İsrail-İran Savaşı: Ortadoğu’nun “Kırmızı Pazartesi” günü

İsrail ve İran arasındaki düşmanca söylemler nasıl savaşa dönüştü? Netanyahu’nun bugüne kadarki tutumu bundan sonrası için ne söylüyor? Savaş nereye varabilir? Bölgedeki Arap olmayan unsurların geleceğinde ne var? Emre Karaca yazdı.

“Koreş (Kiros) isimli bir adam Babil’i fethedecek ve Yahudileri serbest bırakacak.” (İşaya 44:28; 45:1/Eski Ahit)

Bugünden bakınca, milattan önce altıncı yüzyılda, 70 yıllık Babil sürgününün ardından Pers Kralı Kiros’un Yahudilere yeniden Kudüs’e dönme imkânı ve büyük tapınaklarını yeniden inşa etme izin vermesi epey ironik bir tabloyu gözler önüne seriyor. Zira, o günkü topluluklarının bugünkü temsilcileri olan İran ve İsrail devletleri, 1979 İran Devrimi sonrası serencamda tüm söylemsel retoriklerini birbirlerine karşı kurguladılar. En nihayetinde de Tel Aviv yönetimi, yıllardan beri beklenen İsrail-İran savaşını başlattı.

7 Ekim 2023’deki El Aksa Tufanı kırılmasına dek İran bölgedeki vekalet güçleriyle, İsrail nokta operasyonlarla İranlı bilim adamları/aktörleri hedef alarak kendi yöntemleriyle ihtilaflarını sürdürüyordu.

Ancak artık Pandora’nın kutusu açıldı, yıllardır beklenen “Kırmızı Pazartesi” anı sonunda yaşandı. İran’daki teokratik otokrasiyle, İsrail’deki Yahudiler için demokratik ama bölge için zulüm makinasının çatışmasında kırılma yaşanması mukadderdi. İlk adımı atan İsrail oldu.

Öncesinde eşi benzeri olmayan 13 Haziran sabahı saldırılarına İran’ın da karşılık vermesiyle yeni bir dönem pek çok soru işaretiyle birlikte başlamış oldu.

Pimi çeken Netanyahu’nun yol haritası var mı?

İsrail’deki politik iklim, yıllar boyunca atılamayan hatta hayal edilemeyen birçok adımın peş peşe gelmesini olanaklı kıldı. İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu’nun 7 Ekim sonrasındaki davranış kalıplarını ve reaksiyonlarını göz önünde alırsak önümüzdeki dönemde keskin İsrail politikasının devam edeceğine ikna olabiliriz.

Netanyahu yönetiminin direktifiyle Gazze’de soykırım girişimi başladı, yıllar içerisinde geliştirilen casusluk faaliyetlerinin de katkısıyla Lübnan’daki Hizbullah ciddi ölçüde geriletildi, Suriye’de sınır anlaşması berhava edilerek ilhak edilen alan genişletildi.

Netanyahu’nun 7 Ekim saldırıları nedeniyle sorumluluğu almayı kabul etmemesi, istihbari zafiyet için güvenlik kurumlarını ve hatta kendisinden kısa bir süre görev yapan hükümeti işaret etmesi siyasi mentalitesine dair önemli bir kanıt kabul edilebilir. Time dergisine verdiği söyleşide, “Özür dileyecek misiniz?” sorusuna, “Elbette böyle bir şeyin olmasından dolayı çok üzgünüm. Ve her zaman geriye bakıp, bunu önleyebilecek şeyler yapabilir miydik, diye sorabilirsiniz” cevabını vermişti.[1]

En zor rekabet sahası İran’dı. Aslında Netanyahu yıllar içerisinde İsrail toplumundaki aşırı odaklar tarafından İran’a yönelik söylemsel öfkesini eyleme dönüştürmemesi sebebiyle eleştiri konusu ediliyordu.[2] Ancak 7 Ekim sonrasındaki iklim İran’a saldırılar için beklenen zemini yarattı.

