İsrail-İran savaşı Körfez ülkeleri-Tahran ilişkilerini nasıl etkileyecek?

İsrail-İran savaşı, Körfez ülkelerine ne düşündürdü? Tahran’ın arasının en iyi olduğu Körfez ülkesi Katar’ı vurmasının anlamı ne? Körfez ülkeleri bundan sonra ne yapacaklar? Dr. Gökhan Ereli yazdı.

İsrail ve İran arasında 13 Haziran’dan bu yana süren karşılıklı çatışmalar, 24 Haziran’da Donald Trump’ın açıklamalarıyla sönümlendi ve ateşkes dönemine girildi. Kırılgan olan bu ateşkes süreci, İsrail ve İran’ın fizikî hasar tespiti yapacağı bir dönem olacaktır. Ancak hasar tespiti yapacak olanlar yalnızca İsrail ve İran değil. Körfez ülkeleri de bu dönemde uluslararası ilişkilerini gözden geçirecektir.

Bunun nedeni ateşkesten bir gün önce Katar’daki ABD askerî üssü el-Udeyde’nin İran tarafından hedef alınması. Her ne kadar ABD ve Katar’a önceden haber verildiği ifade edilse dahi, saldırı Katar’ın egemenliğini çiğnedi ve prestijini zedeledi. Fakat bunun da ötesinde 12 günlük savaş ortamının ardından Körfez’in İran ile ilişkilerde dersler çıkarmasına neden oldu.

Bunları anlamak için Katar’ın ABD için önemine, Katar-İran ilişkilerine ve Körfez-İran ilişkilerine bakmak faydalı olabilir.

ABD’nin Körfez’deki askeri varlığı

Ortadoğu’da ABD’nin çeşitli askerî üsler ve tesislerde görev yapan asker sayısının 40.000 ila 50.000 arası olduğu tahmin ediliyor.

Körfez ülkeleri, bu askerî üslerden paylarını almış durumdalar. Dönem dönem değişkenlik göstermekle birlikte Kuveyt’te başta Camp Arifjan ve Ali al-Salem Hava Üssü olmak üzere, çeşitli tesislerde 13.500 ABD askerinin bulunduğu tahmin ediliyor. Bu sayı ABD Donanmasının Beşinci Filosunun bulunduğu Bahreyn Deniz Destek Faaliyet Biriminde 9.000, Birleşik Arap Emirlikleri’ndeki (BAE) ez-Zufra (al-Dhafra) Askeri Üssü’nde yine 9.000 olarak tahmin ediliyor. Her ne kadar Körfez’de Suud-ABD ilişkileri 1950-60’lardan itibaren askeri olarak güçlense dahi, Suudi Arabistan’ın İslam dini açısından kutsal bölgelere ev sahipliği yapması hasebiyle, buralarda yahut buraya yakın yerlerde yabancı askerlerin bulunması her dönem tartışma konusu olmuştu. Buna rağmen, Suudi Arabistan’da bulunan ABD askeri sayısı ise 2.300 civarı.

Şu aşamada ABD’nin Ortadoğu’daki en büyük askerî hava üssü Katar’daki el-Udeyde. Burası 2002 yılından bu yana ABD ordusunun Ortadoğu birimini içeren Merkez Kuvvetler Komutanlığının (CENTCOM) ileri komuta merkezine ev sahipliği yapıyor. El-Udeyde, ABD’nin Irak, Suriye ve Afganistan’da çeşitli dönemlerde gerçekleştirdiği operasyonlarda havadan kontrol ve saldırı koordinasyon merkezi olarak kullanılmıştı.

1990’lı yıllardan itibaren güçlenmeye başlayan ABD-Katar askerî ilişkileri, 1992 yılındaki savunma iş birliği anlaşması ile pekişti. Nitekim 2003 yılında ABD, Suudi Arabistan’daki Prens Sultan Hava Üssü’nden çekildi ve Körfez’deki yeni merkezini el-Udeyde yaptı. ABD, 2000’li yıllardan itibaren Taliban ile Katar üzerinden sağladığı görüşmelere paralel olarak Katar ile stratejik ve askerî ilişkilerinin gelişmesine önem verdi. 2022 yılında Katar’ı NATO Dışı Önemli Müttefik (Major Non-NATO Ally) olarak ilan etti.

