Kazakistan protestoları: Buzdağının görünen kısmı

Kazakistan’daki protestoların nedeni ne? Ülkedeki klan sistemi nasıl çalışıyor? Gösterilerin arkasındaki ‘dış güçler’ kim olabilir? Protestolar hangi gerçekleri gün yüzüne çıkardı? Bölge ve küresel dengeler nasıl etkilenecek? Bundan sonra ne olacak? Prof. Dr. İlyas Kemaloğlu yazdı.

2021 yılında Orta Asya’daki Türk cumhuriyetleri, diğer eski Sovyet cumhuriyetleri ile birlikte bağımsızlıklarının 30. yılını kutladılar. 2020’de Azerbaycan’ın işgal altındaki topraklarının büyük bir kısmını kurtarması, 2021’de ise Türk Devletleri Teşkilatı’nın kurulması (Türk Dili Konuşan Ülkeler İşbirliği Konseyi’nin adının değiştirilmesi) yalnızca Türk coğrafyasında değil, tüm dünyada yakından takip edilen önemli gelişmeler oldu. Ancak 2022 yılının ilk günlerinde Kazakistan Cumhuriyeti’nde protesto gösterileri başladı.

Kazakistan’ın başarısı

Kazakistan geçtiğimiz 30 yılda gerek iç siyaset gerekse de ekonomik gelişim açısından özellikle de diğer cumhuriyetlerle kıyasla başarılı bir siyaset izlemişti. Kırgızistan renkli devrimler ve siyasi istikrarsızlıkla uğraştı. Türkmenistan ve Özbekistan kendilerini dış dünyadan soyutladılar. Azerbaycan işgal altındaki topraklarını kurtarmak için çabaladı. Tacikistan iç savaş yaşadı. Ukrayna ve Gürcistan ise toprak kaybına dahi uğradılar.

Kazakistan’da ayrılıkçı bölgelerin olmaması, ülkenin yer altı zenginliklerine sahip olması, enerji kaynaklardan elde edilen gelirler sayesinde teknoloji, bilim ve kültür alanlarına yatırımın yapılması, binlerce gencin yurtdışına gönderilmesi vb. faktörler, ülkenin geçtiğimiz 30 yılda bölgenin lideri hâline gelmesini sağladı.

Kazakistan, Türk cumhuriyetleri arasında işbirliğinin geliştirilmesi konusunda öncül rol oynadığı gibi dış politikada da Rusya, Çin ve Batı arasında denge siyasetini izlemeyi başardı. Hatta Kazakistan’ın ilk Cumhurbaşkanı Nursultan Nazarbayev, Türk dünyasının aksakalı olarak kabul edildiği gibi genel olarak eski Sovyet coğrafyasındaki sorunların çözümünde de hep arabulucu rolü üstlendi. Dolayısıyla tüm bu açılardan bakıldığında Kazakistan’da yaşanan bu gelişmeler bir bakıma şaşırtıcı görülebilir.

Kazakistan’da klan sistemi

Diğer taraftan Kazakistan’da da hiçbir sorunun olmadığı söylenemez. En başta Kazakistan’da hâlâ klan sisteminin önemli rol oynadığını belirtmek gerek.

15. yüzyılın ortasında kurulan ve çok sayıda farklı boydan oluşan Kazak Hanlığı, zamanla coğrafî olarak üç cüze ayrıldı (küçük, orta, ulu). Bu yapılandırma ilginç bir şekilde günümüzde de varlığını sürdürüyor. İlk Cumhurbaşkanı Nazarbayev de şimdiki cumhurbaşkanı Kasım Cömert Tokayev de Büyük Cüz’ün temsilcileri. Nazarbayev döneminde hem orta hem de küçük cüzler, etkilerini kaybettiler.

Bir boya ve bir cüze mensubiyet, kadrolaşma ve yükselme gibi süreçlerde de dikkat edilen konulardan biri. Dolayısıyla ülke içerisinde özellikle 1991’den itibaren cüz ve bunları oluşturan farklı boylar arasında dışarıya pek yansımayan bir mücadele devam ediyor. Nazarbayev döneminde bu rekabet kontrol altında tutulabildiyse de, gelişmelerin de gösterildiği gibi, son yıllarda yeniden ivme kazandı.

