Ukrayna barış planı: Biz bu filmi daha önce izlemedik mi?

Trump’ın ortaya koyduğu ama aslında Rusya’ya ait olduğundan şüphelenilen 28 maddelik ve Ukrayna’nın ağır tavizler vermesini öngören plan ne içeriyor? Alternatifi ne? Türkiye ne yapmalı? Prof. Dr. Sezai Özçelik yazdı.

Trump ikinci kez ABD Başkanı olduğu günden beri Washington tarafından atılan her adım, söylenen her söz, Oval Ofis’te yaşanan her Zelenskiy-Trump görüşmesi başta Kyiv olmak üzere birçok Avrupa başkentinde yoğun duygulara, tartışmalara ve endişelere yol açıyor ve hep aynı hissi veriyor: Bu senaryoyu daha önce gördük ve bu filmi daha önce izledik.

Trump’ın kısa bir süre önce ortaya koyduğu, Ukrayna’nın ordusunu küçültmesini ve bazı topraklardan vazgeçmesini içeren 28 maddelik planı da farklı bir his yaratmadı.

2005 yılının Şubat ayında, Oval Ofis’te, Trump ile Zelenskiy’nin kameralar önünde tartıştığı felaket görüşmesi ve Ağustos ayında Ukrayna meselesini ele almak için Trump ve Rusya Devlet Başkanı Putin’in Alaska’daki üç saatlik zirvesi de benzer bir tat bıraktı.

Beyaz Saray’ın her yeni tek-taraflı baskıcı barış girişimi aslında aynı örüntüyü izliyor: Zelenskiy ve Ukrayna halkına karşı diplomatik süvari hücumu, Kyiv ve Avrupa başkentlerinde bunu savuşturmaya yönelik hamlelerle karşılanıyor. Ortaya çıkan kısa süreli krizden sonra durum tekrar istikrara kavuşuyor ve Putin asla kazanamayacağı savaşa devam ediyor.

Trump’ın pusulası neden şaştı?

Aslında bu 28 maddelik utanç planı, kaptanın pusulasının şaştığını açıkça gösteriyor. Nasıl bir gemide kaptanın pusulası şaşınca birkaç yol haritası ortaya çıkar ve mürettebat hangi deniz haritasına göre ne yöne gidecekleri konusunda karar veremezse ABD de bir değil birden fazla dış politika haritası çıkartıyor.

Washington’daki farklı fikirlere sahip aktörler, Rusya ve Ukrayna dışında Venezuela, Çin gibi birçok dış politika sorunuyla başa çıkmak için çekişme ve iç hesaplaşma yaşıyorlar. Bunun ilk kurbanı, Oval Ofis’teki Zelenskiy olmuştu. Daha önce onuru zedelenen Ukrayna halkının egemenliği de 28 maddelik barış planı ile savaş tanrılarına kurban edilmek üzere.

Fakat bu durumun ikincil kurbanı bu sefer tüm dünya olabilir. Kasım ayının sonlarına doğru 28 madde olarak ortaya atılan ve sonra 19 maddeye indirilen plan, ABD ve dünya dış politika tarihinde şimdiden utanç belgesi olarak yer almış gözüküyor.

Planda neler var?

Bu yok hükmündeki plan, Ukrayna’nın Kırım, Donbas ve tüm işgal edilen topraklarından vazgeçmesini öngören ağır tavizler içeriyor. Belgeye göre, Herson ve Zaporijya bölgelerinde cephe hattı boyunca ateşkes sağlanacak ve çatışma tıpkı bir zamanlar Karabağ’da olduğu gibi dondurulacak.

İkinci Dünya Savaşı sonrası Almanya ve Japonya Anayasaları nasıl bu iki ülkenin ordusuna sınırlamalar getirmişse, benzer şekilde Ukrayna Anayasası’na da NATO’ya üye olunmayacağına dair taahhüt maddesi eklenmesi talep ediliyor. NATO da tüzüğünde gelecekte Ukrayna’yı üye olarak almayacağına dair hüküm ekleyecek. Ukrayna Silahlı Kuvvetleri de 600 bin kişi ile sınırlandırılacak.