Haziran 2025’e gelindiğinde, İsrail ve İran arasındaki çatışmaların son noktasında, ABD, İran nükleer tesislerini vurunca Katar’daki ABD üssü olan el-Udeyde de İran tarafından hedef alındı. İran, her ne kadar hedef alınanın Katar devleti yahut Katar halkı olmadığını vurgulasa dahi Doha saldırıya karşılık verme hakkını saklı tuttuğunu belirtti.

İran ve Körfez ülkeleri arasında güven sorunu

Her ne kadar ABD, İran’a saldırılarında Körfez ülkelerindeki üslerini kullanmamışsa da, ABD üslerinin buralarda konuşlu olması, İran’ın bu üsleri meşru hedef olarak görmesini beraberinde getirdi. İran saldırıdan önce Katar ve ABD’ye bilgi verdi. Bu sayede üs büyük ölçüde boşaltıldı ve can kaybı yaşanmadı. Hâlihazırda İran’ın 14 füze fırlattığı ve bunların 13’ünün başarıyla engellendiği açıklanmıştı. Fakat bu Körfez ülkelerinin, İsrail ve İran arasındaki çatışmaların gerek coğrafi gerekse siyasi/askerî olarak ortasında kaldığı gerçeğini değiştirmiyor.

İran ve Körfez ülkeleri arasında güven sorunu

ABD’nin İran’ın nükleer tesislerini vurmasına karşılık İran’ın Katar’daki ABD çıkarlarını hedef alması, birden çok şeye işaret ediyor. Bunlardan ilki, saldırı ABD’ye bir mesaj olsa dahi aslında Körfez’e de bir uyarı niteliğinde. Körfez ülkelerinin ABD-İsrail iş birliğine katkı sunma ihtimalleri, İran tarafından kendilerinin meşru hedef olarak görülmesini beraberinde getiriyor.

Nitekim gerek ticari ilişkiler gerekse paylaşılan doğal gaz sahası Güney Pars/Kuzey Kubbe gibi meseleler üzerinden Doha-Tahran ilişkilerinin iyi bir seviyede olduğunu söylemek mümkün.  2017’de Suudi Arabistan ve BAE Katar’a ambargo uyguladığında, İran Katar’a hava sahasını açarak kritik bir destek vermişti. Bu nedenle Katar, İran’ı kendisine yakın bir bölgesel komşu olarak görüyordu. Ancak İran şimdi “senin toprağındaki ABD varlığı benim için düşman” diyerek Katar’a büyük bir güven sorunu yaşattı. Bu sadece Katar’ı değil diğer Körfez ülkelerini de etkiledi. Suudi Arabistan, BAE ve Bahreyn gibi ülkeler zaten İran’a temkinli yaklaşıyordu. Şimdi Katar da bu gruba daha fazla yaklaşacaktır. Yani İran tek bir hamleyle, Körfez ülkeleriyle yıllardır emek verdiği normalleşme sürecine kendi eliyle zarar vermiş oldu.

İran’ın saldırılara karşılık olarak Körfez’deki ABD üslerini hedef alması belki ateşkes ile sonuçlandı ama bu durumda Körfez ülkeleri şöyle düşünmeye başlamış olabilir:

“Eğer İran bizi de vurma ihtimali olan bir tehditse o zaman bize gerçek koruma sağlayabilecek güç kim? ABD ve belki de İsrail.”

Körfez ülkeleri ne yapacak?

Bu düşünce tarzı, Körfez ülkelerini İsrail ve ABD’nin güvenlik perspektifine daha fazla yaklaştırır. Özellikle BAE ve Bahreyn gibi İsrail’le zaten diplomatik ilişkiler kurmuş ülkeler, İsrail’in savunma teknolojisinden daha fazla yararlanmak isteyebilir. Suudi Arabistan bile geçmişte mesafeli dursa dahi, perde arkasında bu bloka yakın durmayı düşünebilir. Kısacası İran saldırganlaştıkça Körfez ülkeleri onun karşısındaki bloka daha fazla yönelir. Fakat Gazze’de devam eden İsrail saldırganlığı, bu çerçevede kurulabilecek ilişkileri de Körfez açısından son derece sıkıntılı hale getiriyor.

