Yavaş ölüme terk edilen Türkiye-AB ilişkilerine hayat öpücüğü mü geldi?

Avrupa Birliği’nin Türkiye ile ilişkiler hakkındaki son raporu ne öneriyor? Ekonomik getirisi ne olabilir? Vize sorunu çözülür mü? AB ne vermeyi, ne almayı öngörüyor? Doç. Dr. Çiğdem Nas yazdı.

Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne üyeliğinin gerçekleşeceğine dair beklenti şüphesiz azaldı. Ancak İktisadi Kalkınma Vakfı’nın Eylül ayında yaptırdığı araştırmaya göre, AB üyeliğine destek hâlâ %66 gibi yüksek düzeylerde seyrediyor.

Bir süreden beri ‘yavaş ölüm’[efn_note]Avrupa Birliği, uzun zamandaır ilişkilerde çoğu zaman kullanılan “yapıcı belirsizlik” yöntemini yeğleyerek, hem bir yandan Türkiye’deki gelişmeleri takip etmek, bir yandan da Türkiye ile olan ilişkileri zaman içinde dönüştürmek yaklaşımını benimsedi. “Yavaş ölüm” olarak adlandırabileceğimiz bu süreçte adaylık kavramının içi boşalmış oldu. Türkiye kağıt üzerinde ve söylemde bir aday ülke olmaya devam etse de realitede hükümetin gündeminde AB reformları gibi bir öncelik kalmadı.[/efn_note] denilebilecek bir süreç yaşayan Türkiye-Avrupa Birliği (AB) ilişkilerinin yeniden canlandırılması için karşılıklı faydaya dayalı ve bazı alanlarda işbirliği önerileri getiren bir rapor Kasım ayı sonunda yayınlandı.

Avrupa Komisyonu’nun Genişleme ve Komşuluktan sorumlu üyesi Varhelyi ve Dış ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Borrell tarafından hazırlanan raporda,[efn_note]Kısaca Borrell raporu olarak da anılan, tam başlığı “State of play of EU-Türkiye political, economic and trade relations (AB-Türkiye siyasi, ekonomik ve ticari ilişkilerinin durumu) başlıklı rapor.[/efn_note] ilişkilerin aslında karşılıklı çıkara ve ortak faydaya dayalı bir formatta yürütülmesi öneriliyor.

Türkiye-AB ilişkilerinin uzun yıllara dayanan geçmişine bakıldığında küçük bir nokta da olsa, bu rapor birçok açıdan kritik. Rapora “yeni bir şey söylemiyor” diye burun da kıvırabiliriz. Ancak bunu yapmak yapıcı ve anlamlı olmaz zira mevcut zor koşullar ve engellere rağmen raporda önemli öneriler yer alıyor.

Rapor ne öneriyor?

Raporda, Türkiye ile ilişkinin geliştirilmesi ve angajman sağlanmasına yönelik öneriler dört temel alanda şekilleniyor: ticaret ve Gümrük Birliği, göç, vize ve hareketlilik, dış politika ve güvenlik.

Raporun ilişkilerin geleceğine yönelik önerilerini de şöyle sıralamak mümkün:

  • 2019’da askıya alınan ekonomik, siyasi, enerji ve ulaştırma konularındaki yüksek düzeyli diyaloglara tekrar başlanması (Türkiye’nin Doğu Akdeniz’de sondaj faaliyetlerinden kaçınması koşulu ile)
  • Yine askıya alınmış olan Ortaklık Konseyi toplantılarının da yeniden başlatılması
  • Ticaret konulu yeni bir yüksek düzeyli diyalog mekanizmasının başlatılması
  • Türkiye’nin AB’nin ortak dış ve güvenlik politikası pozisyonları ile uyumunu artırmaya yönelik olarak dış politika ve bölgesel konularda AB Türkiye diyaloglarının yürütülmesi
  • Türkiye dışişleri bakanının, ilgili konular söz konusu olduğunda AB’nin gayriresmî dışişleri bakanları toplantılarına davet edilmesi (Gymnich Toplantıları)
  • Türkiye’nin AB’nin ortak güvenlik ve savunma politikası misyonlarına ve operasyonlarına daha fazla katkıda bulunması
  • Enerji, ekonomik güvenlik, bağlantısallık, dijital ve yeşil dönüşüm ve sanayi politikası gibi alanlarda işbirliği olanaklarını geliştirmeye yönelik olarak daimi bir Doğu Akdeniz Konferansı oluşturulması
  • AB Türkiye Gümrük Birliği’nin modernizasyonu ile ilgili müzakere çerçeve taslağı üzerindeki tartışmaların devamı (koşul olarak Türkiye’nin ticaret engellerini çözmek ve Rusya’ya yönelik kısıtlayıcı önlemlerin aşılmasını sağlayan uygulamaları ortadan kaldırması)
  • Özellikle ortak yüksek öncelikli savaş sahası (battlefield) niteliğindeki malların Türkiye üzerinden Rusya’ya yeniden ihracatının engellenmesi
  • Bu temelde ve Kıbrıs çözüm görüşmelerinin yeniden başlatılmasına uygun ortamın oluşmasına bağlı olarak Konseyin Komisyona Gümrük Birliği modernizasyonu ile ilgili görüşmeleri başlatma yetkisini vermesi
  • Kapsamlı bir hava taşımacılığı anlaşması için yeni müzakere direktifleri kabul edilmesi (2019 yılında görüşmeler askıya alınmıştı)
  • Türkiye Yatırım Platformu kapsamında kamu ve özel yatırımlara destek sağlanması (bağlantısallık, dijital, enerji, ulaştırma, yeşil mutabakat)
  • Göç konusunda düzensiz göç ile mücadelenin artırılması, sınır korumanın güçlendirilmesi,
  • Ege’de Yunan Adalarından düzensiz göçmenlerin geri dönüşlerin tekrar başlatılması, Türkiye’den AB’ye Suriyeli sığınmacıların yerleştirilmesinin hızlandırılması
  • Vize konusunda belirli kategoriler için vize kolaylaştırma iş insanları, öğrenciler, AB’de aile üyesi olan T.C. vatandaşlarına uzun süreli ve çok girişli vize verilmesi.

Şartlı Gümrük Birliği revizyonu

Raporda yer alan öneriler Gümrük Birliği’nin modernizasyonuna yönelik müzakerelerin başlatılmasına yönelik yeşil ışık yaksa da bunu Kıbrıs sorununun çözümüne yönelik müzakerelerin yeniden başlaması ve ticaretteki engellerin kaldırılması ve Rusya’ya yönelik kısıtlayıcı önlemlerin aşılmasının engellenmesi koşullarına bağlıyor.

Kıbrıs sorununun çözümüne yönelik müzakerelere yeniden başlaması son dönemdeki Türkiye’nin iki devletli çözümü öngören yaklaşımından en azından taktiksel olarak ayrılmasını gerektirebilir.

Ancak mevcut haliyle Gümrük Birliği gerek işleyişindeki sorunların çözülememesi gerekse de AB ticaret politikası ve iç pazara ilişkin politikalarda özellikle yeşil ve dijital dönüşümün de etkisiyle köklü değişimlerin olması sebebiyle oldukça yıpranmış durumda.

Bu sebeple de Gümrük Birliği’nin modernizasyon sürecinin başlatılması Türkiye için sadece AB süreci açısından değil, uluslararası piyasalarda kredibiliteyi artırma, uluslararası doğrudan yatırım çekme ve ekonomik krizi hafifletme gibi unsurlar açısından da önemli bir hedef olarak koşulları yerine getirmeye yönelik bir iradenin oluşmasını sağlayabilir.

Gümrük Birliği’nin güncellenme sürecinin başlatılması halinde 2014’te kıdemli kamu görevlilerinin Gümrük Birliği’nin revizyonu için oluşturduğu çerçevenin de güncellenmesi gerekli olacaktır.

Daha önceden öngörülmüş olan hizmetler, kamu alımları, tarım ürünleri gibi alanların yanında dijital iç pazara uyum ve yeşil mutabakata uyum stratejilerinin de ekleneceği bir yenilenmiş formatta müzakereler oldukça zorlu, karmaşık ve uzun sürme potansiyelini taşır.

Unutulmamalı ki her müzakere sürecinin iç ve dış boyutu olacaktır. Yani hem ülkenin içinde farklı grup ve sektörlerle, hem de dışarda AB yetkilileri ile müzakereleri içerecektir. Bu açıdan zor olsa da, Türkiye’de bazı dinamikleri yeniden işletecek, mevzuat uyumunu gerektirecek ve özellikler devlet yardımları, rekabet, kamu alımları gibi politikalarda daha rasyonel ve şeffaf bir politika yapım sürecini de tetikleyebilecektir.

