Ortadoğu’nun gündemini İsrail meşgul ededursun, diğer ülkelerde içten içe ortam sertleşmeye, hava ısınmaya başladı. Son haftalarda Irak’a daha fazla odaklandım ve kısa süre sonra seçim sonuçlarını inceleyen bir yazı yazacağım, fakat Suriye’de olan bitenler gözden kaçırılmaması gereken bir aşamaya geldi. Bu haftanın ilk günlerinden itibaren bir yandan İdlib diğer yandan Kamışlı merkezli çok ciddi gelişmeler yaşandı. PYD, Suriye’nin kuzeydoğusunda, anayasa taslağı olarak lanse ettiği bir belge ile ayrılıkçılık yolunda bir adım daha attı.
PYD’nin federalizmden “demokratik konfederalizme” yolculuğu
PKK/PYD terör örgütü 2012’de Suriye’nin kuzeyinde bazı bölgeleri kontrol altına aldıkça uzun vadeli hedeflerini ortaya koyan yol haritaları üretmeye başladı. Bu yol haritaları PKK’nın ideolojisi ve örgüt tabanı üzerine inşa edilen ve Suriye’de “üçüncü yol” olarak tanımladığı bir stratejiyi içeriyordu. En kaba tabiriyle kendisini Suriye Hükümeti ve muhaliflerden ayıracak başka bir siyasi proje geliştirdiğini iddia eden bu yaklaşım, Suriye’nin kuzeyinde kantonlar kurarak ayrı bir bölge oluşturmayı hedefliyordu.
İç savaşın son derece yoğun bir biçimde devam ettiği, IŞİD’in kontrol sahasını genişlettiği, Suriye Hükümeti’nin muhaliflere karşı sürekli toprak kaybettiği, ABD ve Rusya’nın henüz dolaylı müdahale evresinde olduğu bir dönem olan Ocak 2014’te PKK/PYD ilk siyasal projesini yayımladı. Bu metin PKK’nın klasik söylemlerine sözde demokratik uygulamaları ekleyen adem-i merkeziyetçi bir proje görünümündeydi. PKK/PYD, “Rojava Kantonları Anayasası” başlığı altında bir “toplumsal sözleşme” metniyle Suriye’de merkeziyetçi yönetim ve ulus devlete karşı adem-i merkeziyetçi bir yapı olan 3 kanton (Afrin, Cezire, Kobani) kurduğunu ilan etmişti. İlk kez özerk yönetimden bahsedilen bu metinde, PYD yönetiminde kurulan özerk yönetim ile Suriye Hükümeti arasındaki ilişki, federalizm kavramı çerçevesinde ele alınmıştı. Metin, bir yandan kendi kaderini tayin hakkından bahsederken diğer yandan ise Suriye’nin toprak bütünlüğüne bağlılığı es geçmiyordu.
PKK terör örgütünün Suriye’deki silahlı kanadı YPG’yi bölgenin temel askerî gücü olarak benimseyen bu metin, dönemin Suriye’sinde PKK/PYD’nin neler alabileceği ile neler isteyebileceği arasındaki ilişki çerçevesinde üretilmiş klasik bir örgüt manifestosu gibiydi. Şam zayıflarken örgüt bir yandan kendisine özgü haklar istiyor diğer yandan da eski müttefikine biat yeniliyordu. Bu yönüyle muhaliflerin rejimi devireceğiz söylemleriyle karşılaştırıldığında Şam açısından hayli işbirlikçi olarak bile nitelenebilirdi.
2016, değişen dengeler ve yeni bir adım
Takvimler 2016’yı gösterdiğinde Suriye’de dengeler değişmişti. PYD, açıkça ABD’nin desteğini almıştı. IŞİD’in kontrol ettiği toprakları birer birer ele geçiriyordu. Rusya tüm ağırlığıyla sahaya inmişti. Suriye Ordusu Moskova’dan aldığı destekle bütün dikkatini Halep’in merkezini tamamen kontrol etmeye odaklamıştı. IŞİD PYD’ye, muhalifler ise Suriye Hükümeti’ne karşı alan kaybediyordu. YPG’nin ilerleyişi hız kazanmıştı. YPG’nin bir kolu Afrin’den diğer kolu Kamışlı’dan harekete geçmiş, Suriye’nin kuzeyinde kesintisiz bir hat kurmaya doğru ilerliyordu. Böyle bir ortamda Haziran 2016’nın son günlerinde PYD 2014’te ilan edilen ve anayasa olarak duyurdukları belgeyi revize etti.
