NATO Zirvesi ve NATO 2030: Yeni çağ için birliktelik

NATO 2030’a nasıl hazırlanmalı? Neler değişmeli, hangi yaklaşımlar güncellenmeli? Hangi yeni roller üstlenilmeli? NATO’nun siyasi boyutunun güçlendirilmesine yönelik tavsiyeler sunan 10 kişilik uzman grupta yer alan emekli büyükelçi Tacan İldem yazdı.

NATO’nun Devlet ve Hükümet Başkanları düzeyindeki Zirve toplantısı 14 Haziran’da Brüksel’de NATO Karargâhında düzenlenecek.

Türk kamuoyu bu zirve toplantısından çok, ittifakın iki önemli müttefiki Türkiye ile ABD arasında Cumhurbaşkanı düzeyinde gerçekleşecek ikili görüşmeye odaklanmış durumda. İki ülke arasındaki ilişkilerin dokusunu da zedelemiş bulunan sorunlar yumağı dikkate alındığında, bu sorunların çözümünü mümkün kılacak bir iradenin taraflarda var olup olmadığını ortaya koyacak olması bakımından bu görüşme elbette önemli. Ancak bu ikili görüşmeye fırsat oluşturan NATO Zirvesinin yeni ABD Başkanı Joe Biden’ın diğer müttefik ülkelerin liderleriyle bir araya gelmesine fırsat vermesinin ötesinde de öneme sahip olduğu unutulmamalı.

Dolayısıyla, bu yazıda Türkiye ve ABD arasında Brüksel’de gerçekleşecek bu ikili temasa ilişkin öngörülerde bulunmayıp, NATO Zirvesini önemli kılan nedenler üzerinde durmakla yetineceğim.

NATO’nun siyasi boyutunu güçlendirmek için 138 öneri

NATO ülkeleri liderleri 2019 Aralık ayında Londra’da gerçekleştirdikleri toplantıda NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg’e ittifakın siyasi boyutunu güçlendirecek geleceğe dönük vizyon ortaya koyan bir değerlendirme sürecine öncülük etmek görevini verdiler. Genel Sekreter de bu süreçte bağımsız görüşleri ve fikri katkılarıyla kendisine destek verecek bir Uzmanlar Grubu oluşturdu.

Stoltenberg otuz müttefik ülkenin gösterdiği adaylar arasından, benim de içlerinde yer aldığım, geçmişte Dışişleri ve Savunma Bakanlığı, Bakan Yardımcılığı ya da uluslararası kuruluşlarda önemli görevler üstlenmiş beş kadın ve beş erkeği bu grupta görev yapmak üzere atadı. Sekiz aylık danışma, yazım ve müzakere aşamalarından sonra geçtiğimiz Kasım ayı sonunda 138 somut tavsiyeye yer verdiğimiz “NATO 2030: Yeni Bir Çağ İçin Birliktelik” başlıklı kapsamlı raporu Genel Sekretere sunduk.

Bu rapor gelecek hafta gerçekleştirilecek zirveye giden süreçte müttefik ülkeler Dışişleri ve Savunma Bakanları toplantılarında görüşüldü. Genel Sekreter Bağımsız Uzmanlar Grubu’nun hazırladığı bu raporda yer verilen görüşlerin yanı sıra genç kuşak temsilcileri dâhil, farklı kesimlerle yaptığı danışmalarda ortaya çıkan fikirlerden de yararlandı. Müttefikler arasında görüşülen bu öneriler Zirvede liderlerin onayına sunulacak.

Değişen güvenlik ortamı

Uzmanlar Grubunun önerilerinin özüne bakmadan önce, bu önerilerin hazırlanmasına neden olan ve hızla değişmiş güvenlik ortamını hatırlamakta fayda var.

2014 yılında Rusya’nın gayrihukuki ve gayrimeşru şekilde Kırım’ı işgal ve ilhakı ve Doğu Ukrayna’yı istikrarsızlaştırmayı amaçlayan saldırgan politikalar uygulamaya başlaması üzerine NATO caydırıcılık ve savunmayı artırmayı hedefleyen bir dizi önlem alma yoluna gitmişti.

İttifakın bu yeni güvenlik ortamına kendisini uyarlamasını sağlayan ve bu önlemlerin de merkezinde olduğu askerî alandaki dönüşüme koşut olarak siyasi alandaki rolünü güçlendirebilmesi gereği hissedildi.

Nitekim Genel Sekreter değerlendirme sürecini başlatırken üç hedefin yol göstereceğini açıklamıştı: NATO’nun askerî açıdan güçlü kalmaya devam etmesi; siyasi açıdan daha da güçlü hale gelmesi ve daha küresel bir yaklaşımı benimsemesi.

