Ortadoğu, Çin’e mi kaldı?

Çin, Ortadoğu’da ABD’nin yerini mi doldurmaya çalışıyor? Çin – Suudi Arabistan ve Körfez ülkeleri hangi alanlarda nasıl işbirliklerine gidecekler? Körfez ve Arap ülkelerinin beklentisi ne? Ali Altunkaya yazdı.

Geçtiğimiz günlerde Ortadoğu ve Arap Ülkeleri için hiç şüphesiz tarihi bir gelişme yaşandı. Çin Devlet Başkanı Şi Cinping, Suudi Arabistan Kralı Selman bin Abdülaziz’in özel davetiyle Riyad’a resmî bir ziyaret gerçekleştirdi. Oldukça görkemli bir karşılama töreni tertip edilen ziyarette Şi’nin başkanlık uçağına Suudi savaş uçaklarının eşlik etmesi ve seremoni sırasında 21 pare top atışı da Suudilerin bu önemli misafirlerine verdikleri ihtimamı açıklar nitelikteydi.

Ancak aynı önem, aylar önce gelen ABD Başkanı Joe Biden’a gösterilmediği gibi, kendisine adeta “davetsiz misafir” muamelesinin yapılması, bölgede bazı dengelerin artık değişmeye başladığının göstergesiydi.

Zaten, Ukrayna’ya açtığı savaş nedeniyle Rusya’ya yaptırım uygulayan, bu nedenle de enerji darboğazı yaşayan Batı ülkelerinin Körfez ülkelerinden aradığı desteği bulamaması, OPEC+ ‘ın Ekim başında üretimi kısmaya karar vermesi ve Ukrayna krizinde Rusya karşıtı ittifaka katılmayı reddedip tarafsız kalmaları, Batı ve Suudi Arabistan ilişkilerinin dibe vurmasına neden olmuştu.

İşte böyle bir ortamda, Çin Devlet Başkanı Suudi Arabistan-Çin, Körfez-Çin ve Arap-Çin zirvelerine katıldı.

Şi Cinping, Suudi Arabistan ziyareti sırasında Mısır Cumhurbaşkanı Abdulfettah Sisi’den Filistin Yönetimi Başkanı Mahmud Abbas’a kadar Arap dünyasının bütün önemli liderleriyle de bir araya geldi. Böylece, özellikle Avrupa ve ABD’ye oldukça güçlü bir mesaj verilmiş oldu.

Ziyaret neden şimdi? 

Çin devlet başkanının Suudi Arabistan ziyaretinin, OPEC üyesi ülkelerin ABD ile petrol üretimi noktasında ciddi krizler yaşadığı oldukça kritik bir döneme denk gelmesi elbette tesadüf değil. Her alanda ABD’nin tam karşısında konumlanmakta hiç geç kalmayan Çin böylece yine varlığını hissettiriyordu.

Tüm dünyanın ve özelikle ABD basınının ilgi ile takip ettiği bu ziyaret akıllara geçtiğimiz aylarda Biden’ın, Rusya’yı dize getirmek için Körfez ülkelerine baskı kurup Moskova’nın aleyhine petrol politikası belirlenmesini talep etmesini getirdi.

Bilindiği gibi Biden, temmuz ayındaki Riyad ziyareti sırasında “ABD, Ortadoğu’da Rusya, İran veya Çin’in doldurabileceği hiçbir boşluk bırakmayacak” türünden iddialı cümleler kurmuştu. Ancak görünen o ki Biden’ın bu öngörüsü, Çin’in bu ziyareti ile boşa çıkmış oldu.

Çin ile stratejik anlaşmalar 

Son yıllarda ABD’nin Körfez ve Arap ülkeleri ile yaşadığı her problem, elinde anlaşma çantaları ile hazırda bekleyen Pekin’in hemen devreye girmesi için büyük bir fırsata dönüşüyor.

Zira yine son yıllarda birçok ABD müttefiki, Washington’a rağmen, Çin’den silah tedarik edip üst düzey görüşmeler gerçekleştirdi ve ilişkilerini ‘kapsamlı stratejik ortaklığa’ taşıdı.

