Rusya-Çin dostluğu: Nereye kadar?

Batı baskısı altında yakınlaşan Çin ve Rusya’nın ittifakı kalıcı mı? Bu ittifakın sınırları ne? İki ülkenin çıkarları nerede ayrışıyor? Afganistan’daki yeni durum Moskova-Pekin ilişkilerini nasıl etkileyecek? Ümit Nazmi Hazır yazdı.

ABD öncülüğündeki Batı hegemon dünya düzeni güç kaybederken dünya siyasetinde iki ülkenin etkisi artıyor: Askerî gücüyle Rusya ve hem ekonomik hem de askerî gücüyle Çin.

Her iki ülkenin de Batı ile ilişkileri sorunlu ve yaptırımlarla karşılaşıyorlar. Buna paralel olarak, Moskova ve Pekin ilişkileri gitgide daha fazla gelişiyor, tarihin en iyi dönemlerinden birini yaşıyor.

Üstelik ABD’nin Afganistan’dan çekilmesi ve Taliban’ın bölgede kontrolü ele alması ile birlikte iki ülkenin güvenlik alanındaki işbirliği daha da önemli hale gelmeye başladı.

Fakat bütün bunlar akla, Çin-Rusya ittifakı uzun vadeli mi, iki ülkenin çatışan çıkarları var mı, bu ittifakın oluşmasında ABD’nin etkisi ne, gibi soruları akla getiriyor. Bu sorulara yanıt aramak için, önce iki ülke arasındaki birbirlerine karşı geçmişten günümüze gelen şüpheli yaklaşımın nedenlerini anlamak, Çin-Rusya ilişkilerinin tarihine kısaca değinmek gerekiyor.

İmparatorluklardan Soğuk Savaş dönemine Çin ve Rusya

Rusların geçmişten günümüze genişlemesi fiziksel olarak Doğu’ya doğru olsa da, zihni hep Batı’ya dönüktü. Moğol akınları ve Rusların 250 yıla yakın Tatar-Moğol (Mongolo-Tatarskoe igo) buyruğu altında kalması (13. yüzyılın ilk yarısından 15. yüzyılın sonuna kadar) Rusların bilinçaltının ve kimliğinin şekillenmesinde önemli etkilere sahip oldu. Rus Avrasyacıları, Tatar-Moğol hakimiyetinin Rus super-etnosunun[efn_note]Avrasyacı düşünür Lev Gumilev’e göre, Rus süper-etnosu Slav ve Turan halklarının karışımı ve sentezi sonucu ortaya çıkmıştır.[/efn_note] ortaya çıkmasına, Rusya’nın devletleşmesine ve Avrasya imparatoru olmasına önemli katkı sağladığını düşünüyor. Rusya’daki Batıcılar ise bu döneme farklı bakıyorlar; onlara ve aslında Rusya’daki hâkim görüşe göre, bu dönem Rusların Batılılaşmasını geciktiren ve Rusya’ya otoriterliği miras bırakan “karanlık dönem.”

Bu dönemin bir özelliği daha var; Ruslarda Asya’yı barbar olarak görme eğilimini ortaya çıkarmış olmak. Rusların bu görüşü Çin’e olan bakışlarına da yansıyor.

19. yüzyıla kadar Çin, Rusya için uzak bir kültür ve bölgeyi temsil ediyordu. 17. yüzyılda Rusya ve Çin arasında bazı sınır çatışmalarına ve iki taraf arasında 1689 yılında ilk defa (Nerchinsk) anlaşma yapılmasına rağmen iki ülke arasında 19. yüzyıla kadar derin bir etkileşim olmadı. Sonraki süreçte Rusya için Çin her zaman şüpheyle bakılan, hatta tehdit olarak algılanan bir ülke oldu. Fakat Rusya, Çin’e karşı kibirli bir bakış açısına da sahipti, 19. yüzyılda Çin’in zayıflığından da istifade etti. Çing Hanedanlığı ile yapılan Aigun (1858), Pekin (1860) ve Tarbagati (1864) anlaşmaları, Çarlık Rusyası’nın Uzak-Doğu’daki emperyal genişlemesine katkı sağladı.[efn_note]Lo, B. 2008. Axis of Convenience: Moscow, Bejing, and The New Geopolitics, London: Chatham House.[/efn_note] Bu durum sonraki yüzyılda da devam edecek olan, Rusların Çin’e karşı bir üstünlük hissine sahip olmalarına ve iki taraf arasında her zaman var olacak şüpheye yol açtı.