Yeni metin öncekine göre çok daha açık bir federalizm projesiydi. PKK/PYD’nin iddiasına göre yeni metin “Kuzeydoğu Suriye Demokratik Federalizmi” ile “Demokratik Federal Suriye” arasında bir sözleşme olacaktı. Önceki metne göre ifadeler, kurumlar, hukuksal uygulamalar daha net tanımlanırken idari yapıda kısmi değişiklikler olmuştu. YPG’nin yerini SDG (Suriye Demokratik Güçleri) almış, tüm tanımlamalar özerklikten daha kapsamlı bir federalizme dönüşümü ifade eder hale gelmişti. Bu dönemde henüz Türkiye’nin Suriye’nin kuzeyinde gerçekleştirdiği terörle mücadele operasyonları başlamadığını hatırlatayım. (Fırat Kalkanı Harekatı 24 Ağustos 2016’da başlamıştı).
O dönemde Suriye’nin ABD ve Rusya etki sahalarına bölüneceği izlenimi çok güçlü olduğu için Moskova’nın desteklediği Şam’a karşı Washington’un desteklediği PYD mantığı güdülüyordu. Metin, PKK/PYD’nin güncellenmiş örgüt manifestosu ve PKK’nın 40 yıllık propaganda metinlerinin daha profesyonelleşmiş bir hali izlenimini vermeye devam ediyordu. Bu metnin en önemli özelliği, her yanında federalizm kelimesinin geçmesiydi. Dünyanın desteğini almak için düzeltilen ve vurgulanan demokrasi kavramı, pratikte nasıl uygulanacağından yoksun bir biçimde anlatılıyordu. Fakat metnin ana fikri çok basitti. Suriye’de iki ana devlet ve onların iki vekili olacak. Moskova’nın vekili Şam ise Washington’un vekili de PYD. Federalizm kabaca bu mantık üzerine inşa edilmişti.
2023, yeni durum, yeni evre
Şimdi gelelim güncel duruma ve metne; onlarca örnek verip kimseyi yormak istemiyorum. Detayıyla ilgilenenler internette kısa bir taramayla her şeyi görebilir. Ancak bu metin de kendi zamanının ruhunu taşıyor.
Günümüz Suriye’sinde çatışmalar epey azaldı ve belli alanlarla sınırlı kaldı. PYD, 2014 ve 2016’daki benzer adımlar attığı dönemlere göre, Kürtlerin yaşadığı yerlerin bir kısmını (Örneğin Afrin) kaybetti; bunun karşılığında Arapların yaşadığı yerleri (Rakka, Deyrizor) kontrol altına aldı. Tam bir nüfus sayımı yapılmış olmasa da Munbiç, Rakka, Deyrizor ve Cezire’nin güneyi gibi yerlerdeki demografik yapı dikkate alındığında Arap nüfusun Kürt nüfusla başa baş olduğu söylenebilir. Ağustos sonu Eylül’ün ilk günlerinde başlayan Arap aşiretleri isyanının da gösterdiği gibi PYD’nin kontrol ettiği bölgelerin bir kısmında tam bir hakimiyeti yok. Buna karşılık ABD desteği 7 yıl öncesine göre çok daha ileri bir seviyeye ulaşmış durumda. 2014’ten önce örtülü operasyon faaliyeti olarak başlayan ve Ekim 2014’ten itibaren IŞİD’e karşı operasyonel bir ortaklığa dönüşen destek, son birkaç yılda kurumsal altyapı inşası da dahil olmak üzere siyasal bir projeye evrilmiş durumda.
