Libya’da kim neyin peşinde?

Libya sadece Türkiye’nin değil, bölgesel ve uluslararası tüm güçlerin ana konularından biri. Libya sadece Türkiye’nin değil, bölgesel ve uluslararası tüm güçlerin ana konularından biri, 2020’de de öyle olacak. Hangi ülke, hangi gerekçelerle Libya sorununa müdahil oluyor, ne bekliyor? Türkiye dışı ülkelerin Libya hesaplarına dair bilinmeyenler.

2019’un son aylarında, Libya adeta Suriye’yi geride bırakırcasına Türkiye’nin gündemine oturdu; konu yüksek sesle ama maalesef az bilgiyle tartışıldı. Meclis açıldığında da, Libya’ya asker gönderme tezkeresi gündeme alınacak. Ancak Libya elbette sadece Türkiye’nin gündeminde değil.

Afrika ve Akdeniz’in kontrolünü sağlamak için stratejik öneme sahip olan Libya, Avrupa kıtasının da burnunun dibinde. Üstelik Afrika kıtasındaki ispatlanmış en büyük petrol rezervlerine de sahip. Bütün bu özellikleri nedeniyle Libya, ABD’den Mısır’a, Rusya’dan Birleşik Arap Emirlikleri’ne, uluslararası ve bölgesel aktörlerin de hakkında derin hesaplar yaptığı, dünya siyasetinde etkin olmak isteyen ve bu amaçla birbirleriyle de rekabet eden güçlerin dikkatini öteden beri çeken bir ülke.

2011 yılında Muammer Kaddafi yönetiminin devrilmesinden sonra ülke içinde yönetimi ele geçirmek için kıyasıya bir mücadele başladı. Bu mücadele 2014’ten sonra iç savaşa dönüştü. Libya’nın doğusu ile batısı arasındaki tarihsel rekabete, kabileler ve kendi çıkarı peşindeki silahlı militan gruplar da katılınca çatışmalar büyüdü. Bütün bu unsurlar zaman içinde çatışıp ortadan kalkarak ya da birbirlerine eklenerek bugün iki ana eksen haline geldiler.

Bir tarafta ülkenin büyük bir çoğunluğunu kontrol eden, doğu Libya merkezli, eski asker, CIA ile ilişkisi bilinen ve ülkedeki radikal gruplara karşı savaştığını iddia ederek uluslararası destek sağlamaya çalışan General Halife Hafter ve ona bağlı milislerden oluşturduğu Libya Ulusal Ordusu var.

Diğer tarafta ise, Birleşmiş Milletler tarafından ülkenin resmî hükümeti olarak tanınan, Libya’nın batısındaki Ulusal Mutabakat Hükümeti (UMH) var. Hafter, 2019’un Nisan ayından itibaren de UMH’ni ortadan kaldırmak için ülkenin başkenti Trablus’a karşı taarruza geçti.

Bu taarruz, Libya’yı Avrupa’nın güney sınırında, etkisi yayılabilecek bir vekâlet savaşına doğru itti. Zira çatışmadaki bu şiddetlenme ülkede hâlihazırda var olan başta IŞİD gibi terör örgütlerinin güçlenmesine ve mülteci akınına neden olabilir.

Zor harita

2011’den beri neredeyse her gün değişen kim, hangi bölgeyi kontrol ediyor ve ne istiyor haritasına vakıf olmak hiç kolay değil. Bunu gerçekten başarabilen nadir uzmanlardan biri olan ve çalışmalarını Avrupa Konseyi Dış İlişkiler (European Council on Foreign Relations – ECFA) düşünce kuruluşunda devam ettiren Tarık Megerisi’ye göre, Libya’daki temel sorunlardan biri, meseleye müdahil olan dış aktörlerin Libya’nın uzun dönemli çıkarlarını gözetmek yerine, kendi kısa dönemli çıkarlarının peşinde koşması. Megerisi bu görüşünü çeşitli makalelerinde şu ifadelerle açıklıyor:

“Yabancı devletlerin Libya iç savaşındaki rolünü anlamak uzun zamandır güç, ancak çok da önemli. Zira yabancı devletlerin siyasi ve bölgesel çıkarlarına hizmet etmeleri için tasarlanan müdahaleler, ülkenin devrim sonrası yaşadığı sorunların her daim bir parçası oldu.

Libya’ya yönelik dış müdahalenin ezici çoğunluğu Hafter’in destekçilerinden geldi. Hafter’e verilen desteğin özünde, Arap ayaklanmalarının ortaya koyduğu siyasi görüşleri -özellikle demokratik ve İslamcı güçleri- püskürterek, yeni bölgesel nizama uyacak otokratları destekleme fikri var.

2014‘teki Libya çatışmaları, ilk başta Birleşmiş Milletler’in siyasi sürecinin ve yeni Libya Siyasi Anlaşması’nın desteklendiği, yabancı güçlerin ender görülen birlik gösterisine neden oldu. Ancak bu anlaşmayla oluşturulan siyasi kurumlar, konsensüs oluşturmakta başarısız kaldı. Bu kurumlara yönelik uluslararası destek de gittikçe daha da yüzeysel hale geldi ve Batı devletleri de buna uyum sağladı. Avrupa’nın kilit aktörleri krize kapsamlı bir çözüm aramaktansa, kendi dar çıkarlarına daha fazla odaklanmaya başladı. Mesela, İtalya 2015’te başlayan göç krizini yatıştırmak için Trablus’taki Ulusal Mutabakat Hükümeti’yle (UMH) ilintili milisleri destekleyerek Libya’ya doğrudan müdahalede bulundu. Benzer bir şekilde, Fransa da terör karşıtlığına odaklanan bir Libya politikası benimseyerek Hafter’e zamanla daha çok bağlandı.”

Megerisi’ye göre, uluslararası aktörler, Libya’da birleşik bir otorite zinciri kurmak için çalışmak yerine, zaman geçtikçe rakip grupların birinden yana oldu. Bu durum da iç savaşı alevlendirdi. Libya uzmanı, bu durum değişmez ve uluslararası aktörler, Libya’da çatışan taraflar arasında ateşkes ilan edilip, kalıcı çözüm için siyasi sürecin başlatılması için çabalamazlarsa, sorunun çok daha çetrefil bir hal alacağını öngörüyor.

