Somali-Türkiye ilişkilerinde yeni dönem: Rivayetler ve gerçekler

Dünyanın ilgiyle izlediği Türkiye-Somali ilişkileri iki yeni anlaşmayla yeni bir döneme girdi. Somali neden önemli? İki ülke neyi hedefliyor? Bu ilişkide öne çıkan unsurlar neler? İkili ilişkilerdeki yeni fırsatları ve meydan okumaları Dr. Tunç Demirtaş yazdı.

Türkiye-Somali ilişkileri son dönemde oldukça dikkat çekici. Özellikle Şubat 2024’te imzalanan Savunma ve Ekonomik İş Birliği Çerçeve Anlaşması ve devamında imzalanan Enerji İş Birliği Anlaşması ikili ilişkilerde karşılıklı olarak somut adımların daha fazla öne çıkacağını gösteriyor. Ayrıca bu anlaşmalar ikili ilişkilerin daha derin ve stratejik olarak ilerleyeceğinin de göstergesi.

Somali ile çerçeve anlaşmasının imzalanması, Türkiye’de epey bir heyecan yaratmıştı; Somali’nin kara ve açık deniz bloklarında petrol ve doğal gaz alanında iş birliğinin yapılmasına karşılık, Türkiye’nin Somali’ye donanma oluşturma konusunda destek vereceği de söylendi, Somali kara sularının Türkiye tarafından korunacağı da.

Ancak bu anlaşmaların içeriği henüz tam olarak açıklanmış değil. Zaten adı üzerinde bu bir çerçeve anlaşma. Yani, ikili ilişkilerdeki birçok yeni alan, bu çerçeve anlaşmanın ruhuna uygun bir biçimde düzenlenecek.

Fakat yine de Türkiye’nin Somali ile imzaladığı anlaşmayı sadece Somali’nin deniz kaynaklarına erişim konusuna indirgemek ya da sadece Somali’nin Etiyopya’dan algıladığı tehdide yönelik olarak okumak eksik bir bakış açısına yol açar. Zira değerlendirilmeye dahil edilmesi gereken iki konu daha var: her iki ülkenin de bölgesel jeopolitiğin şekillendirilmesinde daha proaktif bir rol oynanması ve bölgesel çıkarlarının korunması.

Somali neden önemli?

Jeopolitik olarak bakıldığında Somali, Aden Körfezi ve Hint Okyanusu’na kıyısında, Babülmendeb’e giden yol güzergahında, Arap Yarımadası’na oldukça yakın konumda ve Doğu Afrika alt bölgesel sisteminde Afrika Boynuzu olarak adlandırılan bölgenin en uç noktasında yer alıyor.

Somali, yaklaşık 20 milyona yakın nüfusu, yeraltı ve yer üstü zenginlikleri ve sahip olduğu 3.333 kilometre uzunluğunda kıyı şeridi ile en temelde jeoekonomik ve stratejik açılardan önemli bir ülke. Öte yandan el-Kaide’nin bir uzantısı olan el-Şebab’ın Somali’de ve bölgede oluşturduğu tehdit ve riskler de az önce bahsedilen jeopolitik ve zenginlikler nedeniyle Somali’nin önemini daha fazla öne çıkarıyor.

Bu önemin farkında olan Türkiye’nin 2011’den bu yana Somali’ye yönelik yaptığı insani ve kalkınma yardımları 1 milyar dolar ve Türkiye’nin Somali’deki yatırımları 100 milyon dolar değerinde. Bunun yanında Somali’de kurumsal devlet kapasitesinin inşası kapsamında ve Somali güvenlik birimlerinin eğitimine yönelik verilen destekler yatırım ve yardımların yanında ek olarak öneme sahip. Dolayısıyla buralarda oluşturulan yapılar hem Somali’de hem de bölgede güvenliğin sağlanması ile uzun vadeli ve sürekli olarak güvenli ticari ortamın oluşması açısından önemli.

Çerçeve anlaşmasının önemi

Yeni imzalanan çerçeve anlaşması Türkiye’nin Somali’deki askerî iş birliğini bir ileri seviyede artırma potansiyelini taşıyor. Somali açısından bu çerçeve anlaşması bölge jeopolitiğinde son 15 yıllık süreçte atılan en etkili adım olarak karşımıza çıkıyor.

