Almanya seçimlerindeki yenilikçi yaklaşımlar ilham verici olabilir mi?

26 Eylül 2021 Pazar günü 60 milyon seçmen Almanya’da oy kullanacak. Seçmenlerin dörtte birinin kullandığı Wahl-O-Mat nedir? Seçmenler niye kararsız? Seçim yarışı hangi konular çevresinde döndü? Olası sonuçlar Türkiye’ye ve Avrupa’ya ne vaat ediyor?

Almanya, iktidarda olduğu 16 yılda dört seçim kazanan Angela Merkel’siz bir seçime hazırlanıyor. 26 Eylül 2021 pazar günü, ülkenin ana yasama organı olan Almanya Federal Meclisi’nin 598 üyesi belirlenecek.

Ülkede 60 milyondan fazla seçmen bulunuyor. Hepsinin iki oy verme hakkı olacak. İlk oy, seçmenlerin seçim bölgesinden bir adayda karar kılması için kullanılacak. İkinci oy ise bir siyasi parti için kullanılacak. Bu oylama ilkinden daha büyük bir öneme sahip. Çünkü bu şekilde Bundestag’daki çoğunluk tayin edilmiş olacak.

Seçimlerde 40 parti mücadele edecek. Bir partinin yüzde 5’lik barajı aşıp oyların yüzde 30’unu alması, sandalyelerin de yüzde 30’unu alacağı anlamına geliyor. Fakat baraj aşılamazsa alınan tüm oylar kaybediliyor.

Sandalyelerin paylaşımına sıra geldiğinde ise ilk olarak doğrudan seçilen aday, ardından ulusal listede bulunan adaylar meclise giriyor. Bununla birlikte, sandalye dağılımı ikinci oyların oranıyla uyuşmuyorsa, oran doğru olana kadar “ayarlama koltukları” tekniğine başvuruluyor. Sonuç olarak, Federal Meclis’te her zaman 598 sandalyeden daha fazla milletvekili oluyor.

Altı seçmenden biri kararsız

Angela Merkel ile birlikte, Federal Almanya Cumhuriyeti tarihinde ilk kez, görevdeki bir hükümet başkanı kendi isteğiyle yenilenen adaylıktan feragat ediyor. Seçimin sonucu ne olursa olsun, Almanya bu nedenle yeni bir şansölye tarafından yönetilecek. Resmi şansölye adayları ise şöyle: Hıristiyan Demokrat Birliği (CDU) için Armin Laschet; Sosyal Demokrat Parti (SPD) için Olaf Scholz ve Yeşiller için Annalena Baerbock.

Her bakımdan ilginç ve heyecan verici bir süreç. Zira kamuoyu araştırma şirketi YouGov’un 9-14 Eylül tarihleri arasında bin 816 kişiyle yaptığı ankete göre SPD yüzde 25’lik oy potansiyeliyle birinci parti olarak görünüyor; Hıristiyan Birlik partilerinin (CDU/CSU) oy oranı ise yüzde 20.

Deutsche Welle’nin 16.09.2021 tarihli haberine göre, “Almanya’da yıllardır birinci siyasi güç konumundaki Hıristiyan Birlik partileri yakın zamanda kan kaybına uğramış” durumda. Buna rağmen öyle bir oy dağılımı var ki, hiçbir parti kesin konuşamıyor. Altı seçmenden biri kararsız çünkü.

Bu yüzden çoğu parti kararsızları ikna için çabalıyor. Hiç olmadığı kadar yoğun kampanya yapılıyor. Ancak halk, kampanyalara harcanan paranın nereden geldiğini de merak ediyor. Kim, ne kadar bağış yapmış; hangi kampanya ne kadara mal olmuş, bilmek istiyor.

Hiçbir parti salt çoğunluğu elde edemeyecek gibi

Açılımı Almanya Radyo ve Televizyon Kurumları Kamusal İşbirliği Örgütü olan ve Almanya’nın birinci kanalı kabul edilen ARD’ye bağlı radyo kanalı Mitteldeutscher Rundfunk’un (MDR.de) 21 Eylül 2021 tarihli haberine göre, “Bundestag seçiminin sonucu uzun zamandır olduğundan daha heyecan verici olarak görülüyor.

Eylül ayı başından itibaren, ARD’nin haber analizlerinde Almanya’daki trendlere ağırlık veren sitesi Deutschlandtrend’e göre, Bundestag’ta çoğunluğu oluşturmak için muhtemelen üçlü bir ittifak gerekecek. Matematiksel olarak çok sayıda kombinasyon mümkün.

