Ukrayna oyununda satranç tahtasının karanlık köşesi: Batı Balkanlar

Ukrayna’da yaşanan krize bakarken, göz ardı edilenler neler? Ukrayna’nın kaderi neden Batı Balkanlar ile birbirine bağlı? Rusya Balkanlar’da yeni bir karışıklığın fitilini ateşlemeye nasıl hazırlanıyor? NATO tehditlere nasıl karşılık veriyor? Mehmet Kancı yazdı.

Birinci Soğuk Savaş’ın muzaffer komutanı, ABD eski Ulusal Güvenlik Danışmanı Zbigniew Brzezinski, Ukrayna krizinin yaşandığı bugünlerde hayatta olsa, küresel jeopolitik mücadele alanını bir satranç tahtasına benzetmesindeki ince zekasının hakkının verilmesini isterdi. Ve yine Brzezinski hayatta olsa, Ukrayna’da savaş çıkıp çıkmayacağına dair papatya falı bakanlara, satranç tahtasının gözden kaçan köşelerini işaret ederdi: Batı Balkanlar, Tayvan ve Güney Çin Denizi. Piyonlar açılış hamlelerini Ukrayna ve Karadeniz’de yaparken, filler, kaleler ve atlar, Batı Balkanlar ya da Asya Pasifik bölgesinde harekete geçirilecekleri anı bekliyorlar.

NATO’nun Ukrayna, Moldova ve Gürcistan üzerinden doğuya doğru ilerlemesini engelleyememesi halinde, Rusya her an Balkanlar’da yeni bir karışıklığın fitilini ateşlemeye hazır.

“Büyük Oyun”un ortakları bugünün hasımları

Rus Çarlığı ve İngiliz İmparatorluğu 19’uncu yüzyılın ilk yarısından itibaren Balkanlar, İran ve Güney Asya’da gizli ve açık anlaşmalarla nüfuz alanlarını paylaştıkları “Büyük Oyun”u sahnelemeye başlamışlardı. Bu dünyayı bölüşme macerasına Bolşevik Devrimi bir virgül koydu. Sovyetler Birliği’nin yeniden paylaşım savaşına ortak olması için İkinci Dünya Savaşı’nı kazanması ve nükleer silaha ulaşması gerekti.

1991’de Sovyetler Birliği’nin parçalanması, Rus nüfuz alanının sarsıcı boyutlarda daralmasıyla sonuçlandı. 1999’da NATO’nun Macaristan, Polonya ve Çekya’yı üyeliğe kabul etmesiyle beraber, Rusya NATO ile komşu olacağı gerçeğini idrak etti. Yanıtı, eski bir istihbarat servisi yöneticisi olan Vladimir Putin’i devlet başkanlığına getirerek karşı atağa geçmek oldu.

Putin, devlet başkanlığı ve başbakanlık arasında gidip gelen 23 yıllık iktidarında ülkesinin nüfuz alanını Çarlık Rusyası ile Stalin’in tesis ettiği en ileri sınırlara taşıma hedefine odaklandı. Putin bugün komünizm gibi ideolojik bir araçla motive edemeyeceği ülkeleri, ekonomik bağımlılık, enerji bağımlılığı, terörle mücadele ve savunma işbirliği, Slav/Ortodoks kardeşliği, anadili Rusça olanlar ortak paydası çerçevesinde tek çatı altında toplamaya çalışıyor.

Stalin de, Normandiya Çıkarması’nı takiben müttefik ordusu ile Kızılordu arasındaki Berlin’e ulaşma yarışına, ABD’den farklı olarak siyasi-stratejik düzeyde bir mesele olarak bakmıştı. ABD ordusu, Nazi askerî gücünü yok etmeye odaklanırken, Stalin’in hedefi mümkün olan en fazla sayıda Balkan, Doğu Avrupa ve Baltık ülkesini ele geçirerek hem siyasi nüfuzunu Avrupa içlerine yaymak hem de Napolyon ve Hitler’den sonra üçüncü bir gücün bir kez daha Moskova kapılarına dayanmasını önlemek istiyordu.

