Polonya’ya drone saldırısı: Rusya’dan el artırma mı Ukrayna’dan yeni hamle mi?

Rusya’nın Polonya’ya dron saldırısı düzenlediği iddiaları neyin habercisi? Bu saldırı psikolojik savaş açısından neden hem Rusya’nın hem Ukrayna’nın işine geliyor? AB ve NATO hangi açmazlarla karşı karşıya? Prof. Dr. İlyas Kemaloğlu yazdı.

Donald Trump ile Vladimir Putin’in Alaska’daki görüşmesi, Rusya-Ukrayna Savaşı’nı sonlandırma konusunda ümit verici geçse de zirveden sonra gerek Rusya – Ukrayna gerekse de genel olarak Rusya – Batı cephesinde ilişkiler gittikçe gerginleşmeye başladı. Şüphesiz tek bir zirveyle yaklaşık dört yıldır süren savaşı sonlandırmak mümkün değil. Savaş uzadıkça bunu yapmak daha da zorlaşacak. Kaldı ki Trump – Putin Zirvesi’nde Ukrayna meselesi ele alınsa da iki liderin önceliği, ikili ilişkilerdi.

Peki, birçok tarafın artık barış istemesine rağmen Rusya-Ukrayna Savaşı neden gittikçe şiddetleniyor ve çok daha geniş bir coğrafyaya yayılma riski taşıyor?

Anayasalar savaşı

Gerek Trump’ın Alaska’da Rus lider ile görüşmesi gerekse de daha sonra Ukrayna Devlet Başkanı Volodimir Zelenskiy ve Avrupa liderleriyle bir araya gelmesi, tarafların resmî söylemde barıştan yana olmalarına rağmen nihai anlaşma sürecinde geri adım atmak istemediklerini ortaya koydu.

Rusya Anayasası’nda bugün Rusya’nın bir kısmını tam olarak kontrol edemediği topraklar (Donetsk ve Lugansk cumhuriyetleri ile Zaporog ve Herson illeri) dahi Rusya Federasyonu’nun sınırları içerisinde kabul edilirken Zelenskiy de Ukrayna Anayasası’na atıfta bulunarak Ukrayna’nın toprak bütünlüğünden taviz veremeyeceğini ileri sürüyor.

Her iki tarafın da taviz vermeye yanaşmaması, cephedeki çatışmaların artarak devam etmesine neden oluyor. Diğer bir deyişle her iki ülke de ABD’nin baskısına rağmen artık barışın masa etrafında değil, cephedeki başarılara bağlı olduğunu düşünüyor.

Bu süreçte her iki ülkenin de kendi kozları ve beklentileri var.

Rusya’nın stratejisi

Rusya Federasyonu her ne kadar kendi taleplerinden taviz vermeye yanaşmasa da ABD ile birlikte barışın bir an önce tesis edilmesinden yana.

Gelinen noktada Kırım’ın yanı sıra Donetsk ve Lugansk cumhuriyetleri ile Zaporog ve Herson illerini de kendi toprağı olarak gören Kremlin, ayrıca Ukrayna’nın silahsızlaştırılması ve tarafsızlığının ilanını istiyor. Rus yetkililer, tüm bunların karşılığında, Ukrayna’ya güvenlik alanında birtakım garantilerin verilebileceğini dile getiriyor.

Bu şartlarda ısrar etmesinde cephedeki konumunun etkisi büyük. Rus ordusu hızlı bir ilerleme kaydedemese de ele geçirdiği toprakları elinde tutmayı başarıyor. Nobel Barış Ödülü konusunda adeta takıntılı hâle gelen ve bu çerçevede Ukrayna savaşını da bir an önce sonlandırmak isteyen Donald Trump’ın söz konusu yaklaşımı da şüphesiz Kremlin’in lehine. Trump’ın Putin’i kırmızı halı ile karşılaması, Putin’in elini epey güçlendirdi.