Sosyal Demokratlar muhtemelen Yeşiller ve FDP ile, yani sözde ‘trafik ışığı koalisyonu’ ile ittifak kurabilir. Yeşiller ve Sol ile bağlantı için de yeterli olabilir, yani kırmızı-yeşil-kırmızı koalisyon. Teorik olarak, SPD liderliğindeki Birlik ve FDP veya Birlik ve Yeşiller ile koalisyonlar da düşünülebilir. SPD’ye karşı, Birlik, Yeşiller ve FDP muhtemelen sözde bir ‘Jamaika’ ittifakına girebilirler.

Matematiksel koalisyon olanakları FDP’nin ne kadar önemli bir konumda olduğunu gösteriyor. Liberallere çoğunluk tedariki olarak birçok ittifakta ihtiyaç duyulacak gibi. Parti lideri Christian Lindner iktidar iddiasını zaten açıkça dile getirdi: İktidara gelmek ve bir sonraki federal hükümetin bir parçası olmak!”

Seçimde neler belirleyici olacak?

Serbest muhabir Britta Veltzke, seçimde nelerin belirleyici olacağı üzerine yazdığı makalede (08 Eylül 2021, MDR Aktuell), üç madde sıralıyor: “1. Bir partiyle özdeşleşmek, özellikle Batı Almanya’da seçim kararında hâlâ önemli bir faktör; ancak giderek daha az önemli hale geldiği de unutulmamalı. 2. Her şeyden önce, seçime kısa bir süre kala meydana gelen siyasi olaylar, daha güçlü bir şekilde hatırlandığı için seçim kararını bir kez daha güçlü bir şekilde etkileyebilir; 3. Önemli olan üst düzey personel, şansölye adayları ve kendilerini medyada nasıl sundukları.”

Veltzke’ye göre sokaktaki insanın seçimde kararını belirleyecek şeye dair çok farklı stratejileri var: bazıları adaylara yöneliyor, bazıları partilerin siyasi mesajlarına bakıyor, bazıları kararını çok önceden veriyor. Bir kısmı da Wahl-O-Mat gibi teklifleri yeğliyor. Kalanlar ise kararlarını oylama kabininde verecek muhtemelen.

Wahl-O-Mat nedir?

Federal Yurttaşlık Eğitimi Ajansı İletişim Başkanı Daniel Kraft, Wahl-O-Mat üzerinde duruyor: “Wahl-O-Mat’ta kendi bakış açımızı siyasi partilerinki ile karşılaştırıyoruz. Toplam 38 parti uygulamada yer alıyor. Bu aplikasyona tıklayabiliyor ya da sesli komutlar verip kendinizi onların siyasi duruşları ile karşılaştırabiliyorsunuz. Sonunda da sizin bakış açınıza hangi partinin daha yakın olduğunu öğreniyorsunuz”.[efn_note]20/09/2021 tarihli euronews adlı site.[/efn_note]

“Şu ana kadar uygulamayı kaç kişi kullandı?” sorusuna ise Kraft, “Wahl-O-Mat’ın çok gözde bir spor haline dönüştüğünü söyleyebiliriz.” şeklinde karşılık veriyor. Uygulamanın son federal seçimlerde tüm seçmenlerin yaklaşık dörtte biri tarafından kullanıldığını da sözlerine ekliyor. Bu 15 milyon 700 bin kişiye denk geliyor. Sorunları tartışmaktan başka bir şey yapmayan böyle bir bilgi servisinin bu kadar popüler olması büyük bir başarı. Bu da gösteriyor ki, siyasete oyunvari bir taraftan yaklaşırsanız, birdenbire parti programlarının bile heyecan verici ve okumaya değer olduğunu görüyorsunuz.

Peki, seçmenler açısından haçı “doğru” yere koymada belirleyici faktör ne? Seçim manifestosu mu? Bir heves mi? İçgüdüsel bir his mi? Wahl-O-Mat sonucu mu? Partinin en “iyi”, en “doğru” kişiyi aday göstermesi mi? Aile geleneği mi? Seçilen sloganın güzelliği mi? Her zaman seçileni tekrar seçme alışkanlığı mı?

Görünüşe göre, bu sorular, bu seçimde, çok net bir şekilde cevaplanamıyor.

Konut krizi ve artan kira fiyatları

Almanya’daki genel seçim gündemi, konut krizi ve artan kira fiyatları. Örneğin Berlin’de 3 milyon 700 bin sakinin yüzde 80’inden fazlası evini kiraya veriyor. Son yıllarda şehrin yatırımcıları cezbetmesi, yapısal konut eksikliği ve son on yılda yaklaşık 350 bin kişinin kente göç etmesi kira fiyatlarını hızla artırmış.

Berlin Kiracılar Derneği, zengin ve fakir arasındaki büyüyen uçurumun konut piyasasında daha da kötüleştiğini söylüyor: “Sorun şu ki, ortalamanın altında gelire sahip haneler, yüzde 50 veya daha fazla konut maliyeti yükünü taşıyor.”

