Almanya’daki darbe planının şifreleri: Prens Reuß, yargıç ve özel kuvvetler

Almanya’da aralarında çok sayıda polis ve muvazzaf subayın bulunduğu ve darbe yapmaya hazırlanırken yakalanan İmparatorluk Vatandaşları bünyesindeki örgüt neyi hedefliyor? Almanya’da böyle bir örgüt nasıl güç kazanabildi? Örgüt neden başarılı olacağını düşündü? Yaşar Aydın yazdı.

Almanya, 7 Aralık 2022 günü – Şansölye Olaf Scholz başkanlığındaki “solekolojik-liberal” koalisyon hükümetinin kuruluşunun yıldönümüne bir gün kala – tarihinin en kapsamlı antiterör operasyonlarından birine sahne oldu.

Sabahın erken saatlerinde Federal Kriminal Polis Teşkilatı (BKA – Bundeskriminalamt) ve Komando Özel Kuvvetler (KSK – Kommando Spezialkräfte) 3 bin kişilik bir ekiple gerçekleştirdikleri “Soko Gölge” adlı geniş çaplı operasyonda 11 eyalette 137 mekânda 52 şüpheliye yönelik arama gerçekleştirdiler. Yurtdışında ise Avusturya’nın Kitzbühl adlı kayak beldesinde ve İtalya’nın Perugia şehrinde arama operasyonları yapıldı.

Tutuklanan 27 kişinin arasında üç kişi öne çıkıyor: Prens 13. Heinrich Reuß, eski yarbay Rüdiger P. ve radikal sağ milliyetçi Almanya İçin Alternatif (AfD) partisi eski milletvekili ve yargıç Birgit Malsack-Winkemann. Kendilerine isnat edilen suçlar, hükümeti cebir yoluyla iktidardan uzaklaştırmak, demokratik anayasal düzeni ve Federal Almanya Cumhuriyeti’ni ortadan kaldırarak yeniden Alman İmparatorluğu’nu kurmak ve monarşiyi ihdas etmek.

Silahlı örgütün amacı

İstihbarat çalışmalarından ve sorgulardan elde edilen bilgiler, örgütün Almanya’da “sistem değişikliği” gerçekleştirmek için silah temin ettiğini, somut eylem planı hazırladığını ve silahlı eylemler için gönüllü devşirdiğini gösteriyor.

Ele geçirilen planlar arasında en dikkat çekici olanı ise silahlı bir grup tarafından şiddet kullanılarak Alman Federal Meclisi’ne (Bundestag) girilerek milletvekillerinin tutuklanması.

Silahlı grubun meclis binası Reichstag’a girişini ise AfD eski Milletvekili Malsack-Winkemann’ın sağlaması öngörülmüş. Plana göre meclis baskını ülkede karışıklıkların çıkmasına sebep olacak ve askerî darbenin önünü açacaktı.

Kalkışma radyodan özel bir kod sözcüğü kullanılarak başlatılacak, hükümet düşürüldükten sonra kurulacak geçici hükümetin ve devle-tin başına Prens 13. Heinrich Reuß getirilecekti.

İmparatorluk Vatandaşları

Demokrasi karşıtı komplonun elebaşları Prens Reuß, yarbay Rüdiger P. ve Birgit Malsack-Winkemann, Reichsbürger hareketine dâhiller. Hareket, Federal Almanya Cumhuriyeti’nin hukuki varlığını ve siyasi sistemini reddeden, ancak örgütsel ve ideolojik olarak son derece heterojen kesimlerden oluşuyor.

Bu harekete dâhil olanlar için Federal Almanya Cumhuriyeti uluslararası hukuka göre yasadışı, çünkü İkinci Dünya Savaşı Alman İmparatorluğu ile savaşın galibi Müttefikler arasında bir barış antlaşması ile sonlandırılmamış, Alman anayasası işgal güçleri tarafından Alman halkına dayatılmış, referanduma sunulmadan yürürlüğe girmiş. Dolayısıyla “Alman İmparatorluğu” uluslararası hukuka göre hâlâ mevcut bir yapı.