Çin ve Rusya arasındaki temkinli yaklaşım Soğuk Savaş döneminde de devam etti. Sovyetler Birliği, Çin’i birçok kez destekledi ama bunlar Soğuk Savaş döneminde bile iki ülkenin sorun yaşamasına engel olamadı. Sınır çatışmaları yaşadılar, Çin için son derece önemli Tayvan sorununda hemfikir olamadılar, Hindistan konusunda da farklı tutumlar sergilediler. Bu dönemde iki ülke arasında sosyalist rejime bakış ve devrimin üçüncü ülkelere yayılması konusunda da fikir ayrılıkları vardı, bu nedenle “Çin-Sovyet ayrılığı” (Sino-Sovietsplit) yaşandı.

Çin’in komünist lideri Mao, Stalin sonrası Sovyetler’in kapitalist ülkelerle başlattığı barış temelli yaklaşımı eleştirdi ve ‘revizyonist hainlik’ olarak adlandırdı, kapitalist ülkelere ve ABD’ye karşı daha sert politikaları savundu. Ayrıca Rusların, Çin’e karşı “büyük abi” yaklaşımı da Pekin’de hep bir rahatsızlık uyandırdı. Hatta Mao, Sovyetler Birliği’nin Pekin Büyükelçisi’ne“Siz Çinlilere asla güvenmiyorsunuz. Sadece Ruslara güveniyorsunuz. Size göre Ruslar birinci sınıf insanlarken; Çinliler, budala ve dikkatsiz.”[efn_note]Radchenko, S. 2021. Driving A WedgeBetweenChinaandRussiaWon’tWork, (https://warontherocks.com/2021/08/driving-a-wedge-between-china-and-russia-wont-work/).[/efn_note] bile demişti.

Soğuk Savaş’ın sonuna ve Sovyetler Birliği’nin yıkılışına doğru Sovyet lider Mihail Gorbaçov döneminde Çin-Sovyet ilişkileri normalleşmeye başladı. Gorbaçov’un reformları ve liberalleşme hamleleriyle birlikte Çin ile Sovyetler Birliği arasında, ilişkileri aslında daha da karışık hale getiren ideolojik birliktelik de sona ermeye, ilişkiler daha realist bir zemine oturmaya başladı.

Çin-Rusya ilişkileri nasıl ve neden normalleşti?

Soğuk Savaş sonrası Çin ve Rusya, sınır sorunu gibi birçok problemi çözdü, ekonomik ilişkileri geliştirmeye başladı. İki ülke arasındaki ticaret hacmi günümüzde 100 milyar doları aşıyor. Çin, Rusya’nın en büyük ticaret ortağı. Rusya, Çin’e önemli miktarda hammadde ve silah satışı yapıyor.

İki ülkenin Batı ile olan ilişkilerinin bozulması ise iki ülkeyi birbirine yaklaştıran en önemli etken oldu. 1990’lı yıllarda Rusya’nın Batılılaşma ve liberalleşme çabalarının başarısızlıkla sonuçlanması ve Batı’nın eski Sovyet coğrafyasında yayılması ile NATO’nun 1999’da Yugoslavya’ya müdahalesi, Rus dış politikasında eksen kaymasına ve paradigma değişikliğine neden oldu.

2000 sonrası Vladimir Putin liderliğindeki Rusya, eski Rus Dışişleri Bakanı Yevgeni Primakov’un çok kutuplu dış politika anlayışına uygun bir biçimde eski Sovyet coğrafyasına ve Avrasya’ya yöneldi. Rusya, 1990’lardaki Vladivostok’tan Lizbon’a “Büyük Avrupa” (Greater Europe) dış politika konseptinden 2000’lerde Şangay’dan Petersburg’a “Büyük Avrasya” (Greater Eurasia) konseptine geçti. Yeni konsepte uygun olarak Çin ile işbirliği Rusya için daha fazla önem kazanmaya başladı.[efn_note]Karaganov, S. 2019. Россия в Большой Евразии (Büyük Avrasya’daki Rusya), Россия в Глобальной Политике , (https://globalaffairs.ru/articles/rossiya-v-bolshoj-evrazii/).[/efn_note]