Netanyahu, 2012 yılındaki Birleşmiş Milletler Genel Kurulunda (daha sonra farklı biçimlerde yapacağı üzere) elinde bomba grafiğiyle İran’ın nükleer silah kapasitesine ulaşma hedefine yüzde 70 oranında ulaştığını göstererek uyarılarda bulunmuş, fırsat buldukça elinde tuttuğu karton grafiği zirve zirve dolaştırmıştı.[3]

İsrail tarihinin en uzun süre iktidarda kalan ve en tartışmalı siyasi aktörü Netanyahu, 7 Ekim sonrasında başlattığı Gazze soykırım girişiminde dinî referanslarıyla eylemlerini meşrulaştırma yöntemini seçti. Hakkında yıllardır devam eden yolsuzluk iddialarını ihtiva eden adli soruşturma sürecini akamete uğratmayı başardı ve kırılgan hükümetini aşırı sağa yaslanarak ayakta tuttu.

Bu süre zarfında Netanyahu’nun siyasi dayanıklılığı tek bir argüman üzerine inşa edildi: “İsrail’in güvenliğini sağlayabilecek tek liderin kendisi olduğu”.[4]

Netanyahu yönetiminin bir sonraki adımının ne olacağına ilişkin tahminde bulunurken tüm bu davranış kalıplarının İran’a ya da Gazze’ye yönelik sınır tanımayan politikasını devam ettireceğinin ispatı olduğunu söyleyebiliriz.[5]

Ortadoğu’da tek nükleer güç İsrail mi olacak /olmalı?

İsrail’in, İran’ın üst düzey askerî yönetimini ve nükleer tesisleri hedef alan saldırı silsilesi akıllara Tahran’ın mevcut gücünün ne kadar etkilendiği sorusunu da getiriyor.

İsrail’in askerî brifinglerine göre, açılış salvosu büyük bir başarı olsa da İsrail’in İran’ın nükleer silah geliştirme yeteneğini yok etme hedefine ulaşmak için hâlâ yapılması gereken çok şey var.[6]

Eğer 1960’lı yılların gençlik liderlerinin ya da siyasi aktörlerinin anıları okunacak olursa nükleer silah tartışmalarının ne kadar çok yer kapladığı tespit edilecektir. Dönemin ruhu, yeni filizlenen Soğuk Savaş şartlarında devletlerin bu konudaki artan kapasitelerinin distopik bir geleceğe evrilebileğine işaret ediyordu.

Resmî bilgilere dayanmasa da İsrail’in 1960’lı yıllardan itibaren nükleer kapasiteye sahip olduğu belirtiliyor. 1996 yılında imzaya açılan Nükleer Denemelerin Kapsamlı Yasaklanması Antlaşması (CTBT) dünya üzerinde her yerde her türlü nükleer denemeyi yasaklayarak, yeni nükleer silahların üretilmesini ve mevcut silahların geliştirilmesini önlemeyi amaçladı.[7]  Bu anlaşmayı halihazırda 183 ülke imzaladı ve 164 ülke onayladı. Anlaşmayı onaylamayan ülkeler arasında ABD, Çin, İran, Mısır, İsrail, Hindistan, Pakistan ve Kuzey Kore bulunuyor. Bu ülkelerin hemen hepsinin nükleer yeteneğe sahip olduğunu biliyoruz.

Etik boyutu bir kenara bırakılacak olursa da konu güvenlik mimarisi bağlamında uluslararası siyaset sahasının da her daim gündeminde oldu. Ünlü siyaset bilimci Kenneth Waltz (1924- 2013) yaptığı değerlendirmede, İran’ın nükleer güce sahip olmasının uluslararası ve bölgesel istikrara hizmet edecek bir konjonktür yaratacağını savunan ekolün başat isimlerindendi.[8]

İsrail geçmiş yıllarda nükleer kapasite konusunda adım atmak isteyen çevre ülkelerin tesislerini de bombalamaktan kaçınmadı. Önce Irak’taki Osirak Nükleer Tesisleri’ne 7 Haziran 1981’de hava saldırısı düzenlendi.[9] 2007’de Suriye’nin nükleer tesislerini vuran İsrail’in bölgede tahkim ettiği tekeli sürdürmekte kararlı olduğu söylenebilir.