Reichsbürger, yani “İmparatorluk Vatandaşları” adını buradan alan harekete dâhil olanlar, Alman İmparatorluğu adına kimlik çıkarıyor, vergi topluyor ve sahip oldukları mekânlarda imparatorluğun sembollerini kullanıyorlar. Kendi pasaportları, kendi para birimleri ve kendi “hükümetleri” var – yani “İmparatorluk Vatandaşları” aynı zamanda “Özyönetimciler” olarak da lanse ediyorlar kendilerini.

Hareket için kesin bir kuruluş tarihi verilememekle birlikte, 1985 yılında kendisini “Alman İmparatorluğu Şansölyesi” olarak tanımlayan demiryolu işçisi Wolfgang G. G. Ebel tarafından kurulan Geçici İmparatorluk Hükümeti (KRR – Kommissarische Reichsregierung) Örgütü başlangıç olarak kabul edilebilir.

Örgüt içi anlaşmazlıklar kısa süre sonra bölünmelerle sonuçlanınca çok sayıda “İmparatorluk Hükümeti” kuruluyor, birçok kişi “İmparatorluk Şansölyesi” veya “İmparatorluk Bakanı” iddiasıyla ortaya çıkıyordu. Uzunca bir süre adından fazla söz edilmeyen hareket, 2000’li yıllarda bir tür patlama yaşayarak farklı gruplara ve sözde devletlere ayrılıyordu.

İçişleri Bakanlığı’nın verilerine göre 2021 yıl sonu itibari ile 21 bin kişi Reichsbürger ve “Özyönetimciler” hareketine dâhil, bunların bin 150’si aşırı sağcı, 2 bin 100’ü şiddet eğilimli olarak tasnif edilmiş durumda ve 500’ü silaha taşıma ruhsatına sahip. 1.050 kişinin ise silah ruhsatı iptal edilmiş.

Yerel ve ulusal gazete ve dergilere, radyo ve televizyon haberlerine sıkça konu olan hareketin militan ve sempatizanları çeşitli eylemlerle kendilerinden söz ettiriyorlar. Örneğin idari kararları boykot ediyor, yürüyüş gibi etkinliklerde ya da karşı karşıya geldiklerinde polislere mukavemet ediyorlar. 2020 yazında bir miting anında bu harekete dahil bir grubun – ABD’de Capitol Hill baskınından ilhamla – Federal Meclis binasına zorla girme teşebbüsü meclis polislerince son anda önlenebilmişti. Ev ve arsalarının etrafına sınırlar çizerek mülklerini kendi ayrı devlet toprakları olarak ilan ediyorlar. Şansölye, bakan, milletvekili veya yerel belediye başkanları gibi demokratik olarak seçilmiş temsilcilerin “halkın temsilcisi” olmadıklarını iddia ederek meşruiyetlerini reddediyorlar. Hatta Almanya’nın hukuk sisteminin bunlar için geçerli olmadığını varsayıyorlar.

Tehlikenin boyutları

Operasyona kuşkuyla yaklaşanlar da var. Nasıl oluyor da operasyonun yapıldığı günün erken saatlerinde, gazetelerde, radyo ve televizyon haberlerinde itinayla yazıldıkları anlaşılan haberler çıkabiliyordu? Anlaşılan, operasyonun yapılacağı önceden medyaya bildirilmiş, gazeteciler haberdar edilmişlerdi. Zanlılar operasyonun yapılacağı konusunda uyarılmışlar mıydı acaba? Hatta sosyal medyada operasyonun dikkatleri iç sorunlardan ve hükümetin “başarısızlıklarından” başka yöne çekmek amacıyla “sahneye konmuş bir oyun” olabileceği konusunda spekülasyonlar dahi yapıldı.

Alman devlet televizyon kanalı ARD’nin terör uzmanı Michael Götschenberg’e göre operasyonun iddia edildiği üzere bir “kurgu” ya da “sahneleme” ile hiçbir alakasının olmadığı ortada. Çok sayıda gazetecinin konu hakkında etraflıca bilgi sahibi olmasının nedeni ise soruşturmaların federal ve eyalet düzeyinde birçok güvenlik biriminin ve yetkilinin katılmış olmasıydı. En önemlisi de aranan bütün zanlıların tutuklanmasından sonra medyanın olayı duyurmuş olmasıydı.