Alaska’dan sonra çok geçmeden Rus liderin Çin’i ziyareti çerçevesinde bir taraftan Çin ve Hindistan liderleriyle üçlü samimi pozlar vermesi, diğer taraftan Çin ile başta enerji alanı olmak üzere işbirliğini arttırması da Kremlin’in Çin ile birlikte gücünü sergilemesini ve Ukrayna’da taviz verme niyetinde olmadığını göstermesini sağladı.

Diğer taraftan, Moskova şüphesiz Avrupa’nın da sonsuza dek Ukrayna’ya destek veremeyeceği düşüncesinde. Bu nedenle her ne kadar savaşın uzaması Rusya’nın da lehine olmasa da Kremlin, Ukrayna konusunda siyasetini değiştirmiyor.

Ukrayna’nın stratejisi

Rusya – Ukrayna cephesindeki mevcut duruma rağmen Ukrayna da savaşı sürdürmekten yana.

Günümüz şartlarında masaya oturması, büyük ölçüde Rusya’nın şartlarının kabulü ve dört yıllık savaşın boşuna yapıldığı anlamına gelecek. Bundan dolayıdır ki ABD’nin baskısına ve büyük kayıplara rağmen Kiev savaşı sürdürmek istiyor.

Bu yaklaşımında da Ukrayna yetkilileri, iki önemli hususa önem veriyor.

Bunlardan ilki, cephedeki savaşın yanı sıra Moskova, Petersburg ve Kazan dahil olmak üzere Rusya’nın farklı şehirlerine ve sanayi merkezlerine dron saldırıları düzenlemek ve “çatışmayı Rusya’nın içine çekmeye çalışmak” ya da “en azından Rus halkına savaşın devam ettiğini hatırlatmak”. Ukrayna’nın dron saldırıları özellikle Rusya’daki havalimanı çalışmalarını alt üst ediyor.

İkinci ve en önemli stratejisi ise, AB’nin de artık bıkkınlığına, önemli bir netice alamamasına ve ABD baskısına rağmen Avrupa ülkelerinin siyasi, mali ve askerî desteğini almaya devam etmek. Bu husus aynı zamanda Ukrayna’nın bugüne kadar savaşı sürdürmeye devam edebilmesinin de, savaşın geleceğinin de en önemli belirleyici noktası. Rus yetkililer çoktandır Rusya – Ukrayna krizinin Rusya-Avrupa savaşına dönüştüğünü dile getiriyor.

Polonya’daki drone saldırısı kimin işi?

Rusya ve Ukrayna’nın savaş ile ilgili yaklaşımlarında hemfikir oldukları nadir noktalardan biri AB’nin bu süreçteki rolünün küçümsenmeyecek seviyede olması.

Rusya, AB ülkelerini barışın önünde en büyük engel olarak görürken, Ukrayna AB’yi geleceğinin güvenlik garantisini olarak görüyor.

Trump öncesi Kiev rejiminin en büyük güvencesi, ABD idi. Böyle bir durumda Polonya’nın dron saldırısına uğraması, hem yeni tartışma ve karşılıklı suçlamaların yapılmasına hem savaş coğrafyasının genişleme riskinin çok da hayali olmadığının anlaşılmasına yol açtı. Gerek AB gerekse NATO yetkilileri, Polonya’ya dron saldırılarının Rusya tarafından gerçekleştiğini ileri sürerken, Rusya bu saldırıyı kendilerinin düzenlemediğini ve bunun apaçık Ukrayna’nın bir provokasyonu olduğunu ileri sürdü. Dron saldırılarının arkasında kimin olduğunu kesin olarak söylemek şimdilik mümkün olmasa da bu saldırı psikolojik savaş açısından Rusya’nın da Ukrayna’nın da işine yarayan bir durum.

Neden mi?