İran’ın Katar’da ABD üssünü vurması tüm Körfez ülkelerine şu mesajı verdi: Eğer topraklarınızda ABD tesisleri ve çıkarları varsa siz de hedef olabilirsiniz. Bu durum bazı gözlemciler tarafından “ABD üsleri Körfez’i tehlikeye atıyor” şeklinde yorumlanabilir. Ancak Körfez ülkelerinin verdiği gerçek tepki tam tersi yönde olacak gibi görünüyor. Çünkü İran’ın doğrudan askerî bir tehdit hâline gelmesi, Körfez’de güvenliği kim sağlayabilir sorusunu gündeme getiriyor. Bu sorunun cevabı da Körfez başkentlerinde net: ABD. Aslında İran burada, İsrail’in saldırganlığına maruz kalması sonucu, Körfez başkentleri ile devam ettirdiği süreçleri de bozmak durumunda kalmış olabilir. Fakat bunun boyutunu da zaman gösterecek.

Ne Suudi Arabistan ne Katar, ne de BAE bu ortamda ABD üslerini kapatmayı düşünmez. Aksine, bu üslerin daha da güçlendirilmesini, yeni savunma sistemleriyle donatılmasını istiyorlar. Buna yönelik olarak harcamalar da hâlihazırda 13-16 Mayıs tarihlerinde Trump’ın Riyad, Doha ve Abu Dabi ziyaretlerinde yapıldı. Trump buradan Washington’a 3,2 trilyon dolarlık yatırım taahhüdü ile dönmüştü. Ayrıca Körfez ülkeleri artık sadece üs değil savunma teknolojisi transferi, ortak üretim ve tatbikatlar gibi daha derin ilişkiler kurmak istiyor. Öte yandan İran’la ilişkileri düzeltmek için zaman gerekecek. Güven bir günde inşa edilmediği gibi tek bir saldırıyla tamamen yıkılmasa dahi ciddi şekilde sarsıldı. Körfez, İran’la diplomatik temasını sürdürecek olsa da esas olarak güvenliğini Washington’un daha merkezinde olduğu bir stratejiyle inşa etmeye çalışacak. Dolayısıyla Körfez için en büyük çıkarım, bölgede İran’a yönelik tehditler sonrasında, İran’ın da belirli bir aşama sonrası Körfez’deki ABD çıkarlarını hedef almaktan çekinmeyeceği. Körfez, önümüzdeki dönemde İran ile ilişkileri tamamen koparmadan, bu süreci yönetmeye gayret edecek.

Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Fikir Turu’nun editöryel politikasını yansıtmayabilir.

Bu yazı ilk kez 27 Haziran 2025’te yayımlanmıştır.

Gökhan Ereli
Gökhan Ereli
Gökhan Ereli - 2014-2015 yılında Kırıkkale Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümünü birincilikle bitiren Ereli, 2015 yılında Orta Doğu Teknik Üniversitesi (ODTÜ) Uluslararası İlişkiler Tezli Yüksek Lisans programına başladı. “The Impact of American Exceptionalism on US Foreign Policy" başlıklı teziyle yüksek lisans eğitimini tamamladı. Mevcut durumda, Orta Doğu Teknik Üniversitesi’nde (ODTÜ) Uluslararası İlişkiler Bölümünde Doktora Adayı olarak tez çalışmalarına devam ediyor. Aynı zamanda, Ortadoğu Araştırmaları Merkezi (ORSAM) Körfez Çalışmaları Koordinatörlüğü görevini yürüten Ereli, temelde Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri ve Katar olmak üzere Körfez bölgesi ve Amerikan dış politikası ile ilgileniyor. Akademik ilgi alanları arasında dünya politikasında Ortadoğu, kimlik politikaları, post-pozitivist uluslararası ilişkiler teorileri, çağdaş Fransız felsefesi ile din ve milliyetçilik yer alıyor. Ereli başlangıç düzeyinde Arapça, ileri düzeyde İngilizce biliyor.

YORUMLAR

Subscribe
Bildir
guest

0 Yorum
Eskiler
En Yeniler Beğenilenler
Inline Feedbacks
View all comments

Son Eklenenler

İsrail-İran savaşı Körfez ülkeleri-Tahran ilişkilerini nasıl etkileyecek?