Şansölye Scholz; tutuklananlar arasında eski bir AfD milletvekilinin olmasını son derece kaygı verici bulduğunu belirtirken, operasyonun, devletin ve demokrasinin kendini savunmaya muktedir olduğunu gösterdiğini ifade ediyordu.

Aşırı sağcı partinin gözetim altına alınarak kapatılma imkânının araştırılması gündemde. Federal İçişleri Bakanı Nancy Faeser’e göre ise, askerî bir kanadının olması, ele geçirilen yapıyı çok tehlikeli kılıyor. Hareketin içinde çok sayıda ordu kökenli, silah kullanma becerisi yüksek askerin olduğu biliniyor. Hareketin çok tehlikeli olduğu terör uzmanı Peter Neumann’a göre de şüphe götürmez. İmparatorluk Vatandaşları oluşumunun devletin ve halkın güvenliği için son derece tehlikeli olmasının nedeni, devlete karşı ciddi terör eylemleri gerçekleştirmeye muktedir ve istekli militanlara sahip olması.

Temel olarak üç nedenden dolayı İmparatorluk Vatandaşları hareketi Almanya’nın anayasal-siyasal düzeni ve sosyal barışı için ciddi bir meydan okuma ve tehdit oluşturuyor:

Birincisi, çok sayıda aktif polis ve muvazzaf subayın yanında doktor, avukat, iş insanı vs. gibi yüksek eğitimli kişinin bu hareketin içinde bulunması. Bu da yüksek bir örgütlenme ve (silahlı) eylem kapasitesine işaret ediyor.

İkincisi ise bu oluşumun Federal Mecliste temsil edilen aşırı sağcı AfD partisi bağlantısının olması ki bundan dolayı birçok olanağa sahipler. AfD’nin mecliste temsil ediliyor olması dahi Almanya’da radikal sağ tehlikenin boyutlarını gözler önüne seriyor. AfD, 15 Alman eyalet parlamentosunda 236 sandalye ile temsil ediliyor. Berlin Eyalet Meclisinde ise 147 sandalyenin 13’üne sahip. 2021 seçimlerinde oyların yüzde 10,3’ünü alan AfD’nin Federal Mecliste 78 milletvekili var.

AfD’nin 2021 seçim programı, partinin Avrupa Birliği’ne, toplumun çoğulcu, çok kültürlü yapısına karşı olduğunu, parlamenter sisteme kuşku duyduğunu, dolayısıyla radikal sağcı ve milliyetçi popülist yaklaşımının sadece siyasal söylemle sınırlı olmadığını tescil ediyor.

Parti yöneticilerinin izledikleri stratejinin temel köşe taşlarından biri de toplumsal öfkenin tetiklenmesi, yönetici ve karar vericilere yönlendirilmesi, toplumda hâkim olan gelecek kaygısı ve siyasal korkuların – terör, göç ve İslam gibi konularda – tetiklenmesi. Bu noktada AfD’nin radikal sağ çevreleri ehlileştiren değil, ona meşruiyet sağlayarak hareket alanını genişleten, güçlendiren bir işleve sahip olduğu açığa çıkıyor. Almanya’da yaşayan Türkleri ve göçmenleri ilgilendiren konulardan biri de partinin, vatandaşlığı doğum ilkesi ve toprak temeline göre değil, 2000 yılı öncesinde olduğu gibi yeniden kan bağı ve köken esasına göre düzenlemek istemesi.

Üçüncüsü, Almanya’nın bir kriz ve dönüşüm sürecinden geçiyor olması dolayısıyla siyasal karar vericilerin, demokratik düzenin ve sosyal-liberal piyasa ekonomisinin toplumun azımsanmayacak bir kesiminde radikal ve irrasyonel bir biçimde, komplo söylenceleriyle sorgulanıyor olması. Burada demokrasi karşıtı meydan okumanın tezahür ettiği iktisadi-siyasi bağlamı kısaca betimlemekte fayda var.

Söylem kaymaları, ekonomik belirsizlikler

2015 yılı sonrası toplumun birçok alanında – medya, sivil toplum ve yerel siyaset – gözlemlenmeye başlanan sağa kayış, koronavirüs krizi sonrası daha belirgin bir hal alarak insanların küreselleşme ve yeni dünya düzenini – çoğu kez basit ve irrasyonel bir biçimde – sorgulamasını tetikledi.

