ABD’deki Başkanlık seçimleri, Cumhuriyetçi aday Donald Trump’a yapılan suikast girişiminden sonra büyük bir ivme kazanarak tüm dünyanın gündemine oturdu. Cumhuriyetçi Parti’nin başkan adayını resmen ilan edeceği kurultayın hemen öncesi gerçekleşen ve suikastçı gencin anında öldürülmesiyle sonuçlanan bu ciddi güvenlik zaafı halen otoritelerce inceleniyor. Yasama organı tarafından ifadeye çağırılan Gizli Servis Başkanı, istifa ederek ciddi bir güvenlik zaafı olduğunu kabul etmiş oldu. Ancak bu suikast girişimi ile ilgili daha fazla ayrıntının ilerleyen dönemde ortaya çıkması muhtemeldir.
Suikast girişimi ile sekteye uğrayan başkanlık yarışı, bu şok sonrası doludizgin devam ediyor. Kısaca özetlersek, Başkan adayı Trump, saldırıya uğramasının hemen ardından, çok uzun süredir açıklamadığı başkan yardımcısı adayını ilan etti: James David Vance. ‘Trump, mutedil bir adayı yardımcı olarak seçse iyi olur, daha ılımlı ve merkezdeki seçmenin de gönlünü kazanır’ diyenlerin aksine, aynı kendisi gibi bir başkan yardımcısı seçti Trump. Her iki siyasetçi de sert, saldırgan ve erkek egemen söylemleri tercih ediyor.
Cumhuriyetçi kanatta ideolojik skalanın en sağında yer alan sert, milliyetçi-muhafazakâr ve erkek egemen söylem iyice hakim olurken, mevcut Demokrat Başkan Biden sürpriz yaparak yardımcısı Kamala Harris’in lehine adaylıktan çekildi. Böylece, Hillary Clinton’dan sonra ABD seçimlerinde ikinci kez bir kadın aday başkanlık yarışında son tura kalmış oluyor. Yaz ortasına geldiğimizde ve seçimlere yaklaşık 100 gün kalmışken, Demokrat Parti ciddi bir değişim yaşıyor ve yeni aday etrafında safları sıklaştırma telaşında.
Cumhuriyetçi cephe
Öncelikle adayları kesinleşmiş Cumhuriyetçi cepheye bakalım:
Burada partinin tamamen Trump kimliği ile bütünleştiğini, Parti = Trump şeklinde bir denklemin sağlamlaştığını söyleyebiliriz. Hakkında açılmış çeşitli davalar seçmeni Trump’dan soğutmaktan ziyade, bir mağdur söylemi yaratıp daha da Trump çevresinde kenetlenmelerine yol açtı.
Partisinin desteğini tamamen konsolide eden Trump
Davalar boşu boşuna açılmamıştı. Örneğin bir tanesinde davaya sebep olan durum, içerisinde ABD ve müttefiklerinin nükleer sırlarının da olduğu, görev bitimi devlet arşivlerine teslim edilmesi gereken evrakların Mar-a-Lago’da gelişigüzel depolanması sorunuydu. Hatta Trump çeşitli yayıncılarla konuşup bu devlet sırlarını para karşılığı yayınlamak için girişimlerde bulunmuştu. Bir başka davada konu, Trump halen başkanken 2020 seçimleri sonrasında Georgia seçim sayım yetkililerine alenen sonuçları değiştirmeleri için baskı yapması, tehditler savurmasıydı. Ancak bu davaların hiçbiri sadık Trump seçmeni için sorun yaratmadı. Trump, ‘Sandıkta yenemeyecekleri için mahkeme salonlarında beni yarıştan düşürmeye çalışıyorlar!’ derken, seçmenleri de liderlerinin arkasında saf tutmaya, kampanyasına para yatırmaya devam ettiler.
Arkasında partinin tabanını alan ve ön seçimlerde rakiplerini teker teker eleyen Donald Trump’ın son düzlükte söylemini yumuşatması için hiçbir neden kalmadı. Çünkü partisinin desteğini tamamen konsolide etti. Nitekim yardımcısı olarak yine sert, köşeli konuşan ancak kendisinden çok daha genç bir adayı seçti.