Batı’nın, Kırım’ın ilhakı nedeniyle Rusya’ya yönelik ekonomik yaptırımlara gitmesi, Rusya’nın Çin ile ekonomik ilişkilerine daha fazla ağırlık vermesine neden oldu. Neo-revizyonist[efn_note]Richard Sakwa’ya göre, Rusya ve Çin uluslararası sistemi yok etmek ve yerine yeni bir sistem yaratmak yerine; ABD hegemon Batı sistemine karşı çıkmakta ve sistemin çok kutuplulaşması için çabalamakta. Bundan dolayı Sakwa’ya göre Rusya ve Çin revizyonist değil neo-revizyonist devletler. Bakınız: Sakwa, R. 2017. Russia against the Rest: The Post-Cold War Crisis of World Order. UK: Cambridge University Press.[/efn_note] ve çok kutuplu dünya sistemi talebindeki iki ülke son yıllarda küresel politikalarda işbirliğine gidiyor. Kısaca BRICS olarak anılan, dünyanın en önemli beş yükselen ekonomisi Brezilya, Rusya, Hindistan, Çin, Güney Afrika arasında olmaları ve Şangay İşbirliği Örgütü bağlamında uluslararası politikadaki pozisyonları yakınlaşıyor. Bugün, Çin Batı’ya karşı ekonomik, Rusya ise askerî güç mücadelesi veriyor.

Fakat gelişen ilişkilere rağmen temkinli yaklaşım ve şüphe, iki ülkenin bazı entelektüel ve siyasi elitlerinde hâlâ devam ediyor.

İki ülke ilişkileri asimetrik mi?

Rusya’daki özellikle Batıcılara göre Çin uzun vadede Rusya için bir rakip. Çin ile Rusya arasında hiçbir medeniyetsel ve kültürel yakınlık yok. Onlar, Rusya’nın Çin ile olan ilişkilerinde Çin’in lehine asimetrik bir eşitsizlik olduğunu iddia ediyor.

Ayrıca Çin’in Orta Asya’da artan etkisinin Rusya için rahatsızlık yarattığını, buna karşılık da Rusya’nın Asya-Pasifik’teki azalan etkisini tekrar konsolide etmeye çalışmasının Çin için rahatsızlık kaynağı olduğunu öne sürüyorlar.

Öte yandan, Rusya’nın azalan nüfusuna karşın Sibirya’da artan Çin nüfusu, Rusya açısından uzun vadede sıkıntı yaratma potansiyeline sahip.

Çin – Rusya ilişkileri bozulur mu?

Fakat bütün bunlara rağmen Çin-Rusya ilişkilerinin kısa ve ortada vadede bozulması mümkün gözükmüyor. Zira, her şeyden önce bu asimetrik ilişkiyi Çin Rusya’ya karşı kullanmaya çalışmıyor.

İkincisi, ilişkilerini karşılıklı güven ve esneklik üzerine inşa eden Rusya ve Çin, bölgesel konularda birbirlerine aynı pozisyonda olmak için baskı uygulamıyor. Bu noktada, ABD’nin Çin ile rekabetinde Rusya’nın doğrudan Çin’in yanında ABD’ye karşı mücadele vermesi de gerekmiyor. Hatta Çin-ABD mücadelesi Rusya’ya manevra alanı bile kazandırıyor.

Üçüncüsü, etrafındaki birçok ülkeyle sorunu olan ve az müttefike sahip Çin için Rusya ile de rekabete girmesi Çin’in daha da yalnızlaşmasına neden olacak bir olacak durum.

Son olarak, Rusya’dan ziyade Çin’i hedef tahtasına koyan eski ABD Başkanı Donald Trump’dan farklı olarak, “ABD tekrar geri döndü” mottosuyla seçilen ve Batı hegemon liberal dünya düzenini tekrar tesis etmesi beklenen Joe Biden’ın ABD Başkanı seçilmesi, Rusya ve Çin’i daha da yaklaştıran en önemli unsur.

Taliban’ın Afganistan’ı kontrolü sonrası ise Çin ve Rusya’nın güvenlik endişeleri daha da ortaklaşacak ve bu alanda işbirliği daha da artacak. Ağustos ayında Çin ve Rusya’nın gerçekleştirdiği askerî tatbikat da bu işbirliğinin daha da artacağına işaret.

