Yeni dünya düzenini Trump ve Putin mi belirleyecek?

Avrupa ve Ukrayna, Amerikan desteğinin artık garanti edilemeyeceği bir geleceğe ve hatlarını Putin ile Trump arasında filizlenmekte olan ilişkinin belirleyebileceği yeni bir dünya düzenine hazırlanmalı. Ukrayna’nın geleceği yeni düzenin işareti olur mu?

ABD Başkanı Joe Biden görevdeki son günlerini geçirirken, küresel siyasetin dinamikleri, özellikle de Ukrayna’da devam eden savaş bağlamında Donald Trump ve Vladimir Putin arasındaki karmaşık ilişki tarafından şekillendirilecek gibi görünüyor. Vladimir Putin ve Şi Jinping gibi otokratlara duyduğu sempati ile bilinen Trump’ın Beyaz Saray’a dönüşü ABD dış politikasını ve küresel güç dengelerini belirsizliğe sürüklüyor.

The New Statesman editörü Katie Stallard, makalesinde söz konusu gelişmelerin Ukrayna’daki savaşı ve küresel jeopolitik manzarayı nasıl şekillendireceğini ele alıyor.

Yazının öne çıkan kısımlarını paylaşıyoruz:

“ABD Başkanı Joe Biden 17 Kasım’da uluslararası zirvelerin son turu için Lima, Peru ve Rio de Janeiro, Brezilya’ya gitmek üzere Washington DC’den ayrılırken, Ukrayna’ya Amerikan uzun menzilli füzeleriyle Rusya içindeki hedefleri vurmaya başlaması için sessiz sedasız bir şekilde izin verdi.

Biden’ın Ukrayna’nın ABD tarafından tedarik edilen uzun menzilli füzeleri Rusya içindeki hedefleri vurmak için kullanmasına aylarca kısıtlama getirdikten sonra izin vermeye karar vermesi, savaşın tehlikeli yeni bir aşamaya girdiği yönündeki değerlendirmesini yansıtıyor.

Son günlerde perde arkasında gazetecilere bilgi aktaran ABD’li yetkililer çatışmanın halihazırda daha da şiddetlendiğinin ve dünyayı daha fazla içine çektiğinin kanıtı olarak Rusya’nın yanında savaşmak üzere tahmini 12,000 Kuzey Kore askerinin cepheye sevk edilmesini örnek gösterdi.

Washington daha önce Amerikan yapımı Ordu Taktik Füze Sistemi’nin (ATACMS) yaratacağı riskler nedeniyle çok az işe yarayacağını, zira Moskova’nın en değerli varlıklarını füzelerin 300 kilometrelik menzilinin ötesine taşıdığını ve Rusya’nın orta ve kuzeyindeki üslerden Ukrayna’ya saldırılar düzenlediğini öne sürüyordu.

Ancak Ukrayna’nın Ağustos ayından bu yana elinde tuttuğu toprakları geri almak için beklenen karşı saldırı öncesinde Rusya’nın güneybatısındaki Kursk bölgesinde yaklaşık 50.000 Rus ve Kuzey Kore askerinin yığınak yaptığı şu günlerde Biden yönetimi ATACMS’ın birlikleri ve silah sistemlerini hedef almada faydalı olabileceğine inanıyor. Bu süreçte Batı, Kuzey Kore lideri Kim Jong Un’a, yeni müttefiki Putin’i desteklemek üzere bir birlik daha göndermesi halinde kuvvetlerini bekleyen akıbet hakkında bir mesaj göndermiş olacaktır.

Biden bunu neden yaptı?

Biden ayrıca Donald Trump’ın Ocak ayında, söz verdiği 24 saat içinde olmasa bile mümkün olan en kısa sürede çatışmayı sona erdirmeye kararlı bir şekilde iktidara döneceğinin de farkında.

Ukrayna önümüzdeki aylarda yeni başkanın emriyle Rusya ile müzakerelere zorlanacaksa, bunu yaklaşmakta olan bir mağlubiyetten ziyade nispeten güçlü bir pozisyondan yapmalıdır.