Ortadoğu’nun ayrık otları: Arap olmayan milletler

Ortadoğu konusunda yakın gelecekte gerçekleşmesi öngörülen değişimleri ele alırken mevcut durum öncesindeki gelişmeleri de göz önünde bulundurmak daha derin bir perspektif kazandıracaktır.

İsrail’in 1948’de kurulmasıyla birlikte bölgesel ittifak arayışları da su yüzüne çıktı. Birçok dönemsel faktör bu arayışın formülasyonunun dinamiklerini oluşturdu. Yüzyıllara dayanan Arap-Yahudi çekişmesinin doğal etkisiyle Batı ülkelerinin desteğiyle kurulan İsrail’in potansiyel ittifak unsurları İran, Türkiye ve bölgedeki Kürt halkları oldu.

Buna göre İsrail’in kurulduğu dönemdeki Soğuk Savaş şartlarında yükselen Pan- Arabism akımının lokomotifliğini dönemin Mısır Cumhurbaşkanı Cemal Abdülnasır üstlenmişti. Batı blokunun parçası sayılan İsrail için Sovyetler Birliği’ni ittifak alanı olarak seçen ve Baas siyasi ideolojisi çizgisinde mevzilenen Arap ülkelerine karşı denge unsuru olarak ortaya çıkan ülkeler Türkiye ve İran olmuştu. Öyle ki Şah Rıza Pehlevi döneminde (1941-1979) ivme kazanan ilişkilerde istihbarat yetkililerin eğitimi konusunda İsrail (MOSSAD), İran’a (SAVAK) her iki ülkede de tatbik edilen derslerle destek vermişti.[10]

Çok boyutlu ilişkileri söylemsel olarak kesintiye uğratan gelişme İran İslam Devrimi oldu. Ancak tüm ideolojik söylemini ve propagandasını ABD-İsrail karşıtlığı üzerine inşa eden teokratik İran rejimi, yönetime gelir gelmez Saddam Hüseyin’in saldırgan tutumuyla başlayan savaş gerçeğiyle yüzleşti (1980-1988). İran, Batı-ABD-İsrail blokuna olan düşmanca söylemlerine rağmen dönem içinde ikili bir strateji izlemek zorunda kaldı. Bazı hadiselerde danışıklı dövüş çerçevesinde değerlendirilecek bu ikircikli tutum bugünden bakınca tutarsızlıkla adlandırılacak yaklaşımlara yol açtı. O kadar ki ABD’deki İsrail düşünce kuruluşları, o dönemde ABD’li yetkililerin İran’ın sert söylemlerini dikkate almamaları gerektiğine işaret etmişti. (Ki Kasım 1986’da ortaya çıkan İran – Kontra skandalı da ABD yönetiminin İran’a silah sattığını ortaya çıkarmıştı.)

Bölge uzmanı yazar Trita Parsi’nin Tehlikeli/ Hain İttifak (Treacherous Alliance) kitabının ismi de İran ve İsrail arasındaki dikotomiye güzel referans verir. Kitapta tarihsel kesitler boyunca İran-İsrail ilişkinin söylemsel analizin ötesinde nasıl bir ilişki biçimine sahip olduğu formüle edilir. Bu yaklaşım bölge uzmanları tarafından da sahiplenilen bir çerçevedir.

Yıllar geçtikçe dış politika anlayışları kesişen ABD-İsrail ittifakı ile İran rejimi arasındaki makasın daha da açılmasında kerteriz noktası 1990’lı yıllar oldu, o dönemden itibaren siyasi ton günümüze yakın bir seviyeye zamanla evrildi. Oluşan düşman dinamiğinin İsrail yönetimi ve İran rejimi tarafından iç kamuoylarında amaçları doğrultusunda manipüle edildiğini de not düşmek gerekir.

Çapraz ateşte gelecek projeksiyonları

İsrail-İran arasındaki füze savaşında hava sahaları ihlal edilen ülkelerin durumu başka bir yazı konusu ama sürecin nereye evrileceğini kestirmek kolay değil. Ancak tarihsel kesiti ve bölgesel denklemi göz önüne alırsak İsrail, ABD’nin desteğiyle bulduğu imkanları fırsata çevirmek için düğmeye basmış gözüküyor.

