ABD Başkanı Donald Trump, geçen hafta Venezuela’nın ekonomik can damarı olan petrol ihracatını hedef alarak Başkan Nicolás Maduro üzerindeki baskısını artırdı. ABD 11 gün içinde üç petrol tankeri ele geçirdi. Trump, ABD’nin Venezuela hükümeti tarafından ele geçirilen Amerikan varlıkları için tazminat talep edeceğini de ileri sürdü. Caracas hükümeti geçmişte petrol endüstrisini kamulaştırırken ABD varlıklarını da hedef almıştı. Bu yeni yöntem ABD’nin istediği gibi bir askeri müdahaleye gerek kalmadan Maduro hükümetinin düşmesine neden olur mu? The Atlantic yazarları Vivian Salama ile Nancy A. Youssef bu soruya yanıt arıyor.
Yazıdan öne çıkan bölümleri aktarıyoruz:
“Donald Trump için Venezuela başlangıçta yalnızca uyuşturucu kaçakçılığıyla ilişkilendirilen bir dosyaydı. Ancak zamanla bu çerçeve genişledi: Uyuşturucu, petrol ve Amerikan varlıklarının “çalınması” artık aynı hikâyenin parçaları olarak görülüyor.
Venezuela, dünyanın en büyük kanıtlanmış petrol rezervlerine sahip. Trump’ın ülkenin en değerli ve bol doğal kaynağına odaklanması, nihai hedefini ilk kez bu kadar açık biçimde ortaya koyuyor. Bazı hukukçular ve uzmanlar, bu hamlenin uluslararası hukuka aykırı olduğunu ve fiilen bir savaş ilanı anlamına geldiğini savunuyor.
Buna karşın, siyasi görüşleri farklı birçok Venezuela uzmanı şu noktada birleşiyor:
“Baskı kampanyası en başından beri böyle yürütülmeliydi.”
Askeri gövde gösterisi neden işe yaramadı?
Trump yönetiminin önceki hamleleri son derece dramatikti. Karayipler’e 11 gemiden oluşan bir donanma gönderildi, yaklaşık 15 bin asker konuşlandırıldı ve uyuşturucu kaçakçılığıyla bağlantılı olduğu iddia edilen teknelere füze saldırıları düzenlendi. Bu operasyonlarda 100’den fazla kişi hayatını kaybetti.
Ancak bu adımların hiçbiri Maduro’nun iktidarda kalma kapasitesini doğrudan tehdit etmedi. Buna karşılık, 2013’ten bu yana rejimi ayakta tutan en büyük gelir kaynağına — petrol ihracatına — darbe vurmak, rejimi gerçekten zorlayabilecek bir sürecin kapısını aralayabilir.
Washington merkezli düşünce kuruluşu Atlantic Council’dan Latin Amerika uzmanı Jason Marczak, bu yaklaşımın “Maduro’yu iktidarda tutan finansal yaşam hatlarını kesmek” için gerekli olabileceğini söylüyor.
Maduro rejimi, yaptırımlardan kaçınma ve ekonomik zorluklara dayanma konusunda da uzun bir geçmişe sahip. Bu sefer de durum farklı olmayabilir. Zira şimdiye dek uyuşturucu gemilerini batırmak uyuşturucu kaçakçılığını durdurmadı veya rejime zarar vermedi. “Şu anda sözde abluka ve Venezuela’dan petrol çıkarmanın maliyetinin artması rejime zarar veriyor. Ancak bunun ne kadar etkili olacağı belli değil.
Ablukanın hukuki sınırları
ABD Başkanı’nın sert söylemine rağmen, uygulanan önlemler teknik olarak tam anlamıyla bir abluka sayılmıyor. Uzmanların büyük bölümünün yasa dışı gördüğü hava saldırılarından farklı olarak, tanker el koymalarının daha sağlam bir hukuki zemini bulunuyor.
Yine de bu hamle risksiz değil. Petrol, yalnızca rejimi değil, Venezuela ekonomisinin tamamını ayakta tutuyor. Baskının artması, ülkedeki insani koşulları daha da kötüleştirebilir ve yeni bir göç dalgasını tetikleyebilir.
Bu nedenle birçok uzmana göre ABD’nin bu baskıyı uzun süre sürdürmesi zor. Washington’un hesabı, Maduro ülkeyi tam anlamıyla kaosa sürüklemeden önce istediğini almak üzerine kurulu görünüyor.
Eski hesaplar yeniden açılıyor
Trump’ın çıkışları, büyük ölçüde Hugo Chávez’in 2007’de aldığı kamulaştırma kararlarına dayanıyor. O dönemde Exxon Mobil ve ConocoPhillips, Venezuela’daki petrol projelerindeki hisselerini devretmeyi reddettikleri için ülkeden çıkarılmıştı. Venezuela o yıllarda ABD’nin dördüncü büyük yabancı petrol tedarikçisiydi.
Chevron bugün hâlâ Venezuela’da faaliyet gösteren tek ABD petrol şirketi konumunda. Şirket, sınırlı bir lisans kapsamında Venezuela ulusal petrol şirketiyle ortak girişim yürütüyor. Trump yönetimi, bu ortaklıktan Maduro’nun doğrudan nakit gelir elde etmesini engellemek için ödeme modelini değiştirdi.
