Suriye’de 61 yıllık Baas rejiminin düşüşü, Orta Doğu’da hatta daha da geniş bir coğrafyada dengelerin bir anda değişimine yol açtı. Devrik lider Beşir Esad, ülkeyi terk etmek zorunda kalırken Esad’ın en büyük iki destekçisi – Rusya ve özellikle de İran – doğal olarak bölgede kan kaybına uğradılar.
Suriye’deki gelişmeler, bölgeyi yakından takip edenler için bile rejim ve ordu içerisinde birçok sorunun bilinmesine rağmen özellikle hızlı gerçekleşmesi açısından şaşırtıcı oldu. Dikkat çeken bir diğer husus ise Rusya’nın da muhaliflerin ilerleyişine karşı direnişi devam ettirme konusunda ısrar etmemesi. Hâlbuki Suriye’de rejimin değişikliği, yalnızca Esad ve çevresi açısından değil Rusya ve İran gibi ülkeler için de hayatî önem taşıyordu.
Rusya açısından Suriye’nin önemi
Bilindiği üzere SSCB’nin yıkılışından sonra Moskova, Orta Doğu başta olmak üzere eskiden SSCB’nin güçlü olduğu birçok bölgede etkisini kaybetmiş, birçok bölgeden çekilmek zorunda kalmıştı. Ancak Rusya Federasyonu’nda Vladimir Putin’in iktidara gelmesiyle birlikte Kremlin yalnızca Orta Asya ile Kafkasya’da değil Orta Doğu ve Afrika’da da varlığını arttırdı. Bununla birlikte Orta Doğu’yu saran Arap Baharı, Rusya’nın bölgedeki siyasetini altüst etti; sildiği borçlar, verdiği krediler, imzaladığı anlaşmalar boşa çıktı. Bu bağlamda Kremlin’in bölgedeki tek dayanağı, Suriye kalmıştı. Nitekim Moskova’nın Suriye ve Esad rejimine bu kadar destek vermesinin en önemli sebeplerinden biri de buydu. Bu destek bir taraftan Rusya’ya Suriye’de yeni üsler kazandırırken Moskova’ya Akdeniz’e çıkışı sağladı; ayrıca da hem Orta Doğu’da hem de Afrika’da mevcut rejimlere verilen destek açısından Moskova’nın prestijini arttırdı, Batı’nın tersine Moskova’yı “güvenilir bir ortak” hâline getirdi. Ancak son gelişmeler, Moskova’nın bölgedeki varlığını da prestijini de tehlikeye soktu.
Peki, buna rağmen Moskova’nın da geri adım atmasının sebepleri nelerdir?
En başta şüphesiz Moskova, tüm dikkatlerini Ukrayna cephesine yönlendirdi, maddi ve insanî gücünü orada değerlendiriyor. Ukrayna Savaşı’nın uzaması her ne kadar Rusya’nın lehine olsa da bu savaş, Rusya’nın büyük harcamalar yapmasına neden oluyor.
Diğer taraftan Ruslar da ve öyle anlaşılıyor ki Esad da her geçen gün güçlenen muhalif gruplara karşı koymanın gittikçe zorlaştığını gördüler. Diğer bir deyişle muhaliflere karşı mücadeleyi ancak bu kadar sürdürebildiler. Rusya, buradaki askerî üsler dolayısıyla şüphesiz iyi bir istihbarat ağına sahip dolayısıyla muhaliflerin güçlendiğinin de Esad’ın ordusundaki çürümüşlüklerden de haberdardı. Yine buna bağlı olarak Moskova, Esad rejiminin er ya da geç düşeceğini bildiği için muhalifleri de daha fazla karşısına almak istememiştir. Zira Rusya’nın onlarla görüşecek birçok meselesi var.
