“İstenileni zor kullanarak ya da maddi çıkarlar sağlayarak elde etmek yerine cezp etme, kendine çekme yoluyla alma kabiliyeti”[efn_note]Nye, J. (2004). Soft Power: The Means to Success in World Politics, New York: Public Affairs.[/efn_note] olarak tanımlanan yumuşak güç, bir ülkenin uluslararası itibarına da işaret ediyor.
Yumuşak gücün bir parçası olan ve son yıllarda ülkelerin diplomaside tercih ettiği en etkili yöntemlerden biri haline gelen kamu diplomasisi ise kurulan enformasyon ağı ile ulusal çıkarların yabancı ülkelerin kamuoylarına anlatılması olarak tanımlanabilir.
Kamu diplomasisi alanında çalışan tarihçi Nicholas Cull’a göre kamu diplomasisinde uluslararası aktörler, git gide daha çok geleneksel uygulamalar çemberinin dışına çıkıyor. Özellikle Soğuk Savaş dönemindeki “aktörden insana” iletişim yönteminden artık “insandan insana” yeni bir münasebete geçişi vurguluyor.[efn_note]Cull, N.J. (2009). Public Diplomacy: Lessons From the Past, Los Angeles: Figueroa Press. [/efn_note]
Günümüzde devletler, eğitimden spora, sinemadan kültüre kadar birçok alanda internet ve medya aracılığı ile kilometrelerce ötedeki kitlelere seslerini duyurabilmekte, yabancı kamuoylarının gözünde pozitif bir imaj yaratabilmek için kamu diplomasisi çalışmalarını daha aktif olarak yürütüyor.
COVID-19 sonrası kapanan sınırlar
Covid-19 pandemisi başlangıçta, bütün dünyada yürütülen kamu diplomasisi çalışmalarını sekteye uğrattı zira pandemi küreselleşmenin etkili olduğu alanları daralttı, sınırları içe doğru çekti, toplum sağlığı ve güvenliğinin korunması adına ulus devletlerin sahneye hızlı bir biçimde çıkış yapmalarına zemin hazırladı. Sınırların kapanması ve özellikle Birleşmiş Milletler (BM), Avrupa Birliği (AB) gibi uluslararası ve supranasyonel kurumlardan yeteri kadar destek gelmemesi ile birlikte birçok ülke, dış dünyadan izole olarak sağlıktan güvenliğe, ekonomiden sosyal hayata kadar birçok konuda kriz sürecini ulusal manevralarla yönettiler.
Pandemi döneminde yardıma muhtaç ülkelerin kamuoyunda seslerini yükseltmeleriyle birlikte yumuşak gücün bir unsuru olarak gündeme gelen “maske diplomasisi” kavramı, zamanla devletler arasındaki sağlık yardımlarını hızlandırdı. Batı’dan yeterli desteği alamayan devletlere Çin, Rusya, Küba ve Türkiye gibi ülkeler insani yardım yaptılar.
Birçok Avrupa Birliği vatandaşı ve üye ülke liderinin, AB’den pandemi döneminde bekledikleri yardımı göremediklerini dillendirdiği, Birlik’in üyelerine karşı aldığı sorumluluğu yerine getiremediğini dışa vurduğu, “Avrupa dayanışması diye bir kavram olmadığını ve Birlik olgusunun yalnızca kâğıt üstünde bir masal olduğunu” vurguladığı, pandeminin başlangıcı döneminde Türkiye’nin birçok ülkeye yardım eli uzatması, kamu diplomasisinin iyi bir örneği olarak görülebilir.
Pandemi sürecinde Türkiye’nin kamu diplomasisi ağı
Her ne kadar ülke içindeki vaka sayılarının yüksek olması, verilerin doğru paylaşılmaması, yeterli tedbirlerin alınmaması gibi konularda eleştirilse de, Türkiye Avrupa’dan Ortadoğu’ya, Balkanlar’dan İskandinav ülkelerine kadar yapılan insani yardımlarla olumlu imaj yaratmaya çalıştı.
Türkiye’nin insani yardım yaptığı ülkelerin çoğu, Türkiye’nin ilişkilerinin sanılanın aksine maksimum olmadığı ama en çok tıbbi yardım ihtiyacı olan ülkelerdi. Suriye, Fransa ve İsrail, Türkiye’nin ilişkilerinin son zamanlarda ihtilaflı olduğu; Kolombiya ise ilişkilerin minimum düzeyde seyrettiği ülkelere örnek verilebilir. Bu ülkelere yapılan yardımlar, devlet başkanları tarafından da kabul edildi ve karşılığında Türkiye’ye teşekkür edildi. Dolayısıyla Türkiye, salt olarak kendi çıkarlarının olduğu ülkelere yardım yapmaktan ziyade ikili siyasi ilişkileri bir kenara bırakarak hümanist bir politika izledi.
