Rusya’nın Ukrayna’yı işgali kadar, dünyanın artık eskisi gibi olmayacağına yönelik analizler de şu sıralar dünya medyasının en önemli gündemi. Özellikle Avrupa’nın yeni güvenlik mimarisinin nasıl şekilleneceği, aktörlerinin kimler olacağı konusunda çok fazla yazılıp çiziliyor. Avrupa Birliği Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Josep Borrell, Project Syndicate adlı internet sitesinde yayımlanan yazısında, Rusya’nın işgalinin doğumunu hızlandırdığı “Jeopolitik Avrupa”yı ve bundan sonra yapılması gerekenleri anlatıyor.
Yazının önemli bölümlerini aktarıyoruz:
“Bazı haftalar sanki on yıllar sürer, geçen hafta da böyle bir haftaydı. Rusya’nın Ukrayna’ya yönelik açık saldırganlığıyla birlikte Avrupa’da bir kez daha savaş trajedisi patlak verdi. Rus güçleri konutları, okulları, hastaneleri ve diğer sivil altyapıyı bombaladı. Kremlin’in propaganda makinesi, haksız olanı haklı çıkarma çabasında hızlı olmaya zorlandı. 1 milyondan fazlası şiddetten kaçtı, daha fazlası da olacak.
Öte yandan Ukraynalılar, Başkan Volodimir Zelenski’nin liderliğinde ülkelerini kahramanca savunuyorlar. Giderek artan saldırı ve Kremlin’in ulusal kimliklerini inkâr eden saçma iddiaları karşısında Ukraynalılar, birlik ve direnç sergiliyor. Geçmişe takılıp kalan Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, ‘büyük Rusya’ vizyonuyla Ukrayna’nın kendisine ait olduğuna kendini inandırmış olabilir. Ancak Ukraynalılar, ülkelerinin kendilerine ait olduğunu ve Avrupalı bir geleceğe sahip olmayı amaçladıklarını gösteriyorlar.
Avrupa ne yaptı?
Avrupa Birliği harekete geçti. Bazıları tereddüt edeceğimizi, fikir ayrılığı yaşayacağımızı ve geç kalacağımızı beklerken, biz, önümüzdeki tabuları yıkarak Ukrayna’yı desteklemek üzere rekor bir hızda hareket ettik. Kremlin ile bağlantılı oligarklara ve savaş sorumlularına benzeri görülmemiş yaptırımlar uyguladık. Önde gelen Rus bankalarının SWIFT sisteminden çıkarılması ve Rus Merkez Bankası varlıklarının dondurulması gibi birkaç gün önce düşünülemeyecek olan tedbirler, şu anda uygulanıyor. AB ilk kez, Avrupa Barış Oluşumu kapsamında 500 milyon Euro ile savaş halindeki Ukrayna’ya askeri teçhizat sağlayan üye ülkeleri destekliyor.
Azami etkiyi yaratmak için tüm bunları diğer ülkelerle birlikte yaptık. ABD, Birleşik Krallık, Kanada, İsviçre, Japonya, Singapur ve diğer birçok finansal ve ekonomik merkez, sert yaptırımları uygulamak için bize katıldı. Rusya’ya yönelik uluslararası öfke, spor ve sanatta bile yankı buluyor. Şirketler Rusya pazarını terk ediyor.
Savaş, Batı ve diğerleri arasında değil
Bütün bunlara rağmen Ukrayna’dan gelen haberler korkunç ve iç karartıcı. Kimse bu savaşın nasıl sonuçlanacağını da bilmiyor. Putin, döktüğü kanı Batı ile diğerleri arasındaki efsanevi bir çatışmanın kaçınılmaz yan ürünü olarak göstererek mazur göstermeye çalışacak, ama kimseyi buna ikna edemeyecektir. Dünyanın dört bir yanındaki ülkelerin ve insanların çoğu, otokratik bir liderin askeri saldırganlık yoluyla istediğini kolayca ele geçirebileceği bir dünyayı kabul etmeyi reddediyor.