Körfez ülkeleri; Katar 2014’te, Kuveyt 2018’de, Umman 2018’de Çin ile “Stratejik Ortaklık” anlaşması imzalarken, Suudi Arabistan 2016’da, Birleşik Arap Emirlikleri de 2018’de Çin ile “Kapsamlı Stratejik Ortaklık” anlaşması imzaladı.

Çin ve Suudi Arabistan arasında da, Şi’nin ziyareti sırasında, savunmadan medyaya, enerjiden ulaşıma, teknolojiden finansa kadar 34 farklı alanda 30 milyar doları bulan birçok anlaşma imzalandı.

Bu anlaşmaların en dikkat çekeni ise balistik füzeler, insansız hava araçları vb birçok konvansiyonel silahın Suudi Arabistan’a satılması hakkındaydı. Ayrıca yapay zekâ, teknoloji, siber güvenlik gibi alanları kapsayan 5G teknoloji transferinin Suudi Arabistan’a nakli birçok noktada ABD’ye karşı atılan adımlardı.

Nitekim Çin, Suudi Arabistan’ın sadece en büyük ticaret ortağı değil aynı zamanda birçok alanda ülkeye en çok yatırım yapan ülke. Çin için de Suudi Arabistan ile ilişkiler oldukça önemli. Çin hâli hazırda petrol ithalatının yüzde 18’ni zaten Suudi Arabistan’dan yapıyor. Dolayısıyla enerji ve ticaret iki ülke arasındaki ilişkilerdeki başat faktör olmakla birlikte buna bir de teknoloji, ulaşım ve savunma anlaşmaları eklenmiş oldu.

Çin, ABD’nin boşluğunu mu dolduruyor?

Bütün bu süreçler, Çin’in Orta Doğu ve Körfez jeopolitiğinde nüfuzunu arttırdığını ve kazan-kazan politikasının başarılı olduğunu gösteriyor. Ayrıca meseleye Suudi Arabistan penceresinden bakıldığında ABD’nin “bana mecbursunuz” dayatmasına karşı Çin ile anlaşmalar yaparak cevap vermesi Suudi Arabistan’ın ABD ile ilişkilerini ciddi olarak sorgulaması olarak yorumlanabilir.

Dolayısıyla Çin devlet başkanının Suudi Arabistan ziyareti, Orta Doğu’da güç dengelerinin artık değiştiğini, Çin’in bölgede giderek ABD’nin boşluğunu doldurmaya başladığını gösteriyor.

Washington’ın çoğu Ortadoğu başkentindeki ağırlıklı konumu her geçen gün azalmaya devam ederken, Pekin’in etkinliğini her geçen gün arttırması Çin-ABD (yeni soğuk savaş) mücadelesinin Ortadoğu sahnesindeki değişen konumlarını gösteriyor.

İki devletli çözüm vurgusu 

Çin – Arap zirvesinin sonunda imzalanan Riyad Bildirisi’nde, Filistin-İsrail krizinin çözümü konusunda iki devletli çözümün dile getirilmesi, Çin’in bu konudaki duruşunu net olarak ortaya koyması bakımından oldukça önemli.

Çin ile Arap ülkelerini temsilen toplantıya; Katar Emiri, Kuveyt Veliaht Prensi, Bahreyn ve Ürdün Kralları; Mısır, Tunus, Cibuti, Somali ve Moritanya Devlet Başkanları ile Irak, Fas, Cezayir, Sudan ve Lübnan Başbakanları katıldı.

Çin Devlet Başkanı Şi, Çin-Arap Ülkeleri Zirvesi’nin açılışında yaptığı konuşmada, ülkesinin, başkenti Doğu Kudüs olan bağımsız Filistin devletinin kurulmasını desteklediğini söyledi. “Filistin halkının gördüğü tarihi zulüm ve meşru haklarının pazarlık konusu yapılması sürdürülemez.” diyen Şi Filistin’e Birleşmiş Milletlerde (BM) tam üyelik verilmesi gerektiğini dile getirdi.

