İran ve devletleşen Taliban sorunu

İran, Afganistan’da yönetimi ele geçiren Taliban ile yakın ilişkiler içinde. İran’ın buradaki stratejik hesabı ve beklentisi ne? Afganistan, İran için Ortadoğu’da yeni bir çekişme alanı olur mu? Arif Keskin yazdı.

Afganistan’ın etnik, dinsel, tarihsel ve coğrafi konumu İran’ı Afganistan’ın siyasal hayatında etkin olmaya müsait kılıyor. Bu durum, aynı zamanda 920 kilometrelik sınır komşusu olan Afganistan’da gerçekleşen siyasi hareketliklerin, İran milli güvenliğini doğrudan etkileme potansiyeline sahip olduğunun göstergesi.

İranlılar, Afganistan’ı kendi tarihi topraklarının bir parçası ve Fars/İran kültür havzası olarak görürler. Nitekim İran ders kitaplarında Afganistan’ın, İngiltere’nin politikaları sonucunda İran’dan ayrıldığı yazılıdır. Bu tarihi algılamanın yanı sıra, Afganistan’da Fars dilinin resmî dil olması, Tacik ve Hazaraların bulunması gibi faktörler etnik, dil ve mezhep bağını da ortaya koyar. Bu nedenlerle İran, Afganistan’da etkin varlığını her zaman sürdürmek ister.

Taliban’ın 1994’te ortaya çıkışı, İran’ın Afganistan siyasetini ve etkin olma imkanını çok boyutlu sarsmıştı. Taliban kendini İran ve Şii karşıtı olarak tanımlıyor ve önceliklerinin de İran’ı Afganistan’dan kovulması olması bu sarsıntını derinleştirmişti. Taliban’ın 1998’de Mezar-ı Şerif’te İran Büyükelçiliği’ni basması ve İranlıları öldürmesi bunun açık göstergesiydi. Taliban’ın Afganistan’ı ele geçirmeye başlamasından sonra, İran’a yönelik göç, uyuşturucu ve insan kaçakçılığının artması gibi sorunlar da ağırlaştı. Taliban’ın İran karşıtlığı o kadar güçlüydü ki, İran devleti Afganistan’a karşı savaşı planı hazırlamış, ordularını sınıra toplamış ancak son anda vazgeçilmişti. İran bu doğrultuda 1996’da kurulan Kuzey İttifakı’na etkin destek vermiş ve 2001 yılında ABD’ye Afganistan işgal sürecinde istihbarat desteği sağlamıştı.

İran, Taliban’la ilişkilerini neden geliştirdi?

Yukarıda belirtilen çeşitli ihtilaflara rağmen, İran’ın Taliban’la ilişkilerini başlatmasının ve sürdürmesinin güvenlikten ekonomiye kadar çeşitli nedenleri var ama en önemli sebebin İran’daki ABD karşıtlığı olduğunu söylemek yanlış olmaz. İran, ABD’nin Afganistan’daki varlığını zorlaştırıp orada bulunmasının maliyetini ciddi oranda artırmak amacıyla Taliban’ı araç olarak kullanmaya karar verdi.

İran, ne kadar arzu ederse etsin, Afganistan’da ABD işgalinden sonra yani 2001’den sonra kurulan hükümetler üzerinde arzuladığı etkinliği elde edemedi. Başka bir deyişle, Afganistan, İran için ikinci bir Irak olmadı. Irak’ta kazandığı etkinliği, Afganistan’da hiç kazanamadı. Oysa İran, hem Irak ve hem Afganistan konusunda ABD’ye etkin destek vermişti. Bu durum İran devletini ciddi pek çok sorunla karşı karşıya bıraktı.

İran, 2001’den sonra Afganistan’da kurulan hükümetlerin hiçbiriyle istediği ilişkiyi kuramadı. İran’a göre eski Afganistan Cumhurbaşkanları, Hamid Karzai ve Eşref Gani, Batı’ya yakın isimlerdi. İran ve Afganistan’da hakim olan İslam Cumhuriyeti düzenini görünüşte tanıyor ama pratikte hem Afganistan’da hem çevrelerindeki ülkelerde laik bir düzen arzu ediyorlardı ve üstelik Peştun milliyetçisi olduklarından Fars kültürüne ve diline düşmanlık ediyorlardı. İran’ın Taliban ile ilişkisinin bir nedeni de Kabil’deki hükümetlere karşı baskı uygulama imkânı elde etme arayışı olarak görülebilir. İran, Taliban’dan Kabil’i dizginleme aracı olarak istifade etmek istiyordu.

