Yeni Ortadoğu’nun 6 belirleyici özelliği

Ortadoğu gerçekten değişti mi? Arap halk ayaklanmalarından sonra başlayan dönemde öne çıkan 6 ortak özellik ne? Ortadoğu’nun geleceğinde bu özelliklerin hangileri belirleyici olacak?

Bazı tarihçiler ve bilim insanları Ortadoğu’nun yeniden şekillendiğine dair söylemlerini dile getiriyor. Peki eski Ortadoğu nasıldı, yeni oluşacak Ortadoğu nasıl olacak? Yeni Ortadoğu’nun özellikleri ile eski Ortadoğu’nun özellikleri ne kadar farklılık gösterebilir? Ortadoğu’nun yeniden şekillenmesinin ne tür etkileri olabilir? Gazeteci ve araştırmacı Hişam Cafer, al Jazeera Arabic için kaleme aldığı yazıda bütün bu sorulara yanıt arıyor ve Yeni Ortadoğu’nun 6 belirleyici özelliğini anlatıyor.

Cafer, yazısında Kaliforniya Üniversitesi’nden Çağdaş Ortadoğu Tarihi Profesörü James L Gelvin’e de atıfta bulunuyor. Gelvin’in eski Tunus Cumhurbaşkanı Munsif Marzuki ile ortak editörlük yaptığı kitapta da söz edilen yeni Ortadoğu’nun 6 özelliğini tek tek ele alarak, yeniden yorumluyor.[efn_note]2011-2014 yılları arasında yazılmıştır.[/efn_note]

2010 – 2011 ayaklanmalarının yansımaları

“Bu sürecin uzun vadeli sonuçlarını yorumlamak için henüz çok erken de olsa, bölgedeki kargaşaya dayanabilen hükümetler kendilerini ayakta tutabilmek için kaba kuvvete, dış desteğe ve rüşvete daha bağımlı hale geldiler.

Bu çözümlerden hiçbiri, bu hükümetlerin meşruiyet krizlerine uzun soluklu bir rahatlama getirmeyecektir.”

Ayrıca mevcut rejimler de bir meşruiyet krizi yaşıyor zira beklentileri, talepleri geçmişe göre artan ve daha güçlenmiş olan halka eski otoriter mantıkla yanıt vermeye çalışıyorlar.

Mezhepçiliğin yayılması

Irak’ta 2003 yılındaki ABD işgalinin sonucunda mezhepçilik yayıldı. 2011 yılındaki ayaklanmadan sonra Suriye de benzer bir durum yaşadı.

Gelvin’e göre, Ortadoğu’da mezhepçiliğin yayılmasını daha da trajik kılan şey, mezhepçiliğin bir kez kök saldığında zaman içinde kolaylıkla ortadan kaybolmaması… İnsanlar Suriye ve Irak’ta olduğu gibi güvenlik veya rahatlık uğruna kendilerini inançlarına göre sınıflandırıyorlar.

Bireysellik ve çeşitlilik, “çeşitliliği kucaklayan yurttaşlık” anlayışının yeniden keşfedilmesi için ana itici güç, aynı zamanda kimlik çatışmalarının yaralarını sarmanın dolaylı bir yolu olabilir. Grup kimlikleri ve iletişim yapılarının büyük bir rol oynamaya devam etmesi kuvvetle muhtemel olmakla birlikte, bireysel haklar ve özgürlüklere ağırlık verilmesi durumunda bu grupların insan devşirme gücü zayıflayabilir.

Kimliklerin tanımı artık kapsamlı çerçevelerde değil, genellikle bireysel bir anlam kazanan hak ve özgürlükler mantığına göre tanımlanıyor. Mısır’da yaşayan Nübyeliler[efn_note]Nübyeliler, Güney Mısır ve kuzey Sudan bölgesinde Nil vadisi boyunca uzanan tarihî bir bölge ve yerleşim yeri olan Nübye’de yaşayan, Nil-Sahra dilleri konuşan yerli bir etnik grup.[/efn_note] ve Kuzey Afrika’da yaşayan Berberiler[efn_note]Berberiler, bugünkü Mısır, Libya, Tunus, Cezayir ve Fas’ı içine alan Kuzey Afrika’nın bilinen en eski yerli halkıdır.[/efn_note] kimliklerine ilişkin talepleri diğer taleplerle birleştiriyorlar. Hak ve özgürlükler zemini, farklı kimliklerden gelen insanların, ortak paydaya sahip olmasına yardım edebilir. Kadın hakları ve feminist hareketlerin talepleri, Berberilerin ve Nübyelilerin beklentileriyle ortak bir noktada buluşuyor.