Bu belgenin en utanç verici maddesi, Ukrayna’nın dondurduğu 100 milyar dolarlık Rus mal varlığına ilişkin. Ateşkes sağlandıktan sonra bu para Amerikan liderliğindeki yeniden inşa çalışmaları için kullanılacak. Belgede, ABD’nin bu faaliyetten elde edilen kârın “yüzde 50’sini” alacağı belirtiliyor.

Zelenskiy’nin daha önce Trump ile yaptığı neo-kolonyal nadir elementler antlaşması da buradan elde edilecek gelirin yüzde 50’sini ABD’nin almasını öngörüyordu.

Üst düzey bir AB siyasetçisi, Avrupa ülkelerinin bu önerilere duyduğu öfkeyi Politico’ya verdiği demeçte, Trump’ın özel temsilcisi ve bu planın mimarlarından “Steve Witkoff’un bir psikiyatriste ihtiyacı var,” diyerek özetlemiş.

Plan aslında Rusya’nın mı?

Belki de Putin, Trump ile kedinin fareyle oynadığı gibi oynuyor.

Bunun en belirgin işaretlerinden biri, planın Rusçadan doğrudan çevrilmiş gibi gözükmesi. ABD’nin iki önemli müzakerecisi Steve Witkoff ve Trump’ın damadı Jared Kushner ile Putin’in temsilcisi Kirill Dimitriev arasında Florida’da yapılan görüşmenin notları da sızdırıldı. Bu notlara göre, ortaya konulan plan Kremlin’in taleplerinden oluşan bir liste. Zaten, sonradan ABD Dışişleri Bakanlığı yalanlasa da bir grup ABD senatörü, ABD Dışişleri Bakanı Marco Rubio’un kendilerine bu planın Rusya’nın istekleri olduğunu ifade etti.

Polonya Başbakanı Donald Tusk da Macaristan hariç AB’nin tutumunu şöyle özetledi: “Çalışmalarımıza başlamadan önce, planın yazarının kim olduğunu ve nerede oluşturulduğunu kesin olarak bilmek iyi olur.”

Ukrayna’nın Sevr’i mi Kurtuluş Savaşı mı?

Bu barış planı en basit anlatım ile Ukrayna’nın Sevr Antlaşması. Ukrayna halkı için iki seçenek var: Ya bu parçalanma anlaşmasını imzalamak ya da kendi Misak-ı Milli’si olan Kırım, Donbas ve tüm işgal edilen topraklarını geri almak.  Kurtuluş Savaşı’na devam etmek.

Bir başka tarihi benzetme, Lozan Antlaşması. Türkiye Lozan’da Misak-ı Milli sınırlarından ödünler vermişti. Ukrayna’nın da bir noktada ödün vermesi beklenebilir. Ama Lozan’da Türk diplomasisinin yaptığı gibi Boğazlar konusunda verilen ödünler Montrö ile geri alınabilir. Yani bugün verilen ödünler uluslararası sistemde konjonktürel değişikler olduğunda geri alınabilir.

Burada birçok analizden farklı olarak bu noktaya gelmenin nedenlerini, Batı ülkelerine, neo-kolonyalizme, siyaset bilimci John Mearsheimer’ın ortaya koyduğu saldırgan realizm teorisine, Ukrayna’nın ABD’ye bağımlı hale getirilmesine bağlamayacağım. Bu noktaya gelinmesinin nedeni basit: Putin ve Rus saldırganlığı, yayılmacılığı ve emperyalist emelleri. Batı’nın günahı ise 1994’te Budapeşte Memorandumu ile başlayan 1990’lardaki I. ve II. Çeçen Savaşı, 2008 Rusya’nın Gürcistan’a saldırısı ve 2014 Kırım’ın Rusya tarafından işgali ile devam eden, son olarak da 2022 Rusya-Ukrayna Savaşı’nda Kyiv yönetime karşı ikircikli davranış.