İran’ın Taliban’a iten diğer bir konu da İŞİD oldu. İran, IŞİD’in Afganistan’a yani İran’ın yanı başına yerleşmesinden endişe ediyordu. Bu endişe de İran’ın, Taliban ile diyaloğa girmesini sağladı. Taliban eliyle IŞİD’e karşı mücadele etmek isteyen Tahran yönetiminin IŞİD’e karşı kullanılması için Taliban’a silah ve mühimmat verdiği biliniyor.

İran için, Taliban söz konusu olduğunda bölgesel dengeler de önemli. Taliban’ın Pakistan ve Körfez ülkeleriyle kurduğu ilişkilerin İran’ın aleyhine döndüğü durumlar yaşandı. İran, Taliban ile yakınlaşarak Pakistan ve Körfez ülkelerinin Taliban’ı Tahran aleyhinde kullanma fırsatını da yok etmeye girişti.

Gelinen noktada İranlı yöneticilerine göre Taliban da Afganistan’ın kabullenilmesi gereken bir gerçeği. Dolayısıyla Taliban’ı reddetmenin, çatışmanın ve kavga etmenin bir manası yok, tam tersine irtibat kurulması gereken bir yapı. İranlı politika yapıcılara göre, Taliban yükselişte olan bir güç ve onunla kavga etmek yerine irtibat kurmak daha makul bir yaklaşım.

İran, aynı zamanda mezhepçi imajını da kırmak istiyordu. Selefi, radikal ve köktenci grupların önemli hedeflerinden biri olan İran, Taliban’la ilişki kurarak, bu grupların hedefi olmaktan çıkmayı da umuyordu.

İran’ı Taliban’a iten diğer bir faktör, Afganistan imajının İran’da değişmeye başlaması. İranlı yöneticilerin zihninde bu etkenler varken, İran halkının bir kısmı, 2001 Taliban sonrası Afganistan’a bakıp bütün sorunlara rağmen belli bir derecede demokratik kurumlara sahip bir ülke görüyorlardı, hatta bazı İranlılar, “Afganlılar kadar bile olmadık” diyerek kendi ülkelerini eleştiriyordu.

İran ve ABD’nin Afganistan’dan çekilmesi

Taliban’ın Kabil’i ele geçirip İslami Emirlik kurma isteği, İran devletinin laiklik/sekülerizm hareketine karşı konumunu güçlendiren bir süreç olduğu için, her şeye rağmen İran için bir ideolojik kazanım. İran devleti, özellikle muhafazakârlar, ABD’nin Afganistan’dan çekilişini “liberalizmin yenilgisi” olarak yorumluyor. Taliban’ın güçlenmesi, İran’da “tarihin sonu” ve “ideolojinin sonu” gibi tezleri çürüten köklü toplumsal bir dönüşüm olarak sunuluyor.

İran, ABD’nin Afganistan çekilmesinin sadece ideolojik değil, stratejik ve jeopolitik mücadele açısından da kendi lehinde olduğunu düşünüyor. İran’a göre bu süreç, askerî müdahalelerin ne kadar yanlış olduğunu ve yıkımdan başka bir sonucu olmadığının açık göstergesi. Bu durum İran’a yönelik her tür askerî müdahale fikri ve ihtimalini ciddi oranda zayıflatıyor.

ABD’nin Afganistan’dan çekilmesi, İran’ın ABD karşıtı propaganda yapma imkânını da genişletiyor. “ABD yararlı değil, zararlıdır. Kurucu değil, yıkıcıdır. Afganistan’ı yıktı, kaçtı. Vefalı değil, vefasızdır. ABD güvenilmezdir ve kendi çıkarları nedeniyle dost adlandırdıklarını bile kolayca satabilir.” yönünde yoğun propaganda yapılıyor.

Dikkatlerin Taliban’a çevrilmesiyle İran kendi üzerindeki baskının da azalabileceğini düşünüyor.