Her iki ülke de farklı bir dünya görüşü (Weltanschauung) ve medeniyetsel kimliğe sahip olsa da, Çin ve Rusya ilişkilerinin kısa ve orta vadede bozulması mümkün gözükmüyor.

Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Fikir Turu’nun editöryel politikasını yansıtmayabilir.

Bu yazı ilk kez 15 Eylül 2021’de yayımlanmıştır.

Ümit Nazmi Hazır
Ümit Nazmi Hazır
Ümit Nazmi Hazır - Moskova’daki Higher School of Economics (HSE Üniversitesi)’de Siyaset Bilimi ve Bölge Çalışmaları bölümünde doktora adayıdır. Lisans ve yüksek lisans eğitimi sırasında; Ege Üniversitesi, Hacettepe Üniversitesi, Polonya WSAP Kamu Yönetimi Okulu ve Rus Devlet Beşeri Bilimler Üniversitesi’nde eğitim gördü. Moskova’da Sputnik Haber Ajansı’nda gazeteci, Polonya’da Accenture şirketinde data analist, Rus Devlet Beşeri Bilimler Üniversitesi’nde misafir öğretim görevlisi ve Moskova’daki HSE Üniversitesi’nde asistan olarak çalıştı. Prag’da Institute of International Relations, Varşova’da Centre for Eastern Studies adlı düşünce kuruluşlarında ve Rusya Dışişleri Bakanlığı Diplomasi Akademisi’nde misafir araştırmacı olarak bulundu. “Russia in Global Affairs” ve “Russia and the Contemporary World” gibi hakemli dergilerde İngilizce ve Rusça dillerinde yayınlanmış akademik makaleleri bulunuyor. Ayrıca; Kafkasya, Doğu Avrupa ve Rusya Federasyonu içerisinde saha çalışmaları gerçekleştirdi. İngilizce ve Rusça bilen Ümit Nazmi, Rusya ve Avrasya üzerine çalışmalarına şu anda Moskova’da devam ediyor.

YORUMLAR

Subscribe
Bildir
guest

1 Yorum
Eskiler
En Yeniler Beğenilenler
Inline Feedbacks
View all comments

Son Eklenenler

Rusya-Çin dostluğu: Nereye kadar?

Batı baskısı altında yakınlaşan Çin ve Rusya’nın ittifakı kalıcı mı? Bu ittifakın sınırları ne? İki ülkenin çıkarları nerede ayrışıyor? Afganistan’daki yeni durum Moskova-Pekin ilişkilerini nasıl etkileyecek? Ümit Nazmi Hazır yazdı.

ABD öncülüğündeki Batı hegemon dünya düzeni güç kaybederken dünya siyasetinde iki ülkenin etkisi artıyor: Askerî gücüyle Rusya ve hem ekonomik hem de askerî gücüyle Çin.

Her iki ülkenin de Batı ile ilişkileri sorunlu ve yaptırımlarla karşılaşıyorlar. Buna paralel olarak, Moskova ve Pekin ilişkileri gitgide daha fazla gelişiyor, tarihin en iyi dönemlerinden birini yaşıyor.

Üstelik ABD’nin Afganistan’dan çekilmesi ve Taliban’ın bölgede kontrolü ele alması ile birlikte iki ülkenin güvenlik alanındaki işbirliği daha da önemli hale gelmeye başladı.

Fakat bütün bunlar akla, Çin-Rusya ittifakı uzun vadeli mi, iki ülkenin çatışan çıkarları var mı, bu ittifakın oluşmasında ABD’nin etkisi ne, gibi soruları akla getiriyor. Bu sorulara yanıt aramak için, önce iki ülke arasındaki birbirlerine karşı geçmişten günümüze gelen şüpheli yaklaşımın nedenlerini anlamak, Çin-Rusya ilişkilerinin tarihine kısaca değinmek gerekiyor.