Dış politika alanında, Beyaz Saray’da veya herhangi bir hükümette fikir ayrılıkları yeni bir şey değil. Ancak akıllı liderler, sonunda pusulanın kuzeye hizalanmasını sağlayacak ahlaki ve stratejik derinlikte hareket ederek her türlü anlaşmazlık ve çelişkileri çözerler. Trump, bu pusuladan yoksun olduğunu ve sürüklenen ulusların yalnızca Ukrayna ve Amerika’nın tüm dost ve müttefiklerinin değil, aynı zamanda Amerika Birleşik Devletleri’nin kendisinin de olduğunu bir gün anlayacaktır.

Tüm Avrupa başkentlerinde “Ukrayna olmadan Ukrayna hakkında hiçbir şey olmaz” ilkesiyle hareket ediliyor. Nitekim, İsviçre’nin Cenevre kentinde Ukrayna ve E3 yani İngiltere, Fransa ve Almanya’nın özünde Ukrayna için güvenlik garantileri içeren gerçek, adil ve sürdürülebilir barış planını ortaya koydu.

Nobel Barış Ödülü’nü almak isteyen Trump’ın unutmaması gereken tarihi bir gerçeklik var. 1938’de Hitler’e Çekoslavakya’nın Südet bölgesini altın tepsi ile Hitler’e sunan ve Münih Antlaşması’nı imzalayıp “Çağımızın Barışı” olarak lanse eden İngiliz Başbakanı Chamberlain, Nobel Barış Ödülü almamıştı.

Türkiye’nin “salıncak devlet” ikilemi

Türkiye açısından ise dünyada saflar artık giderek daha fazla belirgin hale geliyor.

Sıfır sorun politikasından değerli yalnızlık politikasına evrilen Türk dış politikası, ABD Kongresi’nin Ekim 2025 tarihli raporunda “küresel salıncak devlet” olarak tanımlanıyor. Dış politika yapıcıları, altı küresel salıncak devlete dikkat çekiyor: Brezilya, Hindistan, Endonezya, Suudi Arabistan, Güney Afrika ve Türkiye.

Amerikan seçimlerinde hiçbir partinin kalesi olmayan her seçimde farklı partiye oy veren eyaletlere “salıncak eyalet” denmesi gibi Türkiye’nin hem Batı hem Doğu ile ilişkileri olması fakat Batı bloku ile küresel konularda fikir ayrılığına sahip olması nedeniyle bu tanımlama yapılıyor.

Orta yol dış politika izlenmesi belki kısa vadede Türkiye’nin çıkarlarına uygun olabilir. Fakat orta ve uzun vadede Avrupa’da safların belirlendiği bir ortamda Osmanlı İmparatorluğu’nun I. Dünya Savaşı öncesi savruk dış politikası ve oldubittiler yaşaması gibi Türkiye’nin de bundan zararlı çıkması muhtemel.

Ukrayna sadece kendini savunmak için savaşmıyor, aynı zamanda Avrupa’yı da savunuyor. Türk dış politika yapıcıların cevaplaması gereken soru şudur: Türkiye, Avrupa’da mı yoksa değil mi? Yani Ukrayna Rusya’ya karşı verdiği haklı savaş ile Türkiye’yi de mi savunuyor mu yoksa savunmuyor mu? Rus yayılmacılığı, saldırganlığı, emperyalizmi ve Üçüncü Roma doktrinine karşı Ukrayna ile Türkiye sağlam ve kalıcı bir ittifak oluşturmalı mı?

Biz bu filmi aslında kendi topraklarımızda daha önce izledik. Ukrayna’nın toprak bütünlüğü ile Türkiye’nin jeopolitik kaderi arasında doğrudan bir ilişki var. Anadolu ve İstanbul’un güvenliği, Kremlin genişleme hayallerini durdurabilen istikrarlı bir Avrupa güvenlik düzeni ile ne kadar iç içe?

