2025-2030’a dair dört senaryo

ABD düşünce kuruluşu CSIS’in gelecek tahmini senaryolarına göre, yeni dünya düzenini, aşıyı kimin bulacağı belirleyecek. ABD-Çin dengesinin nasıl kurulacağı üzerine şekillenecek dünyayı gevşek bir çok-kutuplu düzen bekliyor.

Bundan 19 yıl önce Amerikan Başkanı George W. Bush, 11 Eylül saldırılarını bahane ederek giriştiği askerî müdahalelerle yeni muhafazakârların (neo-conlar) 21. yüzyılı ‘yeni Amerikan yüzyılı’ haline getirme projesini hayata geçirmeyi üstlenmişti.

Gelinen noktada karşımızda, pax-Americana hayalinden ‘Önce Amerika’ politikasına dönen ve dünyadaki taahhütlerinden bir bir geri çekilen bir ABD var. Karşısında da, ‘Kuşak ve Yol’ inisiyatifiyle Afro-Avrasya boyunca jeopolitik ve jeoekonomik öneme haiz bölgeleri birbirine bağlamaya çalışan Çin.

Bir süredir tek-kutupluluktan çok-kutuplu bir dünya düzenine geçişin sancıları çekilirken COVID-19’la birlikte büyük güçler arası rekabet iyice öngörülmesi zor bir hal aldı.

Stratejik ve Uluslararası Araştırmalar Merkezi (CSIS) Risk ve Öngörü Grubu Direktörü Samuel Brannen, CSIS’ın uzman ekibiyle (Stirling Haig, Habiba Ahmed, Brian Katz, Lindsey Sheppard ve Joseph Federic) birlikte 2025-2030 döneminde küresel güvenlik ortamını ve büyük güç rekabetini şekillendirecek önemli jeopolitik, askerî ve teknolojik eğilimleri araştırarak, konuyla ilgili bir makale kaleme aldı.

Çalışmada kapsamlı bir literatür taramasının ardından Pentagon başta olmak üzere önde gelen savunma ve güvenlik uzmanlarıyla görüşmeler gerçekleştirerek bir tehdit matrisi geliştirmişler. Ulaştıkları önemli bulguları 16 Eylül tarihinde “2025-2030’da Dört Jeopolitik Düzen Senaryosu: Büyük Güç Rekabeti Neye Benzeyecek?” başlığı altında CSIS web sitesinde yayınladılar.

Brannen ve ekibi, COVID-19’un kalıcı birincil ve ikincil dereceden muhtemel etkileri de dâhil olmak üzere 2025-2030’un değişen jeopolitiğini keşfetmek için dört ayrı senaryo üretti. Senaryolar, ABD ve Çin’in mukayeseli gücü ve nüfuzu ile aralarındaki etkileşimin yanı sıra, diğer büyük Amerikan müttefikleri ve hasımlarının ayrıntılı değerlendirmesine odaklanıyor.

Araştırmanın temel bulguları özetle şu şekilde:

Dünya düzeni hızla parçalanıyor

Dünya düzeni, izlenecek net bir düzenleyici ilke olmaksızın parçalanıyor. Bu dönüşen jeopolitik içinde belirleyici en önemli değişkenler, ABD ve Çin’in mukayeseli nüfuzu ve liderliği ile aralarındaki ikili ilişkiler.

Senaryolar, ABD ve Çin’in mukayeseli nüfuzunun ve etkileşiminin, bu zaman diliminde dünyanın dört bir yanındaki kilit bölgelerde uluslararası görünümü tanımlamada baskın bir rol oynayacağını ortaya koyuyor. Her iki ülkenin de COVID-19’dan görece toparlanması ve ne ölçüde zayıflayarak veya güçlenerek çıkacakları, gelecekteki jeopolitik görünümü şekillendirmekte önemli bir rol oynayacak.

Her şey COVID-19 aşısını kimin önce bulacağına bağlı

Projeksiyonu yapanların öngördüğü ilk senaryo, ‘orak çekiç’ adını verdikleri ve Çin’in, COVID-19 aşısını ABD’den önce bulduğu senaryo. Buna göre, Çin askerî ve teknolojik gelişme çabalarını katlıyor, ABD’de iç kutuplaşma devam ediyor ve uluslararası liderlikten çekiliyor.