Berlin’in konut krizinin en büyük sebeplerinden biri 2000’li yılların başında devlete ait binlerce dairenin kurumsal ev sahiplerine satılması. 26 Eylül’de Berlinliler, şu anda büyük emlak şirketlerine ait olan 240 binden fazla evin olası kamulaştırılmasına ilişkin çekişmeli bir referandumda da oy kullanacak. Yasal olarak bağlayıcı olmasa da umut, Berlin’e siyasi baskı yapmak.

Dijitalleşme vaadi

Almanya’da 2017’den beri, “Evrak işlerini, faks makinelerini ve bekleyen hesaplamaları durdurun. Çözüm E-devlette!” gibi reklam panoları sokaklarda kamu hizmetlerinin artık internet üzerinden kolay ve hızlı şekilde yapılacağını müjdeliyor. Bununla birlikte kamu dairelerinin birçoğunda gerçek çok daha farklı görünüyor.

2017 yılında kabul edilen bir yasaya göre 2022’den itibaren tüm kamu hizmetleri aynı zamanda internetten de yapılabilecek. Bu ‘dijitalleşme vaadi’ bir kez daha seçim kampanyalarının da parçası olmuş durumda.

Yetkinlik ve Dijital Dönüşüm Merkezi’nden Thomas Meuche yapısal sorunlara dikkat çekiyor: “Dijitalleşme, yönetme biçimiyle, düşünme tarzı ve kültür ile alakalı. Bugün 100 yıl önce kurulmuş, son derece hiyerarşik ilkelere göre çalışan bir yönetimimiz var.”

Avrupa genelinde yapılan bir karşılaştırma da bu tespiti onaylıyor. Almanya e-devlet konusunda Avrupa ülkeleri arasında 21’inci sırada bulunuyor.

Değişim nasıl olacak?

Almanya, bu seçimle birlikte Merkel sayfasını resmen kapatacak. Muhtemelen seçimle de dengeler değişecek. İşte bu değişimin nasıl olacağı Türkiye ve Avrupa için çok önemli.

Alman Yeşiller partisinin kısa süre önce açıkladığı Federal Meclis seçim programındaki Türkiye kısmının girişi şöyle: “Bizler, Türkiye’de demokrasi, hukuk devleti ve insan hakları için mücadele edenlerin yanındayız. İnsan hakları ve hukuk devleti ilkeleri ihlallerini kınıyor, bütün siyasi mahkûmların salınmasını, Kürt meselesinde de diyalog ve barış sürecine geri dönülmesini talep ediyoruz.”

709 milletvekilinden oluşan Almanya Federal Meclisi’nde Yeşiller, 67 koltukla beşinci parti. Ancak son iki yıldır zaman zaman yaşanan ufak tefek dalgalanmalar hariç istikrarlı biçimde iktidar iddiasını güçlendiren Yeşiller, şu anda Almanya’daki anketlerde birinci güç.

Ankara ile uzlaşı

Öte yandan halen Kuzey Ren-Vestfalya eyaletinin Başbakanı olan Laschet, eyalette yaşayan 1 milyon Türk ve Türkiye kökenliler sebebiyle hep temkinli. Partisinin çizgisiyse açık: “Tam üyelik için gerekli şartları yerine getirmediği için Türkiye’nin AB’ye tam üyeliğini reddediyoruz.” Soru şu: Laschet seçilirse, kişisel iradesi yönünde mi hareket edecek, yoksa partisinin çizgisinden sapmayacak mı?

Sosyal Demokrat Parti’nin adayı Olaf Scholz, iyi bir hukukçu; yıllarca parti genel sekreterliği, Çalışma ve Sosyal İşler Bakanlığı, Hamburg Eyaleti Başbakanlığı da yapmış bir siyasetçi. Türkiye konusunda çokça laf etmese de duruşu net. Geçen ay verdiği bir mülakatta Türkiye’nin AB’ye tam üyeliği konusundaki bir soruyu şöyle yanıtlamış: “İnsan hakları ve hukuk devleti söz konusuysa uzlaşma söz konusu olamaz.”

Gençler parlamentoya girmek istiyor

Almanya’nın röportajlarıyla ünlü gazetecisi Jan Koch, ARD-Aktuell’in editör kadrosu tarafından yönetilen uluslararası haber merkezi Tagesschau (Güne Bakış) adlı sitede, 21 Eylül 2021 tarihinde yayımlanan soruşturmasında hayli mühim bir ayrıntı üzerinde duruyor: “Bundestag oldukça yaşlı görünüyor: ortalama bir milletvekili 50 yaşın biraz altında. Ancak bu değişebilir – alışılmadık sayıda genç bu seçim için parlamentoya girmek istiyor.”