Stratejik ortaklıktan stratejik kardeşliğe

Bu soruya cevabımız yüzde 100 ise, Türkiye’nin gelecekteki güvenliği, Avrupa’nın gelecekteki güvenliğinden ayrı düşünülemez. Ukrayna ile stratejik ortaklıktan stratejik kardeşlik aşamasına geçmek ülkemiz için pragmatik tercihten öte, jeopolitik bir zorunluluk.

Pusulası şaşan bir gemi gibi Ankara da, Karadeniz, Kafkaslar, Ortadoğu ve Balkanlar’a kadar uzanan coğrafyadaki oldubittilere kurban gitme riskiyle karşı karşıya. Rusya ile yaşadığımız tarihi arka planı tekrarlamamak için geleceğimizin güvence altına almanın tek yolu, Ukrayna ve Batı ile tam ittifak, iş birliği ve stratejik kardeşliktir.

Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Fikir Turu’nun editöryel politikasını yansıtmayabilir.

Bu yazı ilk kez 1 Aralık 2025’te yayımlanmıştır.

Sezai Özçelik
Sezai Özçelik
Prof. Dr. Sezai Özçelik – Çankırı Karatekin Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi. American Üniversitesi’nde Uluslararası Barış ve Çatışma Çalışmaları üzerine yüksek lisansını tamamladıktan sonra ABD’de George Mason Üniversitesi’nde çatışma analizi ve çözümü üzerine doktora yaptı. Çalışmaları, çatışma analizi ve barış çalışmaları üzerine yoğunlaşıyor. Rusya, Ukrayna, Kırım Tatarları, Latin Amerika özellikle ilgilendiği bölgelerin başında geliyor.

YORUMLAR

Subscribe
Bildir
guest

0 Yorum
Eskiler
En Yeniler Beğenilenler
Inline Feedbacks
View all comments

Son Eklenenler

Ukrayna barış planı: Biz bu filmi daha önce izlemedik mi?

Trump’ın ortaya koyduğu ama aslında Rusya’ya ait olduğundan şüphelenilen 28 maddelik ve Ukrayna’nın ağır tavizler vermesini öngören plan ne içeriyor? Alternatifi ne? Türkiye ne yapmalı? Prof. Dr. Sezai Özçelik yazdı.

Trump ikinci kez ABD Başkanı olduğu günden beri Washington tarafından atılan her adım, söylenen her söz, Oval Ofis’te yaşanan her Zelenskiy-Trump görüşmesi başta Kyiv olmak üzere birçok Avrupa başkentinde yoğun duygulara, tartışmalara ve endişelere yol açıyor ve hep aynı hissi veriyor: Bu senaryoyu daha önce gördük ve bu filmi daha önce izledik.

Trump’ın kısa bir süre önce ortaya koyduğu, Ukrayna’nın ordusunu küçültmesini ve bazı topraklardan vazgeçmesini içeren 28 maddelik planı da farklı bir his yaratmadı.

2005 yılının Şubat ayında, Oval Ofis’te, Trump ile Zelenskiy’nin kameralar önünde tartıştığı felaket görüşmesi ve Ağustos ayında Ukrayna meselesini ele almak için Trump ve Rusya Devlet Başkanı Putin’in Alaska’daki üç saatlik zirvesi de benzer bir tat bıraktı.

Beyaz Saray’ın her yeni tek-taraflı baskıcı barış girişimi aslında aynı örüntüyü izliyor: Zelenskiy ve Ukrayna halkına karşı diplomatik süvari hücumu, Kyiv ve Avrupa başkentlerinde bunu savuşturmaya yönelik hamlelerle karşılanıyor. Ortaya çıkan kısa süreli krizden sonra durum tekrar istikrara kavuşuyor ve Putin asla kazanamayacağı savaşa devam ediyor.

Trump’ın pusulası neden şaştı?