Şi Cinping, Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas ile yaptığı heyet görüşmesinde de, “Çin ve Filistin çok eski bir dostluğa sahiptir. Yarım yüzyılı aşkın bir süredir her zaman birbirimize güvendik ve destek olduk. Uluslararası durum nasıl değişirse değişsin, Çin Filistin halkının haklı davasını kararlılıkla desteklemektedir.” ifadelerini kullandı.

Pandemi döneminde Pekin, Filistinlilere 1 milyon dolar değerinde acil insani yardım ve Birleşmiş Milletler Yakın Doğu’daki Filistinli Mülteciler İçin Yardım ve Bayındırlık Ajansına (UNRWA) 1 milyon dolar katkı yapmış ve Filistin’e 200 bin doz Kovid-19 aşısı göndermişti.

Zirve sonunda imzalanan ve “Riyad Bildirisi” ismini taşıyan metinde Çin ile Arap ülkeleri arasında farklı alanlarda işbirliğini derinleştirme ve stratejik ortaklığı pekiştirme konusunda görüş birliği sağlandı. Bildiride, Filistin gibi siyasi sorunların çözümü, iç işlerine karışmama ilkesinin yanı sıra “Kuşak ve Yol Girişimi”ne ortak olunmasının önemi vurgulandı ve bunun umut vadeden fırsatlar doğuracağı ifade edildi.

Tüm bunlar gösteriyor ki ABD hegemonyasının bölgede İsrail yanlısı bir tutum sergilemesinin aksine Çin’in Körfez ve Arap ülkelerinin hassasiyeti olan Filistin davası konusunda “iki devletli çözüm” tarafında konumlanması yeni bir dönemin habercisi.

Böylece bölge ülkelerinin hassasiyetlerini, stratejik duruşlarını ve küresel ihtiyaçlarını iyi okumasını bilen Pekin yönetimi bu şekilde açıklamalar ile Arap ve Körfez ülkeleri nezdinde kendine güvenin tesis edilmesini sağlamış oluyor.

Çin, Filistin’i desteklerken İsrail’den de kopamıyor

Çin hem İsrail, hem de Filistin ve geniş çapta İslam dünyasıyla sıcak ilişkilerini sürdürebilen çok az sayıdaki ülkelerden.

Ticaret savaşları ile ABD ve bazı Avrupa ülkelerinin teknoloji kısıtlamaları, Çin’i “inovasyon ülkesi” İsrail’in kapısını çalmaya yönlendiriyor. Çin, bugün İsrail’in Asya’daki birinci, dünyadaki ikinci en büyük ticari partneri konumunda bulunuyor.

Pekin yönetiminin tarihi İpek Yolu’nu yeniden canlandırmayı hedefleyen “Kuşak ve Yol” inisiyatifinin hayata geçirilmesi yönünden de İsrail, stratejik konumu itibarıyla kilit öneme sahip ülkelerden biri olarak görülüyor.

Çin’in İsrail’deki yatırımları, İsrail’in Hayfa limanını 2021 yılından itibaren 25 yıl boyunca işletecek olmasıyla başladı. Üstelik geride kalan 10 yıla baktığımızda devlet destekli Çinli firmaların İsrail’de yapmış olduğu onlarca proje de görebiliriz. Tel Aviv-Kudüs hızlı treni, Tel Aviv şehri ve çevresinde hafif raylı sistem inşası, tren vagonu ve lokomotif ihracatı, Eliyat-Hayfa, Eliyat-Aşdot ticari demir yolu nakil hattı, Sorek 1 ve Ölü Deniz su arıtma/seviye artırma çalışmaları, otoyol inşaatları, Hayfa ve Aşdot limanları işletmeciliği ve inşası gibi konularda Çinli firmalarının İsrail’e yapmış oldukları yatırımlar mevcut. Ayrıca, Çin’in İsrail ile ilişkisi sadece sanayi ve inşaat sektörüyle de sınırlı değil. Çin’in İsrail ticaretinin tam kalbine yani yüksek teknoloji şirketlerine büyük bir ilgisi ve yatırımı bulunmakta. Böylece İsrail’deki yüksek teknolojili endüstri ve altyapı projelerine yaptığı kapsamlı yatırımlar Çin’in İsrail’deki nüfuzunu artırmasına ve ABD’ye rağmen bağların kuvvetlenmesine neden oluyor.

