Çin bundan sonra ne yapacak?

Rusya’nın Ukrayna’yı işgali, Çin’i de Tayvan’ı işgal etmek için cesaretlendirir mi? Dünya siyaseti bu soruyla meşgulken ABD Temsilciler Meclisi Başkanı Pelosi, Çin’in tüm itirazların rağmen Tayvan’ı ziyaret etti. Pekin, şimdi ne yapacak? Dr. Ümit Alperen yazdı.

ABD Başkanı Joe Biden ve Başkan Yardımcısı Kamala Harris’den sonra Amerika’nın üç numarası olan Temsilciler Meclisi Sözcüsü Nancy Pelosi, Çin’in bütün itirazlarına rağmen Tayvan’ı ziyaret etti.

Bu düzeyde en son ziyaret, ABD Temsilciler Meclisi Eski Sözcüsü Newt Gingrich tarafından 1997’de gerçekleştirilmişti. Pelosi’den farklı olarak Gingrich, Tayvan’ın ardından Çin’i de ziyaret etmişti. Çin o yıllarda bugüne kıyasla daha zayıf bir güçtü, bu sebeple Gingrich’in Tayvan’ı ziyaret etmesine düşük düzeyde bir tepki göstermişti. Çin’in Birleşmiş Milletler Büyükelçisi Zhang Jun, 25 yıl önceki ziyaretin Pelosi’yi cesaretlendirdiğini kastederek, bu durumun bir hata olduğunu söyledi.

Pekin tarafından Pelosi’nin ziyaretinin de tolere edilmesi, Çin’in rakiplerini daha fazla cesaretlendirecek ve taviz tavizi getirecek. Halihazırda Çin, ABD’yi Tayvan’da bağımsızlık yanlılarını cesaretlendirerek statükoyu bozmakla eleştiriyor; ABD de Çin’in Tayvan’ı güç kullanarak topraklarına dâhil ederek statükoyu bozmasından rahatsız. Her iki ülke mevcut durumu kendi perspektifinden görüyor ve birbirinin tam zıddı şekilde değerlendiriyor.

Tartışmanın merkezinde Tayvan olmasına rağmen Taipei hükümetinin ziyarete yaklaşımı ABD-Çin arasında buharlaşıyor. Tayvan Başkanı Tsai Ing-Wen (Say Ying-Vın) Çin’in tatbikatlarının ve tehditlerinin Tayvan boğazındaki statükoya zarar verdiğini ve ulusunun egemenliğine bir tecavüz olarak gördüğünü belirtti. Say aynı zamanda ulusunun egemenliğini, güvenliğini savunacaklarını, askeri hazırlıklarını yaptıklarını gelişmeleri yakından takip ettiklerini ve demokratik müttefikleri ile iletişim içerisinde olduklarını söyledi. Tayvan tarafı sorunu provoke eden, tırmandıran taraf olmayacaklarını, barışçıl istikrarlı bir statüko için çalışacaklarını vurguluyor.

Rekabetin harareti nasıl yükseldi?

Çin-ABD arasındaki rekabetin ateşi Donald Trump döneminde iki ülke arasında başlayan ticaret savaşları ile artsa da, ABD’nin Afganistan’dan çekilmesi, Rusya’nın Ukrayna işgalinde Batı’nın tutumu, ABD’nin Çin’i kuşatma hamlesi olarak yorumlanan QUAD ittifakı (ABD, Avustralya, Hindistan, Japonya), ABD, Birleşik Krallık ve Avustralya’dan oluşan üçlü ittifak AUKUS gibi güvenlik merkezli örgütlerin ön plana çıkması, Pekin’de Washington’ın küresel ve bölgesel politikalarının değişmesi olarak okundu.

Pelosi’nin Tayvan ziyareti de bu kapsamda Çin’e karşı değişen, sertleşen politikaların ilk doğrudan somut göstergesi…

Pekin, Tayvan’ın dış dünya ile siyasi etkileşiminin ve karşılıklı ziyaretlerin artmasının, Çin ile birleşme planlarını bozacağını düşünüyor.

Özellikle Şi Cinping yönetimine göre, Tayvan’ı Çin’e dâhil etmek “Çin Rüyası”nın yahut “Çin’in Yeniden Dirilişi”nin en önemli ayağı.

Kim korkak tavuk?