Megeresi’nin işaret ettiği başka bir nokta da, Avrupa’ya yönelik göçü durdurmak için Avrupa ülkelerinin otokratları desteklemesi. Oysa ona göre özellikle Libya da militarizm ile göçü durdurmaya çalışmak işe yaramayacak ve bu politikası nedeniyle Avrupa’ya orta ve uzun vadede daha fazla zarar verecek.

Megerisi’nin Libya’da söz sahibi olmaya çalışan yabancı güçler ve onların niyetleriyle ilgili çeşitli tarihlerde yayınlanan yazılarını kısaltarak sizin için derledik.

Hafter’i kim neden destekliyor?

Trablus’ta İslamcıların desteklediği hükümetin 2016’daki istifası ve uluslararası destekçilerin kentten kademeli olarak ayrılmasından bu yana, Libya’ya yönelik dış müdahalenin ezici çoğunluğu Hafter’in destekçilerinden geldi.

Hafter’e verilen desteğin özünde, Arap ayaklanmalarının ortaya koyduğu siyasi görüşleri -özellikle demokratik ve İslamcı güçleri- püskürterek, yeni bölgesel nizama uyacak otokratları destekleme fikri var.

Mısır’ın hesapları nasıl değişti?

Mısır Cumhurbaşkanı Abdulfettah es-Sisi, güvenlik tehdidi olarak gördüğü İslamcılığa karşı tek çarenin militarizm olduğunu düşünüyor. Hafter’in Mısır sınırı yakınındaki silahlı güçleri, Kahire için doğal bir müttefik. Ayrıca Sisi, istikrarlı bir Libya’nın zor zamanlar geçiren Mısır ekonomisine destek olacağını da ümit ediyor.

Mısır Cumhurbaşkanı Abdulfettah es-Sisi, güvenlik tehdidi olarak gördüğü İslamcılığa karşı tek çarenin militarizm olduğunu düşünüyor. Hafter’in Mısır sınırı yakınındaki silahlı güçleri, Kahire için doğal bir müttefik. Ayrıca Sisi, istikrarlı bir Libya’nın zor zamanlar geçiren Mısır ekonomisine destek olacağını da ümit ediyor.

Ancak 2019 yılında Hafter’in Fransa, Rusya ve Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) gibi ülkelerle daha yakın temaslarda bulunarak Mısır’ı kenara attığını hissedince, Mısır kendi çıkarlarını korumak için başka yollar keşfetmeye yönelmiş, bu çerçevede Ulusal Mutabakat Hükümeti (UMH) Başkanlık Konseyi Başkanı Fayiz es-Serrac ile iletişim kurmuştu. Afrika Birliği Başkanı olan Mısır, bu konumunu kullanarak ve BM’nin ulusal müzakere sürecine destek sağlamayı umarak Libya için yeni bir siyasi süreç oluşturmaya da başlamıştı. Mısır’ın teklifi, güç paylaşımı anlaşması yaparak devletin birleştirilmesini içeriyordu. En azından Libya seçime ya da yeni bir siyasi değişime gidene kadar, Hafter de sivil yasal sistem içinde tutulacaktı.

Ancak Hafter, nisan ayında Trablus’a saldırınca, Mısır Hafter’in yarattığı “ya benimlesin ya da bana karşı” ikiliği içinde hareket etmek zorunda kaldı; 9 Nisan 2019’da Beyaz Saray’ı ziyaret eden Sisi, Başkan Donald Trump’la yaptığı görüşmede Hafter’i desteklemek ve olası siyasi süreçlerden onu dışlamamak gerektiği konusunda ikna etti. Bu da, 15 Nisan’da Trump ve Hafter’in telefon görüşmesi yapmasına ve ABD’nin pozisyon değiştirerek Hafter’e önemli diplomatik destek sağlamasına neden oldu.

BAE’nin yeni bölgesel düzen arzusu

Birleşik Arap Emirlikleri, Arap ayaklanmalarının halkın temsil edildiği yönetim biçimleri kurmaya yönelik vaatlerini ve yıllardır muhalefette olan, çoğunlukla da İslamcılığa yönelen siyasal partilerin bir gün sandık yoluyla iktidara gelmesi olasılığını varoluşsal bir tehdit olarak görüyor. Arap ayaklanmalarının başarılı olmaları durumunda, hak ve temsil taleplerinin de kendi sınırlarına ulaşabileceğinden korkuyor.

2011’den bu yana, Abu Dabi kendisini siyasal İslamcı gruplar ve Arap ayaklanmalarına karşı yürütülen mücadelenin en önünde konumlandırdı. Onun özellikle Müslüman Kardeşler’e karşı verdiği destek sayesinde, Sisi Mısır’da yönetimi ele geçirdi. BAE bu mücadelesinde Libya’yı da ana savaş alanı olarak görüyor. Zira, Libya’nın coğrafi konumu, BAE’nin Akdeniz’e giden gemicilik yollarına hâkim olmayı hedefleyen ekonomik planı için çok önemli. Libya’nın devasa enerji kaynakları ve yeniden yapılanma ihtiyacı, BAE’nin orada kazançlı fırsatlar görmesini sağlıyor. Bu siyasi ve ekonomik çıkarlar, Abu Dabi’nin yaratmak istediği bölgesel düzen için Libya’yı kilit öneme haiz kılıyor.

Libya’nın coğrafi konumu, BAE’nin Akdeniz’e giden gemicilik yollarına hâkim olmayı hedefleyen ekonomik planı için çok önemli. Libya’nın devasa enerji kaynakları ve yeniden yapılanma ihtiyacı, BAE’nin kazançlı fırsatlar görmesini sağlıyor. Bu siyasi ve ekonomik çıkarlar, Abu Dabi’nin yaratmak istediği bölgesel düzen için Libya’yı kilit öneme haiz kılıyor.

BAE’nin aralarında zırhlı personel taşıyıcı ve hatta hava aracının da bulunduğu askeri malzemeleri Hafter’e vererek, BM Güvenlik Konseyi’nin silah ambargosu kararını ihlal ettiği öne sürülüyor. BAE, Libya’nın kuzeydoğusundaki el-Merc şehri ve Hafter’in ana karargâhının olduğu el-Recma bölgesi yakınlarında yer alan El-Hadim Hava Üssü’nde tesisler inşa etti, F-16 ve Rafale gibi gelişmiş savaş jetleriyle Wing Loong insansız hava araçları burada barındırılabiliyor. Hava üssü, Hafter’in Bingazi ve Derne’deki askeri başarıları için hayati önem taşıyor ve Libya’nın doğusundaki Petrol Hilali’nin kontrolünü sürdürmek için de kullanılıyor. Hatta BAE, eski bir ABD subayı olan iş adamı Blackwater’ın sahibi Erik Prince’e ait bir ABD özel askeri şirketini, Libya’da bir hava filosunun işleyişini yürütmek için görevlendirdi. Böylece Hafter savaş alanında üstünlük sağlıyor ve daha fazla bölgenin kontrolünü elinde tutuyor.