Stalin’in bu niyetini sezen İngiltere Başbakanı Winston Churchill ve İngiliz General Bernard Montgomery’nin uyarıları yetersiz kalmış, SSCB 1920 Varşova Muharebesi’nde yitirdiği fırsatı telafi ederek Avrupa’nın kalbine sokulmuştu. ABD’nin, Stalin’in Almanya’yı yenmeyi bir kenara bırakıp SSCB’nin nüfuz alanını genişletmeye odaklandığını anlaması ancak 1946’daki İran Krizi ile mümkün oldu. ABD’nin, SSCB’yi İran’dan çekilmeye zorlaması için nükleer silah kartını masaya sürmesi gerekmişti.

Sovyetler Birliği’nin İkinci Dünya Savaşı sonrasında Balkanlar’da kurmak istediği tahakküm ise 1948’de önce Yugoslavya lideri Joseph Tito duvarına çarptı. Ardından 1961 yılında Arnavutluk lideri Enver Hoca Sovyetler Birliği ve Varşova Paktı ile köprüleri attı. 1991’deki Birinci Körfez Savaşı, 1992-1995 yılları arasındaki Bosna İç Savaşı ve Yugoslavya’nın dağılması süreci de Moskova’nın uluslararası arenada etkisinin ortadan kalktığını, himaye ettiği ülke ve toplumları korumakta artık yetersiz kaldığını gösterdi.

Rusya, Balkanlar’da varlığını sürdürebilmek için en büyük kumarı 12 Haziran 1999’da oynadı. Kosova Savaşı’nın bittiği 11 Haziran gününün hemen ertesinde Bosna’da görev yapan Rus askerlerinden oluşan 250 kişilik birliği Priştine Uluslararası Havalimanı’na indirmeyi başardı. NATO, bu gücün takviye edilmesini engellese de Moskova, Sırplar başta olmak üzere bölgedeki Slav-Ortodoks halklarla bağlantısını koparmayacağını ve bu bölgedeki nüfuzundan vazgeçmeyeceğini ispatladı.

Rusya için NATO ve AB eşit derecede tehdit kaynağı

2014 yılında Ukrayna ve Batı Balkanlar’da (Arnavutluk, Bosna-Hersek, Kosova, Karadağ, Kuzey Makedonya, Sırbistan) yaşanan eş zamanlı gelişmeler, Rusya’nın yalnızca NATO’yu değil, Avrupa Birliği’ni de kendi nüfuz alanlarına yönelik bir tehdit olarak gördüğünü ortaya koydu.

Almanya’nın 2014 yılının Ağustos ayında “Berlin Süreci” adı altında 6 Batı Balkan ülkesiyle geliştirdiği ilişki Moskova’yı alarma geçirdi. Avrupa Birliği’nin enerji güvenliğini garanti altına almak için başlatılan ve Batı Balkanlar’da barışı kalıcı hale getirmeyi hedefleyen bu çalışma nihai olarak 6 ülkenin Avrupa Birliği üyesi olmasını öngörüyordu. Ancak, Rusya bu esnada Kırım’ı ilhak etmiş ve Ukrayna’nın Donbas bölgesi de Rusya yanlısı güçlerin eline geçmişti.

Avrupa Birliği’nin genişleme kapasitesinin zayıflamasının yanı sıra, Rusya’nın özellikle Bosnalı Sırp lider Milorad Dodik üzerinden bölgeyi istikrarsızlaştırma girişimleri Batı Balkanlar’ı ucunda ışık görünmeyen bir tünele sürükledi.

Ukrayna krizinin derinleşmesine paralel olarak Bosnalı Sırp lider Dodik’in, Bosna-Hersek Savaşı’na son veren Dayton Anlaşması’nı ortadan kaldırmaya yönelik söylemleri şiddetlendi. 2021 yılının Ekim ayında Rus ordusunun Ukrayna sınırlarına asker yığmaya başladığı uydu görüntüleri ile tespit edilirken, Milorad Dodik de “Bosna Hersek’i başarısız bir ülke” olarak niteleyerek ortadan kaldırılması gerektiğini ilan etti. Bosnalı Sırp lider yine Ekim ayının ilk günlerinde Rusya Dışişleri Bakanı Lavrov ile bir araya gelerek Bosnalı Sırpların kendi kurumlarını oluşturmasını öngören planı Kremlin’in dikkatine sundu.