İkinci ve Ying-Yang adını taşıyan senaryoda, hem ABD hem Çin, etkili ve aynı anda COVID-19 aşısını buluyorlar. Çin iddiasını arttırırken, ABD’nin iddiası biraz azalıyor, iki ülke seçili bazı alanlarda iş birliği yapıyor ve dünya ticareti kısıtlanmalar olmadan devam ediyor.

Üçüncü ve ‘kafatası-kemikler’ adı verilen senaryodaysa, hem ABD hem Çin zayıf. COVID-19 aşısı bulunamamış, 2024’de dünya sürü bağışıklığı geliştirene kadar beklenmedik sosyal olaylar nedeniyle, dünya düzeni yenisi kurulamadan parçalanmaya devam ediyor. ABD, eskisi kadar yoğun olmasa da, mevcut müttefikleriyle ilişkilerini devam ettiriyor fakat görece güçsüzlüğü nedeniyle bazı gelişmelere örneğin Hindistan ve Pakistan’ın karşılıklı giriştiği nükleer saldırılara engel olamıyor.

Dördüncü senaryo ise ABD bayrağının biçimine gönderme yapan ‘yıldızlar ve şeritler’ senaryosu. Bu senaryoda, COVID-19 aşısının bulunmasına ABD öncülük ediyor, Çin başarısız aşı girişimleri nedeniyle iç kargaşaya sürükleniyor, büyümesi yavaşlıyor, ABD ise uluslararası gücünü arttırıyor.

Her durumda rekabet

Görüldüğü gibi, ABD-Çin ilişkisinin tamamen iş birliğine dayalı veya olumlu olduğu hiçbir senaryo yok; her ne kadar ABD’nin gücü ve nüfuzu Çin’inkine denk veya daha büyük olduğunda belirli ortak küresel çıkarlarda iş birliği mümkün olsa da… Tüm senaryolarda ABD-Çin ilişkileri birbiriyle iç içe geçmiş durumda ve yine -Çin’in küresel nüfuzunda çok ciddi bir azalma olması hariç- diğer tüm senaryolarda ikili dinamikler giderek daha rekabetçi bir halde.

ABD, müttefikleri ve ortakları aracılığıyla Çin’in davranışını şekillendirmede sürdürülebilir bir avantaj bulabilir; tabii ancak Washington çok-taraflı bir taahhüt altına girmeye istekli olursa ve diğer ülkeler de ABD liderliğinde bir dünyayı desteklemenin -Çin liderliğindeki veya bağlantısız bir düzene kıyasla- daha tercihe şayan olacağı yönünde bir maliyet-fayda hesaplaması yaparsa. ABD ittifakları, -jeopolitiğin daha değişken ve ortak çıkarların da baskı altında olduğu Asya ve Ortadoğu’ya kıyasla- genel olarak Avrupa’da daha istikrarlı ve öngörülebilir.

Bu senaryolar analizine göre, önümüzdeki on yılda en muhtemel dünya düzeni tek-kutuplu bir düzen veya Soğuk Savaş tarzı çift-kutuplu bir rekabet değil, gevşek bir çok-kutupluluk olacak.

Hangi sonuç olursa olsun, gerek ABD’nin gerekse Çin’in mukayeseli gücü Hindistan, Japonya, Almanya, Fransa, İngiltere ve diğerlerinin nüfuzu ve bağımsız dış ve güvenlik politikaları tarafından sulandırılacak veya dengelenecek. Ayrıca senaryolarda bilhassa Rusya, İran ve Kuzey Kore’nin ‘bozucu’ veya diğer menfur davranışları yüzünden ABD’nin gücü ve nüfuzuna yönelik giderek artan çekişmeler ortaya çıkıyor. Bu zaman diliminde nispi iktisadi güç kaybına rağmen Rusya, ABD ve müttefikleri için en problemli küresel aktör olmaya devam ediyor.

ABD’nin Ortadoğu’ya olan taahhüdünün zayıfladığını hisseden İran, bütün senaryolarda en agresif aktör konumunda.

Kuzey Kore, ABD daha güçlü ve Çin daha zayıfken müzakereye daha açık olmasına rağmen, silah programlarını genişleterek daimî bir meydan okuma olmayı sürdürüyor.