2021 yazı sonrası yeniden halkın gündemine giren enflasyon ise Rusya’nın Ukrayna’ya saldırısı sonrası tırmanışa geçerek 2022 sonbaharında yüzde 10,4 ile rekor düzeyine ulaştı. Enerjideki fiyat artışı yüzde 43 iken, gıda ürünlerindeki enflasyon ise yüzde 20,3 olarak gerçekleşti. Almanya’nın Rusya’ya karşı yaptırımlara katılmasına, hatta bazılarına ön ayak olmasına sert eleştiriler yönelten radikal ve aşırı sağ kesimler, bunun Almanya’nın bağımsız bir devlet olmadığını, Anglosakson tahakkümü altında bulunduğunu gösterdiğini iddia ettiler.

Kısaca, Almanya’da özellikle sosyal medya üzerinden dolaşıma sokulan komplo teorileri, yaygınlaşan küreselleşmeye ve demokrasiye karşı kuşkucu yaklaşımlar, radikal ve aşırı sağ siyaset için son derece verimli bir ortam hazırladı. İktidarda aşırı sağ örgütlenmelere karşı mücadele kararlılığı içinde olan, çoğulcu ve açık bir toplumu savunan ve göçmenleri toplumun asli bir unsuru haline getirmeye kararlı “solekolojik-liberal” bir blokun olması da sağcı çevrelerin tepkisini ve örgütlenme yönündeki aktivizmini açıklayan bir başka faktör.

Tarih, kriz anlarında ve toplumsal dönüşüm süreçlerinde komplo anlatılarının ve kutuplaştırıcı, popülist yaklaşımların yaygınlaştıklarını gösteren sayısız örnek içeriyor. Ya da tersinden yorumlayacak olursak, siyasal gerginlik, kutuplaşma, günah keçisi arayışı ve komplo teorileri; toplumda belirsizliğin, karmaşıklığın ve sorunların artışına, toplumun bir dönüşüm sürecinden geçtiğine işaret ederler.

Almanya bu tehlikenin nasıl üstesinden gelebilir?

Toparlayacak olursak: Almanya’nın demokrasiden taviz vermeden ve beşerî kayıplara yol açmadan aşırı sağ terörün üstesinden gelebilmesi için polisiye tedbirlerin yanısıra daha kapsamlı bir güvenlik konseptine de ihtiyacı var.

Özellikle ön alıcı siyasal eğitim çalışmaları, eşitsizliğin giderilmesi, sosyal adaletin tahkimi, refahın daha geniş bir tabana yayılması son derece önemli.

Ancak polis teşkilatına ve orduya da çeki düzen vermek gerekiyor çünkü bu iki kurumda anayasaya aygırı davranış içinde olanların, illegal aşırı sağ yapılarla dirsek teması içinde bulunanların sayısı hiç de az değil.

İstihbarat kurumları ise ağırlıklı olarak sosyal medyayı dikkate almaları gerekiyor, çünkü bu alan komplo söylemlerinin ve anti-demokratik propagandanın en yoğun olduğu mecra.

Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Fikir Turu’nun editöryel politikasını yansıtmayabilir.

Bu yazı ilk kez 13 Aralık 2022’de yayımlanmıştır.

Yaşar Aydın
Yaşar Aydın
Dr. Yaşar Aydın - Göç araştırmaları, Almanya ve Türk dış politikası uzmanı, Hamburg Protestan Yüksekokulu’nda görev yapıyor. Aydın, sosyoloji ve ekonomi dalındaki lisans ve mastır eğitimini Hamburg (Almanya) ve Lancaster (İngiltere) üniversitelerinde tamamladı, sonrasında ise Hamburg Üniversitesi’nden doktorasını aldı. Uluslararası İlişkiler, Türk dış politikası, milliyetçilik ve diaspora konuları üzerinde çalışan Aydın’ın, bilimsel makaleleri dışında üç telif kitabı bulunuyor. (Türkei, 2017). Aydın Alman ve Türk gazetelerine de yorumlar yazıyor.

