Venezuela’da ne oluyor? ABD müdahale eder mi, ederse ne olur?

Trump'ın Venezuela'ya karşı yürüttüğü riskli strateji ne anlama geliyor? Amerikan askerî gücü Maduro rejimini devirmeye yeter mi? Venezuela'nın tek gerçekçi şansı, Maduro'yu devirmek değil, "birlikte yaşama" formülünü bulmak olabilir mi?

Washington, Maduro’ya karşı askerî gerilimi tırmandırıyor. Yaz aylarından bu yana ABD, Karayipler’de deniz gücü konuşlandırarak olası operasyon hazırlıklarına başladı. Ekim ayında ise CIA’ya Venezuela içinde operasyon yürütme izni tanındı. Bu hafta Washington, bölgeye bir uçak gemisi grubu sevk etti ve Trump’a kara saldırıları da dahil olmak üzere askerî seçenekler sunuldu. Beyaz Saray, bu askerî yığınağın (1962 Küba Füze Krizi’nden bu yana bölgedeki en büyük konuşlandırma) amacının sadece uyuşturucu kaçakçılığını durdurmak olduğunu öne sürse de, konuşlandırmanın ölçeği ve Trump’ın, Maduro’nun görev süresinin sayılı olduğunu vurgulayan sert söylemleri, asıl hedefin rejim değişikliği olduğu kuşkusunu uyandırıyor. Ekonomi ve Politika Araştırmaları Merkezi’nden Francisco Rodríguez, Foreign Affairs dergisinde yayımlanan analizinde, Trump’ın olası bir askerî müdahalesinin felaket sonuçları olacağını ileri sürüyor ve denenmemiş bir çözüm öneriyor.

Yazıdan öne çıkan bölümleri aktarıyoruz:

“ABD kamuoyunun olası bir Venezuela askeri müdahalesine sıcak bakmadığı biliniyor. Uzmanlara göre, yalnızca bir güç gösterisiyle yetinmek, Başkan Nicolás Maduro rejimini devirmek için yeterli olmayacaktır; zira tarihte hiçbir hava saldırısı bir lideri görevinden alamamıştır. ABD çabalarının askeri bir başarıya ulaşması durumunda bile, Venezuela ordusunun Maduro’nun yerine birini ataması neredeyse kesindir. Ayrıca, Venezuela muhalefeti aniden ülkenin kontrolünü ele geçirse dahi, kalıcı ve demokratik bir geçiş sağlayacaklarına dair bir güvence bulunmamaktadır.

Trump’ın taktiksel yaklaşımı: Müzakere için tırmandırma

Öte yandan, sert söylemlerine rağmen, Başkan Trump’ın bugüne kadar uzun süreli askerî konuşlandırmalara da ulus inşasını içeren büyük ölçekli askerî müdahalelere de karşı çıktığı biliniyor. Trump, iki dönemlik başkanlığı boyunca dış politikadaki zorlu meselelere, 1987 tarihli The Art of the Deal kitabında ortaya koyduğu “müzakere için tırmandırma” stratejisine sadık kaldı.

Nitekim 2018’de Kuzey Kore’nin nükleer denemeleri ardından Trump, “dünyanın daha önce hiç görmediği bir ateş ve öfke” tehdidinde bulunmuş, ardından Kuzey Kore lideri Kim Jong Un ile nükleer silahsızlanma konusunda üç zirvede bir araya gelmişti. Benzer şekilde, askeri harcamaları artırmamaları halinde ABD’yi NATO’dan çekme tehdidi, çoğu üyenin harcamalarını yükseltmesiyle sonuçlanmış, ABD ittifakta kaldı.

Askerî güçlenmeyi diplomatik açılıma çevirmek

Eğer Trump’ın asıl planı Venezuela’da rejim değişikliğini zorlamaksa, bu utanç verici ve pahalı bir başarısızlıkla sonuçlanabilir. Ancak, askerî güçlenmeyi diplomatik bir açılımın öncüsü olarak kullanırsa, yönetiminin en önemli dış politika zaferlerinden birini elde etme şansı doğacaktır.