Stratejik konseptin güncellenme ihtiyacı

İşte bu ortamda hazırlanan Uzmanlar Grubu raporunun temel çıktılarını kısaca özetlemek mümkün.

NATO’nun geleceğe dönük vizyonunu ortaya koyan temel siyasa belgesi niteliğindeki Stratejik Konsept güncellenmeli. Zira 2010 yılında kabul edilmiş olan ve halen geçerli konsept günümüz gerçeklerini yansıtmaktan uzak hale geldi. Bu çerçevede örneğin Rusya’dan hâlâ işbirliği ortağı olarak bahsedilmekte, Çin’den ise söz dahi edilmiyor.

Rusya’ya kapsamlı yanıt

Rusya, görünür gelecekte, 2019 Liderler Toplantısı bildirisinde de belirtildiği şekilde, NATO’nun iki ana tehdit kaynağından biri olmayı sürdürecektir. NATO Rusya’ya karşı bir yandan caydırıcılık ve savunmasını güçlendirirken, öte yandan da anlamlı bir diyaloğun muhafazasını öngören “çift kulvarlı yaklaşım”ını sürdürmeli.

Bu stratejinin kapsamının daha da etkin kılınacak şekilde geliştirilmesi bir gereklilik. Bu suretleRusya’ya izlediği saldırgan politikaların kendisineolan maliyetini yükseltecek ve özellikle hibrit nitelikli faaliyetlerine kapsamlı yanıt oluşturacak önlemler alınmalı.

Çin’i anlamak için daha çok kaynak ve zaman

Raporun önemli bir bölümünü oluşturan Çin’in gelişen ulusal yeteneklerinin, ekonomik imkânlarının ve askerî gücünün daha iyi anlaşılabilmesi için İttifak daha fazla zaman ve siyasi kaynak ayırmalı.

Şu an için NATO’ya doğrudan askerî tehdit oluşturmayan Çin’e ve özellikle bu ülkenin teknoloji alanında kaydettiği gelişmelerin güvenlik üzerindeki yansımalarına ilişkin değerlendirmelerin hem sınamalar hem de fırsatlar penceresinden yapılması önem taşıyacaktır.

İnovasyon ve teknoloji transferine daha çok yatırım

Yeni ve çığır açan teknolojiler NATO için sınama olduğu kadar fırsat da sunuyor. İnovasyonun NATO çalışmalarının merkezinde olması, İttifakın rakipleri karşısındaki teknolojik üstünlüğünün korunmasına çalışılması önemli.

Müttefikler arasında sahip olunan teknolojik imkânlar bakımından var olan açığın kapatılmasının amaçlanması, müttefiklerin bazen şikâyet konusu olabilen NATO dışı kaynaklardan silah sistemi tedarikine (Türkiye’nin S400 sistemi tedarikinde olduğu gibi) de engel olacak şekilde müttefikler arasında askerî teknoloji transferi ve işbirliğine daha fazla yatırım yapılmalı, teşvik edilmeli.

Terörle mücadelede ortak yaklaşım tavsiyesi

Liderler tarafından ilan edildiği üzere, Rusya’nın yanı sıra terörizm de İttifakın karşı karşıya bulunduğu ana tehdit kaynaklarından biri. Rapor, her tür ve tezahürleriyle terörizmi müttefik ülkeler ve vatandaşları için öncelikli ve asimetrik bir tehdit olarak tanımlıyor.

Terörle mücadelenin İttifakın temel görevleri olan kollektif savunma, bunalım yönetimi ve işbirliğine dayalı güvenliğe daha açık biçimde dahil edilmesi tavsiye ediliyor. Bu, terörden çok çekmiş bir müttefik ülke olarak Türkiye açısından önemli.

Güney politikası oluşturma gerekliliği

NATO’nun Güney’e (Kuzey Afrika ve Orta Doğu’ya) ilişkin açık ve tutarlı bir yaklaşım belirlemesi gerekiyor. Müttefikler Rusya’dan gelen tehdit bağlamında dikkatlerini bugüne kadar NATO bölgesinin doğusundaki coğrafyaya odaklamışlardı. Oysa Rusya bugün Suriye ve Libya gibi ülkelerde de, başta askerî olmak üzere, önemli faaliyetleriyle mevcut.

NATO’nun etkin nükleer caydırıcılığını korurken silahların denetimi çabalarına da desteğini teyit etmesi, özellikle bu alandaki düzenleyici enstrümanların stres testinden geçtiği bir dönemde önem taşıyacak. NATO’nun bu konuda bir danışma forumu olarak işlevini sürdürmesi esastır.