Aslında bu 28 maddelik utanç planı, kaptanın pusulasının şaştığını açıkça gösteriyor. Nasıl bir gemide kaptanın pusulası şaşınca birkaç yol haritası ortaya çıkar ve mürettebat hangi deniz haritasına göre ne yöne gidecekleri konusunda karar veremezse ABD de bir değil birden fazla dış politika haritası çıkartıyor.

Washington’daki farklı fikirlere sahip aktörler, Rusya ve Ukrayna dışında Venezuela, Çin gibi birçok dış politika sorunuyla başa çıkmak için çekişme ve iç hesaplaşma yaşıyorlar. Bunun ilk kurbanı, Oval Ofis’teki Zelenskiy olmuştu. Daha önce onuru zedelenen Ukrayna halkının egemenliği de 28 maddelik barış planı ile savaş tanrılarına kurban edilmek üzere.

Fakat bu durumun ikincil kurbanı bu sefer tüm dünya olabilir. Kasım ayının sonlarına doğru 28 madde olarak ortaya atılan ve sonra 19 maddeye indirilen plan, ABD ve dünya dış politika tarihinde şimdiden utanç belgesi olarak yer almış gözüküyor.

Planda neler var?

Bu yok hükmündeki plan, Ukrayna’nın Kırım, Donbas ve tüm işgal edilen topraklarından vazgeçmesini öngören ağır tavizler içeriyor. Belgeye göre, Herson ve Zaporijya bölgelerinde cephe hattı boyunca ateşkes sağlanacak ve çatışma tıpkı bir zamanlar Karabağ’da olduğu gibi dondurulacak.

İkinci Dünya Savaşı sonrası Almanya ve Japonya Anayasaları nasıl bu iki ülkenin ordusuna sınırlamalar getirmişse, benzer şekilde Ukrayna Anayasası’na da NATO’ya üye olunmayacağına dair taahhüt maddesi eklenmesi talep ediliyor. NATO da tüzüğünde gelecekte Ukrayna’yı üye olarak almayacağına dair hüküm ekleyecek. Ukrayna Silahlı Kuvvetleri de 600 bin kişi ile sınırlandırılacak.

Bu belgenin en utanç verici maddesi, Ukrayna’nın dondurduğu 100 milyar dolarlık Rus mal varlığına ilişkin. Ateşkes sağlandıktan sonra bu para Amerikan liderliğindeki yeniden inşa çalışmaları için kullanılacak. Belgede, ABD’nin bu faaliyetten elde edilen kârın “yüzde 50’sini” alacağı belirtiliyor.

Zelenskiy’nin daha önce Trump ile yaptığı neo-kolonyal nadir elementler antlaşması da buradan elde edilecek gelirin yüzde 50’sini ABD’nin almasını öngörüyordu.

Üst düzey bir AB siyasetçisi, Avrupa ülkelerinin bu önerilere duyduğu öfkeyi Politico’ya verdiği demeçte, Trump’ın özel temsilcisi ve bu planın mimarlarından “Steve Witkoff’un bir psikiyatriste ihtiyacı var,” diyerek özetlemiş.

Plan aslında Rusya’nın mı?

Belki de Putin, Trump ile kedinin fareyle oynadığı gibi oynuyor.

Bunun en belirgin işaretlerinden biri, planın Rusçadan doğrudan çevrilmiş gibi gözükmesi. ABD’nin iki önemli müzakerecisi Steve Witkoff ve Trump’ın damadı Jared Kushner ile Putin’in temsilcisi Kirill Dimitriev arasında Florida’da yapılan görüşmenin notları da sızdırıldı. Bu notlara göre, ortaya konulan plan Kremlin’in taleplerinden oluşan bir liste. Zaten, sonradan ABD Dışişleri Bakanlığı yalanlasa da bir grup ABD senatörü, ABD Dışişleri Bakanı Marco Rubio’un kendilerine bu planın Rusya’nın istekleri olduğunu ifade etti.