Ayrıca Abu Dabi, Hafter yanlısı propaganda aygıtı olarak çalışıyor, onu destekleyen çok sayıda televizyon kanalı ve haber sitesinin yaratılmasında, geniş çevreler tarafından kilit aktör olarak görülüyor.

Suudi politikasında dönüm noktası

Uzun zamandır kendisini Sünni Arap dünyasının fiili lideri olarak gören Suudi Arabistan, ilk başta Libya’nın dönüşümü konusunda diğer bölgesel güçlerden farklı davranmıştı. Aleni siyasi müdahale yerine, Medine’de yaşayan Rabi bin Medhali’nin öğretilerini takip eden bir Selefi grubu üzerinden hareket ederek Libya meselesine dâhil oldu.

Medhali Selefiler, Hafter’in güvenlik servislerinde ve Libya’nın dini kurumlarında 2011’den bu yana artan, baskın bir rol oynuyor. Grubun ulusal lidere tamamen biat etme mantığı ve Müslüman Kardeşler’e düşmanlığı, onları Hafter için cazip bir müttefik haline getirdi.

Hafter’in Trablus operasyondan bir hafta önce Riyad’ı ziyaret etmesi, Suudi politikasında dönüm noktası oldu. Hafter’e bu grup üzerinden verdikleri dolaylı destek yerine aktif desteğe geçtiler. Veliaht Prens Muhammed bin Selman’la Hafter’in görüşmesi, operasyon için son kararı Suudi Arabistan’ın verdiği şeklinde algılandı. Suudi Arabistan’ın operasyon için maddi destek sözü verdiği iddia edildi. Riyad’ın bu yaklaşım değişikliğinin nedeni net olarak anlaşılabilmiş değil ancak yeni ve otoriter bir bölgesel düzen için BAE ile birlikte müdahaleci dış politikalar izleme tutumuyla uyumlu.

Veliaht’ın Suudi Arabistan’ın ekonomisini çeşitlendirmek için özellikle gaz sektöründe harekete geçmesi de, bu alanda devasa bir potansiyeli olan Libya’ya ilgisinin bir başka nedeni gibi görünüyor. Cezayir, Sudan ve Türkiye’deki siyasi sıkıntılar da, Suudi ve BAE liderleri rakiplerinin dikkati dağılmışken harekete geçme konusunda ender bulunan bir fırsat yakaladıklarına inandırmış olabilir.

BAE gibi Suudi Arabistan da Hafter’in propagandasına destek veriyor. Hafter’in Trablus’a yönelik ilerlemesi başladığından bu yana, sosyal medyada Libya konusunda üretilen içeriğin yüzde 34’ü Suudi Arabistan’dan geldi. Libya içeriklerinin kendisi yalnızca yüzde 7’si Libya kaynaklı, Katar ise içeriklerin yüzde 5,2‘sinden sorumlu.

BAE gibi Suudi Arabistan da Hafter’in propagandasına destek veriyor. Hafter’in Trablus’a yönelik ilerlemesi başladığından bu yana, sosyal medyada Libya konusunda üretilen içeriğin yüzde 34’ü Suudi Arabistan’dan geldi. Libya içeriklerinin kendisi yalnızca yüzde 7’si Libya kaynaklı, Katar ise içeriklerin yüzde 5,2‘sinden sorumlu.

Rusya’nın etki alanı uğraşı

Hafter, Rusya ve ABD’den de destek alıyor. Bu aktörler şu anda onun yanında olabilir. Ancak savaş devam ederse, bölgesel müttefiklerinin aksine Hafter’den daha kolay yüz çevirebilirler.

2014’ten bu yana Rusya, bazılarıyla daha fazla olsa da, Libya’daki bütün aktörlerle görüştü. Kökenleri çok açık olmamakla birlikte, Rusya’nın Libya’daki eylemleri -başta Savunma Bakanlığı olmak üzere- çeşitli devlet kuruluşlarının ürünü gibi gözüküyor. Açık ve kapsayıcı bir politikanın yokluğunda, bu kurumlar en az yatırımla en çok fayda sağlamayı ve Batı’nın yarattığı sorunları çözme kapasitelerini göstermeyi hedefliyor gibi.

Diğer pek çok ülke gibi, Rusya da Hafter’in başarıları için çok önemli bir aktör. Ruslar, Hafter’in uluslararası itibarını artırdılar, maddi destek vererek kendi adına yeni Libya parası bastırmasına yardımcı oldular. Ancak Moskova, Ulusal Mutabakat Hükümeti ile ilişkilerini de sürdürerek, Hafter’in başarısız olması ihtimaline karşı hazırlıklı olduğunu gösteriyor. Benzer bir tutum izleyen Hafter de, Batılı aktörlerden imtiyaz almak için Rusya’yla daha yakın ilişki kurduğu izlenimini yaratıyor.

Ruslar, Hafter’in uluslararası itibarını artırdılar, maddi destek vererek kendi adına yeni Libya parası bastırmasına yardımcı oldular. Ancak Moskova, Ulusal Mutabakat Hükümeti ile ilişkilerini de sürdürerek, Hafter’in başarısız olması ihtimaline karşı hazırlıklı olduğunu gösteriyor. Benzer bir tutum izleyen Hafter de, Batılı aktörlerden imtiyaz almak için Rusya’yla daha yakın ilişki kurduğu izlenimini yaratıyor.

2014’ten bu yana, Rusya’nın özel askeri şirket Wagner Group üzerinden Hafter’e destek sağladığı yaygın bir şekilde bildiriliyor. Son zamanlarda, Hafter’in kontrol ettiği Petrol Hilali gibi bölgelerde Rus askeri varlığı olduğu dedikoduları da var.

Rusya, 7 Nisan’da BM Güvenlik Konseyi’nin Hafter’in harekâtına karşı çıkmak için hazırladığı açıklamayı da engelledi. Oysa adını vererek Hafter’i düşmanlıklara sebep olmakla suçlayan bu açıklama, Güvenlik Konseyi’nin daha fazla eylemde bulunmasına yol açabilirdi.