Ukrayna, söz konusu saldırının Rusya tarafından gerçekleştirildiğini ileri sürerek Rusya’nın yalnızca Ukrayna için değil, Avrupa, hatta NATO için de ne kadar büyük bir tehdit olduğunu dile getiriyor. Bundan dolayı da Kiev’e göre AB ülkeleri hem Ukrayna’ya desteği sürdürmeli hem de kendileri de yürütülen savaşa doğrudan müdahale etmeliler.

Rusya ise aynı konuyu farklı bir açıdan ele alarak yorumluyor: AB ne kadar bu savaşa müdahale olursa o kadar büyük sorunlar yaşayacak ve gittikçe savaşın içine çekilecektir. Ayrıca dron saldırısını kim gerçekleştirirse gerçekleştirsin Rusya, kendisi için NATO’nun sınırı güvenliğindeki zaafı ile ilgili birtakım sonuçlar çıkarmış olmalıdır.

AB cephesinde çatlaklar

Dolayısıyla dron saldırısının arkasında Slav kardeşlerden hangisi olursa olsun AB ülkeleri için değişen bir durum yoktur. Ukrayna’ya desteğin kesilmesi, Rusya’nın kaçınılmaz zaferi, kendileri için maddi zararın yanı sıra aynı zamanda manevi mağlubiyet anlamına gelirken, desteğin devamı gittikçe savaşın içine çekilmesi anlamına gelir.

AB’nin işini zorlaştıran husus da şüphesiz, AB ve NATO içinde Rusya siyaseti ile ilgili farklı görüşlerin olması ve ABD’nin Rusya ile gerginliği arttırmak istememesi. Nitekim Rusya ile özellikle enerji alanında iş birliğini sürdüren Slovakya ve Macaristan gibi ülkeler Ukrayna’ya daha fazla desteğin gösterilmemesini ve Rusya ile ilişkilerin düzeltilmesini savunuyor. Diğer taraftan BM’ne üye 193 ülkeden yalnızca 46’sı Polonya’daki dron saldırısının arkasında Rusya’nın olduğunu kabul ederek Rusya’yı kınadılar. Yine Donald Trump NATO ülkelerinin Rusya’dan petrol almaya devam ettikçe Rusya’ya daha sert yaptırım uygulamayacağını dile getirdi.  Diğer bir deyişle Rusya’nın karşısında birlik bir Batı’nın olmaması da Kremlin’in hareket alanını genişletiyor.

NATO’nun Polonya sınırına asker yığması

NATO’nun Polonya sınırına asker ve askerî teknolojiler yığması, bölgedeki havayı gerginleştirse de bunun ötesine geçilmeyeceğini tahmin etmek mümkün.

Diğer taraftan Rusya nasıl dikkatlerini Ukrayna’ya yoğunlaştırdığından son yıllarda Suriye, Kafkasya, hatta Orta Asya’da konumunu zayıflattıysa aynı şeyi önümüzdeki dönemde AB ve NATO için de söylemek mümkün. Kaldı ki “Batı demokrasisi ve değerleri” için dünyanın dört bir tarafında yeni tehditler de ortaya çıkıyor.

Müzakereler sürecek

Öyle görülüyor ki Rusya-Ukrayna Savaşı bir süre daha kendi seyrinde devam edecek.

Diğer taraftan bu husus, farklı taraflar arasında görüşmelerin yapılmasına engel değil. Bu bağlamda bir taraftan Rusya-Ukrayna heyetleri arasında daha çok esir takası ve diğer insanî meselelerle ilgili toplantılar devam ederken Rusya ile ABD heyetleri arasındaki görüşmeler ve dolayısıyla da pazarlıklar da sürdürülecek.

Diplomatik misyonların karşılıklı olarak göreve başlaması, Arktika’nın paylaşılması, Zaporijya Nükleer Santrali’nin geleceği, bu görüşmelerin ana gündemini oluşturacak, ABD’nin Ukrayna tutumu, biraz da bu konuların nasıl sonuçlanacağına bağlı olacak. Diğer bir deyişle Moskova Ukrayna’ya olmasa da ABD’ye birtakım tavizler mutlaka verecek.

Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Fikir Turu’nun editöryel politikasını yansıtmayabilir.

Bu yazı ilk kez 16 Eylül 2025’te yayımlanmıştır.

İlyas Kemaloğlu
İlyas Kemaloğlu
Prof. Dr. İlyas Kemaloğlu - 2001’de Marmara Üniversitesi Tarih Bölümü’nde lisansını, 2003’te aynı üniversitede yüksek lisansını, 2008’de Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi’nde doktorasını tamamladı. 2012’de doçent, 2017’de profesör oldu. Rusça, İngilizce, Farsça ve çeşitli Slav ve Türk lehçelerini bilen Kemaloğlu, 2004-2008 yılları arasında Avrasya Stratejik Araştırmalar Merkezi’nde Rusya-Ukrayna Masası’nda görev yaptı. 2009-2012’de Türk Tarih Kurumu’nda çalıştı. 2009-2013 yılları arasında Orta Doğu Stratejik Araştırmaları Merkezi’nde Avrasya Danışmanı olarak görev yaptı. 2013 yılından itibaren MSGSÜ Fen Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü Öğretim Üyesi olarak çalışıyor. 2013 ve 2018 yıllarında TC Başbakanlık Atatürk, Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Türk Tarih Kurumu Bilim Kurulu’na aslî üye seçildi. Çalışmaları, Rusya tarihi, Türk-Rus münasebetleri ve günümüz Avrasya coğrafyasındaki güncel gelişmeler ile ilgilidir. Telif, çeviri ve edit olmak üzere otuza yakın kitap çalışması yayımlandı.

YORUMLAR

Subscribe
Bildir
guest

0 Yorum
Eskiler
En Yeniler Beğenilenler
Inline Feedbacks
View all comments

Son Eklenenler

Polonya’ya drone saldırısı: Rusya’dan el artırma mı Ukrayna’dan yeni hamle mi?

Rusya’nın Polonya’ya dron saldırısı düzenlediği iddiaları neyin habercisi? Bu saldırı psikolojik savaş açısından neden hem Rusya’nın hem Ukrayna’nın işine geliyor? AB ve NATO hangi açmazlarla karşı karşıya? Prof. Dr. İlyas Kemaloğlu yazdı.

Donald Trump ile Vladimir Putin’in Alaska’daki görüşmesi, Rusya-Ukrayna Savaşı’nı sonlandırma konusunda ümit verici geçse de zirveden sonra gerek Rusya – Ukrayna gerekse de genel olarak Rusya – Batı cephesinde ilişkiler gittikçe gerginleşmeye başladı. Şüphesiz tek bir zirveyle yaklaşık dört yıldır süren savaşı sonlandırmak mümkün değil. Savaş uzadıkça bunu yapmak daha da zorlaşacak. Kaldı ki Trump – Putin Zirvesi’nde Ukrayna meselesi ele alınsa da iki liderin önceliği, ikili ilişkilerdi.

Peki, birçok tarafın artık barış istemesine rağmen Rusya-Ukrayna Savaşı neden gittikçe şiddetleniyor ve çok daha geniş bir coğrafyaya yayılma riski taşıyor?

Anayasalar savaşı

Gerek Trump’ın Alaska’da Rus lider ile görüşmesi gerekse de daha sonra Ukrayna Devlet Başkanı Volodimir Zelenskiy ve Avrupa liderleriyle bir araya gelmesi, tarafların resmî söylemde barıştan yana olmalarına rağmen nihai anlaşma sürecinde geri adım atmak istemediklerini ortaya koydu.