Daha Pelosi’nin Tayvan’ı ziyareti resmî olarak duyurulmadan Çin, baştan itibaren elini çok yüksekten açtı ve büyük bir tepki verdi. İki güç arasında, uluslararası ilişkiler literatürüne de giren “iki kişinin hızla arabalarını uçuruma sürerek cesaret yarıştırdıkları Korkak Tavuk” (Chicken Game)[efn_note]Nicholas Ray’in yönettiği ve James Dean’in başrolde oynadığı 1955 ABD yapımı “Asi Gençlik” (Rebel Without A Cause) filminde, Jim (James Dean) ve Buzz (Corey Allen) ismindeki iki genç arabalarına binerler ve uçuruma doğru hızla sürerler. “Korkak Tavuk Oyunu” olarak uluslararası ilişkiler literatürüne de girmiş olan bu oyunda üç temel durum gerçekleşir: İlk olarak her iki taraf da uçuruma doğru gitmekten kaçınmazlar ve büyük kayba uğrarlar. İkinci olarak, taraflardan birisi kaçar ve kaçan taraf “korkak tavuk” olarak ilan edilir. Üçüncü olarak ise, her iki taraf da uçuruma düşmekten kaçınırlar. https://www.youtube.com/watch?v=sDFnYvKl1LU 

Özgür Özdamar, “Oyun Kuramının Uluslararası İlişkiler Yazınına Katkıları”, Uluslararası İlişkiler, Cilt 4, Sayı 15 (Güz 2007), s. 40-43.[/efn_note] oyunu oynandı adeta. Bu oyunda ABD daha sakin kalırken, Çin daha heyecanlı bir tutum takındı.

ABD ile Çin’in muhtemel tutumları şu üç senaryodan birindeki gibi şekillenebilirdi: İlk olarak her iki taraf da karşılıklı sert açıklamalarda bulunur, kriz tırmanır, tehditlerini eyleme dönüştürür ve büyük kayba uğrarlar. İkinci olarak, taraflardan birisi alttan alır ve kaçan taraf “korkak tavuk” olarak ilan edilir. Üçüncü olarak ise, her iki taraf da mevcut tutumlarından vazgeçerler.

Hem Pelosi’nin muhtemel ziyareti kapsamında hem de Çin Halk Kurtuluş Ordusu’nun kuruluşunun 95. yılı münasebetiyle 29 Temmuz-02 Ağustos tarihleri arasında, Çin Tayvan’ın karşı kıyısındaki Fujian eyaletinde kapsamlı en az beş askerî tatbikat yapacağını duyurmuştu. Devlet güdümündeki Çin medyası, Pelosi’nin uçağına Çin askerî uçakları eşlik etmesi, Tayvan Boğazı üzerinde uçuşa yasak bölge ilan edilmesi gibi önlemleri tartıştı. Ama Çin Pelosi’nin uçağının Tayvan’a inmesini engelleyemedi.

Çin, medyada tartışılan önlemlerdeki gibi hiçbir müdahalede bulunmadı fakat söylem düzeyinde büyük tepki verdi ve hemen ziyaretin ardından yüksek teknolojili füze sistemlerinin dâhil olduğu çok geniş kapsamlı bir askerî tatbikat başlattı. Daha önceden 2 Ağustos’ta bitmesi planlanan askerî tatbikatlar zincirine Tayvan’ı dört bir yandan çevreleyerek 4 Ağustos’tan 7 Ağustos’a kadar süren bir başka tatbikatlar silsilesi ekledi. Son gelen bilgilere göre de Çin tatbikatları 15 Ağustos’a kadar uzattığı söyleniyor. Aynı zamanda Tayvan’a 100 gıda ürününü içeren bir ihracat yasağı getirdi. Peki, bu durumda kimi korkak tavuk ilan etmeli; ABD’yi mi Çin’i mi?

Çin, Rusya’nın Ukrayna’yı işgalinden ne dersler çıkardı?

Peki Çin neden bu eylemlerle, ziyaretin ardından tepki verme yolunu seçti?

Rusya’nın Ukrayna’ya müdahalesinin başından beri, Çin’in de Tayvan’a benzer bir müdahalede bulunabileceği tartışılıyor. Fakat Ukrayna’nın işgali ve mevcut koşullar, Çin’i Tayvan konusunda cesaretlendirmekten daha çok Çin için öğretici bir ders niteliğinde oldu. Öncelikle Çin, Rusya’dan farklı olarak askerî, ekonomik ve politik gücünün dengeli olmasına önem veriyor. Hatta askerî gücünü geri planda tutarak son 30 yılda ticari bir güç imajı çizdi. Bunda başarılı da oldu.

