Suriye’deki çatışmaların başlamasından bu yana geçen uzun yıllar, beraberinde getirdiği savaş, göç ve toplumsal yıkımla birlikte, zaman içinde devletin temel işlevlerini dahi yerine getiremez hale gelmesine yol açtı. Kamu düzeni tümüyle bozuldu, vatandaşların güvenliği tehlikeye girdi. Eğitim, sağlık gibi en temel hizmetler dahi neredeyse durma noktasına geldi.
Beşar Esad arkasında neredeyse tüm işlevlerini yitirmiş bir devlet bırakarak kaçmadan hemen önce, Suriye’yi tam anlamıyla bir “çökmüş devlet” olarak tanımlamak mümkündü.
Başarısız ve çökmüş devlet nedir?
Bir devlet, toprak bütünlüğünü sağlama, halkın güvenliğini sağlama, hukuku uygulama, vatandaşlarına (eğitim, sağlık, altyapı gibi) temel hizmetleri sunma ve ekonomiyi düzenleme gibi temel sorumluluklarını yerine getiremez hale gelmeye başladığında başarısız devlet kategorisine de girmeye başlamış demektir. Bu işlevler büsbütün yerine getirilemez hale geldiğinde, yani devlet yapısı neredeyse tüm işlevlerini yitirince, “çökmüş devlet” olarak tanımlanır. Bu durumda merkezi hükümet adeta kâğıt üzerinde kalmış; ülkede gerçek gücü yerel muhalifler, savaşçı örgütler ya da dış güçler paylaşmaya başlamış demektir.
Tarihçi ve siyaset bilimci Robert I. Rotberg (2002), çökmüş bir devleti “merkezi otoritenin neredeyse hiçbir gücünün ve meşruiyetinin olmadığı, etkili yönetimin fiilen ortadan kalktığı” bir yapı olarak tarif ediyor. Bu tanım, devletin ortadan kalktığı anlamına gelmiyor; ancak devlet mekanizmalarının pratikte etkisiz kalması, yönetimin farklı odaklara dağılması demek oluyor. Böyle durumlarda, hukuk düzeni işlemediği için güç boşluğunu silahlı gruplar dolduruyor ve yeniden inşa süreci çok daha karmaşık bir hale geliyor.
Suriye’de de çatışmalar sürdükçe “çökmüş devlet” profili iyice belirginleşmişti.
Suriye devletinin çöküşü: Yapısal nedenler
Hafız Esad döneminden (1971-2000) başlayan ve Beşar Esad’la (2000 – 2024) devam eden Baas rejimi, ülkenin ekonomik ve siyasi gücünü çok dar bir elitin elinde toplamıştı. Yani halkın siyasal katılımı ya da yerel inisiyatif gibi mekanizmalar oldukça kısıtlıydı. Bu merkezileşmiş yapı, halkın sesini duyurabileceği kanalları tıkayarak ciddi bir gerilimin oluşmasına sebep oldu. 2011’de Arap Baharı ile başlayan protestolar ise bu gerilimin ne kadar biriktiğini gözler önüne serdi. Rejimin protestoları bastırma yönünde sert tutumu da krizi derinleştirmişti.
Ekonomik politikaların verimsizliği, artan işsizlik oranları ve bölgesel eşitsizlikler (şehir-kır arasındaki uçurum gibi) zaten toplumda uzun yıllardan beri ciddi bir huzursuzluk yaratmıştı. Özellikle tarım bölgelerindeki kuraklık, insanların şehir merkezlerine göçüne yol açmış, bu da kentsel alanlarda yığılmaya ve işsizlik sorunlarına neden olmuştu. Yani çatışmanın temeli, ekonomik ve sosyal güvencesizlikle de yakından ilgiliydi.
İç savaş derinleştikçe, bölgesel ve küresel aktörler de kendi çıkarları doğrultusunda Suriye’ye müdahil oldu. Kimisi çeşitli muhalif grupları, kimisi de rejimi destekledi. Bu durum, çatışmanın boyutlarını uluslararası bir güç mücadelesine dönüştürmüş oldu. Özetle ülke, çeşitli milis gruplar ve farklı devlet dışı aktörlerin kontrolüne geçen bölgeler şeklinde parçalara ayrıldı. Devletin otoritesi neredeyse ortadan kalktı ve ülke farklı “mini yönetim” alanlarına bölünmüş oldu. Bu süreç, Suriye’yi başarısız bir devlet tanımından çökmüş bir devlet tanımına taşıdı.
Çökmüş bir devletin yeniden inşası için yol haritası
Çökmüş bir ülkeyi sıfır noktasından yeniden kurmak hiç kolay değil. Güvenlik, siyasi düzen, ekonomik yapı ve toplumsal barış gibi birbirine bağlı birçok alanı aynı anda düşünmek gerekiyor.
Başarısız devletler teorilerine göre, Suriye gibi çökmüş bir devlette, her şeyden önce iç çatışmaların durması gerekiyor ki muhalifler şu anda bunu başarmış görünüyor. Aksi halde inşaat ekipleri veya insani yardım kuruluşları bile sahada etkin olamaz.