Rusya Anayasası’nda bugün Rusya’nın bir kısmını tam olarak kontrol edemediği topraklar (Donetsk ve Lugansk cumhuriyetleri ile Zaporog ve Herson illeri) dahi Rusya Federasyonu’nun sınırları içerisinde kabul edilirken Zelenskiy de Ukrayna Anayasası’na atıfta bulunarak Ukrayna’nın toprak bütünlüğünden taviz veremeyeceğini ileri sürüyor.

Her iki tarafın da taviz vermeye yanaşmaması, cephedeki çatışmaların artarak devam etmesine neden oluyor. Diğer bir deyişle her iki ülke de ABD’nin baskısına rağmen artık barışın masa etrafında değil, cephedeki başarılara bağlı olduğunu düşünüyor.

Bu süreçte her iki ülkenin de kendi kozları ve beklentileri var.

Rusya’nın stratejisi

Rusya Federasyonu her ne kadar kendi taleplerinden taviz vermeye yanaşmasa da ABD ile birlikte barışın bir an önce tesis edilmesinden yana.

Gelinen noktada Kırım’ın yanı sıra Donetsk ve Lugansk cumhuriyetleri ile Zaporog ve Herson illerini de kendi toprağı olarak gören Kremlin, ayrıca Ukrayna’nın silahsızlaştırılması ve tarafsızlığının ilanını istiyor. Rus yetkililer, tüm bunların karşılığında, Ukrayna’ya güvenlik alanında birtakım garantilerin verilebileceğini dile getiriyor.

Bu şartlarda ısrar etmesinde cephedeki konumunun etkisi büyük. Rus ordusu hızlı bir ilerleme kaydedemese de ele geçirdiği toprakları elinde tutmayı başarıyor. Nobel Barış Ödülü konusunda adeta takıntılı hâle gelen ve bu çerçevede Ukrayna savaşını da bir an önce sonlandırmak isteyen Donald Trump’ın söz konusu yaklaşımı da şüphesiz Kremlin’in lehine. Trump’ın Putin’i kırmızı halı ile karşılaması, Putin’in elini epey güçlendirdi.

Alaska’dan sonra çok geçmeden Rus liderin Çin’i ziyareti çerçevesinde bir taraftan Çin ve Hindistan liderleriyle üçlü samimi pozlar vermesi, diğer taraftan Çin ile başta enerji alanı olmak üzere işbirliğini arttırması da Kremlin’in Çin ile birlikte gücünü sergilemesini ve Ukrayna’da taviz verme niyetinde olmadığını göstermesini sağladı.

Diğer taraftan, Moskova şüphesiz Avrupa’nın da sonsuza dek Ukrayna’ya destek veremeyeceği düşüncesinde. Bu nedenle her ne kadar savaşın uzaması Rusya’nın da lehine olmasa da Kremlin, Ukrayna konusunda siyasetini değiştirmiyor.

Ukrayna’nın stratejisi

Rusya – Ukrayna cephesindeki mevcut duruma rağmen Ukrayna da savaşı sürdürmekten yana.

Günümüz şartlarında masaya oturması, büyük ölçüde Rusya’nın şartlarının kabulü ve dört yıllık savaşın boşuna yapıldığı anlamına gelecek. Bundan dolayıdır ki ABD’nin baskısına ve büyük kayıplara rağmen Kiev savaşı sürdürmek istiyor.

Bu yaklaşımında da Ukrayna yetkilileri, iki önemli hususa önem veriyor.

Bunlardan ilki, cephedeki savaşın yanı sıra Moskova, Petersburg ve Kazan dahil olmak üzere Rusya’nın farklı şehirlerine ve sanayi merkezlerine dron saldırıları düzenlemek ve “çatışmayı Rusya’nın içine çekmeye çalışmak” ya da “en azından Rus halkına savaşın devam ettiğini hatırlatmak”. Ukrayna’nın dron saldırıları özellikle Rusya’daki havalimanı çalışmalarını alt üst ediyor.