Biden’ın kararı İngiltere ve Fransa’nın da aynı yolu izleyerek İngiliz Storm Shadow gibi uzun menzilli füzelerin Ukrayna tarafından kullanımına yönelik kısıtlamaları kaldırmalarının önünü açtı.

Yılın büyük bir bölümünde böyle bir kararın alınması için lobi faaliyetlerinde bulunan Zelensky, 17 Kasım’da yaptığı açıklamada ilk saldırıların yakında gerçekleşeceğini söyledi. İki gün sonra Ukrayna, Kursk’un yaklaşık 250 km kuzeyindeki Rusya’nın Bryansk bölgesine birkaç uzun menzilli füze fırlattı.

Putin nasıl karşılık verecek?

Şimdi asıl önemli soru, Putin’in buna nasıl karşılık vereceği. Rusya Devlet Başkanı geçtiğimiz aylarda ABD ve NATO müttefiklerinin füzelerinin kendi topraklarını vurmasına izin vermeleri halinde bunun “Rusya ile savaş halinde oldukları” anlamına geleceği konusunda açıkça uyarıda bulunmuştu.

İngiltere Başkabanı Keir Starmer’ın Eylül ayında Beyaz Saray’da Biden ile yapacağı ve kısıtlamaların kaldırılmasının görüşüleceği toplantı öncesinde Rus lider alışılmadık bir tehditte bulundu. Sankt Petersburg’da 12 Eylül’de yaptığı konuşmada “Eğer bu karar alınırsa, bu, savaşa doğrudan müdahil olmaktan başka bir anlama gelmeyecektir – NATO ülkeleri, ABD ve Avrupa ülkelerinin Ukrayna’daki savaşa taraf olması anlamına gelecektir” uyarısında bulundu. “Eğer durum buysa, çatışmanın özündeki değişikliği göz önünde bulundurarak, bize yönelecek tehditler karşısında uygun kararlar alacağız.”

İki hafta sonra Putin, Rusya’nın nükleer silah kullanım eşiğini düşürmek üzere nükleer doktrinini değiştirdiğini açıkladı. Putin 25 Eylül’deki güvenlik konseyi toplantısında, daha önce konvansiyonel bir saldırıya karşılık olarak nükleer silah kullanımının “devletin varlığının tehlikede olduğu” durumlarla sınırlı olduğunu, şimdi ise “egemenliğimize yönelik kritik bir tehdit” durumunda kullanılabileceğini açıkladı.

Putin nükleer silah kullanır mı?

Yeni koşullar daha sübjektif ve kasıtlı olarak belirsiz olduğundan, dış güçlerin tam olarak neyin nükleer bir tepkiyi tetikleyebileceğini belirlemesini zorlaştırıyor. Resmî metin henüz açıklanmadı ancak Putin, Ukrayna’nın şu anda elinde bulunan silahlar olan “uçak, füze ve insansız hava araçlarının” kullanılmasını içeren geniş çaplı bir “hava saldırısına” karşılık olarak nükleer silahların da kullanılabileceğini vurguladı.

Putin’in eski danışmanlarından Sergei Markov resmî blogunda buna cevaben “Nükleer doktrinin değiştirilmesinin nedeni Batı’nın savaşın şiddetini tırmandırma tehdidiydi” diye yazdı.

19 Kasım’da, Biden’ın ABD’nin uzun menzilli füzelerinin Ukrayna tarafından kullanılmasına izin vermesinden iki gün sonra ve Rusya topraklarına yönelik ilk saldırı haberleriyle birlikte Putin güncellenmiş doktrini imzalayarak yasalaştırdı. Sözcüsü Dmitry Peskov, değişikliklerin “potansiyel bir düşmanın Rusya Federasyonu ya da müttefiklerine karşı saldırganlık durumunda misillemenin kaçınılmazlığını anlamasını” sağlamayı amaçladığını söyledi.