İsrail-İran savaşı, Körfez ülkelerine ne düşündürdü? Tahran’ın arasının en iyi olduğu Körfez ülkesi Katar’ı vurmasının anlamı ne? Körfez ülkeleri bundan sonra ne yapacaklar? Dr. Gökhan Ereli yazdı.

İsrail ve İran arasında 13 Haziran’dan bu yana süren karşılıklı çatışmalar, 24 Haziran’da Donald Trump’ın açıklamalarıyla sönümlendi ve ateşkes dönemine girildi. Kırılgan olan bu ateşkes süreci, İsrail ve İran’ın fizikî hasar tespiti yapacağı bir dönem olacaktır. Ancak hasar tespiti yapacak olanlar yalnızca İsrail ve İran değil. Körfez ülkeleri de bu dönemde uluslararası ilişkilerini gözden geçirecektir.

Bunun nedeni ateşkesten bir gün önce Katar’daki ABD askerî üssü el-Udeyde’nin İran tarafından hedef alınması. Her ne kadar ABD ve Katar’a önceden haber verildiği ifade edilse dahi, saldırı Katar’ın egemenliğini çiğnedi ve prestijini zedeledi. Fakat bunun da ötesinde 12 günlük savaş ortamının ardından Körfez’in İran ile ilişkilerde dersler çıkarmasına neden oldu.

Bunları anlamak için Katar’ın ABD için önemine, Katar-İran ilişkilerine ve Körfez-İran ilişkilerine bakmak faydalı olabilir.

ABD’nin Körfez’deki askeri varlığı

Ortadoğu’da ABD’nin çeşitli askerî üsler ve tesislerde görev yapan asker sayısının 40.000 ila 50.000 arası olduğu tahmin ediliyor.

Körfez ülkeleri, bu askerî üslerden paylarını almış durumdalar. Dönem dönem değişkenlik göstermekle birlikte Kuveyt’te başta Camp Arifjan ve Ali al-Salem Hava Üssü olmak üzere, çeşitli tesislerde 13.500 ABD askerinin bulunduğu tahmin ediliyor. Bu sayı ABD Donanmasının Beşinci Filosunun bulunduğu Bahreyn Deniz Destek Faaliyet Biriminde 9.000, Birleşik Arap Emirlikleri’ndeki (BAE) ez-Zufra (al-Dhafra) Askeri Üssü’nde yine 9.000 olarak tahmin ediliyor. Her ne kadar Körfez’de Suud-ABD ilişkileri 1950-60’lardan itibaren askeri olarak güçlense dahi, Suudi Arabistan’ın İslam dini açısından kutsal bölgelere ev sahipliği yapması hasebiyle, buralarda yahut buraya yakın yerlerde yabancı askerlerin bulunması her dönem tartışma konusu olmuştu. Buna rağmen, Suudi Arabistan’da bulunan ABD askeri sayısı ise 2.300 civarı.

Şu aşamada ABD’nin Ortadoğu’daki en büyük askerî hava üssü Katar’daki el-Udeyde. Burası 2002 yılından bu yana ABD ordusunun Ortadoğu birimini içeren Merkez Kuvvetler Komutanlığının (CENTCOM) ileri komuta merkezine ev sahipliği yapıyor. El-Udeyde, ABD’nin Irak, Suriye ve Afganistan’da çeşitli dönemlerde gerçekleştirdiği operasyonlarda havadan kontrol ve saldırı koordinasyon merkezi olarak kullanılmıştı.

1990’lı yıllardan itibaren güçlenmeye başlayan ABD-Katar askerî ilişkileri, 1992 yılındaki savunma iş birliği anlaşması ile pekişti. Nitekim 2003 yılında ABD, Suudi Arabistan’daki Prens Sultan Hava Üssü’nden çekildi ve Körfez’deki yeni merkezini el-Udeyde yaptı. ABD, 2000’li yıllardan itibaren Taliban ile Katar üzerinden sağladığı görüşmelere paralel olarak Katar ile stratejik ve askerî ilişkilerinin gelişmesine önem verdi. 2022 yılında Katar’ı NATO Dışı Önemli Müttefik (Major Non-NATO Ally) olarak ilan etti.

