ABD Başkanı Donald Trump ve İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu’nun 29 Eylül’de Beyaz Saray’da yaptıkları görüşmenin ardından açıklanan Gazze planıyla ilgili tartışmalar devam ediyor.
Kariyerinde ABD’nin Suudi Arabistan Krallığı Büyükelçiliği, Suriye Özel Temsilciliği ve Kudüs Başkonsolosluğu görevleri bulunmuş olan emekli Büyükelçi Michael Ratney, İsrail’in Haaretz gazetesi için kaleme aldığı yazıda planı eleştirdi.
Yazıdan öne çıkan bölümleri aktarıyoruz:
Planın iyi yönleri
“ABD Başkanı Donald Trump’ın Gazze Savaşı’nı sona erdirmeye yönelik 20 maddelik planı, bazı önemli taahhütler içermekle birlikte, İsrail hükümetinin geleneksel tutumuyla çelişen unsurlar da barındırıyor.
Planın dikkat çeken olumlu yönleri arasında, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu’nun “İsrail’in Gazze Şeridi’ni işgal etmeyeceği veya ilhak etmeyeceği” ve “Filistinli nüfusun hiçbir şekilde zorla göç ettirilmeyeceği” yönündeki açık taahhüdü yer alıyor.
Bu taahhüt özellikle önem kazanıyor, zira Trump’ın bu yılın başlarında Gazze’yi ‘Fransız Riviera’sı gibi bir tatil bölgesine dönüştürme’ hayali, İsrail’in ana akım siyasi söyleminde zorunlu nüfus transferi fikrine kapı aralamıştı. Netanyahu’nun bu konudaki net ifadeleri, en azından teoride, bölgedeki demografik yapının korunacağına dair güvence olarak yorumlanıyor.
Öte yandan, planın dikkat çeken diğer unsurları arasında Filistinlilerin özyönetim hakkı, nihai devletleşme süreci ve Filistin Yönetimi’nin Gazze’deki rolünün tanınması gibi başlıklar bulunuyor. Söz konusu maddeler, Filistin devleti fikrine karşı uzun süredir tutum alan Netanyahu koalisyon hükümetinin geleneksel pozisyonuyla tezat oluşturması nedeniyle şaşırtıcı olarak değerlendiriliyor.
Barış Kurulu hayali rafa kaldırıldı
Beyaz Saray’ın açıkladığı planın tam anlamıyla hayata geçirilmesi, tarafları mevcut çıkmazdan kurtarabilecek bir potansiyel taşısa da, hem İsrail-Filistin dinamikleri hem de bölgesel diplomasi açısından ciddi engeller bulunuyor. 29 Eylül’de Trump ve Netanyahu’nun yaptığı açıklamalar, süreçte köklü bir değişimi işaret etmekten uzak görünüyor.
Planın kamuoyuna açıklanmasından kısa bir süre önce, sızdırılan taslak versiyonlar ve eski İngiliz Başbakanı Tony Blair’in de rol alacağı iddia edilen bir savaş sonrası yol haritası medyada yer bulmuştu. Söz konusu belgeler, Trump’ın kişisel olarak başkanlık edeceği ve uygulanma ihtimali düşük görünen “Barış Kurulu” gibi oldukça iddialı ve gerçekçilikten uzak mekanizmalar içeriyordu.
Ancak nihai plan, bu fantastik ögeleri büyük ölçüde kenara iterek, Netanyahu ve aşırı sağ koalisyon ortaklarının onayını alabilmek amacıyla hazırlanmış gözüküyor. Bu uzlaşma çabası, plan metninde muğlak ifadelere ve uygulamada ciddi boşluklara yol açmış durumda. Söz konusu belirsizlikler, Trump’ın basın toplantısında desteğini vurguladığı bölgesel Arap hükümetleri de dahil olmak üzere, sürecin diğer kritik paydaşları nezdinde planı kabul edilemez kılma riski taşıyor.
İsrail askeri çekilir mi?
Plan, iki temel konuda ciddi muğlaklıklar ve uygulanabilirlik endişeleri barındırıyor: İsrail ordusunun Gazze’den çekilme şartları ve Filistin devletleşmesinin yol haritası.
Plan metnine göre, İsrail ordusunun Gazze’den çekilmesi, “İsrail Ordusu ile Gazze için oluşturulacak Uluslararası İstikrar Gücü, planın diğer garantörleri ve ABD arasında mutabakata varılacak olan; silahsızlanma ile bağlantılı standartlar, kilometre taşları ve zaman dilimlerine” bağlı. Bu hüküm, çekilme sürecini fiilen İsrail’in inisiyatifine ve onayına bırakıyor. Nitekim Başbakan Netanyahu, bu durumu “İsrail’in öngörülebilir gelecekte, güvenlik çemberi dahil olmak üzere, Gazze’deki güvenlik sorumluluğunu elinde tutacağı” şeklinde yorumlayarak, kalıcı bir askeri varlığın kapısını araladı.
