NATO için kader zirvesi mi?

Vilnius’ta toplanan NATO zirvesinin gündeminde ne var? İttifak üyeleri hangi konularda anlaşamıyor? İttifakın geleceği tehlikede mi? Mehmet Kancı yazdı.

Birinci Soğuk Savaş’ın ardından hedef ve kimlik bunalımı yaşayan Kuzey Atlantik İttifakı, Kosova Savaşı ve 11 Eylül Saldırıları ile varlık sebebini meşrulaştırmak için yakaladığı fırsatları layıkıyla kullanamadı. 2008’deki Gürcistan-Rusya Savaşı’nın ardından 2014 yılında Rusya’nın Kırım’ı ilhakı ve Moskova yönetimi tarafından desteklenen Rus ayrılıkçıların Ukrayna’nın Donbas bölgesini ele geçirmeleri, halihazırda eski Varşova Paktı ülkelerini bünyesine katmış olan NATO’ya, kimlik arayışında esaslı bir motivasyon kaynağı oldu.

2022 yılının Şubat ayında Rusya’nın Ukrayna’yı topyekun işgal girişimi, neredeyse 30 yıldır Kremlin Sarayı’nın “NATO’nun varlık sebebini sorgulayan” söylemlerinin de son bulması anlamına geliyordu. Dahası, ABD’nin yaklaşık 10 yıldır işlediği bakış açısının peşine takılarak Çin Halk Cumhuriyeti’ni bir tehdit unsuru olarak değerlendirmeye başlayan NATO, 2022 yılındaki Madrid Zirvesi’nde, etki alanını Hint-Pasifik istikametinde genişletmek için adımlar attı.

Madrid Zirvesi geride kalırken, ittifaka yön verdiklerini düşünen başat ülkeler için artık en önemli mesele, İskandinavya Yarımadası’nın, Finlandiya ve İsveç’in de ittifaka katılımıyla tamamen NATO’nun kontrolüne geçecek olması önündeki engelleri kaldırmaktı. Böylece Kuzey Kutup Bölgesi, Kuzey Deniz Ticaret Yolu ve Baltık Denizi tamamen NATO kontrolü altına girecek, Rus donanmasının hareket kabiliyeti kısıtlanırken, Güney Çin Denizi ve Malakka Boğazı’nda abluka altına alınacak Çin deniz ticaretinin kuzeyden Avrupa limanlarına inmesinin de önü kesilebilecekti.

NATO’da sümenaltı edilen konular nasıl su yüzüne çıktı?

Ancak, Türkiye’nin eşit müttefiklik değerleri çevresinde Finlandiya ve İsveç’in üyeliklerine dair yaptığı itiraz, NATO içerisinde bugüne kadar sümenaltı edilen konuların da tartışılmasını sağladı.

İttifak üyelerinden birini hedef alacak şekilde savunma sanayinde ambargo uygulanması, bir ittifak üyesinin aleyhine faaliyet gösteren terör örgütlerinin desteklenmesi ve ittifak üyesi ülkelerden birinin halkının kahir ekseriyetinin benimsediği dinî kimliğine yönelik saldırılara müsamaha gösterilmesi…

Bu engellerin aşılması için Madrid Zirvesi kapsamında imzalanan muhtıra ile Türkiye-İsveç ve Finlandiya Daimi Ortak Mekanizma’yı kurarak bugün Vilnius’ta başlayacak zirveye kadar beş toplantı yaptılar. Mart ayında beklentileri karşılayan Finlandiya’ya Türkiye’den yeşil ışık yakılırken, İsveç’in durumu zirvenin başlamasına 24 saatten az bir süre kala belirsizliğini koruyordu. Cumhurbaşkanı Erdoğan ile ABD Başkanı Biden arasında sorunların çözümü için 9 Temmuz günü bir telefon görüşmesi daha yapılırken, NATO Genel Sekreteri Stoltenberg de 10 Temmuz Pazartesi günü bu makalenin yazıldığı saatlerde hem Cumhurbaşkanı Erdoğan ve İsveç Başbakanı Kristersson ile üçlü toplantıda bir araya geldi.