Dodik’in 2 Aralık 2021’de Moskova’ya yaptığı ziyaret ise Kremlin’in Batı Balkanlar kartını Avrupa’ya karşı daha aktif şekilde devreye soktuğunu gösterdi. Putin yönetimi Bosnalı Sırp siyasetçinin bu ziyaretini resmî programda göstermemişti. Kremlin Sözcüsü Peskov ancak sorular üzerine Dodik-Putin görüşmesini doğruladı. Dodik, Moskova’daki temasları sırasında Gazprom enerji şirketi yetkilileri ile de bir araya geldi. Moskova ziyaretinin ardından 10 Aralık’ta “Sırp Entite Meclisi”ni toplayan Dodik, Bosna Hersek devletine ait silahlı kuvvetler, vergi idaresi ve adli kurumlar gibi ortak kurumların yetkilerinin “Sırp Entite Kurumları”na devredilmesine yönelik tasarıyı kabul ettirdi.

ABD, İngiltere, Fransa, Almanya, İtalya ve Avrupa Birliği delegasyonunun diplomatik uyarıları, Bosna Hersek Cumhuriyeti’ni ortadan kaldırmayı hedefleyen bu teşebbüsü durdurmaya yetmedi. Bölgedeki gelişmeler 2022 yılının Ocak ayında daha da hızlandı.

NATO Batı Balkanlar için harekete geçti

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 17 Aralık’taki Arnavutluk ziyareti Batı Balkanlar’da yaklaşan tehlikeye karşı bir dönüşümün başladığına işaret ediyordu. Cumhurbaşkanı Erdoğan, Tiran’daki temasları esnasında Türkiye’nin ve NATO’nun Balkanlar’da oynayacağı aktif role dikkat çekti. Avrupa Birliği’nin bölgedeki rolünün geri plana düştüğünü tasdikleyen bu açıklamalarla eş zamanlı olarak ABD Özel Harekat Komutanlığı’nın Arnavutluk’ta ileri operasyon karargahı kurması ve 2 yıldır gündemde olan NATO’nun Tiran’ın 80 kilometre güneyindeki Kuçova Hava Üssü’nün 52 milyon dolara mal olacak modernizasyon projesini başlatılması da Rusya’ya karşı atılan adımlar olarak kayda geçti.

Bosnalı Sırp lider Dodik’in bu gelişmelere yanıtı ise 24 Ocak’ta İspanyol El Mundo gazetesine verdiği demeçte “Bosna Hersek için en iyi çözüm, Boşnak, Sırp ve Hırvatların medeni bir şekilde ayrılmalarıdır” ifadesini tekrarlaması oldu. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Balkanlar’ın geleceğine dair mesajlarına kamuoyunda tek olumsuz tepkinin NATO üyesi Yunanistan’ın Dışişleri Bakanı Dendias’tan geldiğini de not etmekte fayda var.

Dodik’in demecinin yayınlandığı gün NATO’nun Akdeniz’de başlattığı Neptune Strike 2022 Tatbikatı da Balkanlar üzerinden Rusya’ya yönelik bir mesaja dönüştü. USS Truman uçak gemisinin liderliğini yaptığı muharebe grubu, beklentilerin aksine Doğu Akdeniz yerine Adriyatik Denizi’ne yöneldi. 29 Ocak’ta Adriyatik Denizi’nde seyreden Amerikan uçak gemisinden savaş uçaklarının 32 kalkış gerçekleştirdikleri bilgisi NATO’nun sosyal medya hesaplarından Ukrayna cephesine yönelik bir mesaj niteliğinde paylaşıldı.

Ukrayna krizi Batı Balkanlar’ı rehin alabilir mi?

Son 4 aydaki gelişmeler Batı Balkanlar ile Ukrayna’nın kaderlerinin kaçınılmaz şekilde beraber yazılmakta olduğuna işaret ediyor. Rusya, bölgedeki uzantıları vasıtasıyla Bosna Hersek Cumhuriyeti’ni rehin almış durumda.