Çin bir şeyler yapabilir mi?
Maduro’nun kar elde edebilmesi için bu varillerin karaborsada satılması gerekiyor. Bunun tek yolu bu varilleri Çin’e satabilmesi; ancak yeni abluka bu ihtimali zorlaştırıyor. Venezuela’nın petrolünün yaklaşık yüzde 80’i şu anda Çin’e, en az yüzde 15’inin Chevron’un ortak girişimi aracılığıyla ABD’ye ve geri kalanının Küba’ya gidiyor.
Trump yönetimi ayrıca, 2007’de kamulaştırılan petrol projelerini geri alarak Amerika’nın Venezuela petrol sahalarına doğrudan erişimini genişletmeye çalışıyor. Trump’ın başkan yardımcısı Stephen Miller, Venezuela’nın petrol endüstrisinin “Amerikan teri, yaratıcılığı ve emeği” ile inşa edildiğini söyledi ve Venezuela’nın kamulaştırmasını “zalimce bir mülksüzleştirme” olarak nitelendirerek bunun “Amerikan servet ve mülkiyetinin kaydedilen en büyük hırsızlığı” olduğunu iddia etti.
Conoco, 2007 yılında Venezuela’daki üç petrol projesinin kamulaştırılması nedeniyle 8,75 milyar dolarlık bir tahkim kararı kazandı. Bu, kamulaştırmalardan sonra bir yabancı firmaya verilen en büyük tazminat tutarıydı.
Maduro görevden ayrılırsa veya görevden alınırsa ve Washington’a yakın yeni bir hükümete başarılı bir geçiş olursa, ABD tazminat talep edebilir, ancak bunun nasıl hesaplanacağı belirsiz.
Venezuela muhalefeti, ülkenin harap olmuş ekonomisini canlandırmak için bir geçiş planı hazırladı. Bu plan, ABD ve diğer yabancı petrol şirketlerini üretimi yeniden başlatmaya davet etmenin yanı sıra, kamulaştırılan bazı eski projelere geri dönmeyi de içeriyor. Ancak Maduro iktidarda kalırsa, tüm iddialar geçersiz hale gelir.
Gölge filolarla baş çıkmak güç
Resmi takip sistemlerini atlatan, gölge filolar olarak bilinen harap tankerlerin kime ait olduğunu veya kim tarafından işletildiğini belirlemek zor. S&P Global bu yıl yayımladığı bir raporda, gölge filoların mayıs ayında sona eren yılda yaklaşık 420 gemiden 940 gemiye çıkarak iki kattan fazla büyüdüğünü ve şu anda küresel tanker filosunun yüzde 17’sini oluşturduğunu belirtti.
Bağımsız bir izleme sitesi olan Tanker Trackers, 2019’dan bu yana yaklaşık 400 tankerin Venezuela limanlarına girdiğini belirtiyor. Bunlardan 160’ına ABD yaptırım uygulanıyor. Bu gemilerin bazıları “vatansız”, yani uluslararası hukuka göre hiçbir ülkeye kayıtlı değildir, bu da ABD’nin bunları ele geçirmesini nispeten kolaylaştırıyor. Diğerleri yaptırımlara tabi olabilir, ancak yine de başka bir ülkeye kayıtlıdır. ABD, izinsiz olarak bunlardan birini durdurursa, teknik olarak başka bir ülkenin gemisine saldırmış olur ve bu, bir savaş eylemi olarak yorumlanabilir.
Başkan, ABD’nin ele geçirdiği gemileri el koyup koymayacağını veya başka bir yere yönlendireceğini belirtmedi, ancak şu ana kadar ABD, bordaladığı tankerleri ele geçirdi. Karayip Denizi’ndeki ABD askeri operasyonlarından sorumlu olan ABD Güney Komutanlığı, soruları Beyaz Saray’a yönlendirdi, ancak Beyaz Saray yorum talebine yanıt vermedi.
Ekonomik darbe rejimi yıkar mı?
Tehdit analizi şirketi Recorded Future’dan Venezuela uzmanı Geoff Ramsey, tankerlerin durdurulmasının ciddi ekonomik zarar yaratacağını kabul ediyor; ancak bunun rejimi devirecek bir darbe olmadığını vurguluyor.
Petrol satamayan bir hükümet için temel malları ithal etmek giderek zorlaşır. Ancak bu, otomatik olarak iktidarın sona ermesi anlamına gelmez.
Üstelik ABD kamuoyu da bu kampanyaya güçlü bir destek vermiyor. Yapılan anketler, Amerikalıların büyük çoğunluğunun Venezuela’ya yönelik bir askeri çatışmaya karşı olduğunu gösteriyor. Olası bir can kaybı, Trump yönetimini hızla siyasi bir krizin içine çekebilir. Cumhuriyetçi Parti temsilcisi Thomas Massie, X’te yaptığı bir paylaşımda, “hiç kimse, bu petrol şirketlerini yeniden ayağa kaldırmak için askerlerimizi kullanarak Venezuela’yı devirmeyi vaat etmedi” dedi.”
Bu yazı ilk kez 24 Aralık 2025’te yayımlanmıştır.

https://www.theatlantic.com/national-security/2025/12/trump-venezuela-tankers-maduro/685347/