Stratejik ama tutarsız adımların adamı J.D. Vance
J.D. Vance ilginç bir karakter. Çocukluğu yokluk içinde, alkolizm ve madde bağımlısı aile bireyleri arasında geçmiş. Anneannesi tarafından yetiştirilmiş. Liseden sonra orduya yazılıp deniz piyadesi olarak hizmet vermiş. Bu esasen alt gelir grubundaki parlak gençlerin tercih ettiği bir yol çünkü ABD’de üniversite eğitimi devlet okullarında bile paralı. Ancak belli bir süre askerlik yaptığınızda ordu sizin üniversite masraflarını karşılıyor. J. D. Vance de askerlik hizmetinin karşılığı olarak Ohio State Üniversitesi’nden siyaset bilimi alanında lisans diploması alıyor. Sonrasında tam burslu olarak Yale Üniversitesi hukuk fakültesine kabul ediliyor. Zorlu yetişme şartları ve olumsuz ailevi ortamlara rağmen bu kadar iyi okullarda okumuş olması, önünün açılmasında büyük rol oynuyor. Dağlılara Ağıt: Krizdeki bir Aile ve Kültürden Hatıralar (Hillbilly Elegy: A Memoir of a Family and Culture in Crisis) isimli otobiyografik eseri best seller oluyor.
Avukat olduktan sonra Vance kısa süreliğine California’ya geçerek teknoloji sektörüne yakın çalışmalar yapıyor. Şu anda Trump kampanyasını fonlayan önemli teknoloji sermayedarları ile tanışıklığı o dönemlere dayanıyor. Ardından köklerinin olduğu Ohio’ya dönüp 2022 ara seçimlerinde Senatör seçiliyor. 1984 doğumlu J. D. Vance’in bu hızlı yükselişinde her fırsatta stratejik adımlar atabilmesi çok önemli. Ancak atılan adımlar çok da tutarlı değil. Örneğin uzun süre ateist iken dönüp Katolik olması var. Ama daha da önemlisi, siyasi kariyerinde Trump için söylediği sözler. Zamanında ‘Amerika’nın Hitleri, zehirli bir kültürel eroin, Trump ile asla olmaz!’ ifadelerini kullanmışken, şu anda Trump’ın sağ kolu olarak 2024 başkanlık seçimleri için kampanya yapıyor.
Demokrat cephe
Karşı cepheye bakarsak, Demokratlar Biden’in çekilmesinden sonra yarışa daha bir istekle sarılmış görülüyorlar.
Yapılan saha araştırmalarında Biden sürekli Trump’ın gerisinde kalırken, Harris bir haftadan az bir sürede bu farkı kapatmış görünüyor.
Wall Street Journal Trump ve Harris’in artık anketlerde başa baş olduğunu söylerken, 80 kadar anketi topluca değerlendiren bir diğer kaynak Trump’ın hâlâ %2 gibi bir oranla da olsa önde olduğunu bildiriyor.
ABD’de seçim sonuçlarını belirleyen ne?
ABD’de başkanlık seçimlerinin toplam seçmenden alınan oya göre belirlenmediğini artık hepimiz öğrendik. Her eyaletin nüfusu oranında temsilci seçtiği Electoral College yani bir çeşit eyalet bazlı delege sistemi başkanı belirliyor. Maine ve Nebraska dışındaki 48 eyalette, bu delege oyları bölünmeden, topluca o eyaleti kazanana gidiyor. Örnek olarak en büyük eyalet olan California’yı ele alalım. 2020’de California’da yaklaşık 11 milyon seçmen Biden’a oy vermişken, 6 milyon Trump’a oy vermiş. Ancak seçim kurallarına göre California’nın 55 sandalyelik delege payının tamamı %63 oy alan Demokratlara gidiyor, yaklaşık %34 oy alan Cumhuriyetçiler temsil edilmiyorlar. Bunun tam tersi, ikinci en büyük eyalet olan Texas’ta geçerli. Trump 5.9 milyon oyla 38 Texas delegesinin tamamını alırken, Biden 5.2 milyon oyla Texas’tan hiç delege kazanamıyor.
