Suriye’de uzun yıllar süren iç savaşta Rusya ve İran’ın desteğiyle ayakta kalan Esad rejimi, 8 Aralık 2024’te yıkıldı. Muhalifler rejimin kalelerini teker teker büyük bir dirençle karşılamaksızın ele geçirdi.
Suriye, 2010’lardan bu yana Türkiye ve İran arasındaki ihtilaflı konuların başında geliyordu. Ankara ve Tahran, Suriye’de taban tabana zıt politikalar sürdürdü, Türkiye rejim değişikliğini desteklerken, İran ne pahasına olursa olsun Esad yönetimini iktidarda tutmak ve bu sayede Doğu Akdeniz’deki nüfuzunu sürdürmek istedi.
2016’da, Esad rejiminin Halep’i Rusya’nın hava saldırıları ve İran’ın kara muharebelerindeki yardımı ile geri alması, iç savaşta eski rejim lehine bir konjonktür yaratmıştı. Türkiye sahada ve diplomatik masada kalma gayesiyle Rusya ve İran ile Astana Süreci’nin bir parçası olmuştu. Suriye’nin egemenliğine ve toprak bütünlüğüne yapılan vurguda birleşen üç devlet Esad’ın iktidarının sürmesi konusunda kesin bir uzlaşıdan oldukça uzaktı. Ankara ve Tahran, Suriye’de kalıcı bir ateşkes için iş birliği içindeyken, Türkiye’nin 2016’dan itibaren Suriye’nin kuzeyinde askerî varlığını arttırması, öte yandan Esad rejiminin İdlib’e dönük baskılarla kontrolü ele geçirme arayışı Türkiye ve İran’ı neredeyse sıcak çatışmanın eşiğine getirmişti.[1]
Tahran’ın Türkiye ve Suriye arasında kendi çıkarları ile uyumlu bir yumuşama süreci beklentisi gerçekleşmezken, Suriye’de 8 Aralık’ta yaşananlar sahadaki siyasi denklemi alt üst etti. İran 1979’dan bu yana Arap dünyasındaki tek devlet müttefikini kaybetti, Türkiye için de Suriye’de hem fırsat hem de zorluklarla dolu yeni bir sürecin kapıları aralandı.
8 Aralık’ta rejimin çöküşüne giden süreçte İran, Esad yönetiminin direnmeye hevessizliğini gördü ve “Esad’ın yerine savaşamayacağı”[2] için muhaliflerin son hamlelerini engellemeye çalışacak bir direniş gelmedi. İran basınına yansıyan yorumlarda, Tahran’ın İdlib’deki hareketliliğe dair istihbarat aldığı ancak Türkiye’ye bu durumu sorduklarında Ankara tarafından teskin edildiklerine dair yorumlar da dikkat çekiciydi.[3]
İran’ın dengeleme arayışı krizlerle sınanacak
Dinî Lider Ayetullah Ali Hamaney, Suriye’deki tarihi gelişmelerle ilgili ilk konuşmasında, rejimin düşüşünü öncelikle ABD ve İsrail’in komplosuna bağlarken, isim vermeden “Suriye’ye komşu bir ülkenin de bu süreçte önemli rol oynadığını” belirtti.[4] Türkiye’yi açıkça hedef göstermeden dolaylı bir şekilde işaret eden bu tutum, bir yandan Tahran’ın Suriye’deki gelişmelerden ve yaşadığı büyük kayıptan duyduğu rahatsızlığın, öte yandan Türkiye ile stratejik ve iktisadi ilişkileri korumayı önemseyen bir dengeleme arayışının tezahürü.
Ancak bu dengeleme arayışının geçiş dönemindeki krizlerle sık sık sınanacağı aşikâr. İki ülke arasındaki rekabet ve gerilim her zaman örtük bir söylemle yönetilemeyebiliyor. Türkiye-İran ilişkilerinde Esad sonrası dönemin en görünür ilk krizi geçtiğimiz günlerde yaşandı.