Rusya’nın yeni Suriye iktidarı ile gündemi
Rusya’nın yeni şartlarda en önemli amacı, şüphesiz askerî üsleri elinde tutmaya devam etmek. Çünkü Tartus deniz üssü, Rus gemileri için Akdeniz’de Rus gemileri için tek tamir ve ikmal noktası olduğu gibi Hmeymim hava üssü de Rusya ile Afrika arasında lojistiği sağlayan bir üs. Dolayısıyla Moskova bu iki üssü de elinde tutmaya devam etmek istiyor. Bunu başarması bölgedeki prestiji açısından da önemli. Bunun içindir ki Moskova bir taraftan Esad için kapılarını açarken diğer taraftan da hemen muhaliflerle görüşmeler başladı, Moskova’daki Suriye Büyükelçiliği’nin binasındaki eski bayrak, yeni bayrak ile değiştirildi. Diğer bir deyişle Moskova daha önce birçok bölgede yaptığı gibi “yeni iktidarlarla” görüşmeme ya da onları tanımama yaklaşımı içinde olmadı. Hâlbuki örneğin Heyet Tahrir Şam, Rusya’nın terörist gruplar listesinde yer alıyor. Ancak öyle anlaşılıyor ki hem Batı hem de Rusya bölgedeki gelişmelerin dışında kalmamak için bu örgütü kara listeden çıkartmaya hazırlanıyor.
Suriye’deki Rusya’nın varlığı ve Türkiye
İşin ilginç tarafı Suriye’nin yeni iktidarı da Rusya’ya karşı çok olumsuz yaklaşmıyor. Rusya’nın Esad’a gösterilen askerî ve maddi destek dile getirilmediği gibi bölge, Heyet Tahrir Şam kontrolü altında olmasına rağmen Rus üslerine girilmedi. Bunu muhaliflerin Rusya ile de görüşmeye açık oldukları şeklinde yorumlamak mümkün. Ayrıca bu durumun Türkiye’nin de bu konudaki yaklaşımıyla ilgili olduğu da tahmin edilebilir. Zira yeni iktidar ile Rusya arasındaki münasebetlerin iyice gerginleşmesi, ister istemez Türk-Rus ilişkilerine yansıyacak. Ayrıca Türk yetkililer Rusların bölgeden tamamen çekilmesini de istemiyor olabilirler. Zira şimdiden bir taraftan İsrail, Suriye topraklarında ilerliyor, diğer taraftan da PKK/YPG’ye destek veren ABD’nin de bölgeye yönelik kendi planları mevcut. Rusya’nın azalmış da olsa varlığını sürdürmesi, manevra imkânı açısından Türkiye’nin işine yarayabilir. Kaldı ki enerjiden ekonomiye birçok alanda Türk-Rus ilişkileri gelişmeye devam ediyor, dolayısıyla her iki taraf da temkinli davranmayı tercih ediyor. Dolayısıyla Rus askerî üslerin akıbeti ne olursa olsun bu gelişmeler yine de Türk-Rus ilişkilerini kökten değiştirmeyecektir. Yine HTŞ yetkilileri, Rusya ile de görüşmelerin sürdürüleceği, ancak Rusya’nın eski Suriye siyasetini bırakması gerektiğini söylüyorlar.
Diğer taraftan Esad’ın Rusya’ya sığınması da şüphesiz önceden planlanan bir konudur. Esad’ın bundan sonra Suriye’ye dönüşünün imkânı olmasa da Moskova Esad’ı, Muammer Kaddafi ile Saddam Hüseyin akıbetinden kurtardı. Bu da “yenilginin”, de Arap ülkelerinin gözünde Moskova’nın “prestij kaybının” da seviyesini şüphesiz azalttı.