Bu görüşmede Türkiye ve İsveç’in NATO üyeliği, terörle mücadele ve AB’de daha fazla işbirliği yapmasına yönelik yeni bir mutabakat oluştu.

Ancak ABD’nin yürüttüğü baskının sonucunu alabildiği ve Vilnius’tan İsveç için mutlak bir üyelik kararı ile döndüğünü söyleyebilmek mümkün değil.

Türkiye gerek NATO gerek AB zemininde eşit ortak ve müttefik olduğu gerçeğini zirve başlamadan dikte ettirdi, İsveç’in NATO üyelik sureci hâlâ Stokholm yönetiminin gelecek 2-3 aylık süreçte ihtilaflı konularda göstereceği performansa bağlı.

Masadaki tek sorun İsveç’in üyeliği değil

Lakin zirvenin başlamasına günler kala yapılan açıklamalar, İsveç’in üyelik meselesinin, ittifakın karşı karşıya olduğu sorunlar sarmalında yalnızca buzdağının görünen kısmı olduğuna işaret etmekteydi.

  • ABD Başkanı Biden’ın Ukrayna’nın NATO üyeliğine karşı olduklarını açıklaması ve bu açıklama Almanya tarafından desteklenirken 21 NATO üyesinin Ukrayna’nın üyeliğine destek vermeleri…
  • ABD’nin Ukrayna’ya misket bombası temin edeceğini açıklaması ancak aralarında İngiltere’nin de bulunduğu çok sayıda üye ülkenin bu mühimmatın sahaya sürülmesine karşı çıkmaları…
  • Ve NATO’nun Çin Halk Cumhuriyeti’ne odaklanması kapsamında ittifakın Japonya’nın başkenti Tokyo’da bir irtibat ofisi açma girişimine Fransa’nın karşı çıkması…

ABD Başkanı Biden’ın, dişinden tırnağına kadar Amerikan silahlarıyla donatılan Ukrayna’nın NATO üyeliğine, en azından şimdilik karşı çıkarken, bu ülkenin “demokratikleşme yolunda” atması gereken adımlar olduğunu dile getirmesi, herhalde bugüne kadar uluslararası kamuoyunu güldüren davranışları içerisinde en unutulmayacaklar arasında yer alacak.

Ukrayna’nın üyeliği bağlamında başlayan tartışmanın bir başka boyutu ise Biden’ın, Kiev yönetimine “İsrail’e sağlanan türden güvenlik garantileri” önermesiydi. ABD’nin Doğu Akdeniz’in ardından, bu defa bir başka stratejik denizin, Karadeniz’in kuzeyinde, bölgeyi istediği gibi manipüle etmesini sağlayacak “Yeni bir İsrail” oluşturmak istemesi, herhalde NATO üyesi ülkelerin dahi kabul etmeyeceği bir girişim olacaktır. Hele ki, 2008 yılından bu yana yaşanan tüm çatışma süreçlerinin NATO’nun doğuya genişlemesine karşı Rusya’nın gösterdiği tepkiden kaynaklandığı dikkate alındığında, Biden’ın gündeme getirdiği teklifin, NATO’nun ulaşmayı planladığı Hint-Pasifik bölgesi ülkeleri açısından da güven verici olmayacağı aşikar.

Macron için yeni sorun yaratma fırsatı

Bu noktada, Fransa’nın Japonya’da bir NATO ofisi açılmasına karşı çıkmasına da ayrı bir yer ayırmak lazım.

Daha önce NATO’nun beyin ölümünü ilan eden ancak Rusya-Ukrayna Savaşı’nın gidişatına bağlı olarak bu söyleminden “U Dönüşü” yapan Fransa Cumhurbaşkanı Macron, ittifaka köstek olma konusunda yeni bir başlık bulmuş gibi görünüyor.