Ukrayna’da Moskova’nın hilafına bir sonuç çıkması ihtimali belirirse yalnızca Bosna Hersek’i ortadan kaldırmakla kalmayacak, Sırbistan’ın Avrupa Birliği’ne entegrasyonuna nokta koyacak ve Karadağ ile Kosova’da iç karışıklıklara yol açabilecek gelişmelere şahit olabiliriz.

Dokuzuncu Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel henüz Başbakan olduğu 1992 yılının Şubat ayında, Birinci Soğuk Savaş sonrası jeopolitikte değişen paradigmayı tarif ederken “Bir ucu Adriyatik Denizi’nde, bir ucu Çin Seddi’nde olan bir Türkiye meydana gelmiştir” ifadesini kullanmıştı. Bugün ABD’nin Rusya ve Çin ile giriştiği iki cepheli İkinci Soğuk Savaş’ta, nüfuz alanlarının belirlenmesi için Güney Çin Denizi’nden Adriyatik Denizi’ne kadar olan coğrafyada yaşanan mücadeleye şahit oluyoruz.

Ukrayna krizine müdahil olan ülkelerin kaçınılmaz şekilde Batı Balkanlar bölgesindeki gelişmeler için de diplomatik ve askerî hazırlıklarını gözden geçirmeleri gerekecek.

Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Fikir Turu’nun editöryel politikasını yansıtmayabilir.

Bu yazı ilk kez 1 Şubat 2022’de yayımlanmıştır.

Mehmet Kancı
Mehmet Kancı
Mehmet A. Kancı – Galatasaray Üniversitesi İletişim Fakültesi’nden mezun oldu. 1994 yılında ATV Siyaset Meydanı ile başladığı meslek hayatını sırasıyla ATV’de Haberci, NTV Haber Merkezi, CNN Türk’te Editör programı ve Haber Merkezi, TRT Türk ve TRT Haber’de sürdürdü. TRT’de görevine devam eden Kancı dış politika analizleri de kaleme alıyor.

YORUMLAR

Subscribe
Bildir
guest

0 Yorum
Inline Feedbacks
View all comments

Son Eklenenler

Ukrayna oyununda satranç tahtasının karanlık köşesi: Batı Balkanlar

Ukrayna’da yaşanan krize bakarken, göz ardı edilenler neler? Ukrayna’nın kaderi neden Batı Balkanlar ile birbirine bağlı? Rusya Balkanlar’da yeni bir karışıklığın fitilini ateşlemeye nasıl hazırlanıyor? NATO tehditlere nasıl karşılık veriyor? Mehmet Kancı yazdı.

Birinci Soğuk Savaş’ın muzaffer komutanı, ABD eski Ulusal Güvenlik Danışmanı Zbigniew Brzezinski, Ukrayna krizinin yaşandığı bugünlerde hayatta olsa, küresel jeopolitik mücadele alanını bir satranç tahtasına benzetmesindeki ince zekasının hakkının verilmesini isterdi. Ve yine Brzezinski hayatta olsa, Ukrayna’da savaş çıkıp çıkmayacağına dair papatya falı bakanlara, satranç tahtasının gözden kaçan köşelerini işaret ederdi: Batı Balkanlar, Tayvan ve Güney Çin Denizi. Piyonlar açılış hamlelerini Ukrayna ve Karadeniz’de yaparken, filler, kaleler ve atlar, Batı Balkanlar ya da Asya Pasifik bölgesinde harekete geçirilecekleri anı bekliyorlar.

NATO’nun Ukrayna, Moldova ve Gürcistan üzerinden doğuya doğru ilerlemesini engelleyememesi halinde, Rusya her an Balkanlar’da yeni bir karışıklığın fitilini ateşlemeye hazır.

“Büyük Oyun”un ortakları bugünün hasımları

Rus Çarlığı ve İngiliz İmparatorluğu 19’uncu yüzyılın ilk yarısından itibaren Balkanlar, İran ve Güney Asya’da gizli ve açık anlaşmalarla nüfuz alanlarını paylaştıkları “Büyük Oyun”u sahnelemeye başlamışlardı. Bu dünyayı bölüşme macerasına Bolşevik Devrimi bir virgül koydu. Sovyetler Birliği’nin yeniden paylaşım savaşına ortak olması için İkinci Dünya Savaşı’nı kazanması ve nükleer silaha ulaşması gerekti.