Bu anlamda eğer mümkün olursa öngörülen öneriler arasında belki de en kapsamlısı bu alanda gerçekleşmesi muhtemel olan gelişmelerdir.

Vize meselesi çözülür mü?

Vize konusu son dönemde ilişkilerin en sancılı alanlarının başında geliyor.

Raporda vize başvuru sürecinin belirli kategorilerdeki vatandaşlar için kolaylaştırılması öneriliyor.

Kuşkusuz ki bu Türkiye ve AB arasında 2013 yılında başlatılan vize serbestliği sürecinin hedefleri açısından düşünüldüğünde son derecede yetersiz.

Ancak vize serbestliği için öngörülmüş olan 72 kriterin henüz Türkiye tarafından tümüyle yerine getirilmediği ve Avrupa Komisyonunun vizelerin kaldırılmasına yönelik olumlu görüş verdiği Mayıs 2016’dan bu yana değişen koşullarla birlikte birçok AB üyesi devletin vizeleri kaldırma olasılığına güvenlik endişeleri ile yaklaştığı dikkate alınırsa, var olan koşullar altında yapılabilecek olan önerinin bununla sınırlı kalmasının normal olduğu sonucuna varılabilir.

AB’nin Türkiye’yi ortak olarak gördüğü alanlar

Raporda göç, güvenlik, savunma ve terörle mücadelede işbirliği konuları da öne çıkıyor.

AB bu konularda Türkiye’yi önemli bir partner olarak görüyor ve karşılıkla yarara dayalı işbirliğini geliştirmeyi öngörüyor.

Ancak bu alanlarda da Kıbrıs sorununun çözülememiş olmasının olumsuz etkileri devam ediyor.

Düzensiz göçle mücadelede daha fazla işbirliği ve sınır güvenliğinin sağlanması ile birlikte Yunan Adalarından geri dönüşlerin tekrar başlatılması talebi yer alıyor. Buna karşı Türkiye’de mülteci ve ev sahibi topluluklara desteğin devam edeceği ve 2016 Türkiye-AB Bildirisinde öngörülen Türkiye’den AB’ye yasal yollarla göçmenlerin yerleştirilmesinin hızlandırılması önerileri sunuluyor.

Geri dönüşler konusu Türkiye’nin mevcut mülteci ve sığınmacı nüfusu dikkate alındığında siyasi olarak kabullenilmesi pek kolay olmayan bir husus. Ancak düzensiz göçün düzenlenmesi, sınırların güçlendirilmesi gibi konularda işbirliğinin devam edeceği görülüyor.

Dış politika ve güvenlik alanında da, Türkiye’nin AB dış ve güvenlik politikası ile uyumunu destekler şekilde dış politika ve bölgesel konularda düzenli diyalogların yapılması, Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanının AB Dışişleri Bakanlarının (Gymnich) olarak adlandırılan gayriresmî toplantılarına davet edilmesi ve Türkiye’nin AB Ortak Güvenlik ve Savunma Politikası misyonlarına katılımının artırılması konuları öne çıkıyor.

Bu öneriler olumlu olmakla birlikte, özellikle katılım sürecinin ilerlemediği ve uluslararası konjonktürün karmaşık ve belirsiz olduğu bir ortamda, dış politikada uyum sağlamanın güçlükleri de dikkate alınmalı.

Üstelik özellikle kriz anlarında sıklıkla yaşandığı ve son olarak İsrail’in Gazze saldırıları karşısında görüldüğü gibi, kendi içinde ortak bir yaklaşım belirlemekte zorlanan AB ile uyum sağlamanın pratikte mümkün olmayan yönleri de bulunuyor.

Ancak aynı coğrafyayı paylaşan AB ve Türkiye’nin mutlaka dış ve güvenlik politikalarında yakın çalışması ve mümkün olduğunca uyum arayışında olması kuşkusuz ki hem ikili ilişkileri geliştirecek hem de bölgesel güvenliğe katkıda bulunacaktır.

Raporu zenginleştirme önerisi

Raporun bu önemli önerilerini dikkatlice inceleyerek, eksik veya yanlışlıkları ortaya koymak, geri kalanı hayata geçirmeye çalışmak, yeni önerilerle zenginleştirmek hem siyasilerin ve kamu görevlilerinin, hem de akademisyen ve sivil toplum temsilcilerinin görevi.