Haziran 2025’e gelindiğinde, İsrail ve İran arasındaki çatışmaların son noktasında, ABD, İran nükleer tesislerini vurunca Katar’daki ABD üssü olan el-Udeyde de İran tarafından hedef alındı. İran, her ne kadar hedef alınanın Katar devleti yahut Katar halkı olmadığını vurgulasa dahi Doha saldırıya karşılık verme hakkını saklı tuttuğunu belirtti.

İran ve Körfez ülkeleri arasında güven sorunu

Her ne kadar ABD, İran’a saldırılarında Körfez ülkelerindeki üslerini kullanmamışsa da, ABD üslerinin buralarda konuşlu olması, İran’ın bu üsleri meşru hedef olarak görmesini beraberinde getirdi. İran saldırıdan önce Katar ve ABD’ye bilgi verdi. Bu sayede üs büyük ölçüde boşaltıldı ve can kaybı yaşanmadı. Hâlihazırda İran’ın 14 füze fırlattığı ve bunların 13’ünün başarıyla engellendiği açıklanmıştı. Fakat bu Körfez ülkelerinin, İsrail ve İran arasındaki çatışmaların gerek coğrafi gerekse siyasi/askerî olarak ortasında kaldığı gerçeğini değiştirmiyor.

İran ve Körfez ülkeleri arasında güven sorunu

ABD’nin İran’ın nükleer tesislerini vurmasına karşılık İran’ın Katar’daki ABD çıkarlarını hedef alması, birden çok şeye işaret ediyor. Bunlardan ilki, saldırı ABD’ye bir mesaj olsa dahi aslında Körfez’e de bir uyarı niteliğinde. Körfez ülkelerinin ABD-İsrail iş birliğine katkı sunma ihtimalleri, İran tarafından kendilerinin meşru hedef olarak görülmesini beraberinde getiriyor.

Nitekim gerek ticari ilişkiler gerekse paylaşılan doğal gaz sahası Güney Pars/Kuzey Kubbe gibi meseleler üzerinden Doha-Tahran ilişkilerinin iyi bir seviyede olduğunu söylemek mümkün.  2017’de Suudi Arabistan ve BAE Katar’a ambargo uyguladığında, İran Katar’a hava sahasını açarak kritik bir destek vermişti. Bu nedenle Katar, İran’ı kendisine yakın bir bölgesel komşu olarak görüyordu. Ancak İran şimdi “senin toprağındaki ABD varlığı benim için düşman” diyerek Katar’a büyük bir güven sorunu yaşattı. Bu sadece Katar’ı değil diğer Körfez ülkelerini de etkiledi. Suudi Arabistan, BAE ve Bahreyn gibi ülkeler zaten İran’a temkinli yaklaşıyordu. Şimdi Katar da bu gruba daha fazla yaklaşacaktır. Yani İran tek bir hamleyle, Körfez ülkeleriyle yıllardır emek verdiği normalleşme sürecine kendi eliyle zarar vermiş oldu.

İran’ın saldırılara karşılık olarak Körfez’deki ABD üslerini hedef alması belki ateşkes ile sonuçlandı ama bu durumda Körfez ülkeleri şöyle düşünmeye başlamış olabilir:

“Eğer İran bizi de vurma ihtimali olan bir tehditse o zaman bize gerçek koruma sağlayabilecek güç kim? ABD ve belki de İsrail.”

Körfez ülkeleri ne yapacak?

Bu düşünce tarzı, Körfez ülkelerini İsrail ve ABD’nin güvenlik perspektifine daha fazla yaklaştırır. Özellikle BAE ve Bahreyn gibi İsrail’le zaten diplomatik ilişkiler kurmuş ülkeler, İsrail’in savunma teknolojisinden daha fazla yararlanmak isteyebilir. Suudi Arabistan bile geçmişte mesafeli dursa dahi, perde arkasında bu bloka yakın durmayı düşünebilir. Kısacası İran saldırganlaştıkça Körfez ülkeleri onun karşısındaki bloka daha fazla yönelir. Fakat Gazze’de devam eden İsrail saldırganlığı, bu çerçevede kurulabilecek ilişkileri de Körfez açısından son derece sıkıntılı hale getiriyor.