ABD’nin yaptığı silah satışı, ticaret ve yatırım ilişkisini kesme çağrılarına rağmen İsrail, Çin ile ekonomik bağlarını her geçen gün daha da güçlendiriyor.

Sonuç olarak enerji güvenliği kaygısıyla Arap dünyasının sempatisini kazanmak için “Filistin halkının haklı davasını güçlü şekilde desteklediğini” belirten Çin, diğer yandan ABD’nin en yakın müttefiklerinden İsrail ile bağlarını istikrarlı şekilde artırıyor.

Çin için Ortadoğu’nun önemi 

Çin’in ısrarla devam ettirdiği Ortadoğu ve İslâm dünyasının merkezine doğru yaklaşma politikası, stratejik bir gerçekliğe de işaret ediyor: Dünyanın en jeopolitik ve stratejik bölgesi olan Ortadoğu’da fiilen ve aktif şekilde yerinizi almadığınızda, ABD’ye karşı konumlanmanız ya da dünyaya bir söz söylemeniz imkânsız. Çünkü tarih boyu dünyanın merkez coğrafyası olan Ortadoğu aynı zamanda küresel aktörlerin duruşunu belirlediği bir ayna hükmünde…

Çin, kendi hedeflerine ulaşmak, Kuşak ve Yol Girişimi’ni güçlendirmek ve ABD ile rekabetinde daha etkin olabilmek için Ortadoğu’da kuvvetli bir varlık göstermek, rol almak istiyor.

Dolayısıyla “Gelecek Asya-Pasifik’te şekillenecek”, “Yeni Soğuk Savaş Avrupa’da gerçekleşecek”, “Ortadoğu önemini yitirecek”, “Petrol tükenince, Araplar ortada kalacak”, “Artık tarihin sonu geldi” türünden yorumların, Çin’in kendisinin bizzat Ortadoğu’ya yerleşmeye çalıştığı gerçeği karşısında tekrar gözden geçirilmesi gerekiyor.

Suudi Arabistan bu hamle ile geleneksel olarak ABD ekseninde şekillenen dış politika perspektifinde Çin yönlü bir manevra alanı açmayı hedefliyor.

ABD’nin Afganistan macerasının Taliban iktidarı ile sonuçlanması, Irak’tan çıkışının çok sancılı olması ve son yaşanan Ukrayna-Rusya savaşında ABD’nin oynadığı pasif rol birçok ABD müttefiki olarak bilinen ülkenin, güvenlik politikalarını tekrar gözden geçirdiği yeni bir düzleme evirdi.

Sonuç olarak, Çin devlet başkanının 6 yıl sonra Suudi Arabistan’ı ziyaret edip Körfez ve Arap ülkeleri ile samimi pozlar vermesi gerek Orta Doğu gerekse ABD hegemonyasının tekrar sorgulanması anlamında oldukça önemli mesajlar taşıyor.

Ve tabii bu durumdan oldukça kazançlı çıkacak olan Çin’in bölge için ne gibi emperyal hedefler çizdiğini bize zaman gösterecek.

Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Fikir Turu’nun editöryel politikasını yansıtmayabilir.

Bu yazı ilk kez 14 Aralık 2022’de yayımlanmıştır.

Ali Altunkaya
Ali Altunkaya
Ali Altunkaya - 1993'te İstanbul'da doğdu. İstanbul Yeni Yüzyıl Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler yüksek lisans öğrencisi. Çeşitli dergi ve mecralarda yazılar kaleme alıyor. Sık sık bölgeye seyahatlerde bulunup sahayı yerinde gözlemlemeyi seviyor. Altunkaya araştırmalarında Ortadoğu, İsrail Dış Politikası, Ortadoğu’da İslamcı hareketler, Filistin-İsrail çatışması ve Türkiye-Ortadoğu ilişkileri üzerine içerikler üretiyor. Ortadoğu; onun hem çalışma sahası, hem de kendisini en huzurlu hissettiği coğrafya…

YORUMLAR

Subscribe
Bildir
guest

0 Yorum
Eskiler
En Yeniler Beğenilenler
Inline Feedbacks
View all comments

Son Eklenenler

Ortadoğu, Çin’e mi kaldı?