Rus nüfus etkisi

Kazakistan Devleti açısından bir başka önemli sorun da Sovyetlerden kendilerine kalan miras, “Rus nüfus”.

Çarlık Rusyası ve Sovyetler Birliği döneminde çok sayıda Rus cumhuriyete yerleştirildiği gibi Kazakistan toprakları, özellikle SSCB döneminde sürgün yeri olarak da kullanıldı. Dolayısıyla SSCB yıkıldığında Kazakistan’da önemli oranda Rus nüfusu kaldı. İşin ilginç tarafı, geçtiğimiz 30 yılda diğer cumhuriyetlerdeki Rusların büyük bir kısmı Rusya’ya göç etse de Kazakistan’daki Rus nüfus azalarak da olsa varlığını devam ettirdi. Bugün cumhuriyetin nüfusunun yaklaşık yüzde 20’sini oluşturuyorlar. Bu husus, Kazakistan’ın gerek dış siyasetinde gerekse de iç siyasetinde çok daha temkinli ve sınırlı bir siyaset izlemesine neden oluyor.

Başka bir sorunlu alan da ülkenin demokratikleşme konusunda yeterince mesafe kat edememesi. Ciddi bir muhalefetin ve basın yayın özgürlüğünün olmaması, iktidarın 1999’da Rusya’da uygulanan Yeltsin-Putin örneğinde olduğu gibi devredilmesi, ülke zenginliğinin belirli çevreler arasında paylaştırılmış olması, ülke enerji kaynakları açısından zengin bir ülke olmasına rağmen halkın refahının (belli başlı şehirler dışında) istenilen düzeyde olmaması, Almatı ve Nursultan gibi büyük şehirlerle Kazakistan’ın geri kalan kısmı arasında ekonomik açıdan büyük farkın olması gibi diğer bazı büyük sorunlar da var.

Nitekim Kazakistan’da protestoların başlaması da tüm bu sorunlarla bağlantılı. Janaözen şehrinde akaryakıta yapılan zam dolayısıyla başlayan protestolar, hızlıca tüm ülkeye yayıldığı gibi halkın dile getirdiği memnuniyetsizlik konuları da arttı, protestocular hükümetin istifası dâhil olmak üzere siyasi taleplerde de bulunmaya başladılar. Diğer bir deyişle yıllardır biriken tepkileri de ortaya koymuş oldular.

Yukarıda sözü edilen Kazakistan eliti (klanları) arasındaki mücadele çerçevesinde tarafların protesto gösterilerini kendi çıkarları doğrultusunda kullanmaya çalışmaları da protestoların hızla yayılmasına neden oldu ve iktidar mücadelesine de ivme kazandırdı. Neticede Kazakistan Cumhurbaşkanı Kasım Tokayev, Kolektif Güvenlik Anlaşması Örgütü’nden (KGAÖ) protestoların bastırılması için yardım talep etmek zorunda kaldı.

Dış güçler kim?

KGAÖ’den yardım istenmesi, Kazakistan yetkililerinin de aslında hem hazırlıksız yakalandığını hem de askerî alanda yetersiz kaldığını göstermiş oldu. Yine Kazakistan yetkilileri, bu olayların arkasında dış güçlerin olduğunu, olaya karışanların da terörist olduğunu ilan ettiler.

Diğer taraftan protestoların arkasındaki “dış güç”ün kim olduğu da tam anlaşılmış değil. Bu güç, Rusya için yeni bir cephe açmak isteyen ABD mi, bölgede iyice etkisini artırmak isteyen Çin mi, yoksa 30 yıldır gözünün Kazakistan’ın kuzeyinde olduğu söylenen Rusya mı?

Şüphesiz Kazakistan’daki protestolardan yararlanmak isteyen dış güçler mevcuttur. Ancak protestoların asıl sebebini dış güçlerin müdahalesi olarak nitelendirmek, Kazakistan’ın hiçbir sorununu çözmeyeceği gibi geleceği açısından da zarar verici bir tutum.