Çin, Şi ile birlikte, askerî ve politik bir güç olarak da boy göstermeye başladı. Çin’in askeri gücünü ön plana çıkarması, ekonomik büyüme odağını dağıtabileceği gibi uluslararası arenada da uzun çabalar sonucu oluşturmaya çalıştığı ve kendisini ABD’den ayrıştırdığını düşündüğü barışçıl, sorumlu büyük güç imajını olumsuz yönde etkiler.

Diğer bir husus ise Çin ticaretinin yüzde 70’den fazlasını Batılı ülkelerle yapıyor. Rusya’nın 2008’de Gürcistan’ı işgaline, 2014’te de Kırım’ı ilhak etmesine ciddi bir tepki vermeyen Batılı ülkelerin, devam eden Ukrayna işgaline sert bir şekilde tepki vermelerine benzer bir tepkinin Çin’e karşı da gelmesi muhtemeldir. G7 ülkelerinin dışişleri bakanlarının koordineli olarak Çin’in Tayvan Boğazı’ndaki askerî tatbikatlarını hedef alarak istikrar ve barış çağrısı yapması da bu kapsamda değerlendirilebilir. Hem Çin ekonomisinin hem de küresel ekonominin bu türden yaptırımları kaldırabilmesi mümkün değil.

Dolayısıyla Pekin’in her iki tarafın da kaybedeceği bir strateji izlemesi muhtemel görünmüyor. Son olarak da, dünyanın ikinci büyük askerî gücü olarak gösterilen Rusya’nın Ukrayna’da beklenildiği kadar bir üstünlük kuramamasına benzer bir durumla Çin de Tayvan’da karşılaşabilir. Tayvan’ın coğrafî olarak alan derinliği olmasa da, Ukrayna’dan farklı olarak, 1949’dan beri Çin kaynaklı tehdit nedeniyle savaşa hazırlık düzeyinin de yüksek olduğu biliniyor.

Şi’nin çıkmazı: Çin’de iç politikanın dış politikaya etkisi

Çin’in Pelosi’nin ziyaretine sert tepki göstermesindeki sebeplerden bir diğeri de sonbaharda yapılacak Çin Komünist Partisi’nin (ÇKP) 20. Kongresinde, Başkan Şi Cinping’in üçüncü dönem başkanlık için kongrenin güçlü desteğini almak istemesi.

Bilindiği üzere Şi’den önceki iki Başkan Hu Jintao ve Jiang Zemin toplamda ikişer dönem 10’ar yıl başkanlık yapmasına rağmen Şi 2018’de başkanlık süresi kısıtını kaldırmıştı. Şi’nin bunu yapmaktaki temel motivasyonu ve anlatısı, Çin’in artık sadece ekonomik büyük güç değil, aynı zamanda kapsamlı büyük güç olacağı ve bunun için de güçlü, kesintisiz bir liderliğe ihtiyaç olduğuydu. Şi ile birlikte Çin’deki kolektif kurumsal liderliğin yerini Mao Zedong dönemindeki gibi lider odaklı bir yönetim aldı. Dolayısıyla karar alma sürecinde de liderin üzerindeki baskılar arttı.

Bu durum, Haziran 2020’deki Çin-Hindistan sınır çatışmasında da görüldüğü üzere, Şi’nin iç ve dış politikalarını popülistleştirmekte ve rasyonellikten uzaklaştırmakta.[efn_note]15-16 Haziran 2020’de ilk defa Çin ve Hint askerleri iki ülke arasındaki sorunlu sınır hattı Galvan Vadisi’nde çatıştı. Hindistan 20 civarında askerinin hayatını kaybettiğini açıklarken, Çin tarafı kayıplarından bahsetmedi. 1975 yılından sonra ilk defa iki ülke askerleri arasındaki çatışmalarda can kaybı yaşandı. https://www.karar.com/asya-jeopolitiginde-sarsilan-fay-hatti-1572345[/efn_note] Şi yönetimi stratejik bir hata yaparak büyük komşusunu küstürdü. Bu çatışma sonrası Hint-Pasifik stratejisine soğuk bakan Hindistan bölgesel ve küresel politikalarında Çin karşıtı bir pozisyona geçti. Çin iç ve dış politikasındaki bu gelişmeler, Şi yönetimi üzerinde de rasyonalite-popülizm ikilemi yaratıyor. Pekin’in sert söylemi nedeniyle Pelosi’nin Tayvan ziyareti gerçekleşmemiş olsaydı, Şi sonbahardaki kongreye zafer kazanmış, ABD’ye boyun eğdirmiş bir kahraman olarak girecekti.