İran’ın Katar’da ABD üssünü vurması tüm Körfez ülkelerine şu mesajı verdi: Eğer topraklarınızda ABD tesisleri ve çıkarları varsa siz de hedef olabilirsiniz. Bu durum bazı gözlemciler tarafından “ABD üsleri Körfez’i tehlikeye atıyor” şeklinde yorumlanabilir. Ancak Körfez ülkelerinin verdiği gerçek tepki tam tersi yönde olacak gibi görünüyor. Çünkü İran’ın doğrudan askerî bir tehdit hâline gelmesi, Körfez’de güvenliği kim sağlayabilir sorusunu gündeme getiriyor. Bu sorunun cevabı da Körfez başkentlerinde net: ABD. Aslında İran burada, İsrail’in saldırganlığına maruz kalması sonucu, Körfez başkentleri ile devam ettirdiği süreçleri de bozmak durumunda kalmış olabilir. Fakat bunun boyutunu da zaman gösterecek.

Ne Suudi Arabistan ne Katar, ne de BAE bu ortamda ABD üslerini kapatmayı düşünmez. Aksine, bu üslerin daha da güçlendirilmesini, yeni savunma sistemleriyle donatılmasını istiyorlar. Buna yönelik olarak harcamalar da hâlihazırda 13-16 Mayıs tarihlerinde Trump’ın Riyad, Doha ve Abu Dabi ziyaretlerinde yapıldı. Trump buradan Washington’a 3,2 trilyon dolarlık yatırım taahhüdü ile dönmüştü. Ayrıca Körfez ülkeleri artık sadece üs değil savunma teknolojisi transferi, ortak üretim ve tatbikatlar gibi daha derin ilişkiler kurmak istiyor. Öte yandan İran’la ilişkileri düzeltmek için zaman gerekecek. Güven bir günde inşa edilmediği gibi tek bir saldırıyla tamamen yıkılmasa dahi ciddi şekilde sarsıldı. Körfez, İran’la diplomatik temasını sürdürecek olsa da esas olarak güvenliğini Washington’un daha merkezinde olduğu bir stratejiyle inşa etmeye çalışacak. Dolayısıyla Körfez için en büyük çıkarım, bölgede İran’a yönelik tehditler sonrasında, İran’ın da belirli bir aşama sonrası Körfez’deki ABD çıkarlarını hedef almaktan çekinmeyeceği. Körfez, önümüzdeki dönemde İran ile ilişkileri tamamen koparmadan, bu süreci yönetmeye gayret edecek.

Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Fikir Turu’nun editöryel politikasını yansıtmayabilir.

Bu yazı ilk kez 27 Haziran 2025’te yayımlanmıştır.

Gökhan Ereli
Gökhan Ereli
Gökhan Ereli - 2014-2015 yılında Kırıkkale Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümünü birincilikle bitiren Ereli, 2015 yılında Orta Doğu Teknik Üniversitesi (ODTÜ) Uluslararası İlişkiler Tezli Yüksek Lisans programına başladı. “The Impact of American Exceptionalism on US Foreign Policy" başlıklı teziyle yüksek lisans eğitimini tamamladı. Mevcut durumda, Orta Doğu Teknik Üniversitesi’nde (ODTÜ) Uluslararası İlişkiler Bölümünde Doktora Adayı olarak tez çalışmalarına devam ediyor. Aynı zamanda, Ortadoğu Araştırmaları Merkezi (ORSAM) Körfez Çalışmaları Koordinatörlüğü görevini yürüten Ereli, temelde Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri ve Katar olmak üzere Körfez bölgesi ve Amerikan dış politikası ile ilgileniyor. Akademik ilgi alanları arasında dünya politikasında Ortadoğu, kimlik politikaları, post-pozitivist uluslararası ilişkiler teorileri, çağdaş Fransız felsefesi ile din ve milliyetçilik yer alıyor. Ereli başlangıç düzeyinde Arapça, ileri düzeyde İngilizce biliyor.

YORUMLAR

Subscribe
Bildir
guest

0 Yorum
Eskiler
En Yeniler Beğenilenler
Inline Feedbacks
View all comments

Son Eklenenler

0
Would love your thoughts, please comment.x