ABD’nin Afganistan’dan çıkması İran Devrim Muhafızları komutanı Kasım Süleymani’ye yönelik ABD suikastından sonra İran’ın “ABD’yi bölgede yaşatmayacağız” söylem ve politikasını güçlendiren bir süreç olarak da görülebilir. En azından İran yönetimi, ABD’nin Afganistan’dan çekilmesini bu çerçevede sunuyor. Ayrıca İran’a göre Iraklılar da ABD’nin Irak’tan çıkması için zemin yaratmalılar.

İran ve Taliban’ın devletleşme problemi

İran, eski yönetime karşı Taliban’ı desteklemeyi ve ABD’nin Afganistan çekilmesini kendi lehinde yorumlasa da, Taliban’ın devletleşmesini konusunda kafa karışıklığı yaşadığı açık. Çünkü Taliban’ın devletleşmesinin İran’ın 1979’dan bu yana takip ettiği Afganistan siyasetiyle çelişme ihtimali yüksek.

İran, Afganistan’daki çıkarlarının korunmasının yolunu tüm etnik, dilsel, dinsel, mezhepsel ve politik/ideolojik grupları kapsayan bir devletin kurulmasında görüyor. Oysa Taliban’ın kapsayıcılık anlayışı İran’ın hedefleriyle örtüşmüyor.

İran ayrıca Taliban’ın Peştun milliyetçi eğiliminden de endişe duyuyor zira İran, Afganistan’da Peştun ağırlıklı bir yönetime karşı çıkıyor. Çünkü Peştunların etkinliğini Pakistan lehinde ve kendi aleyhinde yorumluyor. Kurulacak devlette tüm etnik grupların temsil hakkını talep etse de Hazaralar konusunda her zamanki gibi ciddiyetini koruyor. Taliban’ın kuracağı yönetimde Şiilerin olup olmayacağı İran açısından son derecede önemli.

İran yetkililerinin Taliban’ın din devleti anlayışını kabul etmemeleri, Taliban’ın devletleşmesini İran için daha da problemli hale getiriyor. Taliban’ın kuracağı din devletini, İran İslam Cumhuriyeti’nin ideolojik temellerine karşıt olarak görüyorlar.

İran’ı bekleyen riskler

Taliban’ın yükselişi, uzun dönemli problemlerin yanı sıra başta kitlesel göç olmak üzere konjonktürel riskler ve tehditler de içeriyor.

Tahran açısından başlıca soru işaretlerinden biri, ekonomik ilişkilerin ne olacağı hakkında. Afganistan’daki sürecin belirsizliği iki ülkenin ticaret hacmini ciddi oranda düşürebilir. Afganistan’ı kıtlık, yoksulluk, işsizlik ve çeşitli ekonomik sorunlar bekliyor. ABD’nin Afganistan’ın yurtdışındaki mal varlığını dondurması da önemli bir sorun. Taliban’ın kuracağı ekonomik sistem ve dünyayla hangi koşullarda ticaret yapacakları da meçhul. Bunlar da iki ülkenin arasındaki ticareti olumsuz yönde etkileyecek.

İran’ı bekleyen en önemli risklerden biri de, Afganistan’daki Şiilerin durumu. İran, Afganistan Şiilerini Taliban konusunda ikna edebilmiş ve rahatlatabilmiş değil. İran, “Taliban’ın taahhütleri var” dese de Şiiler kendilerini güvende hissetmiyorlar. Bu da Afganistan Şiileri nezdinde İran’ın güvenilirliğine zarar verme potansiyeline sahip.

İran düşman olarak gördüğü El Kaide’nin Taliban’ın ülkeyi ele geçirmesini “İslam’ın başarısı” olarak nitelendirerek herkesi Taliban’ı desteklemeye çağırması da İran açısından çeşitli riskler barındırıyor.

Benzer bir biçimde İran-Afganistan sınırındaki İran Sünnilerinin Taliban’ın ülkeyi ele geçirmesinden nasıl etkileneceği de meçhul. İran/Fars milliyetçileri, Taliban’ın İran’daki Sünnileri etkilemeye çalışacağını, bunun da ciddi bir güvenlik sorunu doğuracağını ve İran’ın toprak bütünlüğünü tehdit edeceğini düşünüyorlar.

Afganistan, İran için bölgesel yeni bir çekişme alanı olur mu?