Dolayısıyla Şi yönetiminin ABD’nin meydan okumasına boyun eğen bir korkak tavuk olmadığını göstermek için devasa tatbikatlar yapması da bu durumun bir tezahürü. Çin’in Tayvan’ı çevreleyerek yaptığı büyük tatbikatların sadece tatbikat olarak kalması da, keskin sirke misali, Pekin’in imajını sarsıyor. Bu da bir sonraki krizlerde Çinli karar alıcıların daha fazla duygusal davranmasına neden oluyor.

ABD Çin’i nasıl tehlikeli bir alana çekiyor?

Çin’de artan bir şekilde dış politikanın iç politikada etkisinin artması, aynı zamanda ABD’nin istediği şekilde, Pekin’in Çin-ABD rekabetinin ekonomik alanı da aşarak sert güç mücadelesine kaymasını kolaylaştırıyor. Diğer bir ifade ile Çin avantajlı olduğu ekonomi mücadelesinden tecrübesiz ve dezavantajlı olduğu sert güç rekabetine doğru yöneliyor.

NATO, Afghanistan’dan çekilmeden önce Çin sadece düşük düzeyli sürdürülebilir Tayvan meselesi ile meşgul iken artık doğusunda ve batısında Afganistan’dan Hindistan sınırına, Tayvan’a birçok alanda sıcak sorun alanlarıyla mücadele etmek durumunda. Çin’in çevresindeki problemli bölgeler artıyor. Bundan dolayı Çin birden fazla cepheye odaklanmak zorunda. Dolayısıyla Pekin, ABD ile ilişkilerine yönelik söylemlerinde yeni bir Soğuk Savaş’tan kaçınma vurgusu yaparken, aynı zamanda öfkenin tadıyla Soğuk Savaş mantalitesine giriyor.

Çin frene basar mı?

Bundan sonraki süreçte, Çin frene basmak istese de frene nasıl basacağı belirsiz. Pandoranın kutusu her krizde daha fazla açılıyor.

Şi’nin ÇKP’nin sonbahardaki kongresi sonrasında izleyeceği politikalar, Çin’in bundan sonraki süreçte nasıl bir güç olmak isteyeceğini göstermesi açısından önemli.

Son söz olarak Tayvan özelinde de, Çin’in Tayvan’a yönelik agresif söylemleri ve eylemleri Tayvanlılık kimliğini, dolayısıyla bağımsızlık yanlılarını güçlendirdiği gibi güvenlik alanında ABD ile Japonya’ya daha fazla yakınlaştırıyor. Nasıl ki, Haziran 2020’deki sınır çatışması sonrası Hindistan ile ilişkileri bozulmuş ve QUAD’ın güçlenmesine neden olduysa. Bu durum sadece yöneticiler düzeyinde değil, aynı zamanda Çin-Tayvan halkları arasında da duygusal bir kopuşu da tetikliyor. Tayvan sorunu, Çin’in hiç istemediği şekilde yavaş yavaş büyüyor.

Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Fikir Turu’nun editöryel politikasını yansıtmayabilir.

Bu yazı ilk kez 8 Ağustos 2022’de yayımlanmıştır.

Ümit Alperen
Ümit Alperen
Dr. Ümit Alperen - Peking Üniversitesi’nde Misafir Araştırmacı, Süleyman Demirel Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi, Ankara Politikalar Merkezi’nde de Doğu Asya Uzmanı. Lisans eğitimini 2006 yılında Gazi Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nde tamamlayan Dr. Ümit Alperen, yüksek lisans eğitimini 2010 yılında Şanghay Fudan Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nde yazdığı “Harmonious World: Hu Jintao Doctrine and Chinese Foreign Policy” başlıklı teziyle tamamladı. 2014 yılında bir yıl süreyle Peking Üniversitesi’nde misafir araştırmacı olarak bulundu. Halen akademisyen olarak çalışmakta olduğu Süleyman Demirel Üniversitesi’nden de “Çin Dış Politikasında İran” başlıklı doktora tezi ile 2016 yılında doktor ünvanını aldı. Alperen araştırmalarında Çin Dış Politikası, Çin İç Politikası, Doğu Asya, Çin-İran İlişkileri, Çin-Ortadoğu İlişkileri üzerine yoğunlaşıyor. Ulusal Chengchi Üniversitesi, Doğu Asya Çalışmaları Enstitüsü, Taipei, Tayvan. Misafir Öğretim Üyesi.

YORUMLAR

Subscribe
Bildir
guest

0 Yorum
Inline Feedbacks
View all comments

Son Eklenenler

Çin bundan sonra ne yapacak?