Çin, Ortadoğu’da ABD’nin yerini mi doldurmaya çalışıyor? Çin – Suudi Arabistan ve Körfez ülkeleri hangi alanlarda nasıl işbirliklerine gidecekler? Körfez ve Arap ülkelerinin beklentisi ne? Ali Altunkaya yazdı.

Geçtiğimiz günlerde Ortadoğu ve Arap Ülkeleri için hiç şüphesiz tarihi bir gelişme yaşandı. Çin Devlet Başkanı Şi Cinping, Suudi Arabistan Kralı Selman bin Abdülaziz’in özel davetiyle Riyad’a resmî bir ziyaret gerçekleştirdi. Oldukça görkemli bir karşılama töreni tertip edilen ziyarette Şi’nin başkanlık uçağına Suudi savaş uçaklarının eşlik etmesi ve seremoni sırasında 21 pare top atışı da Suudilerin bu önemli misafirlerine verdikleri ihtimamı açıklar nitelikteydi.

Ancak aynı önem, aylar önce gelen ABD Başkanı Joe Biden’a gösterilmediği gibi, kendisine adeta “davetsiz misafir” muamelesinin yapılması, bölgede bazı dengelerin artık değişmeye başladığının göstergesiydi.

Zaten, Ukrayna’ya açtığı savaş nedeniyle Rusya’ya yaptırım uygulayan, bu nedenle de enerji darboğazı yaşayan Batı ülkelerinin Körfez ülkelerinden aradığı desteği bulamaması, OPEC+ ‘ın Ekim başında üretimi kısmaya karar vermesi ve Ukrayna krizinde Rusya karşıtı ittifaka katılmayı reddedip tarafsız kalmaları, Batı ve Suudi Arabistan ilişkilerinin dibe vurmasına neden olmuştu.

İşte böyle bir ortamda, Çin Devlet Başkanı Suudi Arabistan-Çin, Körfez-Çin ve Arap-Çin zirvelerine katıldı.

Şi Cinping, Suudi Arabistan ziyareti sırasında Mısır Cumhurbaşkanı Abdulfettah Sisi’den Filistin Yönetimi Başkanı Mahmud Abbas’a kadar Arap dünyasının bütün önemli liderleriyle de bir araya geldi. Böylece, özellikle Avrupa ve ABD’ye oldukça güçlü bir mesaj verilmiş oldu.

Ziyaret neden şimdi? 

Çin devlet başkanının Suudi Arabistan ziyaretinin, OPEC üyesi ülkelerin ABD ile petrol üretimi noktasında ciddi krizler yaşadığı oldukça kritik bir döneme denk gelmesi elbette tesadüf değil. Her alanda ABD’nin tam karşısında konumlanmakta hiç geç kalmayan Çin böylece yine varlığını hissettiriyordu.

Tüm dünyanın ve özelikle ABD basınının ilgi ile takip ettiği bu ziyaret akıllara geçtiğimiz aylarda Biden’ın, Rusya’yı dize getirmek için Körfez ülkelerine baskı kurup Moskova’nın aleyhine petrol politikası belirlenmesini talep etmesini getirdi.

Bilindiği gibi Biden, temmuz ayındaki Riyad ziyareti sırasında “ABD, Ortadoğu’da Rusya, İran veya Çin’in doldurabileceği hiçbir boşluk bırakmayacak” türünden iddialı cümleler kurmuştu. Ancak görünen o ki Biden’ın bu öngörüsü, Çin’in bu ziyareti ile boşa çıkmış oldu.

Çin ile stratejik anlaşmalar 

Son yıllarda ABD’nin Körfez ve Arap ülkeleri ile yaşadığı her problem, elinde anlaşma çantaları ile hazırda bekleyen Pekin’in hemen devreye girmesi için büyük bir fırsata dönüşüyor.

Zira yine son yıllarda birçok ABD müttefiki, Washington’a rağmen, Çin’den silah tedarik edip üst düzey görüşmeler gerçekleştirdi ve ilişkilerini ‘kapsamlı stratejik ortaklığa’ taşıdı.

