Kasım ayında Irak’ta yaklaşan seçimlere ve bu seçimin Kerkük’te neden olabileceği gerginliğe ilişkin bir analiz yazmıştım. Seçim 18 Aralık’ta yapıldı ve seçim sonuçları beklendiği gibi karmaşık bir tablonun ortaya çıkmasına neden oldu. Vali aylarca seçilemedi ve yeni vilayet meclisi görevine tam olarak başlayamadı. Sonunda Irak Başbakanı Muhammed Sudani devreye girerek valinin seçilmesi için nihai bir tarih belirledi. Böylece Irak’ın diğer bölgelerinde olduğu gibi vali seçimi için güç mücadelesi tam olarak kızıştı ve bugünkü gergin atmosfer ortaya çıktı.
Seçim sonuçlarının getirdiği açmaz
Kerkük, Irak’ta halkın politikayla en haşır neşir olduğu şehirlerden birisi. Tarihi olarak Türkmen olan şehirde 2003’ten 2017’e kadar Kürtler kontrolü eline aldı. IKBY’deki bağımsızlık referandumu girişimine Kerkük’ün katılmasından sonra Irak Ordusu Ekim 2017’de şehre girerek mevcut valinin görevine son verdi. Sünni Arapların önde gelen isimlerinden birisi vekaleten vali olarak atandı. Ancak valinin Sünni Arap olması sizi yanıltmasın. 2017 Ekim’inden bu yana Kerkük’te Haşdi Şabi rüzgârı esiyor; yani Kerkük aslında son 7 yıldır İran’ın etki sahasına çevrilmeye çalışılıyor.
Kerkük’te etnik ve dini kimlikler son yirmi yıldır aynı zamanda güçlü bir politik kimliğe dönüştü. Bu nedenle Kerkük’teki her seçim bir referandum havasına bürünüyor. Türkmenler, Araplar, Kürtler kendilerinin şehirde daha güçlü, daha kalabalık ve hâkim olduğunu göstermek istiyor. Irak Anayasası’ndaki tartışmalı statüsü nedeniyle 18 yıl boyunca yerel seçim yapılmayan kentte yapılan son seçim, bu nedenle tüm siyasi gruplar için bir hakimiyet savaşı olarak görünüyordu. Sonunda seçim yapıldı ve beklendiği gibi sandalyeler farklı gruplara dağıldı.
Kerkük Vilayet Meclisi toplamda 16 sandalyeden oluşuyor. Bunlardan 15’i genel bir seçimle 1’i ise Hristiyanlar için ayrılan kota çerçevesinde belirlendi. Seçim sonucunda son zamanlarda Türkiye karşıtlığı tamamen açık hale gelen; İran ile işbirliğini saklamayan; her fırsatta PYD’ye olan desteğini vurgulayan Bafel Talabani’nin liderliğindeki KYB 5 sandalye kazandı. Araplar 3 ayrı listede toplam 6, Irak Türkmen Cephesi ve KDP 2 şer sandalye elde ettiler. Hristiyan azınlığın temsilcisi ise hem KYB hem İran yanlısı Şii partilerle yakın ilişkisi olan Babil Hareketi’nin adayı oldu.
Bu tablo farklı açılardan okunabilirdi. Örneğin Kürtler kendi arasında ittifak kursa 7 sandalyeleri oluyordu; fakat çoğunluğu elde edemiyorlardı. Araplar ile Türkmenler bir araya gelse bu sefer 8’de kalıyorlardı. Yine çoğunluğa ulaşamıyorlardı. Fakat zaten Kerkük’ü ve hatta Irak genelindeki siyasal denklemi anlamak konusundaki zayıflık tam da burada başlıyor.
