Gazze’de 7 Ekim 2023’ten sonra İsrail’in icra ettiği soykırım savaşı, Mısır’ı hem insani hem de güvenlik açısından tarihî bir ikilemle karşı karşıya bıraktı. Refah Sınır Kapısı, Gazze’nin dış dünyaya açılan tek geçidi olarak, Kahire’nin Filistin politikasının en görünür sembolüne dönüştü. İsrail’in yoğun bombardımanı altında on binlerce sivil bu kapıdan geçmeye çalışırken, Mısır yönetimi sınırın açık kalmasını yalnızca “kontrollü tahliye” çerçevesinde değerlendiriyor. Bu çelişkili tutum, Mısır’ın Filistinli mültecilere yönelik yaklaşımının artık yalnızca insani değil, güvenlik, diplomasi ve iç siyaset boyutlarını içeren karmaşık bir denge stratejisine dayandığını gösteriyor.
Peki, neden böyle? Mısır neden bu şekilde davranıyor? Bu sorulara yanıt vermek için önce geçmişe gitmek gerekiyor.
Mısır’ın Filistinlilere yaklaşımı
1970’lerden bu yana Mısır’ın Filistinli mültecilerle ilişkisi, siyasi konjonktürün değişimine göre şekillendi. 1950’li–60’lı yıllarda dönemin lideri Cemal Abdülnasır yönetimindeki Mısır’da, Gazze ve Batı Şeria’dan gelen Filistinliler neredeyse vatandaş muamelesi görerek kamu hizmetlerine ve iş imkanlarına erişebiliyordu.
Ancak 1973’teki Yom Kippur Savaşı sonrası işler değişti. Abdülnasır sonrası Mısır devlet başkanı olan Enver Sedat’ın Sovyet danışmanlarını ülkeden göndermesi ile başlayan ABD ve İsrail ile yakınlaşması Kahire’de tepkilere neden oldu.
1978’de Kültür Bakanı Yusuf es-Sibai’nin Kıbrıs’ta, Devlet Başkanı Enver Sedat’ın 1981’de Yom Kippur Savaşı’nın 8. yıldönümü için düzenlenen resmî geçit töreni sırasında suikast sonucu öldürülmesi Mısır’ın Filistinlilere ve Filistin yanlısı gruplara bakışını radikal biçimde değiştirdi. Bu tarihten itibaren Mısır yönetimi Filistinli sığınmacıların haklarını hızla kısıtladı; kamu eğitimi ve kamu sektöründeki istihdam hakları ellerinden alındı, artık yabancı muamelesi görmeye başladılar.
Filistinlilere verilen haklarını sınırlandırılması ile başlayan bu antipati eğilimi, Cemal Abdülnasır’ın otoriter milliyetçi pragmatizmiyle bütünlüklü Arap dünyası ideali karşısında, Enver Sedat ve sonraki yöneticilerin İsrail ve ABD ile yakınlaşan politikalarıyla perçinlendi. Hatta 2013’teki darbe ile iktidardan indirilen Mursi döneminde iktidara destek veren İhvan yönetiminin Filistin davasına duyduğu olumlu bakış nedeniyle askerî yönetim tarafından sert şekilde cezalandırıldığı ve darbenin arkasında İsrail’in de olduğu biliniyor.
Bugün Cumhurbaşkanı Abdulfettah es-Sisi döneminde ise “güvenlikçi ve temkinli” bir yaklaşım benimsendiği, Filistinlilere ilişkin politikaların ABD ve İsrail ile ilişkileri gözeterek biçimlendirildiği belirtiliyor.
Öte yandan Mısır halkının Filistin’e sempatisi de büyük; bu nedenle yönetim, sokak tepkisini kontrol altında tutmak için “Filistin’e açık destek” sloganı atıyor olsa da fiiliyatta bu desteğin sınırlı kaldığı görülüyor. Örneğin, dinî liderlerin ve STK’ların yardım faaliyetlerine göz yumulurken, Refah sınırındaki geçişler kapalı tutuluyor ve protestolar sert şekilde bastırılıyor.
Mısır yönetimi, sözde Gazze’ye yönelik planların kalıcı yerleşimi öngörmesini hem iç siyaset hem de uluslararası yükümlülükler nedeniyle kabul edilemez buluyor; tabiri caizse “savaş suçu” niteliğindeki kitlesel tehcire alet olmayı reddediyor.