Nazarbayev kültünün sonu

Cumhurbaşkanı Kasım Cömert Tokayev’in olağanüstü hâl ilan etmesi ve ardından Kolektif Güvenlik Anlaşması Örgütü’nün “barış gücü”nü göndermesiyle ülkede düzen yeniden sağlanacağına benziyor. Kazakistan’daki gelişmelerle ilgili sebep-sonuç ilişkisi çerçevesinde daha doğru değerlendirmeler sonraki tarihlerde yapılacaktır. Ancak şimdiden bazı sonuçlara varmak mümkün.

En başta Kazakistan, prestij kaybına uğradı. Siyasi istikrar ve ekonomik gelişim açısından bölgede lider ve örnek olarak kabul edilen ülkede önemli sorunların mevcut olduğu görüldü. Kazakistan’ın askerî alanda da yetersiz, iç meseleyi dışarıdan destek almadan çözemeyeceği ortaya çıktı. Yıllardır bahsedilen muhtemel bir dış müdahale olayı gerçekleştiği takdirde demek ki Kazakistan’ın karşı koyma ihtimali yoktur.

Protestolar sırasında Nazarbayev anıtının protestocular tarafından yıkılması, Nazarbayev kültünün de sona erdiğinin bir göstergesi oldu. Halk kitleleri, ülkenin Nazarbayev’in ülke açısından yaptığı hizmetleri takdir etse de ülkenin iktidardaki aileler arasında adeta paylaştırılmış olmasından rahatsız. Nazarbayev’in kendisinin de büyük bir prestij kaybına uğradığını söylemek mümkün. Gösteriler sırasında nerede olduğu belli olmadığı gibi herhangi bir açıklama da yapmadı. Ancak protestoların başlamasından 5 gün sonra halktan Tokayev’e destek vermesini istedi. Tokayev’in, Nazarbayev’de olan Güvenlik Konseyi başkanlığı yetkililerini kendine alması da Nazarbayev döneminin böylece sona erdiği anlamına geliyor.

Kimi uzmanlara göre bu gelişmeler, “devrim denemesi içerisinde devrim”. Nazarbayev’in kendi prestijinin korunması için aslında başkanlık koltuğunu devrettiği andan ülke yönetiminden tamamen çekilmesi, ülke başkentinin Nursultan olarak değiştirilmesi gibi değişikliklerin yapılmasına da müsaade etmemesi gerekiyordu.

Bundan sonra ne olacak?

Tokayev’in yaşanan gelişmeler karşısında çok sert bir tutum sergilemesi (örneğin güvenlik güçlerine göstericilere uyarı yapmadan ateş etme emrini vermesi), Tokayev’in bundan sonraki süreçteki işini hem iç politikada hem de dış politikada zorlaştıracaktır.

Kazakistan halkının gözünde Tokayev da büyük bir prestij kaybına uğradı. Bundan sonra iktidarını devam ettirmek için iç siyasette daha sert bir siyaset izleyeceğini tahmin edebiliriz. Hem bu husus hem de KGÖA barış gücünün Kazakistan’a girmesi, Kazakistan’ın Batı ile münasebetlerini de olumsuz etkileyecek. Bugüne kadar denge siyaseti izleyen Kazakistan’ın bundan sonra bu dengeyi devam ettirmesi pek mümkün görülmüyor. Kaldı ki, “dış müdahaleden” bahsedildiğine ve bu dış güç ile mücadelede Rusya başkanlığındaki KGÖA barış gücü davet edildiğine göre ‘dış güç’ derken Batı kastediliyor.

KGÖA, kuruluşundan itibaren kendisi açısından belki de ilk kez bu kadar önemli bir görev üstlenmiş oldu. Rusya bölgede kendi etkisini korumak için ekonomi alanında Avrasya Ekonomi Birliği’ni, askerî alanda ise KGAÖ’nü kullanıyor. Bağımsız Devletler Topluluğu’nun gittikçe etkisini kaybettiği, hatta KGAÖ’nün de bölgedeki gelişmeler karşısında pasif kalmakla suçlandığı bir dönemde KGAÖ’nün hızlıca Kazakistan’a çıkartma yapması, örgütün geleceği açısından önemli bir gelişme oldu. Türk Devletleri Teşkilatı için tam tersini söylemek mümkün. Türk Devletleri Teşkilatı, şüphesiz KGAÖ ve benzeri örgütlerden farklı, ondan herhangi bir askerî müdahale de beklenmedi. Ancak teşkilat üyesi ülkeleri resmî açıklamalarda dahi çok geç kaldıkları gibi teşkilata farklı misyonlar yükleyenler de büyük bir hayal kırıklığına uğramış oldular.