Ancak başarılı olmak için Washington, demokratik geçişlerin bir gecede gerçekleşmediğini kabul etmelidir. Özgür ve adil seçimler, bu süreçlerin başlangıcında değil, sonunda yer alır; çünkü barışçıl bir geçiş için kurumsal reformlar ve giden rejimle bir süre birlikte yaşama dönemi gereklidir.

Güç paylaşımına zorlamak

ABD, Venezuela’nın iç siyasi çatışmasının her iki tarafını da müzakere masasına oturtmak için nüfuzunu kullanmalıdır. Ardından, Venezuela’da iktidar ve muhalefeti, karşı tarafı tamamen yok etme arzusundan vazgeçmeye ve paylaşmayı kabul etmeye zorlamalıdır.

Bu tür bir anlaşma, bazı çevreler için askerî bir saldırı kadar “tatmin edici” görünmeyebilir. Ayrıca, CIA destekli bir operasyonun aksine, hemen sonuç vaat etmemektedir. Ancak, bu yolun ABD’nin çıkarlarını ilerletme, Venezuelalıların yaşamlarını iyileştirme ve ülkenin demokratikleşmesi için zemin hazırlama açısından çok daha etkili olma ihtimali yüksektir.

Rejim değişikliği çabaları Venezuela’da başarısız oldu

Venezuela, rejim değişikliği girişimleri açısından fikirlerin mezarlığıdır. Trump’ın ilk yönetimi sırasında, Trump yönetiminin ilk döneminde, ABD, ülkenin petrol ve madencilik sektörlerine uyguladığı ağır ekonomik yaptırımlarla hükümeti hayati kaynaklardan mahrum bırakarak rejimin çöküşünü hedefledi. Ancak bu strateji işe yaramadı: Yaptırımlar modern tarihin en büyük barış zamanı ekonomik daralmasına ve göç dalgasına yol açsa da, Başkan Nicolás Maduro iktidarda kaldı.

Biden yönetimi ise farklı bir yol izledi ve özgür seçimler taahhüdü karşılığında kısmi yaptırım hafifletmesi teklif etti. Bu yaklaşım da sonuç vermedi. Ülkenin 2024 seçimlerinde Venezuelalıların yarısından fazlası oy kullandı. Muhalefetin resmî oy sayım kağıtlarını topladığı verilere göre, eski diplomat Edmundo González ezici bir çoğunlukla kazandı. Ancak seçim yetkilileri buna rağmen Maduro’yu galip ilan etti ve hükümet, çıkan protestoları güç kullanarak bastırdı.

Denenmemiş yaklaşım

Maduro sorununu ele almak için henüz denenmemiş bir yaklaşım daha bulunuyor: Başkan ve muhalifleri arasında bir birlikte yaşama anlaşması sağlamak. Bu anlaşmanın amacı, defalarca gerçekçi olmadığı kanıtlanan Maduro’yu derhal iktidarı bırakmaya zorlamak yerine, hükümetini kademeli ancak anlamlı bir demokratikleşmeye teşvik etmek olacaktır.

Bu fikir, Trump yönetiminin 2020’de ortaya koyduğu “Venezuela için Demokratik Geçiş Çerçevesi” ile benzerlikler taşımaktadır. O plan, özgür seçimlere geçişi denetlemek üzere hükümet ve muhalefet temsilcilerinden oluşan bir Devlet Konseyi kurulmasını öngörüyordu. Ancak bu çerçeve, güç paylaşımı konseyini en fazla bir yıl sürecek geçici bir köprü olarak görüyordu. Oysa işlevsel olabilmesi için, birlikte yaşama anlaşmalarının neredeyse her zaman daha uzun süreli olması gerekir; bu anlaşma da öyle olmalıdır.

İç savaş tehdidi

Doğru şekilde tasarlandığında, birlikte yaşama anlaşması, alternatiflerine kıyasla, Venezuela’yı demokratikleştirme konusunda ciddi bir şans sunar. Latin Amerika’da otoriter hükümetlerin başlattığı reformların, birden fazla hükümet boyunca süren eşit bir siyasi ortam yarattığı (Brezilya, Meksika, Uruguay) birçok örnek mevcuttur. Buna karşılık, dış müdahalenin kalıcı bir demokratikleşmeye yol açtığı örnekler (uzun süreli askeri işgalin olmadığı durumlarda) oldukça nadirdir.