Rusya daha derin bir oyun oynuyor da olabilir. Moskova Libya’daki çatışmayı, dış etkisini artırmak için kullanmak istiyor. Nitekim bunun meyvelerini toplamaya başladı bile. Rusya’nın Güvenlik Konseyi kararını engellemesinin ardından, Ulusal Mutabakat Hükümetini destekleyen İtalya’nın Başbakanı Giuseppe Conte, Putin’i aradı; Suudi Arabistan ve BAE de Rusya’ya yatırım tekliflerinde bulundu.

ABD’deki belirsizlik

ABD şimdiye kadar Libya’daki asıl çıkarlarını korudu: Libya’daki durumun küresel petrol piyasalarına zarar vermesini engellemek ve terörizme karşı mücadele. Örneğin, ABD Ordusu Sirte’de konuşlanan IŞİD’i yenmekte kilit öneme sahipti.

Hafter’i destekleyen Mısır, BAE, Suudi Arabistan cephesi her ne kadar Trump’ı seçim döneminde açık bir şekilde desteklese de, yeni ABD yönetimi seçimden hemen sonra onları mutsuz etti. Hafter’in BM Güvenlik Konseyi kararını ihlal ederek petrol satma çabalarını engelledi.

Ancak dedikodulara göre, Hafter, Riyad’da Muhammed bin Selman’la görüşmesinde Trablus harekâtının ABD tarafından onaylandığını da öğrendi. ABD Dışişleri Bakanlığı ilk başta harekâtı kınasa da, Hafter’in bölgedeki müttefiklerinin de lobi faaliyetlerinin ardından Trump 15 Nisan’da Hafter’i arayarak terörizmle mücadelesi ve Libya petrolünü korumasından dolayı onu tebrik etti. Başkan’ın pozisyonundaki muğlaklık, ABD’nin Trablus hareketine fiili desteği olarak algılandı. Ancak ABD’nin, Libya tutumunun sabit olduğu söylenemez.

Hafter savaşı tırmandırdıkça, bir yandan da ülkedeki istikrarsızlığı derinleştiriyor ve terörizme zemin hazırlıyor. Bu da ABD’nin pozisyonunun tekrar değişebileceğini gösteriyor.

Hafter – karşıtı cephede kimler var?

Türkiye ve Katar gibi bölgesel aktörler de buradaki karmaşada fırsat yakaladılar. Bütün dış aktörler gibi, Libyalı müttefiklerinin devletin kontrolünü ele geçirmesi durumunda, kazanabilecekleri siyasi ve ekonomik ödülü görüyorlar.

Arap ayaklanmaları ve Kaddafi’nin devrilmesinden sonra, Katar Libya’daki en kilit aktörlerden biriydi. Muhaliflere askeri, ekonomik ve siyasi destek sağladı. Ancak, babasının aksine, dış müdahalelerde bulunma konusunda daha temkinli olan Emir Temim bin Hamed Al Sani, Doha’da gücü ele geçirdikten sonra, Katar, Libya’ya daha az müdahil olmaya başladı.

Doha, son yıllarda BM’nin Libya’daki siyasi çözüm önerilerine açık bir şekilde destek oluyor. Ancak Hafter’in Trablus’a yönelik ilerleyişi, Katar’ı ilk başlardaki gibi daha girişken ve müdahil bir Libya politikasına yönlendirebilir.

Avrupa ne yapabilir?

Hafter’in Trablus’a doğru ilerlemesiyle, Avrupa devletleri yeni durumu yeterince anlamakta güçlük çekiyor. Hafter savaşı kesin olarak kazanacak bir kapasiteye sahip değil.

Hafter’in Trablus’a doğru ilerlemesiyle, Avrupa devletleri yeni durumu (krizin ölçeği ve yarattığı risklerle, acilen çözüm bulma ihtiyacı) yeterince anlamakta güçlük çekiyor. Hafter savaşı kesin olarak kazanacak bir kapasiteye sahip değil. İki taraf da zafer istiyor ve uzayacak bir çatışma için kaynakları var. Oportünizm ve savaşın yarattığı kutuplaşma, bölgedeki diğer krizlerde olduğu gibi BMGK’nın etkili eylemde bulunmasını imkânsız hale getiriyor.

Başka yerlerde olduğu gibi Libya’da da, Avrupa’nın yapıcı bir barış inşa etmesi için, AB üye ülkeleri arasında bir derece de olsa birlik sağlanması gerekiyor. Hafter ve bölgedeki müttefikleriyle güçlü ilişkiler kuran Fransa, onun yükselişini kabul etmiş ve son dönemdeki ilerlemelerini üstü kapalı bir şekilde destekliyor olabilir. Ancak pozisyonunu değiştirmesi gerekiyor. Paris, Hafter’in inandığı kadar güçlü olmadığını kabul etmeli. Hafter, ülkenin kontrolünü askeri olarak sağlayamıyor ve Avrupa’ya ya da Fransa’nın bölgedeki çıkarlarına yönelik terör tehdidini engelleyemez. Aslında, şu anki yolunu değiştirmezse, tam tersine bu tehditleri büyütme riski taşıyor.

Libya’daki çatışmaların tırmanma riski, Avrupalıların görüş ayrılıklarını bir kenara koymasını gerektiriyor. Krize yönelik adımları, Hafter’i ya da es-Serrac’ı desteklemekle ilgili değil, savaşı durdurmak ve Libya’nın farklı ve geniş kesimlerinden destek alabilecek bir siyasi süreci başlatmak için olmalı.

 

Fikir Turu
Fikir Turuhttps://fikirturu.com/
Fikir Turu, yalnızca Türkiye’deki düşünce hayatını değil, dünyanın da ne düşündüğünü, tartıştığını okurlarına aktarmaya çalışıyor. Bu amaçla, İngilizce, Arapça, Rusça, Almanca ve Çince yazılmış önemli makalelerin belli başlı bölümlerini çevirerek, editoryal katkılarla okuruna sunmaya çalışıyor. Her makalenin orijinal metnine ve değerli çevirmen arkadaşlarımızın bilgilerine makalenin alt kısmındaki notlardan ulaşabilirsiniz.

YORUMLAR

Subscribe
Bildir
guest

0 Yorum
Inline Feedbacks
View all comments

Son Eklenenler

Libya’da kim neyin peşinde?