İşgalden sonra Irak’ta Şii Arapları, Sünni Arapları, Kürtleri ve Türkmenleri kendi içlerinde bir araya gelen diğerlerine karşı birleşen bloklar olarak görebilmek mümkündü. Fakat IŞİD’den sonra hiçbir şey eskisi gibi değil. Bugün Irak’ta yukarıda saydığım her bir grup kendi içinde kavgalı. Gerek ulusal parlamentoda gerekse yerel meclislerde güç dengeleri ve siyasi ittifaklar her bir grubun öznel çıkarları ve dış bağlantıları çerçevesinde ortaya çıkıyor. Varsayımsal bir örnek vereyim: bir Sünni Arap grup diğer Sünni Arap gruba karşı Şiilerin bir kanadıyla işbirliği yaparken, bu işbirliğini İran’dan veya bir başka bölge ülkesinden aldığı destekle sağlamlaştırıyor. Bu yüzden Irak’ta hem parlamento dengeleri hem de yerel siyasi dengeler son derece kaygan bir zeminde ve her an değişime açık bir halde işliyor. Kerkük’te de böyle bir süreç izledik.
Kerkük’te Vali seçimine giden yol
Vilayet Meclisi seçiminin yapılmasından kısa bir süre sonra birkaç vilayet kısa sürede vali seçimini tamamladı. Fakat Musul, Diyala ve Selahaddin gibi ülkenin kuzeyinde Sünni Arapların çoğunlukta yaşadığı yerlerde seçim süreçleri son derece sancılı geçti. Bu vilayetlerde valilik seçimlerinin arkasında kendini açığa çıkarmayan fakat en etkili faktör İran oldu.
Musul’da eski vali, Baasçı geçmişi nedeniyle aday olamayınca yerine en güvendiği kişilerden birisini seçtirdi. Vali seçiminde istediğini tam olarak alamayan İran kısa bir süre sonra KYB, Haşdi Şabi’nin parçası haline gelen Türkmenler, Şebekler ve diğer azınlıklardan oluşan bir ittifak oluşturdu. Bu ittifaka birkaç ay önce parlamentodaki bir oldu-bittiyle Meclis Başkanlığı düşürülen Sünni Arapların önde gelenlerinden Muhammed Halbusi’nin grubu ve diğer bazı Sünni Araplar eklendi. Böylece valinin karşısında İran’ın perde arkasında bulunduğu koalisyon Vilayet Meclisi’nde çoğunluğu ele geçirdi.
Diyala’da eski Başbakan Nuri Maliki’nin ekibiyle iş birliği yapan Sünni Araplar yanına KYB’yi de alarak valiliği elde ettiler. Selahaddin’de yaşananlar da buna benzer olarak gelişti. Bu süreçte Kerkük Valiliği’ne ilişkin ittifaklar da bir türlü belirlenemiyordu. Sonuçta Sudani’nin devreye girmesiyle vali seçimi yapılmak zorunda kaldı.
4 Ağustos’ta Erbil’de Mesut Barzani’nin liderliğinde yapılan toplantıyla KDP, Türkmenler ve Araplar arasında bir uzlaşıya varılmış görünüyordu. Bu anlaşmaya göre valilik üç unsur arasında dönüşümlü olarak üstlenilecekti. KDP her ne kadar valinin ilk dönemde Kürt olmasında ısrarcı olsa da 10 kişiden 2 tanesinin KDPli olması nedeniyle bu ısrar sonuç vermedi. İlk valinin Araplar arasından seçileceğinde uzlaşı sağlanınca toplantı dağıldı. Ne olduysa bundan sonra oldu.