Venezuela, yıllar süren otoriter yönetimin ardından derin bir bölünme yaşadı. Nüfusun çoğu Maduro’ya karşı olsa da yaklaşık üçte biri hâlâ onun destekçisi. Dahası, ülkenin yarısından fazlası, Maduro’nun akıl hocası olan ve onu halefi olarak atayan popülist eski başkan Hugo Chávez’e olumlu bakıyor.

Güç paylaşımı anlaşması olmadan, Venezuela muhalefetinin geniş bir koalisyon kurması olası değildir. Aksine, muhalefetin başkanlığı intikam almak için kullanma riski yüksektir. Şayet Chavistlere karşı olan liderler intikamı öncelik haline getirirse, ülke iç savaş tehlikesiyle karşı karşıya kalacaktır. Chávez yanlısı olan ordu, yeni liderliğin sistematik tasfiyesi durumunda, Kolombiya gerillaları ve bölgede güçlü olan organize suç şebekelerinin desteğiyle silahlı bir isyan başlatabilir ve bu savaş Kolombiya’daki gibi 50 yıl sürebilir.

Kurumsal güvenceler ihtiyacı

Venezuela’da büyük bir uzlaşma sağlanabilmesi için, çatışan iki grubun da ülkenin kilit siyasi ve hukuki kurumlarında temsil edilmesi gerekmektedir. İstikrarlı bir demokrasi, sadece seçimlerle değil; yürütme gücünü sınırlayan ve siyasi rekabeti güvenli ve anlamlı kılan sağlam düzenlemelerle de mümkündür. Otoriter rejimlerden uzaklaşmak zorlayıcıdır, zira bu yönetimler gücü tek elde toplar ve muhalefetin iktidara geldiğinde benzer şekilde yetkiyi kötüye kullanma eğilimini pekiştirir.

Ancak Trump, Maduro’yu görevden alma tehdidini kullanarak, Venezuela’nın iki kampını ortak bir anlaşmaya zorlama potansiyeline sahiptir. Maduro rejimini daha önce hiç karşılaşmadığı varoluşsal bir tehditle karşı karşıya bırakan bu durum, Trump’a her iki tarafa da reddedemeyecekleri bir teklif sunma imkânı vermektedir: ABD ve diğer uluslararası aktörlerin desteğiyle sunulacak, kurumsal garantiler içeren bir siyasi birlikte yaşama çerçevesi. Bu teklif aynı zamanda ekonomik toparlanmayı kolaylaştırmayı da vaat etmektedir.

Kurumlarda kotayla temsil

Pratikte bu, rejimin, hükümetin kilit kurumlarında muhalefete kota tanınmasını kabul etmesi anlamına gelmektedir. Örneğin, muhalefet figürleri Yüksek Mahkeme, Seçim Konseyi ve ülkenin kilit denetim kurumlarında garanti edilmiş temsil hakkına sahip olmalıdır.

Güvenilir bir düzenleme, Yüksek Mahkeme’nin 20 sandalyesinin sekizine muhalefet temsilcilerinin atanmasını ve diğer dört yargıcın her iki tarafın da kabul edebileceği isimlerden seçilmesini öngörmelidir; Seçim Konseyi atamalarında da benzer oranlar kullanılmalıdır. Muhalefet tarafından aday gösterilen yargıçlar, insan hakları ihlallerini inceleyen ve siyasi saiklerle verilen mahkûmiyet kararlarını bozabilen Ceza Temyiz Dairesi gibi önemli dairelerde oy çoğunluğuna sahip olmalıdır.

Benzer şekilde, müzakereciler yeni bir Başsavcı, Genel Denetçi ve Ombudsman atanması konusunda anlaşmalıdır. Bu pozisyonlardan en az biri muhalefet tarafından, diğeri ise iki tarafın da uzlaşabileceği bir kişi tarafından doldurulmalıdır. Örneğin, tarafsız veya muhalefetle uyumlu bir Genel Denetçi, siyasi katılım yasaklarını yeniden değerlendirerek Venezuela seçimlerinin rekabet gücünü artırmada kritik bir rol oynayabilir.