Şiddet yanlısı radikal örgütler bütün senaryolarda faaller, ancak daha yereller ve ulusaşırı nitelikleri azalıyor. ABD’nin nispi zayıflığına ya da -kazanımları pekiştirmeye çalıştıkları- kilit bölgelerden görünüşte geri çekilmesine bel bağlıyorlar.

Senaryolar, Çin-Rusya ilişkilerinde bir dalgalanma öngörüyor. Ancak Rusya’nın gerek Çin gerekse ABD karşısındaki mukayeseli gücünü koruması ve bu ikisinin pozisyonuna göre, kendi avantajını dinamik bir şekilde yeniden dengeleyeceği tahmin ediliyor.

Teknolojik sürprizler olursa…

Teknolojik ve askerî sürpriz 2025-2030’un ‘siyah kuğuları’, yani mevcut düzeni ve dengeleri değiştirme potansiyeline sahip ama öngörülmesi güç gelişmeler.

Senaryoları hazırlayanlara göre, teknolojinin askerî alana uygulanması, devrimselden ziyade evrimsel olacak ancak teknolojik sürpriz de göz ardı edilemez ve -kesin tahmini imkânsız olsa da- birçok bakımdan kaçınılmaz olabilir. Muhtemel stratejik önem sırasına göre izlenecek kilit teknolojiler arasında geleneksel ve nükleer hipersonik silahlar, otonom sistemler ve sentetik biyoloji var.

Gri bölge rekabeti artabilir

Stratejik sürpriz özellikle sorunlu ve sıkıntılı görünüyor ve bunun, yoğunlaşan gri bölge rekabeti [diğer devlet için zararlı olan ve savaş nedeni sayılabilecek faaliyetlerin gayri-resmi şekilde yürütüldüğü rekabet türü] ve potansiyel savaşın ortasında uzayda meydana gelmesi muhtemel.

Birçok senaryoda kasıtsız ve kontrolsüz tırmanma bir endişe konusu, bu da ya yeni stratejik istikrar değerlendirmelerinin ve muhtemel silahların kontrolü görüşmelerinin ya da askerî çatışmaların zeminin hazırlıyor.

Son olarak ABD’nin hasımları, -Washington’ın yanıt vermekte zorlandığı alanlarda siyasi hedeflerini elde ederken konvansiyonel veya nükleer çatışma riskini azaltmaya çalışarak- bütün senaryolarda gri bölge faaliyetlerini artırıyor. Ülkeler arasında konvansiyonel veya nükleer çatışma riski, nispi Amerikan nüfuzuyla ters orantılı bir şekilde artıyor, hem Çin hem de ABD nüfuzunun azaldığı ve özellikle COVID-19’dan küresel toparlanmanın sorunlu olduğu bir dünya düzeninde bilhassa yüksek görünüyor.

Bu yazı ilk kez 1 Ekim 2020’de yayımlanmıştır.

 

Samuel Brannen’in Stratejik ve Uluslararası Araştırmalar Merkezi (CSIS) web sitesinde yayınlanan “2025-2030’da dört jeopolitik düzen senaryosu: Büyük güç rekabeti neye benzeyecek?” başlıklı makalesinin bazı öne çıkan bölümleri Zahide Tuba Kor tarafından İngilizceden Türkçeye çevrilmiş ve editoryal katkısı ile yayına hazırlanmıştır. Yazının orijinaline aşağıdaki linkten ulaşabilirsiniz: https://www.csis.org/analysis/four-scenarios-geopolitical-order-2025-2030-what-will-great-power-competition-look

Fikir Turu
Fikir Turuhttps://fikirturu.com/
Fikir Turu, yalnızca Türkiye’deki düşünce hayatını değil, dünyanın da ne düşündüğünü, tartıştığını okurlarına aktarmaya çalışıyor. Bu amaçla, İngilizce, Arapça, Rusça, Almanca ve Çince yazılmış önemli makalelerin belli başlı bölümlerini çevirerek, editoryal katkılarla okuruna sunmaya çalışıyor. Her makalenin orijinal metnine ve değerli çevirmen arkadaşlarımızın bilgilerine makalenin alt kısmındaki notlardan ulaşabilirsiniz.