İkincisi, yıllardır süren savaş sonucunda birçok muhalif grup ortaya çıktı. Bugün her ne kadar birlikte hareket ederek başarıya ulaşmış olsalar da bu grupların silah bırakmasını ve savaşçıların normal/sivil hayata dönmesini sağlamak, uzun vadeli barış için kritik öneme sahip. Şam’ın kontrolünün sağlanmasının ardından muhaliflerin silah bırakması kararı, bu sebeple son derece yerinde ve önemli bir adımdı. Bu süreçte, savaşçılara alternatif geçim yolları, mesleki eğitimler ve rehabilitasyon programları sunulması da oldukça önemli. Bunlarla ilgili bir değerlendirme yapmak için ise henüz erken. Ancak bu grupların ilerleyen süreçte doğal olarak çoğunlukla ordu ve polis gücü gibi güvenlik alanlarında istihdam edilmesi son derece muhtemel.
Öte yandan zaten çökmüş bir devleti yeniden ayağa kaldırmak için alınması gereken en önemli tedbirlerden birisi -bence ilki- güvenliği sağlamak; diğeri de yargı sistemini yeniden işler hale getirmek. Zira bir devletin en önemli işlevleri bunlar. Bu sebeple Suriye’de polis ve yargı sistemlerinin topluma güven verecek şekilde yeniden inşa edilmeleri gerekiyor. Zaten Suriye’de de Esad sonrası ilk icraatlardan birisi de mahkemelerin açılması oldu.
Yönetim yapılarının onarılması
Başarısız devlet literatüründe, bütün toplumu kapsayan geçiş yönetimlerinin önemi vurgulanır. Suriye’de de etnik, mezhepsel ve dinî açıdan tüm kesimlerin kendini içinde görebileceği bir geçiş hükümeti modeline ihtiyaç var. Göründüğü kadarıyla, bugün Suriye’de bu kapsayıcılık önemli bir referans olarak kabul ediliyor ve bu kapsayıcılığa dikkat ediliyor.
Esad dönemi, yönetimin aşırı merkezileştiği bir süreçti. Oysa yerel yönetimler, kendi bölgelerinin sorunlarını merkezi idareden daha iyi anlayabilir. Kimi bölgelerde muhalifler tarafından kurulan yerel meclisler, savaş ortamına rağmen elektrik, su, çöp toplama gibi hizmetleri bir süre sürdürmeyi başarmıştı. Bu potansiyel değerlendirilmeli ve önümüzdeki süreçte, yetki kademeli olarak yerel yönetimlere aktarılabilmeli.
Yönetim anlamında en önemli ihtiyaçlardan birisi de elbette yeni anayasa. Yeni anayasa; denge-denetleme mekanizmaları, ifade özgürlüğü, bağımsız yargı gibi temel siyasi ve toplumsal mekanizmalara güç vermeli. Öte yandan, yeni anayasanın ve seçimlerin yapılabilmesi için oldukça geniş bir zamana ihtiyaç var. Tüm Suriye halkının katılımını sağlayabilecek ve güvenle yapılabilecek bir seçim süreci için de toplumsal oydaşmaya dayalı bir anayasa yapım süreci için de geçici hükümetin öncelikle bunlar için gerekli güvenlik, ekonomik vb. tedbirleri alması ve uygun bir zemin oluşturabilmesi şart. Ancak bu sayede seçimlerin gerçekten özgür ve adil yapılması ve dolayısıyla halkın yeni düzene güven duyması mümkün olabilir. Elbette, uluslararası gözlemciler de seçim süreçlerini yakından takip edebilmeli ki sonuçlar tartışmasız kabul edilsin ve yeni Suriye’nin halkın güvenini ve onayını almış bir hükümet mekanizması kurduğu tescillenmiş olsun.
Ekonomik istikrar ve kalkınma
Elektrik santralleri, su hatları, hastaneler, okullar… Uzun yıllar süren savaşta harabeye dönmüş olan bu altyapının tekrar çalışır hale gelmesi, ekonomik ve sosyal hayatın normale dönmesi için elzem. Bu konuda uluslararası finansman ve teknik destek de oldukça önemli. Hızlı etki projeleri (örneğin küçük kasabada bir kliniğin onarılması ve birkaç personelle hizmete başlaması gibi) halkın moralini yükseltecek ve hükümete olan desteğini artıracak “küçük ama etkili” adımlara ihtiyaç var.
Suriye, tarımda bir dönem büyük ölçüde kendi kendine yeten bir ülkeydi. Şimdi, çiftçilerin tekrar üretim yapabilmesi için tohum, sulama sistemleri ve tarımsal kredi gibi desteklere ihtiyacı var. Şehirlerde ise küçük işletmeler ve mikro girişimciler, ekonomik canlanmanın bel kemiği olabilecek potansiyele sahip tek ekonomik birim. Zira büyük sermaye ve yatırım gerektiren sektörler zaten çökmüş durumda ve bunları yeniden canlandırmak uzun vadeli işler. Öte yandan bu tür küçük ölçekli ve tabana yayılmış bir ekonomik canlanma hem kısa vadede etkili istihdam yaratabilir hem de böylece toplumsal huzura ve hayatın normale dönmesine katkı sunabilir.