Anayasal reform ve yürütmenin sınırlandırılması

Bu reformların bazıları Venezuela’nın anayasasını değiştirmesini gerektirecektir. Mevcut anayasa, demokrasi yerine “seçimli otokrasi”nin metnidir. Revize edilecek metin, yürütme organının yetkilerini azaltmalı ve gelecekteki seçim kaybedenlerinin zulüm görmemesini sağlayacak korumaları güvence altına almalıdır.

Anayasadan, hükümetin yürütme organlarını feshetme yetkisi kaldırılmalıdır. Önemli yasalar için bağlayıcı çoğunluk şartları içeren iki meclisli bir yasama organı oluşturulmalıdır. Yeni anayasa, sonraki seçimleri kazanan tarafın ülkenin geçiş dönemi yargı ve denetim organlarını manipüle etmesini engelleyen açık hükümler getirmelidir.

En önemlisi, yeni anayasa kapsayıcı bir ulusal tartışma sonucunda ortaya çıkmalı ve Venezüella seçmenleri tarafından referandumda onaylanmalıdır.

Siyasi tutsaklar ve ekonomik canlanma

Hükümet, bu sürece tüm siyasi tutukluları serbest bırakmak ve keyfi gözaltıları sınırlayan yeni bir yasayı onaylamakla başlamalıdır. BM İnsan Hakları Yüksek Komiserliği’nin yardımıyla tarafsız bir denetim organı da oluşturulabilir.

Bu kurumsal reformlar demokratik geçişi kolaylaştıracak olsa da, ülkenin geleceğini güvence altına almak için yeterli değildir. Anlaşmanın bir parçası olarak, hükümet ve muhalefet, can çekişen ekonomiyi canlandırmak için birlikte çalışmalıdır. Bu, ülkeyi küresel petrol ve finans piyasalarına yeniden entegre etmeyi amaçlayan, uluslararası destekli bir ekonomik yeniden yapılandırma programı hazırlanarak başlatılabilir.

Venezuela, yeni kurumsal çerçevesi sağlamlaşana ve ekonomi açıkça toparlanana kadar özgür ve adil bir seçim yapamayacaktır. Bu sürecin muhtemelen üç ila beş yıl sürmesi beklenmektedir. O zaman bile, seçimler önceden belirlenmiş bir takvime göre yapılmalıdır.

Birlikte yaşamayı öğrenmek

Maduro rejiminden kurtulmayı hedefleyen Amerikan yetkililer için, anlaşmaya dayalı bir geçiş süreci kulağa çok yavaş ve aşırı karmaşık gelebilir. Ancak, Venezuela’da daha iyi bir geleceğe giden bir kestirme yol bulunmamaktadır.

Bu önerinin kasıtlı olarak yavaş ilerlemesi, onu acil çözümler vaat eden diğer alternatiflerden daha umut verici kılan temel nedendir. Kurumsal reformların ve istikrarın sağlanması için zamana dayalı bu yaklaşım, ülkenin kalıcı bir demokratik zemine oturmasının tek gerçekçi yoludur.”

Bu yazı ilk kez 20 Kasım 2025’te yayımlanmıştır.

Francisco Rodríguez’in, Foreign Affairs’te yayınlanan “A Grand Bargain With Venezuela” başlıklı yazısından bölümler Mustafa Alkan tarafından çevrilmiş ve editoryal katkısı ile yayına hazırlanmıştır. Yazınının orijinaline aşağıdaki linkten ulaşabilirsiniz. https://www.foreignaffairs.com/venezuela/grand-bargain-venezuela

Fikir Turu
Fikir Turuhttps://fikirturu.com/
Fikir Turu, yalnızca Türkiye’deki düşünce hayatını değil, dünyanın da ne düşündüğünü, tartıştığını okurlarına aktarmaya çalışıyor. Bu amaçla, İngilizce, Arapça, Rusça, Almanca ve Çince yazılmış önemli makalelerin belli başlı bölümlerini çevirerek, editoryal katkılarla okuruna sunmaya çalışıyor. Her makalenin orijinal metnine ve değerli çevirmen arkadaşlarımızın bilgilerine makalenin alt kısmındaki notlardan ulaşabilirsiniz.

YORUMLAR

Subscribe
Bildir
guest

0 Yorum
Eskiler
En Yeniler Beğenilenler
Inline Feedbacks
View all comments

Son Eklenenler

Venezuela’da ne oluyor? ABD müdahale eder mi, ederse ne olur?