Libya sadece Türkiye’nin değil, bölgesel ve uluslararası tüm güçlerin ana konularından biri. Libya sadece Türkiye’nin değil, bölgesel ve uluslararası tüm güçlerin ana konularından biri, 2020’de de öyle olacak. Hangi ülke, hangi gerekçelerle Libya sorununa müdahil oluyor, ne bekliyor? Türkiye dışı ülkelerin Libya hesaplarına dair bilinmeyenler.

2019’un son aylarında, Libya adeta Suriye’yi geride bırakırcasına Türkiye’nin gündemine oturdu; konu yüksek sesle ama maalesef az bilgiyle tartışıldı. Meclis açıldığında da, Libya’ya asker gönderme tezkeresi gündeme alınacak. Ancak Libya elbette sadece Türkiye’nin gündeminde değil.

Afrika ve Akdeniz’in kontrolünü sağlamak için stratejik öneme sahip olan Libya, Avrupa kıtasının da burnunun dibinde. Üstelik Afrika kıtasındaki ispatlanmış en büyük petrol rezervlerine de sahip. Bütün bu özellikleri nedeniyle Libya, ABD’den Mısır’a, Rusya’dan Birleşik Arap Emirlikleri’ne, uluslararası ve bölgesel aktörlerin de hakkında derin hesaplar yaptığı, dünya siyasetinde etkin olmak isteyen ve bu amaçla birbirleriyle de rekabet eden güçlerin dikkatini öteden beri çeken bir ülke.

2011 yılında Muammer Kaddafi yönetiminin devrilmesinden sonra ülke içinde yönetimi ele geçirmek için kıyasıya bir mücadele başladı. Bu mücadele 2014’ten sonra iç savaşa dönüştü. Libya’nın doğusu ile batısı arasındaki tarihsel rekabete, kabileler ve kendi çıkarı peşindeki silahlı militan gruplar da katılınca çatışmalar büyüdü. Bütün bu unsurlar zaman içinde çatışıp ortadan kalkarak ya da birbirlerine eklenerek bugün iki ana eksen haline geldiler.

Bir tarafta ülkenin büyük bir çoğunluğunu kontrol eden, doğu Libya merkezli, eski asker, CIA ile ilişkisi bilinen ve ülkedeki radikal gruplara karşı savaştığını iddia ederek uluslararası destek sağlamaya çalışan General Halife Hafter ve ona bağlı milislerden oluşturduğu Libya Ulusal Ordusu var.

Diğer tarafta ise, Birleşmiş Milletler tarafından ülkenin resmî hükümeti olarak tanınan, Libya’nın batısındaki Ulusal Mutabakat Hükümeti (UMH) var. Hafter, 2019’un Nisan ayından itibaren de UMH’ni ortadan kaldırmak için ülkenin başkenti Trablus’a karşı taarruza geçti.

Bu taarruz, Libya’yı Avrupa’nın güney sınırında, etkisi yayılabilecek bir vekâlet savaşına doğru itti. Zira çatışmadaki bu şiddetlenme ülkede hâlihazırda var olan başta IŞİD gibi terör örgütlerinin güçlenmesine ve mülteci akınına neden olabilir.

Zor harita

2011’den beri neredeyse her gün değişen kim, hangi bölgeyi kontrol ediyor ve ne istiyor haritasına vakıf olmak hiç kolay değil. Bunu gerçekten başarabilen nadir uzmanlardan biri olan ve çalışmalarını Avrupa Konseyi Dış İlişkiler (European Council on Foreign Relations – ECFA) düşünce kuruluşunda devam ettiren Tarık Megerisi’ye göre, Libya’daki temel sorunlardan biri, meseleye müdahil olan dış aktörlerin Libya’nın uzun dönemli çıkarlarını gözetmek yerine, kendi kısa dönemli çıkarlarının peşinde koşması. Megerisi bu görüşünü çeşitli makalelerinde şu ifadelerle açıklıyor:

“Yabancı devletlerin Libya iç savaşındaki rolünü anlamak uzun zamandır güç, ancak çok da önemli. Zira yabancı devletlerin siyasi ve bölgesel çıkarlarına hizmet etmeleri için tasarlanan müdahaleler, ülkenin devrim sonrası yaşadığı sorunların her daim bir parçası oldu.

Libya’ya yönelik dış müdahalenin ezici çoğunluğu Hafter’in destekçilerinden geldi. Hafter’e verilen desteğin özünde, Arap ayaklanmalarının ortaya koyduğu siyasi görüşleri -özellikle demokratik ve İslamcı güçleri- püskürterek, yeni bölgesel nizama uyacak otokratları destekleme fikri var.

2014‘teki Libya çatışmaları, ilk başta Birleşmiş Milletler’in siyasi sürecinin ve yeni Libya Siyasi Anlaşması’nın desteklendiği, yabancı güçlerin ender görülen birlik gösterisine neden oldu. Ancak bu anlaşmayla oluşturulan siyasi kurumlar, konsensüs oluşturmakta başarısız kaldı. Bu kurumlara yönelik uluslararası destek de gittikçe daha da yüzeysel hale geldi ve Batı devletleri de buna uyum sağladı. Avrupa’nın kilit aktörleri krize kapsamlı bir çözüm aramaktansa, kendi dar çıkarlarına daha fazla odaklanmaya başladı. Mesela, İtalya 2015’te başlayan göç krizini yatıştırmak için Trablus’taki Ulusal Mutabakat Hükümeti’yle (UMH) ilintili milisleri destekleyerek Libya’ya doğrudan müdahalede bulundu. Benzer bir şekilde, Fransa da terör karşıtlığına odaklanan bir Libya politikası benimseyerek Hafter’e zamanla daha çok bağlandı.”

Megerisi’ye göre, uluslararası aktörler, Libya’da birleşik bir otorite zinciri kurmak için çalışmak yerine, zaman geçtikçe rakip grupların birinden yana oldu. Bu durum da iç savaşı alevlendirdi. Libya uzmanı, bu durum değişmez ve uluslararası aktörler, Libya’da çatışan taraflar arasında ateşkes ilan edilip, kalıcı çözüm için siyasi sürecin başlatılması için çabalamazlarsa, sorunun çok daha çetrefil bir hal alacağını öngörüyor.