Dezenformasyonun da parçası olduğu hibrit tehditlere karşı dayanıklılık ve iklim değişikliğine ilişkin ilave sorumluluk

Genel Sekreterin değerlendirme sürecini başlatırken beklentisi olarak ilan ettiği ilkelerden birinin, daha küresel bir yaklaşım benimsenmesi olduğunu söylemiştim ancak bu elbette ittifakın küresel bir örgüt olacağı anlamına gelmiyor. Amaç, eskiden gayet açık ve net olan barış ve çatışma arasındaki çizgiyi daha az belirgin hale getiren ve coğrafi sınır tanımayan hibrit eylemler ve siber saldırılarla kendini belli eden günümüz sınamalarına karşı İttifaka daha güçlü bir durumsal farkındalık ve mukabele yeteneği kazandırabilmek. Bu bağlamda dezenformasyon gibi hibrit sınamalara karşı müttefik ülkelerde toplumsal dayanıklılığın (resilience) yaratılıp güçlendirilmesi önemli.

Müttefik ülkelerin ulusal yetki alanını ilgilendiren, uzmanlık ve yetkisi görece fazla başka uluslararası örgütlerin bulunduğu iklim değişikliği konusunda NATO’ya da önemli bir rol düşüyor. NATO’nun iklim değişikliğinin güvenlik üzerindeki yansımalarına ilişkin durumsal farkındalık, erken uyarı ve bilgi paylaşımı alanında imkân ve yeteneklerini artırması gerekiyor. Keza İttifakın her iklim koşulunda harekât ve misyonlarını icra edebilmesini mümkün kılacak teknolojik dönüşüme öncelik vermesi isabetli olacaktır. İttifakın askerî faaliyetlerinin karbon salınımının “ayak izini” küçültecek yükümlülüklerin müttefik ülkelerce alınmasını teşvik etmek de üzerinde durulacak bir husus.

İttifakın gelecekteki siyasi rolü ne olmalı?

Raporun yukarıda özetlenen temel tematik çıktıları yanı sıra İttifakın siyasi rolünün güçlendirilmesini doğrudan ilgilendiren alanlardaki tavsiyeleri de önemli.

Rapor, NATO’nun stratejik çekim merkezi olmaya devam etmesi, tek ve esas güvenlik forumu olarak uluslararası sistemdeki rolünün güçlendirilmesi vizyonunu açıkça ortaya koyması bakımından değerli bir referans olma niteliğine sahip. Bu bağlamda müttefiklerin İttifakın kuruluş belgesi niteliğindeki Kuzey Atlantik Antlaşmasının giriş bölümünde ifadesini bulan demokrasi, bireysel özgürlükler ve hukukun üstünlüğüne dayanan ortak değerlerin lafzına ve ruhuna uygun hareket etmelerine dair yükümlülüklerine bağlılıklarını yeniden teyit edecekleri bir “iyi davranış kodu” üzerinde duruluyor. Keza, rapor, NATO’nun müttefiklerin karşı karşıya kaldıkları ulusal güvenliklerini ilgilendiren meselelerin tümünde, ilk mukabele edecek örgüt konumunda olmadığı durumlarda dahi, müttefikler arası danışmalarda esas forum olarak daha fazla kullanılması gereğine de vurgu yapıyor.

Bununla birlikte, müttefiklerin karar almada eşit ağırlıklarını esas alan oybirliği (consensus) ilkesinin korunması gereği raporda teyit edilirken, kararların zamanlıca alınıp uygulanmasını sağlayacak önlemlere de değiniliyor.

Gerek AB üyeleri gerek NATO müttefikleri bakımından kuşkuya ve çeşitli soru işaretlerine yol açabilme potansiyeline sahip AB’nin “stratejik otonomi” hedefinin NATO insicamına uygun bir ruhla geliştirilmesinin elzem olduğu raporda belirtiliyor. NATO ve AB arasındaki stratejik ortaklığın yaklaşık yirmi yıl önce belirlenmiş işbirliği temelleri üzerine inşa edilmesi, NATO’nun Avrupa güvenliğinde köşe taşı olma vasfının korunması, AB’nin NATO içinde adil külfet paylaşımına da katkı sağlayacak yetenek geliştirme girişimlerine AB üyesi olmayan Türkiye gibi müttefiklerin tam olarak dâhil edilmeleri ve iki örgüt arasındaki karşılıklı danışma, işbirliği ve şeffaflığın artırılması üzerinde de duruluyor. Bunlar da Türkiye’nin de önem ve öncelik verdiği hususlardan.