İmparatorluklardan Soğuk Savaş dönemine Çin ve Rusya

Rusların geçmişten günümüze genişlemesi fiziksel olarak Doğu’ya doğru olsa da, zihni hep Batı’ya dönüktü. Moğol akınları ve Rusların 250 yıla yakın Tatar-Moğol (Mongolo-Tatarskoe igo) buyruğu altında kalması (13. yüzyılın ilk yarısından 15. yüzyılın sonuna kadar) Rusların bilinçaltının ve kimliğinin şekillenmesinde önemli etkilere sahip oldu. Rus Avrasyacıları, Tatar-Moğol hakimiyetinin Rus super-etnosunun[efn_note]Avrasyacı düşünür Lev Gumilev’e göre, Rus süper-etnosu Slav ve Turan halklarının karışımı ve sentezi sonucu ortaya çıkmıştır.[/efn_note] ortaya çıkmasına, Rusya’nın devletleşmesine ve Avrasya imparatoru olmasına önemli katkı sağladığını düşünüyor. Rusya’daki Batıcılar ise bu döneme farklı bakıyorlar; onlara ve aslında Rusya’daki hâkim görüşe göre, bu dönem Rusların Batılılaşmasını geciktiren ve Rusya’ya otoriterliği miras bırakan “karanlık dönem.”

Bu dönemin bir özelliği daha var; Ruslarda Asya’yı barbar olarak görme eğilimini ortaya çıkarmış olmak. Rusların bu görüşü Çin’e olan bakışlarına da yansıyor.

19. yüzyıla kadar Çin, Rusya için uzak bir kültür ve bölgeyi temsil ediyordu. 17. yüzyılda Rusya ve Çin arasında bazı sınır çatışmalarına ve iki taraf arasında 1689 yılında ilk defa (Nerchinsk) anlaşma yapılmasına rağmen iki ülke arasında 19. yüzyıla kadar derin bir etkileşim olmadı. Sonraki süreçte Rusya için Çin her zaman şüpheyle bakılan, hatta tehdit olarak algılanan bir ülke oldu. Fakat Rusya, Çin’e karşı kibirli bir bakış açısına da sahipti, 19. yüzyılda Çin’in zayıflığından da istifade etti. Çing Hanedanlığı ile yapılan Aigun (1858), Pekin (1860) ve Tarbagati (1864) anlaşmaları, Çarlık Rusyası’nın Uzak-Doğu’daki emperyal genişlemesine katkı sağladı.[efn_note]Lo, B. 2008. Axis of Convenience: Moscow, Bejing, and The New Geopolitics, London: Chatham House.[/efn_note] Bu durum sonraki yüzyılda da devam edecek olan, Rusların Çin’e karşı bir üstünlük hissine sahip olmalarına ve iki taraf arasında her zaman var olacak şüpheye yol açtı.

Çin ve Rusya arasındaki temkinli yaklaşım Soğuk Savaş döneminde de devam etti. Sovyetler Birliği, Çin’i birçok kez destekledi ama bunlar Soğuk Savaş döneminde bile iki ülkenin sorun yaşamasına engel olamadı. Sınır çatışmaları yaşadılar, Çin için son derece önemli Tayvan sorununda hemfikir olamadılar, Hindistan konusunda da farklı tutumlar sergilediler. Bu dönemde iki ülke arasında sosyalist rejime bakış ve devrimin üçüncü ülkelere yayılması konusunda da fikir ayrılıkları vardı, bu nedenle “Çin-Sovyet ayrılığı” (Sino-Sovietsplit) yaşandı.

Çin’in komünist lideri Mao, Stalin sonrası Sovyetler’in kapitalist ülkelerle başlattığı barış temelli yaklaşımı eleştirdi ve ‘revizyonist hainlik’ olarak adlandırdı, kapitalist ülkelere ve ABD’ye karşı daha sert politikaları savundu. Ayrıca Rusların, Çin’e karşı “büyük abi” yaklaşımı da Pekin’de hep bir rahatsızlık uyandırdı. Hatta Mao, Sovyetler Birliği’nin Pekin Büyükelçisi’ne“Siz Çinlilere asla güvenmiyorsunuz. Sadece Ruslara güveniyorsunuz. Size göre Ruslar birinci sınıf insanlarken; Çinliler, budala ve dikkatsiz.”[efn_note]Radchenko, S. 2021. Driving A WedgeBetweenChinaandRussiaWon’tWork, (https://warontherocks.com/2021/08/driving-a-wedge-between-china-and-russia-wont-work/).[/efn_note] bile demişti.

Soğuk Savaş’ın sonuna ve Sovyetler Birliği’nin yıkılışına doğru Sovyet lider Mihail Gorbaçov döneminde Çin-Sovyet ilişkileri normalleşmeye başladı. Gorbaçov’un reformları ve liberalleşme hamleleriyle birlikte Çin ile Sovyetler Birliği arasında, ilişkileri aslında daha da karışık hale getiren ideolojik birliktelik de sona ermeye, ilişkiler daha realist bir zemine oturmaya başladı.