Bu tehditlerin ne kadar ciddiye alınacağı konusundaki sorun, Putin’in bu savaşın ilk saatlerinden itibaren nükleer kılıcını defalarca sallayarak sözde kırmızı çizgiler ortaya koymuş olması. Örneğin 24 Şubat 2022’de Kremlin’de yaptığı konuşmada, “dışarıdan müdahale etmeyi düşünenlerin tarihte karşılaştıklarınızdan daha büyük sonuçlarla” karşılaşacağı uyarısında bulunmuştu.

Washington merkezli bir düşünce kuruluşu olan Stratejik ve Uluslararası Çalışmalar Merkezi’nin araştırmasına göre, o zamandan bu yana geçen yıllar boyunca Rus yetkililer Ukrayna’daki savaş bağlamında 200’den fazla kez nükleer silah konusuna değindi. Rusya stratejik güçlerini yüksek alarm durumuna geçirdi, nükleer savaş simülasyonu yaptı ve Belarus’ta taktik nükleer silah kullanımını öngören askerî tatbikatlar gerçekleştirdi. Putin’in nükleer tehditleri hiç de üstü örtülü değil. Ancak her seferinde ABD ve müttefikleri Putin’in kırmızı çizgilerine yaklaştıkça verilen yanıt aynı oldu. Rusya Devlet Başkanı Ukrayna’ya saldırıyor ama Ukrayna’nın Batılı ortaklarını cezalandırmak için açıktan harekete geçmiyor, sadece başka bir kırmızı çizgi çiziyor ve bu kez ciddi olduğunda ısrar ediyor.

Putin’in seçenekleri neler?

Bu Putin’in uyarılarının kolayca göz ardı edilebileceği anlamına gelmiyor. Putin, Rusya’nın halihazırda Batı ile varoluşsal bir savaş verdiğine inandığını birçok kez açıkça ifade etti. Putin, AB’nin yeni dış politika şefi Kaja Kallas’ın Avrupa’da “gölge savaş” olarak nitelendirdiği, Rus istihbarat ajanlarının Temmuz ayında Birmingham’daki bir DHL deposunda çıkan yangına yol açtığından şüphelenilen İngiltere de dahil olmak üzere kıta genelinde sabotaj ve kundaklama saldırıları yürütüyor. Aynı ay ABD istihbaratı, Alman silah üreticisi Rheinmetall’in yöneticisini öldürmeye yönelik bir Rus komplosunu engelledi.

Putin’in elinde, Avrupa’yı istikrarsızlaştırma çabalarını hızlandırmak ya da Yemen’deki Husiler gibi ABD’nin önemli sevkiyat yollarını kesen düşmanlarına güçlü silahlar ve ileri teknoloji sağlamak gibi, dışarıdan bakanların hemen fark edemeyeceği bir dizi seçenek var.

Putin’in bir şekilde karşılık vereceği kesin ama Trump’ın yakında Beyaz Saray’a döneceğini göz önünde bulundurarak kararını dikkatle gözden geçirecektir. Rusya Devlet Başkanı, ABD’deki yeni yönetimin ayrılmaya niyetli göründüğü ve Rusya’nın kazandığına inandığı bir çatışmaya ABD’yi yeniden çekmek konusunda temkinli davranıyor. Rus güçleri Donetsk’te ilerliyor ve Pokrovsk demiryolu merkezi çevresine yaklaşırken cephede çok fazla yayılmış olan Ukrayna hatlarını yıpratıyor. Rusya ayrıca Ukrayna şehirlerine ve sivil altyapısına yönelik füze ve süzülen bombalarla bombardımanını arttırdı ve bir başka sert kış başlarken birçok bölgede elektrik kesintilerine neden oldu.

Putin, yaklaşan barış görüşmelerinde anlamlı tavizler vermesine gerek olmadığını ve maksimalist taleplerine bağlı kalabileceğini düşünebilir. Almanya Başbakanı Olaf Scholz’a 15 Kasım’da yaptığı bir telefon görüşmesinde söylediği gibi, Rusya Ukrayna’nın NATO’ya katılmamasını, nükleer silahlardan arındırılmasını ve “askersizleştirme” ve “denazifikasyon” talep ediyor. Putin ayrıca Rusya’nın Ukrayna’da ilhak ettiğini iddia ettiği beş bölgeyi (Kırım, Luhansk, Donetsk, Kherson ve Zaporizhzhia) elinde tutmasına izin verilmesinde ısrar etti; oysa bu bölgelerden sadece ilk ikisi şu anda Rusya’nın kontrolü altında. Scholz’un Putin’i araması, Rus lider tarafından Avrupa’nın birliğinin parçalanmakta olduğu ve yalnızlığının sona ereceği yönünde cesaret verici bir işaret olarak yorumlanacaktır.