NATO’nun Hint-Pasifik bölgesinde odaklanmasına karşı çıkan Fransa Cumhurbaşkanı’nın üç temel gerekçesi olduğunu söylemek mümkün:

  • Avrupa Birliği’nin Çin Halk Cumhuriyeti ile ticaretten kaynaklanan çıkarları
  •  Fransa’nın zayıflayan ekonomik, siyasi ve sosyal etkisine rağmen 1950-1962 yıllarında yitirdiği Afrika ve Güneydoğu Asya sömürgelerinin bulunduğu bölgelerde nüfuzunu devam ettirme arayışı
  • 2021 yılının Eylül ayında, ABD-İngiltere ikilisinin AUKUS İttifakı’nı tesis ederek Avustralya’ya ihtiyaç duyduğu nükleer denizaltı ve teknolojisini temin ederken, Fransa’nın kazanmış olduğu denizaltı ihalesini akamete uğratmaları sonucunda Macron’un rövanş arayışı.

Avrupa Birliği’nin özgün bir savunma kimliği oluşturmasında arpa boyu mesafe alamamasında sorumluluk sahibi olan Fransa’nın, NATO’nun koyduğu hedefleri sabote ederek sesini duyurma çabası ittifakın yakın gelecekteki yeni kriz konularından biri olarak sırasını bekliyor.

NATO’nun ulaşamadığı hedef

İttifak üyelerinin savunma harcamalarını, gayri safi milli hasılalarının yüzde 2’sine ulaştırma hedefi ise Kaf Dağı’nın ardındaki peri kızı ya da yaklaştıkça uzaklaşan çöldeki bir vahanın serabı misali, neredeyse her zirveyi meşgul eden ama hayata geçirilemeyen gündem maddesi olarak demirbaş haline geldi. Üstelik ittifak artık yüzde 2 hedefini tavan değil taban hedef olarak belirlemiş durumda. Refahlarından fedakârlık etmemek için Akdeniz’deki göçmenleri dahi kurtarma tenezzülünde bulunmayan Avrupa ülkelerinin enerji, gıda ve göç krizi sarmalındayken bu hedefi nasıl hayata geçirecekleri tam bir muamma.

NATO’nun konuyla ilgili bir beklentisi de bu savunma harcamasının yüzde 20’lik kısmının askerî malzeme alımına harcanması. İttifakın bu amaca yürürken yaşadığı çelişkiyi Cumhurbaşkanı Erdoğan, 10 Temmuz günü Litvanya’ya yola çıkmadan hemen önce kameralar önünde ifade etmeden geçemedi. 2019 yılında Türkiye’nin yüzde 2’lik hedefe çok yaklaştığını hatırlatan Erdoğan, ittifak üyelerinin savunma sanayi alanında uyguladıkları ambargolar nedeniyle Türkiye’nin savunma harcamasının, kendisi dışındaki sebepler yüzünden mecburen yüzde 1,30 seviyesine gerilediğine dikkat çekti.

Tüm bu karmaşanın içerisinde ittifakın gündeminde pazarlık konuları zincir misali birbirine eklenmiş durumda. Güldener Sonumut’un 9 Temmuz günü Milliyet gazetesindeki köşesinde işaret ettiği diğer başlıklar da yeni tartışmalara gebe:

  • EDT (Emerging and Disruptive Technologies): Yapay zeka, hipersonik sistemler, yeni nesil komuta-kontrol ve muharebe sistemlerinin geliştirilmesi
  • NATO’nun kara, deniz ve hava kuvvetlerinin yeniden yapılandırılması. Bu çerçevede asker ve silahların yeniden dağılımı ile karargahların gerekirse yeniden belirlenmesi
  • Yeni nesil AWACS erken uyarı ve ihbar uçaklarının standartlarının belirlenmesi

NATO doğal sınırlarına ulaşmış bir imparatorluk mu?