Ancak çerçeve anlaşmasının iki ülke arasında kurulan askerî ilişkilerin bir devamı olduğu ve kısa sürede ortaya çıkmadığı da unutulmamalı. Bu çerçeve anlaşması ile 2012’de imzalanan “Askerî alanda Eğitim, Teknik ve Bilimsel İş Birliği Anlaşması’na” istinaden Somali’de 2017’de faaliyete geçen TURKSOM Askerî Eğitim Üssü’ne zaman içinde ve ihtiyaç halinde ek yapı/yapıların eklenmesi de ihtimaller dahilinde değerlendirilebilir.

Ayrıca Türkiye açısından diğer önemli bir konu ise açık denizlerdeki varlığı kapsamında yani gerek Hint Okyanusu’nda gerekse Aden Körfezi’nde yaşanan ve meydana gelebilecek yeni gelişmeler bağlamında Türkiye’nin meşru olarak etkin olmasının önünü açabilecek olması.

İlişkilerde diplomasinin rolü

Somali-Türkiye ilişkilerinin yeni döneminde dikkat çeken önemli bir husus çok yakın zamanda her iki ülkenin Büyükelçilerinin değişimi.

Türkiye’nin Mogadişu Büyükelçisi Alper Aktaş ve Somali’nin Ankara Büyükelçisi Fathudin Ospite. Her iki Büyükelçi de günümüze kadar ülkeleri için önemli görevler üstlenmişti. Ancak genelden özele bakılacak olursa Türkiye’nin Afrika politikasının en temel amaçlarından birinin ticareti artırmak olduğu biliniyor.

Nitekim Türkiye’nin Somali ile dış ticaret hacmi 2022 yılı itibarıyla yaklaşık 400 milyon dolar. Bu rakam 2002’de 1 milyon dolar, 2015’te 72 milyon dolar idi. Yani Somali’de güvenlik ortamı arttıkça ticaret hacminin de arttığı net olarak görünüyor. Türkiye’nin Afrika genelinde orta vadeli hedefi olan 75 milyar dolar ile düşünüldüğünde Somali ile dış ticaretin güvenli ortamın genişlemesi ile çok daha yüksek seviyelere ulaşması bekleniyor.

Dolayısıyla kendisi de Somalili önemli bir kanaat önderi olan Büyükelçi Ospite’nin Doğu Afrika ülkelerindeki diğer Somalili kanaat önderleri, akademisyenler ve iş adamları ile sıkı bağlarının bulunması ve farklı ülkelerdeki sosyal faaliyetleri de sıkı şekilde takip edip katılım göstermesi ikili ilişkilere farklı açılardan katkı sağlama potansiyelini de beraberinde getiriyor. Bir de buna Büyükelçi’nin Türkiye sevdalısı olması durumu eklendiğinde ilişkilere önemli katkılar sağlayacağı beklenmekte. Büyükelçi Ospite’nin sahip olduğu tecrübelere bakıldığında girişken ve gerektiğinde risk almayı bilen bir başarılı iş adamı olduğu anlaşılıyor. Özellikle Afrika Boynuzu bölgesinde çeşitli sektörlerde öncü role sahip olan Büyükelçi Ospite’nin Türkiye’deki temel amacının iki ülke arasındaki ticareti geliştirmek ve bir üst seviyeye taşımak olduğu biliniyor. Dolayısıyla karşılıklı olarak iki ülkenin iş adamları ve sanayicilerinin birlikte çalışmalarını sağlamak için yeni dönemde çabaların artacağı öngörülüyor.

Öte yandan Büyükelçimiz Aktaş’ın önceki tecrübelerine bakıldığında ise, Somali Büyükelçiliği görevi öncesinde son olarak New York Başkonsolosluğu görevini ifa ettiği görülmekte. Ticari ilişkilerin yanı sıra Somali’nin Türkiye açısından önemi ve bölgedeki güvenlik ortamı düşünüldüğünde Büyükelçi’nin sahadaki aktifliği ve çalışmaları Türkiye açısından olduğu kadar Somali ve bölge güvenliği açısından da önemli katkılar sağlama potansiyeline sahip. Nitekim tüm bu tecrübeler ve potansiyel sayesinde, Türkiye’nin ulusal çıkarlarını koruma başta olmak üzere Somali’nin ihtiyaç duyduğu alanlarda Türkiye’nin yardım ve desteğini etkin bir şekilde koordine edebilme ve Somali ile olan iş birliğini daha da güçlendirme potansiyeli oldukça yüksek.

