Türkiye ile ABD arasındaki en somut kriz alanı, CAATSA yaptırımları ya da uzun açılımıyla ABD’nin düşmanlarına yaptırımlarla karşı koyma yasası.
ABD’nin 2017’de çıkardığı bu yasanın öncelikli hedefi Rusya, Kuzey Kore, İran, Suriye ve bu ülkelerle askerî iş birlikleriydi. Türkiye S-400 hava savunma sistemleri satın alınca dolaylı yoldan yaptırımların öznesi oldu. Rusya’ya ait bir sistemi NATO savunma mimarisine “itiştirerek” yerleştirme ısrarı, en sonunda ABD Kongresi’nin yaptırım listesine girmekle sonuçlandı.
Türkiye, teknik olarak ambargo yaşamasa da ABD ve müttefiklerinin çok büyük yatırım yaptığı F-35 savaş uçağı konsorsiyumunun dışına atıldı.[1] Başta Kale Grubu olmak üzere, çok önemli komponentlerin üretileceği yerli yatırım planları suya düştü. Dönemin ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo ve Başkan Yardımcısı Mike Pence’in Türkiye’ye yaptığı ziyaretler çok sorunlu geçti. Trump’un Rahip Brunson’un tutukluluk sürecine ilişkin “Ekonomine ne yapabileceğimi gösterdim” diyerek Suriye’nin kuzeyi ve PKK ile ilgili olarak yazdığı “Don’t Be A Fool” mektubu iki ülke arasında bir ilk olarak arşivlere girdi.[2]
Hatırlamak gerekirse, Beyaz Saray’ın 9 Ekim 2019’da basınla paylaştığı mektupta Donald Trump, Suriye’nin kuzeyine yönelik bir operasyona hazırlanan Ankara’ya ‘General Mazloum sizinle bir anlaşma yapmaya niyetli. Onun bana yazdığı mektubu ekte sana gönderiyorum. Bu meseleyi insani olarak çöz ve tarihe geç, aksi takdirde kötü şeyler olur” ifadelerini kullandı. Bol ünlem işaretli mektup Trump’un iş yapma şeklini de Türkiye’ye öğretmiş oldu.
Ama Türkiye ile ABD arasındaki CAATSA yaptırımları meselesi, Türkiye’nin Rusya’dan aldığı S-400 hava savunma sistemlerini bir kere test ettikten sonra kullanmaması, nerede olduğunu NATO’ya göstermemesi ve elinden çıkarmaya da niyetli olmaması ile büyüdü.
2025 Nisan ayı sonu itibariyle Türkiye, ABD ile ilişkilerde yeni bir başlangıç yapmaya hazırlanırken Millî Savunma Bakanlığı’ndaki üst düzey bir kaynak CAATSA konusunu şu sözlerle masaya getirdi:
“Biz en başından bu yana CAATSA yaptırımlarının hukuksuz olduğunu söylüyoruz. Bir müttefik ülkenin diğer bir müttefik ülkeye yaptırım uygulamasının doğru olmadığını defalarca vurguladık. CAATSA yaptırımlarının kaldırılması durumunda F-35 tedarik sürecine geri dönülmesinin de değerlendirileceğini söyledik, söylüyoruz. CAATSA yaptırımları kaldırılırsa ABD ile savunma sanayii ve savunma, güvenlik konularındaki iş birliğinin ivmesinin artacağını değerlendiriyoruz.”
Meselenin hâlâ Milli Savunma Bakanlığı için kritik önemde olmasının birkaç nedeni var. Türkiye’nin F-16 filosu yaşlandı ve yeni uçak alınamadığı gibi parça tedariği bakımı gibi meselelerde de pürüzler yaşanıyor. Öte tarafta “Bir insanın uçuracağı son uçak” olarak tanımlanan F-35 ise son 15 yıl içinde çok hızlı gelişti ve yakın çevremizde Yunanistan ve İsrail’in de savunma envanterine girdi. İlk versiyonunun kokpitine girmiş bir gazeteci olarak belirtmeliyim ki, hiçbir pilot ya da komutan “Ben F-35 istemiyorum, gereksiz” demez.
İlişkilerde yeni oyun nasıl kurulabilir?
Bu yaptırım meselesini neden bu kadar uzattın derseniz, yanıt açık: Muhtemelen en kolay çözülebilecek konu bu olduğu için. FETÖ artık Türkiye için tehdit değil, PKK artık tehdit sayılmaz. ABD ne zaman “Yaptırımları kaldırmak için S-400’leri elden çıkarın” dese, Türkiye “İyi ama siz bizi PKK’ya karşı korumuyorsunuz, üstelik darbeci FETÖ yapılanmasına da destek oluyorsunuz, biz kendimizi nasıl savunacağız” yanıtı ile geliyordu. Türkiye’nin ABD önüne götürdüğü bu iki argüman da artık boşa düşmüş durumda.
Peki yeni oyunu nasıl kurmak gerek?