Şu anda, meclisteki 709 milletvekilinin sadece 21’i 21 ila 29 yaşları arasında. Oysa toplam nüfustaki oranları baz alınsa mecliste 63 parlamenterin olması gerekiyor.

Peki, gençleri siyasete girmeye iten ne? Parlamentoya hangi konuları getirmek istiyorlar?

Jan Koch, altı genç adayla konuşmuş. Her birinin beklentisi ve amacı farklı. Mesela FDP’nin 18 yaşındaki adayı Noreen Thiel, siyasetin sadece yaşlılar için olmadığını göstermek istiyor. SPD’nin 26 yaşındaki adayı Daniel Baldy ise her şeyi eleştirmek değil, aynı zamanda bir şeyleri değiştirmek istiyor. Temel motivasyonu bu. CDU’nun 25 yaşındaki adayı Wiebke Winter, mecliste daha fazla kadına, göçmen geçmişi olan daha fazla insana ihtiyaç olduğunu düşünüyor. Yeşiller’in 27 yaşındaki adayı Nyke Slawik, kendi kuşağının endişelerinin artık duyulmadığı hissine kapılmış. Emekli maaşlarının çok tartışılmasından yakınıyor. Gençlerin kalbine dokunan okul malzemeleri gibi, dijitalleşme gibi, iklim değişikliği gibi konuları gündeme getirmek amacında. Sol Parti’nin 22 yaşındaki adayı Zara Kızıltaş ise şöyle düşünüyor: “Irkçılık olsun, cinsiyetçilik olsun, hemen hemen her şeyden şikâyet ediyorum ve diğer insanların bir şeyleri değiştirmesini bekliyorum. Neden ben bir şey yapmayayım, diye düşündüm.”

Kazanmak da var, kaybetmek de…

Seçim, yalnız kazananın değil, kaybedenin de olduğu bir eylem. Anketler SPD ve Yeşiller’i önde gösterince, CDU ve CSU yenilgi durumunda ellerindeki seçenekleri tartışıyor. CDU’lu Friedrich Merz, Birliğin Bundestag seçimlerinde ikinci sırada yer alan bir parti olarak hükümet kurmaya çalışıp çalışmaması gerektiği sorusu üzerine parti içi bir tartışmaya karşı çıkıyor (Süddeutsche, 21/09/2021): “Birincilik için savaşmaya devam ediyorum.”

Tartışma, CSU tarafından birçok görüşmeyle tetiklenmişe benziyor. Parti lideri Markus Söder’in gözünde, Bundestag seçimlerini sadece birinci sırada tamamlayan yeni bir federal hükümet kurma görevine sahip. Söder, Cumartesi günü Deutschlandfunk’ta yaptığı açıklamada, Birliğin önde olması halinde “ahlaki ve siyasi liderlik görevi”ni yürütmekten kaçınmayacağını söylüyor. Aksi durumda ise koalisyonu işaret ediyor.

Söder’in açıklamalarının arka planında CDU, SPD ve FDP’nin ikincinin hükümet kurmaya çalışabileceği veya çalışacağı hususlar yer alıyor. Federal Almanya Cumhuriyeti tarihinde bu sadece sosyal-liberal koalisyon zamanında olmuş. 1969 ve 1976’da SPD, CDU/CSU’nun arkasında olmasına karşın FDP’nin yardımıyla meclis çoğunluğunu elde etmiş.

Mevcut anket sonuçları göz önüne alınarak, bu artık CDU’daki bazıları için bir seçenek olabilir. Öte yandan CSU bu konuda hiçbir şey bilmek istemiyor: “İkinci sıradaki bir Birlik liderliğindeki bir hükümet için hayal gücüm yok.” diyor Alexander Dobrindt, Der Spiegel’e yaptığı bu açıklama, seçimden sonra manevra alanına önemli ölçüde kısıtlama getirecek gibi görünüyor.

Bu yazı ilk kez 23 Eylül 2021’de yayımlanmıştır.

Fikir Turu
Fikir Turuhttps://fikirturu.com/
Fikir Turu, yalnızca Türkiye’deki düşünce hayatını değil, dünyanın da ne düşündüğünü, tartıştığını okurlarına aktarmaya çalışıyor. Bu amaçla, İngilizce, Arapça, Rusça, Almanca ve Çince yazılmış önemli makalelerin belli başlı bölümlerini çevirerek, editoryal katkılarla okuruna sunmaya çalışıyor. Her makalenin orijinal metnine ve değerli çevirmen arkadaşlarımızın bilgilerine makalenin alt kısmındaki notlardan ulaşabilirsiniz.

YORUMLAR

Subscribe
Bildir
guest

0 Yorum
Inline Feedbacks
View all comments

Son Eklenenler

Almanya seçimlerindeki yenilikçi yaklaşımlar ilham verici olabilir mi?