2 Mart’ta, Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nun ezici bir çoğunluğu (141 ülke) Ukrayna’nın egemenlik haklarını destekleme yönünde oy kullandı ve Rusya’nın eylemlerini BM Şartı’nın ve uluslararası hukukun açık bir ihlali olarak kınadı. 35 çekimser oyun kullanıldığı oylamada sadece dört ülke Rusya lehine oy verdi. Küresel uzlaşmaya dair bu tarihi görünüm, Rusya liderlerinin ülkelerini ne kadar izole ettiğini gözler önüne seriyor. AB, BM’de bu sonuca ulaşmak için çok çaba gösterdi ve şimdiki görevinin de şiddeti sona erdirmek ve diplomasiye kapı açmak olduğu konusunda BM Genel Sekreteri António Guterres ile mutabıkız.
Rusya’nın işgali başlatmasından sonraki haftada jeopolitik bir Avrupa’nın gecikmiş doğumuna da tanık olduk. Avrupalılar yıllardır, dünya sahnesinde siyasi hedeflerimizin peşinden gidebilmek için amaç ve kapasite birliği ile AB’nin nasıl daha sağlam ve güvenlik bilincine sahip hale getirilebileceğini tartışıyor. Geçen hafta bu hususta, geçen 10 yılda yaptığımızdan daha fazla yok kat ettik.
Jeopolitik Avrupa’nın görevleri
Bu sevindirici bir gelişme, ancak yapılacak daha çok şey var. İlk olarak hem kendi iyiliğimiz hem de onların iyiliği için Ukrayna’yı ve halkını uzun vadede desteklemeye hazır olmalıyız. Putin’in galip gelmesine izin verirsek kimse güvende olmayacak. Kurallar olmazsa hepimiz tehlikede olacağız. (…) Rusya’nın sağduyuya dönmesi için alan açmalıyız ki barış yeniden tesis edilebilsin.
İkincisi, bu savaşın daha kapsamlı olarak Avrupa güvenliği ve dayanıklılığı konusunda ne anlama geldiğini anlamamız gerekiyor. Enerji boyutunu düşünün. Otoriter ve saldırgan güçlerden enerji ithalatına olan bağımlılığımızı azaltmanın acil bir stratejik zorunluluk olduğu açık. Kelimenin tam anlamıyla rakibimizin savaşma kabiliyetini finanse etmemiz çok saçma. Ukrayna’nın işgali, yeşil enerjiye geçişimize yeni bir ivme kazandırmalıdır. Ülkede yenilenebilir enerji geliştirmeye yatırdığımız her bir Euro, stratejik kırılganlıklarımızı azaltacak ve ilkim değişikliğinin felakete varan sonuçlarını önlemeye yardımcı olacaktır. Ana üssümüzü güçlendirmek aynı zamanda Rusya’nın saldırgan dezenformasyon ağlarıyla mücadele etmek ve Kremlin’in finans ve nüfuz ticareti ekosisteminin peşine düşmek anlamına geliyor.
Üçüncüsü, güç siyaseti dünyasında, zorlama ve kendimizi savunma kapasitesine ihtiyacımız var. Evet, buna askeri yollar da dâhil, bunları daha da geliştirmemiz gerekiyor. Ancak AB’nin geçen hafta yaptığı, esas olarak ekonomik ve düzenleyici nitelikte olan tüm politika ve kaldıraçları güç araçları olarak kullanmaktı. Önümüzdeki haftalarda Ukrayna’da ve gerektiğinde başka yerlerde de bu yaklaşımı temel almalıyız.”
Yazar, ‘Jeopolitik Avrupa’nın temel görevinin belli olduğunu söylüyor: “Yeni amacımızı önce özgür bir Ukrayna’yı güvence altına almak, ardından kıtamızda barış ve güvenliği yeniden tesis etmek için kullanmalıyız.”
Bu yazı ilk kez 10 Mart 2022’de yayımlanmıştır.