Irak, Lübnan, Cezayir, Sudan, Mısır, Fas, Suriye ve Yemen çok fazla protestoya ev sahipliği yaptığı için Arap ayaklanmalarının yapıldığı meydanlarda ortak zeminlerin oluşmaya başladığına şahitlik ediyoruz. Bunların hepsini birleştiren şey insan onuru, adalet ve özgürlük.

Böylece, bir taraftan mezhepçiliğin ateşini körükleyen bu ayaklanmalar, aynı zamanda çoğulculuğa dayalı yurttaşlık prensibini benimseyen, mezhepleri değil hak ve hürriyetleri esas alan akımlara da yol açtı.

Vestfalya’dan vazgeçmek

Vestfalya ile anlatılmak istenen, devlet egemenliğine saygı duyma ve müdahale etmeme ilkesi. Ancak bu yeni değil; bölge içinde ve dışındaki irili ufaklı devletler 18. yüzyılın sonundan beri bunu terk ediyorlar. Bölge büyük güçlerin müdahalesine şahitlik ediyor ve şunu söylemek gerekir ki; o tarihten bu yana hiçbir şey değişmedi. 1960’ların ortalarında yaşanan Yemen Savaşı ve 1958’deki Mısır – Suriye birliği, bölgesel güçlerin diğer ülkelerin işlerine müdahale etmesine bir örnektir.

Bunlar bildiklerimiz ve anlatılanlar. Peki ya diğerleri?

Arap ülkeleri eskisi gibi hâlâ rant peşinde. Bölge, 19. ve 20. yüzyıldan sonra ticari ve endüstriyel kapitalizmi benimseyen, halihazırda ise neoliberalizme öncelik veren küresel ekonomik sistemin ayrılmaz bir parçası olmaya devam ediyor. Arap ülkeleri insan hakları, hesap verilebilirlik, şeffaflık ve hukukun üstünlüğü konularında hâlâ yetersiz. İnsanlar eğitim ve sağlık hizmetlerinden iyi yönetişime, yeterli su ve gıda kaynaklarına ulaşmaya kadar pek çok alanda insani güvenliğin yetersiz olmasından mustarip.

“Yeni Ortadoğu” tabiri yeni ve tamamen özgün bir şeye ya da eski dinamiklerin kristalleşmesine atıfta bulunsa da takip etmemiz gereken ne Çin’in kuşak ve yol projeleri ne Amerika’nın bölgeden çekilmesi ya da yeniden konumlanması ne de uluslararası sistemi tek kutupluluktan kurtarmaktır. Bütün bunların etkileri sosyal alanlarla sınırlıdır.

Bölgede sayıları çok artan gençler, kendilerine müreffeh bir hayat garanti eden İpek Yolu projelerinde iş bulabilecek mi? Ya da devlet güdümlü Çin kapitalizmi yerine ABD güdümlü kapitalist piyasayı koyabiliyor muyuz?

Demografik boyut

Burada sürekli tekrarlanan büyük nüfus artışı, iklim değişikliği ile birlikte kaynakların kıtlığı, genç nüfusun artması ve bu gençlerin çalışma ve evlenme gibi konulardaki taleplerini ele alacağız.

Demografik faktör, Ortadoğu’nun geleceği için önemli bir belirleyici. Buna bakış açımızı değiştiremezsek bu konuda çok fazla ilerleyemeyiz. Bölgedeki toplumların çoğunda devlet bugüne dek üstlenmiş olduğu sorumluluklardan vazgeçti. Toplum ekonomide, istihdamda ve konut yapımındaki boşlukları dolduruyor.

Otoritenin nüfusu bir yük olarak görmesi ve vatandaşların, devletin yukarıda saydığımız görevlerini yerine getirmeye yeniden başlamasını beklemesi süreci artık tamamen sona ermeli.

Hakim gücün olmayışı

Hakim güç ile kastedilen, bölgesel istikrarda etken rol oynayan, bölgedeki çatışmaların şiddetini hafifleten ve şu anı geçmiş zamandan ayıran bir güçtür.

Peki, istikrarın anlamı ve özellikleri hakkında sorular sorabilir miyiz? Bunun temellerini oluştururken yerel, uluslararası ve bölgesel faktörler arasında ortak paydalar olabilir mi?