Polonya Başbakanı Donald Tusk da Macaristan hariç AB’nin tutumunu şöyle özetledi: “Çalışmalarımıza başlamadan önce, planın yazarının kim olduğunu ve nerede oluşturulduğunu kesin olarak bilmek iyi olur.”

Ukrayna’nın Sevr’i mi Kurtuluş Savaşı mı?

Bu barış planı en basit anlatım ile Ukrayna’nın Sevr Antlaşması. Ukrayna halkı için iki seçenek var: Ya bu parçalanma anlaşmasını imzalamak ya da kendi Misak-ı Milli’si olan Kırım, Donbas ve tüm işgal edilen topraklarını geri almak.  Kurtuluş Savaşı’na devam etmek.

Bir başka tarihi benzetme, Lozan Antlaşması. Türkiye Lozan’da Misak-ı Milli sınırlarından ödünler vermişti. Ukrayna’nın da bir noktada ödün vermesi beklenebilir. Ama Lozan’da Türk diplomasisinin yaptığı gibi Boğazlar konusunda verilen ödünler Montrö ile geri alınabilir. Yani bugün verilen ödünler uluslararası sistemde konjonktürel değişikler olduğunda geri alınabilir.

Burada birçok analizden farklı olarak bu noktaya gelmenin nedenlerini, Batı ülkelerine, neo-kolonyalizme, siyaset bilimci John Mearsheimer’ın ortaya koyduğu saldırgan realizm teorisine, Ukrayna’nın ABD’ye bağımlı hale getirilmesine bağlamayacağım. Bu noktaya gelinmesinin nedeni basit: Putin ve Rus saldırganlığı, yayılmacılığı ve emperyalist emelleri. Batı’nın günahı ise 1994’te Budapeşte Memorandumu ile başlayan 1990’lardaki I. ve II. Çeçen Savaşı, 2008 Rusya’nın Gürcistan’a saldırısı ve 2014 Kırım’ın Rusya tarafından işgali ile devam eden, son olarak da 2022 Rusya-Ukrayna Savaşı’nda Kyiv yönetime karşı ikircikli davranış.

Dış politika alanında, Beyaz Saray’da veya herhangi bir hükümette fikir ayrılıkları yeni bir şey değil. Ancak akıllı liderler, sonunda pusulanın kuzeye hizalanmasını sağlayacak ahlaki ve stratejik derinlikte hareket ederek her türlü anlaşmazlık ve çelişkileri çözerler. Trump, bu pusuladan yoksun olduğunu ve sürüklenen ulusların yalnızca Ukrayna ve Amerika’nın tüm dost ve müttefiklerinin değil, aynı zamanda Amerika Birleşik Devletleri’nin kendisinin de olduğunu bir gün anlayacaktır.

Tüm Avrupa başkentlerinde “Ukrayna olmadan Ukrayna hakkında hiçbir şey olmaz” ilkesiyle hareket ediliyor. Nitekim, İsviçre’nin Cenevre kentinde Ukrayna ve E3 yani İngiltere, Fransa ve Almanya’nın özünde Ukrayna için güvenlik garantileri içeren gerçek, adil ve sürdürülebilir barış planını ortaya koydu.

Nobel Barış Ödülü’nü almak isteyen Trump’ın unutmaması gereken tarihi bir gerçeklik var. 1938’de Hitler’e Çekoslavakya’nın Südet bölgesini altın tepsi ile Hitler’e sunan ve Münih Antlaşması’nı imzalayıp “Çağımızın Barışı” olarak lanse eden İngiliz Başbakanı Chamberlain, Nobel Barış Ödülü almamıştı.

Türkiye’nin “salıncak devlet” ikilemi

Türkiye açısından ise dünyada saflar artık giderek daha fazla belirgin hale geliyor.