İç ve dış kamuoyundaki baskılara rağmen Gazze’deki soykırım girişimine devam eden, anlaşmaları ihlal eden Netanyahu yönetiminin diplomatik opsiyonları tamamen manivela olarak kullanarak İran rejimini ve nükleer tesislerini yok etmek için durmayacağı en genel kabul gören okuma olacaktır.

Suriye’de rejimin değiştiği 8 Aralık 2024 tarihi sonrasındaki gelişmelerle birlikte Türkiye-İsrail ihtilafı da su yüzüne çıkmıştı. Suriye topraklarında olası bir çatışmayı önlemek için Türk ve İsrailli yetkililerin görüşme trafiğine Azerbaycan ev sahipliği yapmış, toprak bütünlüğü sağlanmış Suriye projeksiyonunu Türkiye kırmızı çizgi olarak belirlemişti.[11]

İsrail ile İran çatışmasının yansımaları terör örgütü PKK’nın İran ve Suriye’deki uzantılarını içerecek bir olay akışına sebep olacağı için tüm bu süreçte masada diplomatik olarak aktif bir Türkiye de olacaktır. Burada İran etkisinden arındırılmış bir Irak, hem Türkiye hem de Irak Kürt Bölgesel Yönetimi için ideal senaryoyu oluşturur.

Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Fikir Turu’nun editöryel politikasını yansıtmayabilir.

Bu yazı ilk kez 16 Haziran 2025’te yayımlanmıştır.

[1] https://time.com/7008717/benjamin-netanyahu-interview/

[2] https://www.haaretz.com/israel-news/2025-06-14/ty-article/.premium/tel-aviv-vs-tehran-this-is-netanyahus-war-but-he-wont-decide-its-outcome/00000197-6eb0-da11-a797-eef0d7990000

[3] https://www.theguardian.com/world/2012/sep/27/binyamin-netanyahu-iran-nuclear-programme

[4] https://time.com/7008717/benjamin-netanyahu-interview/

[5] https://www.gov.il/en/pages/spoke-iran121124

[6] https://www.haaretz.com/israel-news/2025-06-13/ty-article/.premium/israel-strikes-iran-three-critical-questions-that-will-determine-what-comes-next/00000197-68ae-dee7-a1df-79eec3760000

[7] https://www.mfa.gov.tr/nukleer-denemelerin-kapsamli-yasaklanmasi-antlasmasi-orgutu.tr.mfa#:~:text=1996%20y%C4%B1l%C4%B1nda%20imzaya%20a%C3%A7%C4%B1lan%20N%C3%BCkleer,imzalam%C4%B1%C5%9F%20ve%20164%20%C3%BClke%20onaylam%C4%B1%C5%9Ft%C4%B1r.

[8] https://www.acsu.buffalo.edu/~fczagare/PSC%20504/Waltz.pdf

[9] https://www.jpost.com/israel-news/article-857607.

[10] Treacherous Allıance, Yale University Press,sf.26

[11] https://www.nytimes.com/2025/04/10/world/middleeast/syria-turkey-israel-talks.html

Emre Karaca
Emre Karaca
Emre Karaca- Gazeteci. Habertürk TV'de Muhabir olarak çalışıyor. Öncesinde de Anadolu Ajansı'nda 4 yıl dış haber muhabiri olarak çalıştı. Sonrasında Haber Global TV'de 2 sene siyaset-dış haber odaklı televizyon muhabirliği yaptı. Genel ekseni dış politika olan haberler- röportajlar yapıyor, makaleler yazıyor. Marmara Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler bölümü mezunu. Exeter Üniversitesi'nde "Politics and International Relations of the Middle East" bölümünde master yaptı. Tezinde, İsrail’deki siyasi partilerin Filistin meselesine bakışlarındaki farklı perspektifleri ele aldı.