Diğer bir kritik sorun, Filistin devleti meselesinde ortaya çıkıyor. Plan, “Gazze’nin yeniden inşası ilerledikçe ve Filistin Yönetimi reform programı sadakatle uygulandıkça, Filistin’in kendi kaderini tayin etme ve devlet kurma yolunda güvenilir bir yolun koşulları nihayet yerine getirilebilir” ifadesine yer veriyor. Bu dil, Filistin Yönetimi tüm reform koşullarını yerine getirse dahi, bağımsız bir devlet kurma hakkının koşulsuz olarak garanti edilmediği anlamına geliyor. Birçok Filistinli, bu durumu fiilen bir devlet kurma hakkının süresiz ertelenmesi veya reddi olarak yorumluyor.
Trump ve Netanyahu’nun ortak basın toplantısının ardından yayınlanan bir bildiride; Suudi Arabistan, Ürdün, Birleşik Arap Emirlikleri, Mısır, Katar, Türkiye, Endonezya ve Pakistan gibi bölgesel güçler, barış çabalarını genel olarak memnuniyetle karşıladıklarını ifade etmekle yetindiler. Ancak aynı hükümetler, “İsrail’in tam geri çekilmesini garanti eden, Gazze’yi yeniden inşa eden ve iki devletli çözüm temelinde adil bir barışa giden yolu açan bir güvenlik mekanizması” çağrısında bulunarak, Trump planının en büyük iki açığını vurguladılar.
Bu kolektif tepki, Trump planının en temel açmazını yansıtıyor: Plan, Netanyahu hükümeti tarafından kabul edilse dahi, bölgedeki kilit Arap ve Müslüman devletler nezdinde, İsrail’in Gazze’den tamamen çekileceğine veya gerçek anlamda bir Filistin devletini destekleyeceğine dair inandırıcı bir taahhüt olarak görülmüyor.
Hamas teslim olur mu?
Plan, Hamas açısından varoluşsal bir tehdit oluşturuyor. Metnin öngördüğü zorunlu silahsızlanma, grup için fiilen teslim olma anlamına geliyor. Şiddet eylemleri ve İsrail’e yönelik uzlaşmaz tutumuyla tanınan bir örgüt için bu talep, kimliğinden taviz vermesini gerektiriyor. Ayrıca plan, diğer tüm adımların atılması için silahsızlanmayı ön şart olarak koşuyor. Bu durum, İsrailli eski güvenlik yetkililerinin bir kısmının Hamas’ın askeri kapasitesinin önemli ölçüde zayıfladığı yönündeki değerlendirmelerine rağmen, uygulama şansını daha da düşürüyor.
ABD Başkanı Trump’ın, İsrail kamuoyundaki popülaritesi dikkate alındığında, Gazze’deki savaşı durdurmak ve çatışmanın seyrini değiştirmek için önemli bir diplomatik baskı gücü bulunuyor. Ancak bu gücün sınırları belirgin:
Trump, koalisyonunun dağılması riskine rağmen Netanyahu’yu, Filistin Yönetimi’ne Gazze’de gerçek bir rol ve şartlı da olsa bir Filistin devleti yolunu açacak bir taahhüde zorlayabilir mi?
Hamas’ı, silahlarından vazgeçmeye ve yenilgiyi kabule ikna edebilir mi?
Filistin Yönetimi’ni, sınırlı bir rol ve yarı gönüllü bir İsrail taahhüdüyle yetinmeye razı edebilir mi?
Bölge ülkelerini, halihazırda desteklemekte isteksiz göründükleri bu plana siyasi ve mali destek vermeye ikna edebilir mi?
Bölge ülkeleri planı destekler mi?
Trump’ın bölgeden beklentisi, Arap liderlerin de uzun süredir dile getirdikleri bu çatışmadan kurtulma arzusuyla örtüşüyor. Taraflar, bölgesel çatışmaların yatışmasını, teknoloji, yatırım ve ticarete odaklanan bir gündemi, İran’ın bölgesel etkinliğinin azalmasını ve nihayetinde İsrail ile ilişkilerin normalleşmesini istiyor.
Ancak, Gazze’deki çatışmalar ve insani kayıplar manşetlerden inmediği sürece, bu uzlaşının pratikte hayat bulma ihtimali düşük görünüyor. Suudi Arabistan’ın son dönemde İsrail’le normalleşme yerine, Fransa ile Filistin devletini destekleyen bir girişimi öne çıkarması, bölgenin mevcut plana mesafesinin bir göstergesi olarak yorumlanıyor.
İsrail gerçekten istekli mi?
Gazze’yi yeniden inşa etmeye yönelik herhangi bir plan, nihayetinde İsrail’in coşkulu ve samimi desteği olmadan işlevsel olamaz. Ancak İsrail’in Filistin sorununa yaklaşımı genellikle temkinli, ağır şartlara bağlı ve iç siyaset dinamiklerine endeksli.
İşte tam bu noktada Trump’ın diplomatik kozu devreye giriyor: Netanyahu, özellikle kamusal alanda Trump’a “hayır” demekten kaçınma eğiliminde. Bu kez Netanyahu, Trump’a ‘evet’ demeyi başardı, ya da en azından öyle görünüyordu. Trump da şimdilik bu görüntüyü destekliyordu.”
Bu yazı ilk kez 2 Ekim 2025’te yayımlanmıştır.