Kısacası Türkiye-Somali ilişkilerinin geleceği bağlamında yeni Büyükelçiler, hem Türkiye’nin bölgedeki etkinliğini artırarak stratejik konumunu güçlendirecek hem iki ülkenin ticari çıkarlarını koruyup artıracak hem de Somali’nin kalkınma ve güvenlik alanlarındaki ihtiyaçlarını karşılamaya yönelik önemli bir adım olarak öne çıkıyor. Her iki Büyükelçi’nin de genç, girişken, dinamik ve sorun çözme konusunda oldukça iyi niteliklere sahip olmasının yanı sıra bürokrasi ve iş dünyasında ilişkilerin tıkanmadan hızlıca sonuçlanmasına katkı sağlayacak pratikte olmaları dikkat çeken önemli bir boyut.

Somali’de güvenliğin geleceği

Türkiye-Somali arasında imzalanan son çerçeve anlaşması Somali’nin birçok noktada güvenliğine katkı sağlamakta. Ancak bu anlaşma aynı zamanda Somali’de el-Şebab başta olmak üzere bölge dışı aktörleri de rahatsız ettiğine yönelik bir kanı var.

Bu anlaşmadan rahatsızlık duyan bölge dışı aktörlerin başında Birleşik Arap Emirlikleri’nin (BAE) olduğu tahmin edilmekte. Nitekim Somali’de BAE’ye yönelik yapılan terör saldırısı ve sonrasında BAE, Somali ordusuna verdiği mali desteği azaltma ve nihayetinde durdurma kararı almıştı. Bu durum BAE ile Türkiye’nin gerek Somali gerekse Afrika politikasında taban tabana zıt politikalar izlediğinin göstergesi niteliğinde.

Ayrıca BAE, Somali’de genel olarak ticari çıkarları ve prestiji önceleyen bir politika izlemekte. Yani kendi limanlarına alternatif limanların oluşmasını istemeyen BAE, yatırımlarını net kazanca dönüştürmek istiyor. Ayrıca bölgede rekabet halinde olduğu aktörler karşısında ekonomik gücünü kullanarak da prestijini yüksek tutmaya çalışmakta. Kısacası BAE’nin Somali politikası jeopolitik ekonomik çıkarlarla bütünleşen ve bölgesel rakipleriyle tarihi, politik, ekonomik rekabetçi anlayışın bir projeksiyonu.

Hatta BAE’nin son dönemde Somali’deki politikaları havuç-sopa (ödül-ceza) örneği olarak görülebilir. Türkiye ise her Afrika ülkesi ile kurduğu ilişkide “bencil” anlayıştan uzak duruyor. Dolayısıyla Somali ve Somali halkının güvenliğinden ziyade salt kendi ulusal ve ticari çıkarları bağlamında BAE’nin Somali topraklarındaki tesislerinin güvenliğini korumaya yönelik anlayış daha ne kadar Somali’de varlık gösterebilir bunu zaman gösterir. Ancak BAE’nin söz konusu bu anlayışı Somali’deki varlık sebebini ortaya koyuyor.

Bu bağlamda BAE’nin Somali’de işleri istediği gibi ilerletememesinin “bedelini ödetme” arzusu kendisini farklı şekillerde ortaya koyabilir. Bu durum ise güvenlik ve medya üzerinden kendisini gösterme potansiyeline sahip. Nitekim anlaşmadan sonraki dönemde Somali’de Somali ordusunun el-Şebab’a yönelik operasyonu kapsamında Türkiye’ye yönelik çeşitli suçlamalar, dezenformasyon ve olumsuz algı oluşturma çabaları kendisini göstermişti.