Megeresi’nin işaret ettiği başka bir nokta da, Avrupa’ya yönelik göçü durdurmak için Avrupa ülkelerinin otokratları desteklemesi. Oysa ona göre özellikle Libya da militarizm ile göçü durdurmaya çalışmak işe yaramayacak ve bu politikası nedeniyle Avrupa’ya orta ve uzun vadede daha fazla zarar verecek.

Megerisi’nin Libya’da söz sahibi olmaya çalışan yabancı güçler ve onların niyetleriyle ilgili çeşitli tarihlerde yayınlanan yazılarını kısaltarak sizin için derledik.

Hafter’i kim neden destekliyor?

Trablus’ta İslamcıların desteklediği hükümetin 2016’daki istifası ve uluslararası destekçilerin kentten kademeli olarak ayrılmasından bu yana, Libya’ya yönelik dış müdahalenin ezici çoğunluğu Hafter’in destekçilerinden geldi.

Hafter’e verilen desteğin özünde, Arap ayaklanmalarının ortaya koyduğu siyasi görüşleri -özellikle demokratik ve İslamcı güçleri- püskürterek, yeni bölgesel nizama uyacak otokratları destekleme fikri var.

Mısır’ın hesapları nasıl değişti?

Mısır Cumhurbaşkanı Abdulfettah es-Sisi, güvenlik tehdidi olarak gördüğü İslamcılığa karşı tek çarenin militarizm olduğunu düşünüyor. Hafter’in Mısır sınırı yakınındaki silahlı güçleri, Kahire için doğal bir müttefik. Ayrıca Sisi, istikrarlı bir Libya’nın zor zamanlar geçiren Mısır ekonomisine destek olacağını da ümit ediyor.

Mısır Cumhurbaşkanı Abdulfettah es-Sisi, güvenlik tehdidi olarak gördüğü İslamcılığa karşı tek çarenin militarizm olduğunu düşünüyor. Hafter’in Mısır sınırı yakınındaki silahlı güçleri, Kahire için doğal bir müttefik. Ayrıca Sisi, istikrarlı bir Libya’nın zor zamanlar geçiren Mısır ekonomisine destek olacağını da ümit ediyor.

Ancak 2019 yılında Hafter’in Fransa, Rusya ve Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) gibi ülkelerle daha yakın temaslarda bulunarak Mısır’ı kenara attığını hissedince, Mısır kendi çıkarlarını korumak için başka yollar keşfetmeye yönelmiş, bu çerçevede Ulusal Mutabakat Hükümeti (UMH) Başkanlık Konseyi Başkanı Fayiz es-Serrac ile iletişim kurmuştu. Afrika Birliği Başkanı olan Mısır, bu konumunu kullanarak ve BM’nin ulusal müzakere sürecine destek sağlamayı umarak Libya için yeni bir siyasi süreç oluşturmaya da başlamıştı. Mısır’ın teklifi, güç paylaşımı anlaşması yaparak devletin birleştirilmesini içeriyordu. En azından Libya seçime ya da yeni bir siyasi değişime gidene kadar, Hafter de sivil yasal sistem içinde tutulacaktı.

Ancak Hafter, nisan ayında Trablus’a saldırınca, Mısır Hafter’in yarattığı “ya benimlesin ya da bana karşı” ikiliği içinde hareket etmek zorunda kaldı; 9 Nisan 2019’da Beyaz Saray’ı ziyaret eden Sisi, Başkan Donald Trump’la yaptığı görüşmede Hafter’i desteklemek ve olası siyasi süreçlerden onu dışlamamak gerektiği konusunda ikna etti. Bu da, 15 Nisan’da Trump ve Hafter’in telefon görüşmesi yapmasına ve ABD’nin pozisyon değiştirerek Hafter’e önemli diplomatik destek sağlamasına neden oldu.

BAE’nin yeni bölgesel düzen arzusu

Birleşik Arap Emirlikleri, Arap ayaklanmalarının halkın temsil edildiği yönetim biçimleri kurmaya yönelik vaatlerini ve yıllardır muhalefette olan, çoğunlukla da İslamcılığa yönelen siyasal partilerin bir gün sandık yoluyla iktidara gelmesi olasılığını varoluşsal bir tehdit olarak görüyor. Arap ayaklanmalarının başarılı olmaları durumunda, hak ve temsil taleplerinin de kendi sınırlarına ulaşabileceğinden korkuyor.

2011’den bu yana, Abu Dabi kendisini siyasal İslamcı gruplar ve Arap ayaklanmalarına karşı yürütülen mücadelenin en önünde konumlandırdı. Onun özellikle Müslüman Kardeşler’e karşı verdiği destek sayesinde, Sisi Mısır’da yönetimi ele geçirdi. BAE bu mücadelesinde Libya’yı da ana savaş alanı olarak görüyor. Zira, Libya’nın coğrafi konumu, BAE’nin Akdeniz’e giden gemicilik yollarına hâkim olmayı hedefleyen ekonomik planı için çok önemli. Libya’nın devasa enerji kaynakları ve yeniden yapılanma ihtiyacı, BAE’nin orada kazançlı fırsatlar görmesini sağlıyor. Bu siyasi ve ekonomik çıkarlar, Abu Dabi’nin yaratmak istediği bölgesel düzen için Libya’yı kilit öneme haiz kılıyor.

Libya’nın coğrafi konumu, BAE’nin Akdeniz’e giden gemicilik yollarına hâkim olmayı hedefleyen ekonomik planı için çok önemli. Libya’nın devasa enerji kaynakları ve yeniden yapılanma ihtiyacı, BAE’nin kazançlı fırsatlar görmesini sağlıyor. Bu siyasi ve ekonomik çıkarlar, Abu Dabi’nin yaratmak istediği bölgesel düzen için Libya’yı kilit öneme haiz kılıyor.

BAE’nin aralarında zırhlı personel taşıyıcı ve hatta hava aracının da bulunduğu askeri malzemeleri Hafter’e vererek, BM Güvenlik Konseyi’nin silah ambargosu kararını ihlal ettiği öne sürülüyor. BAE, Libya’nın kuzeydoğusundaki el-Merc şehri ve Hafter’in ana karargâhının olduğu el-Recma bölgesi yakınlarında yer alan El-Hadim Hava Üssü’nde tesisler inşa etti, F-16 ve Rafale gibi gelişmiş savaş jetleriyle Wing Loong insansız hava araçları burada barındırılabiliyor. Hava üssü, Hafter’in Bingazi ve Derne’deki askeri başarıları için hayati önem taşıyor ve Libya’nın doğusundaki Petrol Hilali’nin kontrolünü sürdürmek için de kullanılıyor. Hatta BAE, eski bir ABD subayı olan iş adamı Blackwater’ın sahibi Erik Prince’e ait bir ABD özel askeri şirketini, Libya’da bir hava filosunun işleyişini yürütmek için görevlendirdi. Böylece Hafter savaş alanında üstünlük sağlıyor ve daha fazla bölgenin kontrolünü elinde tutuyor.