Üstelik bu projeye olan destek sadece ABD’den değil pek çok Batı ülkesi tarafından da veriliyor. Bu durum PYD’nin gelecek projeksiyonunda yeni bir evreye geçmesine neden oldu. Artık özerklik ve federalizm PYD’ye yetmiyor. “Anayasa” olarak öne sürülen bu belgenin vurucu kavramı “demokratik konfederalizm”.
Metinde dikkat çeken unsurlar
Metin incelendiğinde karşımıza çıkan en önemli noktalar şunlar: Bir kere dilde önemli bir değişiklik göze çarpıyor. Artık kuzeydoğu kavramı yerine kuzey ve doğu Suriye kavramları kullanılmış. Yani aşiret isyanından sonra Araplara göz kırpıyor.
İkinci önemli nokta, bu yazının yazılmasına neden olan asıl husus: Söz konusu metnin beşinci maddesinde “Kuzey ve Doğu Suriye Demokratik Özerk Yönetimi, Suriye Demokratik Cumhuriyeti’nin bir parçasıdır” ifadesi yer alıyor. İlk bakışta Suriye’nin bütünlüğü içinde bir örgütlenme izlenimi yaratıyor. Yalnız küçücük bir sorun var!!!. Suriye Demokratik Cumhuriyeti diye bir devlet yok. Bu ifade yakında şu cümlelerle koparılacak yaygaranın ilk delili olabilir: “…Suriye’de demokratik bir cumhuriyet yok, o zaman bu Suriye’nin parçası olmak zorunda değiliz…” Abartıyor görünebilirim, fakat iddiamı başka bir kavramın kullanımıyla destekleyeceğim.
Önceki metinlerin odak noktası olan federalizm kavramının yerini “demokratik konfederalizm” almış. Yeni metinde federalizm kelimesi hiç geçmiyor. PKK terör örgütünün kullandığı biçimiyle “demokratik konfederalizm” kavramı yeni yapının anahtar kelimesi olarak tekrarlanıp durmuş. PYD’nin PKK olmadığını iddia edenlere duyurulur; PYD anayasa olarak değerlendirdiği bir taslak metin hazırlıyor ve taslağın üzerine inşa edildiği kavram PKK terör örgütü lideri Abdullah Öcalan’ın kullandığı ve örgütün kendisini ideolojik olarak tanımlarken kullandığı kavram. Üstelik “demokratik konfederalizm” sadece kavram olarak kullanılmamış, “özerk yönetim” olarak tanımlanan bölgenin idari teşkilatlanmasında komünlerden başlayarak yukarı doğru giden bir yapı resmedilmiş. Hani bazı Batı ülkeleri PYD ile PKK’nın ayrılmasından bahsediyordu ya; son metnin gösterdiği şey PYD’nin hiç bu kadar PKK olmadığıdır.
Fakat şunun altını bir kez daha çizeyim metindeki “demokratik konfederalizm” sadece PKK’nın kullandığı bağlam ile sınırlı değil. 2014’teki ilk halinde Suriye’nin toprak bütünlüğüne bağlılık yer alırken bu metinde “Suriye’nin ayrılmaz parçasıdır” ifadesi var. Fakat hangi Suriye’nin? Suriye Demokratik Cumhuriyeti’nin. Bugünkü Suriye devletinin adı Suriye Arap Cumhuriyeti, Suriye Demokratik Cumhuriyeti değil. Yani, ortada örgütün söz konusu belgede bağlı olacağını söylediği isimde ve yapıda bir devlet yok.
PKK/PYD’nin Suriye’den ayrılma ya da kurulabilecek yeni bir Suriye rejimine (ortada öyle bir olasılık da yok ya neyse) entegre olmama niyetinin bir başka örneği, kaynakların kullanımı ve sahipliği üzerinden anlaşılabilir. 2016’daki metinde doğal kaynakların kamunun mülkiyetinde olduğu belirtilirken şimdi topluma ait olduğu söyleniyor. Hangi topluluğa sorusunun yanıtı ise yok. Ayrıca kurulan yeni yönetim vergi koyma, bankacılık ve finans sistemi inşa etme, bunları denetleme işlevi olan kurumlara sahip. Özetle, dört başı mamur bir sistemin detayları epey ayrıntılı çizilmiş. Önceki parti manifestosu görünümlü metinlerden en önemli farkı ise 2016’daki metne yönelik Batı’da yapılan eleştirilerden kurtulmak için metne konulmuş insan hakları ve detaylı hukuksal düzenlemeleri neredeyse teker teker sıralaması.