Takip eden iki gün içinde önce valinin ismi üzerinde yaşanan uzlaşmazlık gerekçesiyle sonra da yapılan çok özel bir toplantıyla valilik konusunda ibre yön değiştirdi. Ayın 4 ile 6sı arasında valinin Arap olmasına kesin gözüyle bakılırken 7sinde valinin KYBli olacağı söylentisi yayıldı. Fısıltı gazetesine göre Halbusi, Talabani, Kerküklü Haşdi Şabi’nin önde gelen isimleri, vilayet meclisinin bazı üyeleri ve İran’ın sahadaki gözü kulağı olan bir kişinin katılımıyla bir toplantı yapıldı. Dönüşümlü valilik fikrinde uzlaşılarak ilk valinin KYB’den olması konusunda karar verildi. Dediğim gibi bu fısıltı gazetelerinin haberi, doğruluğunu yanlışlığı tartışılır. Fakat olayın doğru olup olmaması önemli değil. Çünkü bu toplantı ister yapılmış olsun isterse tamamen uydurma olsun 3 gün sonra Bağdat’ta Kerkük Vilayet Meclisi üyelerinden 9 tanesi bir araya gelerek Rebvar Taha’yı Kerkük Valisi seçtiler.
Vilayet meclisinde 5 sandalyeye sahip olan KYB nasıl 9 kişiye ulaştığı ayrı bir soru: Birisi Halbusi’nin diğeri de Irak’ta Sünni Arapların önde gelen bir başka ismi olan Hamis Hanjar’ın listesinden seçilen iki Sünni Arap’ın yanı sıra Kerkük’teki Ubeydi aşiretinin oylarıyla seçilen bir diğer Arap üye KYB’ye destek verdi. Sonuncu isim ise tahmin edilebileceği gibi Babil Hareketi oldu. Kerkük’ün Haşdi Şabi’ye yakınlığıyla bilinen Türkmen milletvekili Garip Asker’in yeni valiyi kutlayan mesajları tabloyu daha da netleştirdi. Kerkük’te KYB, İran’a yakın Türkmen Haşdi Şabi temsilcileri, Hristiyan kotası ve Sünni Araplardan İran’la iş birliği yapmaya sıcak bakan kesimler bir ittifak oluşturdular. Valilik ve diğer makamlar buna göre dağıtıldı.
Tüm bunlar olur olmaz, eski Vali Rakkan Cubburi, KDP ve ITC valilik seçimine yüksek sesle karşı çıktı. Hanjar kendi listesinden seçilen ismi partisinden kovduğunu açıklayarak İran saflarında olmadığını gösterdi. Yani İran’ın desteğiyle oluşan ittifaka karşı Türkmenler, Sünni Araplar ve Kürtlerden oluşan bir başka ittifak belirdi. ITC, Irak Federal Mahkemesi’ne seçim sürecinde yapılan usulsüzlükler nedeniyle şikâyette bulundu. Kerkük’te Türkmenler protestolar düzenledi. Buna karşın Rebvar Taha tüm itirazlara rağmen görevine başladı.
Kerkük’ten sonrası
Aralık ayında başlayan vilayet seçimi sonrası hareketlenen Irak siyasetinin durulacağını bekliyorsanız yanılıyorsunuz. Önce de söyledim, şimdi tekrar ediyorum: Kerkük’teki Vali seçimi sadece bu vilayetin içindeki dengeler neticesinde yapılmadı. İran’ın Irak siyasetinin her alanına nüfuz etme politikasının yeni bir adımı. Pek çoğumuz Kerkük’teki vali seçimini Türkmenlerin hakları veya Türkiye karşıtlığı açık hale gelen KYB’nin güçlenmesi perspektifinden okuyoruz. Bu okuma kısmen doğru olsa da epey eksik.
Kerkük’ün bir Türkmen şehri olduğuna ben de inanıyorum. KYB’nin PKK ve PYD ile ilişkilerine ilişkin bir sürü şey yazdım. Fakat vali seçimi sadece bu çerçevede anlaşılamaz. Bunun da ötesinde anlamları var.
Öncelikle Kerkük’te valiliğin KYB’ye geçmesi İran’ın şehirde şimdilik bir zafer ilan etmesi anlamına geliyor. Bu gelişme Musul ve Diyala gibi şehirlerdeki son durumla birlikte düşünüldüğünde İran’ın kendisine yakın olanları iktidara taşıma kabiliyetinin bir parçası olarak algılanacaktır. Son gelişmelerle birlikte İran, Irak siyasetine hâkim olduğu imajını kuzeye de taşımış oldu. Bunun bir sonraki adımı Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi’nde (IKBY) 20 Ekim’de yapılacak parlamento seçimi.