Taliban’ın Kabil’e yerleşmesi İran’ın Ortadoğu siyasetini de etkileyecektir. Afganistan Şiilerinden oluşturulan Fatimiyun Ordusu’nun Suriye’deki varlığı, İran’ın Afganistan siyasetinin Ortadoğu’dan ayrı olmadığını gösteriyor. Ancak bu sürecin İran’ın Ortadoğu siyasetini nasıl etkileyeceği ise şimdilik belirsiz.

İran basını, İran’ın Afganistan konusunda Suudi Arabistan dâhil olmakla bazı Körfez ülkeleriyle sorun yaşayabileceğine dair yorumalar yayınlıyor. Bazı İranlı analizcilere göre Suudilerin, Afganistan’ı İran’a karşı ikinci Yemen’e çevirme iradeleri olabilir. Suudiler, Taliban’a ekonomik destek vererek İran karşıtı bir sürece sokma ihtimalini konuşuyorlar. Bu açıdan bakıldığında, Afganistan, İran’ın Ortadoğu ülkeleriyle yeni bir çekişme alanı olabilir.

İran’ın Pencşir çıkmazı

İran devletini zorlayan önemli konulardan biri de, Pencşir’deki Taliban’a karşı direniş. Ahmet Şah Mesut ve Taciklerin 1979 sonrası İran ile çok boyutlu ilişkileri var. Bu gruplar, 1996-2001’de Taliban’a karşı İran’la birlikte hareket etmişler, 2001’den sonra da İran ile ilişkilerini sürdürmüşlerdi. Ahmet Şah Mesut’un oğlu Ahmet Mesut, Kasım Süleymani’ye “amca” diye hitap edecek kadar yakın olduklarını belirtmişti. Ayrıca Ahmet Şah Mesut, İran’da tanınan ve Fars milliyetçiliğiyle özdeşlemiş bir isim. İran’da Fars milliyetçileri, Pencşir’in desteklenmesi gerektiğini düşünüyorlar. Bu açılardan Taliban’ın, Pencşir’e karşı üstünlüğü ve zafer kazanmasının İran açısından çeşitli sorunlar doğuracağı kesin.

Taliban’ın Pencşir direnişini bastırması İran’ı zor durumda bırakacaktır. Çünkü Taliban’ın Afganistan yönetimi ele geçirmesinden İran halkının önemli bir bölümünde rahatsız. İran toplumunun ve siyasi seçkinlerinin kahir ekseriyeti, Taliban’ın Şii ve İran karşıtı terörist bir yapı olduğunu da düşünüyor. Özellikle reformcular, Taliban’ı meşrulaştırdığı ve güçlendirdiği gerekçesiyle İran devletinin Taliban ile ilişki kurmasına da karşı çıkıyorlar. Bu açıdan bakıldığı İran rejimi Pencşir konusunda ciddi şekilde eleştiriliyor. İran rejimini, Tacikleri Taliban karşısında yalnız bırakması nedeniyle eleştiriyorlar. İran Dışişleri Bakanlığının Pencşir’e yönelik saldırıları kınaması ve örtülü olarak Pakistan’ı eleştirmesi, ülkedeki kamuoyu yatıştırma ve Afganistanlı Tacikleri rahatlatmaya dönük bir çaba olmakla birlikte Tacikler konusunda Taliban ve Pakistan’la sorunlar yaşayacağının da habercisi.

Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Fikir Turu’nun editöryel politikasını yansıtmayabilir.

Bu yazı ilk kez 8 Eylül 2021’de yayımlanmıştır.

Arif Keskin
Arif Keskin
Arif Keskin - Ortadoğu bölgesi özellikle de İran üzerine çalışmalar yürüten Arif Keskin, İran’daki Azerbaycan’ın Muğan ilçesinde doğdu. 1993 yılında Tebriz Üniversitesi Sosyal Bilimler Fakültesi Sosyoloji Bölümünden mezun oldu. Yüksek lisans ve doktora çalışmalarını Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Siyaset Biliminde sürdürdü. Keskin 1999'dan itibaren ASAM (Avrasya Stratejik Araştırmalar Merkezi), TÜRKSAM, 21. Yüzyıl Türkiye Enstitüsü ve ORSAM gibi çeşitli düşünce kuruluşlarında Ortadoğu uzmanı olarak görev yaptı.