YORUMLAR

Subscribe
Bildir
guest

0 Yorum
Inline Feedbacks
View all comments

Son Eklenenler

Almanya’daki darbe planının şifreleri: Prens Reuß, yargıç ve özel kuvvetler

Almanya’da aralarında çok sayıda polis ve muvazzaf subayın bulunduğu ve darbe yapmaya hazırlanırken yakalanan İmparatorluk Vatandaşları bünyesindeki örgüt neyi hedefliyor? Almanya’da böyle bir örgüt nasıl güç kazanabildi? Örgüt neden başarılı olacağını düşündü? Yaşar Aydın yazdı.

Almanya, 7 Aralık 2022 günü – Şansölye Olaf Scholz başkanlığındaki “solekolojik-liberal” koalisyon hükümetinin kuruluşunun yıldönümüne bir gün kala – tarihinin en kapsamlı antiterör operasyonlarından birine sahne oldu.

Sabahın erken saatlerinde Federal Kriminal Polis Teşkilatı (BKA – Bundeskriminalamt) ve Komando Özel Kuvvetler (KSK – Kommando Spezialkräfte) 3 bin kişilik bir ekiple gerçekleştirdikleri “Soko Gölge” adlı geniş çaplı operasyonda 11 eyalette 137 mekânda 52 şüpheliye yönelik arama gerçekleştirdiler. Yurtdışında ise Avusturya’nın Kitzbühl adlı kayak beldesinde ve İtalya’nın Perugia şehrinde arama operasyonları yapıldı.

Tutuklanan 27 kişinin arasında üç kişi öne çıkıyor: Prens 13. Heinrich Reuß, eski yarbay Rüdiger P. ve radikal sağ milliyetçi Almanya İçin Alternatif (AfD) partisi eski milletvekili ve yargıç Birgit Malsack-Winkemann. Kendilerine isnat edilen suçlar, hükümeti cebir yoluyla iktidardan uzaklaştırmak, demokratik anayasal düzeni ve Federal Almanya Cumhuriyeti’ni ortadan kaldırarak yeniden Alman İmparatorluğu’nu kurmak ve monarşiyi ihdas etmek.

Silahlı örgütün amacı

İstihbarat çalışmalarından ve sorgulardan elde edilen bilgiler, örgütün Almanya’da “sistem değişikliği” gerçekleştirmek için silah temin ettiğini, somut eylem planı hazırladığını ve silahlı eylemler için gönüllü devşirdiğini gösteriyor.

Ele geçirilen planlar arasında en dikkat çekici olanı ise silahlı bir grup tarafından şiddet kullanılarak Alman Federal Meclisi’ne (Bundestag) girilerek milletvekillerinin tutuklanması.

Silahlı grubun meclis binası Reichstag’a girişini ise AfD eski Milletvekili Malsack-Winkemann’ın sağlaması öngörülmüş. Plana göre meclis baskını ülkede karışıklıkların çıkmasına sebep olacak ve askerî darbenin önünü açacaktı.

Kalkışma radyodan özel bir kod sözcüğü kullanılarak başlatılacak, hükümet düşürüldükten sonra kurulacak geçici hükümetin ve devle-tin başına Prens 13. Heinrich Reuß getirilecekti.

İmparatorluk Vatandaşları

Demokrasi karşıtı komplonun elebaşları Prens Reuß, yarbay Rüdiger P. ve Birgit Malsack-Winkemann, Reichsbürger hareketine dâhiller. Hareket, Federal Almanya Cumhuriyeti’nin hukuki varlığını ve siyasi sistemini reddeden, ancak örgütsel ve ideolojik olarak son derece heterojen kesimlerden oluşuyor.

Bu harekete dâhil olanlar için Federal Almanya Cumhuriyeti uluslararası hukuka göre yasadışı, çünkü İkinci Dünya Savaşı Alman İmparatorluğu ile savaşın galibi Müttefikler arasında bir barış antlaşması ile sonlandırılmamış, Alman anayasası işgal güçleri tarafından Alman halkına dayatılmış, referanduma sunulmadan yürürlüğe girmiş. Dolayısıyla “Alman İmparatorluğu” uluslararası hukuka göre hâlâ mevcut bir yapı.