Kazakistan’da istikrar sağlandıktan sonra şüphesiz KGAÖ’nün barış gücü askerleri ülkeyi terk edecektir. Yani herhangi bir “işgal” söz konusu değil. Ancak şu da bir gerçek Rusya; Gürcistan, Ukrayna, Suriye, Azerbaycan’dan sonra Orta Asya’da da kendi gücünü göstermiş oldu. Bundan sonra Rusya’nın Kazakistan’a ve Kazakistan’daki Rus nüfusa karşı birtakım imtiyazlar elde etmesi de kuvvetle muhtemel. Yani Rusya, Kafkasya’dan sonra Orta Asya’da da konumunu pekiştirmiş, Kazakistan ile münasebetlerinde elini güçlendirmiş oldu.

Başta ABD olmak üzere Batı ülkeleri, Kazakistan’daki gelişmeleri yakından takip ettiklerini belirttiler. Batı, son yıllarda eski Sovyet coğrafyasındaki gelişmeleri genellikle izlemekle yetiniyor. Diğer taraftan ABD, KGAÖ’nün Kazakistan’a barış gücü göndermesinden rahatsız. Dolayısıyla Kazakistan, önümüzdeki günlerde Rusya ile Batı arasında yeni bir cepheyi oluşturabilir.

Türkiye açısından baktığımızda Ankara, ne olursa olsun kardeş Kazakistan’a yardım ve destek vermeye hazır. Ancak gelişmelerin çok hızlı yaşanması ve KGAÖ barış gücünün ülkeye davet edilmesi, Türkiye’nin hareket alanını sınırlandırdı. Bundan dolayı Türk yetkilileri, gerek Kazakistan gerekse de komşu cumhuriyetlerin yetkilileriyle diplomatik temasları sürdürmekle ve destek açıklamalarında bulunmakla yetindiler. Türkiye’nin Nazarbayev ile tüm yakınlığına ve Nazarbayev’in bundan sonraki süreçte iktidardan tamamen uzaklaştırılacak olmasına rağmen Türkiye-Kazakistan ilişkilerinin yaşanan bu gelişmelerden etkilenmesi beklenmiyor. Ancak Ankara, Türk dünyası ile geliştirilen yakın işbirliği sürecinde birçok projenin de fikir babası olan Nazarbayev gibi önemli bir destekçisini kaybetti.

Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Fikir Turu’nun editöryel politikasını yansıtmayabilir.

Bu yazı ilk kez 10 Ocak 2022’de yayımlanmıştır.

İlyas Kemaloğlu
İlyas Kemaloğlu
Prof. Dr. İlyas Kemaloğlu - 2001’de Marmara Üniversitesi Tarih Bölümü’nde lisansını, 2003’te aynı üniversitede yüksek lisansını, 2008’de Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi’nde doktorasını tamamladı. 2012’de doçent, 2017’de profesör oldu. Rusça, İngilizce, Farsça ve çeşitli Slav ve Türk lehçelerini bilen Kemaloğlu, 2004-2008 yılları arasında Avrasya Stratejik Araştırmalar Merkezi’nde Rusya-Ukrayna Masası’nda görev yaptı. 2009-2012’de Türk Tarih Kurumu’nda çalıştı. 2009-2013 yılları arasında Orta Doğu Stratejik Araştırmaları Merkezi’nde Avrasya Danışmanı olarak görev yaptı. 2013 yılından itibaren MSGSÜ Fen Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü Öğretim Üyesi olarak çalışıyor. 2013 ve 2018 yıllarında TC Başbakanlık Atatürk, Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Türk Tarih Kurumu Bilim Kurulu’na aslî üye seçildi. Çalışmaları, Rusya tarihi, Türk-Rus münasebetleri ve günümüz Avrasya coğrafyasındaki güncel gelişmeler ile ilgilidir. Telif, çeviri ve edit olmak üzere otuza yakın kitap çalışması yayımlandı.