Suriye’deki gelişmelerin Ukrayna’ya etkisi
Diğer taraftan Suriye’deki gelişmeler, Moskova’nın dikkatlerini her anlamda daha fazla Ukrayna cephesine yönlendirmeyi sağlayacaktır. İşin ilginç tarafı, Rusya ile Batı arasında karşılıklı olarak Suriye ile Ukrayna’da geri adımların atıldığı da dile getiriliyor. Ancak bu görüş, çok gerçekçi değil. Zira ekonomik bir yüke rağmen Moskova, Ukrayna cephesindeki konumundan memnun sayılır. Rusya, Ukrayna Savaşı’nı devam ettirebilecek hem maddi hem insani güce sahip olduğu gibi Ukrayna tam tersine bu süreçte Batı’ya bağlı. Kaldı ki 20 Ocak’ta göreve başlayacak Donald Trump da Ukrayna Savaşı’nı bitirme ve Ukrayna’ya daha fazla bütçe ayırmama konusunda kararlı gözüküyor. Dolayısıyla Ukrayna Savaşı, Rusya’nın Suriye’deki varlığını etkilese ve Suriye’deki son gelişmeler de bundan sonra Rusya’nın Ukrayna cephesindeki konumunu etkileme potansiyeline sahip olsa da Rusya ile Batı arasında bu iki konuda herhangi bir pazarlığın yapılmış olması, düşük ihtimaldir.
Suriye ile Kafkasya’daki gelişmelerde paralellikler
Suriye’de dengelerin beklenmedik ve hızlı bir şekilde değişmesi aslında ister istemez II. Karabağ Savaşı sonrası Kafkasya’yı hatırlatıyor. Azerbaycan yıllardır işgal altındaki topraklarını kurtarmak için her alanda hazırlık yapsa da hareketin başlanması şaşırtıcı olmuş, aynen Suriye’de olduğu gibi Rusya’nın “passif hareketi” daha da garip karşılanmıştı. Her iki olaydaki bir başka benzerlik de Rusya ve özellikle İran’ın her iki coğrafyada da kan kaybına uğrarken Türkiye’nin etkisini arttırması oldu. Aynen Karabağ Savaşı sonrasında olduğu gibi Suriye’deki gelişmeler de Türkiye’nin Türk dünyası ile iş birliğini arttıracaktır.
AB ve Çin’in sessizliği
Suriye sıcak gelişmelere sahne olurken günümüz iki süper gücünün de sessiz kaldığı görülüyor. AB, şüphesiz Esad rejiminin düşüşünden memnun kalsa da aynen daha birkaç ay öncesinde Esad’ı misafir eden ve bu duruma üzülen Çin gibi olup bitenleri izlemekle yetiniyor. Her ne kadar Çin’in yayılmacılığı daha çok ekonomik alanda ve sessiz bir şekilde gerçekleştiği dile getirilse de önemli uluslararası olaylar karşısında Çin’in sessizliği ve etkisizliği ister istemez Çin’in gücünün sorgulanmasına yol açıyor. Ukrayna olaylarının gösterdiği gibi büyük ölçüde ABD’ye bağlı olan AB’nin etkisizliği ise o kadar da şaşırtmıyor. AB günümüzde Silvio Berlusconi, Gerhard Schröder, Jacques Chirac AB’sinden çok uzak.
Esad rejiminin devrilmesi, Suriye tarihinde önemli bir dönüm noktası olmakla birlikte Suriye için asıl mücadelenin şimdi başlayacağı da kesin. Gerek iç gruplar gerekse de bölgesel ve küresel güçler önümüzdeki günlerde kozlarını paylaşacaktır. Bu süreçte önemli olan istikrarın bir an sağlanması ve durumun daha da kötüleşmemesidir. HTŞ lideri Ahmed eş-Şara’nın Arap televizyon kanallarına verdiği röportajda yeni çatışmalara izin vermeyeceklerini, Suriye’nin bunu kaldıramayacağını, asıl amaçlarının barışın bir an tesis edilmesi olduğunu dile getirmesi, Suriye’nin geleceği ile ilgili biraz olsun ümitleri arttırıyor.
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Fikir Turu’nun editöryel politikasını yansıtmayabilir.
Bu yazı ilk kez 17 Aralık 2024’te yayımlanmıştır.