Raporun arkasında yatan fikir daha önce de belirttiğimiz gibi “işbirliği ve karşılıklı faydaya dayalı bir ilişki” olsa da, böyle bir ilişkinin başarıyla tesis edilmesi için mutlaka aslında tam üyelik sürecinin bir parçasını oluşturan bütünleşmenin de belirli ölçüde gerçekleşmesi gerekecektir.

Yani normlarda belirli ölçüde uzlaşma, standartlara uyum, AB müktesebatına yakınlaşma ister istemez bu sürecin de parçası olacaktır. Türkiye’nin AB iç pazarına entegre olması bu süreçler üzerinden ilerleyecektir.

Bir ülkenin AB adayı olması ve üye olmayı hedeflemesi işbirliğinin ötesine geçerek AB ortak pazarına dahil olma, mevzuat uyumunu gerçekleştirme ve bölgesel entegrasyon sürecinin bir parçası olmasını beraberinde getirir.

Yani sadece uluslararası işbirliğinin ötesine geçerek siyasi, ekonomik, sosyal ve kültürel bütünleşmenin de bir parçası olmasını gerektirir. Türkiye’nin 1963’te imzaladığı Ortaklık Anlaşması dahi bunun ötesine geçerek Türkiye’yi üyelik yükümlülüklerini üstlenebileceği bir aşamaya taşımayı hedefliyordu. Nitekim bu doğrultuda 1996 itibarıyla yürürlüğe giren Gümrük Birliği sadece ticari engellerin kaldırılmasını içermiyor aynı zamanda Türkiye’nin AB ticaret politikasına uyum sağlamasını ve rekabet, tüketici koruma, devlet yardımları, fikri mülkiyet gibi mevzuata da uyumunu gerektiriyordu. Bu anlamda sadece Gümrük Birliği’nin modernizasyon sürecini ele alsak dahi, yalnızca işbirliğine dayalı bir ilişkinin olmadığı, bunun ötesine geçen bir ilişki olduğunu görmek gerekir.

Özellikle eğer engeller aşılarak Gümrük Birliği’nin modernizasyonuna yönelik müzakereler başlatılabilir ve gerçekten içi doldurularak kapsamlı bir ticari ve ekonomik ilişkinin çerçevesi oluşturulabilirse, bu Türkiye’nin AB üyeliğine dahi gidebilecek bir süreci tetikleyebilir. Tabii üyelik ihtimalinin tekrar ortaya çıkması ve gerçekleşmesi büyük ölçüde uluslararası konjonktüre, siyasi koşullara ve iki tarafın siyasi iradesine bağlı olacaktır.

Dolayısıyla, Borrell’in de ifade ettiği “işbirliği ve ortak faydaya dayalı ilişki” modeli ilişkilerin geleceğini inşa etmekte yetersiz kalacaktır. Ancak şu an için bir başlangıç noktası olarak düşünülebilir.

Yetersiz bulsak da var olan koşullar altında raporda yer alan önerilerin hayata geçirilmesi dahi önemli bir aşama olacak ve mutlaka ilişkilerde bir ivme ve devinim yaratabilecektir. Tabii öncesinde Aralık ayında AB Konseyinin raporu desteklemesi, Kıbrıs, Rusya yaptırımları gibi engellerinin aşılabilmesi ve Türkiye’nin de olumlu reaksiyon vererek önerileri hayata geçirmeye yönelik üzerine düşen adımları atması gerekiyor.

Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Fikir Turu’nun editöryel politikasını yansıtmayabilir.

Bu yazı ilk kez 4 Aralık 2023’te yayımlanmıştır.

Çiğdem Nas
Çiğdem Nas
Doç. Dr. Çiğdem Nas, İktisadi Kalkınma Vakfı Genel Sekreteri ve Yıldız Teknik Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü’nde öğretim görevlisi. 1988 yılında Boğaziçi Üniversitesi Siyaset Bilimi bölümünü tamamladı, daha sonra London School of Economics'de Avrupa Sosyal Politikası alanında yüksek lisans ve Marmara Üniversitesi AB Enstitüsü'nde AB siyaseti ve Uluslararası İlişkiler alanında doktora yaptı. Akademik ilgi alanları arasında Avrupa birliği, AB-Türkiye ilişkileri, Avrupa siyaseti ve demokratikleşme konuları bulunuyor.

YORUMLAR

Subscribe
Bildir
guest

0 Yorum
Inline Feedbacks
View all comments

Son Eklenenler

Yavaş ölüme terk edilen Türkiye-AB ilişkilerine hayat öpücüğü mü geldi?