Bu örnekler bize yarışın aslında adayların birbirine çok yakın olduğu, swing states denilen salıncak eyaletler tarafından belirleneceğini gösteriyor. İki aday arasındaki farkın %3 veya daha az olduğu eyaletler böyle adlandırılıyor. 2020 seçimlerinde orta-batıdan Wisconsin, Michigan ve doğuda Pennsylvania, güneyde Kuzey Carolina ve Georgia, batıda ise Arizona ve Nevada bu kategoriye girdiler. Ancak sorun şu ki, salıncak eyaletler sabit değil. 2016 seçimlerine baktığımızda örneğin, New Hampshire, Maine ve Florida da bu listede var.
Tüm bunlar bize ABD’de başkanlık seçimlerini tahmin etmenin ne kadar zor olduğunu gösteriyor. Ülke genelinden seçilen bir örneklemle öndeki adayı bilmenin pek bir kıymet-i harbiyesi olmuyor. Çünkü delege sistemine göre fazla oyu alan değil, fazla eyaleti alan seçilebiliyor. Nitekim 2016 Trump ve 2000 George W. Bush başkanlığı da dahil olmak üzere pek çok kez Cumhuriyetçiler ülke çapında oy çokluğuna sahip olmasalar da başkanlığı kazandılar.
330 milyon nüfuslu ABD, halen dünya ekonomisinin yaklaşık dörtte birini elinde tutuyor. Rusya veya Çin gibi dişli rakipleri olsa da pek çok açıdan süper güç olmaya devam eden ABD’de, önümüzdeki dört yılı belirleyecek olan seçim bıçak sırtı farklarla belirlenecek.
Seçmenlerin yaklaşık %60’ı 45 yaş ve üzerinde
Burada bir başka önemli konu, oy vermenin zorunlu değil gönüllü olması ve seçmenin yaklaşık yarısının zahmet edip oy vermeye gitmemesi. Tablo 1, yaşa göre seçmenlerin 2020 seçimlerine katılma oranlarını gösteriyor. Buna göre seçmenlerin yaklaşık %60’ı 45 yaş ve üzerindeki seçmenler. En genç seçmen grubu olan 18-29 yaş arasındaki seçmenler tüm seçmenlerin sadece %16’sı. Şöyle de söyleyebiliriz, her 5 seçmenden 3 tanesi 45 yaş ve üzerinde.
Burada bir başka ilginç konu da tablonun son kolonu. Bu oran bize şunu anlatıyor: Genç seçmenler hem nüfusta oran olarak azlar, hem de kalkıp seçime gidip oy vermiyorlar. O nedenle temsil oranları daha da düşüyor. Ancak yaşlı nüfus hem genel nüfusta oran olarak yüksek, hem de kalkıp oy vermeye gittiği için temsil oranını daha da yukarı taşıyor.
Tablo 1: 2020 Başkanlık seçimlerinde oy kullanmış seçmenlerin yaşa göre dağılımı:
Gençler sandığa gitmiyor
Burada sözü şuraya getirmeye çalışıyorum. Demokrat Parti gençler arasında daha güçlü bir parti. Genç ve üniversiteli seçmenler gerek George Floyd vakasında, gerekse 2024 Bahar dönemi İsrail-Filistin-Gazze protestoları süresince son derece mobilize oldu. Demokrat Parti bu konularda gençlere arka çıktı, destek verdi. Ancak medyada da fazlasıyla gündeme gelen bu siyasi mobilizasyonu Demokratların oya tahvil edebilmesi oldukça güç. Bunun en önemli nedeni, üniversite öğrencilerini kapsayan en genç grubun genel nüfus içinde oranının düşük olması. Yani Demokrat Parti gençlerin Filistin/Gazze yanlısı söylemini çok açıktan benimserse, seçmen grubunun %60’ını oluşturan orta yaş ve üstü seçmeni kaçırma tehlikesi yaşıyor. İkinci sorun ise en genç grubun diğer yaş gruplarına oranla çok daha az sandığa gitmesi.