YORUMLAR

Subscribe
Notify of
guest

2 Yorum
Oldest
Newest Most Voted
Inline Feedbacks
View all comments

Son Eklenenler

Kazakistan protestoları: Buzdağının görünen kısmı

Kazakistan’daki protestoların nedeni ne? Ülkedeki klan sistemi nasıl çalışıyor? Gösterilerin arkasındaki ‘dış güçler’ kim olabilir? Protestolar hangi gerçekleri gün yüzüne çıkardı? Bölge ve küresel dengeler nasıl etkilenecek? Bundan sonra ne olacak? Prof. Dr. İlyas Kemaloğlu yazdı.

2021 yılında Orta Asya’daki Türk cumhuriyetleri, diğer eski Sovyet cumhuriyetleri ile birlikte bağımsızlıklarının 30. yılını kutladılar. 2020’de Azerbaycan’ın işgal altındaki topraklarının büyük bir kısmını kurtarması, 2021’de ise Türk Devletleri Teşkilatı’nın kurulması (Türk Dili Konuşan Ülkeler İşbirliği Konseyi’nin adının değiştirilmesi) yalnızca Türk coğrafyasında değil, tüm dünyada yakından takip edilen önemli gelişmeler oldu. Ancak 2022 yılının ilk günlerinde Kazakistan Cumhuriyeti’nde protesto gösterileri başladı.

Kazakistan’ın başarısı

Kazakistan geçtiğimiz 30 yılda gerek iç siyaset gerekse de ekonomik gelişim açısından özellikle de diğer cumhuriyetlerle kıyasla başarılı bir siyaset izlemişti. Kırgızistan renkli devrimler ve siyasi istikrarsızlıkla uğraştı. Türkmenistan ve Özbekistan kendilerini dış dünyadan soyutladılar. Azerbaycan işgal altındaki topraklarını kurtarmak için çabaladı. Tacikistan iç savaş yaşadı. Ukrayna ve Gürcistan ise toprak kaybına dahi uğradılar.

Kazakistan’da ayrılıkçı bölgelerin olmaması, ülkenin yer altı zenginliklerine sahip olması, enerji kaynaklardan elde edilen gelirler sayesinde teknoloji, bilim ve kültür alanlarına yatırımın yapılması, binlerce gencin yurtdışına gönderilmesi vb. faktörler, ülkenin geçtiğimiz 30 yılda bölgenin lideri hâline gelmesini sağladı.

Kazakistan, Türk cumhuriyetleri arasında işbirliğinin geliştirilmesi konusunda öncül rol oynadığı gibi dış politikada da Rusya, Çin ve Batı arasında denge siyasetini izlemeyi başardı. Hatta Kazakistan’ın ilk Cumhurbaşkanı Nursultan Nazarbayev, Türk dünyasının aksakalı olarak kabul edildiği gibi genel olarak eski Sovyet coğrafyasındaki sorunların çözümünde de hep arabulucu rolü üstlendi. Dolayısıyla tüm bu açılardan bakıldığında Kazakistan’da yaşanan bu gelişmeler bir bakıma şaşırtıcı görülebilir.

Kazakistan’da klan sistemi

Diğer taraftan Kazakistan’da da hiçbir sorunun olmadığı söylenemez. En başta Kazakistan’da hâlâ klan sisteminin önemli rol oynadığını belirtmek gerek.

15. yüzyılın ortasında kurulan ve çok sayıda farklı boydan oluşan Kazak Hanlığı, zamanla coğrafî olarak üç cüze ayrıldı (küçük, orta, ulu). Bu yapılandırma ilginç bir şekilde günümüzde de varlığını sürdürüyor. İlk Cumhurbaşkanı Nazarbayev de şimdiki cumhurbaşkanı Kasım Cömert Tokayev de Büyük Cüz’ün temsilcileri. Nazarbayev döneminde hem orta hem de küçük cüzler, etkilerini kaybettiler.

Bir boya ve bir cüze mensubiyet, kadrolaşma ve yükselme gibi süreçlerde de dikkat edilen konulardan biri. Dolayısıyla ülke içerisinde özellikle 1991’den itibaren cüz ve bunları oluşturan farklı boylar arasında dışarıya pek yansımayan bir mücadele devam ediyor. Nazarbayev döneminde bu rekabet kontrol altında tutulabildiyse de, gelişmelerin de gösterildiği gibi, son yıllarda yeniden ivme kazandı.