Sıfır sorun politikasından değerli yalnızlık politikasına evrilen Türk dış politikası, ABD Kongresi’nin Ekim 2025 tarihli raporunda “küresel salıncak devlet” olarak tanımlanıyor. Dış politika yapıcıları, altı küresel salıncak devlete dikkat çekiyor: Brezilya, Hindistan, Endonezya, Suudi Arabistan, Güney Afrika ve Türkiye.

Amerikan seçimlerinde hiçbir partinin kalesi olmayan her seçimde farklı partiye oy veren eyaletlere “salıncak eyalet” denmesi gibi Türkiye’nin hem Batı hem Doğu ile ilişkileri olması fakat Batı bloku ile küresel konularda fikir ayrılığına sahip olması nedeniyle bu tanımlama yapılıyor.

Orta yol dış politika izlenmesi belki kısa vadede Türkiye’nin çıkarlarına uygun olabilir. Fakat orta ve uzun vadede Avrupa’da safların belirlendiği bir ortamda Osmanlı İmparatorluğu’nun I. Dünya Savaşı öncesi savruk dış politikası ve oldubittiler yaşaması gibi Türkiye’nin de bundan zararlı çıkması muhtemel.

Ukrayna sadece kendini savunmak için savaşmıyor, aynı zamanda Avrupa’yı da savunuyor. Türk dış politika yapıcıların cevaplaması gereken soru şudur: Türkiye, Avrupa’da mı yoksa değil mi? Yani Ukrayna Rusya’ya karşı verdiği haklı savaş ile Türkiye’yi de mi savunuyor mu yoksa savunmuyor mu? Rus yayılmacılığı, saldırganlığı, emperyalizmi ve Üçüncü Roma doktrinine karşı Ukrayna ile Türkiye sağlam ve kalıcı bir ittifak oluşturmalı mı?

Biz bu filmi aslında kendi topraklarımızda daha önce izledik. Ukrayna’nın toprak bütünlüğü ile Türkiye’nin jeopolitik kaderi arasında doğrudan bir ilişki var. Anadolu ve İstanbul’un güvenliği, Kremlin genişleme hayallerini durdurabilen istikrarlı bir Avrupa güvenlik düzeni ile ne kadar iç içe?

Stratejik ortaklıktan stratejik kardeşliğe

Bu soruya cevabımız yüzde 100 ise, Türkiye’nin gelecekteki güvenliği, Avrupa’nın gelecekteki güvenliğinden ayrı düşünülemez. Ukrayna ile stratejik ortaklıktan stratejik kardeşlik aşamasına geçmek ülkemiz için pragmatik tercihten öte, jeopolitik bir zorunluluk.

Pusulası şaşan bir gemi gibi Ankara da, Karadeniz, Kafkaslar, Ortadoğu ve Balkanlar’a kadar uzanan coğrafyadaki oldubittilere kurban gitme riskiyle karşı karşıya. Rusya ile yaşadığımız tarihi arka planı tekrarlamamak için geleceğimizin güvence altına almanın tek yolu, Ukrayna ve Batı ile tam ittifak, iş birliği ve stratejik kardeşliktir.

Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Fikir Turu’nun editöryel politikasını yansıtmayabilir.

Bu yazı ilk kez 1 Aralık 2025’te yayımlanmıştır.

Sezai Özçelik
Sezai Özçelik
Prof. Dr. Sezai Özçelik – Çankırı Karatekin Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi. American Üniversitesi’nde Uluslararası Barış ve Çatışma Çalışmaları üzerine yüksek lisansını tamamladıktan sonra ABD’de George Mason Üniversitesi’nde çatışma analizi ve çözümü üzerine doktora yaptı. Çalışmaları, çatışma analizi ve barış çalışmaları üzerine yoğunlaşıyor. Rusya, Ukrayna, Kırım Tatarları, Latin Amerika özellikle ilgilendiği bölgelerin başında geliyor.

YORUMLAR

Subscribe
Bildir
guest

0 Yorum
Eskiler
En Yeniler Beğenilenler
Inline Feedbacks
View all comments

Son Eklenenler

0
Would love your thoughts, please comment.x