26 Eylül 2021 Pazar günü 60 milyon seçmen Almanya’da oy kullanacak. Seçmenlerin dörtte birinin kullandığı Wahl-O-Mat nedir? Seçmenler niye kararsız? Seçim yarışı hangi konular çevresinde döndü? Olası sonuçlar Türkiye’ye ve Avrupa’ya ne vaat ediyor?

Almanya, iktidarda olduğu 16 yılda dört seçim kazanan Angela Merkel’siz bir seçime hazırlanıyor. 26 Eylül 2021 pazar günü, ülkenin ana yasama organı olan Almanya Federal Meclisi’nin 598 üyesi belirlenecek.

Ülkede 60 milyondan fazla seçmen bulunuyor. Hepsinin iki oy verme hakkı olacak. İlk oy, seçmenlerin seçim bölgesinden bir adayda karar kılması için kullanılacak. İkinci oy ise bir siyasi parti için kullanılacak. Bu oylama ilkinden daha büyük bir öneme sahip. Çünkü bu şekilde Bundestag’daki çoğunluk tayin edilmiş olacak.

Seçimlerde 40 parti mücadele edecek. Bir partinin yüzde 5’lik barajı aşıp oyların yüzde 30’unu alması, sandalyelerin de yüzde 30’unu alacağı anlamına geliyor. Fakat baraj aşılamazsa alınan tüm oylar kaybediliyor.

Sandalyelerin paylaşımına sıra geldiğinde ise ilk olarak doğrudan seçilen aday, ardından ulusal listede bulunan adaylar meclise giriyor. Bununla birlikte, sandalye dağılımı ikinci oyların oranıyla uyuşmuyorsa, oran doğru olana kadar “ayarlama koltukları” tekniğine başvuruluyor. Sonuç olarak, Federal Meclis’te her zaman 598 sandalyeden daha fazla milletvekili oluyor.

Altı seçmenden biri kararsız

Angela Merkel ile birlikte, Federal Almanya Cumhuriyeti tarihinde ilk kez, görevdeki bir hükümet başkanı kendi isteğiyle yenilenen adaylıktan feragat ediyor. Seçimin sonucu ne olursa olsun, Almanya bu nedenle yeni bir şansölye tarafından yönetilecek. Resmi şansölye adayları ise şöyle: Hıristiyan Demokrat Birliği (CDU) için Armin Laschet; Sosyal Demokrat Parti (SPD) için Olaf Scholz ve Yeşiller için Annalena Baerbock.

Her bakımdan ilginç ve heyecan verici bir süreç. Zira kamuoyu araştırma şirketi YouGov’un 9-14 Eylül tarihleri arasında bin 816 kişiyle yaptığı ankete göre SPD yüzde 25’lik oy potansiyeliyle birinci parti olarak görünüyor; Hıristiyan Birlik partilerinin (CDU/CSU) oy oranı ise yüzde 20.

Deutsche Welle’nin 16.09.2021 tarihli haberine göre, “Almanya’da yıllardır birinci siyasi güç konumundaki Hıristiyan Birlik partileri yakın zamanda kan kaybına uğramış” durumda. Buna rağmen öyle bir oy dağılımı var ki, hiçbir parti kesin konuşamıyor. Altı seçmenden biri kararsız çünkü.

Bu yüzden çoğu parti kararsızları ikna için çabalıyor. Hiç olmadığı kadar yoğun kampanya yapılıyor. Ancak halk, kampanyalara harcanan paranın nereden geldiğini de merak ediyor. Kim, ne kadar bağış yapmış; hangi kampanya ne kadara mal olmuş, bilmek istiyor.

Hiçbir parti salt çoğunluğu elde edemeyecek gibi

Açılımı Almanya Radyo ve Televizyon Kurumları Kamusal İşbirliği Örgütü olan ve Almanya’nın birinci kanalı kabul edilen ARD’ye bağlı radyo kanalı Mitteldeutscher Rundfunk’un (MDR.de) 21 Eylül 2021 tarihli haberine göre, “Bundestag seçiminin sonucu uzun zamandır olduğundan daha heyecan verici olarak görülüyor.

Eylül ayı başından itibaren, ARD’nin haber analizlerinde Almanya’daki trendlere ağırlık veren sitesi Deutschlandtrend’e göre, Bundestag’ta çoğunluğu oluşturmak için muhtemelen üçlü bir ittifak gerekecek. Matematiksel olarak çok sayıda kombinasyon mümkün.

