Hamaney’in ölümünün beraberinde belirsizlik ve kaos getireceği.
Ani gelişmeler
Pek az kişi 1980’lerin sonunda Ayetullah Ruhullah Humeyni’nin yerine İran’ın dini lideri olarak Hamaney’in geçeceğini tahmin etmişti. Öncelikle, o zamanlar orta kademede bir din adamı olan Hamaney, anayasaya göre dini lider olmak için gerekli şartlara sahip değildi. Ülkenin önde gelen din adamları, onun İslami hükümleri uygulayamayacak kadar zayıf bir dindar olduğunu öne sürdüler ki bu teokratik niteliklere sahip bir devlette hiç de hafife alınacak bir suçlama değildi. Humeyni bile 1988 yılının Ocak ayında yazdığı açık bir mektupta Hamaney’in görüşlerinin “kendi söylemlerine aykırı” olduğunu söyledi ve Hamaney’in en başta bir dini lidere ihtiyaç olduğunu gerekçelendiren önemli dini öğretileri doğru anlamadığını ileri sürdü.
Hamaney’in elbette dostları vardı ve 1981 ve 1985’teki seçimleri kazanarak İran’ın cumhurbaşkanı olarak en tepedeki göreve talip olabilecek kadar güç toplamıştı. Ancak o dönemde cumhurbaşkanlığı, gerçek bir otoriteden yoksun, büyük ölçüde sembolik bir makamdı. Hamaney, dini liderin dini yasaların üstünde olmadığına ve devletin özel işletmelerin bağımsızlığına saygı göstermesi gerektiğine inanan rejimin siyasi sağına mensuptu. Ancak o yıllarda İslami rejim çoğunlukla sol kanadın kontrolündeydi. Bu fraksiyon günümüzde reform yanlısı kesim olarak karşımıza çıkıyor, ancak o zamanlar saldırgan bir dış politika yürütme, muhalefeti tasfiye etme ve son derece merkezi bir ekonomi yaratma çabalarıyla öne çıkıyorlardı. Bu kesim 1988 seçimlerinde ezici bir zafer kazanarak İran parlamentosunda büyük bir çoğunluk elde etmişlerdi. Sol kesimin genç lideri Mir Hüseyin Musevi başbakan olmaya devam etti ve solcular kabinede ağırlığını hissettirdi. Ülkenin başyargıcı ve başsavcısı da dâhil olmak üzere üst düzey yargı mevkileri de sol kesimin elindeydi.
Solun gücü sivil kurumların ötesine de uzanıyordu. Bir yıl önce, 1987’de Humeyni, o zamanlar ülkenin en göz korkutucu iç güvenlik gücü olan Devrim Komiteleri’nin yönetimini beklenmedik bir şekilde solcu yetkililere devretti. İran Devrim Muhafızları Ordusu’nun alt kademesinin çoğunluğu ya solu ya da o dönemde resmi olarak Humeyni’nin halefi olarak tayin edilen Ayetullah Hüseyin Ali Muntazeri’yi destekliyordu. Devrim Muhafızları’nın lider kadrosu sağ ve sol olarak ikiye bölünmüştü ve Humeyni sağ kesimden iki generalin askeri mahkemede yargılanmasını emretmişti. Humeyni’nin oğlu da dâhil olmak üzere kendi yakın çevresinin de sol kesim ile daha yakın bir ilişkisi vardı.
Hamaney’in gizemi
Hamaney’in daha sonra iktidara gelmeyi nasıl başardığı ise İslam Cumhuriyeti’nin en büyük gizemlerinden birisi, bunun sebebi ise sonrasında yapılan Uzmanlar Meclisi oturumlarının kayıtları gizli kalması. Ancak Humeyni’nin ölümünden sadece iki ay önce sol kesim, Muntazeri’nin Humeyni’nin resmi olarak atanması kararının geri alınması için başarılı bir kampanya yürüttü ve anayasal bir boşluk yarattı. Uzmanlar Meclisi olağanüstü bir kapalı oturum gerçekleştirdi. Toplantıda üyeler başlangıçta bir yerine birden fazla üst düzey lidere sahip olma seçeneğini tartıştılar, ancak sonunda herhangi bir güç paylaşımı anlaşmasını reddettiler. Daha sonra aralarında meclis başkanı Ali Meşkini’nin de bulunduğu en önde gelen üst düzey dini adamlarını elediler.