Dışişleri Bakanlığı’nın açıklamasına göre nisan ayında 116 ülke Türkiye’den yardım talebinde bulundu ve bunların 44’üne yardım gönderildi. Gönderilen tıbbi malzemeler arasında maske, dezenfektan ve solunum cihazları bulunuyordu. Ayrıca 141 ülkeden yaklaşık 100 bine yakın Türk vatandaşının ülkeye dönüşü sağlandı. Aralık başı itibariyle ise 156 ülkeye ve 9 uluslararası kuruluşa satın alma, ihraç izni, malzeme hibesi ve nakdi şeklinde yardımlar yapıldı.[efn_note]Hürriyet, Cumhurbaşkanı Erdoğan’dan dünyaya aşı mesajı: Tüm insanlığın hizmetine sunacağız, https://www.hurriyet.com.tr/gundem/son-dakika-cumhurbaskani-erdogandan-dunyaya-asi-mesaji-tum-insanligin-hizmetine-sunacagiz-41668557, Erişim: 10.12.2020.[/efn_note]
Avrupa’da Türkiye sesleri
Türkiye’nin bazı ülkelerde gösterdiği kamu diplomasisi örneklerine bakacak olursak; İspanya bu listenin başlarında yer alıyor. Türkiye, İspanya’ya bir uçak dolusu maske, eldiven, antibakteriyel ve solunum cihazı gönderdi.[efn_note]İbni Haldun Üniversitesi (2020).”Pandemi Döneminde Kamu Diplomasisi” Webinarı.[/efn_note] Ayrıca TİKA aracılığı ile daha çok Müslümanların yaşadığı Endülüs bölgelerine gönderilen gıda paketleri de pandemi döneminde işlerini kaybeden, gıda bulmakta zorluk çeken vatandaşlara ilaç oldu. İspanya basınına da bu yardımlar pozitif biçimde yansıdı; hem İspanyol kamuoyu hem de siyasetçiler bu yardımlara olumlu tepkiler verdiler.
Salgının Avrupa’daki merkez üssü haline gelen İtalya’ya Türk Silahlı Kuvvetlerine (TSK) ait uçakla taşınan malzemeler arasında, Milli Savunma Bakanlığı bünyesindeki fabrika ve dikimevlerinde üretilen tulum, yüz maskesi, göz maskesi ve dezanfektan gibi tıbbi ekipmanlar vardı. Üzerinde Cumhurbaşkanlığı forsu ile Türkiye-İtalya bayraklarının yan yana bulunduğu kargo paketlerinin üzerinde Hz. Mevlana’nın, “Ümitsizliğin ardından nice ümitler var. Karanlığın ardından nice güneşler var” sözünün yazılması da, Türkiye tarafından pandeminin sağlık ve ekonomik boyutunun yanı sıra psikolojik boyutuna da vurgu yapan bir tutumdu.
Bu süreçte yapılan yardımlar yalnızca Avrupa ile sınırlı kalmadı. Virüsün kaynağı olarak görüldüğü için ABD Başkanı Donald Trump tarafından “Çin virüsü” yakıştırması yapılarak imajı zedelenmeye çalışılan ve vaka sayılarının en yüksek rakamlara ulaştığı Çin’e, Türk makamları tarafından ilaç, tıbbi sınıf solunum maskesi, tek kullanımlık eldiven ve dezenfeksiyon şişesi başta olmak üzere çok sayıda tıbbi malzeme yardımı yapıldı.
THY aracılığı ile yalnızca yurtdışında yaşayan yabancılara yardım odaklı değil, kendi ülkemizde yaşayan yabancıları da anavatanlarına ulaştıran bir kamu diplomasisi ağı faaliyete geçirildi.
Kamu diplomasisi çalışmalarının Türkiye’ye getirileri olur mu?
Kamu diplomasisi karşılıksız olarak yapılan ve yurtdışındaki “kalpleri ve zihinleri kazanma sanatı” olarak görülen bir insani yardımdır. Bunun bilincinde olarak, dünya üzerinde COVID-19’dan etkilenen birçok ülke vatandaşına ve bu ülkelerde yaşayan Türklere hiçbir dil, din, ırk ayrımı yapmadan üstün bir organizasyon kabiliyeti ile imkanlarını optimum şekilde seferber ederek insani yardımda bulunan Türkiye, tüm dünyaya “aramızdaki kırgınlıkları bırakıp, salgınla hep birlikte mücadele edelim” mesajını verdi.