Daha da iyisi, Putin şimdi Trump’ın yeniden yükselişinin kendisine Ukrayna’daki savaşı kendi şartlarıyla sona erdirme fırsatından daha fazlasını sunduğuna inanıyor olabilir. Yeni başkan Putin ve Çin lideri Şi Jinping gibi otokratlara duyduğu hayranlığı ve Amerikan ittifaklarından duyduğu hoşnutsuzluğu gizlemedi. Emrinde görev yapanlara göre Trump, son döneminde NATO’dan ayrılıp ayrılmamayı birkaç kez düşündü. Ayrıca maliyet paylaşımı konusundaki anlaşmazlıklar sırasında ABD askerlerini Almanya ve Güney Kore’den çekmekle tehdit etti. Putin açısından daha da önemlisi, Trump Rusya’nın (ve Çin’in) uzun zamandır yıkılmasını umduğu eski liberal uluslararası düzeni yıkma sözü verdi. Öngörülemezliğiyle ünlü Trump’ta Putin, dünyanın bir kez daha etki alanlarına bölünmesi, Rusya’ya tartışılmaz bir büyük güç statüsü verilmesi ve Avrupa’nın güvenlik mimarisini yeniden müzakere edebilmesi gerektiği inancını paylaşan bir Amerikan başkanı bulduğuna kanaat getirebilir. Belki de Trump, Şi ve mesela Avrupa’yı temsilen Emmanuel Macron ile oturup Yalta 2.0’da dünyayı paylaşma ihtimalini şimdiden hayal edebiliyordur.

Biden’ın 2021’deki başkanlığının başlangıcında, ABD müttefiklerine Trump’ın bir istisna olduğuna dair güvence vererek dünyayı dolaştı ve adeta bir slogan gibi tekrarladı: “Amerika geri döndü.” Şimdi biliyoruz ki asıl istisna olan onun başkanlığı ve liberal Atlantikçilik vizyonuydu. Bu kez geri dönüş olmayabilir. Avrupa ve Ukrayna, Amerikan desteğinin artık garanti edilemeyeceği bir geleceğe ve hatlarını Putin ile Trump arasında filizlenmekte olan ilişkinin belirleyebileceği yeni bir dünya düzenine hazırlanmalıdır.”

Bu yazı ilk kez 2 Aralık 2024’te yayımlanmıştır.

Katie Stallard’ın The New Statesman web sitesinde yayınlanan “The combat zone” başlıklı yazısından öne çıkan bazı bölümler Caner Köseler tarafından çevrilmiş ve editoryal katkısıyla yayına hazırlanmıştır. Yazının orijinaline aşağıdaki linkten erişebilirsiniz: https://www.newstatesman.com/international-politics/2024/11/combat-zone-how-donald-trump-vladimir-putin-remake-world

Fikir Turu
Fikir Turuhttps://fikirturu.com/
Fikir Turu, yalnızca Türkiye’deki düşünce hayatını değil, dünyanın da ne düşündüğünü, tartıştığını okurlarına aktarmaya çalışıyor. Bu amaçla, İngilizce, Arapça, Rusça, Almanca ve Çince yazılmış önemli makalelerin belli başlı bölümlerini çevirerek, editoryal katkılarla okuruna sunmaya çalışıyor. Her makalenin orijinal metnine ve değerli çevirmen arkadaşlarımızın bilgilerine makalenin alt kısmındaki notlardan ulaşabilirsiniz.

YORUMLAR

Subscribe
Bildir
guest

0 Yorum
Eskiler
En Yeniler Beğenilenler
Inline Feedbacks
View all comments

Son Eklenenler

Yeni dünya düzenini Trump ve Putin mi belirleyecek?