Bölgede uzun vadeli istikrar ancak farklı aktörlerin sunduğu istikrar kavramıyla diğer tanımların kesiştiği alanda sağlanabilir. Başlangıç noktası, ilk önce bu kavram hakkında bölge ülkeleri arasında ve ulusal düzeyde gerçekleşebilecek uzlaşmadır. Sonrasında ise uluslararası güçlerin bunu sürdürmek ve güvence altına almak için çağrılmasıdır.

Şu anda tökezleme yaşayan İran-Suudi Arabistan Anlaşması söylediklerimize bir örnektir. Her iki taraf da kazananı ve kaybedeni olmayan savaşla ya da çatışmanın maliyetiyle devam etmeyeceğini, ekonomik büyüme için gerekli koşulların yaratılması gerektiğini anladılar. İki taraf aynı zamanda uluslararası desteğin, önemli ekonomik çıkarları olan büyük dünya güçlerinden biri olan Çin’den geldiğini anladı ve bu anlaşma yapıldı.

Bu model, sosyal grupların çıkarları ve istekleriyle bütünleştirilerek güçlendirilecektir. Tıpkı, sonuçları daha geniş kesimlere yansıyacak sürdürülebilir ekonomik büyümeyi sağlamak için istikrar isteyen toplumsal kesimler ve iş insanları gibi.

Bu modeldeki herhangi bir aksaklık ya da yavaşlamanın sonucu, bölgesel ve uluslararası tarafların birbirine zıt çıkarlarla devreye girmeleri olacaktır. Bu da modelin tahrip edilmesine sebep olacaktır.

İsrail – Filistin çatışmasındaki önemin azalması

James L. Gelvin, İsrail – Filistin çatışmasının öneminin kimin için azaldığını soruyor.

Batı için azaldı ama şu anda Çin ve Rusya bazı kaynaklarını buraya ayırıyor.

Konunun önemi, Arap rejimleri yönetimlerinde azaldı ancak bölge halklarından önemli bir kitle Filistinlilerle olan dayanışmalarını ve Siyonist yapılarla normalleşmeyi reddettiklerini her fırsatta dile getiriyorlar.

Önemin azalması, yeni nesil gençlerin direnişe yeni biçimlerle katılmasının yanı sıra bu alanlara olan bağlantılarını ve bütünleşmelerini de engelliyor.

Konunun öneminin azalmasıyla, İsrail toplumunun değişimi ve Filistin topraklarında tanık olunan yeni hareketlenmelere izin verilerek, çatlaklar görmezden geliniyor. Tıpkı Amerikan Demokrat Partisi’ndeki yeni kuşağın ve ABD’deki İsrail politikalarına karşı muhalefeti artan Yahudi gençlerinin görmezden gelindiği gibi.

Şimdi soruyoruz: Yeni Ortadoğu saydığımız bu 6 maddedeki gibi mi yoksa eski bildiğimiz gibi mi?

Öncelikle bu maddeler üzerinde belirleyici olan unsurların etkilerine bakıp sonrasında isteyerek ve istemeyerek kaybolanları konuşmak gerekmez mi?”

Bu yazı ilk kez 13 Eylül 2023’te yayımlanmıştır.

 

Hişam Cafer’in al Jazeera Arabic sayfasında yayınlanan “Eski yeni Ortadoğu” başlıklı yazısından bazı bölümler Seher Döner tarafından çevrilmiş ve editoryal katkısıyla yayına hazırlanmıştır. Yazının orijinaline aşağıdaki linkten erişebilirsiniz: https://bit.ly/3E31K4T

Fikir Turu
Fikir Turuhttps://fikirturu.com/
Fikir Turu, yalnızca Türkiye’deki düşünce hayatını değil, dünyanın da ne düşündüğünü, tartıştığını okurlarına aktarmaya çalışıyor. Bu amaçla, İngilizce, Arapça, Rusça, Almanca ve Çince yazılmış önemli makalelerin belli başlı bölümlerini çevirerek, editoryal katkılarla okuruna sunmaya çalışıyor. Her makalenin orijinal metnine ve değerli çevirmen arkadaşlarımızın bilgilerine makalenin alt kısmındaki notlardan ulaşabilirsiniz.