Reichsbürger, yani “İmparatorluk Vatandaşları” adını buradan alan harekete dâhil olanlar, Alman İmparatorluğu adına kimlik çıkarıyor, vergi topluyor ve sahip oldukları mekânlarda imparatorluğun sembollerini kullanıyorlar. Kendi pasaportları, kendi para birimleri ve kendi “hükümetleri” var – yani “İmparatorluk Vatandaşları” aynı zamanda “Özyönetimciler” olarak da lanse ediyorlar kendilerini.

Hareket için kesin bir kuruluş tarihi verilememekle birlikte, 1985 yılında kendisini “Alman İmparatorluğu Şansölyesi” olarak tanımlayan demiryolu işçisi Wolfgang G. G. Ebel tarafından kurulan Geçici İmparatorluk Hükümeti (KRR – Kommissarische Reichsregierung) Örgütü başlangıç olarak kabul edilebilir.

Örgüt içi anlaşmazlıklar kısa süre sonra bölünmelerle sonuçlanınca çok sayıda “İmparatorluk Hükümeti” kuruluyor, birçok kişi “İmparatorluk Şansölyesi” veya “İmparatorluk Bakanı” iddiasıyla ortaya çıkıyordu. Uzunca bir süre adından fazla söz edilmeyen hareket, 2000’li yıllarda bir tür patlama yaşayarak farklı gruplara ve sözde devletlere ayrılıyordu.

İçişleri Bakanlığı’nın verilerine göre 2021 yıl sonu itibari ile 21 bin kişi Reichsbürger ve “Özyönetimciler” hareketine dâhil, bunların bin 150’si aşırı sağcı, 2 bin 100’ü şiddet eğilimli olarak tasnif edilmiş durumda ve 500’ü silaha taşıma ruhsatına sahip. 1.050 kişinin ise silah ruhsatı iptal edilmiş.

Yerel ve ulusal gazete ve dergilere, radyo ve televizyon haberlerine sıkça konu olan hareketin militan ve sempatizanları çeşitli eylemlerle kendilerinden söz ettiriyorlar. Örneğin idari kararları boykot ediyor, yürüyüş gibi etkinliklerde ya da karşı karşıya geldiklerinde polislere mukavemet ediyorlar. 2020 yazında bir miting anında bu harekete dahil bir grubun – ABD’de Capitol Hill baskınından ilhamla – Federal Meclis binasına zorla girme teşebbüsü meclis polislerince son anda önlenebilmişti. Ev ve arsalarının etrafına sınırlar çizerek mülklerini kendi ayrı devlet toprakları olarak ilan ediyorlar. Şansölye, bakan, milletvekili veya yerel belediye başkanları gibi demokratik olarak seçilmiş temsilcilerin “halkın temsilcisi” olmadıklarını iddia ederek meşruiyetlerini reddediyorlar. Hatta Almanya’nın hukuk sisteminin bunlar için geçerli olmadığını varsayıyorlar.

Tehlikenin boyutları

Operasyona kuşkuyla yaklaşanlar da var. Nasıl oluyor da operasyonun yapıldığı günün erken saatlerinde, gazetelerde, radyo ve televizyon haberlerinde itinayla yazıldıkları anlaşılan haberler çıkabiliyordu? Anlaşılan, operasyonun yapılacağı önceden medyaya bildirilmiş, gazeteciler haberdar edilmişlerdi. Zanlılar operasyonun yapılacağı konusunda uyarılmışlar mıydı acaba? Hatta sosyal medyada operasyonun dikkatleri iç sorunlardan ve hükümetin “başarısızlıklarından” başka yöne çekmek amacıyla “sahneye konmuş bir oyun” olabileceği konusunda spekülasyonlar dahi yapıldı.

Alman devlet televizyon kanalı ARD’nin terör uzmanı Michael Götschenberg’e göre operasyonun iddia edildiği üzere bir “kurgu” ya da “sahneleme” ile hiçbir alakasının olmadığı ortada. Çok sayıda gazetecinin konu hakkında etraflıca bilgi sahibi olmasının nedeni ise soruşturmaların federal ve eyalet düzeyinde birçok güvenlik biriminin ve yetkilinin katılmış olmasıydı. En önemlisi de aranan bütün zanlıların tutuklanmasından sonra medyanın olayı duyurmuş olmasıydı.