Rapor, NATO’nun siyasi rolünün güçlendirilmesindeki önemli vasıtalardan birinin de, ortakların taleplerinin yönlendirdiği ilişki biçimi yerine NATO’nun stratejik önceliklerinin belirleyeceği çıkarların yönlendireceği bir ilişki biçimi olduğunun altını çiziyor. NATO’nun genişlemesini mümkün kılan “Açık Kapı Politikası”nın korunması ve canlandırılması da öneriliyor.

Hangi öneriler hayata geçecek?

Genel Sekreter Stoltenberg’in bu tavsiyelerden hangilerini esas alarak Liderlere 14 Haziran’da benimsemelerini isteyeceği öneriler sunacağı henüz bilinmiyor. Ancak bu tavsiyelerden özellikle;

  • Müttefikler arasında birlik, dayanışma ve insicamın güçlendirilmesini ve bu bağlamda caydırıcılık ve savunmayı artıracak faaliyetlerin ortak finansmanının artırılmasını;
  • Müttefik ülkelerin dayanıklılıklarını artıracak ortak standardın yükseltilmesini;
  • NATO’nun rakiplerine karşı teknolojik alandaki üstünlüğünü korumasını ve inovasyona önem verilmesini;
  • Müttefikler arası danışmaların ve eşgüdümün güçlendirilmesini ve bu alanda siyasi yükümlülüğün yenilenmesini;
  • Daha küresel bir yaklaşım benimsenmesini;
  • NATO alanına yakın coğrafyalarda güvenlik ve istikrara katkı sağlanmasını;
  • İklim değişikliğiyle mücadele ve bu alandaki değişimin güvenliğe etkisine NATO’nun uyumunun sağlanmasını ilgilendiren tavsiyelerin ilgi çekeceği söylenebilir.

Kesin olan bir husus ise Devlet ve Hükümet Başkanlarının bu Zirvede Stratejik Konseptin yenilenmesine ilişkin görevlendirmede bulunacak olmaları. 2022 Zirvesi’ne değin Genel Sekreterin öncülüğünde başlatılacak olan çalışma sonunda müttefiklerin oybirliğiyle kabul edecekleri güncellenmiş konseptte yer alabilecek hususlarla ilgili olarak Uzmanlar Grubu Raporu hiç kuşku yok ki yararlanılabilecek önemli bir temel oluşturacak.

Gönül arzu eder ki kısır bir gündeme hapsolmuş kamuoyumuzun yeterli ilgisine sahip olamamış bu raporda yer verilen ve ülkemizin mensubu olduğu NATO’nun 2030 yılı ve ötesindeki dönemde küresel sistemsel rekabetin belirleyici olacağı tehdit ve sınamalarla yüklü karmaşık güvenlik ortamına kendisini uyarlama çabaları daha iyi anlaşılabilsin. Böyle karmaşık bir güvenlik ortamında Türkiye’nin ulusal çıkarları, NATO içindeki rolü ve katkısı ile NATO’nun ülkemiz güvenliği bakımından katma değeri hakkında daha etraflı ve nesnel bilgilere dayalı bir değerlendirme ve tartışma imkânı yaratılabilsin.

Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Fikir Turu’nun editöryel politikasını yansıtmayabilir.

Bu yazı ilk kez 10 Haziran 2021’de yayımlanmıştır.

Tacan İldem
Tacan İldem
Büyükelçi (E) Tacan İldem - 2020 Nisan’ına kadar NATO Genel Sekreter Yardımcılığı görevini yürüten Tacan İldem NATO Genel Sekreteri tarafından oluşturulan NATO 2030 Uzmanlar Grubuna seçildi. Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi mezunu olan İldem meslek hayatında AGİT Daimi Temsilciliği, NATO Daimi Temsilciliği ve Lahey Büyükelçiliği görevlerinde Türkiye’yi temsil etti. Dışişleri Bakanlığı Uluslararası Güvenlik İşleri Genel Müdürlüğü ve Cumhurbaşkanlığı Özel Kalem Müdürü, Dişişleri Başdanışmanı ve Sözcüsü görevlerinde bulundu. Öncesinde Brüksel’de NATO Daimi Temsilciliğinde, Yeni Delhi, Vaşington ve Atina Büyükelçiliklerinde çeşitli kademelerde görev aldı.