Esad rejiminin ışık hızıyla devrilmesi herkesi şaşırtırken, özellikle kuzeydeki Suriye Demokratik Güçleri (SDG) ve ABD’nin bu meseleye hazırlıklı olduğu görülüyor. Hâlâ bazı açık noktaları olmakla birlikte 10 Mart’ta Mazlum Abdi ve Ahmet Al-Shara’nın imzaladığı anlaşmanın[3] ABD isteği ile kotarıldığını görmemek saflık olur. Bu anlaşma ile SDG, silahlı yapısını bir şekilde (bir kolordu gibi) Suriye Ordusu içine taşıyacak. Sınırların kontrolü Şam yönetimine verilecek, petrol gelirlerinden Kuzey belli ölçülerde pay alacak. Kurulan yapı biraz Irak’taki federasyon yapısını anımsatıyor ve bu haliyle kısmen ABD ve İsrail’i memnun ediyor.
Ama Suriye’de Kürt dinamikleri taşıyan ve kısmen Türkiye’yi dışlayan her şeyin altında da İsrail çıkarı aramak ABD için de Türkiye için de çok mantıklı değil. Trump yönetimi, İsrail ile ilişkisini Gazze ve rehineler konusuna kilitledi. Daha fazlasını vermeye de niyetli görünmüyor, verse karşılığında ne alacağını da bilmiyor. Dolayısıyla Türkiye’deki “Her şey İsrail için yapılıyor” hezeyanı İsrail’e gerektiğinden fazla güç atfetmek anlamına geliyor.
Trump ilk uzun yurtdışı gezisini Körfez ülkelerine planladı ve Mayıs ayının ilk yarısında Suudi Arabistan, Katar ve Birleşik Arap Emirlikleri’ni ziyaret etmekle yetinecek. Programda İsrail, Mısır, Ürdün ve Türkiye gibi kritik/klasik/sorunlu müttefiklerin olmaması nedeniyle Trump ekibinin Ortadoğu’ya bakışının artık gerçekten “gayrimenkul” perspektifi taşıdığını düşünebiliriz.
Sohbet grubu patladı, İran müzakere masasına geldi
Öte yandan İran’ın nükleer kapasitesini yok etmek konusunda Trump yönetimi az konuşuyor, çok çalışıyor. Ya da en azından Signalgate skandalı patlayıncaya kadar biz öyle sanıyorduk. The Atlantic Dergisi Genel Yayın Yönetmeni Jeffrey Goldberg’in “kazayla” dahil edilmesi ile ortaya dökülen Signal sohbet grubundaki Yemen’i bombalama yazışmaları bir değil tam iki kere basına sızdı. Çıkan habere göre, yeni Savunma Bakanı Pete Hegseth ve Ulusal Güvenlik Danışmanı Michael Waltz’un kurduğu yazışma grubu Yemen’deki Husileri vurma planlarını detaylı bir biçimde paylaşıyordu.[4] Anlaşılan az konuşmuyor, epeyce gevezelik ediyorlarmış. Sonuçta Trump, Ulusal Güvenlik Danışmanı Michael Waltz’ı görevden aldı ve İran konusundaki “olası” müdahale ihtimali iyice uzaklaştı.
Bu arada Trump en iyi bildiği “pazarlıkçı” kimliğiyle İran ile açık görüşmelere başladı. Trump ve ekibi, Körfez deniz ticaretine tehdit olarak gördüğü Husileri desteklememek kaydı ile İran ile çok hızlı bir biçimde anlaşabilir. Dahası, İran nükleer kapasitesini uluslararası denetime açarken, Washington İsrail’e “Senin de bu süreçte denetlenmen iyi olur, o kadar para ve silah verdik” diyebilir.
ABD’nin İran ile kurabileceği herhangi bir diplomatik temas, sadece İsrail’i dengelemekle kalmaz, Türkiye’nin Ortadoğu yerine, yeniden Avrupa denklemine dahil olmasını sağlayabilir. Bölgede ABD’nin muhatap alamadığı tek ülke olan İran, Körfez’deki güçler tarafından İbrahim Anlaşmalarının genişlemesinin önündeki en büyük engel olarak da görülüyor. Doğal olarak İran’la varılacak kısmi uzlaşı, Türkiye’nin ABD gözünde “mızrak ucu” olarak görülmesini de ortadan kaldıracaktır.
Yeni büyükelçi, yeni Kongre
Türkiye açısından Trump yönetiminin beklediği birkaç adım var. Ankara’ya atanan yeni Büyükelçi Tom Barrack’ın Lübnan kökenli bir yatırım bankacısı olduğunu not edersek Türkiye’ye biçilecek öncelikli rol, İsrail ile ilişkileri yavaştan normalleştirmek olacak. Barrack’ın Dubai ve Katar’da iş yapan bir isim olduğu düşünülürse, öncelik Körfez’in talepleri ve ABD’nin Körfez-İsrail ilişkilerinde kurduğu bağın kuvvetlendirilmesinde olacak. Türk basını Tom Barrack’ın “Osmanlı torunu” köklerini yazmayı seviyor ama belki biraz daha Trump gözüyle bakarak “Masaya oturtup satışı yapabilir mi” sorusuna yanıt aramalı.