YORUMLAR

Subscribe
Bildir
guest

0 Yorum
Eskiler
En Yeniler Beğenilenler
Inline Feedbacks
View all comments

Son Eklenenler

İran ve devletleşen Taliban sorunu

İran, Afganistan’da yönetimi ele geçiren Taliban ile yakın ilişkiler içinde. İran’ın buradaki stratejik hesabı ve beklentisi ne? Afganistan, İran için Ortadoğu’da yeni bir çekişme alanı olur mu? Arif Keskin yazdı.

Afganistan’ın etnik, dinsel, tarihsel ve coğrafi konumu İran’ı Afganistan’ın siyasal hayatında etkin olmaya müsait kılıyor. Bu durum, aynı zamanda 920 kilometrelik sınır komşusu olan Afganistan’da gerçekleşen siyasi hareketliklerin, İran milli güvenliğini doğrudan etkileme potansiyeline sahip olduğunun göstergesi.

İranlılar, Afganistan’ı kendi tarihi topraklarının bir parçası ve Fars/İran kültür havzası olarak görürler. Nitekim İran ders kitaplarında Afganistan’ın, İngiltere’nin politikaları sonucunda İran’dan ayrıldığı yazılıdır. Bu tarihi algılamanın yanı sıra, Afganistan’da Fars dilinin resmî dil olması, Tacik ve Hazaraların bulunması gibi faktörler etnik, dil ve mezhep bağını da ortaya koyar. Bu nedenlerle İran, Afganistan’da etkin varlığını her zaman sürdürmek ister.

Taliban’ın 1994’te ortaya çıkışı, İran’ın Afganistan siyasetini ve etkin olma imkanını çok boyutlu sarsmıştı. Taliban kendini İran ve Şii karşıtı olarak tanımlıyor ve önceliklerinin de İran’ı Afganistan’dan kovulması olması bu sarsıntını derinleştirmişti. Taliban’ın 1998’de Mezar-ı Şerif’te İran Büyükelçiliği’ni basması ve İranlıları öldürmesi bunun açık göstergesiydi. Taliban’ın Afganistan’ı ele geçirmeye başlamasından sonra, İran’a yönelik göç, uyuşturucu ve insan kaçakçılığının artması gibi sorunlar da ağırlaştı. Taliban’ın İran karşıtlığı o kadar güçlüydü ki, İran devleti Afganistan’a karşı savaşı planı hazırlamış, ordularını sınıra toplamış ancak son anda vazgeçilmişti. İran bu doğrultuda 1996’da kurulan Kuzey İttifakı’na etkin destek vermiş ve 2001 yılında ABD’ye Afganistan işgal sürecinde istihbarat desteği sağlamıştı.

İran, Taliban’la ilişkilerini neden geliştirdi?

Yukarıda belirtilen çeşitli ihtilaflara rağmen, İran’ın Taliban’la ilişkilerini başlatmasının ve sürdürmesinin güvenlikten ekonomiye kadar çeşitli nedenleri var ama en önemli sebebin İran’daki ABD karşıtlığı olduğunu söylemek yanlış olmaz. İran, ABD’nin Afganistan’daki varlığını zorlaştırıp orada bulunmasının maliyetini ciddi oranda artırmak amacıyla Taliban’ı araç olarak kullanmaya karar verdi.

İran, ne kadar arzu ederse etsin, Afganistan’da ABD işgalinden sonra yani 2001’den sonra kurulan hükümetler üzerinde arzuladığı etkinliği elde edemedi. Başka bir deyişle, Afganistan, İran için ikinci bir Irak olmadı. Irak’ta kazandığı etkinliği, Afganistan’da hiç kazanamadı. Oysa İran, hem Irak ve hem Afganistan konusunda ABD’ye etkin destek vermişti. Bu durum İran devletini ciddi pek çok sorunla karşı karşıya bıraktı.

İran, 2001’den sonra Afganistan’da kurulan hükümetlerin hiçbiriyle istediği ilişkiyi kuramadı. İran’a göre eski Afganistan Cumhurbaşkanları, Hamid Karzai ve Eşref Gani, Batı’ya yakın isimlerdi. İran ve Afganistan’da hakim olan İslam Cumhuriyeti düzenini görünüşte tanıyor ama pratikte hem Afganistan’da hem çevrelerindeki ülkelerde laik bir düzen arzu ediyorlardı ve üstelik Peştun milliyetçisi olduklarından Fars kültürüne ve diline düşmanlık ediyorlardı. İran’ın Taliban ile ilişkisinin bir nedeni de Kabil’deki hükümetlere karşı baskı uygulama imkânı elde etme arayışı olarak görülebilir. İran, Taliban’dan Kabil’i dizginleme aracı olarak istifade etmek istiyordu.