31 ülke ve Ukrayna’nın dolaylı katılımıyla tarihinin en geniş coğrafi sınırlarına ve etki alanına ulaşan NATO, Vilnius Zirvesi’ne bu sorunlar listesiyle giderken belki de gücünün sonuna gelmiş olabilir.

İttifak, Birinci Soğuk Savaş’takinden farklı olarak, İkinci Soğuk Savaş’ta yalnızca ABD-İngiltere ikilisinin küresel ekonomik hegemonyasının devamı için payanda amacıyla kullanılacak olursa, jeopolitik mücadelelerde sık rastlanan bir durumun devreye girmesiyle yani öngörülemeyen sonuçlar neticesinde NATO’nun kendi kendisini tarihe gömdüğüne şahit olabiliriz.

Vilnius Zirvesi’nden 2024’te ittifakın kuruluşunun 75’inci yılının kutlanacağı Washington Zirvesi’nin toplanacağı güne kadar geçecek sürede, Ukrayna ile giriştiği savaş sonunda yıpranan Rusya’ya karşı bir zafer geçidinin yerine, ittifakın cenaze törenini de izleyebiliriz.

Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Fikir Turu’nun editöryel politikasını yansıtmayabilir.

Bu yazı ilk kez 11 Temmuz 2023’te yayımlanmıştır.

Mehmet Kancı
Mehmet Kancı
Mehmet A. Kancı – Galatasaray Üniversitesi İletişim Fakültesi’nden mezun oldu. 1994 yılında ATV Siyaset Meydanı ile başladığı meslek hayatını sırasıyla ATV’de Haberci, NTV Haber Merkezi, CNN Türk’te Editör programı ve Haber Merkezi, TRT Türk ve TRT Haber’de sürdürdü. TRT’de görevine devam eden Kancı dış politika analizleri de kaleme alıyor.

YORUMLAR

Subscribe
Bildir
guest

0 Yorum
Inline Feedbacks
View all comments

Son Eklenenler

NATO için kader zirvesi mi?

Vilnius’ta toplanan NATO zirvesinin gündeminde ne var? İttifak üyeleri hangi konularda anlaşamıyor? İttifakın geleceği tehlikede mi? Mehmet Kancı yazdı.

Birinci Soğuk Savaş’ın ardından hedef ve kimlik bunalımı yaşayan Kuzey Atlantik İttifakı, Kosova Savaşı ve 11 Eylül Saldırıları ile varlık sebebini meşrulaştırmak için yakaladığı fırsatları layıkıyla kullanamadı. 2008’deki Gürcistan-Rusya Savaşı’nın ardından 2014 yılında Rusya’nın Kırım’ı ilhakı ve Moskova yönetimi tarafından desteklenen Rus ayrılıkçıların Ukrayna’nın Donbas bölgesini ele geçirmeleri, halihazırda eski Varşova Paktı ülkelerini bünyesine katmış olan NATO’ya, kimlik arayışında esaslı bir motivasyon kaynağı oldu.

2022 yılının Şubat ayında Rusya’nın Ukrayna’yı topyekun işgal girişimi, neredeyse 30 yıldır Kremlin Sarayı’nın “NATO’nun varlık sebebini sorgulayan” söylemlerinin de son bulması anlamına geliyordu. Dahası, ABD’nin yaklaşık 10 yıldır işlediği bakış açısının peşine takılarak Çin Halk Cumhuriyeti’ni bir tehdit unsuru olarak değerlendirmeye başlayan NATO, 2022 yılındaki Madrid Zirvesi’nde, etki alanını Hint-Pasifik istikametinde genişletmek için adımlar attı.