Trump'ın Venezuela'ya karşı yürüttüğü riskli strateji ne anlama geliyor? Amerikan askerî gücü Maduro rejimini devirmeye yeter mi? Venezuela'nın tek gerçekçi şansı, Maduro'yu devirmek değil, "birlikte yaşama" formülünü bulmak olabilir mi?

Washington, Maduro’ya karşı askerî gerilimi tırmandırıyor. Yaz aylarından bu yana ABD, Karayipler’de deniz gücü konuşlandırarak olası operasyon hazırlıklarına başladı. Ekim ayında ise CIA’ya Venezuela içinde operasyon yürütme izni tanındı. Bu hafta Washington, bölgeye bir uçak gemisi grubu sevk etti ve Trump’a kara saldırıları da dahil olmak üzere askerî seçenekler sunuldu. Beyaz Saray, bu askerî yığınağın (1962 Küba Füze Krizi’nden bu yana bölgedeki en büyük konuşlandırma) amacının sadece uyuşturucu kaçakçılığını durdurmak olduğunu öne sürse de, konuşlandırmanın ölçeği ve Trump’ın, Maduro’nun görev süresinin sayılı olduğunu vurgulayan sert söylemleri, asıl hedefin rejim değişikliği olduğu kuşkusunu uyandırıyor. Ekonomi ve Politika Araştırmaları Merkezi’nden Francisco Rodríguez, Foreign Affairs dergisinde yayımlanan analizinde, Trump’ın olası bir askerî müdahalesinin felaket sonuçları olacağını ileri sürüyor ve denenmemiş bir çözüm öneriyor.

Yazıdan öne çıkan bölümleri aktarıyoruz:

“ABD kamuoyunun olası bir Venezuela askeri müdahalesine sıcak bakmadığı biliniyor. Uzmanlara göre, yalnızca bir güç gösterisiyle yetinmek, Başkan Nicolás Maduro rejimini devirmek için yeterli olmayacaktır; zira tarihte hiçbir hava saldırısı bir lideri görevinden alamamıştır. ABD çabalarının askeri bir başarıya ulaşması durumunda bile, Venezuela ordusunun Maduro’nun yerine birini ataması neredeyse kesindir. Ayrıca, Venezuela muhalefeti aniden ülkenin kontrolünü ele geçirse dahi, kalıcı ve demokratik bir geçiş sağlayacaklarına dair bir güvence bulunmamaktadır.

Trump’ın taktiksel yaklaşımı: Müzakere için tırmandırma

Öte yandan, sert söylemlerine rağmen, Başkan Trump’ın bugüne kadar uzun süreli askerî konuşlandırmalara da ulus inşasını içeren büyük ölçekli askerî müdahalelere de karşı çıktığı biliniyor. Trump, iki dönemlik başkanlığı boyunca dış politikadaki zorlu meselelere, 1987 tarihli The Art of the Deal kitabında ortaya koyduğu “müzakere için tırmandırma” stratejisine sadık kaldı.

Nitekim 2018’de Kuzey Kore’nin nükleer denemeleri ardından Trump, “dünyanın daha önce hiç görmediği bir ateş ve öfke” tehdidinde bulunmuş, ardından Kuzey Kore lideri Kim Jong Un ile nükleer silahsızlanma konusunda üç zirvede bir araya gelmişti. Benzer şekilde, askeri harcamaları artırmamaları halinde ABD’yi NATO’dan çekme tehdidi, çoğu üyenin harcamalarını yükseltmesiyle sonuçlanmış, ABD ittifakta kaldı.

Askerî güçlenmeyi diplomatik açılıma çevirmek

Eğer Trump’ın asıl planı Venezuela’da rejim değişikliğini zorlamaksa, bu utanç verici ve pahalı bir başarısızlıkla sonuçlanabilir. Ancak, askerî güçlenmeyi diplomatik bir açılımın öncüsü olarak kullanırsa, yönetiminin en önemli dış politika zaferlerinden birini elde etme şansı doğacaktır.

