Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron bu günlerde eşi Brigitte Macron’dan yediği tokatla gündemde. Ancak Macron, ekonomi ve siyasetteki sorunlar nedeniyle “küçük bir şakalaşma” diye nitelediği tokadı düşünecek durumda değil.
Mali piyasaların yakından tanıdığı yatırımcı ve yazar Jean-Baptiste Wautier, Project Syndicate’teki makalesinde Macron’un ve dolayısıyla Fransa’nın yaşadığı açmazı ve olası sonuçlarını değerlendirdi.
Yazıdan öne çıkan bölümleri aktarıyoruz:
“Yaklaşık bir yıl önce Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, 2017’de iktidara gelmesinden bu yana en önemli kararlardan birini verdi. Ulusal Meclis’i erken seçime götürmek için yaptığı ve pek çok kişi tarafından umutsuz bir kumar olarak görülen çağrı, Marine Le Pen’in aşırı sağcı Ulusal Birlik Partisi’nin (RN – Rassemblement National) şimdiye kadar bilinmeyen bir destek düzeyine ulaştığı Haziran 2024 Avrupa Parlamentosu seçimlerinin ardından geldi. Macron’un kumarı, en azından RN’nin ani ivmesini durdurma anlamında işe yaradı. Ancak pek çokları için bu aynı zamanda cumhurbaşkanlığının ölümcül bir şekilde zayıflaması anlamına da geliyordu.
Hayal kırıklığına giden yol
Macron’un Fransızlar nezdindeki itibarı nasıl oldu da bu kadar hızlı düştü? Ne de olsa 2017’de genç siyasi bir dahi olarak selamlanıyordu. The Economist onu “Fransa’nın, Avrupa’nın ve her yerdeki merkez siyasetin umudu” ilan ederken, Financial Times Fransız efsanevi cumhurbaşkanı Charles de Gaulle’ünkine benzer hırsını övdü. Macron, parçalanmış bir ülkeyi birleştirebilecek, her iki taraftaki aşırı uçları geride bırakabilecek ve Fransa’nın uzun süredir durgun olan ekonomisini yeniden canlandırabilecek reformist bir teknokrat gibi görünüyordu. Kısacası, her şeye kadir bir adamdı.
Macron’un başlangıçtaki vaatleri ile şimdiki imajı arasındaki tezat neredeyse trajik görünüyor. İngiliz tarihçi Julian Jackson’ın kısa süre önce The Times’ta yazdığı gibi, “Beşinci Cumhuriyet[1] sarsılıyor.” Macron’un sahip olduğu halk desteği yüzde 26’ya kadar geriledi.
Macron’un çok övülen mali sihirbazlığına rağmen, Fransız ekonomisi GSYH’nin yüzde 5,8’ine denk gelen bir bütçe açığı, yüzde 113’lük bir borç/GSYH oranı ve inatla yüzde 20 civarında seyreden bir genç işsizlik oranıyla boğuşuyor. Büyüme yavaş seyretmeye devam ediyor ve Fransa’nın mali kredibilitesi pamuk ipliğine bağlı. Siyasi olarak merkezin içi boşalırken, RN Avrupa Parlamentosu seçimlerinde oyların yüzde 31,4’ünü ve geçen yılki yasama seçimlerinin ilk turunda yüzde 33’ünü alarak seçim haritasına hakim oldu.
Macron görev süresinin sonuna yaklaşırken, yeniden canlandırma sözü verdiği Cumhuriyet her zamankinden daha felç olmuş görünüyor ve sonuna kadar hala doğru rotada olduğunda ısrar eden bir gemi kaptanının yersiz güveniyle belirsizliğe sürükleniyor. Böylesine umut vaat eden bir başkanlık nasıl oldu da bu kadar yoldan çıktı?
Kapanan kapılar, inşa edilen duvarlar
Gazeteci Etienne Campion, Le Président Toxique (Zehirli Başkan) adlı son ve sert eleştiriler içeren kitabında Emmanuel Macron’un gözü kara portresini çiziyor. Macron’u, son derece merkezileşmiş güç yapısı inşa eden; kendisini giderek daha fazla muhalefetten yalıtan, yalnız ve kurnaz bir lider olarak tasvir ediyor. Açıkça suçlayıcı olsa da Campion’un kitabı şu önemli soruyu gündeme getiriyor: Macron seleflerinden daha mı yalnız? Eğer öyleyse, bu yalnızlığın siyasi sonuçları neler olacak?
Macron en başından itibaren cumhurbaşkanlığını geleneksel parti çizgilerinin ve aracı kurumların üzerine yerleştirdi. Ancak başlangıçta hesaplanmış otorite iddiası olarak görülen bu yaklaşım, zamanla sistemik zafiyete dönüştü. Siyasi partileri, sendikaları ve parlamentoyu zayıflatarak; Fransız cumhurbaşkanlarına tarihsel olarak yön verici geri bildirim sağlayan geleneksel yapıların altını oydu.