Avrupa Birliği’nin Türkiye ile ilişkiler hakkındaki son raporu ne öneriyor? Ekonomik getirisi ne olabilir? Vize sorunu çözülür mü? AB ne vermeyi, ne almayı öngörüyor? Doç. Dr. Çiğdem Nas yazdı.

Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne üyeliğinin gerçekleşeceğine dair beklenti şüphesiz azaldı. Ancak İktisadi Kalkınma Vakfı’nın Eylül ayında yaptırdığı araştırmaya göre, AB üyeliğine destek hâlâ %66 gibi yüksek düzeylerde seyrediyor.

Bir süreden beri ‘yavaş ölüm’[efn_note]Avrupa Birliği, uzun zamandaır ilişkilerde çoğu zaman kullanılan “yapıcı belirsizlik” yöntemini yeğleyerek, hem bir yandan Türkiye’deki gelişmeleri takip etmek, bir yandan da Türkiye ile olan ilişkileri zaman içinde dönüştürmek yaklaşımını benimsedi. “Yavaş ölüm” olarak adlandırabileceğimiz bu süreçte adaylık kavramının içi boşalmış oldu. Türkiye kağıt üzerinde ve söylemde bir aday ülke olmaya devam etse de realitede hükümetin gündeminde AB reformları gibi bir öncelik kalmadı.[/efn_note] denilebilecek bir süreç yaşayan Türkiye-Avrupa Birliği (AB) ilişkilerinin yeniden canlandırılması için karşılıklı faydaya dayalı ve bazı alanlarda işbirliği önerileri getiren bir rapor Kasım ayı sonunda yayınlandı.

Avrupa Komisyonu’nun Genişleme ve Komşuluktan sorumlu üyesi Varhelyi ve Dış ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Borrell tarafından hazırlanan raporda,[efn_note]Kısaca Borrell raporu olarak da anılan, tam başlığı “State of play of EU-Türkiye political, economic and trade relations (AB-Türkiye siyasi, ekonomik ve ticari ilişkilerinin durumu) başlıklı rapor.[/efn_note] ilişkilerin aslında karşılıklı çıkara ve ortak faydaya dayalı bir formatta yürütülmesi öneriliyor.

Türkiye-AB ilişkilerinin uzun yıllara dayanan geçmişine bakıldığında küçük bir nokta da olsa, bu rapor birçok açıdan kritik. Rapora “yeni bir şey söylemiyor” diye burun da kıvırabiliriz. Ancak bunu yapmak yapıcı ve anlamlı olmaz zira mevcut zor koşullar ve engellere rağmen raporda önemli öneriler yer alıyor.

Rapor ne öneriyor?

Raporda, Türkiye ile ilişkinin geliştirilmesi ve angajman sağlanmasına yönelik öneriler dört temel alanda şekilleniyor: ticaret ve Gümrük Birliği, göç, vize ve hareketlilik, dış politika ve güvenlik.

Raporun ilişkilerin geleceğine yönelik önerilerini de şöyle sıralamak mümkün:

  • 2019’da askıya alınan ekonomik, siyasi, enerji ve ulaştırma konularındaki yüksek düzeyli diyaloglara tekrar başlanması (Türkiye’nin Doğu Akdeniz’de sondaj faaliyetlerinden kaçınması koşulu ile)
  • Yine askıya alınmış olan Ortaklık Konseyi toplantılarının da yeniden başlatılması
  • Ticaret konulu yeni bir yüksek düzeyli diyalog mekanizmasının başlatılması
  • Türkiye’nin AB’nin ortak dış ve güvenlik politikası pozisyonları ile uyumunu artırmaya yönelik olarak dış politika ve bölgesel konularda AB Türkiye diyaloglarının yürütülmesi
  • Türkiye dışişleri bakanının, ilgili konular söz konusu olduğunda AB’nin gayriresmî dışişleri bakanları toplantılarına davet edilmesi (Gymnich Toplantıları)
  • Türkiye’nin AB’nin ortak güvenlik ve savunma politikası misyonlarına ve operasyonlarına daha fazla katkıda bulunması
  • Enerji, ekonomik güvenlik, bağlantısallık, dijital ve yeşil dönüşüm ve sanayi politikası gibi alanlarda işbirliği olanaklarını geliştirmeye yönelik olarak daimi bir Doğu Akdeniz Konferansı oluşturulması
  • AB Türkiye Gümrük Birliği’nin modernizasyonu ile ilgili müzakere çerçeve taslağı üzerindeki tartışmaların devamı (koşul olarak Türkiye’nin ticaret engellerini çözmek ve Rusya’ya yönelik kısıtlayıcı önlemlerin aşılmasını sağlayan uygulamaları ortadan kaldırması)
  • Özellikle ortak yüksek öncelikli savaş sahası (battlefield) niteliğindeki malların Türkiye üzerinden Rusya’ya yeniden ihracatının engellenmesi
  • Bu temelde ve Kıbrıs çözüm görüşmelerinin yeniden başlatılmasına uygun ortamın oluşmasına bağlı olarak Konseyin Komisyona Gümrük Birliği modernizasyonu ile ilgili görüşmeleri başlatma yetkisini vermesi
  • Kapsamlı bir hava taşımacılığı anlaşması için yeni müzakere direktifleri kabul edilmesi (2019 yılında görüşmeler askıya alınmıştı)
  • Türkiye Yatırım Platformu kapsamında kamu ve özel yatırımlara destek sağlanması (bağlantısallık, dijital, enerji, ulaştırma, yeşil mutabakat)
  • Göç konusunda düzensiz göç ile mücadelenin artırılması, sınır korumanın güçlendirilmesi,
  • Ege’de Yunan Adalarından düzensiz göçmenlerin geri dönüşlerin tekrar başlatılması, Türkiye’den AB’ye Suriyeli sığınmacıların yerleştirilmesinin hızlandırılması
  • Vize konusunda belirli kategoriler için vize kolaylaştırma iş insanları, öğrenciler, AB’de aile üyesi olan T.C. vatandaşlarına uzun süreli ve çok girişli vize verilmesi.

Şartlı Gümrük Birliği revizyonu

Raporda yer alan öneriler Gümrük Birliği’nin modernizasyonuna yönelik müzakerelerin başlatılmasına yönelik yeşil ışık yaksa da bunu Kıbrıs sorununun çözümüne yönelik müzakerelerin yeniden başlaması ve ticaretteki engellerin kaldırılması ve Rusya’ya yönelik kısıtlayıcı önlemlerin aşılmasının engellenmesi koşullarına bağlıyor.

Kıbrıs sorununun çözümüne yönelik müzakerelere yeniden başlaması son dönemdeki Türkiye’nin iki devletli çözümü öngören yaklaşımından en azından taktiksel olarak ayrılmasını gerektirebilir.

Ancak mevcut haliyle Gümrük Birliği gerek işleyişindeki sorunların çözülememesi gerekse de AB ticaret politikası ve iç pazara ilişkin politikalarda özellikle yeşil ve dijital dönüşümün de etkisiyle köklü değişimlerin olması sebebiyle oldukça yıpranmış durumda.

Bu sebeple de Gümrük Birliği’nin modernizasyon sürecinin başlatılması Türkiye için sadece AB süreci açısından değil, uluslararası piyasalarda kredibiliteyi artırma, uluslararası doğrudan yatırım çekme ve ekonomik krizi hafifletme gibi unsurlar açısından da önemli bir hedef olarak koşulları yerine getirmeye yönelik bir iradenin oluşmasını sağlayabilir.

Gümrük Birliği’nin güncellenme sürecinin başlatılması halinde 2014’te kıdemli kamu görevlilerinin Gümrük Birliği’nin revizyonu için oluşturduğu çerçevenin de güncellenmesi gerekli olacaktır.

Daha önceden öngörülmüş olan hizmetler, kamu alımları, tarım ürünleri gibi alanların yanında dijital iç pazara uyum ve yeşil mutabakata uyum stratejilerinin de ekleneceği bir yenilenmiş formatta müzakereler oldukça zorlu, karmaşık ve uzun sürme potansiyelini taşır.

Unutulmamalı ki her müzakere sürecinin iç ve dış boyutu olacaktır. Yani hem ülkenin içinde farklı grup ve sektörlerle, hem de dışarda AB yetkilileri ile müzakereleri içerecektir. Bu açıdan zor olsa da, Türkiye’de bazı dinamikleri yeniden işletecek, mevzuat uyumunu gerektirecek ve özellikler devlet yardımları, rekabet, kamu alımları gibi politikalarda daha rasyonel ve şeffaf bir politika yapım sürecini de tetikleyebilecektir.