YORUMLAR

Subscribe
Bildir
guest

0 Yorum
Eskiler
En Yeniler Beğenilenler
Inline Feedbacks
View all comments

Son Eklenenler

İsrail-İran Savaşı: Ortadoğu’nun “Kırmızı Pazartesi” günü

İsrail ve İran arasındaki düşmanca söylemler nasıl savaşa dönüştü? Netanyahu’nun bugüne kadarki tutumu bundan sonrası için ne söylüyor? Savaş nereye varabilir? Bölgedeki Arap olmayan unsurların geleceğinde ne var? Emre Karaca yazdı.

“Koreş (Kiros) isimli bir adam Babil’i fethedecek ve Yahudileri serbest bırakacak.” (İşaya 44:28; 45:1/Eski Ahit)

Bugünden bakınca, milattan önce altıncı yüzyılda, 70 yıllık Babil sürgününün ardından Pers Kralı Kiros’un Yahudilere yeniden Kudüs’e dönme imkânı ve büyük tapınaklarını yeniden inşa etme izin vermesi epey ironik bir tabloyu gözler önüne seriyor. Zira, o günkü topluluklarının bugünkü temsilcileri olan İran ve İsrail devletleri, 1979 İran Devrimi sonrası serencamda tüm söylemsel retoriklerini birbirlerine karşı kurguladılar. En nihayetinde de Tel Aviv yönetimi, yıllardan beri beklenen İsrail-İran savaşını başlattı.

7 Ekim 2023’deki El Aksa Tufanı kırılmasına dek İran bölgedeki vekalet güçleriyle, İsrail nokta operasyonlarla İranlı bilim adamları/aktörleri hedef alarak kendi yöntemleriyle ihtilaflarını sürdürüyordu.

Ancak artık Pandora’nın kutusu açıldı, yıllardır beklenen “Kırmızı Pazartesi” anı sonunda yaşandı. İran’daki teokratik otokrasiyle, İsrail’deki Yahudiler için demokratik ama bölge için zulüm makinasının çatışmasında kırılma yaşanması mukadderdi. İlk adımı atan İsrail oldu.

Öncesinde eşi benzeri olmayan 13 Haziran sabahı saldırılarına İran’ın da karşılık vermesiyle yeni bir dönem pek çok soru işaretiyle birlikte başlamış oldu.

Pimi çeken Netanyahu’nun yol haritası var mı?

İsrail’deki politik iklim, yıllar boyunca atılamayan hatta hayal edilemeyen birçok adımın peş peşe gelmesini olanaklı kıldı. İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu’nun 7 Ekim sonrasındaki davranış kalıplarını ve reaksiyonlarını göz önünde alırsak önümüzdeki dönemde keskin İsrail politikasının devam edeceğine ikna olabiliriz.

Netanyahu yönetiminin direktifiyle Gazze’de soykırım girişimi başladı, yıllar içerisinde geliştirilen casusluk faaliyetlerinin de katkısıyla Lübnan’daki Hizbullah ciddi ölçüde geriletildi, Suriye’de sınır anlaşması berhava edilerek ilhak edilen alan genişletildi.

Netanyahu’nun 7 Ekim saldırıları nedeniyle sorumluluğu almayı kabul etmemesi, istihbari zafiyet için güvenlik kurumlarını ve hatta kendisinden kısa bir süre görev yapan hükümeti işaret etmesi siyasi mentalitesine dair önemli bir kanıt kabul edilebilir. Time dergisine verdiği söyleşide, “Özür dileyecek misiniz?” sorusuna, “Elbette böyle bir şeyin olmasından dolayı çok üzgünüm. Ve her zaman geriye bakıp, bunu önleyebilecek şeyler yapabilir miydik, diye sorabilirsiniz” cevabını vermişti.[1]

En zor rekabet sahası İran’dı. Aslında Netanyahu yıllar içerisinde İsrail toplumundaki aşırı odaklar tarafından İran’a yönelik söylemsel öfkesini eyleme dönüştürmemesi sebebiyle eleştiri konusu ediliyordu.[2] Ancak 7 Ekim sonrasındaki iklim İran’a saldırılar için beklenen zemini yarattı.