Nihayetinde, tarihi kayıtlara göre, üyeler aralarında Ali Hamaney’in de bulunduğu rastgele isimler önermeye başladılar. Meclis Başkanı Ekber Haşimi Rafsancani İran Cumhurbaşkanını destekledi. Sağ kesim hâlâ kırılgan bir yapıya sahipti ve bazı üyeleri Hamaney’e karşı oy kullandı. Ancak sağ, onu seçtirmek için sol kesimdeki üyelerden bir miktar destek almayı başardı. Sağın bunu nasıl başardığını ise hâlâ bilmiyoruz. Ancak Meşkini daha sonra bu “beklenmedik” sonucu “aniden gerçekleşen bir ilahi müdahale” olarak tanımladı.
Hamaney’in seçilmesinin ardından özel bir konsey derhal İran anayasasını değiştirerek dini lidere eşi benzeri görülmemiş mutlak bir iktidar yetkisi verdi ve bu yetki daha sonra yapılan tartışmalı bir referandumla onaylandı. İran’ın yeni dini lideri iktidara gelir gelmez düşmanlarını hızlı bir şekilde tasfiye etti. Hamaney, iktidarının ilk üç yılında sol kesimden yetkilileri neredeyse tüm kilit mevkilerden uzaklaştırdı. Hemen yeni bir başyargıç atadı. Devrim Muhafızları’nın muhalif komutanlarını görevden aldı ve hatta hapse attı. Sol kesimin parlamento seçimlerinden dışlanmasını sağladı. Nitekim iktidarının ikinci yılının sonunda Hamaney, ülke genelindeki tüm adayların seçime girmeden önce geçmesi gereken sıkı bir inceleme süreci oluşturdu. Hamaney sadece birkaç yıl içinde önemsiz bir aktörden İran’ın tartışmasız hâkimi haline geldi.
Düzensizliğin düzeni
Çin, eski Sovyetler Birliği ya da Vietnam gibi diğer devrimci rejimlerin aksine, İslam Cumhuriyeti hiçbir zaman elitler arasındaki ilişkileri düzenleyecek bir parti ya da başka bir teşkilat kurmayı başaramadı. Devrim sonrası en önemli iki siyasi parti olan İslam Cumhuriyeti Partisi ve İslam Devrimi Mücahitleri Örgütü 1980’lerde iç anlaşmazlıklar nedeniyle dağıldı. En önde gelen dini örgüt olan Militan Din Adamları Derneği, sağ ve sol kesimler olarak ikiye bölündü. Bugün kâğıt üstünde elitlerin çıkarlarını temsil ettiğini iddia eden yaklaşık 120 kayıtlı parti bulunuyor ancak söz konusu elitlerin çoğu bu partilere üye değil.
Elbette İslam Cumhuriyeti, kâğıt üstünde tüm ülkeyi temsil eden çeşitli devlet kurumlarına sahip. Ancak uygulamada bu kurumlar neredeyse sürekli çatışma halinde. Örneğin geçtiğimiz yirmi yıl boyunca Dışişleri Bakanlığı ve Devrim Muhafızları Kudüs Gücü ülkenin Afganistan, Pakistan ve Orta Doğu dışişleri politikalarını kimin yöneteceği konusunda mücadele etti. Hem bakanlık hem de Kudüs Gücü aşırı muhafazakâr isimler tarafından yönetiliyor olsa da aralarındaki mücadele devam ediyor. Hatta 2022 yılının Ağustos ayında Kudüs Gücü Komutanı, Dışişleri Bakanlığı’nın nüfuz sahibi Iraklı Şii din adamı Mukteda es-Sadr ile bir toplantı düzenlemesine izin vermedi. Nisan ayında İran’ın sigortacılık düzenleme kurumunun başkan yardımcısı, parlamentoyu ülkenin sanayi bakanını görevden almaya açıkça teşvik etti. İran Kültür Bakanlığı ise abonelik yoluyla yayın internet sitelerinin içeriklerini sansürleme yetkisinin kime ait olduğu konusunda İran ulusal yayın servisi ile anlaşmazlık içinde.