YORUMLAR

Subscribe
Bildir
guest

0 Yorum
Eskiler
En Yeniler Beğenilenler
Inline Feedbacks
View all comments

Son Eklenenler

NATO Zirvesi ve NATO 2030: Yeni çağ için birliktelik

NATO 2030’a nasıl hazırlanmalı? Neler değişmeli, hangi yaklaşımlar güncellenmeli? Hangi yeni roller üstlenilmeli? NATO’nun siyasi boyutunun güçlendirilmesine yönelik tavsiyeler sunan 10 kişilik uzman grupta yer alan emekli büyükelçi Tacan İldem yazdı.

NATO’nun Devlet ve Hükümet Başkanları düzeyindeki Zirve toplantısı 14 Haziran’da Brüksel’de NATO Karargâhında düzenlenecek.

Türk kamuoyu bu zirve toplantısından çok, ittifakın iki önemli müttefiki Türkiye ile ABD arasında Cumhurbaşkanı düzeyinde gerçekleşecek ikili görüşmeye odaklanmış durumda. İki ülke arasındaki ilişkilerin dokusunu da zedelemiş bulunan sorunlar yumağı dikkate alındığında, bu sorunların çözümünü mümkün kılacak bir iradenin taraflarda var olup olmadığını ortaya koyacak olması bakımından bu görüşme elbette önemli. Ancak bu ikili görüşmeye fırsat oluşturan NATO Zirvesinin yeni ABD Başkanı Joe Biden’ın diğer müttefik ülkelerin liderleriyle bir araya gelmesine fırsat vermesinin ötesinde de öneme sahip olduğu unutulmamalı.

Dolayısıyla, bu yazıda Türkiye ve ABD arasında Brüksel’de gerçekleşecek bu ikili temasa ilişkin öngörülerde bulunmayıp, NATO Zirvesini önemli kılan nedenler üzerinde durmakla yetineceğim.

NATO’nun siyasi boyutunu güçlendirmek için 138 öneri

NATO ülkeleri liderleri 2019 Aralık ayında Londra’da gerçekleştirdikleri toplantıda NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg’e ittifakın siyasi boyutunu güçlendirecek geleceğe dönük vizyon ortaya koyan bir değerlendirme sürecine öncülük etmek görevini verdiler. Genel Sekreter de bu süreçte bağımsız görüşleri ve fikri katkılarıyla kendisine destek verecek bir Uzmanlar Grubu oluşturdu.

Stoltenberg otuz müttefik ülkenin gösterdiği adaylar arasından, benim de içlerinde yer aldığım, geçmişte Dışişleri ve Savunma Bakanlığı, Bakan Yardımcılığı ya da uluslararası kuruluşlarda önemli görevler üstlenmiş beş kadın ve beş erkeği bu grupta görev yapmak üzere atadı. Sekiz aylık danışma, yazım ve müzakere aşamalarından sonra geçtiğimiz Kasım ayı sonunda 138 somut tavsiyeye yer verdiğimiz “NATO 2030: Yeni Bir Çağ İçin Birliktelik” başlıklı kapsamlı raporu Genel Sekretere sunduk.

Bu rapor gelecek hafta gerçekleştirilecek zirveye giden süreçte müttefik ülkeler Dışişleri ve Savunma Bakanları toplantılarında görüşüldü. Genel Sekreter Bağımsız Uzmanlar Grubu’nun hazırladığı bu raporda yer verilen görüşlerin yanı sıra genç kuşak temsilcileri dâhil, farklı kesimlerle yaptığı danışmalarda ortaya çıkan fikirlerden de yararlandı. Müttefikler arasında görüşülen bu öneriler Zirvede liderlerin onayına sunulacak.

Değişen güvenlik ortamı

Uzmanlar Grubunun önerilerinin özüne bakmadan önce, bu önerilerin hazırlanmasına neden olan ve hızla değişmiş güvenlik ortamını hatırlamakta fayda var.

2014 yılında Rusya’nın gayrihukuki ve gayrimeşru şekilde Kırım’ı işgal ve ilhakı ve Doğu Ukrayna’yı istikrarsızlaştırmayı amaçlayan saldırgan politikalar uygulamaya başlaması üzerine NATO caydırıcılık ve savunmayı artırmayı hedefleyen bir dizi önlem alma yoluna gitmişti.

İttifakın bu yeni güvenlik ortamına kendisini uyarlamasını sağlayan ve bu önlemlerin de merkezinde olduğu askerî alandaki dönüşüme koşut olarak siyasi alandaki rolünü güçlendirebilmesi gereği hissedildi.

Nitekim Genel Sekreter değerlendirme sürecini başlatırken üç hedefin yol göstereceğini açıklamıştı: NATO’nun askerî açıdan güçlü kalmaya devam etmesi; siyasi açıdan daha da güçlü hale gelmesi ve daha küresel bir yaklaşımı benimsemesi.