YORUMLAR

Subscribe
Bildir
guest

0 Yorum
Eskiler
En Yeniler Beğenilenler
Inline Feedbacks
View all comments

Son Eklenenler

2025-2030’a dair dört senaryo

ABD düşünce kuruluşu CSIS’in gelecek tahmini senaryolarına göre, yeni dünya düzenini, aşıyı kimin bulacağı belirleyecek. ABD-Çin dengesinin nasıl kurulacağı üzerine şekillenecek dünyayı gevşek bir çok-kutuplu düzen bekliyor.

Bundan 19 yıl önce Amerikan Başkanı George W. Bush, 11 Eylül saldırılarını bahane ederek giriştiği askerî müdahalelerle yeni muhafazakârların (neo-conlar) 21. yüzyılı ‘yeni Amerikan yüzyılı’ haline getirme projesini hayata geçirmeyi üstlenmişti.

Gelinen noktada karşımızda, pax-Americana hayalinden ‘Önce Amerika’ politikasına dönen ve dünyadaki taahhütlerinden bir bir geri çekilen bir ABD var. Karşısında da, ‘Kuşak ve Yol’ inisiyatifiyle Afro-Avrasya boyunca jeopolitik ve jeoekonomik öneme haiz bölgeleri birbirine bağlamaya çalışan Çin.

Bir süredir tek-kutupluluktan çok-kutuplu bir dünya düzenine geçişin sancıları çekilirken COVID-19’la birlikte büyük güçler arası rekabet iyice öngörülmesi zor bir hal aldı.

Stratejik ve Uluslararası Araştırmalar Merkezi (CSIS) Risk ve Öngörü Grubu Direktörü Samuel Brannen, CSIS’ın uzman ekibiyle (Stirling Haig, Habiba Ahmed, Brian Katz, Lindsey Sheppard ve Joseph Federic) birlikte 2025-2030 döneminde küresel güvenlik ortamını ve büyük güç rekabetini şekillendirecek önemli jeopolitik, askerî ve teknolojik eğilimleri araştırarak, konuyla ilgili bir makale kaleme aldı.

Çalışmada kapsamlı bir literatür taramasının ardından Pentagon başta olmak üzere önde gelen savunma ve güvenlik uzmanlarıyla görüşmeler gerçekleştirerek bir tehdit matrisi geliştirmişler. Ulaştıkları önemli bulguları 16 Eylül tarihinde “2025-2030’da Dört Jeopolitik Düzen Senaryosu: Büyük Güç Rekabeti Neye Benzeyecek?” başlığı altında CSIS web sitesinde yayınladılar.

Brannen ve ekibi, COVID-19’un kalıcı birincil ve ikincil dereceden muhtemel etkileri de dâhil olmak üzere 2025-2030’un değişen jeopolitiğini keşfetmek için dört ayrı senaryo üretti. Senaryolar, ABD ve Çin’in mukayeseli gücü ve nüfuzu ile aralarındaki etkileşimin yanı sıra, diğer büyük Amerikan müttefikleri ve hasımlarının ayrıntılı değerlendirmesine odaklanıyor.

Araştırmanın temel bulguları özetle şu şekilde:

Dünya düzeni hızla parçalanıyor

Dünya düzeni, izlenecek net bir düzenleyici ilke olmaksızın parçalanıyor. Bu dönüşen jeopolitik içinde belirleyici en önemli değişkenler, ABD ve Çin’in mukayeseli nüfuzu ve liderliği ile aralarındaki ikili ilişkiler.

Senaryolar, ABD ve Çin’in mukayeseli nüfuzunun ve etkileşiminin, bu zaman diliminde dünyanın dört bir yanındaki kilit bölgelerde uluslararası görünümü tanımlamada baskın bir rol oynayacağını ortaya koyuyor. Her iki ülkenin de COVID-19’dan görece toparlanması ve ne ölçüde zayıflayarak veya güçlenerek çıkacakları, gelecekteki jeopolitik görünümü şekillendirmekte önemli bir rol oynayacak.

Her şey COVID-19 aşısını kimin önce bulacağına bağlı

Projeksiyonu yapanların öngördüğü ilk senaryo, ‘orak çekiç’ adını verdikleri ve Çin’in, COVID-19 aşısını ABD’den önce bulduğu senaryo. Buna göre, Çin askerî ve teknolojik gelişme çabalarını katlıyor, ABD’de iç kutuplaşma devam ediyor ve uluslararası liderlikten çekiliyor.