Ancak başarılı olmak için Washington, demokratik geçişlerin bir gecede gerçekleşmediğini kabul etmelidir. Özgür ve adil seçimler, bu süreçlerin başlangıcında değil, sonunda yer alır; çünkü barışçıl bir geçiş için kurumsal reformlar ve giden rejimle bir süre birlikte yaşama dönemi gereklidir.

Güç paylaşımına zorlamak

ABD, Venezuela’nın iç siyasi çatışmasının her iki tarafını da müzakere masasına oturtmak için nüfuzunu kullanmalıdır. Ardından, Venezuela’da iktidar ve muhalefeti, karşı tarafı tamamen yok etme arzusundan vazgeçmeye ve paylaşmayı kabul etmeye zorlamalıdır.

Bu tür bir anlaşma, bazı çevreler için askerî bir saldırı kadar “tatmin edici” görünmeyebilir. Ayrıca, CIA destekli bir operasyonun aksine, hemen sonuç vaat etmemektedir. Ancak, bu yolun ABD’nin çıkarlarını ilerletme, Venezuelalıların yaşamlarını iyileştirme ve ülkenin demokratikleşmesi için zemin hazırlama açısından çok daha etkili olma ihtimali yüksektir.

Rejim değişikliği çabaları Venezuela’da başarısız oldu

Venezuela, rejim değişikliği girişimleri açısından fikirlerin mezarlığıdır. Trump’ın ilk yönetimi sırasında, Trump yönetiminin ilk döneminde, ABD, ülkenin petrol ve madencilik sektörlerine uyguladığı ağır ekonomik yaptırımlarla hükümeti hayati kaynaklardan mahrum bırakarak rejimin çöküşünü hedefledi. Ancak bu strateji işe yaramadı: Yaptırımlar modern tarihin en büyük barış zamanı ekonomik daralmasına ve göç dalgasına yol açsa da, Başkan Nicolás Maduro iktidarda kaldı.

Biden yönetimi ise farklı bir yol izledi ve özgür seçimler taahhüdü karşılığında kısmi yaptırım hafifletmesi teklif etti. Bu yaklaşım da sonuç vermedi. Ülkenin 2024 seçimlerinde Venezuelalıların yarısından fazlası oy kullandı. Muhalefetin resmî oy sayım kağıtlarını topladığı verilere göre, eski diplomat Edmundo González ezici bir çoğunlukla kazandı. Ancak seçim yetkilileri buna rağmen Maduro’yu galip ilan etti ve hükümet, çıkan protestoları güç kullanarak bastırdı.

Denenmemiş yaklaşım

Maduro sorununu ele almak için henüz denenmemiş bir yaklaşım daha bulunuyor: Başkan ve muhalifleri arasında bir birlikte yaşama anlaşması sağlamak. Bu anlaşmanın amacı, defalarca gerçekçi olmadığı kanıtlanan Maduro’yu derhal iktidarı bırakmaya zorlamak yerine, hükümetini kademeli ancak anlamlı bir demokratikleşmeye teşvik etmek olacaktır.

Bu fikir, Trump yönetiminin 2020’de ortaya koyduğu “Venezuela için Demokratik Geçiş Çerçevesi” ile benzerlikler taşımaktadır. O plan, özgür seçimlere geçişi denetlemek üzere hükümet ve muhalefet temsilcilerinden oluşan bir Devlet Konseyi kurulmasını öngörüyordu. Ancak bu çerçeve, güç paylaşımı konseyini en fazla bir yıl sürecek geçici bir köprü olarak görüyordu. Oysa işlevsel olabilmesi için, birlikte yaşama anlaşmalarının neredeyse her zaman daha uzun süreli olması gerekir; bu anlaşma da öyle olmalıdır.

İç savaş tehdidi

Doğru şekilde tasarlandığında, birlikte yaşama anlaşması, alternatiflerine kıyasla, Venezuela’yı demokratikleştirme konusunda ciddi bir şans sunar. Latin Amerika’da otoriter hükümetlerin başlattığı reformların, birden fazla hükümet boyunca süren eşit bir siyasi ortam yarattığı (Brezilya, Meksika, Uruguay) birçok örnek mevcuttur. Buna karşılık, dış müdahalenin kalıcı bir demokratikleşmeye yol açtığı örnekler (uzun süreli askeri işgalin olmadığı durumlarda) oldukça nadirdir.