Bu anlamda eğer mümkün olursa öngörülen öneriler arasında belki de en kapsamlısı bu alanda gerçekleşmesi muhtemel olan gelişmelerdir.

Vize meselesi çözülür mü?

Vize konusu son dönemde ilişkilerin en sancılı alanlarının başında geliyor.

Raporda vize başvuru sürecinin belirli kategorilerdeki vatandaşlar için kolaylaştırılması öneriliyor.

Kuşkusuz ki bu Türkiye ve AB arasında 2013 yılında başlatılan vize serbestliği sürecinin hedefleri açısından düşünüldüğünde son derecede yetersiz.

Ancak vize serbestliği için öngörülmüş olan 72 kriterin henüz Türkiye tarafından tümüyle yerine getirilmediği ve Avrupa Komisyonunun vizelerin kaldırılmasına yönelik olumlu görüş verdiği Mayıs 2016’dan bu yana değişen koşullarla birlikte birçok AB üyesi devletin vizeleri kaldırma olasılığına güvenlik endişeleri ile yaklaştığı dikkate alınırsa, var olan koşullar altında yapılabilecek olan önerinin bununla sınırlı kalmasının normal olduğu sonucuna varılabilir.

AB’nin Türkiye’yi ortak olarak gördüğü alanlar

Raporda göç, güvenlik, savunma ve terörle mücadelede işbirliği konuları da öne çıkıyor.

AB bu konularda Türkiye’yi önemli bir partner olarak görüyor ve karşılıkla yarara dayalı işbirliğini geliştirmeyi öngörüyor.

Ancak bu alanlarda da Kıbrıs sorununun çözülememiş olmasının olumsuz etkileri devam ediyor.

Düzensiz göçle mücadelede daha fazla işbirliği ve sınır güvenliğinin sağlanması ile birlikte Yunan Adalarından geri dönüşlerin tekrar başlatılması talebi yer alıyor. Buna karşı Türkiye’de mülteci ve ev sahibi topluluklara desteğin devam edeceği ve 2016 Türkiye-AB Bildirisinde öngörülen Türkiye’den AB’ye yasal yollarla göçmenlerin yerleştirilmesinin hızlandırılması önerileri sunuluyor.

Geri dönüşler konusu Türkiye’nin mevcut mülteci ve sığınmacı nüfusu dikkate alındığında siyasi olarak kabullenilmesi pek kolay olmayan bir husus. Ancak düzensiz göçün düzenlenmesi, sınırların güçlendirilmesi gibi konularda işbirliğinin devam edeceği görülüyor.

Dış politika ve güvenlik alanında da, Türkiye’nin AB dış ve güvenlik politikası ile uyumunu destekler şekilde dış politika ve bölgesel konularda düzenli diyalogların yapılması, Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanının AB Dışişleri Bakanlarının (Gymnich) olarak adlandırılan gayriresmî toplantılarına davet edilmesi ve Türkiye’nin AB Ortak Güvenlik ve Savunma Politikası misyonlarına katılımının artırılması konuları öne çıkıyor.

Bu öneriler olumlu olmakla birlikte, özellikle katılım sürecinin ilerlemediği ve uluslararası konjonktürün karmaşık ve belirsiz olduğu bir ortamda, dış politikada uyum sağlamanın güçlükleri de dikkate alınmalı.

Üstelik özellikle kriz anlarında sıklıkla yaşandığı ve son olarak İsrail’in Gazze saldırıları karşısında görüldüğü gibi, kendi içinde ortak bir yaklaşım belirlemekte zorlanan AB ile uyum sağlamanın pratikte mümkün olmayan yönleri de bulunuyor.

Ancak aynı coğrafyayı paylaşan AB ve Türkiye’nin mutlaka dış ve güvenlik politikalarında yakın çalışması ve mümkün olduğunca uyum arayışında olması kuşkusuz ki hem ikili ilişkileri geliştirecek hem de bölgesel güvenliğe katkıda bulunacaktır.

Raporu zenginleştirme önerisi

Raporun bu önemli önerilerini dikkatlice inceleyerek, eksik veya yanlışlıkları ortaya koymak, geri kalanı hayata geçirmeye çalışmak, yeni önerilerle zenginleştirmek hem siyasilerin ve kamu görevlilerinin, hem de akademisyen ve sivil toplum temsilcilerinin görevi.