Netanyahu, 2012 yılındaki Birleşmiş Milletler Genel Kurulunda (daha sonra farklı biçimlerde yapacağı üzere) elinde bomba grafiğiyle İran’ın nükleer silah kapasitesine ulaşma hedefine yüzde 70 oranında ulaştığını göstererek uyarılarda bulunmuş, fırsat buldukça elinde tuttuğu karton grafiği zirve zirve dolaştırmıştı.[3]

İsrail tarihinin en uzun süre iktidarda kalan ve en tartışmalı siyasi aktörü Netanyahu, 7 Ekim sonrasında başlattığı Gazze soykırım girişiminde dinî referanslarıyla eylemlerini meşrulaştırma yöntemini seçti. Hakkında yıllardır devam eden yolsuzluk iddialarını ihtiva eden adli soruşturma sürecini akamete uğratmayı başardı ve kırılgan hükümetini aşırı sağa yaslanarak ayakta tuttu.

Bu süre zarfında Netanyahu’nun siyasi dayanıklılığı tek bir argüman üzerine inşa edildi: “İsrail’in güvenliğini sağlayabilecek tek liderin kendisi olduğu”.[4]

Netanyahu yönetiminin bir sonraki adımının ne olacağına ilişkin tahminde bulunurken tüm bu davranış kalıplarının İran’a ya da Gazze’ye yönelik sınır tanımayan politikasını devam ettireceğinin ispatı olduğunu söyleyebiliriz.[5]

Ortadoğu’da tek nükleer güç İsrail mi olacak /olmalı?

İsrail’in, İran’ın üst düzey askerî yönetimini ve nükleer tesisleri hedef alan saldırı silsilesi akıllara Tahran’ın mevcut gücünün ne kadar etkilendiği sorusunu da getiriyor.

İsrail’in askerî brifinglerine göre, açılış salvosu büyük bir başarı olsa da İsrail’in İran’ın nükleer silah geliştirme yeteneğini yok etme hedefine ulaşmak için hâlâ yapılması gereken çok şey var.[6]

Eğer 1960’lı yılların gençlik liderlerinin ya da siyasi aktörlerinin anıları okunacak olursa nükleer silah tartışmalarının ne kadar çok yer kapladığı tespit edilecektir. Dönemin ruhu, yeni filizlenen Soğuk Savaş şartlarında devletlerin bu konudaki artan kapasitelerinin distopik bir geleceğe evrilebileğine işaret ediyordu.

Resmî bilgilere dayanmasa da İsrail’in 1960’lı yıllardan itibaren nükleer kapasiteye sahip olduğu belirtiliyor. 1996 yılında imzaya açılan Nükleer Denemelerin Kapsamlı Yasaklanması Antlaşması (CTBT) dünya üzerinde her yerde her türlü nükleer denemeyi yasaklayarak, yeni nükleer silahların üretilmesini ve mevcut silahların geliştirilmesini önlemeyi amaçladı.[7]  Bu anlaşmayı halihazırda 183 ülke imzaladı ve 164 ülke onayladı. Anlaşmayı onaylamayan ülkeler arasında ABD, Çin, İran, Mısır, İsrail, Hindistan, Pakistan ve Kuzey Kore bulunuyor. Bu ülkelerin hemen hepsinin nükleer yeteneğe sahip olduğunu biliyoruz.

Etik boyutu bir kenara bırakılacak olursa da konu güvenlik mimarisi bağlamında uluslararası siyaset sahasının da her daim gündeminde oldu. Ünlü siyaset bilimci Kenneth Waltz (1924- 2013) yaptığı değerlendirmede, İran’ın nükleer güce sahip olmasının uluslararası ve bölgesel istikrara hizmet edecek bir konjonktür yaratacağını savunan ekolün başat isimlerindendi.[8]

İsrail geçmiş yıllarda nükleer kapasite konusunda adım atmak isteyen çevre ülkelerin tesislerini de bombalamaktan kaçınmadı. Önce Irak’taki Osirak Nükleer Tesisleri’ne 7 Haziran 1981’de hava saldırısı düzenlendi.[9] 2007’de Suriye’nin nükleer tesislerini vuran İsrail’in bölgede tahkim ettiği tekeli sürdürmekte kararlı olduğu söylenebilir.