Venezuela, yıllar süren otoriter yönetimin ardından derin bir bölünme yaşadı. Nüfusun çoğu Maduro’ya karşı olsa da yaklaşık üçte biri hâlâ onun destekçisi. Dahası, ülkenin yarısından fazlası, Maduro’nun akıl hocası olan ve onu halefi olarak atayan popülist eski başkan Hugo Chávez’e olumlu bakıyor.

Güç paylaşımı anlaşması olmadan, Venezuela muhalefetinin geniş bir koalisyon kurması olası değildir. Aksine, muhalefetin başkanlığı intikam almak için kullanma riski yüksektir. Şayet Chavistlere karşı olan liderler intikamı öncelik haline getirirse, ülke iç savaş tehlikesiyle karşı karşıya kalacaktır. Chávez yanlısı olan ordu, yeni liderliğin sistematik tasfiyesi durumunda, Kolombiya gerillaları ve bölgede güçlü olan organize suç şebekelerinin desteğiyle silahlı bir isyan başlatabilir ve bu savaş Kolombiya’daki gibi 50 yıl sürebilir.

Kurumsal güvenceler ihtiyacı

Venezuela’da büyük bir uzlaşma sağlanabilmesi için, çatışan iki grubun da ülkenin kilit siyasi ve hukuki kurumlarında temsil edilmesi gerekmektedir. İstikrarlı bir demokrasi, sadece seçimlerle değil; yürütme gücünü sınırlayan ve siyasi rekabeti güvenli ve anlamlı kılan sağlam düzenlemelerle de mümkündür. Otoriter rejimlerden uzaklaşmak zorlayıcıdır, zira bu yönetimler gücü tek elde toplar ve muhalefetin iktidara geldiğinde benzer şekilde yetkiyi kötüye kullanma eğilimini pekiştirir.

Ancak Trump, Maduro’yu görevden alma tehdidini kullanarak, Venezuela’nın iki kampını ortak bir anlaşmaya zorlama potansiyeline sahiptir. Maduro rejimini daha önce hiç karşılaşmadığı varoluşsal bir tehditle karşı karşıya bırakan bu durum, Trump’a her iki tarafa da reddedemeyecekleri bir teklif sunma imkânı vermektedir: ABD ve diğer uluslararası aktörlerin desteğiyle sunulacak, kurumsal garantiler içeren bir siyasi birlikte yaşama çerçevesi. Bu teklif aynı zamanda ekonomik toparlanmayı kolaylaştırmayı da vaat etmektedir.

Kurumlarda kotayla temsil

Pratikte bu, rejimin, hükümetin kilit kurumlarında muhalefete kota tanınmasını kabul etmesi anlamına gelmektedir. Örneğin, muhalefet figürleri Yüksek Mahkeme, Seçim Konseyi ve ülkenin kilit denetim kurumlarında garanti edilmiş temsil hakkına sahip olmalıdır.

Güvenilir bir düzenleme, Yüksek Mahkeme’nin 20 sandalyesinin sekizine muhalefet temsilcilerinin atanmasını ve diğer dört yargıcın her iki tarafın da kabul edebileceği isimlerden seçilmesini öngörmelidir; Seçim Konseyi atamalarında da benzer oranlar kullanılmalıdır. Muhalefet tarafından aday gösterilen yargıçlar, insan hakları ihlallerini inceleyen ve siyasi saiklerle verilen mahkûmiyet kararlarını bozabilen Ceza Temyiz Dairesi gibi önemli dairelerde oy çoğunluğuna sahip olmalıdır.

Benzer şekilde, müzakereciler yeni bir Başsavcı, Genel Denetçi ve Ombudsman atanması konusunda anlaşmalıdır. Bu pozisyonlardan en az biri muhalefet tarafından, diğeri ise iki tarafın da uzlaşabileceği bir kişi tarafından doldurulmalıdır. Örneğin, tarafsız veya muhalefetle uyumlu bir Genel Denetçi, siyasi katılım yasaklarını yeniden değerlendirerek Venezuela seçimlerinin rekabet gücünü artırmada kritik bir rol oynayabilir.