Şansölye Scholz; tutuklananlar arasında eski bir AfD milletvekilinin olmasını son derece kaygı verici bulduğunu belirtirken, operasyonun, devletin ve demokrasinin kendini savunmaya muktedir olduğunu gösterdiğini ifade ediyordu.

Aşırı sağcı partinin gözetim altına alınarak kapatılma imkânının araştırılması gündemde. Federal İçişleri Bakanı Nancy Faeser’e göre ise, askerî bir kanadının olması, ele geçirilen yapıyı çok tehlikeli kılıyor. Hareketin içinde çok sayıda ordu kökenli, silah kullanma becerisi yüksek askerin olduğu biliniyor. Hareketin çok tehlikeli olduğu terör uzmanı Peter Neumann’a göre de şüphe götürmez. İmparatorluk Vatandaşları oluşumunun devletin ve halkın güvenliği için son derece tehlikeli olmasının nedeni, devlete karşı ciddi terör eylemleri gerçekleştirmeye muktedir ve istekli militanlara sahip olması.

Temel olarak üç nedenden dolayı İmparatorluk Vatandaşları hareketi Almanya’nın anayasal-siyasal düzeni ve sosyal barışı için ciddi bir meydan okuma ve tehdit oluşturuyor:

Birincisi, çok sayıda aktif polis ve muvazzaf subayın yanında doktor, avukat, iş insanı vs. gibi yüksek eğitimli kişinin bu hareketin içinde bulunması. Bu da yüksek bir örgütlenme ve (silahlı) eylem kapasitesine işaret ediyor.

İkincisi ise bu oluşumun Federal Mecliste temsil edilen aşırı sağcı AfD partisi bağlantısının olması ki bundan dolayı birçok olanağa sahipler. AfD’nin mecliste temsil ediliyor olması dahi Almanya’da radikal sağ tehlikenin boyutlarını gözler önüne seriyor. AfD, 15 Alman eyalet parlamentosunda 236 sandalye ile temsil ediliyor. Berlin Eyalet Meclisinde ise 147 sandalyenin 13’üne sahip. 2021 seçimlerinde oyların yüzde 10,3’ünü alan AfD’nin Federal Mecliste 78 milletvekili var.

AfD’nin 2021 seçim programı, partinin Avrupa Birliği’ne, toplumun çoğulcu, çok kültürlü yapısına karşı olduğunu, parlamenter sisteme kuşku duyduğunu, dolayısıyla radikal sağcı ve milliyetçi popülist yaklaşımının sadece siyasal söylemle sınırlı olmadığını tescil ediyor.

Parti yöneticilerinin izledikleri stratejinin temel köşe taşlarından biri de toplumsal öfkenin tetiklenmesi, yönetici ve karar vericilere yönlendirilmesi, toplumda hâkim olan gelecek kaygısı ve siyasal korkuların – terör, göç ve İslam gibi konularda – tetiklenmesi. Bu noktada AfD’nin radikal sağ çevreleri ehlileştiren değil, ona meşruiyet sağlayarak hareket alanını genişleten, güçlendiren bir işleve sahip olduğu açığa çıkıyor. Almanya’da yaşayan Türkleri ve göçmenleri ilgilendiren konulardan biri de partinin, vatandaşlığı doğum ilkesi ve toprak temeline göre değil, 2000 yılı öncesinde olduğu gibi yeniden kan bağı ve köken esasına göre düzenlemek istemesi.

Üçüncüsü, Almanya’nın bir kriz ve dönüşüm sürecinden geçiyor olması dolayısıyla siyasal karar vericilerin, demokratik düzenin ve sosyal-liberal piyasa ekonomisinin toplumun azımsanmayacak bir kesiminde radikal ve irrasyonel bir biçimde, komplo söylenceleriyle sorgulanıyor olması. Burada demokrasi karşıtı meydan okumanın tezahür ettiği iktisadi-siyasi bağlamı kısaca betimlemekte fayda var.

Söylem kaymaları, ekonomik belirsizlikler

2015 yılı sonrası toplumun birçok alanında – medya, sivil toplum ve yerel siyaset – gözlemlenmeye başlanan sağa kayış, koronavirüs krizi sonrası daha belirgin bir hal alarak insanların küreselleşme ve yeni dünya düzenini – çoğu kez basit ve irrasyonel bir biçimde – sorgulamasını tetikledi.