Körfez ülkeleri; Katar 2014’te, Kuveyt 2018’de, Umman 2018’de Çin ile “Stratejik Ortaklık” anlaşması imzalarken, Suudi Arabistan 2016’da, Birleşik Arap Emirlikleri de 2018’de Çin ile “Kapsamlı Stratejik Ortaklık” anlaşması imzaladı.

Çin ve Suudi Arabistan arasında da, Şi’nin ziyareti sırasında, savunmadan medyaya, enerjiden ulaşıma, teknolojiden finansa kadar 34 farklı alanda 30 milyar doları bulan birçok anlaşma imzalandı.

Bu anlaşmaların en dikkat çekeni ise balistik füzeler, insansız hava araçları vb birçok konvansiyonel silahın Suudi Arabistan’a satılması hakkındaydı. Ayrıca yapay zekâ, teknoloji, siber güvenlik gibi alanları kapsayan 5G teknoloji transferinin Suudi Arabistan’a nakli birçok noktada ABD’ye karşı atılan adımlardı.

Nitekim Çin, Suudi Arabistan’ın sadece en büyük ticaret ortağı değil aynı zamanda birçok alanda ülkeye en çok yatırım yapan ülke. Çin için de Suudi Arabistan ile ilişkiler oldukça önemli. Çin hâli hazırda petrol ithalatının yüzde 18’ni zaten Suudi Arabistan’dan yapıyor. Dolayısıyla enerji ve ticaret iki ülke arasındaki ilişkilerdeki başat faktör olmakla birlikte buna bir de teknoloji, ulaşım ve savunma anlaşmaları eklenmiş oldu.

Çin, ABD’nin boşluğunu mu dolduruyor?

Bütün bu süreçler, Çin’in Orta Doğu ve Körfez jeopolitiğinde nüfuzunu arttırdığını ve kazan-kazan politikasının başarılı olduğunu gösteriyor. Ayrıca meseleye Suudi Arabistan penceresinden bakıldığında ABD’nin “bana mecbursunuz” dayatmasına karşı Çin ile anlaşmalar yaparak cevap vermesi Suudi Arabistan’ın ABD ile ilişkilerini ciddi olarak sorgulaması olarak yorumlanabilir.

Dolayısıyla Çin devlet başkanının Suudi Arabistan ziyareti, Orta Doğu’da güç dengelerinin artık değiştiğini, Çin’in bölgede giderek ABD’nin boşluğunu doldurmaya başladığını gösteriyor.

Washington’ın çoğu Ortadoğu başkentindeki ağırlıklı konumu her geçen gün azalmaya devam ederken, Pekin’in etkinliğini her geçen gün arttırması Çin-ABD (yeni soğuk savaş) mücadelesinin Ortadoğu sahnesindeki değişen konumlarını gösteriyor.

İki devletli çözüm vurgusu 

Çin – Arap zirvesinin sonunda imzalanan Riyad Bildirisi’nde, Filistin-İsrail krizinin çözümü konusunda iki devletli çözümün dile getirilmesi, Çin’in bu konudaki duruşunu net olarak ortaya koyması bakımından oldukça önemli.

Çin ile Arap ülkelerini temsilen toplantıya; Katar Emiri, Kuveyt Veliaht Prensi, Bahreyn ve Ürdün Kralları; Mısır, Tunus, Cibuti, Somali ve Moritanya Devlet Başkanları ile Irak, Fas, Cezayir, Sudan ve Lübnan Başbakanları katıldı.

Çin Devlet Başkanı Şi, Çin-Arap Ülkeleri Zirvesi’nin açılışında yaptığı konuşmada, ülkesinin, başkenti Doğu Kudüs olan bağımsız Filistin devletinin kurulmasını desteklediğini söyledi. “Filistin halkının gördüğü tarihi zulüm ve meşru haklarının pazarlık konusu yapılması sürdürülemez.” diyen Şi Filistin’e Birleşmiş Milletlerde (BM) tam üyelik verilmesi gerektiğini dile getirdi.

Şi Cinping, Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas ile yaptığı heyet görüşmesinde de, “Çin ve Filistin çok eski bir dostluğa sahiptir. Yarım yüzyılı aşkın bir süredir her zaman birbirimize güvendik ve destek olduk. Uluslararası durum nasıl değişirse değişsin, Çin Filistin halkının haklı davasını kararlılıkla desteklemektedir.” ifadelerini kullandı.