Stratejik konseptin güncellenme ihtiyacı

İşte bu ortamda hazırlanan Uzmanlar Grubu raporunun temel çıktılarını kısaca özetlemek mümkün.

NATO’nun geleceğe dönük vizyonunu ortaya koyan temel siyasa belgesi niteliğindeki Stratejik Konsept güncellenmeli. Zira 2010 yılında kabul edilmiş olan ve halen geçerli konsept günümüz gerçeklerini yansıtmaktan uzak hale geldi. Bu çerçevede örneğin Rusya’dan hâlâ işbirliği ortağı olarak bahsedilmekte, Çin’den ise söz dahi edilmiyor.

Rusya’ya kapsamlı yanıt

Rusya, görünür gelecekte, 2019 Liderler Toplantısı bildirisinde de belirtildiği şekilde, NATO’nun iki ana tehdit kaynağından biri olmayı sürdürecektir. NATO Rusya’ya karşı bir yandan caydırıcılık ve savunmasını güçlendirirken, öte yandan da anlamlı bir diyaloğun muhafazasını öngören “çift kulvarlı yaklaşım”ını sürdürmeli.

Bu stratejinin kapsamının daha da etkin kılınacak şekilde geliştirilmesi bir gereklilik. Bu suretleRusya’ya izlediği saldırgan politikaların kendisineolan maliyetini yükseltecek ve özellikle hibrit nitelikli faaliyetlerine kapsamlı yanıt oluşturacak önlemler alınmalı.

Çin’i anlamak için daha çok kaynak ve zaman

Raporun önemli bir bölümünü oluşturan Çin’in gelişen ulusal yeteneklerinin, ekonomik imkânlarının ve askerî gücünün daha iyi anlaşılabilmesi için İttifak daha fazla zaman ve siyasi kaynak ayırmalı.

Şu an için NATO’ya doğrudan askerî tehdit oluşturmayan Çin’e ve özellikle bu ülkenin teknoloji alanında kaydettiği gelişmelerin güvenlik üzerindeki yansımalarına ilişkin değerlendirmelerin hem sınamalar hem de fırsatlar penceresinden yapılması önem taşıyacaktır.

İnovasyon ve teknoloji transferine daha çok yatırım

Yeni ve çığır açan teknolojiler NATO için sınama olduğu kadar fırsat da sunuyor. İnovasyonun NATO çalışmalarının merkezinde olması, İttifakın rakipleri karşısındaki teknolojik üstünlüğünün korunmasına çalışılması önemli.

Müttefikler arasında sahip olunan teknolojik imkânlar bakımından var olan açığın kapatılmasının amaçlanması, müttefiklerin bazen şikâyet konusu olabilen NATO dışı kaynaklardan silah sistemi tedarikine (Türkiye’nin S400 sistemi tedarikinde olduğu gibi) de engel olacak şekilde müttefikler arasında askerî teknoloji transferi ve işbirliğine daha fazla yatırım yapılmalı, teşvik edilmeli.

Terörle mücadelede ortak yaklaşım tavsiyesi

Liderler tarafından ilan edildiği üzere, Rusya’nın yanı sıra terörizm de İttifakın karşı karşıya bulunduğu ana tehdit kaynaklarından biri. Rapor, her tür ve tezahürleriyle terörizmi müttefik ülkeler ve vatandaşları için öncelikli ve asimetrik bir tehdit olarak tanımlıyor.

Terörle mücadelenin İttifakın temel görevleri olan kollektif savunma, bunalım yönetimi ve işbirliğine dayalı güvenliğe daha açık biçimde dahil edilmesi tavsiye ediliyor. Bu, terörden çok çekmiş bir müttefik ülke olarak Türkiye açısından önemli.

Güney politikası oluşturma gerekliliği

NATO’nun Güney’e (Kuzey Afrika ve Orta Doğu’ya) ilişkin açık ve tutarlı bir yaklaşım belirlemesi gerekiyor. Müttefikler Rusya’dan gelen tehdit bağlamında dikkatlerini bugüne kadar NATO bölgesinin doğusundaki coğrafyaya odaklamışlardı. Oysa Rusya bugün Suriye ve Libya gibi ülkelerde de, başta askerî olmak üzere, önemli faaliyetleriyle mevcut.

NATO’nun etkin nükleer caydırıcılığını korurken silahların denetimi çabalarına da desteğini teyit etmesi, özellikle bu alandaki düzenleyici enstrümanların stres testinden geçtiği bir dönemde önem taşıyacak. NATO’nun bu konuda bir danışma forumu olarak işlevini sürdürmesi esastır.