Yaklaşık iki ay sonra yapılacak seçimin öncesinde öyle bir hava oluştu ki; Barzani Kerkük’te valiliğin Araplara gitmesine razı gelirken Bafel Talabani 7 yıl sonra tekrar Kürtleri şehirde tekrar hâkim konuma getiren lider… Elbette bu bir yanılsama. İran’ın bu denli yer aldığı bir süreçte KYB’nin veya diğer yerel aktörlerin tek başına karar verebileceğine ancak saflar inanır. Fakat iki ay sonra IKBY’de yapılacak seçim öncesinde KYB kendi hanesine kocaman bir artı puan kazandı. Artık IKBY’deki seçim iyice sertleşecek. Geçen yıla kadar KDP, Musul ve Kerkük’te daha güçlüyken KYB buralarda içine girdiği yeni ittifaklarla dengeyi kendi lehine çevirmeyi başardı. Şimdi bu işbirliğinin yeni adresi Erbil’deki parlamento olacak. O yüzden IKBY’deki seçim (eğer yapılabilirse) çok daha önemli hale geldi.
Kerkük meselesini sadece KDP ve KYB perspektifinden değerlendirmek doğru değil. Sünni Araplar arasındaki liderlik mücadelesi gittikçe yoğunlaşıyor. Halen İran’ın Irak’taki varlığını kabul etmeyen azımsanamayacak bir kesim var. Üstelik bu sadece Sünni Araplarla sınırlı değil. Şii Arapların bazı siyasi oluşumları ile Iraklılık kimliği etrafında toplanan kitleyi küçümseyemeyiz. Fakat birkaç ay önce meclis başkanlığı koltuğunu İran yanlısı bazı grupların girişimiyle kaybeden bir liderin Musul, Diyala ve Kerkük’teki tavrı, Sünni Arapların liderliğine yürümek için yolun Tahran’dan geçtiğine inanmaya başladığını düşündürüyor.
Aynı durum bazı Türkmen siyasi gruplar için de geçerli. On yıllardır Irak’ta Türkmen haklarının bayraktarlığını yapan Irak Türkmen Cephesi olageldi. Kişisel görüşüm halen Türkmenlerin hak ve hukuklarını savunan gerçek siyasi oluşumun ITC olduğu. Ancak siyaset değişken bir yapıya sahip. Türkmenlerin yaşadığı yerlerde diğer partiler, oluşumlar ve liderlikler ortaya çıktı. Artık onlar da siyasetin içinde biz de varız diyerek kritik roller oynayabiliyor. Kısa bir süre sonra Kerkük’te Türkmenlere verilecek önemli konumlara veya vali yardımcılığına ITC’nin dışında bir Türkmen siyasi oluşumdan talipler çıkarsa şaşırmayın.
Baştan beri vurgulamaya çalıştığım şeyi yazının sonunda özetleyeyim; bir yıldır uyarı yapmaya çalışıyorum. Irak’ta siyaset ciddi anlamda geriliyor. Kerkük bunun şimdilik son örneği oldu, fakat yenileri gelecek. Siyasal istikrarın sağlanamadığı bir ülkede güvenlik ancak geçici olarak sağlanabilir. Irak’ta bardağın taşmasına bir adım kaldı. Umalım da bardak taşmasın, Irak’ın karışmasının Orta Doğu için ne kadar kötü olabileceğini kısa süre önce gördük, tekrar aynı günleri yaşamayalım.
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Fikir Turu’nun editöryel politikasını yansıtmayabilir.
Bu yazı ilk kez 19 Ağustos 2024’te yayımlanmıştır.