Sosyal Demokratlar muhtemelen Yeşiller ve FDP ile, yani sözde ‘trafik ışığı koalisyonu’ ile ittifak kurabilir. Yeşiller ve Sol ile bağlantı için de yeterli olabilir, yani kırmızı-yeşil-kırmızı koalisyon. Teorik olarak, SPD liderliğindeki Birlik ve FDP veya Birlik ve Yeşiller ile koalisyonlar da düşünülebilir. SPD’ye karşı, Birlik, Yeşiller ve FDP muhtemelen sözde bir ‘Jamaika’ ittifakına girebilirler.

Matematiksel koalisyon olanakları FDP’nin ne kadar önemli bir konumda olduğunu gösteriyor. Liberallere çoğunluk tedariki olarak birçok ittifakta ihtiyaç duyulacak gibi. Parti lideri Christian Lindner iktidar iddiasını zaten açıkça dile getirdi: İktidara gelmek ve bir sonraki federal hükümetin bir parçası olmak!”

Seçimde neler belirleyici olacak?

Serbest muhabir Britta Veltzke, seçimde nelerin belirleyici olacağı üzerine yazdığı makalede (08 Eylül 2021, MDR Aktuell), üç madde sıralıyor: “1. Bir partiyle özdeşleşmek, özellikle Batı Almanya’da seçim kararında hâlâ önemli bir faktör; ancak giderek daha az önemli hale geldiği de unutulmamalı. 2. Her şeyden önce, seçime kısa bir süre kala meydana gelen siyasi olaylar, daha güçlü bir şekilde hatırlandığı için seçim kararını bir kez daha güçlü bir şekilde etkileyebilir; 3. Önemli olan üst düzey personel, şansölye adayları ve kendilerini medyada nasıl sundukları.”

Veltzke’ye göre sokaktaki insanın seçimde kararını belirleyecek şeye dair çok farklı stratejileri var: bazıları adaylara yöneliyor, bazıları partilerin siyasi mesajlarına bakıyor, bazıları kararını çok önceden veriyor. Bir kısmı da Wahl-O-Mat gibi teklifleri yeğliyor. Kalanlar ise kararlarını oylama kabininde verecek muhtemelen.

Wahl-O-Mat nedir?

Federal Yurttaşlık Eğitimi Ajansı İletişim Başkanı Daniel Kraft, Wahl-O-Mat üzerinde duruyor: “Wahl-O-Mat’ta kendi bakış açımızı siyasi partilerinki ile karşılaştırıyoruz. Toplam 38 parti uygulamada yer alıyor. Bu aplikasyona tıklayabiliyor ya da sesli komutlar verip kendinizi onların siyasi duruşları ile karşılaştırabiliyorsunuz. Sonunda da sizin bakış açınıza hangi partinin daha yakın olduğunu öğreniyorsunuz”.[efn_note]20/09/2021 tarihli euronews adlı site.[/efn_note]

“Şu ana kadar uygulamayı kaç kişi kullandı?” sorusuna ise Kraft, “Wahl-O-Mat’ın çok gözde bir spor haline dönüştüğünü söyleyebiliriz.” şeklinde karşılık veriyor. Uygulamanın son federal seçimlerde tüm seçmenlerin yaklaşık dörtte biri tarafından kullanıldığını da sözlerine ekliyor. Bu 15 milyon 700 bin kişiye denk geliyor. Sorunları tartışmaktan başka bir şey yapmayan böyle bir bilgi servisinin bu kadar popüler olması büyük bir başarı. Bu da gösteriyor ki, siyasete oyunvari bir taraftan yaklaşırsanız, birdenbire parti programlarının bile heyecan verici ve okumaya değer olduğunu görüyorsunuz.

Peki, seçmenler açısından haçı “doğru” yere koymada belirleyici faktör ne? Seçim manifestosu mu? Bir heves mi? İçgüdüsel bir his mi? Wahl-O-Mat sonucu mu? Partinin en “iyi”, en “doğru” kişiyi aday göstermesi mi? Aile geleneği mi? Seçilen sloganın güzelliği mi? Her zaman seçileni tekrar seçme alışkanlığı mı?

Görünüşe göre, bu sorular, bu seçimde, çok net bir şekilde cevaplanamıyor.

Konut krizi ve artan kira fiyatları

Almanya’daki genel seçim gündemi, konut krizi ve artan kira fiyatları. Örneğin Berlin’de 3 milyon 700 bin sakinin yüzde 80’inden fazlası evini kiraya veriyor. Son yıllarda şehrin yatırımcıları cezbetmesi, yapısal konut eksikliği ve son on yılda yaklaşık 350 bin kişinin kente göç etmesi kira fiyatlarını hızla artırmış.

Berlin Kiracılar Derneği, zengin ve fakir arasındaki büyüyen uçurumun konut piyasasında daha da kötüleştiğini söylüyor: “Sorun şu ki, ortalamanın altında gelire sahip haneler, yüzde 50 veya daha fazla konut maliyeti yükünü taşıyor.”