Pandemi döneminde Pekin, Filistinlilere 1 milyon dolar değerinde acil insani yardım ve Birleşmiş Milletler Yakın Doğu’daki Filistinli Mülteciler İçin Yardım ve Bayındırlık Ajansına (UNRWA) 1 milyon dolar katkı yapmış ve Filistin’e 200 bin doz Kovid-19 aşısı göndermişti.

Zirve sonunda imzalanan ve “Riyad Bildirisi” ismini taşıyan metinde Çin ile Arap ülkeleri arasında farklı alanlarda işbirliğini derinleştirme ve stratejik ortaklığı pekiştirme konusunda görüş birliği sağlandı. Bildiride, Filistin gibi siyasi sorunların çözümü, iç işlerine karışmama ilkesinin yanı sıra “Kuşak ve Yol Girişimi”ne ortak olunmasının önemi vurgulandı ve bunun umut vadeden fırsatlar doğuracağı ifade edildi.

Tüm bunlar gösteriyor ki ABD hegemonyasının bölgede İsrail yanlısı bir tutum sergilemesinin aksine Çin’in Körfez ve Arap ülkelerinin hassasiyeti olan Filistin davası konusunda “iki devletli çözüm” tarafında konumlanması yeni bir dönemin habercisi.

Böylece bölge ülkelerinin hassasiyetlerini, stratejik duruşlarını ve küresel ihtiyaçlarını iyi okumasını bilen Pekin yönetimi bu şekilde açıklamalar ile Arap ve Körfez ülkeleri nezdinde kendine güvenin tesis edilmesini sağlamış oluyor.

Çin, Filistin’i desteklerken İsrail’den de kopamıyor

Çin hem İsrail, hem de Filistin ve geniş çapta İslam dünyasıyla sıcak ilişkilerini sürdürebilen çok az sayıdaki ülkelerden.

Ticaret savaşları ile ABD ve bazı Avrupa ülkelerinin teknoloji kısıtlamaları, Çin’i “inovasyon ülkesi” İsrail’in kapısını çalmaya yönlendiriyor. Çin, bugün İsrail’in Asya’daki birinci, dünyadaki ikinci en büyük ticari partneri konumunda bulunuyor.

Pekin yönetiminin tarihi İpek Yolu’nu yeniden canlandırmayı hedefleyen “Kuşak ve Yol” inisiyatifinin hayata geçirilmesi yönünden de İsrail, stratejik konumu itibarıyla kilit öneme sahip ülkelerden biri olarak görülüyor.

Çin’in İsrail’deki yatırımları, İsrail’in Hayfa limanını 2021 yılından itibaren 25 yıl boyunca işletecek olmasıyla başladı. Üstelik geride kalan 10 yıla baktığımızda devlet destekli Çinli firmaların İsrail’de yapmış olduğu onlarca proje de görebiliriz. Tel Aviv-Kudüs hızlı treni, Tel Aviv şehri ve çevresinde hafif raylı sistem inşası, tren vagonu ve lokomotif ihracatı, Eliyat-Hayfa, Eliyat-Aşdot ticari demir yolu nakil hattı, Sorek 1 ve Ölü Deniz su arıtma/seviye artırma çalışmaları, otoyol inşaatları, Hayfa ve Aşdot limanları işletmeciliği ve inşası gibi konularda Çinli firmalarının İsrail’e yapmış oldukları yatırımlar mevcut. Ayrıca, Çin’in İsrail ile ilişkisi sadece sanayi ve inşaat sektörüyle de sınırlı değil. Çin’in İsrail ticaretinin tam kalbine yani yüksek teknoloji şirketlerine büyük bir ilgisi ve yatırımı bulunmakta. Böylece İsrail’deki yüksek teknolojili endüstri ve altyapı projelerine yaptığı kapsamlı yatırımlar Çin’in İsrail’deki nüfuzunu artırmasına ve ABD’ye rağmen bağların kuvvetlenmesine neden oluyor.