Yani özü itibarıyla PKK’nın ideolojisinin “yeşilli versiyonu” olan fakat yapılan makyajla bu görüntüden uzaklaşmış bir “toplumsal sözleşme” metni hazırlanmış. Yalnız makyaj öyle böyle değil, tam bir Hollywood makyajı; dikkatli bakmaksanız, PKK’nın örgüt manifestosunu değil demokratik bir hukuk metni görürsünüz. Makyaj öylesine profesyonel hazırlanmış ki; olmayan bir devlete bağlılık ileri sürülüp PYD’nin ayrılıkçı olmadığını iddia ediyor.
Özetle, siyasal anlamdaki konfederalizm ile PKK’nın kullandığı anlamda “demokratik konfederalizm” kavramlarını harmanlayan ayrılıkçı bir siyasal proje metni hazırlanmış durumda.
Neden şimdi?
2018’den bu yana önceki metinlerin üzerinde çalışıldığı biliniyordu. Aslında örgütlerin siyasi perspektiflerinin değişen koşullara ayak uydurması son derece sık rastlanılan bir durum. Suriye iç savaşındaki dengeler değişti, bölgeler kalıcılaştı ve siyasi beklentiler de buna göre değişiyor. Buraya kadarı dünyanın her yerinde aynı. Fakat neden şimdi sorununun bence iki anlamlı yanıtı var.
Birincisi, Arap aşiretleri isyanından sonra yeni bir aşamaya geçilmesi PKK/PYD açısından zorunlu hale geldi. IŞİD’e karşı savaşan “sadık müttefik” hikayesinin eskisi kadar alıcısı yok. PYD’nin Batı’ya anlatacak yeni bir hikayeye ihtiyacı var. Suriye’de IŞİD yok oldukça ve Şam dış dünyaya açıldıkça bu yeni bir hikaye üretme ihtiyacı daha da artıyor. Yarın öbür gün ABD, Afganistan’da yaptığını Suriye’de de yaparsa, PYD’nin sonunun Afganistan’da ABD’yle işbirliği yapanlardan farklı olmayacağı söylenebilir. Fakat zamanlama sadece genel stratejik durumla açıklanabilecek bir şey değil.
İsrail ile Hamas arasında çıkan çatışma PYD’ye yeni bir olanak tanıdı. ABD ile İran’ın vekiller üzerinden Suriye ve Irak’ta birbirlerini yokladığı biliniyor. İran yanlısı milisler, PYD denetimindeki bölgelerde bulunan Amerikan üslerine saldırdıkça, PYD ne kadar iyi bir müttefik olduğunu kanıtlamak için yeni bir şans ele geçirdi. Bu ortamda PYD’nin “yeni projesi”ne destek aramak çatışmanın olmadığı dönemlere göre daha kolay. Fakat burada sadece PYD’nin kendi girişimiyle başlattığı bir süreç olmadığının altını çizmek gerekiyor. Amerikan yönetiminde Suriye konusuna bakan kesimler PYD ve YPG’yi korumak için zaman zaman ön alıyor. ABD dış politikasının önceliklerinin değişmesi PYD’nin ortada kalmasına neden olabilir. Bunu engellemek için kriz anlarını fırsata çevirmeye çalışan profesyonel bürokratların kitle iletişimi ve kamu diplomasisi yöntemleri kullandıklarını unutmayalım. Örnek mi? YPG adının SDG’ye dönüştürülmesi diyeyim, başka bir şeye gerek yok.
PYD yalnız olmayabilir
Bugün Suriye’de, hükümetin kontrolü dışında kendilerine ait bölgesi olan üç ana güç odağı bulunuyor: PYD, HTŞ ve Suriye Geçici Hükümeti. PYD’nin durumundan uzun uzun bahsettik. Şimdi gelelim diğer ikisine.