Yapılan yardımların Türkiye’ye olumlu olarak geri dönme ihtimali de yüksektir. Kamu diplomasisin en önemli hedeflerinden birisi de olumlu bir imaj çizebilmek, tabuları yıkmaktır. Türkiye de bu süreçte “yumuşak gücünü” gösterme imkanı buldu.
Fransız Haber Ajansı AFP’ye konuşan Paris Siyasal Bilimler Enstitüsü’nden Türk Diplomasisi uzmanı Jana Jabbour “Türkiye hasta durumuna düşen Avrupa Birliği ülkelerine yardım sağlayabilecek güçlü bir ülke olduğunu göstermeye çalışıyor”[efn_note]BBC, Koronavirüs: Türkiye hangi ülkeye ne kadar yardım gönderdi?, https://www.bbc.com/turkce/haberler-turkiye-52459231, Erişim: 11.12.2020.[/efn_note] diyerek aslında durumu özetliyor.
Bir diğer noktada Türkiye, uluslararası ittifaklara vurgu yaparak sistem içerisinde yer aldığını, güvenilir bir müttefik olarak görülmesi gerektiğini ve zor zamanlarda kendisiyle çalışılabilir bir ülke olduğunu anlatmaya çalıştı. NATO ülkeleri olan İtalya ve İspanya’ya yapılan yardımlar, NATO’dan da olumlu tepkiler aldı. Örneğin, bu süreçte İspanya’nın Türkiye’deki füze savunma sistemini sürdürme vaadi, diğer NATO üyesi ülkeler tarafından da kabul gördü.
Bu durum, ayrıca son zamanlarda Türkiye’nin AB nezdinde zarar gören siyasi imajı düzeltmek için de bir fırsat yaratabilir. Erdoğan’ın 9 Mayıs Avrupa Günü’yle ilgili mektubunda insan hakları, Suriyeli sığınmacılar ve Kıbrıs nedeniyle gerilim yaşadığı Brüksel’e “Bu kez ortak düşmanımız sınır tanımayan bir virüs. AB artık aynı gemide olduğumuzu anlamalı” sözleriyle seslenmesi, Türkiye’nin AB ile sorunları çözmek istediğinin bir kanıtı niteliğindedir. Son aylarda Fransa ve Yunanistan’ın da ortamı kızıştırmasıyla Doğu Akdeniz’de yükselen tansiyon taraflar arasında söylemleri sertleştirse de, yaratılan kamu diplomasisi ağı sayesinde AB’nin Türkiye’ye bakışının bazı konularda değişeceği öngörülebilir.
Örneğin, 10 Aralık’ta görüşülen AB Liderler Zirvesi’nde Fransa, Yunanistan ve GKRY’nin baskılarına rağmen Türkiye’ye ağır bir ekonomik yaptırım ve silah ambargosu uygulanmaması ve “pozitif gündeme geri dönülme arzusu” salt olarak Türkiye’nin kamu diplomasisi çalışmaları ile ilişkili olmasa da, AB-Türkiye ilişkilerinin uzlaşma ekseninde yürütülmek istenilmesi, Türkiye’nin pandemi sürecinde yürüttüğü uzlaşmacı ve barışçıl politika ile kısmen de olsa bağlantılıdır. Bunun yanı sıra “Rus yapımı S-400 füze sistemleri, insan hakları ihlalleri ve Batı’nın İran yaptırımlarına ilişkin anlaşmazlıklar” nedeniyle Avrupa ve ABD’deki NATO müttefikleriyle ilişkilerine gölge düşen Türkiye, kamu diplomasisi faaliyetleri ile gerilimleri hafifletecek bir fırsat yakalamak istiyor olabilir.
Son olarak bu sürecin Türkiye’ye ekonomik olarak da fayda sağlaması beklenebilir. Avrupa’dan Asya’ya, Ortadoğu’dan Balkanlara kadar yapılan yardımlar, her ne kadar ekonomik çıkar amaçlı yapılmasa da, pandemi sonrası sonra çeşitli ülkelerle karşılıklı ticaret ve yatırımların geliştirilmesine yönelik olası görüşmelerde, Türkiye’nin ticaret diplomasisinde kullanabileceği bir kart olabilir.
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Fikir Turu’nun editöryel politikasını yansıtmayabilir.
Bu yazı ilk kez 18 Aralık 2020’de yayımlanmıştır.