Ayrıca 2022 Kasım ayında Birleşmiş Milletler (BM) Güvenlik Konseyi’nin aldığı karar doğrultusunda Türkiye’nin, Somali’ye 1992’den bu yana uygulanan silah ambargosundan muaf tutulan ülkeler kategorisinde yer aldığının bilinmesi gerekiyor. Somali’de terörle mücadele kapsamında kullanılması için Somali’ye İHA sağlanabiliyor. Ancak bu noktada İHA’ların kullanımının Somali sorumluluğunda olduğunun bilinmesine rağmen el-Şebab terör örgütü ile mücadelede kullanılan drone’lara ve Türkiye’ye yönelik dezenformasyonlar sıkça yaşanmakta. Bu konu üzerinden Somali halkı üzerinde yerel ve sosyal medya araçları ile Türkiye’yi hedefe alan dezenformasyonların yaygınlaştırılmasına yönelik nifak tohumları ekilmesi çabaları oldukça dikkat çekici.

Ancak son dönemde el-Şebab’ın saldırılarının sadece Türkiye-Somali anlaşmasından kaynaklı olarak okunması eksik ve hatalı bir değerlendirme olur. El-Şebab, Somali’de farklı bölgelerde fırsat bulduğu zaman saldırı gerçekleştirme kapasitesine sahip. Yine Somali’de son dönemde el-Şebab’ın artan saldırıları ülkedeki güvenlik sorunlarının kronik olduğunu göstermekte. Ekonomik ve sosyal temellere sahip olan el-Şebab’ın etkinliğinin ve gücünün azaltılması için uluslararası iş birliği şart. Ancak Somali’de bulunan bazı uluslararası aktörlerin kendi ajandalarını ve politikalarını başarıyla uygulayamamaları durumunda Somali’nin güvenliğini tehlikeye atabiliyor.

Bu kapsamda Somali güvenlik birimlerinin özellikle Somali İstihbaratı’nın (NISA) el-Şebab’ın eylemlerine yönelik önleyici ve ön alıcı faaliyetleri büyük önem arz ediyor. Nitekim NISA’da geçtiğimiz günlerde yaşanan Başkan değişimi de ülkedeki güvenlik ortamının geleceği açısından önemli bir dönüm noktası. 2015-2017 yılları arasında Somali’nin Ankara eski Büyükelçisi olan Abdullahi Mohamed Ali’nin (Sanbaloolshe) 9 Nisan’da Somali İstihbaratı Başkanı olarak atanması ilişkilerde daha yakın hareket edilmesini mümkün kılabilir.

Genel açıdan sonuç olarak Türkiye-Somali çerçeve anlaşmasının içeriği henüz tam olarak açıklanmadığından net yansımaları görebilmek şimdilik çok mümkün değil. Türkiye-Somali ilişkilerinin geleceği, en temelde Türkiye’nin kararlılığının düzeyine, Somali’nin kapasite geliştirme çabalarının etkinliğine ve diğer bölgesel aktörlerin tepkilerine bağlı olarak değişkenlik gösterebilir. Dolayısıyla günümüz karmaşık jeopolitik ortamında bölgede yer alan tüm aktörler, diplomasinin inceliklerinin kullanılmasına ve iyi stratejik öngörülere ihtiyaç duyduğu bir dönemde bulunuyor.

Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Fikir Turu’nun editöryel politikasını yansıtmayabilir.

Bu yazı ilk kez 1 Mayıs 2024’te yayımlanmıştır.

Tunç Demirtaş
Tunç Demirtaş
Tunç Demirtaş - Bursa Uludağ Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nden 2012’de mezun oldu. 2013’te Bursa Uludağ Üniversitesi’nde araştırma görevlisi olarak göreve başladı. 2015’te BUÜ Uluslararası İlişkiler Bölümü’nde “Türkiye’nin Afrika Politikasında Yumuşak Güç” adlı teziyle yüksek lisansını tamamladı. 2022’de doktorasını aynı üniversitede “Devletin Yeniden Yapılandırılmasında Riskler ve Fırsatlar: Afrika Boynuzu Örneği” adlı tez çalışmasıyla tamamladı. Çalışma ve ilgi alanları arasında Afrika Boynuzu siyaseti, Afrika’da küresel/bölgesel güç rekabeti ve Türkiye-Afrika ilişkileri yer almaktadır. SETA Vakfı Dış politika biriminde araştırmacı olarak görev yapan Demirtaş, aynı zamanda Mersin Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümünde dersler de vermektedir.