Avrupa ve Ukrayna, Amerikan desteğinin artık garanti edilemeyeceği bir geleceğe ve hatlarını Putin ile Trump arasında filizlenmekte olan ilişkinin belirleyebileceği yeni bir dünya düzenine hazırlanmalı. Ukrayna’nın geleceği yeni düzenin işareti olur mu?

ABD Başkanı Joe Biden görevdeki son günlerini geçirirken, küresel siyasetin dinamikleri, özellikle de Ukrayna’da devam eden savaş bağlamında Donald Trump ve Vladimir Putin arasındaki karmaşık ilişki tarafından şekillendirilecek gibi görünüyor. Vladimir Putin ve Şi Jinping gibi otokratlara duyduğu sempati ile bilinen Trump’ın Beyaz Saray’a dönüşü ABD dış politikasını ve küresel güç dengelerini belirsizliğe sürüklüyor.

The New Statesman editörü Katie Stallard, makalesinde söz konusu gelişmelerin Ukrayna’daki savaşı ve küresel jeopolitik manzarayı nasıl şekillendireceğini ele alıyor.

Yazının öne çıkan kısımlarını paylaşıyoruz:

“ABD Başkanı Joe Biden 17 Kasım’da uluslararası zirvelerin son turu için Lima, Peru ve Rio de Janeiro, Brezilya’ya gitmek üzere Washington DC’den ayrılırken, Ukrayna’ya Amerikan uzun menzilli füzeleriyle Rusya içindeki hedefleri vurmaya başlaması için sessiz sedasız bir şekilde izin verdi.

Biden’ın Ukrayna’nın ABD tarafından tedarik edilen uzun menzilli füzeleri Rusya içindeki hedefleri vurmak için kullanmasına aylarca kısıtlama getirdikten sonra izin vermeye karar vermesi, savaşın tehlikeli yeni bir aşamaya girdiği yönündeki değerlendirmesini yansıtıyor.

Son günlerde perde arkasında gazetecilere bilgi aktaran ABD’li yetkililer çatışmanın halihazırda daha da şiddetlendiğinin ve dünyayı daha fazla içine çektiğinin kanıtı olarak Rusya’nın yanında savaşmak üzere tahmini 12,000 Kuzey Kore askerinin cepheye sevk edilmesini örnek gösterdi.

Washington daha önce Amerikan yapımı Ordu Taktik Füze Sistemi’nin (ATACMS) yaratacağı riskler nedeniyle çok az işe yarayacağını, zira Moskova’nın en değerli varlıklarını füzelerin 300 kilometrelik menzilinin ötesine taşıdığını ve Rusya’nın orta ve kuzeyindeki üslerden Ukrayna’ya saldırılar düzenlediğini öne sürüyordu.

Ancak Ukrayna’nın Ağustos ayından bu yana elinde tuttuğu toprakları geri almak için beklenen karşı saldırı öncesinde Rusya’nın güneybatısındaki Kursk bölgesinde yaklaşık 50.000 Rus ve Kuzey Kore askerinin yığınak yaptığı şu günlerde Biden yönetimi ATACMS’ın birlikleri ve silah sistemlerini hedef almada faydalı olabileceğine inanıyor. Bu süreçte Batı, Kuzey Kore lideri Kim Jong Un’a, yeni müttefiki Putin’i desteklemek üzere bir birlik daha göndermesi halinde kuvvetlerini bekleyen akıbet hakkında bir mesaj göndermiş olacaktır.

Biden bunu neden yaptı?

Biden ayrıca Donald Trump’ın Ocak ayında, söz verdiği 24 saat içinde olmasa bile mümkün olan en kısa sürede çatışmayı sona erdirmeye kararlı bir şekilde iktidara döneceğinin de farkında.

Ukrayna önümüzdeki aylarda yeni başkanın emriyle Rusya ile müzakerelere zorlanacaksa, bunu yaklaşmakta olan bir mağlubiyetten ziyade nispeten güçlü bir pozisyondan yapmalıdır.