1991’de Sovyetler Birliği’nin parçalanması, Rus nüfuz alanının sarsıcı boyutlarda daralmasıyla sonuçlandı. 1999’da NATO’nun Macaristan, Polonya ve Çekya’yı üyeliğe kabul etmesiyle beraber, Rusya NATO ile komşu olacağı gerçeğini idrak etti. Yanıtı, eski bir istihbarat servisi yöneticisi olan Vladimir Putin’i devlet başkanlığına getirerek karşı atağa geçmek oldu.

Putin, devlet başkanlığı ve başbakanlık arasında gidip gelen 23 yıllık iktidarında ülkesinin nüfuz alanını Çarlık Rusyası ile Stalin’in tesis ettiği en ileri sınırlara taşıma hedefine odaklandı. Putin bugün komünizm gibi ideolojik bir araçla motive edemeyeceği ülkeleri, ekonomik bağımlılık, enerji bağımlılığı, terörle mücadele ve savunma işbirliği, Slav/Ortodoks kardeşliği, anadili Rusça olanlar ortak paydası çerçevesinde tek çatı altında toplamaya çalışıyor.

Stalin de, Normandiya Çıkarması’nı takiben müttefik ordusu ile Kızılordu arasındaki Berlin’e ulaşma yarışına, ABD’den farklı olarak siyasi-stratejik düzeyde bir mesele olarak bakmıştı. ABD ordusu, Nazi askerî gücünü yok etmeye odaklanırken, Stalin’in hedefi mümkün olan en fazla sayıda Balkan, Doğu Avrupa ve Baltık ülkesini ele geçirerek hem siyasi nüfuzunu Avrupa içlerine yaymak hem de Napolyon ve Hitler’den sonra üçüncü bir gücün bir kez daha Moskova kapılarına dayanmasını önlemek istiyordu.

Stalin’in bu niyetini sezen İngiltere Başbakanı Winston Churchill ve İngiliz General Bernard Montgomery’nin uyarıları yetersiz kalmış, SSCB 1920 Varşova Muharebesi’nde yitirdiği fırsatı telafi ederek Avrupa’nın kalbine sokulmuştu. ABD’nin, Stalin’in Almanya’yı yenmeyi bir kenara bırakıp SSCB’nin nüfuz alanını genişletmeye odaklandığını anlaması ancak 1946’daki İran Krizi ile mümkün oldu. ABD’nin, SSCB’yi İran’dan çekilmeye zorlaması için nükleer silah kartını masaya sürmesi gerekmişti.

Sovyetler Birliği’nin İkinci Dünya Savaşı sonrasında Balkanlar’da kurmak istediği tahakküm ise 1948’de önce Yugoslavya lideri Joseph Tito duvarına çarptı. Ardından 1961 yılında Arnavutluk lideri Enver Hoca Sovyetler Birliği ve Varşova Paktı ile köprüleri attı. 1991’deki Birinci Körfez Savaşı, 1992-1995 yılları arasındaki Bosna İç Savaşı ve Yugoslavya’nın dağılması süreci de Moskova’nın uluslararası arenada etkisinin ortadan kalktığını, himaye ettiği ülke ve toplumları korumakta artık yetersiz kaldığını gösterdi.

Rusya, Balkanlar’da varlığını sürdürebilmek için en büyük kumarı 12 Haziran 1999’da oynadı. Kosova Savaşı’nın bittiği 11 Haziran gününün hemen ertesinde Bosna’da görev yapan Rus askerlerinden oluşan 250 kişilik birliği Priştine Uluslararası Havalimanı’na indirmeyi başardı. NATO, bu gücün takviye edilmesini engellese de Moskova, Sırplar başta olmak üzere bölgedeki Slav-Ortodoks halklarla bağlantısını koparmayacağını ve bu bölgedeki nüfuzundan vazgeçmeyeceğini ispatladı.