İkinci ve en önemli stratejisi ise, AB’nin de artık bıkkınlığına, önemli bir netice alamamasına ve ABD baskısına rağmen Avrupa ülkelerinin siyasi, mali ve askerî desteğini almaya devam etmek. Bu husus aynı zamanda Ukrayna’nın bugüne kadar savaşı sürdürmeye devam edebilmesinin de, savaşın geleceğinin de en önemli belirleyici noktası. Rus yetkililer çoktandır Rusya – Ukrayna krizinin Rusya-Avrupa savaşına dönüştüğünü dile getiriyor.

Polonya’daki drone saldırısı kimin işi?

Rusya ve Ukrayna’nın savaş ile ilgili yaklaşımlarında hemfikir oldukları nadir noktalardan biri AB’nin bu süreçteki rolünün küçümsenmeyecek seviyede olması.

Rusya, AB ülkelerini barışın önünde en büyük engel olarak görürken, Ukrayna AB’yi geleceğinin güvenlik garantisini olarak görüyor.

Trump öncesi Kiev rejiminin en büyük güvencesi, ABD idi. Böyle bir durumda Polonya’nın dron saldırısına uğraması, hem yeni tartışma ve karşılıklı suçlamaların yapılmasına hem savaş coğrafyasının genişleme riskinin çok da hayali olmadığının anlaşılmasına yol açtı. Gerek AB gerekse NATO yetkilileri, Polonya’ya dron saldırılarının Rusya tarafından gerçekleştiğini ileri sürerken, Rusya bu saldırıyı kendilerinin düzenlemediğini ve bunun apaçık Ukrayna’nın bir provokasyonu olduğunu ileri sürdü. Dron saldırılarının arkasında kimin olduğunu kesin olarak söylemek şimdilik mümkün olmasa da bu saldırı psikolojik savaş açısından Rusya’nın da Ukrayna’nın da işine yarayan bir durum.

Neden mi?

Ukrayna, söz konusu saldırının Rusya tarafından gerçekleştirildiğini ileri sürerek Rusya’nın yalnızca Ukrayna için değil, Avrupa, hatta NATO için de ne kadar büyük bir tehdit olduğunu dile getiriyor. Bundan dolayı da Kiev’e göre AB ülkeleri hem Ukrayna’ya desteği sürdürmeli hem de kendileri de yürütülen savaşa doğrudan müdahale etmeliler.

Rusya ise aynı konuyu farklı bir açıdan ele alarak yorumluyor: AB ne kadar bu savaşa müdahale olursa o kadar büyük sorunlar yaşayacak ve gittikçe savaşın içine çekilecektir. Ayrıca dron saldırısını kim gerçekleştirirse gerçekleştirsin Rusya, kendisi için NATO’nun sınırı güvenliğindeki zaafı ile ilgili birtakım sonuçlar çıkarmış olmalıdır.

AB cephesinde çatlaklar

Dolayısıyla dron saldırısının arkasında Slav kardeşlerden hangisi olursa olsun AB ülkeleri için değişen bir durum yoktur. Ukrayna’ya desteğin kesilmesi, Rusya’nın kaçınılmaz zaferi, kendileri için maddi zararın yanı sıra aynı zamanda manevi mağlubiyet anlamına gelirken, desteğin devamı gittikçe savaşın içine çekilmesi anlamına gelir.

AB’nin işini zorlaştıran husus da şüphesiz, AB ve NATO içinde Rusya siyaseti ile ilgili farklı görüşlerin olması ve ABD’nin Rusya ile gerginliği arttırmak istememesi. Nitekim Rusya ile özellikle enerji alanında iş birliğini sürdüren Slovakya ve Macaristan gibi ülkeler Ukrayna’ya daha fazla desteğin gösterilmemesini ve Rusya ile ilişkilerin düzeltilmesini savunuyor. Diğer taraftan BM’ne üye 193 ülkeden yalnızca 46’sı Polonya’daki dron saldırısının arkasında Rusya’nın olduğunu kabul ederek Rusya’yı kınadılar. Yine Donald Trump NATO ülkelerinin Rusya’dan petrol almaya devam ettikçe Rusya’ya daha sert yaptırım uygulamayacağını dile getirdi.  Diğer bir deyişle Rusya’nın karşısında birlik bir Batı’nın olmaması da Kremlin’in hareket alanını genişletiyor.