Rus nüfus etkisi

Kazakistan Devleti açısından bir başka önemli sorun da Sovyetlerden kendilerine kalan miras, “Rus nüfus”.

Çarlık Rusyası ve Sovyetler Birliği döneminde çok sayıda Rus cumhuriyete yerleştirildiği gibi Kazakistan toprakları, özellikle SSCB döneminde sürgün yeri olarak da kullanıldı. Dolayısıyla SSCB yıkıldığında Kazakistan’da önemli oranda Rus nüfusu kaldı. İşin ilginç tarafı, geçtiğimiz 30 yılda diğer cumhuriyetlerdeki Rusların büyük bir kısmı Rusya’ya göç etse de Kazakistan’daki Rus nüfus azalarak da olsa varlığını devam ettirdi. Bugün cumhuriyetin nüfusunun yaklaşık yüzde 20’sini oluşturuyorlar. Bu husus, Kazakistan’ın gerek dış siyasetinde gerekse de iç siyasetinde çok daha temkinli ve sınırlı bir siyaset izlemesine neden oluyor.

Başka bir sorunlu alan da ülkenin demokratikleşme konusunda yeterince mesafe kat edememesi. Ciddi bir muhalefetin ve basın yayın özgürlüğünün olmaması, iktidarın 1999’da Rusya’da uygulanan Yeltsin-Putin örneğinde olduğu gibi devredilmesi, ülke zenginliğinin belirli çevreler arasında paylaştırılmış olması, ülke enerji kaynakları açısından zengin bir ülke olmasına rağmen halkın refahının (belli başlı şehirler dışında) istenilen düzeyde olmaması, Almatı ve Nursultan gibi büyük şehirlerle Kazakistan’ın geri kalan kısmı arasında ekonomik açıdan büyük farkın olması gibi diğer bazı büyük sorunlar da var.

Nitekim Kazakistan’da protestoların başlaması da tüm bu sorunlarla bağlantılı. Janaözen şehrinde akaryakıta yapılan zam dolayısıyla başlayan protestolar, hızlıca tüm ülkeye yayıldığı gibi halkın dile getirdiği memnuniyetsizlik konuları da arttı, protestocular hükümetin istifası dâhil olmak üzere siyasi taleplerde de bulunmaya başladılar. Diğer bir deyişle yıllardır biriken tepkileri de ortaya koymuş oldular.

Yukarıda sözü edilen Kazakistan eliti (klanları) arasındaki mücadele çerçevesinde tarafların protesto gösterilerini kendi çıkarları doğrultusunda kullanmaya çalışmaları da protestoların hızla yayılmasına neden oldu ve iktidar mücadelesine de ivme kazandırdı. Neticede Kazakistan Cumhurbaşkanı Kasım Tokayev, Kolektif Güvenlik Anlaşması Örgütü’nden (KGAÖ) protestoların bastırılması için yardım talep etmek zorunda kaldı.

Dış güçler kim?

KGAÖ’den yardım istenmesi, Kazakistan yetkililerinin de aslında hem hazırlıksız yakalandığını hem de askerî alanda yetersiz kaldığını göstermiş oldu. Yine Kazakistan yetkilileri, bu olayların arkasında dış güçlerin olduğunu, olaya karışanların da terörist olduğunu ilan ettiler.

Diğer taraftan protestoların arkasındaki “dış güç”ün kim olduğu da tam anlaşılmış değil. Bu güç, Rusya için yeni bir cephe açmak isteyen ABD mi, bölgede iyice etkisini artırmak isteyen Çin mi, yoksa 30 yıldır gözünün Kazakistan’ın kuzeyinde olduğu söylenen Rusya mı?

Şüphesiz Kazakistan’daki protestolardan yararlanmak isteyen dış güçler mevcuttur. Ancak protestoların asıl sebebini dış güçlerin müdahalesi olarak nitelendirmek, Kazakistan’ın hiçbir sorununu çözmeyeceği gibi geleceği açısından da zarar verici bir tutum.

Nazarbayev kültünün sonu

Cumhurbaşkanı Kasım Cömert Tokayev’in olağanüstü hâl ilan etmesi ve ardından Kolektif Güvenlik Anlaşması Örgütü’nün “barış gücü”nü göndermesiyle ülkede düzen yeniden sağlanacağına benziyor. Kazakistan’daki gelişmelerle ilgili sebep-sonuç ilişkisi çerçevesinde daha doğru değerlendirmeler sonraki tarihlerde yapılacaktır. Ancak şimdiden bazı sonuçlara varmak mümkün.