Güncel Yaklaşım
7 Ekim 2023’ten itibaren İsrail’in icra ettiği çok boyutlu soykırım sonrası on binlerce Gazze sakini Refah Sınırı’nı kullanarak Mısır’a geçti. Mısır Sağlık Bakanlığı, savaşın ilk altı ayında günlük ortalama 50 hastayı Gazze’den tahliye ettiğini bildirdi; bunların %60’ı çocuktu. Ancak bu “sağlık tahliyesi” uygulaması tamamen geçici bir imkân olarak kurgulandı. Hasta ve yaralı Filistinliler bir süre Mısır hastanelerinde tedaviye alındıktan sonra, genellikle devletçe sağlanan (ve çoğu insan için ücretsiz) tesislere yerleştiriliyorlar. Örneğin Kahire yakınlarındaki Obour şehrinde kurulan 28 blokluk Tadamun sitesi, yaklaşık 1.500 tıbbi tedavi gören Gazze sakinine konaklama sağlıyor.
Mısır makamları, bu tip yerleşimleri resmî olarak tanımıyor ve zaman zaman “mülteci kampı yok” propagandası yapıyor, ancak gerçekte bu yapılar sivil hayatı kısıtlı ‘gizli kamp’ işlevi görüyor. İçeride kalanların giriş çıkışları sıkı güvenlikle takip ediliyor; okullar, iş ve ulaşım hizmetleri yok denecek kadar az. Hatta bu komplekslerdeki sakinler devlet fatura veya kira ödemeden yaşarken, dış dünyaya bağlanmaları neredeyse imkânsız hale geliyor.
Turist vizeleri ile gelen, Gazze’den veya başka yerden tahliye edilmiş olan Filistinlilerinin durumu ise daha da belirsiz. Mısır pasaport damgası 35 günlük turist vizesiyle konulduğu için, bu kişilerin yasal ikamet hakkı olmuyor ve 45 günden sonra yasal statüleri tamamen sona eriyor. Bu nedenle çalışma izni, okul kaydı, banka hesabı açma gibi temel haklar fiilen ellerinden alınmış durumda.
Örneğin Filistin doğumlu bazı öğrenciler, Lübnan’daki üniversitelerinden Gazze’ye dönmüş, oradan Türkiye üzerinden Kahire’ye geçmişti; ancak Mısır üniversiteleri bu öğrencileri ‘uluslararası öğrenci’ statüsüne alarak hem yeniden ücret talep etti hem de Lübnan’da kazandıkları akademik kredileri tanımadı.
Benzer şekilde, çocuklarını Mısır’daki ilköğretim veya devlet okullarına kaydedemeyen Filistinli veliler, uzun dönemli eğitim olanaklarından tamamen mahrum bırakıldı. Zaten Birleşmiş Milletler bünyesindeki mülteci örgütü Birleşmiş Milletler Mülteci Yüksek Komiserliği (UNHCR) Filistinlilere hizmet vermiyor; onlara sınırötesi eğitim ve sağlık hizmetini sağlayan Birleşmiş Milletler Yakın Doğu’daki Filistinli Mültecilere Yardım ve Bayındırlık Ajansı (UNRWA) da Mısır’da faal değil. Kısacası Gazze’den tahliye olanlar “herhangi bir statüye sahip olmadan” belirsiz bir beldede yaşam mücadelesi veriyor.
Mısır’ın Filistinlileri kalıcı olarak kabul etmemesinin üç nedeni
Mısır’ın Filistinlileri kalıcı olarak kabul etmemesinin birkaç temel nedeni olduğu ifade edilebilir.
Birincisi, Mısır yönetimi Filistinlilerin Gazze’den İsrail zoruyla kitlesel biçimde tahliye edilmesini “etnik temizlik” ile eşdeğer görüyor ve buna alet olmayı reddediyor. Bu anlamda Dışişleri Bakanı Bedir Abdülati’nin de vurguladığı gibi, Filistinlilerin zorunlu göçü “Kahire için kırmızı çizgi” sayılıyor. Böyle bir akın Gazze’nin tamamen boşalması demek olacağından, İsrail’in geri dönüş yükümlülüğünü “örtbas edebilecek”, ayrıca kalıcı bir Filistin devletinin önünü kapatabileceği endişesi dile getiriliyor.
İkincisi ise, ekonomik-mali boyut ve iç dengeler. Mısır hâlihazırda yaklaşık 9 milyon göçmen ağırlıyor (bunların içinde bilinen 150 bin kadar Filistinli mülteci de var) ve kendisi ağır bir IMF borcu altında. Kızıldeniz rotasındaki Husi saldırıları ve Yemen krizi, Sudan’daki iç savaşın yan etkileri ile birlikte düşünüldüğünde, ek büyük bir mülteci nüfus bu ülke için sürdürülemez bir yük olarak görülüyor.
Öte yandan ekonomik işbirlikleri de göç politikasını belirliyor. Mısır, ABD’den yıllık 1,5 milyar dolar askerî yardım alıyor, ayrıca İsrail’den doğalgaz tedarik anlaşmaları yapmış durumda. Bu tür mali bağımlılıklar, Mısır’ı ABD ve dolayısıyla İsrail ile güvenlik iş birliğinde tutuyor. Örneğin, ABD ve Avrupa Birliği’nin –yardım veya borç silme karşılığı olarak– Gazze’den bazı sivillerin tahliyesi için Mısır’ı ikna çabaları olduysa da Mısır’ın iç siyaset dinamikleri bu tür talepleri sınırlandırıyor.