Çin-Rusya ilişkileri nasıl ve neden normalleşti?

Soğuk Savaş sonrası Çin ve Rusya, sınır sorunu gibi birçok problemi çözdü, ekonomik ilişkileri geliştirmeye başladı. İki ülke arasındaki ticaret hacmi günümüzde 100 milyar doları aşıyor. Çin, Rusya’nın en büyük ticaret ortağı. Rusya, Çin’e önemli miktarda hammadde ve silah satışı yapıyor.

İki ülkenin Batı ile olan ilişkilerinin bozulması ise iki ülkeyi birbirine yaklaştıran en önemli etken oldu. 1990’lı yıllarda Rusya’nın Batılılaşma ve liberalleşme çabalarının başarısızlıkla sonuçlanması ve Batı’nın eski Sovyet coğrafyasında yayılması ile NATO’nun 1999’da Yugoslavya’ya müdahalesi, Rus dış politikasında eksen kaymasına ve paradigma değişikliğine neden oldu.

2000 sonrası Vladimir Putin liderliğindeki Rusya, eski Rus Dışişleri Bakanı Yevgeni Primakov’un çok kutuplu dış politika anlayışına uygun bir biçimde eski Sovyet coğrafyasına ve Avrasya’ya yöneldi. Rusya, 1990’lardaki Vladivostok’tan Lizbon’a “Büyük Avrupa” (Greater Europe) dış politika konseptinden 2000’lerde Şangay’dan Petersburg’a “Büyük Avrasya” (Greater Eurasia) konseptine geçti. Yeni konsepte uygun olarak Çin ile işbirliği Rusya için daha fazla önem kazanmaya başladı.[efn_note]Karaganov, S. 2019. Россия в Большой Евразии (Büyük Avrasya’daki Rusya), Россия в Глобальной Политике , (https://globalaffairs.ru/articles/rossiya-v-bolshoj-evrazii/).[/efn_note]

Batı’nın, Kırım’ın ilhakı nedeniyle Rusya’ya yönelik ekonomik yaptırımlara gitmesi, Rusya’nın Çin ile ekonomik ilişkilerine daha fazla ağırlık vermesine neden oldu. Neo-revizyonist[efn_note]Richard Sakwa’ya göre, Rusya ve Çin uluslararası sistemi yok etmek ve yerine yeni bir sistem yaratmak yerine; ABD hegemon Batı sistemine karşı çıkmakta ve sistemin çok kutuplulaşması için çabalamakta. Bundan dolayı Sakwa’ya göre Rusya ve Çin revizyonist değil neo-revizyonist devletler. Bakınız: Sakwa, R. 2017. Russia against the Rest: The Post-Cold War Crisis of World Order. UK: Cambridge University Press.[/efn_note] ve çok kutuplu dünya sistemi talebindeki iki ülke son yıllarda küresel politikalarda işbirliğine gidiyor. Kısaca BRICS olarak anılan, dünyanın en önemli beş yükselen ekonomisi Brezilya, Rusya, Hindistan, Çin, Güney Afrika arasında olmaları ve Şangay İşbirliği Örgütü bağlamında uluslararası politikadaki pozisyonları yakınlaşıyor. Bugün, Çin Batı’ya karşı ekonomik, Rusya ise askerî güç mücadelesi veriyor.

Fakat gelişen ilişkilere rağmen temkinli yaklaşım ve şüphe, iki ülkenin bazı entelektüel ve siyasi elitlerinde hâlâ devam ediyor.

İki ülke ilişkileri asimetrik mi?

Rusya’daki özellikle Batıcılara göre Çin uzun vadede Rusya için bir rakip. Çin ile Rusya arasında hiçbir medeniyetsel ve kültürel yakınlık yok. Onlar, Rusya’nın Çin ile olan ilişkilerinde Çin’in lehine asimetrik bir eşitsizlik olduğunu iddia ediyor.

Ayrıca Çin’in Orta Asya’da artan etkisinin Rusya için rahatsızlık yarattığını, buna karşılık da Rusya’nın Asya-Pasifik’teki azalan etkisini tekrar konsolide etmeye çalışmasının Çin için rahatsızlık kaynağı olduğunu öne sürüyorlar.

