Filistinli direniş örgütü Hamas, 7 Ekim tarihinde Gazze üzerinden İsrail’e sürpriz bir saldırı başlatarak İsrail’in güvenlik ve istihbarat teşkilatlarını gafil avladı.
Saldırının ardından gerçekleşen çatışmalarda ve İsrail’in Gazze’ye yönelik hava saldırılarında binlerce kişi hayatını kaybetti veya yaralandı. İsrail’in bölgede uyguladığı abluka nedeniyle de ciddi bir insani kriz yaşanıyor.
Peki, İsrail istihbaratı böylesine geniş çaplı bir saldırıyı neden ön göremedi?
Aslında böyle bir şey ilk defa meydana gelmiyor.
İsrail, kendisine saldıran Mısır, Ürdün ve Suriye’yi kesin bir şekilde kısa sürede mağlup ettiği Altı Gün Savaşı’ndan sonra Arap ülkelerinin bir daha toparlanıp saldıramayacağını düşünerek mağruriyete kapılmıştı. Ancak 1973 yılında Suriye ve Mısır, Süveyş ve Golan Tepeleri üzerinden aniden saldırarak İsrail’i zor durumda bırakmıştı.
Her ne kadar İsrail bu savaşı kazansa da bunun ülke içindeki siyasi sonuçları ağır olmuştu ve İsrail işgal ettiği Sina yarım adasından zaman içinde çekilmek zorunda kalmıştı.
Peki, geçmişte benzer bir olayın yaşanmasına rağmen İsrail’in bu dersleri unutmasına ne yol açtı?
Robert D. Kaplan, The New Statesman için kaleme aldığı yazısında İsrail’in 1973’teki Yom Kippur Savaşı’ndan çıkardığı dersleri nasıl unuttuğunu ve 7 Ekim’de istihbarat ve güvenlik teşkilatlarının neden hazırlıksız yakalandığını anlatıyor.
Yazının öne çıkan bazı bölümlerini paylaşıyoruz:
“Tarih, daha önce yaşananların doğrusal bir devamı değildir ve inişli çıkışlıdır. Lenin, “on yıllar geçer ve çok az şey olur, sonra günler ve haftalar geçer ve on yıllar olur” derken bunu kastediyordu.
Öngörüde bulunmanın bu kadar zor olmasının ve jeopolitik tahmin hizmeti veren firmaların sıklıkla doğrusal bir düşünce biçimine geri dönmelerinin nedeni de budur.
İsrail’i ele alalım.
1967 ve 1973 yılları arasında İsrail stratejisi, Altı Gün Savaşı’ndaki toprak kazanımlarının ardından mağrur bir zihniyete büründü.
İsrail Başbakanı Golda Meir, Mısır’dan gelen ve Mısır Cumhurbaşkanı Enver el-Sadat ile barış görüşmeleri yapılabileceğine dair sinyalleri dikkate almadı.
O ve kabinesi, Arapların 1967’deki askeri fiyaskosunun ardından, Arapların yeniden savaşa girecek kadar güçlü olduğunu düşünmüyordu. Temkinli bir öngörüden ve yapıcı bir karamsarlıktan yoksundular.
Trajedi, Ekim 1973’te Mısır’ın Suriye ile koordinasyon halinde Süveyş Kanalı üzerinden İsrail’e ve kuzeyde Golan Tepeleri’ne sürpriz bir saldırı başlatmasıyla meydana geldi.
İsrail birliklerinin onları yerinden etmesi ve geri püskürtmesi birkaç hafta sürdü ve bunun bedeli 2.600’den fazla İsrail askerinin ölümü oldu. İki savaş arasında nispeten az şeyin yaşandığı altı yıllık boşluğun yerini on yılların yaşandığı günler ve haftalar aldı.
İsrail hükümeti 1973 saldırısını Mısır ve Suriye için askeri bir yenilgiye çevirmiş olsa da, siyasi hasar gerçekleşmişti.
Savaş İsrail’i ABD’ye eskisinden daha da bağımlı hale getirdi. Dönemin ABD Dışişleri Bakanı Henry Kissinger, İsrail’i işgal ettiği bazı topraklardan çekilmeye zorladı, Mısır ve Suriye’nin toprak kazanımlarını pekiştirdi ve ABD’nin Kahire ve Şam ile diplomatik ilişkilerini yeniden kurmasını sağladı.
Bu, iki Arap ülkesi ve Washington için bir zafer olurken, Mısır ve Suriye’nin göreceli diplomatik yalnızlığından yararlanan İsrail için bir başarısızlık oldu.
Savaş aynı zamanda 1977’de İsrail’in muhalefet partisi Likud koalisyonunun seçim zaferine yol açan bir dizi siyasi olayı da başlattı.
İsrail’in kurulduğu 1948 yılından bu yana Likud partisi hiçbir ulusal seçimi kazanamamıştı. Şimdi ise iktidardaydı ve sağın öne çıktığı yeni bir dönem başlıyordu.
Hızlıca bugüne gelelim.