İkinci ve Ying-Yang adını taşıyan senaryoda, hem ABD hem Çin, etkili ve aynı anda COVID-19 aşısını buluyorlar. Çin iddiasını arttırırken, ABD’nin iddiası biraz azalıyor, iki ülke seçili bazı alanlarda iş birliği yapıyor ve dünya ticareti kısıtlanmalar olmadan devam ediyor.

Üçüncü ve ‘kafatası-kemikler’ adı verilen senaryodaysa, hem ABD hem Çin zayıf. COVID-19 aşısı bulunamamış, 2024’de dünya sürü bağışıklığı geliştirene kadar beklenmedik sosyal olaylar nedeniyle, dünya düzeni yenisi kurulamadan parçalanmaya devam ediyor. ABD, eskisi kadar yoğun olmasa da, mevcut müttefikleriyle ilişkilerini devam ettiriyor fakat görece güçsüzlüğü nedeniyle bazı gelişmelere örneğin Hindistan ve Pakistan’ın karşılıklı giriştiği nükleer saldırılara engel olamıyor.

Dördüncü senaryo ise ABD bayrağının biçimine gönderme yapan ‘yıldızlar ve şeritler’ senaryosu. Bu senaryoda, COVID-19 aşısının bulunmasına ABD öncülük ediyor, Çin başarısız aşı girişimleri nedeniyle iç kargaşaya sürükleniyor, büyümesi yavaşlıyor, ABD ise uluslararası gücünü arttırıyor.

Her durumda rekabet

Görüldüğü gibi, ABD-Çin ilişkisinin tamamen iş birliğine dayalı veya olumlu olduğu hiçbir senaryo yok; her ne kadar ABD’nin gücü ve nüfuzu Çin’inkine denk veya daha büyük olduğunda belirli ortak küresel çıkarlarda iş birliği mümkün olsa da… Tüm senaryolarda ABD-Çin ilişkileri birbiriyle iç içe geçmiş durumda ve yine -Çin’in küresel nüfuzunda çok ciddi bir azalma olması hariç- diğer tüm senaryolarda ikili dinamikler giderek daha rekabetçi bir halde.

ABD, müttefikleri ve ortakları aracılığıyla Çin’in davranışını şekillendirmede sürdürülebilir bir avantaj bulabilir; tabii ancak Washington çok-taraflı bir taahhüt altına girmeye istekli olursa ve diğer ülkeler de ABD liderliğinde bir dünyayı desteklemenin -Çin liderliğindeki veya bağlantısız bir düzene kıyasla- daha tercihe şayan olacağı yönünde bir maliyet-fayda hesaplaması yaparsa. ABD ittifakları, -jeopolitiğin daha değişken ve ortak çıkarların da baskı altında olduğu Asya ve Ortadoğu’ya kıyasla- genel olarak Avrupa’da daha istikrarlı ve öngörülebilir.

Bu senaryolar analizine göre, önümüzdeki on yılda en muhtemel dünya düzeni tek-kutuplu bir düzen veya Soğuk Savaş tarzı çift-kutuplu bir rekabet değil, gevşek bir çok-kutupluluk olacak.

Hangi sonuç olursa olsun, gerek ABD’nin gerekse Çin’in mukayeseli gücü Hindistan, Japonya, Almanya, Fransa, İngiltere ve diğerlerinin nüfuzu ve bağımsız dış ve güvenlik politikaları tarafından sulandırılacak veya dengelenecek. Ayrıca senaryolarda bilhassa Rusya, İran ve Kuzey Kore’nin ‘bozucu’ veya diğer menfur davranışları yüzünden ABD’nin gücü ve nüfuzuna yönelik giderek artan çekişmeler ortaya çıkıyor. Bu zaman diliminde nispi iktisadi güç kaybına rağmen Rusya, ABD ve müttefikleri için en problemli küresel aktör olmaya devam ediyor.

ABD’nin Ortadoğu’ya olan taahhüdünün zayıfladığını hisseden İran, bütün senaryolarda en agresif aktör konumunda.

Kuzey Kore, ABD daha güçlü ve Çin daha zayıfken müzakereye daha açık olmasına rağmen, silah programlarını genişleterek daimî bir meydan okuma olmayı sürdürüyor.