Ayrıca Abu Dabi, Hafter yanlısı propaganda aygıtı olarak çalışıyor, onu destekleyen çok sayıda televizyon kanalı ve haber sitesinin yaratılmasında, geniş çevreler tarafından kilit aktör olarak görülüyor.

Suudi politikasında dönüm noktası

Uzun zamandır kendisini Sünni Arap dünyasının fiili lideri olarak gören Suudi Arabistan, ilk başta Libya’nın dönüşümü konusunda diğer bölgesel güçlerden farklı davranmıştı. Aleni siyasi müdahale yerine, Medine’de yaşayan Rabi bin Medhali’nin öğretilerini takip eden bir Selefi grubu üzerinden hareket ederek Libya meselesine dâhil oldu.

Medhali Selefiler, Hafter’in güvenlik servislerinde ve Libya’nın dini kurumlarında 2011’den bu yana artan, baskın bir rol oynuyor. Grubun ulusal lidere tamamen biat etme mantığı ve Müslüman Kardeşler’e düşmanlığı, onları Hafter için cazip bir müttefik haline getirdi.

Hafter’in Trablus operasyondan bir hafta önce Riyad’ı ziyaret etmesi, Suudi politikasında dönüm noktası oldu. Hafter’e bu grup üzerinden verdikleri dolaylı destek yerine aktif desteğe geçtiler. Veliaht Prens Muhammed bin Selman’la Hafter’in görüşmesi, operasyon için son kararı Suudi Arabistan’ın verdiği şeklinde algılandı. Suudi Arabistan’ın operasyon için maddi destek sözü verdiği iddia edildi. Riyad’ın bu yaklaşım değişikliğinin nedeni net olarak anlaşılabilmiş değil ancak yeni ve otoriter bir bölgesel düzen için BAE ile birlikte müdahaleci dış politikalar izleme tutumuyla uyumlu.

Veliaht’ın Suudi Arabistan’ın ekonomisini çeşitlendirmek için özellikle gaz sektöründe harekete geçmesi de, bu alanda devasa bir potansiyeli olan Libya’ya ilgisinin bir başka nedeni gibi görünüyor. Cezayir, Sudan ve Türkiye’deki siyasi sıkıntılar da, Suudi ve BAE liderleri rakiplerinin dikkati dağılmışken harekete geçme konusunda ender bulunan bir fırsat yakaladıklarına inandırmış olabilir.

BAE gibi Suudi Arabistan da Hafter’in propagandasına destek veriyor. Hafter’in Trablus’a yönelik ilerlemesi başladığından bu yana, sosyal medyada Libya konusunda üretilen içeriğin yüzde 34’ü Suudi Arabistan’dan geldi. Libya içeriklerinin kendisi yalnızca yüzde 7’si Libya kaynaklı, Katar ise içeriklerin yüzde 5,2‘sinden sorumlu.

BAE gibi Suudi Arabistan da Hafter’in propagandasına destek veriyor. Hafter’in Trablus’a yönelik ilerlemesi başladığından bu yana, sosyal medyada Libya konusunda üretilen içeriğin yüzde 34’ü Suudi Arabistan’dan geldi. Libya içeriklerinin kendisi yalnızca yüzde 7’si Libya kaynaklı, Katar ise içeriklerin yüzde 5,2‘sinden sorumlu.

Rusya’nın etki alanı uğraşı

Hafter, Rusya ve ABD’den de destek alıyor. Bu aktörler şu anda onun yanında olabilir. Ancak savaş devam ederse, bölgesel müttefiklerinin aksine Hafter’den daha kolay yüz çevirebilirler.

2014’ten bu yana Rusya, bazılarıyla daha fazla olsa da, Libya’daki bütün aktörlerle görüştü. Kökenleri çok açık olmamakla birlikte, Rusya’nın Libya’daki eylemleri -başta Savunma Bakanlığı olmak üzere- çeşitli devlet kuruluşlarının ürünü gibi gözüküyor. Açık ve kapsayıcı bir politikanın yokluğunda, bu kurumlar en az yatırımla en çok fayda sağlamayı ve Batı’nın yarattığı sorunları çözme kapasitelerini göstermeyi hedefliyor gibi.

Diğer pek çok ülke gibi, Rusya da Hafter’in başarıları için çok önemli bir aktör. Ruslar, Hafter’in uluslararası itibarını artırdılar, maddi destek vererek kendi adına yeni Libya parası bastırmasına yardımcı oldular. Ancak Moskova, Ulusal Mutabakat Hükümeti ile ilişkilerini de sürdürerek, Hafter’in başarısız olması ihtimaline karşı hazırlıklı olduğunu gösteriyor. Benzer bir tutum izleyen Hafter de, Batılı aktörlerden imtiyaz almak için Rusya’yla daha yakın ilişki kurduğu izlenimini yaratıyor.

Ruslar, Hafter’in uluslararası itibarını artırdılar, maddi destek vererek kendi adına yeni Libya parası bastırmasına yardımcı oldular. Ancak Moskova, Ulusal Mutabakat Hükümeti ile ilişkilerini de sürdürerek, Hafter’in başarısız olması ihtimaline karşı hazırlıklı olduğunu gösteriyor. Benzer bir tutum izleyen Hafter de, Batılı aktörlerden imtiyaz almak için Rusya’yla daha yakın ilişki kurduğu izlenimini yaratıyor.

2014’ten bu yana, Rusya’nın özel askeri şirket Wagner Group üzerinden Hafter’e destek sağladığı yaygın bir şekilde bildiriliyor. Son zamanlarda, Hafter’in kontrol ettiği Petrol Hilali gibi bölgelerde Rus askeri varlığı olduğu dedikoduları da var.

Rusya, 7 Nisan’da BM Güvenlik Konseyi’nin Hafter’in harekâtına karşı çıkmak için hazırladığı açıklamayı da engelledi. Oysa adını vererek Hafter’i düşmanlıklara sebep olmakla suçlayan bu açıklama, Güvenlik Konseyi’nin daha fazla eylemde bulunmasına yol açabilirdi.