İran’ın Taliban’a iten diğer bir konu da İŞİD oldu. İran, IŞİD’in Afganistan’a yani İran’ın yanı başına yerleşmesinden endişe ediyordu. Bu endişe de İran’ın, Taliban ile diyaloğa girmesini sağladı. Taliban eliyle IŞİD’e karşı mücadele etmek isteyen Tahran yönetiminin IŞİD’e karşı kullanılması için Taliban’a silah ve mühimmat verdiği biliniyor.

İran için, Taliban söz konusu olduğunda bölgesel dengeler de önemli. Taliban’ın Pakistan ve Körfez ülkeleriyle kurduğu ilişkilerin İran’ın aleyhine döndüğü durumlar yaşandı. İran, Taliban ile yakınlaşarak Pakistan ve Körfez ülkelerinin Taliban’ı Tahran aleyhinde kullanma fırsatını da yok etmeye girişti.

Gelinen noktada İranlı yöneticilerine göre Taliban da Afganistan’ın kabullenilmesi gereken bir gerçeği. Dolayısıyla Taliban’ı reddetmenin, çatışmanın ve kavga etmenin bir manası yok, tam tersine irtibat kurulması gereken bir yapı. İranlı politika yapıcılara göre, Taliban yükselişte olan bir güç ve onunla kavga etmek yerine irtibat kurmak daha makul bir yaklaşım.

İran, aynı zamanda mezhepçi imajını da kırmak istiyordu. Selefi, radikal ve köktenci grupların önemli hedeflerinden biri olan İran, Taliban’la ilişki kurarak, bu grupların hedefi olmaktan çıkmayı da umuyordu.

İran’ı Taliban’a iten diğer bir faktör, Afganistan imajının İran’da değişmeye başlaması. İranlı yöneticilerin zihninde bu etkenler varken, İran halkının bir kısmı, 2001 Taliban sonrası Afganistan’a bakıp bütün sorunlara rağmen belli bir derecede demokratik kurumlara sahip bir ülke görüyorlardı, hatta bazı İranlılar, “Afganlılar kadar bile olmadık” diyerek kendi ülkelerini eleştiriyordu.

İran ve ABD’nin Afganistan’dan çekilmesi

Taliban’ın Kabil’i ele geçirip İslami Emirlik kurma isteği, İran devletinin laiklik/sekülerizm hareketine karşı konumunu güçlendiren bir süreç olduğu için, her şeye rağmen İran için bir ideolojik kazanım. İran devleti, özellikle muhafazakârlar, ABD’nin Afganistan’dan çekilişini “liberalizmin yenilgisi” olarak yorumluyor. Taliban’ın güçlenmesi, İran’da “tarihin sonu” ve “ideolojinin sonu” gibi tezleri çürüten köklü toplumsal bir dönüşüm olarak sunuluyor.

İran, ABD’nin Afganistan çekilmesinin sadece ideolojik değil, stratejik ve jeopolitik mücadele açısından da kendi lehinde olduğunu düşünüyor. İran’a göre bu süreç, askerî müdahalelerin ne kadar yanlış olduğunu ve yıkımdan başka bir sonucu olmadığının açık göstergesi. Bu durum İran’a yönelik her tür askerî müdahale fikri ve ihtimalini ciddi oranda zayıflatıyor.

ABD’nin Afganistan’dan çekilmesi, İran’ın ABD karşıtı propaganda yapma imkânını da genişletiyor. “ABD yararlı değil, zararlıdır. Kurucu değil, yıkıcıdır. Afganistan’ı yıktı, kaçtı. Vefalı değil, vefasızdır. ABD güvenilmezdir ve kendi çıkarları nedeniyle dost adlandırdıklarını bile kolayca satabilir.” yönünde yoğun propaganda yapılıyor.

Dikkatlerin Taliban’a çevrilmesiyle İran kendi üzerindeki baskının da azalabileceğini düşünüyor.