Biden’ın kararı İngiltere ve Fransa’nın da aynı yolu izleyerek İngiliz Storm Shadow gibi uzun menzilli füzelerin Ukrayna tarafından kullanımına yönelik kısıtlamaları kaldırmalarının önünü açtı.

Yılın büyük bir bölümünde böyle bir kararın alınması için lobi faaliyetlerinde bulunan Zelensky, 17 Kasım’da yaptığı açıklamada ilk saldırıların yakında gerçekleşeceğini söyledi. İki gün sonra Ukrayna, Kursk’un yaklaşık 250 km kuzeyindeki Rusya’nın Bryansk bölgesine birkaç uzun menzilli füze fırlattı.

Putin nasıl karşılık verecek?

Şimdi asıl önemli soru, Putin’in buna nasıl karşılık vereceği. Rusya Devlet Başkanı geçtiğimiz aylarda ABD ve NATO müttefiklerinin füzelerinin kendi topraklarını vurmasına izin vermeleri halinde bunun “Rusya ile savaş halinde oldukları” anlamına geleceği konusunda açıkça uyarıda bulunmuştu.

İngiltere Başkabanı Keir Starmer’ın Eylül ayında Beyaz Saray’da Biden ile yapacağı ve kısıtlamaların kaldırılmasının görüşüleceği toplantı öncesinde Rus lider alışılmadık bir tehditte bulundu. Sankt Petersburg’da 12 Eylül’de yaptığı konuşmada “Eğer bu karar alınırsa, bu, savaşa doğrudan müdahil olmaktan başka bir anlama gelmeyecektir – NATO ülkeleri, ABD ve Avrupa ülkelerinin Ukrayna’daki savaşa taraf olması anlamına gelecektir” uyarısında bulundu. “Eğer durum buysa, çatışmanın özündeki değişikliği göz önünde bulundurarak, bize yönelecek tehditler karşısında uygun kararlar alacağız.”

İki hafta sonra Putin, Rusya’nın nükleer silah kullanım eşiğini düşürmek üzere nükleer doktrinini değiştirdiğini açıkladı. Putin 25 Eylül’deki güvenlik konseyi toplantısında, daha önce konvansiyonel bir saldırıya karşılık olarak nükleer silah kullanımının “devletin varlığının tehlikede olduğu” durumlarla sınırlı olduğunu, şimdi ise “egemenliğimize yönelik kritik bir tehdit” durumunda kullanılabileceğini açıkladı.

Putin nükleer silah kullanır mı?

Yeni koşullar daha sübjektif ve kasıtlı olarak belirsiz olduğundan, dış güçlerin tam olarak neyin nükleer bir tepkiyi tetikleyebileceğini belirlemesini zorlaştırıyor. Resmî metin henüz açıklanmadı ancak Putin, Ukrayna’nın şu anda elinde bulunan silahlar olan “uçak, füze ve insansız hava araçlarının” kullanılmasını içeren geniş çaplı bir “hava saldırısına” karşılık olarak nükleer silahların da kullanılabileceğini vurguladı.

Putin’in eski danışmanlarından Sergei Markov resmî blogunda buna cevaben “Nükleer doktrinin değiştirilmesinin nedeni Batı’nın savaşın şiddetini tırmandırma tehdidiydi” diye yazdı.

19 Kasım’da, Biden’ın ABD’nin uzun menzilli füzelerinin Ukrayna tarafından kullanılmasına izin vermesinden iki gün sonra ve Rusya topraklarına yönelik ilk saldırı haberleriyle birlikte Putin güncellenmiş doktrini imzalayarak yasalaştırdı. Sözcüsü Dmitry Peskov, değişikliklerin “potansiyel bir düşmanın Rusya Federasyonu ya da müttefiklerine karşı saldırganlık durumunda misillemenin kaçınılmazlığını anlamasını” sağlamayı amaçladığını söyledi.