Madrid Zirvesi geride kalırken, ittifaka yön verdiklerini düşünen başat ülkeler için artık en önemli mesele, İskandinavya Yarımadası’nın, Finlandiya ve İsveç’in de ittifaka katılımıyla tamamen NATO’nun kontrolüne geçecek olması önündeki engelleri kaldırmaktı. Böylece Kuzey Kutup Bölgesi, Kuzey Deniz Ticaret Yolu ve Baltık Denizi tamamen NATO kontrolü altına girecek, Rus donanmasının hareket kabiliyeti kısıtlanırken, Güney Çin Denizi ve Malakka Boğazı’nda abluka altına alınacak Çin deniz ticaretinin kuzeyden Avrupa limanlarına inmesinin de önü kesilebilecekti.

NATO’da sümenaltı edilen konular nasıl su yüzüne çıktı?

Ancak, Türkiye’nin eşit müttefiklik değerleri çevresinde Finlandiya ve İsveç’in üyeliklerine dair yaptığı itiraz, NATO içerisinde bugüne kadar sümenaltı edilen konuların da tartışılmasını sağladı.

İttifak üyelerinden birini hedef alacak şekilde savunma sanayinde ambargo uygulanması, bir ittifak üyesinin aleyhine faaliyet gösteren terör örgütlerinin desteklenmesi ve ittifak üyesi ülkelerden birinin halkının kahir ekseriyetinin benimsediği dinî kimliğine yönelik saldırılara müsamaha gösterilmesi…

Bu engellerin aşılması için Madrid Zirvesi kapsamında imzalanan muhtıra ile Türkiye-İsveç ve Finlandiya Daimi Ortak Mekanizma’yı kurarak bugün Vilnius’ta başlayacak zirveye kadar beş toplantı yaptılar. Mart ayında beklentileri karşılayan Finlandiya’ya Türkiye’den yeşil ışık yakılırken, İsveç’in durumu zirvenin başlamasına 24 saatten az bir süre kala belirsizliğini koruyordu. Cumhurbaşkanı Erdoğan ile ABD Başkanı Biden arasında sorunların çözümü için 9 Temmuz günü bir telefon görüşmesi daha yapılırken, NATO Genel Sekreteri Stoltenberg de 10 Temmuz Pazartesi günü bu makalenin yazıldığı saatlerde hem Cumhurbaşkanı Erdoğan ve İsveç Başbakanı Kristersson ile üçlü toplantıda bir araya geldi.

Bu görüşmede Türkiye ve İsveç’in NATO üyeliği, terörle mücadele ve AB’de daha fazla işbirliği yapmasına yönelik yeni bir mutabakat oluştu.

Ancak ABD’nin yürüttüğü baskının sonucunu alabildiği ve Vilnius’tan İsveç için mutlak bir üyelik kararı ile döndüğünü söyleyebilmek mümkün değil.

Türkiye gerek NATO gerek AB zemininde eşit ortak ve müttefik olduğu gerçeğini zirve başlamadan dikte ettirdi, İsveç’in NATO üyelik sureci hâlâ Stokholm yönetiminin gelecek 2-3 aylık süreçte ihtilaflı konularda göstereceği performansa bağlı.

Masadaki tek sorun İsveç’in üyeliği değil

Lakin zirvenin başlamasına günler kala yapılan açıklamalar, İsveç’in üyelik meselesinin, ittifakın karşı karşıya olduğu sorunlar sarmalında yalnızca buzdağının görünen kısmı olduğuna işaret etmekteydi.

  • ABD Başkanı Biden’ın Ukrayna’nın NATO üyeliğine karşı olduklarını açıklaması ve bu açıklama Almanya tarafından desteklenirken 21 NATO üyesinin Ukrayna’nın üyeliğine destek vermeleri…
  • ABD’nin Ukrayna’ya misket bombası temin edeceğini açıklaması ancak aralarında İngiltere’nin de bulunduğu çok sayıda üye ülkenin bu mühimmatın sahaya sürülmesine karşı çıkmaları…
  • Ve NATO’nun Çin Halk Cumhuriyeti’ne odaklanması kapsamında ittifakın Japonya’nın başkenti Tokyo’da bir irtibat ofisi açma girişimine Fransa’nın karşı çıkması…

ABD Başkanı Biden’ın, dişinden tırnağına kadar Amerikan silahlarıyla donatılan Ukrayna’nın NATO üyeliğine, en azından şimdilik karşı çıkarken, bu ülkenin “demokratikleşme yolunda” atması gereken adımlar olduğunu dile getirmesi, herhalde bugüne kadar uluslararası kamuoyunu güldüren davranışları içerisinde en unutulmayacaklar arasında yer alacak.