Berlin’in konut krizinin en büyük sebeplerinden biri 2000’li yılların başında devlete ait binlerce dairenin kurumsal ev sahiplerine satılması. 26 Eylül’de Berlinliler, şu anda büyük emlak şirketlerine ait olan 240 binden fazla evin olası kamulaştırılmasına ilişkin çekişmeli bir referandumda da oy kullanacak. Yasal olarak bağlayıcı olmasa da umut, Berlin’e siyasi baskı yapmak.

Dijitalleşme vaadi

Almanya’da 2017’den beri, “Evrak işlerini, faks makinelerini ve bekleyen hesaplamaları durdurun. Çözüm E-devlette!” gibi reklam panoları sokaklarda kamu hizmetlerinin artık internet üzerinden kolay ve hızlı şekilde yapılacağını müjdeliyor. Bununla birlikte kamu dairelerinin birçoğunda gerçek çok daha farklı görünüyor.

2017 yılında kabul edilen bir yasaya göre 2022’den itibaren tüm kamu hizmetleri aynı zamanda internetten de yapılabilecek. Bu ‘dijitalleşme vaadi’ bir kez daha seçim kampanyalarının da parçası olmuş durumda.

Yetkinlik ve Dijital Dönüşüm Merkezi’nden Thomas Meuche yapısal sorunlara dikkat çekiyor: “Dijitalleşme, yönetme biçimiyle, düşünme tarzı ve kültür ile alakalı. Bugün 100 yıl önce kurulmuş, son derece hiyerarşik ilkelere göre çalışan bir yönetimimiz var.”

Avrupa genelinde yapılan bir karşılaştırma da bu tespiti onaylıyor. Almanya e-devlet konusunda Avrupa ülkeleri arasında 21’inci sırada bulunuyor.

Değişim nasıl olacak?

Almanya, bu seçimle birlikte Merkel sayfasını resmen kapatacak. Muhtemelen seçimle de dengeler değişecek. İşte bu değişimin nasıl olacağı Türkiye ve Avrupa için çok önemli.

Alman Yeşiller partisinin kısa süre önce açıkladığı Federal Meclis seçim programındaki Türkiye kısmının girişi şöyle: “Bizler, Türkiye’de demokrasi, hukuk devleti ve insan hakları için mücadele edenlerin yanındayız. İnsan hakları ve hukuk devleti ilkeleri ihlallerini kınıyor, bütün siyasi mahkûmların salınmasını, Kürt meselesinde de diyalog ve barış sürecine geri dönülmesini talep ediyoruz.”

709 milletvekilinden oluşan Almanya Federal Meclisi’nde Yeşiller, 67 koltukla beşinci parti. Ancak son iki yıldır zaman zaman yaşanan ufak tefek dalgalanmalar hariç istikrarlı biçimde iktidar iddiasını güçlendiren Yeşiller, şu anda Almanya’daki anketlerde birinci güç.

Ankara ile uzlaşı

Öte yandan halen Kuzey Ren-Vestfalya eyaletinin Başbakanı olan Laschet, eyalette yaşayan 1 milyon Türk ve Türkiye kökenliler sebebiyle hep temkinli. Partisinin çizgisiyse açık: “Tam üyelik için gerekli şartları yerine getirmediği için Türkiye’nin AB’ye tam üyeliğini reddediyoruz.” Soru şu: Laschet seçilirse, kişisel iradesi yönünde mi hareket edecek, yoksa partisinin çizgisinden sapmayacak mı?

Sosyal Demokrat Parti’nin adayı Olaf Scholz, iyi bir hukukçu; yıllarca parti genel sekreterliği, Çalışma ve Sosyal İşler Bakanlığı, Hamburg Eyaleti Başbakanlığı da yapmış bir siyasetçi. Türkiye konusunda çokça laf etmese de duruşu net. Geçen ay verdiği bir mülakatta Türkiye’nin AB’ye tam üyeliği konusundaki bir soruyu şöyle yanıtlamış: “İnsan hakları ve hukuk devleti söz konusuysa uzlaşma söz konusu olamaz.”

Gençler parlamentoya girmek istiyor

Almanya’nın röportajlarıyla ünlü gazetecisi Jan Koch, ARD-Aktuell’in editör kadrosu tarafından yönetilen uluslararası haber merkezi Tagesschau (Güne Bakış) adlı sitede, 21 Eylül 2021 tarihinde yayımlanan soruşturmasında hayli mühim bir ayrıntı üzerinde duruyor: “Bundestag oldukça yaşlı görünüyor: ortalama bir milletvekili 50 yaşın biraz altında. Ancak bu değişebilir – alışılmadık sayıda genç bu seçim için parlamentoya girmek istiyor.”