Dışişleri Bakanı Hakan Fidan 26 Şubat’ta El Cezire kanalına verdiği mülakatta kendisine yöneltilen “İran, Suriye’yi böyle kolayca kaybetmeyi kabul eder mi? Bazıları SDG’yi destekleme ihtimalinden bahsediyor.” sorusuna cevaben, böyle bir politikanın doğru olmayacağını belirtip, “Eğer siz başka bir ülkedeki bir grubu destekleyerek orada rahatsızlık oluşturmak isterseniz, başka bir ülke de sizdeki başka bir grubu destekleyerek size rahatsızlık oluşturmak ister. Yani dünyada artık hiçbir şey gizlenemiyor. Sizde olan yetenekler başkasında da var. Dolayısıyla camınıza taş atılmasını istemiyorsanız başkasının camına taş atmayacaksınız” diye ekledi. Bu mülakatta ayrıca İran ve Türkiye gibi bölgesel aktörlerin iş birliğine yönelik mesajlar ile İran’ın milisler üzerinden kurduğu bölge politikasının tehlikelerine ve bu siyasetin ne İran’a ne de bölgeye yararı olduğuna dönük eleştiriler de vardı.[5]
Bakan Fidan’ın açıklamalarının ardından İran Dışişleri Bakanlığı Türkiye’nin Tahran Büyükelçisi Hicabi Kırlangıç’ı 3 Mart’ta bakanlığa davet etti. İran medyasına göre görüşmede Dışişleri Bakanı Fidan’ın İran’ın bölgesel politikalarını eleştirmesine tepki gösterildi. Bu gelişmenin ardından Türkiye de İran Büyükelçiliği Maslahatgüzarı’nı 4 Mart günü Dışişleri Bakanlığı’na davet etti.[6]
İran’ın tepkisi, Dinî Lider Hamaney’in dış politika danışmanı Ali Ekber Velayati’nin medyaya yaptığı açıklamalara da yansıdı. Velayati, Türkiye’yi İran’ın bölgedeki pozisyonunu ve gücünü yanlış değerlendirmemesi hususunda uyarırken, Tahran’ın bölgesel nüfuzunun zayıfladığına yönelik değerlendirmelerin “büyük bir yanılgı” olduğunu iddia etti. Açıklamada eleştirilerin yanı sıra coğrafi yakınlık ve ortak çıkarların zaruri kıldığı iş birliğini sürdürme vurgusu da yer aldı. Velayati, İran’ın her daim diyalog ve temastan yana olduğunu belirtirken Türk yetkililere iki ülke arasındaki iyi ilişkilere zarar verecek açıklamalardan kaçınmalarını tavsiye etti.[7]
Suriye odaklı krizler bitmiyor
Ankara-Tahran ilişkilerinde Suriye odaklı ikinci gerilim ise ilk krizden kısa bir süre sonra yine Mart ayının başında Lazkiye ve çevresinde Suriyeli Alevilere yönelik katliamlar nedeniyle yaşandı.
Cihatçı grupların Suriye’deki Alevilere ve diğer azınlıklara karşı eylemleri 8 Aralık’tan bu yana aralıklarla basında yer alıyordu.[8] Esasen başından itibaren eski rejimin hesabının Nusayrilerden sorulması, ülkede yeni dönemin en korkunç ihtimallerinden biri olarak tedirgin ediciydi. 6 Mart’ta, devrik Esad rejimi yanlısı gruplar, Ahmed Şaraa yönetimine karşı ayaklanınca isyanı bastırmak için harekete geçen Suriye ordusu ve yardım talep ettiği diğer cihatçı birliklerin kıyı şeridinde giriştiği operasyonlarda, dört günün sonunda, 1000’den fazla kişi hayatını kaybetti. Kayıplar arasında en az 745 sivilin mezhep kimliklerinden ötürü bir intikam operasyonuna kurban gittiği tahmin ediliyor. Esad yanlılarının çatışmalarda 211 güvenlik görevlisini ve 228 sivili öldürdüğü de haber kaynaklarına yansıdı.[9]
Suriye’deki gelişmeler geçiş döneminin sancılarını açık bir şekilde ortaya koyarken, yeni rejime yönelik bu ilk ciddi kalkışma Türkiye ve İran ilişkileri açısından da önem arz ediyor.