YORUMLAR

Subscribe
Bildir
guest

0 Yorum
Inline Feedbacks
View all comments

Son Eklenenler

Yeni Ortadoğu’nun 6 belirleyici özelliği

Ortadoğu gerçekten değişti mi? Arap halk ayaklanmalarından sonra başlayan dönemde öne çıkan 6 ortak özellik ne? Ortadoğu’nun geleceğinde bu özelliklerin hangileri belirleyici olacak?

Bazı tarihçiler ve bilim insanları Ortadoğu’nun yeniden şekillendiğine dair söylemlerini dile getiriyor. Peki eski Ortadoğu nasıldı, yeni oluşacak Ortadoğu nasıl olacak? Yeni Ortadoğu’nun özellikleri ile eski Ortadoğu’nun özellikleri ne kadar farklılık gösterebilir? Ortadoğu’nun yeniden şekillenmesinin ne tür etkileri olabilir? Gazeteci ve araştırmacı Hişam Cafer, al Jazeera Arabic için kaleme aldığı yazıda bütün bu sorulara yanıt arıyor ve Yeni Ortadoğu’nun 6 belirleyici özelliğini anlatıyor.

Cafer, yazısında Kaliforniya Üniversitesi’nden Çağdaş Ortadoğu Tarihi Profesörü James L Gelvin’e de atıfta bulunuyor. Gelvin’in eski Tunus Cumhurbaşkanı Munsif Marzuki ile ortak editörlük yaptığı kitapta da söz edilen yeni Ortadoğu’nun 6 özelliğini tek tek ele alarak, yeniden yorumluyor.[efn_note]2011-2014 yılları arasında yazılmıştır.[/efn_note]

2010 – 2011 ayaklanmalarının yansımaları

“Bu sürecin uzun vadeli sonuçlarını yorumlamak için henüz çok erken de olsa, bölgedeki kargaşaya dayanabilen hükümetler kendilerini ayakta tutabilmek için kaba kuvvete, dış desteğe ve rüşvete daha bağımlı hale geldiler.

Bu çözümlerden hiçbiri, bu hükümetlerin meşruiyet krizlerine uzun soluklu bir rahatlama getirmeyecektir.”

Ayrıca mevcut rejimler de bir meşruiyet krizi yaşıyor zira beklentileri, talepleri geçmişe göre artan ve daha güçlenmiş olan halka eski otoriter mantıkla yanıt vermeye çalışıyorlar.

Mezhepçiliğin yayılması

Irak’ta 2003 yılındaki ABD işgalinin sonucunda mezhepçilik yayıldı. 2011 yılındaki ayaklanmadan sonra Suriye de benzer bir durum yaşadı.

Gelvin’e göre, Ortadoğu’da mezhepçiliğin yayılmasını daha da trajik kılan şey, mezhepçiliğin bir kez kök saldığında zaman içinde kolaylıkla ortadan kaybolmaması… İnsanlar Suriye ve Irak’ta olduğu gibi güvenlik veya rahatlık uğruna kendilerini inançlarına göre sınıflandırıyorlar.

Bireysellik ve çeşitlilik, “çeşitliliği kucaklayan yurttaşlık” anlayışının yeniden keşfedilmesi için ana itici güç, aynı zamanda kimlik çatışmalarının yaralarını sarmanın dolaylı bir yolu olabilir. Grup kimlikleri ve iletişim yapılarının büyük bir rol oynamaya devam etmesi kuvvetle muhtemel olmakla birlikte, bireysel haklar ve özgürlüklere ağırlık verilmesi durumunda bu grupların insan devşirme gücü zayıflayabilir.

Kimliklerin tanımı artık kapsamlı çerçevelerde değil, genellikle bireysel bir anlam kazanan hak ve özgürlükler mantığına göre tanımlanıyor. Mısır’da yaşayan Nübyeliler[efn_note]Nübyeliler, Güney Mısır ve kuzey Sudan bölgesinde Nil vadisi boyunca uzanan tarihî bir bölge ve yerleşim yeri olan Nübye’de yaşayan, Nil-Sahra dilleri konuşan yerli bir etnik grup.[/efn_note] ve Kuzey Afrika’da yaşayan Berberiler[efn_note]Berberiler, bugünkü Mısır, Libya, Tunus, Cezayir ve Fas’ı içine alan Kuzey Afrika’nın bilinen en eski yerli halkıdır.[/efn_note] kimliklerine ilişkin talepleri diğer taleplerle birleştiriyorlar. Hak ve özgürlükler zemini, farklı kimliklerden gelen insanların, ortak paydaya sahip olmasına yardım edebilir. Kadın hakları ve feminist hareketlerin talepleri, Berberilerin ve Nübyelilerin beklentileriyle ortak bir noktada buluşuyor.