Dezenformasyonun da parçası olduğu hibrit tehditlere karşı dayanıklılık ve iklim değişikliğine ilişkin ilave sorumluluk

Genel Sekreterin değerlendirme sürecini başlatırken beklentisi olarak ilan ettiği ilkelerden birinin, daha küresel bir yaklaşım benimsenmesi olduğunu söylemiştim ancak bu elbette ittifakın küresel bir örgüt olacağı anlamına gelmiyor. Amaç, eskiden gayet açık ve net olan barış ve çatışma arasındaki çizgiyi daha az belirgin hale getiren ve coğrafi sınır tanımayan hibrit eylemler ve siber saldırılarla kendini belli eden günümüz sınamalarına karşı İttifaka daha güçlü bir durumsal farkındalık ve mukabele yeteneği kazandırabilmek. Bu bağlamda dezenformasyon gibi hibrit sınamalara karşı müttefik ülkelerde toplumsal dayanıklılığın (resilience) yaratılıp güçlendirilmesi önemli.

Müttefik ülkelerin ulusal yetki alanını ilgilendiren, uzmanlık ve yetkisi görece fazla başka uluslararası örgütlerin bulunduğu iklim değişikliği konusunda NATO’ya da önemli bir rol düşüyor. NATO’nun iklim değişikliğinin güvenlik üzerindeki yansımalarına ilişkin durumsal farkındalık, erken uyarı ve bilgi paylaşımı alanında imkân ve yeteneklerini artırması gerekiyor. Keza İttifakın her iklim koşulunda harekât ve misyonlarını icra edebilmesini mümkün kılacak teknolojik dönüşüme öncelik vermesi isabetli olacaktır. İttifakın askerî faaliyetlerinin karbon salınımının “ayak izini” küçültecek yükümlülüklerin müttefik ülkelerce alınmasını teşvik etmek de üzerinde durulacak bir husus.

İttifakın gelecekteki siyasi rolü ne olmalı?

Raporun yukarıda özetlenen temel tematik çıktıları yanı sıra İttifakın siyasi rolünün güçlendirilmesini doğrudan ilgilendiren alanlardaki tavsiyeleri de önemli.

Rapor, NATO’nun stratejik çekim merkezi olmaya devam etmesi, tek ve esas güvenlik forumu olarak uluslararası sistemdeki rolünün güçlendirilmesi vizyonunu açıkça ortaya koyması bakımından değerli bir referans olma niteliğine sahip. Bu bağlamda müttefiklerin İttifakın kuruluş belgesi niteliğindeki Kuzey Atlantik Antlaşmasının giriş bölümünde ifadesini bulan demokrasi, bireysel özgürlükler ve hukukun üstünlüğüne dayanan ortak değerlerin lafzına ve ruhuna uygun hareket etmelerine dair yükümlülüklerine bağlılıklarını yeniden teyit edecekleri bir “iyi davranış kodu” üzerinde duruluyor. Keza, rapor, NATO’nun müttefiklerin karşı karşıya kaldıkları ulusal güvenliklerini ilgilendiren meselelerin tümünde, ilk mukabele edecek örgüt konumunda olmadığı durumlarda dahi, müttefikler arası danışmalarda esas forum olarak daha fazla kullanılması gereğine de vurgu yapıyor.

Bununla birlikte, müttefiklerin karar almada eşit ağırlıklarını esas alan oybirliği (consensus) ilkesinin korunması gereği raporda teyit edilirken, kararların zamanlıca alınıp uygulanmasını sağlayacak önlemlere de değiniliyor.

Gerek AB üyeleri gerek NATO müttefikleri bakımından kuşkuya ve çeşitli soru işaretlerine yol açabilme potansiyeline sahip AB’nin “stratejik otonomi” hedefinin NATO insicamına uygun bir ruhla geliştirilmesinin elzem olduğu raporda belirtiliyor. NATO ve AB arasındaki stratejik ortaklığın yaklaşık yirmi yıl önce belirlenmiş işbirliği temelleri üzerine inşa edilmesi, NATO’nun Avrupa güvenliğinde köşe taşı olma vasfının korunması, AB’nin NATO içinde adil külfet paylaşımına da katkı sağlayacak yetenek geliştirme girişimlerine AB üyesi olmayan Türkiye gibi müttefiklerin tam olarak dâhil edilmeleri ve iki örgüt arasındaki karşılıklı danışma, işbirliği ve şeffaflığın artırılması üzerinde de duruluyor. Bunlar da Türkiye’nin de önem ve öncelik verdiği hususlardan.