YORUMLAR

Subscribe
Bildir
guest

0 Yorum
Inline Feedbacks
View all comments

Son Eklenenler

Somali-Türkiye ilişkilerinde yeni dönem: Rivayetler ve gerçekler

Dünyanın ilgiyle izlediği Türkiye-Somali ilişkileri iki yeni anlaşmayla yeni bir döneme girdi. Somali neden önemli? İki ülke neyi hedefliyor? Bu ilişkide öne çıkan unsurlar neler? İkili ilişkilerdeki yeni fırsatları ve meydan okumaları Dr. Tunç Demirtaş yazdı.

Türkiye-Somali ilişkileri son dönemde oldukça dikkat çekici. Özellikle Şubat 2024’te imzalanan Savunma ve Ekonomik İş Birliği Çerçeve Anlaşması ve devamında imzalanan Enerji İş Birliği Anlaşması ikili ilişkilerde karşılıklı olarak somut adımların daha fazla öne çıkacağını gösteriyor. Ayrıca bu anlaşmalar ikili ilişkilerin daha derin ve stratejik olarak ilerleyeceğinin de göstergesi.

Somali ile çerçeve anlaşmasının imzalanması, Türkiye’de epey bir heyecan yaratmıştı; Somali’nin kara ve açık deniz bloklarında petrol ve doğal gaz alanında iş birliğinin yapılmasına karşılık, Türkiye’nin Somali’ye donanma oluşturma konusunda destek vereceği de söylendi, Somali kara sularının Türkiye tarafından korunacağı da.

Ancak bu anlaşmaların içeriği henüz tam olarak açıklanmış değil. Zaten adı üzerinde bu bir çerçeve anlaşma. Yani, ikili ilişkilerdeki birçok yeni alan, bu çerçeve anlaşmanın ruhuna uygun bir biçimde düzenlenecek.

Fakat yine de Türkiye’nin Somali ile imzaladığı anlaşmayı sadece Somali’nin deniz kaynaklarına erişim konusuna indirgemek ya da sadece Somali’nin Etiyopya’dan algıladığı tehdide yönelik olarak okumak eksik bir bakış açısına yol açar. Zira değerlendirilmeye dahil edilmesi gereken iki konu daha var: her iki ülkenin de bölgesel jeopolitiğin şekillendirilmesinde daha proaktif bir rol oynanması ve bölgesel çıkarlarının korunması.

Somali neden önemli?

Jeopolitik olarak bakıldığında Somali, Aden Körfezi ve Hint Okyanusu’na kıyısında, Babülmendeb’e giden yol güzergahında, Arap Yarımadası’na oldukça yakın konumda ve Doğu Afrika alt bölgesel sisteminde Afrika Boynuzu olarak adlandırılan bölgenin en uç noktasında yer alıyor.

Somali, yaklaşık 20 milyona yakın nüfusu, yeraltı ve yer üstü zenginlikleri ve sahip olduğu 3.333 kilometre uzunluğunda kıyı şeridi ile en temelde jeoekonomik ve stratejik açılardan önemli bir ülke. Öte yandan el-Kaide’nin bir uzantısı olan el-Şebab’ın Somali’de ve bölgede oluşturduğu tehdit ve riskler de az önce bahsedilen jeopolitik ve zenginlikler nedeniyle Somali’nin önemini daha fazla öne çıkarıyor.

Bu önemin farkında olan Türkiye’nin 2011’den bu yana Somali’ye yönelik yaptığı insani ve kalkınma yardımları 1 milyar dolar ve Türkiye’nin Somali’deki yatırımları 100 milyon dolar değerinde. Bunun yanında Somali’de kurumsal devlet kapasitesinin inşası kapsamında ve Somali güvenlik birimlerinin eğitimine yönelik verilen destekler yatırım ve yardımların yanında ek olarak öneme sahip. Dolayısıyla buralarda oluşturulan yapılar hem Somali’de hem de bölgede güvenliğin sağlanması ile uzun vadeli ve sürekli olarak güvenli ticari ortamın oluşması açısından önemli.

Çerçeve anlaşmasının önemi

Yeni imzalanan çerçeve anlaşması Türkiye’nin Somali’deki askerî iş birliğini bir ileri seviyede artırma potansiyelini taşıyor. Somali açısından bu çerçeve anlaşması bölge jeopolitiğinde son 15 yıllık süreçte atılan en etkili adım olarak karşımıza çıkıyor.