Öte yandan petrol, doğalgaz veya fosfat gibi doğal kaynaklar, Suriye ekonomisinin önemli bir kısmını oluşturuyor. Fakat bu kaynaklardan elde edilen gelirler, geçmişte sık sık yolsuzluk ağı içinde kayboluyordu. Bu sefer aynı hataya düşmemek için bu kaynakların kontrolü hükümetin elinde olmakla birlikte açık ve hesap verebilir bir sistem de kurulmalı. Bu, hem uluslararası yatırımcıların hem de halkın güvenini kazanmaya da yardımcı olacaktır.
Suriye’de yıllardır süren çatışmalar, ülke nüfusunun büyük bir bölümüyle birlikte birçok eğitimli insanın da ülkeyi terk etmesine neden oldu. Yeniden yapılanma sürecinde hem devlet kurumlarında hem de sivil alanlarda çalışabilecek uzman, teknokrat ve bürokrat eksikliği baş gösterdi. Bu yüzden, yeniden inşa sürecinde sadece binaları değil, insan kaynağını da yeniden yapılandırmak gerekiyor. Eğitsel ve mesleki programlar, diasporadaki nitelikli insan kaynağının ülkeye dönmesi için teşvikler ve uluslararası kuruluşlarla işbirliği gibi adımlar, bu anlamda insan kaynağını ve kurumsal kapasiteyi artırmakta kilit rol oynayacaktır.
Riskler de var
Suriye’nin hikâyesi, modern tarihteki en ciddi devlet çöküşlerinden biri olarak anılacak. Esad rejimi altında ülke adeta bir enkaza dönüştü. Dolayısıyla bugün, “başarısız” ve hatta “çökmüş” bir devlet, küllerinden yeniden doğmak zorunda. Bu çerçevede, özetle, güvenliğin sağlanması, kapsayıcı bir siyaset düzeninin kurulması, ekonominin yeniden canlandırılması ve toplumsal uzlaşma süreçlerinin işletilmesi gerekiyor.
Ancak bu zorlu süreçte, dış aktörlerin uzlaşmaz tutumları, mali kaynak yetersizlikleri, kurumların kapasite eksikliği ve ekonomik kısıtlar gibi birçok güçlükle karşılaşılacak. Esad sonrası yeni Suriye’nin inşasında, bu zorlukların nasıl aşılacağı belirleyici olacak.
Yine de tarihte tüm zorluklara rağmen, savaşın küllerinden doğan ve daha iyi bir geleceğe adım atan toplumların varlığı, Suriye için de umut verici. Geniş katılımlı, adil, şeffaf ve hesap verebilir kurumlar kurmak, yerel katılımı desteklemek ve ekonomik kalkınmayı sağlamak mümkün. Böyle bir süreç, yalnızca binaların yeniden inşası anlamına gelmiyor; aynı zamanda halkın birbirine ve devlete güvenini de yeniden inşa etmeyi içeriyor. Suriye için ancak bu şekilde “çökmüş devlet” yaftasından kurtulup, sürdürülebilir bir gelecek kurmak mümkün hale gelebilir.
Suriye’deki durum, sadece fiziksel yıkımı değil, aynı zamanda toplumsal dokunun ve devlet geleneğinin ciddi biçimde sarsılmasını ifade ediyor. Tam da bu sebeple, yeni Suriye’nin inşası için güvenlik ve ekonomi kadar, toplumsal uzlaşma ve kapsayıcılık da kritik önemde. Devletin yeniden inşa edilmesi, bir yandan binaları, yolları ve altyapıyı onarırken, diğer yandan insanların hayatlarını, umutlarını ve gelecek vizyonlarını da onarma çabası olmalı. Şam’ın yeniden fethinden bu yana yaşanan süreç de tüm bunlar için gerçekten umut beslememize imkân veriyor.
Kaynakça
De Chatel, F. (2014). The role of drought and climate change in the Syrian uprising: Untangling the triggers of the revolution. Middle Eastern Studies, 50(4), 521–535. https://doi.org/10.1080/00263206.2013.850076
Fukuyama, F. (2004). State-building: Governance and world order in the 21st century. Cornell University Press.
Ghani, A., & Lockhart, C. (2008). Fixing failed states: A framework for rebuilding a fractured world. Oxford University Press.
Lund, A. (2017). From Cold War to civil war: 75 years of Russian-Syrian relations. Swedish Institute of International Affairs.
Rotberg, R. I. (2002). The new nature of nation-state failure. The Washington Quarterly, 25(3), 85–96. https://doi.org/10.1162/01636600260046253
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Fikir Turu’nun editöryel politikasını yansıtmayabilir.
Bu yazı ilk kez 16 Ocak 2025’te yayımlanmıştır.