Anayasal reform ve yürütmenin sınırlandırılması

Bu reformların bazıları Venezuela’nın anayasasını değiştirmesini gerektirecektir. Mevcut anayasa, demokrasi yerine “seçimli otokrasi”nin metnidir. Revize edilecek metin, yürütme organının yetkilerini azaltmalı ve gelecekteki seçim kaybedenlerinin zulüm görmemesini sağlayacak korumaları güvence altına almalıdır.

Anayasadan, hükümetin yürütme organlarını feshetme yetkisi kaldırılmalıdır. Önemli yasalar için bağlayıcı çoğunluk şartları içeren iki meclisli bir yasama organı oluşturulmalıdır. Yeni anayasa, sonraki seçimleri kazanan tarafın ülkenin geçiş dönemi yargı ve denetim organlarını manipüle etmesini engelleyen açık hükümler getirmelidir.

En önemlisi, yeni anayasa kapsayıcı bir ulusal tartışma sonucunda ortaya çıkmalı ve Venezüella seçmenleri tarafından referandumda onaylanmalıdır.

Siyasi tutsaklar ve ekonomik canlanma

Hükümet, bu sürece tüm siyasi tutukluları serbest bırakmak ve keyfi gözaltıları sınırlayan yeni bir yasayı onaylamakla başlamalıdır. BM İnsan Hakları Yüksek Komiserliği’nin yardımıyla tarafsız bir denetim organı da oluşturulabilir.

Bu kurumsal reformlar demokratik geçişi kolaylaştıracak olsa da, ülkenin geleceğini güvence altına almak için yeterli değildir. Anlaşmanın bir parçası olarak, hükümet ve muhalefet, can çekişen ekonomiyi canlandırmak için birlikte çalışmalıdır. Bu, ülkeyi küresel petrol ve finans piyasalarına yeniden entegre etmeyi amaçlayan, uluslararası destekli bir ekonomik yeniden yapılandırma programı hazırlanarak başlatılabilir.

Venezuela, yeni kurumsal çerçevesi sağlamlaşana ve ekonomi açıkça toparlanana kadar özgür ve adil bir seçim yapamayacaktır. Bu sürecin muhtemelen üç ila beş yıl sürmesi beklenmektedir. O zaman bile, seçimler önceden belirlenmiş bir takvime göre yapılmalıdır.

Birlikte yaşamayı öğrenmek

Maduro rejiminden kurtulmayı hedefleyen Amerikan yetkililer için, anlaşmaya dayalı bir geçiş süreci kulağa çok yavaş ve aşırı karmaşık gelebilir. Ancak, Venezuela’da daha iyi bir geleceğe giden bir kestirme yol bulunmamaktadır.

Bu önerinin kasıtlı olarak yavaş ilerlemesi, onu acil çözümler vaat eden diğer alternatiflerden daha umut verici kılan temel nedendir. Kurumsal reformların ve istikrarın sağlanması için zamana dayalı bu yaklaşım, ülkenin kalıcı bir demokratik zemine oturmasının tek gerçekçi yoludur.”

Bu yazı ilk kez 20 Kasım 2025’te yayımlanmıştır.

Francisco Rodríguez’in, Foreign Affairs’te yayınlanan “A Grand Bargain With Venezuela” başlıklı yazısından bölümler Mustafa Alkan tarafından çevrilmiş ve editoryal katkısı ile yayına hazırlanmıştır. Yazınının orijinaline aşağıdaki linkten ulaşabilirsiniz. https://www.foreignaffairs.com/venezuela/grand-bargain-venezuela

Fikir Turu
Fikir Turuhttps://fikirturu.com/
Fikir Turu, yalnızca Türkiye’deki düşünce hayatını değil, dünyanın da ne düşündüğünü, tartıştığını okurlarına aktarmaya çalışıyor. Bu amaçla, İngilizce, Arapça, Rusça, Almanca ve Çince yazılmış önemli makalelerin belli başlı bölümlerini çevirerek, editoryal katkılarla okuruna sunmaya çalışıyor. Her makalenin orijinal metnine ve değerli çevirmen arkadaşlarımızın bilgilerine makalenin alt kısmındaki notlardan ulaşabilirsiniz.

YORUMLAR

Subscribe
Bildir
guest

0 Yorum
Eskiler
En Yeniler Beğenilenler
Inline Feedbacks
View all comments

Son Eklenenler

0
Would love your thoughts, please comment.x