Sonuç olarak karar alma süreçleri, Élysée Sarayı Genel Sekreteri Alexis Kohler, Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü ve danışmanı Bruno Roger-Petit ile birkaç teknik uzmandan oluşan dar iç çembere yoğunlaştı. Macron’un “diğer beyni” ve en güvendiği danışmanı olarak tanımlanan Kohler’in istifasıyla bu dar çemberin kendisi de dağıldı. Aşırı merkezileşmenin sonucu olarak, cumhurbaşkanlığı makamı muhalefete sağır, diyaloğa kapalı ve içine kapanmış yapıya büründü.
İdeolojik tutarsızlık ve güven kaybı
Macron’un siyasi kariyerine ideolojik zikzaklar damgasını vurdu. Sosyalist çevrelerde başladı, kısa süre Sosyalist Parti’ye katıldı; ardından François Hollande döneminde hem kıdemli danışmanlık hem maliye bakanlığı yaptı. Ancak iktidara geldikten sonra göç politikalarında daha sert dil benimsedi, muhafazakâr kanattan önemli bakanlar atadı ve merkez sağ seçmene yöneldi.
Aynı tutarsızlık aşırı uçlara yönelik yaklaşımında da görüldü. 2024 yasama seçimleri sırasında başlangıçta hem aşırı solu hem aşırı sağı dışladı. Ancak kısa süre içinde pozisyon değiştirerek, aşırı sağcı RN partisinin Ulusal Meclis’i kontrol altına almasını engellemek amacıyla “cumhuriyetçi ittifak” çağrısında bulundu.
Bu sürekli zikzaklar, Macron’un siyasi çizgisini tanımlamayı güçleştirdi; politikasını savunmayı zorlaştırdı ve birçok seçmen için güvenilirliğini sarstı. 2022’de yeniden seçilmesi kağıt üzerinde belirleyici olsa da büyük coşku yaratmadı. Marine Le Pen’e karşı yüzde 58,5’e karşı yüzde 41,5 ile kazansa da 2017’deki oy oranının altında kaldı. Ayrıca Jacques Chirac’ın 2002’de Le Pen’in babası Jean-Marie Le Pen’e karşı aldığı yüzde 82’lik destekten oldukça uzak kaldı.
Macron’un gerileyen siyasi konumu büyük ölçüde küçülen danışman çevresine, gücün yoğun merkezileşmesine ve ideolojik tutarsızlıklara bağlanabilir. Yeniden seçilmesinin ardından, Fransız seçmenle arasının açıldığını ve destek tabanının daraldığını gösteren dizi siyasi yenilgi yaşadı.
İlk olarak 2022 yasama seçimlerinde Ulusal Meclis’teki mutlak çoğunluğunu kaybetti. Bu yenilgi, Macron’u parlamentonun onayını almadan yönetmek için Anayasa’nın 49.3. maddesine başvurmaya zorladı. Bu maddeye dayanarak hükümet, meclis oylamasını atlayarak kararnameyle yönetme yoluna gitti; bu da otoriter eğilimlere dair eleştirileri artırdı.
2024 Avrupa seçimlerinde ise Macron’un koalisyonu yalnızca aşırı sağ tarafından değil, siyasi yelpazenin çeşitli kesimlerindeki rakipler tarafından da ağır yenilgiye uğratıldı. Bu başarısızlığın ardından Macron, büyük kumar oynayarak Ulusal Meclis’i feshetti ve erken seçim kararı aldı. Ancak bu hamle, hiçbir bloğun çoğunluk elde edemediği, daha da parçalanmış ve kutuplaşmış parlamentoyla sonuçlandı.
Macron’un bu stratejisi, yürütme erkini daha da zayıflattı. Net yetkiye sahip olmayan hükümet ve sağlam desteğe sahip olmayan cumhurbaşkanıyla birlikte siyasi sistem ciddi tıkanıklığa sürüklendi.
Tutulmayan vaatler
Macron sadece siyasette değil ekonomik alanda da başarısız oldu. Cumhurbaşkanlığı dönemi, işgücü reformlarını uygulama, vergileri azaltma ve büyümeyi artırma gibi cesur vaatlerle başladı. Çoğu zaman şiddetli muhalefet yüzünden geri adım atan seleflerinin aksine, Macron yapısal reformları hayata geçirmeyi başardı. Hükümeti işgücü piyasasına daha fazla esneklik getirdi, işe alma ve işten çıkarma kurallarını kolaylaştırdı, emeklilik yaşını yükselten siyasi açıdan hassas reformları gerçekleştirdi. Daha önceki başkanlar bu adımları önermiş, ancak hayata geçirememişti.
Bu önlemler, yaygın protestolara yol açarken özellikle gençler arasında işsizlik oranında belirgin düşüşe de katkı sundu. Aynı zamanda uluslararası firmalar için Fransa, iş yapmaya daha elverişli ve öngörülebilir bir ortam haline gelince doğrudan yabancı yatırımlarda dikkate değer bir artış yaşandı.