Rusya’nın Ukrayna’yı işgali, Çin’i de Tayvan’ı işgal etmek için cesaretlendirir mi? Dünya siyaseti bu soruyla meşgulken ABD Temsilciler Meclisi Başkanı Pelosi, Çin’in tüm itirazların rağmen Tayvan’ı ziyaret etti. Pekin, şimdi ne yapacak? Dr. Ümit Alperen yazdı.

ABD Başkanı Joe Biden ve Başkan Yardımcısı Kamala Harris’den sonra Amerika’nın üç numarası olan Temsilciler Meclisi Sözcüsü Nancy Pelosi, Çin’in bütün itirazlarına rağmen Tayvan’ı ziyaret etti.

Bu düzeyde en son ziyaret, ABD Temsilciler Meclisi Eski Sözcüsü Newt Gingrich tarafından 1997’de gerçekleştirilmişti. Pelosi’den farklı olarak Gingrich, Tayvan’ın ardından Çin’i de ziyaret etmişti. Çin o yıllarda bugüne kıyasla daha zayıf bir güçtü, bu sebeple Gingrich’in Tayvan’ı ziyaret etmesine düşük düzeyde bir tepki göstermişti. Çin’in Birleşmiş Milletler Büyükelçisi Zhang Jun, 25 yıl önceki ziyaretin Pelosi’yi cesaretlendirdiğini kastederek, bu durumun bir hata olduğunu söyledi.

Pekin tarafından Pelosi’nin ziyaretinin de tolere edilmesi, Çin’in rakiplerini daha fazla cesaretlendirecek ve taviz tavizi getirecek. Halihazırda Çin, ABD’yi Tayvan’da bağımsızlık yanlılarını cesaretlendirerek statükoyu bozmakla eleştiriyor; ABD de Çin’in Tayvan’ı güç kullanarak topraklarına dâhil ederek statükoyu bozmasından rahatsız. Her iki ülke mevcut durumu kendi perspektifinden görüyor ve birbirinin tam zıddı şekilde değerlendiriyor.

Tartışmanın merkezinde Tayvan olmasına rağmen Taipei hükümetinin ziyarete yaklaşımı ABD-Çin arasında buharlaşıyor. Tayvan Başkanı Tsai Ing-Wen (Say Ying-Vın) Çin’in tatbikatlarının ve tehditlerinin Tayvan boğazındaki statükoya zarar verdiğini ve ulusunun egemenliğine bir tecavüz olarak gördüğünü belirtti. Say aynı zamanda ulusunun egemenliğini, güvenliğini savunacaklarını, askeri hazırlıklarını yaptıklarını gelişmeleri yakından takip ettiklerini ve demokratik müttefikleri ile iletişim içerisinde olduklarını söyledi. Tayvan tarafı sorunu provoke eden, tırmandıran taraf olmayacaklarını, barışçıl istikrarlı bir statüko için çalışacaklarını vurguluyor.

Rekabetin harareti nasıl yükseldi?

Çin-ABD arasındaki rekabetin ateşi Donald Trump döneminde iki ülke arasında başlayan ticaret savaşları ile artsa da, ABD’nin Afganistan’dan çekilmesi, Rusya’nın Ukrayna işgalinde Batı’nın tutumu, ABD’nin Çin’i kuşatma hamlesi olarak yorumlanan QUAD ittifakı (ABD, Avustralya, Hindistan, Japonya), ABD, Birleşik Krallık ve Avustralya’dan oluşan üçlü ittifak AUKUS gibi güvenlik merkezli örgütlerin ön plana çıkması, Pekin’de Washington’ın küresel ve bölgesel politikalarının değişmesi olarak okundu.

Pelosi’nin Tayvan ziyareti de bu kapsamda Çin’e karşı değişen, sertleşen politikaların ilk doğrudan somut göstergesi…

Pekin, Tayvan’ın dış dünya ile siyasi etkileşiminin ve karşılıklı ziyaretlerin artmasının, Çin ile birleşme planlarını bozacağını düşünüyor.

Özellikle Şi Cinping yönetimine göre, Tayvan’ı Çin’e dâhil etmek “Çin Rüyası”nın yahut “Çin’in Yeniden Dirilişi”nin en önemli ayağı.

Kim korkak tavuk?