En başta Kazakistan, prestij kaybına uğradı. Siyasi istikrar ve ekonomik gelişim açısından bölgede lider ve örnek olarak kabul edilen ülkede önemli sorunların mevcut olduğu görüldü. Kazakistan’ın askerî alanda da yetersiz, iç meseleyi dışarıdan destek almadan çözemeyeceği ortaya çıktı. Yıllardır bahsedilen muhtemel bir dış müdahale olayı gerçekleştiği takdirde demek ki Kazakistan’ın karşı koyma ihtimali yoktur.

Protestolar sırasında Nazarbayev anıtının protestocular tarafından yıkılması, Nazarbayev kültünün de sona erdiğinin bir göstergesi oldu. Halk kitleleri, ülkenin Nazarbayev’in ülke açısından yaptığı hizmetleri takdir etse de ülkenin iktidardaki aileler arasında adeta paylaştırılmış olmasından rahatsız. Nazarbayev’in kendisinin de büyük bir prestij kaybına uğradığını söylemek mümkün. Gösteriler sırasında nerede olduğu belli olmadığı gibi herhangi bir açıklama da yapmadı. Ancak protestoların başlamasından 5 gün sonra halktan Tokayev’e destek vermesini istedi. Tokayev’in, Nazarbayev’de olan Güvenlik Konseyi başkanlığı yetkililerini kendine alması da Nazarbayev döneminin böylece sona erdiği anlamına geliyor.

Kimi uzmanlara göre bu gelişmeler, “devrim denemesi içerisinde devrim”. Nazarbayev’in kendi prestijinin korunması için aslında başkanlık koltuğunu devrettiği andan ülke yönetiminden tamamen çekilmesi, ülke başkentinin Nursultan olarak değiştirilmesi gibi değişikliklerin yapılmasına da müsaade etmemesi gerekiyordu.

Bundan sonra ne olacak?

Tokayev’in yaşanan gelişmeler karşısında çok sert bir tutum sergilemesi (örneğin güvenlik güçlerine göstericilere uyarı yapmadan ateş etme emrini vermesi), Tokayev’in bundan sonraki süreçteki işini hem iç politikada hem de dış politikada zorlaştıracaktır.

Kazakistan halkının gözünde Tokayev da büyük bir prestij kaybına uğradı. Bundan sonra iktidarını devam ettirmek için iç siyasette daha sert bir siyaset izleyeceğini tahmin edebiliriz. Hem bu husus hem de KGÖA barış gücünün Kazakistan’a girmesi, Kazakistan’ın Batı ile münasebetlerini de olumsuz etkileyecek. Bugüne kadar denge siyaseti izleyen Kazakistan’ın bundan sonra bu dengeyi devam ettirmesi pek mümkün görülmüyor. Kaldı ki, “dış müdahaleden” bahsedildiğine ve bu dış güç ile mücadelede Rusya başkanlığındaki KGÖA barış gücü davet edildiğine göre ‘dış güç’ derken Batı kastediliyor.

KGÖA, kuruluşundan itibaren kendisi açısından belki de ilk kez bu kadar önemli bir görev üstlenmiş oldu. Rusya bölgede kendi etkisini korumak için ekonomi alanında Avrasya Ekonomi Birliği’ni, askerî alanda ise KGAÖ’nü kullanıyor. Bağımsız Devletler Topluluğu’nun gittikçe etkisini kaybettiği, hatta KGAÖ’nün de bölgedeki gelişmeler karşısında pasif kalmakla suçlandığı bir dönemde KGAÖ’nün hızlıca Kazakistan’a çıkartma yapması, örgütün geleceği açısından önemli bir gelişme oldu. Türk Devletleri Teşkilatı için tam tersini söylemek mümkün. Türk Devletleri Teşkilatı, şüphesiz KGAÖ ve benzeri örgütlerden farklı, ondan herhangi bir askerî müdahale de beklenmedi. Ancak teşkilat üyesi ülkeleri resmî açıklamalarda dahi çok geç kaldıkları gibi teşkilata farklı misyonlar yükleyenler de büyük bir hayal kırıklığına uğramış oldular.