Aşağıdaki grafik, son 4 seçimde çeşitli yaş grupların sandığa gitme oranını gösteriyor. Burada dikkat çeken husus genç seçmelerin, özellikle 18-29 yaş grubunun sistematik olarak sandığa az gitmesi. Bu durum, siyasi arenada neden söylemi belirleyenlerin, hemen her konuda daha muhafazakâr olan orta yaş ve üstü seçmen olduğunu büyük oranda açıklıyor. İşte bu sebeplerden dolayı protestolarda gençlere destek verse dahi, Demokrat Parti kurumsal çizgisini daha mutedil söylemlerde tutmaya gayret ediyor.
Grafik 1: 2020 seçimlerinde yaşa göre grupların temsiliyet oranları:
Seçmenlerin yaklaşık üçte ikisi (%67) Beyaz
Yaşın yanı sıra, seçmenin etnik kimliği de ABD seçimlerinde önemli bir faktör. Burada siyaset bilimcilerin yıllardır pek çok araştırmada ortaya koyduğu bazı yerleşik bilgiler mevcut.
Örneğin Beyazlar daha çok Cumhuriyetçi Parti’ye, diğer azınlık gruplar ise Demokrat Parti’ye oy verme eğiliminde. Tablo 2, toplam seçmenlerin 2020 başkanlık seçimlerinde etnik köken olarak dağılımını gösteriyor.
Görüldüğü üzere halen seçmenlerin yaklaşık üçte ikisi (%67) Beyaz. Demokratların daha fazla oy aldığı Siyah ve Latin Amerika asıllı seçmenler genel nüfusun yaklaşık dörtte birini oluşturuyor. Bu sayılara baktığımızda, örneğin Filistin meselesi ile mobilize olmuş Ortadoğu asıllı seçmenin ne kadar az olduğunu görebiliriz.
Tablo 2: 2020 Başkanlık seçimlerinde oy kullanmış seçmenlerin etnik dağılımı:
Son olarak azınlıkların oy verme eğilimine bakalım: Burada da Cumhuriyetçileri rahatlatan, Demokratları ise zorlayan bir tablo var. Beyaz seçmenler daha yüksek oranda sandığa gittiği için sistematik olarak daha fazla temsil ediliyorlar (Grafik 2). Oysa Siyah, Asyalı ve Latin Amerika asıllı/ Hispanik seçmenler, nüfustaki oranları kadar bile sandığa gitmiyor.
Grafik 2: 2020 seçimlerinde etnik kökene göre grupların temsiliyet oranları
Adayların vaat ve planları
Kasım ayındaki seçimler hem ABD hem de dünya siyaseti için oldukça kritik.
Trump-Vance ekibi seçilirse iç politikada bürokrasiden 50 bin memuru işten atma, ülke çapında kürtaj yasağı, şirketlerin vergi yükünü azaltma, teknoloji devleri ve kripto para üzerindeki denetlemeleri kaldırma, milyonlarca sığınmacıyı sınır dışı etme ve anayasa değişikliği ile ABD topraklarında doğanların otomatik vatandaşlık hakkını engelleme niyetindeler. Dış politikada ise Ukrayna’ya yardımı kesme, NATO ile angajmanı azaltarak geriye çekilme, Çin ile gümrük/tarife vergisi savaşları ve kayıtsız şartsız İsrail’e destek sözleri var.
Harris ise tüm bu konularda tam tersi duruş sergiliyor.
Seçmenlerin hangi siyasi pozisyonu daha mantıklı bulacaklarını Kasım ayında göreceğiz.
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Fikir Turu’nun editöryel politikasını yansıtmayabilir.
Bu yazı ilk kez 29 Temmuz 2024’te yayımlanmıştır.