Şiddet yanlısı radikal örgütler bütün senaryolarda faaller, ancak daha yereller ve ulusaşırı nitelikleri azalıyor. ABD’nin nispi zayıflığına ya da -kazanımları pekiştirmeye çalıştıkları- kilit bölgelerden görünüşte geri çekilmesine bel bağlıyorlar.

Senaryolar, Çin-Rusya ilişkilerinde bir dalgalanma öngörüyor. Ancak Rusya’nın gerek Çin gerekse ABD karşısındaki mukayeseli gücünü koruması ve bu ikisinin pozisyonuna göre, kendi avantajını dinamik bir şekilde yeniden dengeleyeceği tahmin ediliyor.

Teknolojik sürprizler olursa…

Teknolojik ve askerî sürpriz 2025-2030’un ‘siyah kuğuları’, yani mevcut düzeni ve dengeleri değiştirme potansiyeline sahip ama öngörülmesi güç gelişmeler.

Senaryoları hazırlayanlara göre, teknolojinin askerî alana uygulanması, devrimselden ziyade evrimsel olacak ancak teknolojik sürpriz de göz ardı edilemez ve -kesin tahmini imkânsız olsa da- birçok bakımdan kaçınılmaz olabilir. Muhtemel stratejik önem sırasına göre izlenecek kilit teknolojiler arasında geleneksel ve nükleer hipersonik silahlar, otonom sistemler ve sentetik biyoloji var.

Gri bölge rekabeti artabilir

Stratejik sürpriz özellikle sorunlu ve sıkıntılı görünüyor ve bunun, yoğunlaşan gri bölge rekabeti [diğer devlet için zararlı olan ve savaş nedeni sayılabilecek faaliyetlerin gayri-resmi şekilde yürütüldüğü rekabet türü] ve potansiyel savaşın ortasında uzayda meydana gelmesi muhtemel.

Birçok senaryoda kasıtsız ve kontrolsüz tırmanma bir endişe konusu, bu da ya yeni stratejik istikrar değerlendirmelerinin ve muhtemel silahların kontrolü görüşmelerinin ya da askerî çatışmaların zeminin hazırlıyor.

Son olarak ABD’nin hasımları, -Washington’ın yanıt vermekte zorlandığı alanlarda siyasi hedeflerini elde ederken konvansiyonel veya nükleer çatışma riskini azaltmaya çalışarak- bütün senaryolarda gri bölge faaliyetlerini artırıyor. Ülkeler arasında konvansiyonel veya nükleer çatışma riski, nispi Amerikan nüfuzuyla ters orantılı bir şekilde artıyor, hem Çin hem de ABD nüfuzunun azaldığı ve özellikle COVID-19’dan küresel toparlanmanın sorunlu olduğu bir dünya düzeninde bilhassa yüksek görünüyor.

Bu yazı ilk kez 1 Ekim 2020’de yayımlanmıştır.

 

Samuel Brannen’in Stratejik ve Uluslararası Araştırmalar Merkezi (CSIS) web sitesinde yayınlanan “2025-2030’da dört jeopolitik düzen senaryosu: Büyük güç rekabeti neye benzeyecek?” başlıklı makalesinin bazı öne çıkan bölümleri Zahide Tuba Kor tarafından İngilizceden Türkçeye çevrilmiş ve editoryal katkısı ile yayına hazırlanmıştır. Yazının orijinaline aşağıdaki linkten ulaşabilirsiniz: https://www.csis.org/analysis/four-scenarios-geopolitical-order-2025-2030-what-will-great-power-competition-look

Fikir Turu
Fikir Turuhttps://fikirturu.com/
Fikir Turu, yalnızca Türkiye’deki düşünce hayatını değil, dünyanın da ne düşündüğünü, tartıştığını okurlarına aktarmaya çalışıyor. Bu amaçla, İngilizce, Arapça, Rusça, Almanca ve Çince yazılmış önemli makalelerin belli başlı bölümlerini çevirerek, editoryal katkılarla okuruna sunmaya çalışıyor. Her makalenin orijinal metnine ve değerli çevirmen arkadaşlarımızın bilgilerine makalenin alt kısmındaki notlardan ulaşabilirsiniz.

YORUMLAR

Subscribe
Bildir
guest

0 Yorum
Eskiler
En Yeniler Beğenilenler
Inline Feedbacks
View all comments

Son Eklenenler

0
Would love your thoughts, please comment.x