Ortadoğu’nun ayrık otları: Arap olmayan milletler

Ortadoğu konusunda yakın gelecekte gerçekleşmesi öngörülen değişimleri ele alırken mevcut durum öncesindeki gelişmeleri de göz önünde bulundurmak daha derin bir perspektif kazandıracaktır.

İsrail’in 1948’de kurulmasıyla birlikte bölgesel ittifak arayışları da su yüzüne çıktı. Birçok dönemsel faktör bu arayışın formülasyonunun dinamiklerini oluşturdu. Yüzyıllara dayanan Arap-Yahudi çekişmesinin doğal etkisiyle Batı ülkelerinin desteğiyle kurulan İsrail’in potansiyel ittifak unsurları İran, Türkiye ve bölgedeki Kürt halkları oldu.

Buna göre İsrail’in kurulduğu dönemdeki Soğuk Savaş şartlarında yükselen Pan- Arabism akımının lokomotifliğini dönemin Mısır Cumhurbaşkanı Cemal Abdülnasır üstlenmişti. Batı blokunun parçası sayılan İsrail için Sovyetler Birliği’ni ittifak alanı olarak seçen ve Baas siyasi ideolojisi çizgisinde mevzilenen Arap ülkelerine karşı denge unsuru olarak ortaya çıkan ülkeler Türkiye ve İran olmuştu. Öyle ki Şah Rıza Pehlevi döneminde (1941-1979) ivme kazanan ilişkilerde istihbarat yetkililerin eğitimi konusunda İsrail (MOSSAD), İran’a (SAVAK) her iki ülkede de tatbik edilen derslerle destek vermişti.[10]

Çok boyutlu ilişkileri söylemsel olarak kesintiye uğratan gelişme İran İslam Devrimi oldu. Ancak tüm ideolojik söylemini ve propagandasını ABD-İsrail karşıtlığı üzerine inşa eden teokratik İran rejimi, yönetime gelir gelmez Saddam Hüseyin’in saldırgan tutumuyla başlayan savaş gerçeğiyle yüzleşti (1980-1988). İran, Batı-ABD-İsrail blokuna olan düşmanca söylemlerine rağmen dönem içinde ikili bir strateji izlemek zorunda kaldı. Bazı hadiselerde danışıklı dövüş çerçevesinde değerlendirilecek bu ikircikli tutum bugünden bakınca tutarsızlıkla adlandırılacak yaklaşımlara yol açtı. O kadar ki ABD’deki İsrail düşünce kuruluşları, o dönemde ABD’li yetkililerin İran’ın sert söylemlerini dikkate almamaları gerektiğine işaret etmişti. (Ki Kasım 1986’da ortaya çıkan İran – Kontra skandalı da ABD yönetiminin İran’a silah sattığını ortaya çıkarmıştı.)

Bölge uzmanı yazar Trita Parsi’nin Tehlikeli/ Hain İttifak (Treacherous Alliance) kitabının ismi de İran ve İsrail arasındaki dikotomiye güzel referans verir. Kitapta tarihsel kesitler boyunca İran-İsrail ilişkinin söylemsel analizin ötesinde nasıl bir ilişki biçimine sahip olduğu formüle edilir. Bu yaklaşım bölge uzmanları tarafından da sahiplenilen bir çerçevedir.

Yıllar geçtikçe dış politika anlayışları kesişen ABD-İsrail ittifakı ile İran rejimi arasındaki makasın daha da açılmasında kerteriz noktası 1990’lı yıllar oldu, o dönemden itibaren siyasi ton günümüze yakın bir seviyeye zamanla evrildi. Oluşan düşman dinamiğinin İsrail yönetimi ve İran rejimi tarafından iç kamuoylarında amaçları doğrultusunda manipüle edildiğini de not düşmek gerekir.

Çapraz ateşte gelecek projeksiyonları

İsrail-İran arasındaki füze savaşında hava sahaları ihlal edilen ülkelerin durumu başka bir yazı konusu ama sürecin nereye evrileceğini kestirmek kolay değil. Ancak tarihsel kesiti ve bölgesel denklemi göz önüne alırsak İsrail, ABD’nin desteğiyle bulduğu imkanları fırsata çevirmek için düğmeye basmış gözüküyor.