Öte yandan, Rusya’nın azalan nüfusuna karşın Sibirya’da artan Çin nüfusu, Rusya açısından uzun vadede sıkıntı yaratma potansiyeline sahip.

Çin – Rusya ilişkileri bozulur mu?

Fakat bütün bunlara rağmen Çin-Rusya ilişkilerinin kısa ve ortada vadede bozulması mümkün gözükmüyor. Zira, her şeyden önce bu asimetrik ilişkiyi Çin Rusya’ya karşı kullanmaya çalışmıyor.

İkincisi, ilişkilerini karşılıklı güven ve esneklik üzerine inşa eden Rusya ve Çin, bölgesel konularda birbirlerine aynı pozisyonda olmak için baskı uygulamıyor. Bu noktada, ABD’nin Çin ile rekabetinde Rusya’nın doğrudan Çin’in yanında ABD’ye karşı mücadele vermesi de gerekmiyor. Hatta Çin-ABD mücadelesi Rusya’ya manevra alanı bile kazandırıyor.

Üçüncüsü, etrafındaki birçok ülkeyle sorunu olan ve az müttefike sahip Çin için Rusya ile de rekabete girmesi Çin’in daha da yalnızlaşmasına neden olacak bir olacak durum.

Son olarak, Rusya’dan ziyade Çin’i hedef tahtasına koyan eski ABD Başkanı Donald Trump’dan farklı olarak, “ABD tekrar geri döndü” mottosuyla seçilen ve Batı hegemon liberal dünya düzenini tekrar tesis etmesi beklenen Joe Biden’ın ABD Başkanı seçilmesi, Rusya ve Çin’i daha da yaklaştıran en önemli unsur.

Taliban’ın Afganistan’ı kontrolü sonrası ise Çin ve Rusya’nın güvenlik endişeleri daha da ortaklaşacak ve bu alanda işbirliği daha da artacak. Ağustos ayında Çin ve Rusya’nın gerçekleştirdiği askerî tatbikat da bu işbirliğinin daha da artacağına işaret.

Her iki ülke de farklı bir dünya görüşü (Weltanschauung) ve medeniyetsel kimliğe sahip olsa da, Çin ve Rusya ilişkilerinin kısa ve orta vadede bozulması mümkün gözükmüyor.

Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Fikir Turu’nun editöryel politikasını yansıtmayabilir.

Bu yazı ilk kez 15 Eylül 2021’de yayımlanmıştır.

Ümit Nazmi Hazır
Ümit Nazmi Hazır
Ümit Nazmi Hazır - Moskova’daki Higher School of Economics (HSE Üniversitesi)’de Siyaset Bilimi ve Bölge Çalışmaları bölümünde doktora adayıdır. Lisans ve yüksek lisans eğitimi sırasında; Ege Üniversitesi, Hacettepe Üniversitesi, Polonya WSAP Kamu Yönetimi Okulu ve Rus Devlet Beşeri Bilimler Üniversitesi’nde eğitim gördü. Moskova’da Sputnik Haber Ajansı’nda gazeteci, Polonya’da Accenture şirketinde data analist, Rus Devlet Beşeri Bilimler Üniversitesi’nde misafir öğretim görevlisi ve Moskova’daki HSE Üniversitesi’nde asistan olarak çalıştı. Prag’da Institute of International Relations, Varşova’da Centre for Eastern Studies adlı düşünce kuruluşlarında ve Rusya Dışişleri Bakanlığı Diplomasi Akademisi’nde misafir araştırmacı olarak bulundu. “Russia in Global Affairs” ve “Russia and the Contemporary World” gibi hakemli dergilerde İngilizce ve Rusça dillerinde yayınlanmış akademik makaleleri bulunuyor. Ayrıca; Kafkasya, Doğu Avrupa ve Rusya Federasyonu içerisinde saha çalışmaları gerçekleştirdi. İngilizce ve Rusça bilen Ümit Nazmi, Rusya ve Avrasya üzerine çalışmalarına şu anda Moskova’da devam ediyor.

YORUMLAR

Subscribe
Bildir
guest

1 Yorum
Eskiler
En Yeniler Beğenilenler
Inline Feedbacks
View all comments

Son Eklenenler

1
0
Would love your thoughts, please comment.x