İsrail’in yanıltıcı varsayımı
İsrail’de sağcı hükümetin yargıyı zayıflatma girişimine karşı yapılan gösteriler, Suudi Arabistan’la iki ülkenin diplomatik ilişkiler kurmasına yönelik adımları ve 2020’de İsrail ile Bahreyn ve Birleşik Arap Emirlikleri gibi muhafazakâr Sünni Arap devletleri arasındaki diplomatik ilişkileri pekiştiren İbrahim Anlaşmaları, İsrail’in Filistinlilere hiçbir taviz vermediği, Filistinlilerin kendi içlerinde kargaşa içinde olduğuna dair yanıltıcı bir varsayım çerçevesinde gerçekleşti.
İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu yıllarca birbiri ardına diplomatik zaferler kazanırken Filistinlileri görmezden geldi. O dönem – o doğrusal çizgi – aniden sona erdi.
Hamas yalnızca İsrail’e binlerce füze atıp en az 1.000 İsrailliyi öldürmekle kalmadı, İsrail hükümetini, istihbarat ve güvenlik kurumlarını şoke eden cüretkâr sınır ötesi baskınlar düzenleyerek çok sayıda İsrailliyi rehin aldı.
Tıpkı 1973’te olduğu gibi, bunun ülke içindeki sonuçları da ancak zamanla ortaya çıkacaktır.
Yapılması gereken ilk iş, İsrail’in bu savaşta mücadele etmesi ve kazanmasıdır ki bu da epeyce acımasızlık gerektirecek ve yüz binlerce yedek askerin göreve çağrılmasını zaruri kılacaktır.
Yaklaşık 2,3 milyon insanın yaşadığı kıyı bölgesi Gazze’yi bombalayarak taş devrine döndürmek mümkün.
Peki, ertesi gün ne olacak?
İsrail Savunma Kuvvetleri bunu yaparken Gazze’de tutulan İsrailli rehinelerin akıbeti ne olacak?
İsrail her zaman her bir İsraillinin hayatı söz konusu olduğunda aşırı duyarlı olmuştur. Geçmişte sadece bir avuç İsrailli için çok sayıda Filistinli mahkumu serbest bıraktı; hatta 2011’de asker Gilad Şalit’in durumunda olduğu gibi tek bir İsrailli için bile.
İsrail şimdi Hamas’ın aldığı rehineler karşılığında hapishanelerini boşaltacak mı?
Asıl soru
İran Hamas’a askeri yardım, planlama ve siyasi destek sağladı. Tahran, İsrail’in Suudi Arabistan ile ilişkilerinin hızla gelişmesini endişeyle karşılıyordu.
ABD’nin Suudi Arabistan için inşa edeceği sivil nükleer santralde, İsrail’in güvenlik kaygılarını gidermek ve aynı zamanda Riyad’ın taleplerini karşılamak amacıyla Amerikalı nükleer uzmanların görevlendirilmesi konusunda anlaşmaya varıldığına dair haberler çıkmıştı.
Suudi Arabistan, kendileri, İsrail ve Amerikalılar arasında yapılacak herhangi bir büyük pazarlık için hayati önem taşıyan ABD Kongresi’nde müttefik kazanmak için petrol üretimini arttırmaya istekli olduklarını bile belirttiler.
Hamas’ın 7 Ekim’deki ani saldırısı, gelişmekte olan İsrail-Suudi ilişkilerine ket vurmak için planlanmıştı.
Şimdi asıl soru şu: İran, güney Lübnan’daki Hizbullah müttefiklerinin kuzeyde İsrail’e karşı ikinci bir cephe açmasını sağlayacak mı?
İsrail’de siyasi hesaplaşma
Tıpkı 1973 savaşını izleyen Meir hükümeti gibi Netanyahu ve ortakları için de siyasi bir hesaplaşma söz konusu olacaktır.
İsrail siyasetinde Netanyahu döneminin sonunun başlangıcında olabiliriz.
Analistlerin bu konuda ne kadar sık yanıldığı göz önünde bulundurulduğunda bunu ihtiyatla söylüyorum.
Ancak Netanyahu’nun İsrailliler için cazibesinin büyük bir kısmını, ülkeyi Arap ve İranlı düşmanlarından koruma konusundaki kabiliyeti oluşturuyor. Güvenlik politikasında hiç kimsenin “Bibi” gibi metanet, maharet ve dirayet göstermediği söyleniyordu. Bu görüş, İsrail’in 11 Eylül’ü olarak nitelendirilen olayla büyük ölçüde sarsıldı.
Elbette bunun gerçekleşmesi çok zaman alabilir. Likud’un 1973 savaşından sonra İşçi Partisi’nden iktidarı almak için üç yıldan fazla zamana ihtiyacı vardı. Ama oldu.
Hükümet karşıtı gösteriler sona erdiğinde ve ülke liderleri etrafında kenetlendiğinde İsrail’de ilk başta birlik olacaktır. Ancak bu yalnızca sonun başlangıcı olacaktır. Sağ bunun siyasi bedelini ödeyebilir ya da Filistinlilerin saldırganlığına tepki olarak ülke daha da sağa kayabilir.
Bölgeye gelince, pek çok şey bu savaşın ne kadar süreceğine bağlı olacak.
Muhtemelen haftalarca, belki de aylarca devam edecek.
Çatışmalar ne kadar uzun süre yüksek perdeden devam ederse, savaş bölgesinin dışında değişikliklerin yaşanma olasılığı da o kadar artar.
Bu yazı ilk kez 26 Ekim 2023’te yayımlanmıştır.