Akabe Körfezi’yle Kızıldeniz’i birleştiren; İsrail’in güney denizlerine, Ürdün’ün dünya denizlerine çıkış noktası olan Tiran Boğazı son günlerde gündemde. Zira buraya inşa edilmesi planlanan dört milyar dolarlık yeni bir köprü, Orta Doğu’da jeopolitik dengeleri etkileyebilir.
Suudi Arabistan ve Mısır, 2025’in Haziran ayında planlamanın tamamlandığını ve inşaatın nihai onay beklediğini duyurdu.
Suudi Arabistan’ın kuzeybatısındaki Ras Şeyh Hamid kıyılarını Mısır’ın Sina Yarımadası’ndaki turizm merkezi Şarm-el Şeyh’e bağlaması öngörülen 32 kilometrelik bir geçit yolu olan Musa Köprüsü için planların hazırlandığını açıkladı.
Proje adını tahmin edileceği üzere Musa’nın Kızıldeniz’i ikiye ayırmasıyla ilgili İncil’deki hikâyeden alıyor. Köprü ya da tünel olarak planlanan yapı, Asya ve Afrika’yı fiziksel olarak birbirine bağlayarak Körfez ile Kuzey Afrika arasındaki ticaret, turizm ve hac rotalarını güçlendirmeyi amaçlıyor.
Proje tamamen Riyad tarafından finanse ediliyor. Girişim aynı zamanda Veliaht Prens Muhammed bin Selman’ın Vizyon 2030 stratejisi bağlamında daha kapsamlı altyapı diplomasisini yansıtıyor ve onlarca yıllık tartışmalara gebe olmuş bölgede yeni bir safhayı, uygulamaya geçişi simgeliyor. Aynı zamanda projenin Suudi Arabistan’ın Kızıldeniz kıyısında fütüristik bir şehir olan NEOM girişimiyle uyumlu olduğu da belirtiliyor.
Tiran Boğazı geçmişte nelere sebep oldu?
Tiran Boğazı, tarihte Mısır ile İsrail arasında sık sık krize yol açan stratejik bir jeopolitik güzergâh. 1950’li yıllarda Mısır’ın boğazı İsrail gemilerine kapatması, dönemin Tel Aviv yönetimi tarafından “casus belli” olarak görülmüş; bu hamle 1956 Süveyş Krizi’nin ateşleyicilerinden biri olmuştu.
Bununla birlikte 1967’de Mısır’ın Tiran Boğazı’nı yeniden kapatması, İsrail açısından hayati bir tehdit olarak değerlendirilmiş ve Altı Gün Savaşı’nın doğrudan sebepleri arasında yer almıştı.
Bölgenin jeopolitik önemini artıran iki ada olan Tiran ve Sanafir, uzun süre Mısır’ın fiili kontrolünde kaldı ancak 2016’da başlayan süreçle bu adaların egemenliği Suudi Arabistan’a devredildi ve 2022’de ABD ve İsrail’in de güvenlik garantileri çerçevesinde devir tamamlandı. Böylelikle boğazın statüsü hem uluslararası hukuk hem de bölgesel güvenlik açısından yeniden tanımlandı ve bugün inşa edilmesi planlanan köprü tartışmalarının temel jeopolitik altyapısını sağladı.
Proje bölgeyi nasıl etkileyebilir?
Proje, bölge için önemli jeopolitik ve ekonomik sonuçlar taşıyor. Köprü, lojistik kazanımlar ve daha derin bir Körfez-Afrika entegrasyonu vadederken, özellikle İsrail için stratejik zorluklar da oluşturabileceğine dair pek çok değerlendirme yapılıyor.
İsrail’i tamamen devre dışı bırakan Musa Köprüsü projesi, İsrail’in önemli bir geçiş noktası olarak hizmet vermesi için planlanan ve dönemin ABD Başkanı Biden tarafından Eylül 2023’te duyurulan Hindistan-Orta Doğu-Avrupa Ekonomik Koridoru’na (IMEC) bir alternatif oluşturuyor. Bununla birlikte restore edilerek Suriye ile Irak arasındaki Elbukemal Sınır Kapısı’nın Haziran 2025’te yeniden geçişlere açılmasıyla Suriye ve Irak üzerinden ortaya çıkan kara koridorlarıyla birlikte Musa Köprüsü, siyasi gerilimlerin devam etmesi hâlinde İsrail’in bölgesel entegrasyondan dışlanabileceği olası bir geleceğin altını çizdiğine dair yorumlar yapılıyor.