Bir dönem için strateji işe yarıyor gibi görünüyordu: 2017-2018 yıllarında büyüme yüzde 2 civarında seyretti; işsizlik, uzun yıllar çift hanelerde seyreden seviyelerin altına istikrarlı biçimde geriledi. Ancak COVID-19 salgını patlak verdiğinde, büyüme zaten yavaşlamaya başlamıştı. Macron’un yenilikçi politikaları pandemide ekonomiyi ayakta tutmayı ve istihdamı korumayı başardı, fakat bu sürecin bedeli ciddi kamu borcu birikimi oldu.
Pandeminin 2021’de geri çekilmesiyle birlikte ekonomi sert bir toparlanma yaşadı; ancak o zamandan bu yana büyüme hızı yeniden yavaşladı. Avrupa’daki benzerleriyle karşılaştırıldığında Fransa bugün ancak orta sıralarda yer alıyor. Almanya’dan iyi bir performans gösterse de İspanya, Polonya ve hatta Yunanistan’ın gerisinde kalıyor. İşsizlik gerilese de özellikle gençler arasında hâlâ Almanya ve Hollanda’ya kıyasla yüksek seviyelerde seyrediyor.
Macron’un kamu maliyesi konusundaki sicili de dikkat çekici ve ne yazık ki olumlu değil. 2023’te bütçe açığı GSYH’nin yüzde 5,5’ine ulaştı; bunun üzerine Avrupa Komisyonu 2024’te Fransa hakkında aşırı bütçe açığı prosedürü başlattı. 2017’den bu yana kamu borcunun GSYH’ye oranı 15 puan artarak, Fransa’yı İtalya ve Yunanistan’ın ardından Euro Zone’un en yüksek borç oranına sahip ülkesi konumuna taşıdı. Artan borç servis maliyetleri, gelecekte vergi artışları ve harcama kesintilerinin kaçınılmaz olabileceği yönünde endişelere yol açıyor.
Macron Fransa ekonomisini kısa vadede istikrara kavuşturmuş olabilir, fakat bunu uzun vadeli kırılganlık ve er ya da geç yapılması gerekecek acı verici mali ayarlamalar pahasına gerçekleştirdi.
Bir projenin dağılışı
Macron’un hem siyasi hem de ekonomik düzeyde yaşadığı başarısızlıklar, teknokratik duruşuna duyulan ilk hayranlığın zamanla hayal kırıklığına dönüşmesiyle, artan bir seçmen tepkisiyle birleşti. Pek çok Fransız için Macron artık dokunulmaz Paris elitinin bir simgesi haline geldi.
Kararların kapalı kapılar ardında alınıp tartışmasız uygulanması anlamına gelen dikey güç anlayışı, toplumsal öfkeyi derinleştirdi. 2018’deki sarı yelekliler protestolarına verilen tepki ya da emeklilik yaşını artıran reform gibi örneklerde görüldüğü üzere, Macron’un yönetim tarzı çoğu zaman liderlikten çok dayatma olarak algılandı. Bu yaklaşım, Fransız seçmenin geniş bir kesimini siyasetten soğuttu.
Seçmenler artık “makul merkez”den uzaklaşıyor; yönlerini daha radikal alternatiflere çeviriyorlar. Kutuplaşma bir olasılık değil, somut bir gerçek. Siyaset uzlaşmadan çok çatışmaya, dengeden çok kimlik siyasetine kaymış durumda. Her şeyden önce, seçmenler artık elitlerin ahlaki otoritesini reddediyor. Kendilerine neyin iyi olduğunu birilerinin söylemesini istemiyorlar; sistemle bağ kopsa da kendi kararlarını kendileri vermek istiyorlar.
Bu yönüyle Macron’un cumhurbaşkanlığı yalnızca teknokratik sapma ya da ekonomik yanlış hesapların değil, aynı zamanda akıl ve verimlilik üzerine kurulmuş bir projenin halkın duygularıyla bağını nasıl yitirdiğinin de bir örneği.
Macron’un hikayesi, bazı yönleriyle Barack Obama’nın başkanlığına da benziyor. Obama’nın yüksek idealleri, sonunda “gerçek değişim” arayan seçmen tarafından reddedildi ve yerine Donald Trump geldi. Bugün aynı risk Fransa’da da mevcut: Macron, tüm entelektüel donanımına ve vaatlerine rağmen, iktidarı Marine Le Pen’e (ya da eğer mahkumiyeti nedeniyle siyasetten menedilirse onun halefi Jordan Bardella’ya) bırakabilir.
Eğer bu gerçekleşirse, Macron’un mirası uyguladığı reformlarla değil; önleyemediği popülist dalgayla anılacak.”
Bu yazı ilk kez 30 Mayıs 2025’te yayımlanmıştır.

https://www.project-syndicate.org/onpoint/how-emmanuel-macron-presidency-drifted-off-course-by-jean-baptiste-wautier-2025-05
[1] Fransa’da Charles De Gaule liderliğinde 1958’de kabul edilen güçlendirilmiş cumhurbaşkanlığı sistemi.