Rapor, NATO’nun siyasi rolünün güçlendirilmesindeki önemli vasıtalardan birinin de, ortakların taleplerinin yönlendirdiği ilişki biçimi yerine NATO’nun stratejik önceliklerinin belirleyeceği çıkarların yönlendireceği bir ilişki biçimi olduğunun altını çiziyor. NATO’nun genişlemesini mümkün kılan “Açık Kapı Politikası”nın korunması ve canlandırılması da öneriliyor.

Hangi öneriler hayata geçecek?

Genel Sekreter Stoltenberg’in bu tavsiyelerden hangilerini esas alarak Liderlere 14 Haziran’da benimsemelerini isteyeceği öneriler sunacağı henüz bilinmiyor. Ancak bu tavsiyelerden özellikle;

  • Müttefikler arasında birlik, dayanışma ve insicamın güçlendirilmesini ve bu bağlamda caydırıcılık ve savunmayı artıracak faaliyetlerin ortak finansmanının artırılmasını;
  • Müttefik ülkelerin dayanıklılıklarını artıracak ortak standardın yükseltilmesini;
  • NATO’nun rakiplerine karşı teknolojik alandaki üstünlüğünü korumasını ve inovasyona önem verilmesini;
  • Müttefikler arası danışmaların ve eşgüdümün güçlendirilmesini ve bu alanda siyasi yükümlülüğün yenilenmesini;
  • Daha küresel bir yaklaşım benimsenmesini;
  • NATO alanına yakın coğrafyalarda güvenlik ve istikrara katkı sağlanmasını;
  • İklim değişikliğiyle mücadele ve bu alandaki değişimin güvenliğe etkisine NATO’nun uyumunun sağlanmasını ilgilendiren tavsiyelerin ilgi çekeceği söylenebilir.

Kesin olan bir husus ise Devlet ve Hükümet Başkanlarının bu Zirvede Stratejik Konseptin yenilenmesine ilişkin görevlendirmede bulunacak olmaları. 2022 Zirvesi’ne değin Genel Sekreterin öncülüğünde başlatılacak olan çalışma sonunda müttefiklerin oybirliğiyle kabul edecekleri güncellenmiş konseptte yer alabilecek hususlarla ilgili olarak Uzmanlar Grubu Raporu hiç kuşku yok ki yararlanılabilecek önemli bir temel oluşturacak.

Gönül arzu eder ki kısır bir gündeme hapsolmuş kamuoyumuzun yeterli ilgisine sahip olamamış bu raporda yer verilen ve ülkemizin mensubu olduğu NATO’nun 2030 yılı ve ötesindeki dönemde küresel sistemsel rekabetin belirleyici olacağı tehdit ve sınamalarla yüklü karmaşık güvenlik ortamına kendisini uyarlama çabaları daha iyi anlaşılabilsin. Böyle karmaşık bir güvenlik ortamında Türkiye’nin ulusal çıkarları, NATO içindeki rolü ve katkısı ile NATO’nun ülkemiz güvenliği bakımından katma değeri hakkında daha etraflı ve nesnel bilgilere dayalı bir değerlendirme ve tartışma imkânı yaratılabilsin.

Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Fikir Turu’nun editöryel politikasını yansıtmayabilir.

Bu yazı ilk kez 10 Haziran 2021’de yayımlanmıştır.

Tacan İldem
Tacan İldem
Büyükelçi (E) Tacan İldem - 2020 Nisan’ına kadar NATO Genel Sekreter Yardımcılığı görevini yürüten Tacan İldem NATO Genel Sekreteri tarafından oluşturulan NATO 2030 Uzmanlar Grubuna seçildi. Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi mezunu olan İldem meslek hayatında AGİT Daimi Temsilciliği, NATO Daimi Temsilciliği ve Lahey Büyükelçiliği görevlerinde Türkiye’yi temsil etti. Dışişleri Bakanlığı Uluslararası Güvenlik İşleri Genel Müdürlüğü ve Cumhurbaşkanlığı Özel Kalem Müdürü, Dişişleri Başdanışmanı ve Sözcüsü görevlerinde bulundu. Öncesinde Brüksel’de NATO Daimi Temsilciliğinde, Yeni Delhi, Vaşington ve Atina Büyükelçiliklerinde çeşitli kademelerde görev aldı.

YORUMLAR

Subscribe
Bildir
guest

0 Yorum
Eskiler
En Yeniler Beğenilenler
Inline Feedbacks
View all comments

Son Eklenenler

0
Would love your thoughts, please comment.x