Suudi Arabistan neden bu projeyi gerçekleştirmek istiyor?
Bu hattın öncelikli amaçlarının Körfez – Kızıldeniz – Akdeniz ticaret omurgası kurmak, Hac/umre hatlarını kolaylaştırmak, Mısır ekonomisini canlandırarak Riyad–Kahire eksenini kurumsallaştırmak, Asya–Afrika üzerinde Suudi merkezli fiziksel bir koridor oluşturmak, Kızıldeniz’de Çin, ABD ve BAE rekabetine karşı Suudi yatırımlarını tahkim etmek olduğu belirtiliyor. Bu açılardan da proje, Suudi Arabistan’ın bölgesel rolünü enerji üstünlüğünden altyapı üstünlüğüne kaydırma hamlesi olarak görülüyor.
Musa Köprüsü, Suudi Arabistan’ın daha geniş kapsamlı korunma stratejisinin bir yansıması olarak da görülebilir. Riyad, doğuda Hindistan’a, batıda Afrika’ya, kuzeyde Irak üzerinden ve Suriye’den Türkiye’ye uzanan birden fazla koridora yatırım yapıyor. Tüm bu güzergâhların ortak noktası ise İsrail’i atlaması. IMEC planı İsrail’i merkeze koyarken, Musa Köprüsü, Suudi Arabistan’ın Mısır’ın Akdeniz kapısı üzerinden Avrupa’ya bağımsız olarak bağlanmasına olanak tanıyarak, İsrail-Filistin çatışmasına karışma risklerinden kaçınan, siyasetten arındırılmış bir alternatif sunuyor.
Ekim 2024’te Suudi Dışişleri Bakanı Prens Faysal bin Ferhan, “Filistin devleti konusunda bir çözüm sağlanana kadar İsrail ile normalleşmenin masada olmadığını” yinelemişti. Dahası, son anketler Suudilerin yüzde 81’inin İsrail ile normalleşmeye karşı olduğunu gösteriyor[1], bu rakam, Filistin hakları konusunda anlamlı bir ilerleme sağlanmadığı takdirde İsrail ile ilişkilere karşı derin bir kamuoyu direncini yansıtıyor. Gerilimin yüksek ve kamuoyunun düşmanca olduğu bir ortamda, Suudi yönetiminin yakın vadede İsrail ile bağlantılı altyapı projelerini benimsemesi pek olası görünmüyor. Fakat burası Orta Doğu yeni gelişmeler bu durumu değiştirebilir.
Mısır bu projeyi neden istiyor?
Mısır da bu projeyi çok önemsiyor. Kahire yönetimi, Kızıldeniz gerginliği nedeniyle gelirleri neredeyse yüzde 50 oranında azalan Süveyş Kanalı’na olan bağımlılığını, kara ticaret yollarını genişleterek azaltmak istiyor.
Musa Köprüsü başarılı olursa, bu altyapı Mısır’ın Afrika, Körfez ve Avrupa arasında bir kara köprüsü olarak -üstelik bu kez İsrail’i de atlayarak- yeniden konumlanmasına yardımcı olabilir.
İki ek kara yolu güzergahı
Musa Köprüsü’nün ötesinde, iki ek kara yolu güzergâhı daha söz konusu.
Bunlardan ilki, Körfez ülkelerini Suudi Arabistan veya Ürdün üzerinden Türkiye’ye yeniden bağlayabilecek Suriye’nin kademeli olarak yeniden açılması.
İkincisiyse, Irak’ın El Fav Büyük Limanı’nı Türkiye’ye bağlayan Kalkınma Yolu önerisi.
Her ikisi de teorik ve jeopolitik olarak önemli alternatifler sunsa da maddi, siyasi ve jeopolitik riskler de barındırıyor.
İsrail’in bir geçiş merkezi olarak stratejik gerekliliğini azaltabilecek çeşitli kara yolu alternatifleri öneriliyor.
Musa Köprüsü fiziksel bir bağlantıdan çok daha büyük bir anlam taşıyor, stratejik bir mesaj olarak değerlendiriliyor. Suudi Arabistan ve Mısır, artık İsrail’e bağımlı olmayabilecek bir Orta Doğu’nun altyapısını inşa ediyor tarzı iddialı yorumlar da yapılıyor.
Amerika Birleşik Devletleri için bu değişim, bölgedeki potansiyel kilit nüfuz kanallarından birini aşındırabilir. Suriye, Irak ve Türkiye gibi diğer bölgesel aktörler ekonomik görüşmelere yeniden katılırken ve Arap ortaklar başka rotalar keşfetmeye kayıtsız kalırken, İsrail jeopolitik avantajını yeniden tesis etmek için harekete geçebilir ve yeni hamleler yapabilir.