ABD’nin yaptığı silah satışı, ticaret ve yatırım ilişkisini kesme çağrılarına rağmen İsrail, Çin ile ekonomik bağlarını her geçen gün daha da güçlendiriyor.

Sonuç olarak enerji güvenliği kaygısıyla Arap dünyasının sempatisini kazanmak için “Filistin halkının haklı davasını güçlü şekilde desteklediğini” belirten Çin, diğer yandan ABD’nin en yakın müttefiklerinden İsrail ile bağlarını istikrarlı şekilde artırıyor.

Çin için Ortadoğu’nun önemi 

Çin’in ısrarla devam ettirdiği Ortadoğu ve İslâm dünyasının merkezine doğru yaklaşma politikası, stratejik bir gerçekliğe de işaret ediyor: Dünyanın en jeopolitik ve stratejik bölgesi olan Ortadoğu’da fiilen ve aktif şekilde yerinizi almadığınızda, ABD’ye karşı konumlanmanız ya da dünyaya bir söz söylemeniz imkânsız. Çünkü tarih boyu dünyanın merkez coğrafyası olan Ortadoğu aynı zamanda küresel aktörlerin duruşunu belirlediği bir ayna hükmünde…

Çin, kendi hedeflerine ulaşmak, Kuşak ve Yol Girişimi’ni güçlendirmek ve ABD ile rekabetinde daha etkin olabilmek için Ortadoğu’da kuvvetli bir varlık göstermek, rol almak istiyor.

Dolayısıyla “Gelecek Asya-Pasifik’te şekillenecek”, “Yeni Soğuk Savaş Avrupa’da gerçekleşecek”, “Ortadoğu önemini yitirecek”, “Petrol tükenince, Araplar ortada kalacak”, “Artık tarihin sonu geldi” türünden yorumların, Çin’in kendisinin bizzat Ortadoğu’ya yerleşmeye çalıştığı gerçeği karşısında tekrar gözden geçirilmesi gerekiyor.

Suudi Arabistan bu hamle ile geleneksel olarak ABD ekseninde şekillenen dış politika perspektifinde Çin yönlü bir manevra alanı açmayı hedefliyor.

ABD’nin Afganistan macerasının Taliban iktidarı ile sonuçlanması, Irak’tan çıkışının çok sancılı olması ve son yaşanan Ukrayna-Rusya savaşında ABD’nin oynadığı pasif rol birçok ABD müttefiki olarak bilinen ülkenin, güvenlik politikalarını tekrar gözden geçirdiği yeni bir düzleme evirdi.

Sonuç olarak, Çin devlet başkanının 6 yıl sonra Suudi Arabistan’ı ziyaret edip Körfez ve Arap ülkeleri ile samimi pozlar vermesi gerek Orta Doğu gerekse ABD hegemonyasının tekrar sorgulanması anlamında oldukça önemli mesajlar taşıyor.

Ve tabii bu durumdan oldukça kazançlı çıkacak olan Çin’in bölge için ne gibi emperyal hedefler çizdiğini bize zaman gösterecek.

Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Fikir Turu’nun editöryel politikasını yansıtmayabilir.

Bu yazı ilk kez 14 Aralık 2022’de yayımlanmıştır.

Ali Altunkaya
Ali Altunkaya
Ali Altunkaya - 1993'te İstanbul'da doğdu. İstanbul Yeni Yüzyıl Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler yüksek lisans öğrencisi. Çeşitli dergi ve mecralarda yazılar kaleme alıyor. Sık sık bölgeye seyahatlerde bulunup sahayı yerinde gözlemlemeyi seviyor. Altunkaya araştırmalarında Ortadoğu, İsrail Dış Politikası, Ortadoğu’da İslamcı hareketler, Filistin-İsrail çatışması ve Türkiye-Ortadoğu ilişkileri üzerine içerikler üretiyor. Ortadoğu; onun hem çalışma sahası, hem de kendisini en huzurlu hissettiği coğrafya…

YORUMLAR

Subscribe
Bildir
guest

0 Yorum
Eskiler
En Yeniler Beğenilenler
Inline Feedbacks
View all comments

Son Eklenenler

0
Would love your thoughts, please comment.x