Ukrayna’nın üyeliği bağlamında başlayan tartışmanın bir başka boyutu ise Biden’ın, Kiev yönetimine “İsrail’e sağlanan türden güvenlik garantileri” önermesiydi. ABD’nin Doğu Akdeniz’in ardından, bu defa bir başka stratejik denizin, Karadeniz’in kuzeyinde, bölgeyi istediği gibi manipüle etmesini sağlayacak “Yeni bir İsrail” oluşturmak istemesi, herhalde NATO üyesi ülkelerin dahi kabul etmeyeceği bir girişim olacaktır. Hele ki, 2008 yılından bu yana yaşanan tüm çatışma süreçlerinin NATO’nun doğuya genişlemesine karşı Rusya’nın gösterdiği tepkiden kaynaklandığı dikkate alındığında, Biden’ın gündeme getirdiği teklifin, NATO’nun ulaşmayı planladığı Hint-Pasifik bölgesi ülkeleri açısından da güven verici olmayacağı aşikar.

Macron için yeni sorun yaratma fırsatı

Bu noktada, Fransa’nın Japonya’da bir NATO ofisi açılmasına karşı çıkmasına da ayrı bir yer ayırmak lazım.

Daha önce NATO’nun beyin ölümünü ilan eden ancak Rusya-Ukrayna Savaşı’nın gidişatına bağlı olarak bu söyleminden “U Dönüşü” yapan Fransa Cumhurbaşkanı Macron, ittifaka köstek olma konusunda yeni bir başlık bulmuş gibi görünüyor.

NATO’nun Hint-Pasifik bölgesinde odaklanmasına karşı çıkan Fransa Cumhurbaşkanı’nın üç temel gerekçesi olduğunu söylemek mümkün:

  • Avrupa Birliği’nin Çin Halk Cumhuriyeti ile ticaretten kaynaklanan çıkarları
  •  Fransa’nın zayıflayan ekonomik, siyasi ve sosyal etkisine rağmen 1950-1962 yıllarında yitirdiği Afrika ve Güneydoğu Asya sömürgelerinin bulunduğu bölgelerde nüfuzunu devam ettirme arayışı
  • 2021 yılının Eylül ayında, ABD-İngiltere ikilisinin AUKUS İttifakı’nı tesis ederek Avustralya’ya ihtiyaç duyduğu nükleer denizaltı ve teknolojisini temin ederken, Fransa’nın kazanmış olduğu denizaltı ihalesini akamete uğratmaları sonucunda Macron’un rövanş arayışı.

Avrupa Birliği’nin özgün bir savunma kimliği oluşturmasında arpa boyu mesafe alamamasında sorumluluk sahibi olan Fransa’nın, NATO’nun koyduğu hedefleri sabote ederek sesini duyurma çabası ittifakın yakın gelecekteki yeni kriz konularından biri olarak sırasını bekliyor.

NATO’nun ulaşamadığı hedef

İttifak üyelerinin savunma harcamalarını, gayri safi milli hasılalarının yüzde 2’sine ulaştırma hedefi ise Kaf Dağı’nın ardındaki peri kızı ya da yaklaştıkça uzaklaşan çöldeki bir vahanın serabı misali, neredeyse her zirveyi meşgul eden ama hayata geçirilemeyen gündem maddesi olarak demirbaş haline geldi. Üstelik ittifak artık yüzde 2 hedefini tavan değil taban hedef olarak belirlemiş durumda. Refahlarından fedakârlık etmemek için Akdeniz’deki göçmenleri dahi kurtarma tenezzülünde bulunmayan Avrupa ülkelerinin enerji, gıda ve göç krizi sarmalındayken bu hedefi nasıl hayata geçirecekleri tam bir muamma.