Daha Pelosi’nin Tayvan’ı ziyareti resmî olarak duyurulmadan Çin, baştan itibaren elini çok yüksekten açtı ve büyük bir tepki verdi. İki güç arasında, uluslararası ilişkiler literatürüne de giren “iki kişinin hızla arabalarını uçuruma sürerek cesaret yarıştırdıkları Korkak Tavuk” (Chicken Game)[efn_note]Nicholas Ray’in yönettiği ve James Dean’in başrolde oynadığı 1955 ABD yapımı “Asi Gençlik” (Rebel Without A Cause) filminde, Jim (James Dean) ve Buzz (Corey Allen) ismindeki iki genç arabalarına binerler ve uçuruma doğru hızla sürerler. “Korkak Tavuk Oyunu” olarak uluslararası ilişkiler literatürüne de girmiş olan bu oyunda üç temel durum gerçekleşir: İlk olarak her iki taraf da uçuruma doğru gitmekten kaçınmazlar ve büyük kayba uğrarlar. İkinci olarak, taraflardan birisi kaçar ve kaçan taraf “korkak tavuk” olarak ilan edilir. Üçüncü olarak ise, her iki taraf da uçuruma düşmekten kaçınırlar. https://www.youtube.com/watch?v=sDFnYvKl1LU 

Özgür Özdamar, “Oyun Kuramının Uluslararası İlişkiler Yazınına Katkıları”, Uluslararası İlişkiler, Cilt 4, Sayı 15 (Güz 2007), s. 40-43.[/efn_note] oyunu oynandı adeta. Bu oyunda ABD daha sakin kalırken, Çin daha heyecanlı bir tutum takındı.

ABD ile Çin’in muhtemel tutumları şu üç senaryodan birindeki gibi şekillenebilirdi: İlk olarak her iki taraf da karşılıklı sert açıklamalarda bulunur, kriz tırmanır, tehditlerini eyleme dönüştürür ve büyük kayba uğrarlar. İkinci olarak, taraflardan birisi alttan alır ve kaçan taraf “korkak tavuk” olarak ilan edilir. Üçüncü olarak ise, her iki taraf da mevcut tutumlarından vazgeçerler.

Hem Pelosi’nin muhtemel ziyareti kapsamında hem de Çin Halk Kurtuluş Ordusu’nun kuruluşunun 95. yılı münasebetiyle 29 Temmuz-02 Ağustos tarihleri arasında, Çin Tayvan’ın karşı kıyısındaki Fujian eyaletinde kapsamlı en az beş askerî tatbikat yapacağını duyurmuştu. Devlet güdümündeki Çin medyası, Pelosi’nin uçağına Çin askerî uçakları eşlik etmesi, Tayvan Boğazı üzerinde uçuşa yasak bölge ilan edilmesi gibi önlemleri tartıştı. Ama Çin Pelosi’nin uçağının Tayvan’a inmesini engelleyemedi.

Çin, medyada tartışılan önlemlerdeki gibi hiçbir müdahalede bulunmadı fakat söylem düzeyinde büyük tepki verdi ve hemen ziyaretin ardından yüksek teknolojili füze sistemlerinin dâhil olduğu çok geniş kapsamlı bir askerî tatbikat başlattı. Daha önceden 2 Ağustos’ta bitmesi planlanan askerî tatbikatlar zincirine Tayvan’ı dört bir yandan çevreleyerek 4 Ağustos’tan 7 Ağustos’a kadar süren bir başka tatbikatlar silsilesi ekledi. Son gelen bilgilere göre de Çin tatbikatları 15 Ağustos’a kadar uzattığı söyleniyor. Aynı zamanda Tayvan’a 100 gıda ürününü içeren bir ihracat yasağı getirdi. Peki, bu durumda kimi korkak tavuk ilan etmeli; ABD’yi mi Çin’i mi?

Çin, Rusya’nın Ukrayna’yı işgalinden ne dersler çıkardı?

Peki Çin neden bu eylemlerle, ziyaretin ardından tepki verme yolunu seçti?

Rusya’nın Ukrayna’ya müdahalesinin başından beri, Çin’in de Tayvan’a benzer bir müdahalede bulunabileceği tartışılıyor. Fakat Ukrayna’nın işgali ve mevcut koşullar, Çin’i Tayvan konusunda cesaretlendirmekten daha çok Çin için öğretici bir ders niteliğinde oldu. Öncelikle Çin, Rusya’dan farklı olarak askerî, ekonomik ve politik gücünün dengeli olmasına önem veriyor. Hatta askerî gücünü geri planda tutarak son 30 yılda ticari bir güç imajı çizdi. Bunda başarılı da oldu.