Rusya için NATO ve AB eşit derecede tehdit kaynağı

2014 yılında Ukrayna ve Batı Balkanlar’da (Arnavutluk, Bosna-Hersek, Kosova, Karadağ, Kuzey Makedonya, Sırbistan) yaşanan eş zamanlı gelişmeler, Rusya’nın yalnızca NATO’yu değil, Avrupa Birliği’ni de kendi nüfuz alanlarına yönelik bir tehdit olarak gördüğünü ortaya koydu.

Almanya’nın 2014 yılının Ağustos ayında “Berlin Süreci” adı altında 6 Batı Balkan ülkesiyle geliştirdiği ilişki Moskova’yı alarma geçirdi. Avrupa Birliği’nin enerji güvenliğini garanti altına almak için başlatılan ve Batı Balkanlar’da barışı kalıcı hale getirmeyi hedefleyen bu çalışma nihai olarak 6 ülkenin Avrupa Birliği üyesi olmasını öngörüyordu. Ancak, Rusya bu esnada Kırım’ı ilhak etmiş ve Ukrayna’nın Donbas bölgesi de Rusya yanlısı güçlerin eline geçmişti.

Avrupa Birliği’nin genişleme kapasitesinin zayıflamasının yanı sıra, Rusya’nın özellikle Bosnalı Sırp lider Milorad Dodik üzerinden bölgeyi istikrarsızlaştırma girişimleri Batı Balkanlar’ı ucunda ışık görünmeyen bir tünele sürükledi.

Ukrayna krizinin derinleşmesine paralel olarak Bosnalı Sırp lider Dodik’in, Bosna-Hersek Savaşı’na son veren Dayton Anlaşması’nı ortadan kaldırmaya yönelik söylemleri şiddetlendi. 2021 yılının Ekim ayında Rus ordusunun Ukrayna sınırlarına asker yığmaya başladığı uydu görüntüleri ile tespit edilirken, Milorad Dodik de “Bosna Hersek’i başarısız bir ülke” olarak niteleyerek ortadan kaldırılması gerektiğini ilan etti. Bosnalı Sırp lider yine Ekim ayının ilk günlerinde Rusya Dışişleri Bakanı Lavrov ile bir araya gelerek Bosnalı Sırpların kendi kurumlarını oluşturmasını öngören planı Kremlin’in dikkatine sundu.

Dodik’in 2 Aralık 2021’de Moskova’ya yaptığı ziyaret ise Kremlin’in Batı Balkanlar kartını Avrupa’ya karşı daha aktif şekilde devreye soktuğunu gösterdi. Putin yönetimi Bosnalı Sırp siyasetçinin bu ziyaretini resmî programda göstermemişti. Kremlin Sözcüsü Peskov ancak sorular üzerine Dodik-Putin görüşmesini doğruladı. Dodik, Moskova’daki temasları sırasında Gazprom enerji şirketi yetkilileri ile de bir araya geldi. Moskova ziyaretinin ardından 10 Aralık’ta “Sırp Entite Meclisi”ni toplayan Dodik, Bosna Hersek devletine ait silahlı kuvvetler, vergi idaresi ve adli kurumlar gibi ortak kurumların yetkilerinin “Sırp Entite Kurumları”na devredilmesine yönelik tasarıyı kabul ettirdi.

ABD, İngiltere, Fransa, Almanya, İtalya ve Avrupa Birliği delegasyonunun diplomatik uyarıları, Bosna Hersek Cumhuriyeti’ni ortadan kaldırmayı hedefleyen bu teşebbüsü durdurmaya yetmedi. Bölgedeki gelişmeler 2022 yılının Ocak ayında daha da hızlandı.

NATO Batı Balkanlar için harekete geçti

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 17 Aralık’taki Arnavutluk ziyareti Batı Balkanlar’da yaklaşan tehlikeye karşı bir dönüşümün başladığına işaret ediyordu. Cumhurbaşkanı Erdoğan, Tiran’daki temasları esnasında Türkiye’nin ve NATO’nun Balkanlar’da oynayacağı aktif role dikkat çekti. Avrupa Birliği’nin bölgedeki rolünün geri plana düştüğünü tasdikleyen bu açıklamalarla eş zamanlı olarak ABD Özel Harekat Komutanlığı’nın Arnavutluk’ta ileri operasyon karargahı kurması ve 2 yıldır gündemde olan NATO’nun Tiran’ın 80 kilometre güneyindeki Kuçova Hava Üssü’nün 52 milyon dolara mal olacak modernizasyon projesini başlatılması da Rusya’ya karşı atılan adımlar olarak kayda geçti.