NATO’nun konuyla ilgili bir beklentisi de bu savunma harcamasının yüzde 20’lik kısmının askerî malzeme alımına harcanması. İttifakın bu amaca yürürken yaşadığı çelişkiyi Cumhurbaşkanı Erdoğan, 10 Temmuz günü Litvanya’ya yola çıkmadan hemen önce kameralar önünde ifade etmeden geçemedi. 2019 yılında Türkiye’nin yüzde 2’lik hedefe çok yaklaştığını hatırlatan Erdoğan, ittifak üyelerinin savunma sanayi alanında uyguladıkları ambargolar nedeniyle Türkiye’nin savunma harcamasının, kendisi dışındaki sebepler yüzünden mecburen yüzde 1,30 seviyesine gerilediğine dikkat çekti.

Tüm bu karmaşanın içerisinde ittifakın gündeminde pazarlık konuları zincir misali birbirine eklenmiş durumda. Güldener Sonumut’un 9 Temmuz günü Milliyet gazetesindeki köşesinde işaret ettiği diğer başlıklar da yeni tartışmalara gebe:

  • EDT (Emerging and Disruptive Technologies): Yapay zeka, hipersonik sistemler, yeni nesil komuta-kontrol ve muharebe sistemlerinin geliştirilmesi
  • NATO’nun kara, deniz ve hava kuvvetlerinin yeniden yapılandırılması. Bu çerçevede asker ve silahların yeniden dağılımı ile karargahların gerekirse yeniden belirlenmesi
  • Yeni nesil AWACS erken uyarı ve ihbar uçaklarının standartlarının belirlenmesi

NATO doğal sınırlarına ulaşmış bir imparatorluk mu?

31 ülke ve Ukrayna’nın dolaylı katılımıyla tarihinin en geniş coğrafi sınırlarına ve etki alanına ulaşan NATO, Vilnius Zirvesi’ne bu sorunlar listesiyle giderken belki de gücünün sonuna gelmiş olabilir.

İttifak, Birinci Soğuk Savaş’takinden farklı olarak, İkinci Soğuk Savaş’ta yalnızca ABD-İngiltere ikilisinin küresel ekonomik hegemonyasının devamı için payanda amacıyla kullanılacak olursa, jeopolitik mücadelelerde sık rastlanan bir durumun devreye girmesiyle yani öngörülemeyen sonuçlar neticesinde NATO’nun kendi kendisini tarihe gömdüğüne şahit olabiliriz.

Vilnius Zirvesi’nden 2024’te ittifakın kuruluşunun 75’inci yılının kutlanacağı Washington Zirvesi’nin toplanacağı güne kadar geçecek sürede, Ukrayna ile giriştiği savaş sonunda yıpranan Rusya’ya karşı bir zafer geçidinin yerine, ittifakın cenaze törenini de izleyebiliriz.

Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Fikir Turu’nun editöryel politikasını yansıtmayabilir.

Bu yazı ilk kez 11 Temmuz 2023’te yayımlanmıştır.

Mehmet Kancı
Mehmet Kancı
Mehmet A. Kancı – Galatasaray Üniversitesi İletişim Fakültesi’nden mezun oldu. 1994 yılında ATV Siyaset Meydanı ile başladığı meslek hayatını sırasıyla ATV’de Haberci, NTV Haber Merkezi, CNN Türk’te Editör programı ve Haber Merkezi, TRT Türk ve TRT Haber’de sürdürdü. TRT’de görevine devam eden Kancı dış politika analizleri de kaleme alıyor.

YORUMLAR

Subscribe
Bildir
guest

0 Yorum
Inline Feedbacks
View all comments

Son Eklenenler

0
Would love your thoughts, please comment.x