Zira başından itibaren “Suriyeli gençlerin direneceğini ve ayaklanacağını” söyleyen İran[10], Suriye’deki olayların olağan şüphelisi olarak görülüyor. Bu iddiaları güçlendiren başka bir gelişme de İran Devrim Muhafızları Ordusu’na yakın Fars Haber Ajansı’nın Mart ayının başında duyurduğu “Suriye İslami Direnişi” isimli bir çatı örgütün kurulması. Örgüt, hedefinin “Amerika, İsrail ve Türkiye’nin, Şam’ı yöneten milis güçlerle birlikte Suriye’yi parçalamaya yönelik komploları” ile mücadele olduğunu duyurdu.[11]
İran’ın tutumu
Son gelişmeler, İran’ın büyük bir müttefikini kaybetmiş olmasına rağmen halen Suriye’de etkin olabileceğine işaret ederken, Şam’da yeni rejim unsurlarının ve destekçilerinin dizginleyemediği rövanşist politikalar ve dünyanın gözleri önünde cereyan eden insan hakları ihlalleri ve katliamlar, Şaraa yönetiminin kucaklayıcı söylemini de boşa düşürüyor.[12]
Türkiye’de resmî makamlar açıktan İran’a dair bir atıfta bulunmazken, Suriye’deki gelişmelerin “özellikle Nusayri kesimin provoke edilmesine yönelik bir proje” olarak okunduğu ve bunun ülkedeki “taze yaralar” düşünüldüğünde “ne ilk ne de son” olacağı yönündeki beklentileri de Dışişleri Bakanı Fidan’ın beyanlarında görmek mümkün.[13]
İran Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü, Ahmed Şaraa’nın son olaylarda İran’ın olası dahline yönelik iddialarını “gülünç ve kabul edilemez” olarak nitelendirip reddederken[14], İran Dışişleri Bakanı Abbas Arakçi’nin Suriye’deki gelişmelerin “doğrudan Türkiye ve birkaç başka ülkenin etkisi altında olduğundan kimsenin şüphesi yoktur” yönündeki beyanını önemle not etmek gerekir. Arakçi, Suriye’nin mevcut sorunlarının “doğal olarak bu değişimi gerçekleştirenlerin sorumluluğunda” olduğunu vurgularken, yine de bu durumun Türkiye ve İran arasında bir ihtilaf konusu olmadığını ve İran’ın Türkiye ile dostane ilişkilere devam edeceğini, bölgesel konularda temas halinde kalacaklarını eklemeyi ihmal etmedi.[15]
Dışişleri Bakanı Fidan’ın El Cezire mülakatında da bahsi geçen, Türkiye ve İran arasında ihtilafa yol açması kuvvetle muhtemel olan Tahran ve Kürt liderliğindeki Suriye Demokratik Güçleri (SDG) ilişkileri de şimdilik yeni yönetim ve SDG arasında imzalanan ve SDG güçlerinin yeni rejime katılmasını da öngören sekiz maddelik anlaşma ile sekteye uğramış olabilir. Fakat bu sürecin uzun soluklu olduğu ve Kürtlerin yeni Suriye’de siyasi, iktisadi ve toplumsal hayata entegrasyonlarında yaşanacak pürüzlerin bölgeden aktörleri nüfuz oluşturmak ve kullanmak için Suriye’ye çekeceği pekâlâ söylenebilir.
Yeni dönemde İran-Suriye ilişkileri
İran ve Esad yönetimi arasındaki derin ilişkiler, Tahran’ın Suriye iç savaşında oynadığı rol ve savaşın mezhepsel hatlarda derinleşmesinin bıraktığı acı izler düşünüldüğünde İran ve Suriye arasındaki ilişkilerin eskiye dönmesi imkânsız.