Irak, Lübnan, Cezayir, Sudan, Mısır, Fas, Suriye ve Yemen çok fazla protestoya ev sahipliği yaptığı için Arap ayaklanmalarının yapıldığı meydanlarda ortak zeminlerin oluşmaya başladığına şahitlik ediyoruz. Bunların hepsini birleştiren şey insan onuru, adalet ve özgürlük.

Böylece, bir taraftan mezhepçiliğin ateşini körükleyen bu ayaklanmalar, aynı zamanda çoğulculuğa dayalı yurttaşlık prensibini benimseyen, mezhepleri değil hak ve hürriyetleri esas alan akımlara da yol açtı.

Vestfalya’dan vazgeçmek

Vestfalya ile anlatılmak istenen, devlet egemenliğine saygı duyma ve müdahale etmeme ilkesi. Ancak bu yeni değil; bölge içinde ve dışındaki irili ufaklı devletler 18. yüzyılın sonundan beri bunu terk ediyorlar. Bölge büyük güçlerin müdahalesine şahitlik ediyor ve şunu söylemek gerekir ki; o tarihten bu yana hiçbir şey değişmedi. 1960’ların ortalarında yaşanan Yemen Savaşı ve 1958’deki Mısır – Suriye birliği, bölgesel güçlerin diğer ülkelerin işlerine müdahale etmesine bir örnektir.

Bunlar bildiklerimiz ve anlatılanlar. Peki ya diğerleri?

Arap ülkeleri eskisi gibi hâlâ rant peşinde. Bölge, 19. ve 20. yüzyıldan sonra ticari ve endüstriyel kapitalizmi benimseyen, halihazırda ise neoliberalizme öncelik veren küresel ekonomik sistemin ayrılmaz bir parçası olmaya devam ediyor. Arap ülkeleri insan hakları, hesap verilebilirlik, şeffaflık ve hukukun üstünlüğü konularında hâlâ yetersiz. İnsanlar eğitim ve sağlık hizmetlerinden iyi yönetişime, yeterli su ve gıda kaynaklarına ulaşmaya kadar pek çok alanda insani güvenliğin yetersiz olmasından mustarip.

“Yeni Ortadoğu” tabiri yeni ve tamamen özgün bir şeye ya da eski dinamiklerin kristalleşmesine atıfta bulunsa da takip etmemiz gereken ne Çin’in kuşak ve yol projeleri ne Amerika’nın bölgeden çekilmesi ya da yeniden konumlanması ne de uluslararası sistemi tek kutupluluktan kurtarmaktır. Bütün bunların etkileri sosyal alanlarla sınırlıdır.

Bölgede sayıları çok artan gençler, kendilerine müreffeh bir hayat garanti eden İpek Yolu projelerinde iş bulabilecek mi? Ya da devlet güdümlü Çin kapitalizmi yerine ABD güdümlü kapitalist piyasayı koyabiliyor muyuz?

Demografik boyut

Burada sürekli tekrarlanan büyük nüfus artışı, iklim değişikliği ile birlikte kaynakların kıtlığı, genç nüfusun artması ve bu gençlerin çalışma ve evlenme gibi konulardaki taleplerini ele alacağız.

Demografik faktör, Ortadoğu’nun geleceği için önemli bir belirleyici. Buna bakış açımızı değiştiremezsek bu konuda çok fazla ilerleyemeyiz. Bölgedeki toplumların çoğunda devlet bugüne dek üstlenmiş olduğu sorumluluklardan vazgeçti. Toplum ekonomide, istihdamda ve konut yapımındaki boşlukları dolduruyor.

Otoritenin nüfusu bir yük olarak görmesi ve vatandaşların, devletin yukarıda saydığımız görevlerini yerine getirmeye yeniden başlamasını beklemesi süreci artık tamamen sona ermeli.

Hakim gücün olmayışı

Hakim güç ile kastedilen, bölgesel istikrarda etken rol oynayan, bölgedeki çatışmaların şiddetini hafifleten ve şu anı geçmiş zamandan ayıran bir güçtür.

Peki, istikrarın anlamı ve özellikleri hakkında sorular sorabilir miyiz? Bunun temellerini oluştururken yerel, uluslararası ve bölgesel faktörler arasında ortak paydalar olabilir mi?