Bu tehditlerin ne kadar ciddiye alınacağı konusundaki sorun, Putin’in bu savaşın ilk saatlerinden itibaren nükleer kılıcını defalarca sallayarak sözde kırmızı çizgiler ortaya koymuş olması. Örneğin 24 Şubat 2022’de Kremlin’de yaptığı konuşmada, “dışarıdan müdahale etmeyi düşünenlerin tarihte karşılaştıklarınızdan daha büyük sonuçlarla” karşılaşacağı uyarısında bulunmuştu.

Washington merkezli bir düşünce kuruluşu olan Stratejik ve Uluslararası Çalışmalar Merkezi’nin araştırmasına göre, o zamandan bu yana geçen yıllar boyunca Rus yetkililer Ukrayna’daki savaş bağlamında 200’den fazla kez nükleer silah konusuna değindi. Rusya stratejik güçlerini yüksek alarm durumuna geçirdi, nükleer savaş simülasyonu yaptı ve Belarus’ta taktik nükleer silah kullanımını öngören askerî tatbikatlar gerçekleştirdi. Putin’in nükleer tehditleri hiç de üstü örtülü değil. Ancak her seferinde ABD ve müttefikleri Putin’in kırmızı çizgilerine yaklaştıkça verilen yanıt aynı oldu. Rusya Devlet Başkanı Ukrayna’ya saldırıyor ama Ukrayna’nın Batılı ortaklarını cezalandırmak için açıktan harekete geçmiyor, sadece başka bir kırmızı çizgi çiziyor ve bu kez ciddi olduğunda ısrar ediyor.

Putin’in seçenekleri neler?

Bu Putin’in uyarılarının kolayca göz ardı edilebileceği anlamına gelmiyor. Putin, Rusya’nın halihazırda Batı ile varoluşsal bir savaş verdiğine inandığını birçok kez açıkça ifade etti. Putin, AB’nin yeni dış politika şefi Kaja Kallas’ın Avrupa’da “gölge savaş” olarak nitelendirdiği, Rus istihbarat ajanlarının Temmuz ayında Birmingham’daki bir DHL deposunda çıkan yangına yol açtığından şüphelenilen İngiltere de dahil olmak üzere kıta genelinde sabotaj ve kundaklama saldırıları yürütüyor. Aynı ay ABD istihbaratı, Alman silah üreticisi Rheinmetall’in yöneticisini öldürmeye yönelik bir Rus komplosunu engelledi.

Putin’in elinde, Avrupa’yı istikrarsızlaştırma çabalarını hızlandırmak ya da Yemen’deki Husiler gibi ABD’nin önemli sevkiyat yollarını kesen düşmanlarına güçlü silahlar ve ileri teknoloji sağlamak gibi, dışarıdan bakanların hemen fark edemeyeceği bir dizi seçenek var.

Putin’in bir şekilde karşılık vereceği kesin ama Trump’ın yakında Beyaz Saray’a döneceğini göz önünde bulundurarak kararını dikkatle gözden geçirecektir. Rusya Devlet Başkanı, ABD’deki yeni yönetimin ayrılmaya niyetli göründüğü ve Rusya’nın kazandığına inandığı bir çatışmaya ABD’yi yeniden çekmek konusunda temkinli davranıyor. Rus güçleri Donetsk’te ilerliyor ve Pokrovsk demiryolu merkezi çevresine yaklaşırken cephede çok fazla yayılmış olan Ukrayna hatlarını yıpratıyor. Rusya ayrıca Ukrayna şehirlerine ve sivil altyapısına yönelik füze ve süzülen bombalarla bombardımanını arttırdı ve bir başka sert kış başlarken birçok bölgede elektrik kesintilerine neden oldu.

Putin, yaklaşan barış görüşmelerinde anlamlı tavizler vermesine gerek olmadığını ve maksimalist taleplerine bağlı kalabileceğini düşünebilir. Almanya Başbakanı Olaf Scholz’a 15 Kasım’da yaptığı bir telefon görüşmesinde söylediği gibi, Rusya Ukrayna’nın NATO’ya katılmamasını, nükleer silahlardan arındırılmasını ve “askersizleştirme” ve “denazifikasyon” talep ediyor. Putin ayrıca Rusya’nın Ukrayna’da ilhak ettiğini iddia ettiği beş bölgeyi (Kırım, Luhansk, Donetsk, Kherson ve Zaporizhzhia) elinde tutmasına izin verilmesinde ısrar etti; oysa bu bölgelerden sadece ilk ikisi şu anda Rusya’nın kontrolü altında. Scholz’un Putin’i araması, Rus lider tarafından Avrupa’nın birliğinin parçalanmakta olduğu ve yalnızlığının sona ereceği yönünde cesaret verici bir işaret olarak yorumlanacaktır.