İç ve dış kamuoyundaki baskılara rağmen Gazze’deki soykırım girişimine devam eden, anlaşmaları ihlal eden Netanyahu yönetiminin diplomatik opsiyonları tamamen manivela olarak kullanarak İran rejimini ve nükleer tesislerini yok etmek için durmayacağı en genel kabul gören okuma olacaktır.

Suriye’de rejimin değiştiği 8 Aralık 2024 tarihi sonrasındaki gelişmelerle birlikte Türkiye-İsrail ihtilafı da su yüzüne çıkmıştı. Suriye topraklarında olası bir çatışmayı önlemek için Türk ve İsrailli yetkililerin görüşme trafiğine Azerbaycan ev sahipliği yapmış, toprak bütünlüğü sağlanmış Suriye projeksiyonunu Türkiye kırmızı çizgi olarak belirlemişti.[11]

İsrail ile İran çatışmasının yansımaları terör örgütü PKK’nın İran ve Suriye’deki uzantılarını içerecek bir olay akışına sebep olacağı için tüm bu süreçte masada diplomatik olarak aktif bir Türkiye de olacaktır. Burada İran etkisinden arındırılmış bir Irak, hem Türkiye hem de Irak Kürt Bölgesel Yönetimi için ideal senaryoyu oluşturur.

Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Fikir Turu’nun editöryel politikasını yansıtmayabilir.

Bu yazı ilk kez 16 Haziran 2025’te yayımlanmıştır.

[1] https://time.com/7008717/benjamin-netanyahu-interview/

[2] https://www.haaretz.com/israel-news/2025-06-14/ty-article/.premium/tel-aviv-vs-tehran-this-is-netanyahus-war-but-he-wont-decide-its-outcome/00000197-6eb0-da11-a797-eef0d7990000

[3] https://www.theguardian.com/world/2012/sep/27/binyamin-netanyahu-iran-nuclear-programme

[4] https://time.com/7008717/benjamin-netanyahu-interview/

[5] https://www.gov.il/en/pages/spoke-iran121124

[6] https://www.haaretz.com/israel-news/2025-06-13/ty-article/.premium/israel-strikes-iran-three-critical-questions-that-will-determine-what-comes-next/00000197-68ae-dee7-a1df-79eec3760000

[7] https://www.mfa.gov.tr/nukleer-denemelerin-kapsamli-yasaklanmasi-antlasmasi-orgutu.tr.mfa#:~:text=1996%20y%C4%B1l%C4%B1nda%20imzaya%20a%C3%A7%C4%B1lan%20N%C3%BCkleer,imzalam%C4%B1%C5%9F%20ve%20164%20%C3%BClke%20onaylam%C4%B1%C5%9Ft%C4%B1r.

[8] https://www.acsu.buffalo.edu/~fczagare/PSC%20504/Waltz.pdf

[9] https://www.jpost.com/israel-news/article-857607.

[10] Treacherous Allıance, Yale University Press,sf.26

[11] https://www.nytimes.com/2025/04/10/world/middleeast/syria-turkey-israel-talks.html

Emre Karaca
Emre Karaca
Emre Karaca- Gazeteci. Habertürk TV'de Muhabir olarak çalışıyor. Öncesinde de Anadolu Ajansı'nda 4 yıl dış haber muhabiri olarak çalıştı. Sonrasında Haber Global TV'de 2 sene siyaset-dış haber odaklı televizyon muhabirliği yaptı. Genel ekseni dış politika olan haberler- röportajlar yapıyor, makaleler yazıyor. Marmara Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler bölümü mezunu. Exeter Üniversitesi'nde "Politics and International Relations of the Middle East" bölümünde master yaptı. Tezinde, İsrail’deki siyasi partilerin Filistin meselesine bakışlarındaki farklı perspektifleri ele aldı.

YORUMLAR

Subscribe
Bildir
guest

0 Yorum
Eskiler
En Yeniler Beğenilenler
Inline Feedbacks
View all comments

Son Eklenenler

0
Would love your thoughts, please comment.x