Ancak çerçeve anlaşmasının iki ülke arasında kurulan askerî ilişkilerin bir devamı olduğu ve kısa sürede ortaya çıkmadığı da unutulmamalı. Bu çerçeve anlaşması ile 2012’de imzalanan “Askerî alanda Eğitim, Teknik ve Bilimsel İş Birliği Anlaşması’na” istinaden Somali’de 2017’de faaliyete geçen TURKSOM Askerî Eğitim Üssü’ne zaman içinde ve ihtiyaç halinde ek yapı/yapıların eklenmesi de ihtimaller dahilinde değerlendirilebilir.

Ayrıca Türkiye açısından diğer önemli bir konu ise açık denizlerdeki varlığı kapsamında yani gerek Hint Okyanusu’nda gerekse Aden Körfezi’nde yaşanan ve meydana gelebilecek yeni gelişmeler bağlamında Türkiye’nin meşru olarak etkin olmasının önünü açabilecek olması.

İlişkilerde diplomasinin rolü

Somali-Türkiye ilişkilerinin yeni döneminde dikkat çeken önemli bir husus çok yakın zamanda her iki ülkenin Büyükelçilerinin değişimi.

Türkiye’nin Mogadişu Büyükelçisi Alper Aktaş ve Somali’nin Ankara Büyükelçisi Fathudin Ospite. Her iki Büyükelçi de günümüze kadar ülkeleri için önemli görevler üstlenmişti. Ancak genelden özele bakılacak olursa Türkiye’nin Afrika politikasının en temel amaçlarından birinin ticareti artırmak olduğu biliniyor.

Nitekim Türkiye’nin Somali ile dış ticaret hacmi 2022 yılı itibarıyla yaklaşık 400 milyon dolar. Bu rakam 2002’de 1 milyon dolar, 2015’te 72 milyon dolar idi. Yani Somali’de güvenlik ortamı arttıkça ticaret hacminin de arttığı net olarak görünüyor. Türkiye’nin Afrika genelinde orta vadeli hedefi olan 75 milyar dolar ile düşünüldüğünde Somali ile dış ticaretin güvenli ortamın genişlemesi ile çok daha yüksek seviyelere ulaşması bekleniyor.

Dolayısıyla kendisi de Somalili önemli bir kanaat önderi olan Büyükelçi Ospite’nin Doğu Afrika ülkelerindeki diğer Somalili kanaat önderleri, akademisyenler ve iş adamları ile sıkı bağlarının bulunması ve farklı ülkelerdeki sosyal faaliyetleri de sıkı şekilde takip edip katılım göstermesi ikili ilişkilere farklı açılardan katkı sağlama potansiyelini de beraberinde getiriyor. Bir de buna Büyükelçi’nin Türkiye sevdalısı olması durumu eklendiğinde ilişkilere önemli katkılar sağlayacağı beklenmekte. Büyükelçi Ospite’nin sahip olduğu tecrübelere bakıldığında girişken ve gerektiğinde risk almayı bilen bir başarılı iş adamı olduğu anlaşılıyor. Özellikle Afrika Boynuzu bölgesinde çeşitli sektörlerde öncü role sahip olan Büyükelçi Ospite’nin Türkiye’deki temel amacının iki ülke arasındaki ticareti geliştirmek ve bir üst seviyeye taşımak olduğu biliniyor. Dolayısıyla karşılıklı olarak iki ülkenin iş adamları ve sanayicilerinin birlikte çalışmalarını sağlamak için yeni dönemde çabaların artacağı öngörülüyor.

Öte yandan Büyükelçimiz Aktaş’ın önceki tecrübelerine bakıldığında ise, Somali Büyükelçiliği görevi öncesinde son olarak New York Başkonsolosluğu görevini ifa ettiği görülmekte. Ticari ilişkilerin yanı sıra Somali’nin Türkiye açısından önemi ve bölgedeki güvenlik ortamı düşünüldüğünde Büyükelçi’nin sahadaki aktifliği ve çalışmaları Türkiye açısından olduğu kadar Somali ve bölge güvenliği açısından da önemli katkılar sağlama potansiyeline sahip. Nitekim tüm bu tecrübeler ve potansiyel sayesinde, Türkiye’nin ulusal çıkarlarını koruma başta olmak üzere Somali’nin ihtiyaç duyduğu alanlarda Türkiye’nin yardım ve desteğini etkin bir şekilde koordine edebilme ve Somali ile olan iş birliğini daha da güçlendirme potansiyeli oldukça yüksek.