Raporun arkasında yatan fikir daha önce de belirttiğimiz gibi “işbirliği ve karşılıklı faydaya dayalı bir ilişki” olsa da, böyle bir ilişkinin başarıyla tesis edilmesi için mutlaka aslında tam üyelik sürecinin bir parçasını oluşturan bütünleşmenin de belirli ölçüde gerçekleşmesi gerekecektir.

Yani normlarda belirli ölçüde uzlaşma, standartlara uyum, AB müktesebatına yakınlaşma ister istemez bu sürecin de parçası olacaktır. Türkiye’nin AB iç pazarına entegre olması bu süreçler üzerinden ilerleyecektir.

Bir ülkenin AB adayı olması ve üye olmayı hedeflemesi işbirliğinin ötesine geçerek AB ortak pazarına dahil olma, mevzuat uyumunu gerçekleştirme ve bölgesel entegrasyon sürecinin bir parçası olmasını beraberinde getirir.

Yani sadece uluslararası işbirliğinin ötesine geçerek siyasi, ekonomik, sosyal ve kültürel bütünleşmenin de bir parçası olmasını gerektirir. Türkiye’nin 1963’te imzaladığı Ortaklık Anlaşması dahi bunun ötesine geçerek Türkiye’yi üyelik yükümlülüklerini üstlenebileceği bir aşamaya taşımayı hedefliyordu. Nitekim bu doğrultuda 1996 itibarıyla yürürlüğe giren Gümrük Birliği sadece ticari engellerin kaldırılmasını içermiyor aynı zamanda Türkiye’nin AB ticaret politikasına uyum sağlamasını ve rekabet, tüketici koruma, devlet yardımları, fikri mülkiyet gibi mevzuata da uyumunu gerektiriyordu. Bu anlamda sadece Gümrük Birliği’nin modernizasyon sürecini ele alsak dahi, yalnızca işbirliğine dayalı bir ilişkinin olmadığı, bunun ötesine geçen bir ilişki olduğunu görmek gerekir.

Özellikle eğer engeller aşılarak Gümrük Birliği’nin modernizasyonuna yönelik müzakereler başlatılabilir ve gerçekten içi doldurularak kapsamlı bir ticari ve ekonomik ilişkinin çerçevesi oluşturulabilirse, bu Türkiye’nin AB üyeliğine dahi gidebilecek bir süreci tetikleyebilir. Tabii üyelik ihtimalinin tekrar ortaya çıkması ve gerçekleşmesi büyük ölçüde uluslararası konjonktüre, siyasi koşullara ve iki tarafın siyasi iradesine bağlı olacaktır.

Dolayısıyla, Borrell’in de ifade ettiği “işbirliği ve ortak faydaya dayalı ilişki” modeli ilişkilerin geleceğini inşa etmekte yetersiz kalacaktır. Ancak şu an için bir başlangıç noktası olarak düşünülebilir.

Yetersiz bulsak da var olan koşullar altında raporda yer alan önerilerin hayata geçirilmesi dahi önemli bir aşama olacak ve mutlaka ilişkilerde bir ivme ve devinim yaratabilecektir. Tabii öncesinde Aralık ayında AB Konseyinin raporu desteklemesi, Kıbrıs, Rusya yaptırımları gibi engellerinin aşılabilmesi ve Türkiye’nin de olumlu reaksiyon vererek önerileri hayata geçirmeye yönelik üzerine düşen adımları atması gerekiyor.

Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Fikir Turu’nun editöryel politikasını yansıtmayabilir.

Bu yazı ilk kez 4 Aralık 2023’te yayımlanmıştır.

Çiğdem Nas
Çiğdem Nas
Doç. Dr. Çiğdem Nas, İktisadi Kalkınma Vakfı Genel Sekreteri ve Yıldız Teknik Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü’nde öğretim görevlisi. 1988 yılında Boğaziçi Üniversitesi Siyaset Bilimi bölümünü tamamladı, daha sonra London School of Economics'de Avrupa Sosyal Politikası alanında yüksek lisans ve Marmara Üniversitesi AB Enstitüsü'nde AB siyaseti ve Uluslararası İlişkiler alanında doktora yaptı. Akademik ilgi alanları arasında Avrupa birliği, AB-Türkiye ilişkileri, Avrupa siyaseti ve demokratikleşme konuları bulunuyor.

YORUMLAR

Subscribe
Bildir
guest

0 Yorum
Inline Feedbacks
View all comments

Son Eklenenler

0
Would love your thoughts, please comment.x