Şu anda, meclisteki 709 milletvekilinin sadece 21’i 21 ila 29 yaşları arasında. Oysa toplam nüfustaki oranları baz alınsa mecliste 63 parlamenterin olması gerekiyor.

Peki, gençleri siyasete girmeye iten ne? Parlamentoya hangi konuları getirmek istiyorlar?

Jan Koch, altı genç adayla konuşmuş. Her birinin beklentisi ve amacı farklı. Mesela FDP’nin 18 yaşındaki adayı Noreen Thiel, siyasetin sadece yaşlılar için olmadığını göstermek istiyor. SPD’nin 26 yaşındaki adayı Daniel Baldy ise her şeyi eleştirmek değil, aynı zamanda bir şeyleri değiştirmek istiyor. Temel motivasyonu bu. CDU’nun 25 yaşındaki adayı Wiebke Winter, mecliste daha fazla kadına, göçmen geçmişi olan daha fazla insana ihtiyaç olduğunu düşünüyor. Yeşiller’in 27 yaşındaki adayı Nyke Slawik, kendi kuşağının endişelerinin artık duyulmadığı hissine kapılmış. Emekli maaşlarının çok tartışılmasından yakınıyor. Gençlerin kalbine dokunan okul malzemeleri gibi, dijitalleşme gibi, iklim değişikliği gibi konuları gündeme getirmek amacında. Sol Parti’nin 22 yaşındaki adayı Zara Kızıltaş ise şöyle düşünüyor: “Irkçılık olsun, cinsiyetçilik olsun, hemen hemen her şeyden şikâyet ediyorum ve diğer insanların bir şeyleri değiştirmesini bekliyorum. Neden ben bir şey yapmayayım, diye düşündüm.”

Kazanmak da var, kaybetmek de…

Seçim, yalnız kazananın değil, kaybedenin de olduğu bir eylem. Anketler SPD ve Yeşiller’i önde gösterince, CDU ve CSU yenilgi durumunda ellerindeki seçenekleri tartışıyor. CDU’lu Friedrich Merz, Birliğin Bundestag seçimlerinde ikinci sırada yer alan bir parti olarak hükümet kurmaya çalışıp çalışmaması gerektiği sorusu üzerine parti içi bir tartışmaya karşı çıkıyor (Süddeutsche, 21/09/2021): “Birincilik için savaşmaya devam ediyorum.”

Tartışma, CSU tarafından birçok görüşmeyle tetiklenmişe benziyor. Parti lideri Markus Söder’in gözünde, Bundestag seçimlerini sadece birinci sırada tamamlayan yeni bir federal hükümet kurma görevine sahip. Söder, Cumartesi günü Deutschlandfunk’ta yaptığı açıklamada, Birliğin önde olması halinde “ahlaki ve siyasi liderlik görevi”ni yürütmekten kaçınmayacağını söylüyor. Aksi durumda ise koalisyonu işaret ediyor.

Söder’in açıklamalarının arka planında CDU, SPD ve FDP’nin ikincinin hükümet kurmaya çalışabileceği veya çalışacağı hususlar yer alıyor. Federal Almanya Cumhuriyeti tarihinde bu sadece sosyal-liberal koalisyon zamanında olmuş. 1969 ve 1976’da SPD, CDU/CSU’nun arkasında olmasına karşın FDP’nin yardımıyla meclis çoğunluğunu elde etmiş.

Mevcut anket sonuçları göz önüne alınarak, bu artık CDU’daki bazıları için bir seçenek olabilir. Öte yandan CSU bu konuda hiçbir şey bilmek istemiyor: “İkinci sıradaki bir Birlik liderliğindeki bir hükümet için hayal gücüm yok.” diyor Alexander Dobrindt, Der Spiegel’e yaptığı bu açıklama, seçimden sonra manevra alanına önemli ölçüde kısıtlama getirecek gibi görünüyor.

Bu yazı ilk kez 23 Eylül 2021’de yayımlanmıştır.

Fikir Turu
Fikir Turuhttps://fikirturu.com/
Fikir Turu, yalnızca Türkiye’deki düşünce hayatını değil, dünyanın da ne düşündüğünü, tartıştığını okurlarına aktarmaya çalışıyor. Bu amaçla, İngilizce, Arapça, Rusça, Almanca ve Çince yazılmış önemli makalelerin belli başlı bölümlerini çevirerek, editoryal katkılarla okuruna sunmaya çalışıyor. Her makalenin orijinal metnine ve değerli çevirmen arkadaşlarımızın bilgilerine makalenin alt kısmındaki notlardan ulaşabilirsiniz.

YORUMLAR

Subscribe
Bildir
guest

0 Yorum
Inline Feedbacks
View all comments

Son Eklenenler

0
Would love your thoughts, please comment.x