Kısacası Türkiye-Somali ilişkilerinin geleceği bağlamında yeni Büyükelçiler, hem Türkiye’nin bölgedeki etkinliğini artırarak stratejik konumunu güçlendirecek hem iki ülkenin ticari çıkarlarını koruyup artıracak hem de Somali’nin kalkınma ve güvenlik alanlarındaki ihtiyaçlarını karşılamaya yönelik önemli bir adım olarak öne çıkıyor. Her iki Büyükelçi’nin de genç, girişken, dinamik ve sorun çözme konusunda oldukça iyi niteliklere sahip olmasının yanı sıra bürokrasi ve iş dünyasında ilişkilerin tıkanmadan hızlıca sonuçlanmasına katkı sağlayacak pratikte olmaları dikkat çeken önemli bir boyut.

Somali’de güvenliğin geleceği

Türkiye-Somali arasında imzalanan son çerçeve anlaşması Somali’nin birçok noktada güvenliğine katkı sağlamakta. Ancak bu anlaşma aynı zamanda Somali’de el-Şebab başta olmak üzere bölge dışı aktörleri de rahatsız ettiğine yönelik bir kanı var.

Bu anlaşmadan rahatsızlık duyan bölge dışı aktörlerin başında Birleşik Arap Emirlikleri’nin (BAE) olduğu tahmin edilmekte. Nitekim Somali’de BAE’ye yönelik yapılan terör saldırısı ve sonrasında BAE, Somali ordusuna verdiği mali desteği azaltma ve nihayetinde durdurma kararı almıştı. Bu durum BAE ile Türkiye’nin gerek Somali gerekse Afrika politikasında taban tabana zıt politikalar izlediğinin göstergesi niteliğinde.

Ayrıca BAE, Somali’de genel olarak ticari çıkarları ve prestiji önceleyen bir politika izlemekte. Yani kendi limanlarına alternatif limanların oluşmasını istemeyen BAE, yatırımlarını net kazanca dönüştürmek istiyor. Ayrıca bölgede rekabet halinde olduğu aktörler karşısında ekonomik gücünü kullanarak da prestijini yüksek tutmaya çalışmakta. Kısacası BAE’nin Somali politikası jeopolitik ekonomik çıkarlarla bütünleşen ve bölgesel rakipleriyle tarihi, politik, ekonomik rekabetçi anlayışın bir projeksiyonu.

Hatta BAE’nin son dönemde Somali’deki politikaları havuç-sopa (ödül-ceza) örneği olarak görülebilir. Türkiye ise her Afrika ülkesi ile kurduğu ilişkide “bencil” anlayıştan uzak duruyor. Dolayısıyla Somali ve Somali halkının güvenliğinden ziyade salt kendi ulusal ve ticari çıkarları bağlamında BAE’nin Somali topraklarındaki tesislerinin güvenliğini korumaya yönelik anlayış daha ne kadar Somali’de varlık gösterebilir bunu zaman gösterir. Ancak BAE’nin söz konusu bu anlayışı Somali’deki varlık sebebini ortaya koyuyor.

Bu bağlamda BAE’nin Somali’de işleri istediği gibi ilerletememesinin “bedelini ödetme” arzusu kendisini farklı şekillerde ortaya koyabilir. Bu durum ise güvenlik ve medya üzerinden kendisini gösterme potansiyeline sahip. Nitekim anlaşmadan sonraki dönemde Somali’de Somali ordusunun el-Şebab’a yönelik operasyonu kapsamında Türkiye’ye yönelik çeşitli suçlamalar, dezenformasyon ve olumsuz algı oluşturma çabaları kendisini göstermişti.