Son dönemde Türkiye’de Suriye Geçici Hükümeti’nin (SGH) çok popüler olmadığını biliyorum. Suriye Hükümeti’nin karşısındaki muhalifleri eleştirebilirsiniz. Muhaliflerin hedeflerinden uzaklaştıkları, zayıfladıkları, kendi içlerinde bölündükleri söylenebilir. Fakat hiçbir zaman ayrılıkçı olmadılar. Aralarındaki siyasal ve ideolojik farklılıklara rağmen muhaliflerin büyük bir çoğunluğu için asıl hedef demokratik bir Suriye kurmak oldu. Bunu yapıp yapamayacakları ayrı bir konu. Fakat, ayrılıkçı olmadıkları çok açık.
Buna karşılık HTŞ için aynı şey söylenemeyebilir. HTŞ kurulduğu zamanki gibi bir örgüt değil. El Kaide ile ittifak yapan Suriyeli gruplar tarafından kurulmuş olsa da örgütün lideri Ebu Muhammed Culani eski ortaklarını birer birer diskalifiye etti. Kendisini bölgenin yeni Taliban’ı gibi göstermeye çalışan HTŞ’nin bu yaklaşımı Batı’da gittikçe daha fazla destek buluyor: “Radikal ama Suriye’de radikal, Suriye hükümetine karşı radikal”. Suriye dışı dünyaya tehdit teşkil etmeyen, ılımlılaşabilecek bir radikal örgütlenme görüntüsü vermeye çalışması dikkat çekici bir biçimde destek görmeye başladı. Batı’da HTŞ hakkında çıkan raporlardan bunu anlayabilirsiniz.
Lafı neden HTŞ’ye getirdim? Nedeni şu; bir süredir yazmayı planladığım ancak sürekli yeni gelişmeler nedeniyle ertelemek zorunda olduğum bir süreç var. HTŞ yaklaşık 1.5 yıldır Suriyeli muhaliflerin bölgelerine göz koymuş durumda. Her fırsatta şartları zorlayarak Afrin’den El Bab’a kadar uzanan alanda kontrol sağlamaya çalışıyor. (Bu konuyu yakında en detaylı haliyle yazacağım) Üstelik HTŞ’nin hamleleri genelde PYD’yle ilgili gelişmelerle örtüşen bir zamanlamaya sahip.
Mesela en son örnekte PYD’ye karşı Arap aşiretleri isyanının durmasından birkaç gün sonra HTŞ, Suriye Geçici Hükümeti’nin bölgelerine saldırdı. Şimdi ise anayasa metni olarak ilan edilen metnin açıklandığı günden bir gün önce, kendisine ihanet eden bir komutanın Azez’e kaçtığı gerekçesiyle askerî gücünü hareketlendirdi. Söz konusu taslağın nihai halini aldığı toplantı 4-7 Aralık tarihlerinde toplandı yani birkaç gün içinde ilan edileceğini herkes biliyordu.
Özetle, son dönemde Suriye’nin kuzeydoğusu hareketlendikçe kuzeybatısı da hareketleniyor. Sanki birileri kuzeydoğudaki duruma tepki gösteremesin diye Türkiye’nin dikkatini özellikle kuzeydoğudan kuzeybatıya kaydırmak istiyor gibi. Ya bu örgütlerin danışmanları ortak ya da birbirlerinden çok şey öğrendiler. Artık hangisi daha doğru bilinmez. Fakat Gazze’deki etkinin Suriye’deki ilk etkileri hissedilmeye başladı.
Suriye’de hiçbir şey tesadüfi gitmiyor. Şu Irak’taki seçim sonuçlansın ve dengelerin nereye evrileceği az çok belli olsun, o vakit Suriye’yi daha çok konuşacağız. Fakat şu haliyle bile PYD’nin ayrılıkçılığın kaldırım taşlarını döşediği bu metni ciddiye alıp, tedbir geliştirmek gerekiyor.
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Fikir Turu’nun editöryel politikasını yansıtmayabilir.
Bu yazı ilk kez 17 Aralık 2023’te yayımlanmıştır.