Çin, Şi ile birlikte, askerî ve politik bir güç olarak da boy göstermeye başladı. Çin’in askeri gücünü ön plana çıkarması, ekonomik büyüme odağını dağıtabileceği gibi uluslararası arenada da uzun çabalar sonucu oluşturmaya çalıştığı ve kendisini ABD’den ayrıştırdığını düşündüğü barışçıl, sorumlu büyük güç imajını olumsuz yönde etkiler.

Diğer bir husus ise Çin ticaretinin yüzde 70’den fazlasını Batılı ülkelerle yapıyor. Rusya’nın 2008’de Gürcistan’ı işgaline, 2014’te de Kırım’ı ilhak etmesine ciddi bir tepki vermeyen Batılı ülkelerin, devam eden Ukrayna işgaline sert bir şekilde tepki vermelerine benzer bir tepkinin Çin’e karşı da gelmesi muhtemeldir. G7 ülkelerinin dışişleri bakanlarının koordineli olarak Çin’in Tayvan Boğazı’ndaki askerî tatbikatlarını hedef alarak istikrar ve barış çağrısı yapması da bu kapsamda değerlendirilebilir. Hem Çin ekonomisinin hem de küresel ekonominin bu türden yaptırımları kaldırabilmesi mümkün değil.

Dolayısıyla Pekin’in her iki tarafın da kaybedeceği bir strateji izlemesi muhtemel görünmüyor. Son olarak da, dünyanın ikinci büyük askerî gücü olarak gösterilen Rusya’nın Ukrayna’da beklenildiği kadar bir üstünlük kuramamasına benzer bir durumla Çin de Tayvan’da karşılaşabilir. Tayvan’ın coğrafî olarak alan derinliği olmasa da, Ukrayna’dan farklı olarak, 1949’dan beri Çin kaynaklı tehdit nedeniyle savaşa hazırlık düzeyinin de yüksek olduğu biliniyor.

Şi’nin çıkmazı: Çin’de iç politikanın dış politikaya etkisi

Çin’in Pelosi’nin ziyaretine sert tepki göstermesindeki sebeplerden bir diğeri de sonbaharda yapılacak Çin Komünist Partisi’nin (ÇKP) 20. Kongresinde, Başkan Şi Cinping’in üçüncü dönem başkanlık için kongrenin güçlü desteğini almak istemesi.

Bilindiği üzere Şi’den önceki iki Başkan Hu Jintao ve Jiang Zemin toplamda ikişer dönem 10’ar yıl başkanlık yapmasına rağmen Şi 2018’de başkanlık süresi kısıtını kaldırmıştı. Şi’nin bunu yapmaktaki temel motivasyonu ve anlatısı, Çin’in artık sadece ekonomik büyük güç değil, aynı zamanda kapsamlı büyük güç olacağı ve bunun için de güçlü, kesintisiz bir liderliğe ihtiyaç olduğuydu. Şi ile birlikte Çin’deki kolektif kurumsal liderliğin yerini Mao Zedong dönemindeki gibi lider odaklı bir yönetim aldı. Dolayısıyla karar alma sürecinde de liderin üzerindeki baskılar arttı.

Bu durum, Haziran 2020’deki Çin-Hindistan sınır çatışmasında da görüldüğü üzere, Şi’nin iç ve dış politikalarını popülistleştirmekte ve rasyonellikten uzaklaştırmakta.[efn_note]15-16 Haziran 2020’de ilk defa Çin ve Hint askerleri iki ülke arasındaki sorunlu sınır hattı Galvan Vadisi’nde çatıştı. Hindistan 20 civarında askerinin hayatını kaybettiğini açıklarken, Çin tarafı kayıplarından bahsetmedi. 1975 yılından sonra ilk defa iki ülke askerleri arasındaki çatışmalarda can kaybı yaşandı. https://www.karar.com/asya-jeopolitiginde-sarsilan-fay-hatti-1572345[/efn_note] Şi yönetimi stratejik bir hata yaparak büyük komşusunu küstürdü. Bu çatışma sonrası Hint-Pasifik stratejisine soğuk bakan Hindistan bölgesel ve küresel politikalarında Çin karşıtı bir pozisyona geçti. Çin iç ve dış politikasındaki bu gelişmeler, Şi yönetimi üzerinde de rasyonalite-popülizm ikilemi yaratıyor. Pekin’in sert söylemi nedeniyle Pelosi’nin Tayvan ziyareti gerçekleşmemiş olsaydı, Şi sonbahardaki kongreye zafer kazanmış, ABD’ye boyun eğdirmiş bir kahraman olarak girecekti.