Ayrıca 2022 Kasım ayında Birleşmiş Milletler (BM) Güvenlik Konseyi’nin aldığı karar doğrultusunda Türkiye’nin, Somali’ye 1992’den bu yana uygulanan silah ambargosundan muaf tutulan ülkeler kategorisinde yer aldığının bilinmesi gerekiyor. Somali’de terörle mücadele kapsamında kullanılması için Somali’ye İHA sağlanabiliyor. Ancak bu noktada İHA’ların kullanımının Somali sorumluluğunda olduğunun bilinmesine rağmen el-Şebab terör örgütü ile mücadelede kullanılan drone’lara ve Türkiye’ye yönelik dezenformasyonlar sıkça yaşanmakta. Bu konu üzerinden Somali halkı üzerinde yerel ve sosyal medya araçları ile Türkiye’yi hedefe alan dezenformasyonların yaygınlaştırılmasına yönelik nifak tohumları ekilmesi çabaları oldukça dikkat çekici.

Ancak son dönemde el-Şebab’ın saldırılarının sadece Türkiye-Somali anlaşmasından kaynaklı olarak okunması eksik ve hatalı bir değerlendirme olur. El-Şebab, Somali’de farklı bölgelerde fırsat bulduğu zaman saldırı gerçekleştirme kapasitesine sahip. Yine Somali’de son dönemde el-Şebab’ın artan saldırıları ülkedeki güvenlik sorunlarının kronik olduğunu göstermekte. Ekonomik ve sosyal temellere sahip olan el-Şebab’ın etkinliğinin ve gücünün azaltılması için uluslararası iş birliği şart. Ancak Somali’de bulunan bazı uluslararası aktörlerin kendi ajandalarını ve politikalarını başarıyla uygulayamamaları durumunda Somali’nin güvenliğini tehlikeye atabiliyor.

Bu kapsamda Somali güvenlik birimlerinin özellikle Somali İstihbaratı’nın (NISA) el-Şebab’ın eylemlerine yönelik önleyici ve ön alıcı faaliyetleri büyük önem arz ediyor. Nitekim NISA’da geçtiğimiz günlerde yaşanan Başkan değişimi de ülkedeki güvenlik ortamının geleceği açısından önemli bir dönüm noktası. 2015-2017 yılları arasında Somali’nin Ankara eski Büyükelçisi olan Abdullahi Mohamed Ali’nin (Sanbaloolshe) 9 Nisan’da Somali İstihbaratı Başkanı olarak atanması ilişkilerde daha yakın hareket edilmesini mümkün kılabilir.

Genel açıdan sonuç olarak Türkiye-Somali çerçeve anlaşmasının içeriği henüz tam olarak açıklanmadığından net yansımaları görebilmek şimdilik çok mümkün değil. Türkiye-Somali ilişkilerinin geleceği, en temelde Türkiye’nin kararlılığının düzeyine, Somali’nin kapasite geliştirme çabalarının etkinliğine ve diğer bölgesel aktörlerin tepkilerine bağlı olarak değişkenlik gösterebilir. Dolayısıyla günümüz karmaşık jeopolitik ortamında bölgede yer alan tüm aktörler, diplomasinin inceliklerinin kullanılmasına ve iyi stratejik öngörülere ihtiyaç duyduğu bir dönemde bulunuyor.

Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Fikir Turu’nun editöryel politikasını yansıtmayabilir.

Bu yazı ilk kez 1 Mayıs 2024’te yayımlanmıştır.

Tunç Demirtaş
Tunç Demirtaş
Tunç Demirtaş - Bursa Uludağ Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nden 2012’de mezun oldu. 2013’te Bursa Uludağ Üniversitesi’nde araştırma görevlisi olarak göreve başladı. 2015’te BUÜ Uluslararası İlişkiler Bölümü’nde “Türkiye’nin Afrika Politikasında Yumuşak Güç” adlı teziyle yüksek lisansını tamamladı. 2022’de doktorasını aynı üniversitede “Devletin Yeniden Yapılandırılmasında Riskler ve Fırsatlar: Afrika Boynuzu Örneği” adlı tez çalışmasıyla tamamladı. Çalışma ve ilgi alanları arasında Afrika Boynuzu siyaseti, Afrika’da küresel/bölgesel güç rekabeti ve Türkiye-Afrika ilişkileri yer almaktadır. SETA Vakfı Dış politika biriminde araştırmacı olarak görev yapan Demirtaş, aynı zamanda Mersin Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümünde dersler de vermektedir.

YORUMLAR

Subscribe
Bildir
guest

0 Yorum
Inline Feedbacks
View all comments

Son Eklenenler

0
Would love your thoughts, please comment.x