Musa Köprüsü’nün İsrail açısından anlamı ne?
Yeni köprü üç nedenle İsrail’i doğrudan etkiliyor.
İsrail için, güney ucu konumundaki Eilat Limanı, Akabe Körfezi üzerinden dünya deniz ticaretine açılan tek kapı… Köprü inşası, askerî ve ticari geçişlerin kısıtlanması riskini gündeme getiriyor. Bu nedenle İsrail, köprü tasarımının “açık deniz geçişini engellememesi” şartını ileri sürüyor.
Ayrıca İsrail uzun süredir, Eilat-Akdeniz bağlantısını güçlendirecek, Süveyş’e alternatif bir Mega Kanal/Kara Deniz Koridoru geliştirmek istiyor. Ancak Suudi–Mısır köprüsü, bölgesel lojistik avantajı Riyad–Kahire eksenine kaydırabileceği, İsrail’in “Kızıldeniz merkezli entegrasyon” vizyonunu zayıflatabileceği ve Körfez ülkelerinin İsrail ile yürüttüğü ticari normalleşme güzergâhlarının yönünü değiştirebileceği yorumları da yapılıyor.
ABD projeye nasıl bakıyor?
ABD, bu köprüyü “İsrail–Suudi normalleşme paketinin teknik unsurlarından biri” olarak görmek istiyor. Suudi Arabistan ise normalleşmeyi Filistin dosyasındaki ilerlemeye bağlamaya devam ediyor. Bu nedenle köprü, normalleşme müzakerelerinin jeopolitik olarak kaldıraç araçlarından biri haline gelebilir.
Bu köprü inşası diğer ülkeler içinde önemli sonuçlar doğurabilir. Mısır ve Suudi Arabistan için bu köprünün ekonomik açıdan büyük potansiyeller barındırdığı anlaşılıyor. Ama bununla birlikte ABD, Çin, İran gibi aktörlere de etkileri olabilir.
ABD açısından, Kızıldeniz güvenliğindeki riskler (Husiler, İran, korsanlık) sebebiyle köprüye jeostratejik açıdan sıcak yaklaşıyor değerlendirmesi yapılabilir. Ancak projenin Çin’in Kızıldeniz’deki Kuşak Yol Girişimi (Belt and Road) hatlarına alan açmasını istememesi de tabiatıyla beklenebilir.
Çin ve İran’ın yaklaşımı ne?
Çin açısında ise bu proje, Çin’in Kızıldeniz–Doğu Afrika lojistik ağlarıyla uyumlu görünüyor ve Suudi–Çin ilişkilerini güçlendirme potansiyeli taşıyor. Aynı zamanda İsrail’in Çin’i Eilat Limanı’ndan uzaklaştırma stratejisini zayıflatıyor.
İran için ise bu proje Körfez’de Suudi liderliğinde yeni “fiziksel bütünleşme” hamleleri olarak görülebilir. Ayrıca Kızıldeniz’de İran’ın vekil ağlarının (Husiler) etkisini dolaylı biçimde sınırlayabilir. İran’ın bölgesel “anti-normalleşme” argümanlarını zayıflatabilir.
Bölgeyi etkiler mi?
Ama Sonuç olarak bu proje Suudi Arabistan’ın Vizyon 2030 ile uyumlu olarak gerçekleştirilmesi hedeflenen, Mısır’ı ekonomik olarak rahatlatması planlanan, Körfez–Afrika hattında yeni bir fiziksel entegrasyon yaratan, İsrail’in Eilat üzerinden kurmak istediği stratejik koridoru dolaylı biçimde zayıflatan, ABD, Çin, İran ve İsrail’in tamamını ilgilendiren çok katmanlı bir jeopolitik girişim…
Ama ilk adımlar atılsa da, gerçekleşebilecek mi, başarıya ulaşacak mı, bölgedeki jeopolitik dengeleri etkileyebilecek mi, zaman gösterecek.
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Fikir Turu’nun editöryel politikasını yansıtmayabilir.
Bu yazı ilk kez 8 Aralık 2025’te yayımlanmıştır.
[1] Saudi Public Opinion in a Changing Middle East Catherine Cleveland Great Powers, the Gaza War, Pathways for the Kingdom, https://www.washingtoninstitute.org/policy-analysis/saudi-public-opinion-changing-middle-east-great-powers-gaza-war-pathways-kingdom