Dolayısıyla Şi yönetiminin ABD’nin meydan okumasına boyun eğen bir korkak tavuk olmadığını göstermek için devasa tatbikatlar yapması da bu durumun bir tezahürü. Çin’in Tayvan’ı çevreleyerek yaptığı büyük tatbikatların sadece tatbikat olarak kalması da, keskin sirke misali, Pekin’in imajını sarsıyor. Bu da bir sonraki krizlerde Çinli karar alıcıların daha fazla duygusal davranmasına neden oluyor.

ABD Çin’i nasıl tehlikeli bir alana çekiyor?

Çin’de artan bir şekilde dış politikanın iç politikada etkisinin artması, aynı zamanda ABD’nin istediği şekilde, Pekin’in Çin-ABD rekabetinin ekonomik alanı da aşarak sert güç mücadelesine kaymasını kolaylaştırıyor. Diğer bir ifade ile Çin avantajlı olduğu ekonomi mücadelesinden tecrübesiz ve dezavantajlı olduğu sert güç rekabetine doğru yöneliyor.

NATO, Afghanistan’dan çekilmeden önce Çin sadece düşük düzeyli sürdürülebilir Tayvan meselesi ile meşgul iken artık doğusunda ve batısında Afganistan’dan Hindistan sınırına, Tayvan’a birçok alanda sıcak sorun alanlarıyla mücadele etmek durumunda. Çin’in çevresindeki problemli bölgeler artıyor. Bundan dolayı Çin birden fazla cepheye odaklanmak zorunda. Dolayısıyla Pekin, ABD ile ilişkilerine yönelik söylemlerinde yeni bir Soğuk Savaş’tan kaçınma vurgusu yaparken, aynı zamanda öfkenin tadıyla Soğuk Savaş mantalitesine giriyor.

Çin frene basar mı?

Bundan sonraki süreçte, Çin frene basmak istese de frene nasıl basacağı belirsiz. Pandoranın kutusu her krizde daha fazla açılıyor.

Şi’nin ÇKP’nin sonbahardaki kongresi sonrasında izleyeceği politikalar, Çin’in bundan sonraki süreçte nasıl bir güç olmak isteyeceğini göstermesi açısından önemli.

Son söz olarak Tayvan özelinde de, Çin’in Tayvan’a yönelik agresif söylemleri ve eylemleri Tayvanlılık kimliğini, dolayısıyla bağımsızlık yanlılarını güçlendirdiği gibi güvenlik alanında ABD ile Japonya’ya daha fazla yakınlaştırıyor. Nasıl ki, Haziran 2020’deki sınır çatışması sonrası Hindistan ile ilişkileri bozulmuş ve QUAD’ın güçlenmesine neden olduysa. Bu durum sadece yöneticiler düzeyinde değil, aynı zamanda Çin-Tayvan halkları arasında da duygusal bir kopuşu da tetikliyor. Tayvan sorunu, Çin’in hiç istemediği şekilde yavaş yavaş büyüyor.

Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Fikir Turu’nun editöryel politikasını yansıtmayabilir.

Bu yazı ilk kez 8 Ağustos 2022’de yayımlanmıştır.

Ümit Alperen
Ümit Alperen
Dr. Ümit Alperen - Peking Üniversitesi’nde Misafir Araştırmacı, Süleyman Demirel Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi, Ankara Politikalar Merkezi’nde de Doğu Asya Uzmanı. Lisans eğitimini 2006 yılında Gazi Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nde tamamlayan Dr. Ümit Alperen, yüksek lisans eğitimini 2010 yılında Şanghay Fudan Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nde yazdığı “Harmonious World: Hu Jintao Doctrine and Chinese Foreign Policy” başlıklı teziyle tamamladı. 2014 yılında bir yıl süreyle Peking Üniversitesi’nde misafir araştırmacı olarak bulundu. Halen akademisyen olarak çalışmakta olduğu Süleyman Demirel Üniversitesi’nden de “Çin Dış Politikasında İran” başlıklı doktora tezi ile 2016 yılında doktor ünvanını aldı. Alperen araştırmalarında Çin Dış Politikası, Çin İç Politikası, Doğu Asya, Çin-İran İlişkileri, Çin-Ortadoğu İlişkileri üzerine yoğunlaşıyor. Ulusal Chengchi Üniversitesi, Doğu Asya Çalışmaları Enstitüsü, Taipei, Tayvan. Misafir Öğretim Üyesi.

YORUMLAR

Subscribe
Bildir
guest

0 Yorum
Inline Feedbacks
View all comments

Son Eklenenler

0
Would love your thoughts, please comment.x