NATO’nun Polonya sınırına asker yığması

NATO’nun Polonya sınırına asker ve askerî teknolojiler yığması, bölgedeki havayı gerginleştirse de bunun ötesine geçilmeyeceğini tahmin etmek mümkün.

Diğer taraftan Rusya nasıl dikkatlerini Ukrayna’ya yoğunlaştırdığından son yıllarda Suriye, Kafkasya, hatta Orta Asya’da konumunu zayıflattıysa aynı şeyi önümüzdeki dönemde AB ve NATO için de söylemek mümkün. Kaldı ki “Batı demokrasisi ve değerleri” için dünyanın dört bir tarafında yeni tehditler de ortaya çıkıyor.

Müzakereler sürecek

Öyle görülüyor ki Rusya-Ukrayna Savaşı bir süre daha kendi seyrinde devam edecek.

Diğer taraftan bu husus, farklı taraflar arasında görüşmelerin yapılmasına engel değil. Bu bağlamda bir taraftan Rusya-Ukrayna heyetleri arasında daha çok esir takası ve diğer insanî meselelerle ilgili toplantılar devam ederken Rusya ile ABD heyetleri arasındaki görüşmeler ve dolayısıyla da pazarlıklar da sürdürülecek.

Diplomatik misyonların karşılıklı olarak göreve başlaması, Arktika’nın paylaşılması, Zaporijya Nükleer Santrali’nin geleceği, bu görüşmelerin ana gündemini oluşturacak, ABD’nin Ukrayna tutumu, biraz da bu konuların nasıl sonuçlanacağına bağlı olacak. Diğer bir deyişle Moskova Ukrayna’ya olmasa da ABD’ye birtakım tavizler mutlaka verecek.

Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Fikir Turu’nun editöryel politikasını yansıtmayabilir.

Bu yazı ilk kez 16 Eylül 2025’te yayımlanmıştır.

İlyas Kemaloğlu
İlyas Kemaloğlu
Prof. Dr. İlyas Kemaloğlu - 2001’de Marmara Üniversitesi Tarih Bölümü’nde lisansını, 2003’te aynı üniversitede yüksek lisansını, 2008’de Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi’nde doktorasını tamamladı. 2012’de doçent, 2017’de profesör oldu. Rusça, İngilizce, Farsça ve çeşitli Slav ve Türk lehçelerini bilen Kemaloğlu, 2004-2008 yılları arasında Avrasya Stratejik Araştırmalar Merkezi’nde Rusya-Ukrayna Masası’nda görev yaptı. 2009-2012’de Türk Tarih Kurumu’nda çalıştı. 2009-2013 yılları arasında Orta Doğu Stratejik Araştırmaları Merkezi’nde Avrasya Danışmanı olarak görev yaptı. 2013 yılından itibaren MSGSÜ Fen Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü Öğretim Üyesi olarak çalışıyor. 2013 ve 2018 yıllarında TC Başbakanlık Atatürk, Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Türk Tarih Kurumu Bilim Kurulu’na aslî üye seçildi. Çalışmaları, Rusya tarihi, Türk-Rus münasebetleri ve günümüz Avrasya coğrafyasındaki güncel gelişmeler ile ilgilidir. Telif, çeviri ve edit olmak üzere otuza yakın kitap çalışması yayımlandı.

YORUMLAR

Subscribe
Bildir
guest

0 Yorum
Eskiler
En Yeniler Beğenilenler
Inline Feedbacks
View all comments

Son Eklenenler

0
Would love your thoughts, please comment.x