Trump yönetiminin şu anda en kilit ismi olan Steven Witkoff’un Tucker Carlson’a verdiği geniş mülakatta,[5] Türkiye’de İmamoğlu’nun tutuklanması sonrası yaşanan sokak hareketlerini yorumlaması ve “Cumhurbaşkanı Erdoğan ile Trump arasındaki telefon görüşmesini (Dak: 53:45 ve sonrası) “transformational” olarak tanımlamasına da bir mim koyalım. Bu ifade uluslararası jargonda “şahane, süper, hepimiz aynı sayfadayız” değil “dönüşümsel/değişimsel” anlamında kullanılıyor. Yani ABD bazı konularda “önemli değişim” istiyor ve bekliyor. Karşılığında Türkiye’nin taleplerine Trump’un “I’ll look into it” (Bakarız) dediği iddia ediliyor.[6]
Türkiye’yle ilişkilerde ABD Kongresi çok daha önem kazanmaya başlıyor. Kongre Üyesi Güney Carolina Temsilcisi Joe Wilson da sosyal medyada Türkiye’ye önemli destek veren isimlerden. Güney Carolina’nın ABD’deki en kuvvetli Kürt diasporasına ev sahipliği yaptığını da eklersek resmin parçaları birleşiyor: Washington Kürtlerle barışma sürecini çok yakından destekliyor, Suriye’deki varlığı şekil değiştiriyor ve üniformalı sayısı azalıyor.
Ama Ahmet Al-Shara’nın NYTimes’a verdiği mülakata ve Suriye’yi ziyaret eden ABD Kongresi üyelerine anlattıklarına bakılırsa, İbrahim Anlaşmalarına dahil olmaya bile soğuk bakmıyor. Körfez’in yatırımını alabilmeyi AB ve ABD ile dengeli bir ilişki kurmayı önemsiyor.[7] Sonuçta bu Türkiye için de faydalı olabilecek adımlar. Ankara ise, tek odaklandığı şey PKK’nın kendini lağvetmesi gibi görünse de PKK’nın bazı unsurlarının yeni Suriye yönetimi içinde yer alabileceği gerçeği ile yaşamayı kabul etmiş görünüyor.
Türkiye – ABD ilişkilerinin yeniden kurgulanacağı iki kanal
Türkiye ABD ilişkilerinin yeniden kurgulanacağı iki kanal mevcut. Birincisi, TSK. Trump yönetimi ve alt kadrosunun Türk Ordusu’nu çok ciddiye aldığı, siyasetten bağımsız şekilde TSK ile yıpranan (ya da yıpratılan) ilişkileri yeniden kurmak istediği anlaşılıyor. CAATSA yaptırımlarının kalkabilmesi için de S-400’lerin Suriye yönetimine “hediye edilmesi” olasılığından bahsediliyor.[8] Her koşulda, bundan sonra kurulacak ilişki Türkiye için yüksek maliyetli olacak.
İkinci kanal ise ekonomi. Mehmet Şimşek’in IMF görüşmeleri için gittiği Washington ve New York’ta ABD’li yatırımcıyı “Türkiye’ye güvenin” diyerek davet ettiği biliniyor. Ama özellikle yargı konusundaki belirsizlikler, şirketlere herhangi bir nedenle kayyum atanabileceği, banka hesaplarına el konulabileceği söylentileri ve Ekrem İmamoğlu soruşturması ortadayken ABD’den yeni ve doğrudan yatırımcı beklemek biraz fazla iyimserlik olur. Bunun için Büyükelçi Tom Barrack’ın yemin edip göreve başlamasını beklemek gerekecek.
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Fikir Turu’nun editöryel politikasını yansıtmayabilir.
Bu yazı ilk kez 5 Mayıs 2025’te yayımlanmıştır.
[1] https://www.reuters.com/article/us-turkey-security-usa/turkey-preparing-for-possible-us-sanctions-over-s-400s-minister-idUSKCN1SS0HS/
[2] https://www.reuters.com/article/world/trump-warned-erdogan-in-letter-dont-be-a-tough-guy-or-a-fool-idUSKBN1WV2PM/
[3] https://www.reuters.com/world/middle-east/syria-reaches-deal-integrate-sdf-within-state-institutions-presidency-says-2025-03-10/
[4] https://www.theatlantic.com/newsletters/archive/2025/03/signal-group-chat-trump-denials/682179/
[5] https://www.youtube.com/watch?v=acvu2LBumGo
[6] https://www.ekathimerini.com/politics/foreign-policy/1265158/us-turkey-f-35-deal-remains-fluid/
[7] https://www.nytimes.com/2025/04/23/world/middleeast/syria-president-al-shara-interview.html
[8] https://www.savunmatr.com/abdli-meclis-uyeleri-turkiyenin-suriyeye-s-400-gonderme-olasiligi-nedeniyle-endiseli/