ABD’nin Afganistan’dan çıkması İran Devrim Muhafızları komutanı Kasım Süleymani’ye yönelik ABD suikastından sonra İran’ın “ABD’yi bölgede yaşatmayacağız” söylem ve politikasını güçlendiren bir süreç olarak da görülebilir. En azından İran yönetimi, ABD’nin Afganistan’dan çekilmesini bu çerçevede sunuyor. Ayrıca İran’a göre Iraklılar da ABD’nin Irak’tan çıkması için zemin yaratmalılar.

İran ve Taliban’ın devletleşme problemi

İran, eski yönetime karşı Taliban’ı desteklemeyi ve ABD’nin Afganistan çekilmesini kendi lehinde yorumlasa da, Taliban’ın devletleşmesini konusunda kafa karışıklığı yaşadığı açık. Çünkü Taliban’ın devletleşmesinin İran’ın 1979’dan bu yana takip ettiği Afganistan siyasetiyle çelişme ihtimali yüksek.

İran, Afganistan’daki çıkarlarının korunmasının yolunu tüm etnik, dilsel, dinsel, mezhepsel ve politik/ideolojik grupları kapsayan bir devletin kurulmasında görüyor. Oysa Taliban’ın kapsayıcılık anlayışı İran’ın hedefleriyle örtüşmüyor.

İran ayrıca Taliban’ın Peştun milliyetçi eğiliminden de endişe duyuyor zira İran, Afganistan’da Peştun ağırlıklı bir yönetime karşı çıkıyor. Çünkü Peştunların etkinliğini Pakistan lehinde ve kendi aleyhinde yorumluyor. Kurulacak devlette tüm etnik grupların temsil hakkını talep etse de Hazaralar konusunda her zamanki gibi ciddiyetini koruyor. Taliban’ın kuracağı yönetimde Şiilerin olup olmayacağı İran açısından son derecede önemli.

İran yetkililerinin Taliban’ın din devleti anlayışını kabul etmemeleri, Taliban’ın devletleşmesini İran için daha da problemli hale getiriyor. Taliban’ın kuracağı din devletini, İran İslam Cumhuriyeti’nin ideolojik temellerine karşıt olarak görüyorlar.

İran’ı bekleyen riskler

Taliban’ın yükselişi, uzun dönemli problemlerin yanı sıra başta kitlesel göç olmak üzere konjonktürel riskler ve tehditler de içeriyor.

Tahran açısından başlıca soru işaretlerinden biri, ekonomik ilişkilerin ne olacağı hakkında. Afganistan’daki sürecin belirsizliği iki ülkenin ticaret hacmini ciddi oranda düşürebilir. Afganistan’ı kıtlık, yoksulluk, işsizlik ve çeşitli ekonomik sorunlar bekliyor. ABD’nin Afganistan’ın yurtdışındaki mal varlığını dondurması da önemli bir sorun. Taliban’ın kuracağı ekonomik sistem ve dünyayla hangi koşullarda ticaret yapacakları da meçhul. Bunlar da iki ülkenin arasındaki ticareti olumsuz yönde etkileyecek.

İran’ı bekleyen en önemli risklerden biri de, Afganistan’daki Şiilerin durumu. İran, Afganistan Şiilerini Taliban konusunda ikna edebilmiş ve rahatlatabilmiş değil. İran, “Taliban’ın taahhütleri var” dese de Şiiler kendilerini güvende hissetmiyorlar. Bu da Afganistan Şiileri nezdinde İran’ın güvenilirliğine zarar verme potansiyeline sahip.

İran düşman olarak gördüğü El Kaide’nin Taliban’ın ülkeyi ele geçirmesini “İslam’ın başarısı” olarak nitelendirerek herkesi Taliban’ı desteklemeye çağırması da İran açısından çeşitli riskler barındırıyor.

Benzer bir biçimde İran-Afganistan sınırındaki İran Sünnilerinin Taliban’ın ülkeyi ele geçirmesinden nasıl etkileneceği de meçhul. İran/Fars milliyetçileri, Taliban’ın İran’daki Sünnileri etkilemeye çalışacağını, bunun da ciddi bir güvenlik sorunu doğuracağını ve İran’ın toprak bütünlüğünü tehdit edeceğini düşünüyorlar.

Afganistan, İran için bölgesel yeni bir çekişme alanı olur mu?