Kazakistan’da istikrar sağlandıktan sonra şüphesiz KGAÖ’nün barış gücü askerleri ülkeyi terk edecektir. Yani herhangi bir “işgal” söz konusu değil. Ancak şu da bir gerçek Rusya; Gürcistan, Ukrayna, Suriye, Azerbaycan’dan sonra Orta Asya’da da kendi gücünü göstermiş oldu. Bundan sonra Rusya’nın Kazakistan’a ve Kazakistan’daki Rus nüfusa karşı birtakım imtiyazlar elde etmesi de kuvvetle muhtemel. Yani Rusya, Kafkasya’dan sonra Orta Asya’da da konumunu pekiştirmiş, Kazakistan ile münasebetlerinde elini güçlendirmiş oldu.

Başta ABD olmak üzere Batı ülkeleri, Kazakistan’daki gelişmeleri yakından takip ettiklerini belirttiler. Batı, son yıllarda eski Sovyet coğrafyasındaki gelişmeleri genellikle izlemekle yetiniyor. Diğer taraftan ABD, KGAÖ’nün Kazakistan’a barış gücü göndermesinden rahatsız. Dolayısıyla Kazakistan, önümüzdeki günlerde Rusya ile Batı arasında yeni bir cepheyi oluşturabilir.

Türkiye açısından baktığımızda Ankara, ne olursa olsun kardeş Kazakistan’a yardım ve destek vermeye hazır. Ancak gelişmelerin çok hızlı yaşanması ve KGAÖ barış gücünün ülkeye davet edilmesi, Türkiye’nin hareket alanını sınırlandırdı. Bundan dolayı Türk yetkilileri, gerek Kazakistan gerekse de komşu cumhuriyetlerin yetkilileriyle diplomatik temasları sürdürmekle ve destek açıklamalarında bulunmakla yetindiler. Türkiye’nin Nazarbayev ile tüm yakınlığına ve Nazarbayev’in bundan sonraki süreçte iktidardan tamamen uzaklaştırılacak olmasına rağmen Türkiye-Kazakistan ilişkilerinin yaşanan bu gelişmelerden etkilenmesi beklenmiyor. Ancak Ankara, Türk dünyası ile geliştirilen yakın işbirliği sürecinde birçok projenin de fikir babası olan Nazarbayev gibi önemli bir destekçisini kaybetti.

Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Fikir Turu’nun editöryel politikasını yansıtmayabilir.

Bu yazı ilk kez 10 Ocak 2022’de yayımlanmıştır.

İlyas Kemaloğlu
İlyas Kemaloğlu
Prof. Dr. İlyas Kemaloğlu - 2001’de Marmara Üniversitesi Tarih Bölümü’nde lisansını, 2003’te aynı üniversitede yüksek lisansını, 2008’de Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi’nde doktorasını tamamladı. 2012’de doçent, 2017’de profesör oldu. Rusça, İngilizce, Farsça ve çeşitli Slav ve Türk lehçelerini bilen Kemaloğlu, 2004-2008 yılları arasında Avrasya Stratejik Araştırmalar Merkezi’nde Rusya-Ukrayna Masası’nda görev yaptı. 2009-2012’de Türk Tarih Kurumu’nda çalıştı. 2009-2013 yılları arasında Orta Doğu Stratejik Araştırmaları Merkezi’nde Avrasya Danışmanı olarak görev yaptı. 2013 yılından itibaren MSGSÜ Fen Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü Öğretim Üyesi olarak çalışıyor. 2013 ve 2018 yıllarında TC Başbakanlık Atatürk, Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Türk Tarih Kurumu Bilim Kurulu’na aslî üye seçildi. Çalışmaları, Rusya tarihi, Türk-Rus münasebetleri ve günümüz Avrasya coğrafyasındaki güncel gelişmeler ile ilgilidir. Telif, çeviri ve edit olmak üzere otuza yakın kitap çalışması yayımlandı.

YORUMLAR

Subscribe
Notify of
guest

2 Yorum
Oldest
Newest Most Voted
Inline Feedbacks
View all comments

Son Eklenenler

2
0
Would love your thoughts, please comment.x
()
x