Bölgede uzun vadeli istikrar ancak farklı aktörlerin sunduğu istikrar kavramıyla diğer tanımların kesiştiği alanda sağlanabilir. Başlangıç noktası, ilk önce bu kavram hakkında bölge ülkeleri arasında ve ulusal düzeyde gerçekleşebilecek uzlaşmadır. Sonrasında ise uluslararası güçlerin bunu sürdürmek ve güvence altına almak için çağrılmasıdır.

Şu anda tökezleme yaşayan İran-Suudi Arabistan Anlaşması söylediklerimize bir örnektir. Her iki taraf da kazananı ve kaybedeni olmayan savaşla ya da çatışmanın maliyetiyle devam etmeyeceğini, ekonomik büyüme için gerekli koşulların yaratılması gerektiğini anladılar. İki taraf aynı zamanda uluslararası desteğin, önemli ekonomik çıkarları olan büyük dünya güçlerinden biri olan Çin’den geldiğini anladı ve bu anlaşma yapıldı.

Bu model, sosyal grupların çıkarları ve istekleriyle bütünleştirilerek güçlendirilecektir. Tıpkı, sonuçları daha geniş kesimlere yansıyacak sürdürülebilir ekonomik büyümeyi sağlamak için istikrar isteyen toplumsal kesimler ve iş insanları gibi.

Bu modeldeki herhangi bir aksaklık ya da yavaşlamanın sonucu, bölgesel ve uluslararası tarafların birbirine zıt çıkarlarla devreye girmeleri olacaktır. Bu da modelin tahrip edilmesine sebep olacaktır.

İsrail – Filistin çatışmasındaki önemin azalması

James L. Gelvin, İsrail – Filistin çatışmasının öneminin kimin için azaldığını soruyor.

Batı için azaldı ama şu anda Çin ve Rusya bazı kaynaklarını buraya ayırıyor.

Konunun önemi, Arap rejimleri yönetimlerinde azaldı ancak bölge halklarından önemli bir kitle Filistinlilerle olan dayanışmalarını ve Siyonist yapılarla normalleşmeyi reddettiklerini her fırsatta dile getiriyorlar.

Önemin azalması, yeni nesil gençlerin direnişe yeni biçimlerle katılmasının yanı sıra bu alanlara olan bağlantılarını ve bütünleşmelerini de engelliyor.

Konunun öneminin azalmasıyla, İsrail toplumunun değişimi ve Filistin topraklarında tanık olunan yeni hareketlenmelere izin verilerek, çatlaklar görmezden geliniyor. Tıpkı Amerikan Demokrat Partisi’ndeki yeni kuşağın ve ABD’deki İsrail politikalarına karşı muhalefeti artan Yahudi gençlerinin görmezden gelindiği gibi.

Şimdi soruyoruz: Yeni Ortadoğu saydığımız bu 6 maddedeki gibi mi yoksa eski bildiğimiz gibi mi?

Öncelikle bu maddeler üzerinde belirleyici olan unsurların etkilerine bakıp sonrasında isteyerek ve istemeyerek kaybolanları konuşmak gerekmez mi?”

Bu yazı ilk kez 13 Eylül 2023’te yayımlanmıştır.

 

Hişam Cafer’in al Jazeera Arabic sayfasında yayınlanan “Eski yeni Ortadoğu” başlıklı yazısından bazı bölümler Seher Döner tarafından çevrilmiş ve editoryal katkısıyla yayına hazırlanmıştır. Yazının orijinaline aşağıdaki linkten erişebilirsiniz: https://bit.ly/3E31K4T

Fikir Turu
Fikir Turuhttps://fikirturu.com/
Fikir Turu, yalnızca Türkiye’deki düşünce hayatını değil, dünyanın da ne düşündüğünü, tartıştığını okurlarına aktarmaya çalışıyor. Bu amaçla, İngilizce, Arapça, Rusça, Almanca ve Çince yazılmış önemli makalelerin belli başlı bölümlerini çevirerek, editoryal katkılarla okuruna sunmaya çalışıyor. Her makalenin orijinal metnine ve değerli çevirmen arkadaşlarımızın bilgilerine makalenin alt kısmındaki notlardan ulaşabilirsiniz.

YORUMLAR

Subscribe
Bildir
guest

0 Yorum
Inline Feedbacks
View all comments

Son Eklenenler

0
Would love your thoughts, please comment.x