Taliban’ın Kabil’e yerleşmesi İran’ın Ortadoğu siyasetini de etkileyecektir. Afganistan Şiilerinden oluşturulan Fatimiyun Ordusu’nun Suriye’deki varlığı, İran’ın Afganistan siyasetinin Ortadoğu’dan ayrı olmadığını gösteriyor. Ancak bu sürecin İran’ın Ortadoğu siyasetini nasıl etkileyeceği ise şimdilik belirsiz.

İran basını, İran’ın Afganistan konusunda Suudi Arabistan dâhil olmakla bazı Körfez ülkeleriyle sorun yaşayabileceğine dair yorumalar yayınlıyor. Bazı İranlı analizcilere göre Suudilerin, Afganistan’ı İran’a karşı ikinci Yemen’e çevirme iradeleri olabilir. Suudiler, Taliban’a ekonomik destek vererek İran karşıtı bir sürece sokma ihtimalini konuşuyorlar. Bu açıdan bakıldığında, Afganistan, İran’ın Ortadoğu ülkeleriyle yeni bir çekişme alanı olabilir.

İran’ın Pencşir çıkmazı

İran devletini zorlayan önemli konulardan biri de, Pencşir’deki Taliban’a karşı direniş. Ahmet Şah Mesut ve Taciklerin 1979 sonrası İran ile çok boyutlu ilişkileri var. Bu gruplar, 1996-2001’de Taliban’a karşı İran’la birlikte hareket etmişler, 2001’den sonra da İran ile ilişkilerini sürdürmüşlerdi. Ahmet Şah Mesut’un oğlu Ahmet Mesut, Kasım Süleymani’ye “amca” diye hitap edecek kadar yakın olduklarını belirtmişti. Ayrıca Ahmet Şah Mesut, İran’da tanınan ve Fars milliyetçiliğiyle özdeşlemiş bir isim. İran’da Fars milliyetçileri, Pencşir’in desteklenmesi gerektiğini düşünüyorlar. Bu açılardan Taliban’ın, Pencşir’e karşı üstünlüğü ve zafer kazanmasının İran açısından çeşitli sorunlar doğuracağı kesin.

Taliban’ın Pencşir direnişini bastırması İran’ı zor durumda bırakacaktır. Çünkü Taliban’ın Afganistan yönetimi ele geçirmesinden İran halkının önemli bir bölümünde rahatsız. İran toplumunun ve siyasi seçkinlerinin kahir ekseriyeti, Taliban’ın Şii ve İran karşıtı terörist bir yapı olduğunu da düşünüyor. Özellikle reformcular, Taliban’ı meşrulaştırdığı ve güçlendirdiği gerekçesiyle İran devletinin Taliban ile ilişki kurmasına da karşı çıkıyorlar. Bu açıdan bakıldığı İran rejimi Pencşir konusunda ciddi şekilde eleştiriliyor. İran rejimini, Tacikleri Taliban karşısında yalnız bırakması nedeniyle eleştiriyorlar. İran Dışişleri Bakanlığının Pencşir’e yönelik saldırıları kınaması ve örtülü olarak Pakistan’ı eleştirmesi, ülkedeki kamuoyu yatıştırma ve Afganistanlı Tacikleri rahatlatmaya dönük bir çaba olmakla birlikte Tacikler konusunda Taliban ve Pakistan’la sorunlar yaşayacağının da habercisi.

Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Fikir Turu’nun editöryel politikasını yansıtmayabilir.

Bu yazı ilk kez 8 Eylül 2021’de yayımlanmıştır.

Arif Keskin
Arif Keskin
Arif Keskin - Ortadoğu bölgesi özellikle de İran üzerine çalışmalar yürüten Arif Keskin, İran’daki Azerbaycan’ın Muğan ilçesinde doğdu. 1993 yılında Tebriz Üniversitesi Sosyal Bilimler Fakültesi Sosyoloji Bölümünden mezun oldu. Yüksek lisans ve doktora çalışmalarını Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Siyaset Biliminde sürdürdü. Keskin 1999'dan itibaren ASAM (Avrasya Stratejik Araştırmalar Merkezi), TÜRKSAM, 21. Yüzyıl Türkiye Enstitüsü ve ORSAM gibi çeşitli düşünce kuruluşlarında Ortadoğu uzmanı olarak görev yaptı.

YORUMLAR

Subscribe
Bildir
guest

0 Yorum
Eskiler
En Yeniler Beğenilenler
Inline Feedbacks
View all comments

Son Eklenenler

0
Would love your thoughts, please comment.x