İçeride yükselen tepkileri göz önüne alan yönetim, Filistin meselesinde sınırlı destek açıklarken, toplu sığınmacı kabulünü “aşırı sorumsuzluk” olarak görüyor. Sisi yönetimi bu hassas dengeyi korumak için sokak muhalefetini sert bir dille bastırıyor. Örneğin Mart 2024’te Kahire’deki Filistin yanlısı eylemler, güvenlik güçleri tarafından kısa sürede kuşatılarak dağıtıldı, çok sayıda aktivist gözaltına alındı ve kamuya açık alanlarda dayanışma sembolleri yasaklandı. Benzer şekilde Haziran 2025’te “Global March to Gaza” adlı uluslararası yürüyüş, 50’den fazla ülkeden aktivistin katılımıyla Gazze ablukasını delmeyi amaçlıyordu. Ancak Mısır yönetimi, yürüyüşü “Müslüman Kardeşler komplosu” olarak damgalayarak katılımcılara karşı geniş çaplı bir baskı kampanyası yürüttü; aktivistler gözaltına alındı, sınır dışı edildi, pasaportlarına el konuldu. Bütün bu önlemler, Mısır’ın sınır güvenliğini ve rejimin istikrarını ön planda tutma stratejisinin parçası olarak görülüyor.
Güvenlik kaygısı
Her ne kadar İsrail’in etnik temizlik projesi, ekonomik boyut ve iç dengeler Filistinli mültecilerin kabul edilmemesi, Refah sınır kapısının açılmamasını etkilese de bu sürecin arkasında yatan asıl sebep güvenlik kaygıları.
Bu topraklarda daha önce de silahlı grupların Sina’da aktif olduğu, uzun yıllardır iç güvenlik sorunu yaşandığı biliniyor. Dolayısıyla Mısır, Gazze’den gelebilecek Filistinli sığınmacıların arasında askerî grupların ya da militan unsurların olabileceğinden korkuyor. Hatta İsrail’in Sina sınırındaki Philadelphi Koridoru’nu ele geçirmesi üzerine Mısır ordusunun takviye edildiği ve Sina’da çatışmaların yaşandığı hatırlatılıyor. Dolayısıyla Mısır’ın Filistinli mülteci politikasının güvenlik kaygılarıyla yakın ilişkisi açıkça görülüyor.
Öncelikle, Filistin’den gelebilecek çok sayıda insanın sınırı geçmesi demografik bir değişiklik değil; aynı zamanda potansiyel bir askerî tehdit olarak algılanıyor. Sınır güvenliği ve istihbarat iş birliği, 1979 anlaşması uyarınca Mısır-İsrail ilişkilerinin temel maddelerinden. Özellikle 2023 sonrası dönemde İsrail ile yakın temas kuran Mısır, Refah’ı kapalı tutarak Hamas’lı liderlerin geçişini engellemeyi İsrail’in talebiyle kendine görev addetti. Ayrıca, Mısır ordusu Sina sınır hattına yeniden konuşlandı ve 2024’te İsrail’in Philadelphi Koridoru’nu kontrol etmesi ve Gazze’ye yönelik kara harekâtı hazırlıkları Mısır’ı kenara sıkıştırınca, ordunun Sina’ya takviye sevkiyatıyla cevap verdiği bildirildi.
Mısır’ın siyasal riyakarlığı ve kaybeden Filistinliler
Sonuç olarak, Mısır’ın Gazze’den gelen Filistinlilere bakışı, tarihsel olarak inişli çıkışlı, güncel olarak ise tutarsız bir görünüm arz ediyor. Resmî söylemde Mısır “Filistinlilere destek” vurgusu yapsa da uygulamada bu kişilerin sosyo-ekonomik hakları ellerinden alınmış, kamp dışı politika adı altında izole edildikleri görülüyor. Güvenlik, mali kaynaklar ve siyasi denge Mısır yönetiminin aldığı kararların ardındaki başlıca itici güçler.
Kısacası, Mısır’ın “Refah’ı açmama ve Filistinli mültecileri almama” ısrarı hem jeopolitik kaygılar hem de siyasi riyakârlıkla örtüşüyor: Gazze’de kalıcı yerleşimi reddederken dış dünyaya “yalnız değilsiniz” mesajı vermeye çalışan bir denge siyaseti söz konusu. Ne var ki bu politika, sonuçta Gazze’den kaçan aileleri belirsizlik ve güvencesizlik içinde bırakıyor.
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Fikir Turu’nun editöryel politikasını yansıtmayabilir.
Bu yazı ilk kez 18 Kasım 2025’te yayımlanmıştır.