Ancak İran şimdilik Dışişleri Bakanı Arakçi’nin tabiriyle Suriye’deki olaylara “seyirci” kalsa da uzun vadede Şam ile doğrudan temas ve normalleşmenin yollarını arayacaktır. Bu amaçla Tahran, Büyükelçi Muhammed Rıza Rauf Şeybani’yi Suriye Özel Temsilcisi olarak atadı.[16] Şeybani, İran’ın yaklaşımını “ileriye dönük” olarak tanımlarken, Tahran’ın Şam ile ilişkilerinde geçmişe perde çekip geleceğe yönelik pragmatik bir iş birliği hedefi ortaya koyduğu görülüyor. İran hedef ve beklentilerini Suriye’de istikrarın sağlanması, ülkenin toprak bütünlüğünün korunması, Suriye’nin geleceğine “dış müdahalelerin” değil Suriye halkının karar vermesi ve bu nedenle de kapsayıcı bir hükümetin tesisi üzerinden çerçevelendiriyor.[17]
8 Aralık’tan bu yana İran’dan gelen açıklamalar, Tahran’ın Suriye’de yeni yönetim ile “dolaylı” bir şekilde irtibatta olduğunu ve karşılıklı mesajların iletildiğini duyuruyor. Suriye tarafı da İran’dan pozitif mesajların alındığını doğrularken, bu mesajların Suriye halkını teskin edecek somut politikalarla desteklenmesi gerektiğinin altını çiziyor.[18] Mart ayında yaşanan gerilimler ise İran-Suriye hattında normalleşmenin zorluklarını daha iyi ortaya koyuyor.
Suriye’de geçiş döneminin belirsizlikleri ve uzun iç savaşın keskinleştirdiği toplumsal fay hatları Tahran’ın eski müttefikinde yeni nüfuz alanı yaratmak için dikkatle takip edeceği gelişmeler olacak. Bu süreç kaçınılmaz bir şekilde Türkiye-İran ilişkilerini de etkilemeye devam edecek.
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Fikir Turu’nun editöryel politikasını yansıtmayabilir.
Bu yazı ilk kez 24 Mart 2025’te yayımlanmıştır.
[1] https://link.springer.com/article/10.1057/s41311-024-00625-1
[2] https://www.presstv.ir/Detail/2024/12/08/738748/Syrian-army-s-inability-to-respond-and-unexpected-pace-of-developments-was-surprising–FM
[3] https://x.com/fresh_sadegh/status/1865793981956956370
[4] https://www.aljazeera.com/news/2024/12/11/iran-khamenei-says-al-assad-ouster-us-israel-plot-blames-neighbour
[5] https://www.mfa.gov.tr/disisleri-bakani-sayin-hakan-fidan-in-al-jazeera-arabic-e-verdigi-mulakat-26-02-2025.tr.mfa
[6] https://www.bbc.com/turkce/articles/c757rgp0pg4o
[7] https://www.tabnak.ir/en/news/6087/irans-leaders-advisor-warns-turkey-not-to-repeat-baseless-claims
[8] https://www.gazeteduvar.com.tr/vahset-sahili-makale-1762892
[9] https://www.theguardian.com/world/2025/mar/15/the-streets-are-empty-no-one-dares-go-outside-syrias-alawites-terrorised-by-revenge-killings
[10] https://english.khamenei.ir/news/11318/Imam-Khamenei-s-important-speech-about-recent-developments-in
[11] https://x.com/fresh_sadegh/status/1897010936499826692
[12] https://www.rferl.org/a/syria-iran-violence-clashes-isis/33340971.html
[13] https://www.mfa.gov.tr/disisleri-bakani-sayin-hakan-fidan-in-tv100-e-verdigi-mulakat–14-mart-2025.tr.mfa
[14] https://amwaj.media/media-monitor/iran-sharaa-trade-blame-as-iranian-media-decry-genocide-of-syria-s-alawites
[15] https://www.france24.com/en/live-news/20250307-no-talks-with-us-under-maximum-pressure-policy-iran-fm-tells-afp
[16] https://en.mfa.ir/portal/newsview/759682
[17] https://www.middleeastmonitor.com/20250218-iran-confirms-it-is-is-indirect-communication-with-new-syria-authorities/
[18] https://www.reuters.com/world/middle-east/syria-receiving-positive-messages-russia-iran-foreign-minister-says-2025-02-12/