2021 yazı sonrası yeniden halkın gündemine giren enflasyon ise Rusya’nın Ukrayna’ya saldırısı sonrası tırmanışa geçerek 2022 sonbaharında yüzde 10,4 ile rekor düzeyine ulaştı. Enerjideki fiyat artışı yüzde 43 iken, gıda ürünlerindeki enflasyon ise yüzde 20,3 olarak gerçekleşti. Almanya’nın Rusya’ya karşı yaptırımlara katılmasına, hatta bazılarına ön ayak olmasına sert eleştiriler yönelten radikal ve aşırı sağ kesimler, bunun Almanya’nın bağımsız bir devlet olmadığını, Anglosakson tahakkümü altında bulunduğunu gösterdiğini iddia ettiler.

Kısaca, Almanya’da özellikle sosyal medya üzerinden dolaşıma sokulan komplo teorileri, yaygınlaşan küreselleşmeye ve demokrasiye karşı kuşkucu yaklaşımlar, radikal ve aşırı sağ siyaset için son derece verimli bir ortam hazırladı. İktidarda aşırı sağ örgütlenmelere karşı mücadele kararlılığı içinde olan, çoğulcu ve açık bir toplumu savunan ve göçmenleri toplumun asli bir unsuru haline getirmeye kararlı “solekolojik-liberal” bir blokun olması da sağcı çevrelerin tepkisini ve örgütlenme yönündeki aktivizmini açıklayan bir başka faktör.

Tarih, kriz anlarında ve toplumsal dönüşüm süreçlerinde komplo anlatılarının ve kutuplaştırıcı, popülist yaklaşımların yaygınlaştıklarını gösteren sayısız örnek içeriyor. Ya da tersinden yorumlayacak olursak, siyasal gerginlik, kutuplaşma, günah keçisi arayışı ve komplo teorileri; toplumda belirsizliğin, karmaşıklığın ve sorunların artışına, toplumun bir dönüşüm sürecinden geçtiğine işaret ederler.

Almanya bu tehlikenin nasıl üstesinden gelebilir?

Toparlayacak olursak: Almanya’nın demokrasiden taviz vermeden ve beşerî kayıplara yol açmadan aşırı sağ terörün üstesinden gelebilmesi için polisiye tedbirlerin yanısıra daha kapsamlı bir güvenlik konseptine de ihtiyacı var.

Özellikle ön alıcı siyasal eğitim çalışmaları, eşitsizliğin giderilmesi, sosyal adaletin tahkimi, refahın daha geniş bir tabana yayılması son derece önemli.

Ancak polis teşkilatına ve orduya da çeki düzen vermek gerekiyor çünkü bu iki kurumda anayasaya aygırı davranış içinde olanların, illegal aşırı sağ yapılarla dirsek teması içinde bulunanların sayısı hiç de az değil.

İstihbarat kurumları ise ağırlıklı olarak sosyal medyayı dikkate almaları gerekiyor, çünkü bu alan komplo söylemlerinin ve anti-demokratik propagandanın en yoğun olduğu mecra.

Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Fikir Turu’nun editöryel politikasını yansıtmayabilir.

Bu yazı ilk kez 13 Aralık 2022’de yayımlanmıştır.

Yaşar Aydın
Yaşar Aydın
Dr. Yaşar Aydın - Göç araştırmaları, Almanya ve Türk dış politikası uzmanı, Hamburg Protestan Yüksekokulu’nda görev yapıyor. Aydın, sosyoloji ve ekonomi dalındaki lisans ve mastır eğitimini Hamburg (Almanya) ve Lancaster (İngiltere) üniversitelerinde tamamladı, sonrasında ise Hamburg Üniversitesi’nden doktorasını aldı. Uluslararası İlişkiler, Türk dış politikası, milliyetçilik ve diaspora konuları üzerinde çalışan Aydın’ın, bilimsel makaleleri dışında üç telif kitabı bulunuyor. (Türkei, 2017). Aydın Alman ve Türk gazetelerine de yorumlar yazıyor.

YORUMLAR

Subscribe
Bildir
guest

0 Yorum
Inline Feedbacks
View all comments

Son Eklenenler

0
Would love your thoughts, please comment.x