Bosnalı Sırp lider Dodik’in bu gelişmelere yanıtı ise 24 Ocak’ta İspanyol El Mundo gazetesine verdiği demeçte “Bosna Hersek için en iyi çözüm, Boşnak, Sırp ve Hırvatların medeni bir şekilde ayrılmalarıdır” ifadesini tekrarlaması oldu. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Balkanlar’ın geleceğine dair mesajlarına kamuoyunda tek olumsuz tepkinin NATO üyesi Yunanistan’ın Dışişleri Bakanı Dendias’tan geldiğini de not etmekte fayda var.

Dodik’in demecinin yayınlandığı gün NATO’nun Akdeniz’de başlattığı Neptune Strike 2022 Tatbikatı da Balkanlar üzerinden Rusya’ya yönelik bir mesaja dönüştü. USS Truman uçak gemisinin liderliğini yaptığı muharebe grubu, beklentilerin aksine Doğu Akdeniz yerine Adriyatik Denizi’ne yöneldi. 29 Ocak’ta Adriyatik Denizi’nde seyreden Amerikan uçak gemisinden savaş uçaklarının 32 kalkış gerçekleştirdikleri bilgisi NATO’nun sosyal medya hesaplarından Ukrayna cephesine yönelik bir mesaj niteliğinde paylaşıldı.

Ukrayna krizi Batı Balkanlar’ı rehin alabilir mi?

Son 4 aydaki gelişmeler Batı Balkanlar ile Ukrayna’nın kaderlerinin kaçınılmaz şekilde beraber yazılmakta olduğuna işaret ediyor. Rusya, bölgedeki uzantıları vasıtasıyla Bosna Hersek Cumhuriyeti’ni rehin almış durumda.

Ukrayna’da Moskova’nın hilafına bir sonuç çıkması ihtimali belirirse yalnızca Bosna Hersek’i ortadan kaldırmakla kalmayacak, Sırbistan’ın Avrupa Birliği’ne entegrasyonuna nokta koyacak ve Karadağ ile Kosova’da iç karışıklıklara yol açabilecek gelişmelere şahit olabiliriz.

Dokuzuncu Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel henüz Başbakan olduğu 1992 yılının Şubat ayında, Birinci Soğuk Savaş sonrası jeopolitikte değişen paradigmayı tarif ederken “Bir ucu Adriyatik Denizi’nde, bir ucu Çin Seddi’nde olan bir Türkiye meydana gelmiştir” ifadesini kullanmıştı. Bugün ABD’nin Rusya ve Çin ile giriştiği iki cepheli İkinci Soğuk Savaş’ta, nüfuz alanlarının belirlenmesi için Güney Çin Denizi’nden Adriyatik Denizi’ne kadar olan coğrafyada yaşanan mücadeleye şahit oluyoruz.

Ukrayna krizine müdahil olan ülkelerin kaçınılmaz şekilde Batı Balkanlar bölgesindeki gelişmeler için de diplomatik ve askerî hazırlıklarını gözden geçirmeleri gerekecek.

Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Fikir Turu’nun editöryel politikasını yansıtmayabilir.

Bu yazı ilk kez 1 Şubat 2022’de yayımlanmıştır.

Mehmet Kancı
Mehmet Kancı
Mehmet A. Kancı – Galatasaray Üniversitesi İletişim Fakültesi’nden mezun oldu. 1994 yılında ATV Siyaset Meydanı ile başladığı meslek hayatını sırasıyla ATV’de Haberci, NTV Haber Merkezi, CNN Türk’te Editör programı ve Haber Merkezi, TRT Türk ve TRT Haber’de sürdürdü. TRT’de görevine devam eden Kancı dış politika analizleri de kaleme alıyor.

YORUMLAR

Subscribe
Bildir
guest

0 Yorum
Inline Feedbacks
View all comments

Son Eklenenler

0
Would love your thoughts, please comment.x