İran’da elitlerin gayri resmi gücü her zaman resmi bürokratik kurumların gücünden daha fazla oldu, bu da kişiler arasındaki anlaşmazlıkları kurumsal çatışmalardan daha önemli hale getiriyor. Ancak bu kişisel kavgalar nadiren siyasi bölünmeler veya ideolojik nedenlerle ilgili. Bunun yerine, kamu kaynakları ve ekonomik rantlar üzerinde kontrol sahibi olmaya yönelik şahsi ihtiraslar elitler arasındaki çatışmaları körüklüyor. Bu husumetlerin şahsi doğası, elitlerin mensup olduğu hiziplerin elindeki fırsatlara mal olsa bile birbirleriyle mücadele edeceği anlamına geliyor. Hatta bu, yönetme kabiliyetlerini etkilese bile mücadele etmeye devam edeceklerdir.
Bu durum özellikle Haziran 2021’de yapılan cumhurbaşkanlığı seçimlerinde belirgin bir şekilde görüldü. Bazı reform yanlısı liderler seçimi boykot etti. Çok sayıda muhafazakâr aday, aşırı muhafazakâr aday İbrahim Reisi’nin seçimden diskalifiye edildiğine dair söylentiler yaydı. Örneğin Hamaney’in onun aday olmasını yasakladığını iddia ettiler.
En nihayetinde seçimleri Reisi kazandı. Ancak muhafazakâr elitler arasındaki anlaşmazlıklar o kadar şiddetliydi ki Cumhurbaşkanı, zaferinden iki ay sonrasına kadar cumhurbaşkanı yardımcısı olarak kimi seçtiğini açıklayamadı. Kendi saflarındaki farklı çıkar gruplarının koltuk için mücadele etmesi nedeniyle merkez bankası başkanını ataması birkaç ay daha sürdü. İran’ın para birimi değer kaybettiğinden, Reisi 2022 yılının Aralık ayında merkez bankası başkanını farklı bir hizbe mensup bir kişiyle değiştirmek zorunda kaldı.
Liderlik için kapışma
İran siyasetindeki kaos Hamaney’den öncesine dayanıyor. Ancak mevcut dini lider sisteme düzen getirmek için neredeyse hiçbir şey yapmadı. Aksine Hamaney, elitlerin çatışmalarında arabuluculuk yapabilecek ya da muhtelif çıkarlarını ortak bir noktada buluşturabilecek kurumlar ve prosedürler geliştirme fırsatı bulamadığı şahsi bir yönetim biçimi yarattı. Bu da iktidarı istikrarsız hale getirdi ve sürekli devam eden bir değişkenliğe sebep oldu. Elitler, devlet kurumlarını siyasi vizyonlarını gerçekleştirebilecekleri alanlar olarak değil, kamu kaynaklarını sömürebilecekleri ve şahsi hedeflerini gerçekleştirebilecekleri geçici derebeylikler olarak görüyorlar. Bu durum ironik bir şekilde sahip oldukları kurumsal tabanı ellerindeki gücü pekiştirmeye yönelik hedefleri için kullanışsız hale getiriyor.
Bu istikrarsızlık muhtemelen Hamaney’in halefinin seçildiği sürecin gidişatını da belirleyecek. Birçok oyunbozan ve yalnızca birkaç samimi arabulucunun olacağı süreç oldukça kaotik olacak. Reisi ve dini liderin oğlu Mücteba Hamaney de dâhil olmak üzere şu anda öne çıkan adaylar hızla gözden düşebilir. Mevcut siyasi düzen tarafından dışlanan elitler, İran’ın 1989’dan bu yana yaşayacağı en büyük güç boşluğundan faydalanmak için harekete geçecektir. İran’ın halk ayaklanmaları için elverişli bir ortam olması belirsizliği daha da arttırıyor.
Nitekim kesin olan tek şey, İran’ın mevcut elitlerinin bu ana hazırlıklı olmadığıdır. Elitler, protestolara verilen önce yavaş ve durgun başlayıp ardından çok şiddetli bir hale bürünen tepkinin açıkça ortaya koyduğu gibi, herhangi bir kargaşaya nadiren hazırlar. Bunun yerine, kriz karşısında İranlı elitler doğaçlama yaparak yollarına devam ediyor. Elitlerin mücadeleleri iktidar el değiştirdiğinde de bitmeyecek. İran’ın bir sonraki liderinin de en az bir önceki gibi şiddetli değişikliklere yol açması da muhtemel.”
Bu yazı ilk kez 1 Haziran 2023’te yayımlanmıştır.