Daha da iyisi, Putin şimdi Trump’ın yeniden yükselişinin kendisine Ukrayna’daki savaşı kendi şartlarıyla sona erdirme fırsatından daha fazlasını sunduğuna inanıyor olabilir. Yeni başkan Putin ve Çin lideri Şi Jinping gibi otokratlara duyduğu hayranlığı ve Amerikan ittifaklarından duyduğu hoşnutsuzluğu gizlemedi. Emrinde görev yapanlara göre Trump, son döneminde NATO’dan ayrılıp ayrılmamayı birkaç kez düşündü. Ayrıca maliyet paylaşımı konusundaki anlaşmazlıklar sırasında ABD askerlerini Almanya ve Güney Kore’den çekmekle tehdit etti. Putin açısından daha da önemlisi, Trump Rusya’nın (ve Çin’in) uzun zamandır yıkılmasını umduğu eski liberal uluslararası düzeni yıkma sözü verdi. Öngörülemezliğiyle ünlü Trump’ta Putin, dünyanın bir kez daha etki alanlarına bölünmesi, Rusya’ya tartışılmaz bir büyük güç statüsü verilmesi ve Avrupa’nın güvenlik mimarisini yeniden müzakere edebilmesi gerektiği inancını paylaşan bir Amerikan başkanı bulduğuna kanaat getirebilir. Belki de Trump, Şi ve mesela Avrupa’yı temsilen Emmanuel Macron ile oturup Yalta 2.0’da dünyayı paylaşma ihtimalini şimdiden hayal edebiliyordur.

Biden’ın 2021’deki başkanlığının başlangıcında, ABD müttefiklerine Trump’ın bir istisna olduğuna dair güvence vererek dünyayı dolaştı ve adeta bir slogan gibi tekrarladı: “Amerika geri döndü.” Şimdi biliyoruz ki asıl istisna olan onun başkanlığı ve liberal Atlantikçilik vizyonuydu. Bu kez geri dönüş olmayabilir. Avrupa ve Ukrayna, Amerikan desteğinin artık garanti edilemeyeceği bir geleceğe ve hatlarını Putin ile Trump arasında filizlenmekte olan ilişkinin belirleyebileceği yeni bir dünya düzenine hazırlanmalıdır.”

Bu yazı ilk kez 2 Aralık 2024’te yayımlanmıştır.

Katie Stallard’ın The New Statesman web sitesinde yayınlanan “The combat zone” başlıklı yazısından öne çıkan bazı bölümler Caner Köseler tarafından çevrilmiş ve editoryal katkısıyla yayına hazırlanmıştır. Yazının orijinaline aşağıdaki linkten erişebilirsiniz: https://www.newstatesman.com/international-politics/2024/11/combat-zone-how-donald-trump-vladimir-putin-remake-world

Fikir Turu
Fikir Turuhttps://fikirturu.com/
Fikir Turu, yalnızca Türkiye’deki düşünce hayatını değil, dünyanın da ne düşündüğünü, tartıştığını okurlarına aktarmaya çalışıyor. Bu amaçla, İngilizce, Arapça, Rusça, Almanca ve Çince yazılmış önemli makalelerin belli başlı bölümlerini çevirerek, editoryal katkılarla okuruna sunmaya çalışıyor. Her makalenin orijinal metnine ve değerli çevirmen arkadaşlarımızın bilgilerine makalenin alt kısmındaki notlardan ulaşabilirsiniz.

YORUMLAR

Subscribe
Bildir
guest

0 Yorum
Eskiler
En Yeniler Beğenilenler
Inline Feedbacks
View all comments

Son Eklenenler

0
Would love your thoughts, please comment.x