Rusya daha derin bir oyun oynuyor da olabilir. Moskova Libya’daki çatışmayı, dış etkisini artırmak için kullanmak istiyor. Nitekim bunun meyvelerini toplamaya başladı bile. Rusya’nın Güvenlik Konseyi kararını engellemesinin ardından, Ulusal Mutabakat Hükümetini destekleyen İtalya’nın Başbakanı Giuseppe Conte, Putin’i aradı; Suudi Arabistan ve BAE de Rusya’ya yatırım tekliflerinde bulundu.

ABD’deki belirsizlik

ABD şimdiye kadar Libya’daki asıl çıkarlarını korudu: Libya’daki durumun küresel petrol piyasalarına zarar vermesini engellemek ve terörizme karşı mücadele. Örneğin, ABD Ordusu Sirte’de konuşlanan IŞİD’i yenmekte kilit öneme sahipti.

Hafter’i destekleyen Mısır, BAE, Suudi Arabistan cephesi her ne kadar Trump’ı seçim döneminde açık bir şekilde desteklese de, yeni ABD yönetimi seçimden hemen sonra onları mutsuz etti. Hafter’in BM Güvenlik Konseyi kararını ihlal ederek petrol satma çabalarını engelledi.

Ancak dedikodulara göre, Hafter, Riyad’da Muhammed bin Selman’la görüşmesinde Trablus harekâtının ABD tarafından onaylandığını da öğrendi. ABD Dışişleri Bakanlığı ilk başta harekâtı kınasa da, Hafter’in bölgedeki müttefiklerinin de lobi faaliyetlerinin ardından Trump 15 Nisan’da Hafter’i arayarak terörizmle mücadelesi ve Libya petrolünü korumasından dolayı onu tebrik etti. Başkan’ın pozisyonundaki muğlaklık, ABD’nin Trablus hareketine fiili desteği olarak algılandı. Ancak ABD’nin, Libya tutumunun sabit olduğu söylenemez.

Hafter savaşı tırmandırdıkça, bir yandan da ülkedeki istikrarsızlığı derinleştiriyor ve terörizme zemin hazırlıyor. Bu da ABD’nin pozisyonunun tekrar değişebileceğini gösteriyor.

Hafter – karşıtı cephede kimler var?

Türkiye ve Katar gibi bölgesel aktörler de buradaki karmaşada fırsat yakaladılar. Bütün dış aktörler gibi, Libyalı müttefiklerinin devletin kontrolünü ele geçirmesi durumunda, kazanabilecekleri siyasi ve ekonomik ödülü görüyorlar.

Arap ayaklanmaları ve Kaddafi’nin devrilmesinden sonra, Katar Libya’daki en kilit aktörlerden biriydi. Muhaliflere askeri, ekonomik ve siyasi destek sağladı. Ancak, babasının aksine, dış müdahalelerde bulunma konusunda daha temkinli olan Emir Temim bin Hamed Al Sani, Doha’da gücü ele geçirdikten sonra, Katar, Libya’ya daha az müdahil olmaya başladı.

Doha, son yıllarda BM’nin Libya’daki siyasi çözüm önerilerine açık bir şekilde destek oluyor. Ancak Hafter’in Trablus’a yönelik ilerleyişi, Katar’ı ilk başlardaki gibi daha girişken ve müdahil bir Libya politikasına yönlendirebilir.

Avrupa ne yapabilir?

Hafter’in Trablus’a doğru ilerlemesiyle, Avrupa devletleri yeni durumu yeterince anlamakta güçlük çekiyor. Hafter savaşı kesin olarak kazanacak bir kapasiteye sahip değil.

Hafter’in Trablus’a doğru ilerlemesiyle, Avrupa devletleri yeni durumu (krizin ölçeği ve yarattığı risklerle, acilen çözüm bulma ihtiyacı) yeterince anlamakta güçlük çekiyor. Hafter savaşı kesin olarak kazanacak bir kapasiteye sahip değil. İki taraf da zafer istiyor ve uzayacak bir çatışma için kaynakları var. Oportünizm ve savaşın yarattığı kutuplaşma, bölgedeki diğer krizlerde olduğu gibi BMGK’nın etkili eylemde bulunmasını imkânsız hale getiriyor.

Başka yerlerde olduğu gibi Libya’da da, Avrupa’nın yapıcı bir barış inşa etmesi için, AB üye ülkeleri arasında bir derece de olsa birlik sağlanması gerekiyor. Hafter ve bölgedeki müttefikleriyle güçlü ilişkiler kuran Fransa, onun yükselişini kabul etmiş ve son dönemdeki ilerlemelerini üstü kapalı bir şekilde destekliyor olabilir. Ancak pozisyonunu değiştirmesi gerekiyor. Paris, Hafter’in inandığı kadar güçlü olmadığını kabul etmeli. Hafter, ülkenin kontrolünü askeri olarak sağlayamıyor ve Avrupa’ya ya da Fransa’nın bölgedeki çıkarlarına yönelik terör tehdidini engelleyemez. Aslında, şu anki yolunu değiştirmezse, tam tersine bu tehditleri büyütme riski taşıyor.

Libya’daki çatışmaların tırmanma riski, Avrupalıların görüş ayrılıklarını bir kenara koymasını gerektiriyor. Krize yönelik adımları, Hafter’i ya da es-Serrac’ı desteklemekle ilgili değil, savaşı durdurmak ve Libya’nın farklı ve geniş kesimlerinden destek alabilecek bir siyasi süreci başlatmak için olmalı.

 

Fikir Turu
Fikir Turuhttps://fikirturu.com/
Fikir Turu, yalnızca Türkiye’deki düşünce hayatını değil, dünyanın da ne düşündüğünü, tartıştığını okurlarına aktarmaya çalışıyor. Bu amaçla, İngilizce, Arapça, Rusça, Almanca ve Çince yazılmış önemli makalelerin belli başlı bölümlerini çevirerek, editoryal katkılarla okuruna sunmaya çalışıyor. Her makalenin orijinal metnine ve değerli çevirmen arkadaşlarımızın bilgilerine makalenin alt kısmındaki notlardan ulaşabilirsiniz.

YORUMLAR

Subscribe
Bildir
guest

0 Yorum
Inline Feedbacks
View all comments

Son Eklenenler

0
Would love your thoughts, please comment.x